YA KANAL YA İSTANBUL KOORDİNASYONU

Söyleşi: Fırat Fıstık
13 Ocak 2020
SATIRBAŞLARI

Kent ve doğa mücadelesi Bergama’dan Gezi’ye, Kuzey Ormanları’ndan Kaz Dağları’na, HES’lerden termik ve nükleer santrallere, geniş bir alana yayılarak devam ediyor. Bu mücadele alanlarına bir de giderek ciddiye binen Kanal İstanbul eklendi. Tepkiler de gecikmedi: Projeye karşı 120’nin üzerinde bileşenin bir araya gelmesiyle kurulan Ya Kanal Ya İstanbul Koordinasyonu, ilk eylemini 12 Ocak’ta Küçükçekmece Gölü’nün kıyısında bir insan zinciri oluşturarak yaptı. Koordinasyondan Seda Elhan, Rüya Kurtuluş ve Koray Türkay anlatıyor.
Ya Kanal Ya İstanbul Koordinasyonu’ndan Seda Elhan, Rüya Kurtuluş ve Koray Türkay

Ya Kanal Ya İstanbul Koordinasyonu nasıl kuruldu?

Seda Elhan: 26 Aralık’ta Kuzey Ormanları Savunması çağrı yaptı, ilk toplantımızı öyle gerçekleştirdik. Toplantıya 100’ün üzerinde kurum geldi. Siyasi partilerden ekoloji örgütlerine, sivil toplum kuruluşlarından akademisyen topluluklarına kadar birçok kişi katıldı.

Koray Türkay: Koordinasyonun en büyük potansiyeli, demokratik katılımcılığa ve yatay örgütlenmeye verdiği değerden geliyor. Bunun için de tüm arkadaşlarımız elinden geleni yapıyor. İnsanlar Ya Kanal Ya İstanbul Koordinasyonu’na sosyal medya hesapları üzerinden rahatça ulaşabiliyor. Bireylerin ve parti temsilcilerinin bir arada olduğu bir yapıyız. 100 bin üyesi olan bir partiyle Küçükçekmece’de oturan bir vatandaşın söz hakkı eşit. Kimsenin herhangi bir ayrıcalığı yok.

Birçok sebep ileri sürülebilir, sizin Kanal İstanbul’a karşı oluşunuzun temel sebepleri ne?

Rüya Kurtuluş: Aralarında bir derecelendirme yapmak kolay değil, çünkü bir felaket projesi. Ama şu anda bu kadar dayatılmasının sebebi, iktidarın kendini devam ettirmek için bir rant projesi yaratmaya çalışması. O yüzden şu an bu kadar bastırıyor, ama felaket.

Bireylerin ve parti temsilcilerinin bir arada olduğu bir yapıyız. 100 bin üyesi olan bir partiyle Küçükçekmece’de oturan bir vatandaşın söz hakkı eşit. Kimsenin herhangi bir ayrıcalığı yok.

Türkay: Kanal İstanbul en başında bilim ekseninde ele alınması gereken bir mesele. Bilim insanlarının ortaya koyduğu büyük bir eğilim bunun çok büyük bir felaket getireceğini söylüyor. Yeraltı su kaynaklarının, Terkos’un etkilenecek olması, İstanbul’un susuz kalmasına yol açması, doğanın dengesini ve diğer canlıların yaşam alanlarını yok etme hali… Aynı zamanda burada yaşayan insanlar yaşam alanlarını kaybedecekler. Burası rant alanına çevrilerek sermayeye peşkeş çekilecek.

Elhan: Kanal İstanbul projesi kamu yararı içermeyen, gerçekleri gözardı eden, ekolojik, ekonomik ve sosyal olarak da ağır maliyetleri olan bir dayatma. Hukuksuz ve meşruiyeti yok. Bir grup insanın yaptığı bir müdahale.

Gezi’de, Kazdağları’nda, üçüncü havalimanı yapılırken kent mücadelesinin içinde yer aldınız. O dönemlerden bugüne ne değişti?

Kurtuluş: Üçüncü köprü, Kuzey Marmara otoyolu ve üçüncü havalimanı projelerinin devam projesi Kanal İstanbul. İstanbul’un kuzeyini yapılaşmaya açarak inşaatı canlandırma, rant yaratma hamlesi. Bunların hepsi toplam bir projeydi ve biz en başından beri İstanbul’un kuzeyinin yapılaşmaya açılmasına ve Kuzey Ormanları’nın yok olmasına karşı bir mücadele başlattık. Bu tek başına ormanla ilgili değil, kentle alâkalıydı. Kentin tamamının oksijen deposunun yok olması anlamına geliyordu. O dönemde de çok ciddi tepki vardı, ama bu tepki giderek büyüyor. Toplumun yarısı AKP’nin yönetme biçimine karşı olduğu için de bize daha çok ses veriyorlar. Eylemlerimiz kalabalıklaştı. Üçüncü köprüyü engelleyemedik, ama bölgede Kuzey İstanbul adı verilen bir proje vardı, onu engelledik aslında. Şu an o bölge yapılaşmaya açılmadı, ama ısrarla alan yaratacağız diyorlar. Bugün daha çok İstanbullu bu projelerin kendi yararlarına olmadığını görüyor. Uçak bile inemeyen koca bir havalimanı yaptılar, ormanı, suyu yok ettiler. Bu olumsuzluğu gören İstanbulluların, AKP’ye oy verenler de dahil, bize daha çok kulak verdiğini görüyoruz. Şimdi daha güçlü olduğumuzu düşünüyorum.


Elhan:
Kent mücadelesi Gezi’den sonra daha kitleselleşmeye, daha görünür olmaya, büyümeye başladı. Şimdi kurduğumuz Ya Kanal Ya İstanbul Koordinasyonu’yla birlikte, küçük küçük kalmaktansa birçok farklı alandaki mücadelenin bir arada daha güçlü olacağını göstermeyi amaçlıyoruz. Bunu da daha şeffaf, daha yatay ilişkilenerek, hiyerarşiyi kırarak yaptığımızı düşünüyorum. Katılıma açık, her bireyin söz söyleyebileceği bir ortam olması önemli. Kuzey Ormanları Savunması olarak her hafta toplantı yapıyoruz ve forumlara kim gelmiş, kim emek vermiş, kim fikrini söylemişse onları baz alarak karar alıyoruz. Burada da şu an bu süreci işletiyoruz. Burada daha büyük ve kalabalık bir yapı var. Herkesin fikrini söylediği bir formata dönüşüyor.

Kanal İstanbul projesi kamu yararı içermeyen, gerçekleri gözardı eden, ekolojik, ekonomik ve sosyal olarak da ağır maliyetleri olan bir dayatma. Hukuksuz ve meşruiyeti yok.

Türkay: Ekoloji mücadelesi Bergama’dan bu yana artan bir ivmeyle yükseliyor. Bu dönemde özellikle son bir yılda örneğin Kaz Dağları mücadelesi bir eşik. Bu mücadeleden sonra insanlar şunu öğrendi: İktidar uluslararası maden şirketlerine sadece Kaz Dağları’nda 300’e yakın altın ve diğer madenleri arama çıkarma ruhsatı vermiş. Bu zaten ormanların, doğanın yok olması demek. Kaz Dağları’ndaki mücadele bugün birçok insanın sahiplendiği, bilfiil destek olduğu bir durum haline geldi. 20 bin insanın Kaz Dağları’na yürüyeceğini tahmin etmediler. Ekoloji mücadelesinde sermayenin doğaya saldırması kapsamında bir hareketlenme var. Bunu sadece ekoloji mücadelesi olarak da değerlendirmemek gerekiyor. Bu bir emek mücadelesi, yaşam mücadelesi. Bunları bütünlüklü bir bakış açısıyla ele almak Ya Kanal Ya İstanbul Koordinasyonu’nu bir araya getiren temel başlık. Çünkü bu toplulukta 120’den fazla bileşen ve farklı görüşlerde, farklı ideolojilerde birçok arkadaşımız var. Şunu görüyoruz ki, bir şeyi durduramadığımız zaman daha büyüğü geliyor. Dolayısıyla artık Kanal İstanbul mücadelesi, bir önceki mücadeleden çıkarttığımız dersler ekseninde ortaya çıkmalı.

Peki, neyi farklı yapmak lâzım?

Türkay: Tek şey söyleyebilirim, o da birleşik mücadeleyi esas almak. Birleşik mücadeleye zeval gelmemesi adına kolektif anlayışı sürdürmek. Kazanç bu olur.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) ve Ekrem İmamoğlu’nun Kanal İstanbul’a karşı çıkması mücadeleyi nasıl etkiledi?

Kurtuluş: Tabii ki olumlu. Çalıştaya da gittik. Bu iyi bir şey, çünkü belediye bir kamu kurumudur.  Daha önce İBB’nin halka açık, enine boyuna bir projeyi tartıştırdığı bir toplantı görmemiştik. Toplantının yapılması, herkesin görüşlerini söylemesi çok önemli. İBB’nin bu projeye karşı olması mücadelemizi güçlendiren bir şey. Ama bu sadece belediyeye bırakılarak yürütülebilecek bir mücadele değil. Halkın kendi yaşamına, kendi şehrine sahip çıkması gerekir. Yerel yönetimlerle merkezi hükümet arasındaki çatışma önemli bir vaziyete dönüşmüş durumda, bunun sürdürülmesi lâzım, uzlaşılabilecek bir aralık yok.


Bir taraftan İmamoğlu, referandum yapılmasını da ısrarla dillendiriyor…

Elhan: Evet, fakat referandum koordinasyon olarak hayır dediğimiz bir şey. Bunun tartışması dahi olamaz. Projeyi bir katliam projesi, cinayet olarak nitelendiriyoruz. Bunu tartışmaya açmak, referanduma götürmek bizim açımızdan asla doğru değil. “Bu proje meşru değil” dedikten sonra bunu tartışmaya açamayız. Bir belediyeyle birlikte mücadele etmek kıymetli olsa dahi, insanların yaşadıkları alanlara sahip çıkıyor olması ve bunu sürdürmesi çok daha kıymetli. Siyasi politikalar bugünden yarına farklılık gösterebilir, ama bizim yaşama, suya, ormana, havaya olan ihtiyacımız değişmeyecek şeyler.

Bir şeyi durduramadığımız zaman daha büyüğü geliyor. Kanal İstanbul mücadelesi, bir önceki mücadeleden çıkarttığımız dersler ekseninde ortaya çıkmalı.

Türkay: İBB başkanı Ekrem İmamoğlu’nun aslında bugün eylemde, burada olması gerekirdi. Sonuçta bu mücadelenin sadece salonlarda ve bürokrasi ekseninde, salt hukuki olarak verilme şansı yok. Bu bir çıkmaz, bunu birçok defa gördük. Bu mücadelenin kendisi toplumsallaşmalı. İBB başkanının bir ayrıcalığı yok, bir imtiyazı da yok. Halkın içerisinden olan biri olarak görülmeli. Biz nasıl dün İBB’nin düzenlediği çalıştaya gittiysek, o da buralara gelmeli. CHP de, tüm muhalefet de durumu böyle ele almalı. Umuyoruz ki bu mücadelenin sokaktaki ayağına da sessiz kalınmaz. Nasıl ki İmamoğlu’nun çıkışına insanlar kayıtsız kalmıyorsa, insanlar sokaklarda bu iradeyi gösteriyorsa sokakta büyüyecek tepkiye de İmamoğlu’nun kayıtsız kalmamasını umuyoruz.

İnsan zinciri eylemini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kurtuluş: İnsan zinciri eylemi kısa vakitte örgütlendi, ama katılım oldukça iyiydi. İki bölgede de aynı kitlesellikle eylem yapıldı. Biz çok yeni bir araya geliyoruz, 15 gündür uğraşıyoruz ve teknik olarak insanlara ulaşmak konusunda bir dizi eksiğimiz var. Bunu gidermemiz gerekiyor. Bu eylemden haberi olsa, eminim ki binlerce insan daha buraya gelebilir.

Türkay: Bugünkü eylem kısa zamanda gayet başarılı bir eylemdi. Katılım son derece iyiydi. İnsanların reaksiyonu soğuk havaya rağmen oldukça güçlüydü. Birçok parti temsilcisi buradaydı.

Bundan sonra neler yapacaksınız?

Kurtuluş: Bundan sonrasına dair epey bir öneri var. Projeyi durduracak olan halkın sokakta koyduğu tepkidir. Gücümüzü göstermek için bu tür eylemlere devam edeceğiz. Kent merkezlerinde eylemler yapmayı düşünüyoruz. Kanal İstanbul’un Marmara’dan Karadeniz’e kadar uzanan hattında yürüyüşler yapma planlarımız var. Üç bölgede 39 ilçeye yayılacak bir örgütlenme kurmak üzere “Katıl Durduralım” başlıklı halk toplantıları düzenlenecek. İlçe ilçe örgütlenmeyi amaçlıyoruz. Daha yolun başındayız, adım adım ilerlememiz gerekiyor.


Türkay:
İnsan zinciri eyleminde bile klasik basın açıklaması formunun dışına çıktık, sözü olan herkesin sözünü söyleyebildiği bir forum yaptık. Demokratik alanları ne kadar açarsak, bu mücadelenin özneleri, sürükleyicileri o kadar artacak. Teba olmama meselesini en altta inşa etmek gerekiyor, çünkü biri çıkıyor, “ben reisim, siz de teba olacaksınız, bu böyle gidecek” diyor. Bunu oluşturan aslında toplumun tabanındaki politik kurgunun zayıf ve merkeziyetçi olması. Verdiğimiz mücadeleyi eşitler düzlemine oturtarak, yatay şekilde büyütme niyetindeyiz.

İnsan zinciri eyleminde klasik basın açıklaması formunun dışına çıktık, sözü olan herkesin sözünü söyleyebildiği bir forum yaptık. Demokratik alanları ne kadar açarsak, bu mücadelenin özneleri, sürükleyicileri o kadar artacak.

Elhan: Daha önce gittiğimiz yerler vardı. Kuzey hattındaki köylüler artık biraz daha işin gerçekliğinin ve zararının farkında. Onlar şu an köprünün, havalimanının ve otoyolun zararlarını daha fazla fark ediyorlar. Biz daha önce uyarırken belki aktaramıyorduk ya da gerçeklik onlarda karşılık bulmuyordu, ama görüyoruz ki artık daha fazla karşılık buluyor. Orada yaşayanlar artık başlarına ne geleceğini biliyorlar. Dolayısıyla onlarla daha fazla birlikte hareket etme imkânımız var. Birçok köylü sahip oldukları tarım alanlarını kaybedeceklerini, havanın kirleneceğini biliyor. “İstanbul Havalimanı’nın sesinden dolayı burada duramıyoruz” diyenler var mesela. Hepsinin farkındalar. Dahası, orada bir arazi değişimi gerçekleşecek. Bundan dolayı yerlerinden olacaklar, bu çok net. Kıyas olmaz ama, karşılığında alabilecekleri maddi katkı da yok. “Ben burada ölmek istiyorum” diyen pek çok insan var. İnsanın yerinden edilmesi çok acı bir şey. Bunu fark ettikleri için de daha tepkililer ve örgütlenme yakınlar.

Son söz olarak ne söylemek istersiniz?

Elhan: Bu proje için cinayet kelimesi yanlış değil. Aksine, çok da doğru bir ifade. İstanbul eski İstanbul olmayacak, ayrıca yaşanılacak bir halden çıkacak. Bildiğimiz İstanbul olmayacak artık ve bu çepere doğru yayılacak. Bu proje sadece İstanbul’un değil, bütün çevrenin, hatta Türkiye’nin yaşanılamayacak yer haline gelmesine sebep olacak.

Türkay: Ben tek cümle söyleyeyim: Bıçak kemiğe dayandı.

Kurtuluş: Ben de “Ya Kanal ya İstanbul, katıl durduralım” diyeyim.

^