Dünyanın üzerinde uzun zamandır bir fikrin hayaleti dolaşıyor: Temel gelir. İlerici soldan “güleryüzlü kapitalizmi” savunan Silikon Vadisi gibi çevrelere uzanan geniş bir yelpazede bu fikrin çeşitli biçimleri savunuluyor. Farklı ölçülerde bir paradigma değişikliği ihtimalinden bahsediliyor. Bu değişiklik bilim felsefecisi Thomas Kuhn’un örneklendirdiği gibi tedrici mi gerçekleşecek yoksa bir sıçrama mı yaşanacak, bunu zaman ve toplumsal mücadeleler gösterecek. Hatırlayalım, kısa süren Paris Komünü’nde hayal gibi gözüken bir taban demokrasisi hızla hayata geçirilmişti. Komün, Marx’ın dediği gibi, “emekçilerin cesur özgürleşmesinin enikonu zaferiydi.” Yine hatırlayalım, geç kapitalizm çağında en yoksul ile en zengin arasındaki gelir farkının binlerce kat artması geniş kitlelerce kanıksanmış gözüküyordu. Ancak 21. yüzyılın üst üste eklenen kalkışmaları Sarı Yelekler’in 42 maddelik talepler listesinde ifadesini buldu: En zenginlerin geliri ayda 15 bin avroyu geçmemeliydi. Kuşkusuz, temel gelir kapitalist ekonominin aşil topuğu değil. Ancak korona günlerinde iyice gırtlakları sıkılan emekçilere nefes almaları, dahası yeniden örgütlenmeleri için büyük bir fırsat verebilir. Çalışmanın geleceğini, toplum üzerinde yarattığı psikolojik etkiyi dönüştürebilir. Üstelik, küçük çapta da olsa Finlandiya’dan Madhya Pradesh’e, Oakland’dan Kenya’ya, üzerinde tartışılması gereken uygulamaları belirdi, belirmeye devam ediyor. Şimdi ömrünü evrensel koşulsuz temel gelir mücadelesine vakfeden, konu hakkında birçok kitap ve makale kaleme alan iktisatçı Philippe van Parijs’e bağlanıyor, temel gelirin tarihçesine, temel ilkelerine, uygulandığı takdirde önünü açacağı toplumsal dönüşümlere kulak veriyoruz.
Çeviren: Ulus Atayurt