Hep aynı gazeteleri, dergileri okumak dünyamızı daraltır. Bu sefer Haaretz gazetesiyle başladık, Le Figaro’ya uğradık, Londra’ya geçip The Economist’e baktık, oradan Courrier International’a ve Rolling Stone’a uzandık, Science et Vie’ye vardık. Buyurun haftalık küresel medya gezintisine…
Hafta içi beş gün, üçü ABD, biri İngiliz, ikisi Fransız, toplam altı günlük gazeteyi tarayıp Global Medya paketi hazırlıyor ve 10-12 dakikalık bir TV programında bunu sunuyorum. “Global medya” ne kadar parlak bir ibare! Yani bütün dünyanın medyası, yerkürenin topyekûn basını. Bir de, İngilizce artık çağımızın Lingua Franca’sı olduğu için, bu dilde yayınlanan gazete ve dergilerin daha çok okuru olması nedeniyle, onlar bütün dünya medyasının temsilcisi gibi algılanıyor. Halbuki dünyanın çeşitli kentlerinde kimisi köklü, kimisi nispeten genç çok sayıda gazete ve dergi yayınlanıyor.
Şu da var tabii: Tıpkı insanlar gibi, her medya organı içinde var olduğu kültürel, sosyo-politik ortamın izlerini taşıyor, ona göre bir şahsiyeti, yayın politikası, çalışma tarzı oluyor. BBC sadece İngiltere’den, CNN International da sadece ABD’den, Libération ancak Fransa’dan, Yeni Akit de münhasıran Türkiye’den çıkabilir.
Şunu da inkâr edecek değiliz herhalde: Evet, dünyada egemen medya diye bir blok var, neo-liberal ideolojiyi benimsemiş durumdalar, dünyadaki temel meseleler konusunda üç aşağı beş yukarı aynı ya da benzer görüşleri benimsiyor bu gazete, radyo, televizyon ve internet siteleri. Keza, bütün dünyada solcu, muhalif, yurttaş merkezli haberciliği savunan ve uygulayan bir grup var, onlar da genelde birinci blokun görüş ve tutumlarına muhalefet geliştiriyor.
Ama global medya diyebileceğimiz mecra, sadece bu iki bloktan ibaret değil. Geniş yelpazede neo-liberalizmin ve sol muhalefetin çeşitli-farklı tonlarına sahip yayın organları var. Sektör medyasının, uzman medyanın son yıllarda geliştiğini, ayrıca internetin neredeyse her kişiye ve tabii ki her gruba yayın yapma olanağı sağladığını hesaba katarsak, bu yelpazede yüzlerce, binlerce transatlantik, feribot, vapur, şilep, sürat teknesi, balıkçı sandalı var. Her biri kendisine has bir kimliğe, yani özgün bir yayın politikasına sahip. Her biri farklı bir dilde yayınlansa da, genellikle İngilizce sayesinde bu küçük-ortanca birimler birbirlerinden hiç olmazsa haberdar olabiliyor. Birbirlerinin haber ve yazılarını tercüme edip iktibas edebiliyor. Ne var ki, söz konusu gazete ve dergilerin hepsi internette yok, bazıları ise paralı abonelik usulüyle çalışıyor.
Haaretz 1919’dan beri yayında. 70 bin civarında günlük satışı var. İngilizce versiyonu da bütün dünyada İsrail’deki siyasi gelişmeler konusunda önemli bir referans gazetesi. Haaretz’i üç kuşaktır yöneten Rusya kökenli sosyalist aile gazeteyi hep sol cenahta tuttu.
Sonuç olarak, dünyanın gidişatını doğru dürüst izleyebilmek, anlayabilmek için, herhalde mümkün olduğu kadar farklı ufuklardan gelen, siyasi-ideolojik tercihleri zengin ve değişik yayın organlarını okuyup değerlendirmek gerekiyor.
Bu girizgâhtan sonra, bu haftaki küresel medya gezintisinde farklı adalara, farklı duraklara uğrayacağız.
Ortadoğu’dan başlayalım. İsrail’deyiz. Gazetenin adı Haaretz, yani Memleket. 1919’dan beri yayında. Bugün 70 bin civarında günlük satışı var. İngilizce versiyonu da bütün dünyada İsrail’deki siyasi gelişmeler konusunda önemli bir referans gazetesi. İbranice ve İngilizce online versiyonu giderek yaygınlaşıyor. Haaretz’i üç kuşaktır Schocken ailesi yönetiyor. Rusya kökenli bu sosyalist aile, gazeteyi hep sol cenahta tuttu. Bugün de hem laik yaklaşımı hem de İsrail-Filistin diyaloğunu savunması nedeniyle rakipleri tarafından aşırı solculukla suçlanan Haaretz eskiden kanaat önderi bir gazete olarak bilinirken son yıllarda araştırma, soruşturma ve özel haberleriyle dikkat çekiyor.
Çin medyasının Arap dünyasına bakışı
Haaretz’in 12 Şubat tarihli sayısında yer alan haberin başlığı “Çin medya organları Ortadoğu hakkında ne yazıyor? Hangi dilde okuduğunuza bağlı”. Shaina Oppenheimer imzalı haberde, Çin’in resmi medyasının (ki orada yurttaş gazeteciliği yapanların internetteki blogları hariç bütün medya resmi) Arap dünyası hakkındaki haber ve yorumları ince ince ayıklanmış. Sinhua Haber Ajansı olsun, Çin’in dış dünyaya yayın yapan TV kanalları olsun, bu mecralarda Arapça olarak yayınlanan haber ve yorumlarda, üstü kapalı da olsa bir İsrail karşıtlığı ve her seferinde çok açık bir Arap sempatizanlığı saptanıyor.
İşin ilginci, Arapça yayınlarda yer alan Arap yanlısı yazıların neredeyse hiçbiri ajansın ve CGTN’in İngilizce, Fransızca, Rusça ve diğer dillerde yayın yapan bültenlerinde yer almıyor. Haaretz, başta Covid-19 krizi olmak üzere, Çin medyasının Pekin yönetiminin politika ve uygulamalarını sürekli övdüğünü, Batı ülkelerinin olumsuz durumunu teşhir ettiğini belirtmeyi de ihmal etmemiş.
Çiğdem’den Claire’e: başarılı asimilasyon
İsrail’den Fransa’ya geçiyoruz. Bizim bunalımlı anarşist şansoncumuz Renaud’nun “Le Sirop de la Rue” (Sokağın Şurubu) şarkısında, “Eskiden Figaro gazetesiydi / Kumdan kale yarışmalarını düzenleyen / Ben kazanırdım / Bugünse bu gazete, Le Pen’cilerin dostu oldu, bir de Vatikan’ın” dediği Le Figaro’ya geldik. Bir de Léo Ferré’nin Le Figaro’lu şarkısının sözlerine bakalım: “Bu yazarın müşterisi yok / Yeteneği ile tek başına yaşıyor / Ama karın doyurmak şart / Nerede olursa orada doyurmak / Le Figaro’da yemek yiyorsan bile / Zor zamanlar zor” (“Les Temps Son Difficiles”, Zor Zamanlar).
Le Figaro Magazine’in 5 Şubat 2021 tarihli sayısında, “Claire Koç: Benim modelim hakiki Fransızlar!” başlıklı bir söyleşi yayınlandı. 2008’de, Çiğdem olan adını nasıl ve neden Claire’e çevirdiğini, başından geçenleri, ailesinin ve çevresinin itirazlarını Claire, le prénom de la honte (Claire, Utancın Adı) başlıklı kitabında anlatan eski Çiğdem, yeni Claire, Le Figaro’ya göre, parçalanmış Fransa’da “başarılı bir asimilasyon” öyküsü.
Çiğdem Alevi bir işçi ailesinin 1984’te Fransa’ya gelmiş kızı. Türkiyelilerin yoğun olarak yaşadığı Strasbourg’da büyümüş. Okula gitmiş. Fransızların ismini zor telaffuz ettiğini söylüyor. Çocukluğunun aslında hep Türkiye’de geçmiş gibi olduğunu hatırlıyor. “Bakkal, fırın Türktü. Okuldan eve gelince Fransa bitiyor, Türkiye ve Türkçe başlıyordu. Hele bir de TV uydu antenleri gelince artık evde her şeyimizle Türkiye’de yaşıyorduk” diyor.
Ön adını değiştirmesine başta ailesi ve yakın çevresi çok tepki göstermiş. Çünkü Fransa’da yaşamalarına rağmen Fransız toplumuyla çok az ilişkileri olan insanlarmış. Neyse ki, Çiğdem/Claire’in ailesi Alevi olduğu için, Erdoğan’ın yurtdışındaki Türkiyelilere empoze etmeye çalıştığı muhafazakâr dindarlığa muhalefet etmiş. “Beni şaşırtan şu: Bize habire ‘Fransa’nın yabancılardan öğreneceği çok şey var’ diyorlar. Tamam, ama şunu da bilmek lâzım ki, yabancıların da Fransa’dan öğreneceği çok şey var” diyen Claire, halen gazetecilik yapıyor ve çıkan ilk kitabı Fransız medyasında büyük ilgi gördü. Claire “eğitim şart” diyor, Erdoğan’ın Avrupa’daki Türkiyelilere yönelik politikalarını benimsemiyor ve Fransa’yı, Fransızlığı, Fransız kültürünü seviyor. Türk kimliğini inkâr etmiyor.
70’li yılların sonunda Fransa’da yüksek öğrenim görenler ya da işçi olarak yaşayanlar hatırlayabilir: Fransız olmayanlara yönelik ayrımcı politikaların yeni yeni uygulanmaya başladığı dönemde, Fransa yurttaşlığını almak bugüne oranla çok daha kolaydı. Ama yurttaşlık statüsü tek başına yabancı kimliğini ortadan kaldırmaya yetmiyordu. Ad ve soyadı gibi bir engel vardı.
İşte bunu aşmak için bizim cin fikirli çocuklardan biri, bir doktora öğrencisi, o zaman bu Çiğdem/Claire hadisesine girmişti. Ne var ki, ön ad değiştirmek kolay da, soyadı değiştirmek, kadınlarda evlilikle gerçekleşse de, erkeklerde çok zor, hatta imkânsız. Adını değiştirip veriyorum: Ahmet Büyüktürkoğlu’ydu resmi ve eski adı soyadı. Fransız bürokrasisiyle altı ay kadar uğraştı ve sonunda başardı: Armand Büyüktürkoğlu oldu sonunda! Hatta biz de takılırdık kendisine, soyadını da Fransızcaya çevirerek. Armand Filsdegrandturc diye.
Adını nasıl ve neden Claire’e çevirdiğini Claire, Utancın Adı başlıklı kitabında anlatan Çiğdem Koç, Le Figaro’ya göre, “başarılı bir asimilasyon” öyküsü.
Mali sermayenin gündemi
Manş denizini geçip İngiltere’ye gidiyoruz. 1843’ten bu yana yayınlanan, “Dünya mali-sermayesi Merkez Komite’sinin haftalık yayın organı” gibi bir takma adı olan The Economist, evet, yerleşik düzeni savunuyor, ama düzgün habercilik de yapıyor ve iş dünyasına rehberlik ediyor. 6 Şubat 2021 tarihli sayısının “içindekiler” sayfasından ağımıza takılanlar:
“Global Finans/Gerçek Devrim”; “ABD’de mali teşvikler: Ne kadarı çok fazla olur?”; “Despotlar demokratlara karşı: Myanmar’da darbe”; “Kalkınma Afrika’nın uzun Covid’i”; “Kısa vadeli yaklaşımlar konusunda yatırımcılar değil yöneticiler suçlanmalı”; “Güney Kore’yi savunmak”; “Hindistan’da sansür”; “Çin: Online Maocular”; “Netenyahu’nun zor dostları”; “Namus cinayetlerinde son yok”; “Gece kulüplerinin geleceği”; “Perakende yatırım”; “Fransa’da suistismal”; “Proust ve halk”… Uluslararası mali sermayenin gündeminden bir tutamdı okuduklarınız.
Enternasyonal postacı
Yabancı diller konusunda pek parlak bir kıdemi bulunmayan Fransa’da yayınlanan Courrier International haftalık bir dergi, Le Monde grubunun bir parçası. İnternet sitesi de zengin ve günde en az iki-üç kez yenileniyor. Courrier geniş çevirmen kadrosuyla dünyanın dört bucağında çıkan gazete ve dergilerden, önemli haber ve yorumları Fransızcaya tercüme ediyor. Majör dillerin (İngilizce, Fransızca, Rusça, Çince, Arapça, İspanyolca) yanı sıra, daha küçük nüfusların konuştuğu ve yazdığı dillerden de çeviriler sayesinde, dünyanın çeşitli bölgelerindeki olaylar hakkında o bölge insanlarının bilgi ve değerlendirmelerine ulaşmak mümkün Courrier International sayesinde. 1990’dan bu yana, her sayısında ortalama 900 gazetenin taranmasıyla oluşturulan Courrier’nin Portekizce ve Japonca versiyonları da var.
Derginin son sayısının kapak konusu Navalny. “Rusya’yı yerinden oynatabilir mi? Protesto gösterileri ve baskı… Birkaç hafta içinde, Navalny Putin’in en önemli rakibi olarak sahneye çıktı. Kahraman mı, yoksa sadece bir pazarlama ürünü mü?”… Rusya’da basın bu konuda bölünmüş durumda.
Courrier’nin diğer konuları: “Birmanya –geçmişe benzeyen bir gelecek”; “Fransa’nın kendi aşısı neden yok?”; “Burası Mars, temiz bir şekilde işletelim lütfen”; “Adalet: Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kararı İsrail’de soğuk duş etkisi yarattı”; “ABD: San Francisco tarihi çiğniyor”; “Brezilya: Ford fabrikayı kapattı, bütün şehir söndü”; “Kültür: Yaşasın Ladino dili”…
Muddy Waters esinli dergi
Biraz müzik okumak için Rolling Stone’un Fransızca versiyonuna uzanıyoruz. İlk kez 1967’de, hippi döneminin başlarında San Francisco’da yayın hayatına başlayan dergi 1977’de New York’a taşınınca (reklam ajanslarına yakın olmak için) biraz burjuvalaştı ve okur kaybetmeye başladı. Ama sonraları pop ve rock çerçevesini aşıp her türden müziğe ve genel olarak popüler kültüre ağırlık vermeye başlayınca yeniden tiraj kazandı.
Derginin adı, Dylan’ın deyişiyle “bad boys” Rolling Stones’dan değil, Muddy Waters’ın Rollin’ Stone adlı şarkısından geliyor. Zaten Mick Jagger’la Keith Richards da bu ünlü blues klasiğinden ilham almış. 4 Şubat 2021 tarihli sayısının kapağında tanıtılan konular: “2020’nin grubunu okurlar seçti: Pearl Jam”; “Kapanma döneminde bir porno film setinde”; “Haftanın plağı: Smith and Burrows”, ayrıca “Wandavison, Black Country ve New Road Bysshe”. İçerideki başlıklar: “Frank Darcel’le söyleşi: En iyi 10 özel gitar kahramanı”; “150 şahsiyet nezdinde Progressive Rock”… Bu sayıda yeni çıkan en az 100 albümün kısa, uzun tanıtımları var.
Courrier International geniş çevirmen kadrosuyla dünyanın dört bucağında çıkan gazete ve dergilerden, önemli haber ve yorumları Fransızcaya tercüme ediyor. Her sayısında ortalama 900 gazetenin taranmasıyla oluşturulan Courrier’nin son sayısının kapak konusu Navalny.
Hayatın sorularına bilimin cevapları
Son durağa geldik: Les Cahiers Science et Vie –Histoire et Civilisations (Bilim ve Hayat Defterleri –Tarih ve Uygarlıklar). 1913’den bu yana çıkan popüler bir bilim dergisi. Sloganı “Hayatın sorularına bilimin cevapları”. Aylık yayınlanıyor, internet hariç, yaklaşık 300 bin okuru var. Son iki-üç yıl içinde derginin el değiştirmesi ve yazı işleri ekibinin duyduğu rahatsızlık nedeniyle grev yapıldı, sorun henüz tam olarak çözülemedi. Mart-Nisan 2021 sayısının kapakta gösterilen içeriği şöyle: “Kadının vücudu”; “Bir erkek sorunu: Bioetik”; “Genetik: İtilip kalkılan İnsanlığımız”; “Nereden geliyoruz , Biz Kimiz, Nereye gidiyoruz: Kimliğimizin Bitmeyen İnşası”; “Neredeyse İnsan Gibiler: Hayvanlar, Robotlar ve Yapay Zekâ Hakkımızda Neler Diyor?”; “Efsanelerin Cevabı: Her Uygarlığın İnsana Bakışı Kendine Göre”.
Gezintimiz burada sona eriyor. Önümüzdeki hafta Express’in bahar sayısı baskı hazırlığına giriyor, Küresel Medya Gezintisi mola alıyor. 28 Şubat Pazar günü buluşmak üzere…