METİN LOKUMCU DAVASI

Söyleşi: Tuğba Özer
17 Şubat 2022
SATIRBAŞLARI

Metin Lokumcu kimdi, nasıl biriydi?

Ulaş Lokumcu: Babam bilindiği üzere sınıf öğretmeniydi. Öğretmenliğe başlamadan önce Rize’de, Çaykur’da işçilik yaparak kardeşlerini okutmuş. Babamın devrimci mücadelesi de işçilik zamanlarında başlıyor. Sürgünler de. Önce Sivas’a, sonra Konya’ya, son olarak da 1986’da annemle evlenerek Rize’ye geliyor. 90’lı yıllarda Eğitim Sen’in kuruluşunda görev alıyor. 2003’te emekli oluyor ve Hopa’ya dönüyor.

Sendikal mücadelenin de içinde olduğu için memleketinde sevilen, fikirlerine değer verilen bir insandı. Küsleri barıştırırdı, hastası olan bize gelirdi. İşin güzel tarafı, sağı solu demeden her kesimden insan “Metin Hoca bize yardım eder” diyerek gelirdi. Öğrencileriyle de çok iyi anlaşırdı. Sadece sınıfta değil, çocuklara doğayı öğretebilmek için olabildiğince bahçede derslerini işlerdi.

Ulaş Lokumcu

Doğayla ve doğduğu bölgeyle nasıl bir bağı vardı?

Babam liseyi Batman’da okuduğu için hep köyünün özlemini çekmiş. Gittiğimiz her yerde “benim memleketime dönmem lâzım” diyordu. Babamın doğa aşkıyla büyüdük biz de. Köpeği Tukaş’la arasında çok özel bir bağ vardı, birbirlerine aşkla bakarlardı. Doğduğunda bir koli ile gelmişti, ismi ne olsun diye düşünürken kutunun üzerinde yazan Tukaş ismini verdik. Adı öyle kaldı. Tukaş av köpeğiydi, babamla ava giderlerdi. Babamdan sonra o da yaşayamadı.  Tukaş babam öldükten sonra yedi gün hiçbir şey yemedi.

Babamın vefatının yedinci gününde mevlidini okuttuk. Ertesi gün Tukaş yuvasından çıktı, yemeğini yedi. Normale döner gibi oldu. Babam öldükten sonra ava gitmeyi bırakmıştı. Ama bir gün ne olduysa oldu, amcamların peşine takılıp ava gitti. Domuzun önüne atlamış av sırasında. Orada olanlar intihar ettiğini söylüyor. Çünkü dokuz senedir ava giden deneyimli bir köpekti. Böyle bir hamle yapmaması gerektiğini bilirdi.

Metin Lokumcu’nun HES’lerle mücadelesi nasıl başladı?

Karadeniz’de HES vardı, ama asıl regülatör sistemi ile gündeme geldi bizim açımızdan. Eskiden büyük bir dere yatağı kesilir, orada bir baraj yapılırdı ve akıntı devam ederdi. Ama bu regülatör sistemiyle dereyi bir tarafa toplayıp suyu borulara hapsetmeye başladılar. Bu durumla mücadele etmek için 16-17 sene önce Derelerin Kardeşliği Platformu’nu kurduk. O sıralarda Adana merkezli bir şirket köyümüze gelerek derelerimize debi ölçer cihazı koydu. Babam “Suyumuzun debisini ölçüyorlar, bu işin sonu iyi değil, bunu bir araştıralım” demişti. Araştırırken öğrendik ki, bizim ve yandaki iki köyün derelerini birleştirerek HES kuracaklar. Bu resmen memleketi yok etme projesiydi, tabii ki karşı çıktık. Cihazlara hasar veren arkadaşlarımız oldu, ölçüm yapmaları engellendi. HES’in ne demek olduğunu aslında böyle öğrendik. Su hayattır bizim felsefemize göre, su olmazsa hayat da olmaz. Babam da bu mücadelenin en önde gelenlerindendi, diyordu ki “biz bu dereyi kurutursak her şeyimizi kaybederiz”. Biz deremizi babamın canıyla kurtardık. Trabzon ve Rize’dekiler kurtaramadılar ve HES yapıldı. Şu anda çok pişmanlar.

İddianamede Lokumcu’nun ölümünün “gaz kullanan polislerin ihmal ve özensizliği sonucu meydana geldiği” anlatılıyor. Yani kasıtlı değil, taksirle ölüme sebebiyetten yargılanıyorlar. Bunun cezası da oldukça düşük. Zaten amaç cezalandırmamak.

31 Mayıs 2011’de Hopa’da neler yaşandı?

Dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan, şehir merkezi yerine, ilçe olan Hopa’da miting yapmaya karar verdi. Kendi tarihinde bir ilktir bu, şehir merkezi yerine bir ilçeyi seçmesi. Hopa’nın öyle bir yapısı var ki, muhalif bir yer. Ama herkese muhalif, kendisine bile. Yanlış bir şey olduğunda en demokratik şekilde halk sokağa çıkar. 31 Mayıs 2011’e kadar Hopa’da bir olay olmamıştır. Herkes gelir, basın açıklamasını yapar, derdi neyse söyler, sonra da dağılıp gider. 31 Mayıs’ta da aslında öyle olacaktı, basın açıklaması yapılacak, Erdoğan protesto edilecekti.  Babam mitingden birkaç gün önce şöyle demişti: “Bu olay hiç iyi değil, muhtemelen kışkırtacaklar.

Nagihan Bulduk

 Kışkırtıldı mı sizce?

Nagihan Bulduk: Basın açıklaması yapmak için toplanan bir kitleye neden “dağılın” uyarısı yapılıyor? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, yerel mahkemeler ve Anayasa Mahkemesi kararlarından şunu biliyoruz: Şiddet teşkil etmediği müddetçe kişilerin ifade özgürlüklerine müdahale etmek insan haklarına aykırıdır. O gün orada müdahaleyi gerektirecek koşullar yok.

Lokumcu: Babam eyleme gitmeden önce beni aradığında dikkat etmesini söylediğimde, “Burada değişik tipte insanlar, var sıkıntı yaşanabilir” dedi. Ardından “Ama tüm dostlarımız burada, merak etme” diye ekledi. Aradan yarım saat geçtikten sonra yeniden aradı. “Oğlum, bunlar yoldan çıkmışlar, acayip saldırıyorlar, gaz sıkıyorlar. Hopa savaş alanına döndü” dedi. Yine dikkat etmesini söyledim. “Biz burada olayları yatıştırmaya çalışıyoruz. Sen beni merak etme” diyerek kapattı. Yarım saat sonra da vefatını haber aldım. Son konuşmamız oldu bu. Görüntülerde de gördüm, gerçekten yatıştırmaya çalışıyordu.

Ölüm haberini alınca akşam Hopa’ya geldim. Gece geç saat olmasına rağmen biber gazını yoğun olarak soludum. Hopa’yı darmaduman etmişlerdi. Yaşananlar sırasında orada değildim, ama 11 yıldır görüntüleri izliyorum. Böyle bir polis şiddetinin örneği yok.

O gün ne kadar biber gazı kullanıldığı tespit edilebildi mi?

Bulduk: Biz de yargılama aşamasında bu sorunun cevabını arıyoruz. Ne kadar biber gazı kullanıldı? Ya da kullanılan gaz fişeklerinin ebatları nelerdi? O gün orada sadece Hopa Emniyet Teşkilatı yok. Bayburt, Erzincan, Giresun, Erzurum gibi çevre illerden getirilen kolluk güçleri de var.  Soruşturma sürecinde bu illerin emniyet teşkilatlarına yazılar yazıldı. Gelen cevaplar arasında stoklarının dahi bittiği, bu sebeple diğer illerden gaz bombası getirtildiği var. Ancak, ne kadar gaz kullanıldığına ilişkin net bir sayı elde edemedik, çünkü stoklarını açıklamıyorlar.  O gün çeşit çeşit gazlar kullanılmış. Stokların da bittiği düşünüldüğünde zaten Hopa’da hayatta kalabilmek bir mucizeymiş.

Metin Hoca’nın kameraya yansıyan son görüntülerinde yüzü ve boynu kızarmış vaziyette ve “Nasılsın?” sorusuna “İyi değilim” diyerek yanıt veriyor. Zaten dosyada da gaza doğrudan maruz kaldığı anlara ilişkin çok sayıda görüntü var.

Dava açılması için niçin on yıl beklendi?

Bulduk: Dosyayı sümenaltı edip gündemden düşürmek istediler. Davaya dönüşmeden, soruşturma aşamasında takipsizlik kararı çıkması yönünde beklentileri vardı. Ama on yıldır ısrarlı, asla vazgeçmeyen şekilde, ilk günkü kadar dikkatle soruşturmanın takip edildiğini gördükleri için davayı açtılar.

2015 Mayıs’ında bugün yargılanan polislerin yargılanabileceğine dair notlar almışım. Yani, 2015’te kimlerin hangi bölgede gaz kullandığı görülüyorken, ifadeler alınmışken bu kadar bekletilmesinin sağlıklı bir nedeni yok. Üstelik biliyoruz ki, bu tür dosyalarda cezasızlık politikası güdüyorlar. Bu amaçla da sorumlu olanların bir kısmını ayırıyorlar. Yani kurtarmayı göze alabildikleri ve alamadıkları var. Yaşananlarda sorumluluğu çok bariz olduğu halde Hopa Kaymakamı hakkında dava açılmaması da cezasızlık politikasının bir yansıması. Dosyada “sivil” olarak lanse edilen ve o gün yetkileri olmadığı halde gaz kullanan başbakanlık korumaları hakkında da takipsizlik kararı verilmiş durumda. Bu kişilere ilişkin yapılan itiraz başvuruları da reddedildi, korundukları açık.

Metin Lokumcu ve Tukaş

İddianamede ne deniyor?

Bulduk: 13 kişi hakkında düzenlendi iddianame. 13 kişiden biri Artvin İl Emniyet Müdürü, biri Hopa İlçe Emniyet Müdürü, bir diğeri Erzurum Çevik Kuvvet Amiri. Bir de emniyet müdür yardımcısı var. Diğerleri de gaz kullanan polisler.

İddianamede Lokumcu’nun ölümünün “gaz kullanan polislerin ihmal ve özensizliği sonucu meydana geldiği” anlatılıyor. Yani kasıtlı değil, taksirle ölüme sebebiyetten yargılanıyorlar. Bunun cezası oldukça düşük. Zaten amaç cezalandırmamak.

Erdoğan’ın miting öncesi Hopa’ya diğer illerden çevik kuvvet getirtmesi o gün olayların ateşlenmek istendiğinin göstergesi. Polislerin ses kayıtları var, “Küçük Moskova’ya geldik” diyorlar. Polisin halka bira şişesi fırlattığı görüntüler var. Resmen savaş ortamı yaratıldı orada. Bunun baş sorumlusu Erdoğan.

İddianame bu suçlama üzerinden asliye ceza mahkemesinde başladı. İkinci duruşmada ise olayda kasıtlı hareket olduğu ortaya çıkmış oldu. Buradaki kasıt nedir? Zor kullanma görevindeki sınırın aşılması suretiyle kasten yaralama. Şu an yargılama bunun üzerinden ağır cezada gidiyor. Ancak biz olası kasıtla kasten öldürme suçunun oluştuğunu düşünüyoruz. Hatta nitelikli halinin var olduğunu. Çünkü Metin Lokumcu’nun kimyasal kullanılması sonucu öldürüldüğünü düşünüyoruz.

Metin Lokumcu’nun ölümünde gaz kullananların ve kullanma emrini verenlerin tamamı sorumlu. Yani “X kişisi gazı attı, Metin Hoca’nın yanına düştü”, “Y kişisi attı, ama Metin Hoca 100 metre ötedeydi” gibi bir savunma üzerinden bir sonuç çıkarmanın doğru olmadığını düşünüyoruz. Çünkü müşterek fail denilen bir durum var. Emri verenlerin de yargılanması gerekir. “Biz bugün burada toplanan insanları dağıtalım, bunu yaparken ölen olursa da ölsün. Muhalif Hopa’ya devlet ya da iktidar nedir, gösterelim” mantığıyla yapıldı 31 Mayıs’taki o müdahale.

Metin Lokumcu’nun ölümü kayıtlara nasıl geçmiş?

Bulduk: Ambulansa göğüs ağrısı şikâyetiyle giriyor, gaza maruz kaldığı için. Müdahale eden hemşirelerden biri “yüzü gözü kıpkırmızıydı, yoğun gaza maruz kaldığı belliydi” diye tanık ifadesi veriyor. Haziran 2011 tarihli otopsi raporunda ölüm sebebi belirtilmeyerek Adli Tıp Kurumu’na gönderiliyor dosya. Adli Tıp İhtisas Kurulu’nun 26 Ekim 2011 tarihli raporunda “Kişinin olayın etkisiyle sarf etmiş olduğu efor ve stres ile kendisinde mevcut kalp rahatsızlığı harekete geçmiştir. Bu sebeple ölmüştür” deniyor. Bu rapor tabii ki eksik, ama rapordaki “Olayın efor ve stresinden kaynaklı kalp krizi” vurgusu önemli.

Adli Tıp İhtisas Kurulu’nun raporundaki eksiklikler nedeniyle Türk Tabipleri Birliği’nden (TTB) uzman görüşü alındı. Yapılan mütalaada gazın etkili olduğu, gaz sonucu ölümün gerçekleştiği ifade edildi. İhtisas Kurulu ve TTB’nin raporundaki çelişkilerin giderilmesi için dosya Adli Tıp Genel Kurulu’na gönderildi. Genel Kurul da şöyle dedi: “Yakın mesafeden yoğun olarak CS gazına maruz kalınmasının kabulü halinde, bu maruziyetin kendisinde mevcut kalp damar hastalığının aktif hale geçmesinde, efor ve stres faktörüne ilave faktör olarak kabul edilmesi gerekir.”

Yani, açıkça dendi ki: “Kişinin gaza maruz kalıp kalmadığını tespit edecek makam ben değilim. Bu, yargılama makamının görevi. Eğer siz yoğun gaza maruz kaldığını tespit ediyorsanız, evet, kişinin ölümünün sebebi biber gazıdır.”

Biz Metin Hoca’nın kameraya yansıyan son görüntülerinde de gördük ki, yüzü ve boynu kızarmış vaziyette ve “Nasılsın?” sorusuna “İyi değilim” diyerek yanıt veriyor. Zaten dosyada da gaza doğrudan maruz kaldığı anlara ilişkin çok sayıda görüntü var. Dahası, stoklar bitirilecek kadar gaz kullanılan bir yerde Metin Hoca’nın gaza maruz kalmadığı söylenemez.

Sizin de vurguladığınız gibi, dönemin başbakanı Erdoğan’ın Hopa’yı özellikle seçmesi o günlerde epey tartışılmıştı. Erdoğan’ın bu tercihiyle Metin Lokumcu’nun ölümünde sorumluluğu olduğunu düşünüyor musunuz?

Lokumcu: Babamın ölümünün baş sorumlusu Erdoğan’dır. Erdoğan “orayı süpürün” demeseydi, sıradan bir basın açıklaması yapılacaktı. Belki Erdoğan’ın mitingi sırasında birkaç slogan atılacaktı, hepsi bu. Mesela, Erdoğan’ın mitinginden on gün önce zamlara karşı bir basın açıklaması yapıldı, Hopa’nın doğusundan batısına kadar yüründü, esnaf konuştu ve bitti.

Erdoğan’ın miting öncesi Hopa’ya diğer illerden çevik kuvvet getirtip konuşlandırması bile o gün olayların ateşlenmek istendiğinin göstergesi. Polislerin ses kayıtları var, “Küçük Moskova’ya geldik” diyorlar. Düşünebiliyor musunuz, polisin halka bira şişesi fırlattığı görüntüler var. Resmen savaş ortamı yaratıldı o gün orada. Bunun baş sorumlusu Erdoğan’dır. Erdoğan Hopa’da birleştirici bir konuşma yapsaydı, halk da basın açıklamasını normal bir şekilde yapabilseydi bunlar yaşanmayacaktı. Bir ay öncesinde, dönemin Devlet Bakanı Hayati Yazıcı Hopa’ya gelmişti. Hatta babam görüşmüştü kendisiyle. Hopa Erdoğan’ın dediği gibi eşkıya yuvasıysa, devlet bakanı geldiğinde neden bunlar yaşanmadı? Erdoğan oraya planlı gelmiştir ve planlı bir şekilde “burayı dağıtın” demiştir.

Gaz kullanımı sebebiyle ölümler hâlâ devam ediyor. Metin Hoca 2011’de gaza maruz kalarak öldü. Bir sene sonra, astım hastası Çayan Birben aynı sebepten öldü ve biber gazı kullanan polislere çok az ceza verildi. Gaz kullanımında cezasızlık politikası yürürlükte.

Protesto gösterilerinde polisin kullandığı biber gazı kimyasal silah kapsamında mı? Yasalar bu gazların kullanımı hakkında ne diyor?

Bulduk: Gaz bombalarının içerisindeki maddelerin bir kısmı kimyasal silah yapımının içeriğinde kullanılıyor. Dolayısıyla kimyasal silah niteliği taşıyorlar. Bu gazları tamamıyla yasaklayan bir düzenleme hâlâ yok. Dünyada da değişiyor uygulamalar. Türkiye’de tamamen yasak değil, ama yasada hukuka uygunluk kriterleri var kullanımına ilişkin.

Metin Lokumcu ne yazık ki yalnız değil. Berkin Elvan, Abdullah Cömert, Çayan Birben, Cizre’de 2009’da annesinin kucağındayken jandarma tarafından atılan gaz bombası fişeğiyle öldürülen bir buçuk yaşındaki Mehmet Uytun ve daha niceleri var…

Bulduk: Gaz kullanımı sebebiyle ölümler hâlâ devam ediyor. Metin Hoca 2011’de gaza maruz kalarak öldü. Ondan bir sene sonra, astım hastası Çayan Birben aynı sebepten öldü ve biber gazı kullanan polislere çok az ceza verildi. Gezi Direnişi’nde gaza maruz kalan ya da fişeklerden yaralanan insanlarla ilgili davalar açılması için çabalandı, ama soruşturma aşamasında kaldı büyük çoğunluğu. Gaz kullanımında cezasızlık politikası yürürlükte. Gaz kullanımı ölüme sebebiyet veren ve ciddi sağlık sorunları yaratan bir şey. O yüzden Lokumcu’nun davasındaki mücadele örnek teşkil etmeli. İlk defa bu kadar kişi yargılanıyor gazdan dolayı ve ilk kez taksirin dışına çıkıldı. Aslında Çayan Birben’in de öyleydi, ama onda verilen ceza taksirle ölüme sebebiyet vermek üzerindendi. Umarım bizde öyle olmayacak ve kasten öldürme suçundan yapılan ilk cezalandırma olacak.

Yayınlanan görüntülerde, sivil giyimli bir kişinin gaz fişeğinin nasıl atılacağını polise göstererek “Hedef al” dediği görülüyor. O kişi kim?

Bulduk: Bu kişinin başbakanlık koruması Mehmet Yüksel olduğu ortaya çıktı. Ancak hakkında açılmış herhangi bir soruşturma yok. Öyle bir hırsla polisin elinden gaz tüfeğini alıyor ki, “ nasıl atamazsın, bak böyle atacaksın” diyor sanki. Ve kendisi gaz fişeğini atıyor. Gaz tüfeği kullanabilmeniz için eğitim almanız, uzman olmanız lâzım. Başbakanlık korumasının polise emir verme yetkisi de yok. Korumanın tavrı, o gün Hopa halkına gösterilen öfkenin bir göstergesi aslında.

Davaya kamuoyu yeterince sahip çıktı mı sizce?

Lokumcu: On yılın sonunda bu davanın açılması bile kamuoyunun baskısıyla oldu. Kamuoyu baskısının yanında, hemen her sene HES’lerle ilgili bir felaketin yaşanmasının da etkili olduğunu düşünüyorum. İnsan müdahalesiyle oluşan her doğa olayında babamın ismi anıldı. Çünkü babam gerçekten kendisini Karadeniz’in doğasına, deresine adamıştı. HES’lere karşı insanları uyarmaya çalışıyordu. Dolayısıyla, doğa bir kamuoyu yarattı. Sanki doğa da babamın arkasındaydı.

Biz davayı takip edenler olarak bir ekip olduk. Babamın örgütleyici tavrıyla süreci götürmeye çalıştık.  Babam öldüğünde 22 yaşındaydım, şimdi 32 yaşındayım, evliyim, bir çocuğum var. Avukatlarımız Nagihan (Bulduk) ve Meriç (Eyüboğlu) tüm sürece şahit. Biz bu sürece birlikte geldik, beraber büyüdük. Her seferinde duruşmalara kalabalık gitmeye çalışıyoruz.

Güzel bir sonuç çıkarabilirsek biber gazının kimyasal silah olduğu ispatlanabilir. Belki bu sayede biber gazı ölümleri son bulur. Babamdan sonra da gencecik insanlar öldü. Babam insanlar barış içinde yaşasınlar diye mücadele veriyordu. Bu topraklara bir gün adalet gelecek. Buna inanmaya devam ediyorum.

Metin Lokumcu’nun öldürüldüğü günkü protesto eylemine katılan çok sayıda kişi yargılanıyor. O davalarda son durum ne?

Bulduk: O dava tanıkların dinlenmesi aşamasında hâlâ. Hopalılar polise mukavemetten yargılanıyor. Onun davası çabuk açıldı, ama dosya çok kalabalık olduğu için yargılama devam ediyor. 60 kadar kişi yargılanıyor.

İkizdere’de yapılması planlanan taş ocağına karşı direnişte iş makinelerinin pençesinden kurtarılan bir fidan Metin Lokumcu’nun anısına size hediye edildi. Ne hissettiniz?

Lokumcu: Çok değerli bir fidan o. Kızım Deren Doğa ile Hopa’da köyümüze, Kemalpaşa’ya güzel bir yere dikeceğiz. İnsan doğayla savaşmamalı, doğayla uyumlu olmalı. Bana babam bunu öğretti. O fidanın İkizdere’den babamın köyüne kadar gelmiş olması beni çok duygulandırdı. Umarım fidanla birlikte kızımız da büyür ve kızımızın fidanı olur o. Umarım o fidan gibi Türkiye’de adalet de büyür.

Adalet demişken, nasıl bir sonuç çıkarsa Metin Hoca için adalet sağlanmış olur?

Lokumcu: Biz ne kadar mücadele edersek arkamızdan gelecek nesle o kadar daha yaşanabilir bir dünya bırakabiliriz. Zaten adalet mücadelemiz de bu yüzden. Bu mücadele bana kalan bir miras. Güzel bir sonuç çıkarabilirsek biber gazının kimyasal silah olduğu ispatlanabilir. Belki bu sayede biber gazı ölümleri son bulur. Babamdan sonra da gencecik insanlar öldü.  Babam bu topraklarda insanlar barış içinde yaşasınlar diye mücadele veriyordu. Ben de bu uğurda sonuna kadar gideceğim. Bu topraklara bir gün adalet gelecek. Buna inanmaya devam ediyorum.

Şunu da söyleyeyim: Tayyip Erdoğan’ı yargılatabilseydim o zaman gönlüm rahat olurdu. Çünkü o Hopa’ya gelmeseydi bunların hiçbiri olmayacaktı.

Bulduk: Yargılanan 13 polis ceza alsa bile benim içim tamamen soğumayacak. Metin Hoca’yı birebir tanımadım. Ama hayatını kaybettiği güne dair görüntülerini yıllarca seyrettim. Kendi ailemden birini kaybetmiş gibi oldum. Metin Hoca geri gelmeyecek. Ama en azından başkalarının zarar görmesini engelleyebilecek bir karar çıkarsa içimiz bir parça soğuyacak, bu da bir sonuçtur diyebileceğim.

^