Türkiye’ye ne zaman, nereden göç ettiniz?
Muhammed: On yıl önce, 2014’te, Halep’ten Antep’e göç ettim. 16 yaşındaydım. Bir yandan Antep’te tekstil işçiliği yaptım, bir yanda da açık öğretime devam ettim.
İdo Hossain: Ben de 2014’te, aynı yaşta Halep’ten göç ettim. Okumak için geldim. Antep’te Türkçe öğrenip liseyi bitirdim. Sonra, önce Konya’da Selçuk Üniversitesi’nde işletme, ardından Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde İnsan Kaynakları Yönetimi bölümlerinde okudum. Halep’te yaşayan ailem bana maddi açıdan destek oldu.
Halep’te hayat nasıldı?
İdo Hossain: Görece normaldi, okula gidiyorduk.
Muhammed: Savaş öncesinde yoksulluk ve yolsuzluk çok yaygınlaşmıştı. Başar Esad durumu düzeltmek yerine baskıyı, çatışmayı tercih etti.
İdo Hossain: Rusya, İran, Hizbullah Esad’ı destekleyince ülkeden ayrılmak zorunda kaldık. Yoksa kim ülkesini terk etmeyi ister?
Muhammed: Şubat 2014’te, beni askere alacakları zaman göç ettim. Daha 16 yaşındaydım. 2011-2013 arasında korkunç bir savaşa şahit olduk. Halep bombardımanında ölen arkadaşlarımı gömdüm. Gözümün önünde birçok bebek ve çocuk hayatını kaybetti. Korksam çok daha önce kaçardım. 2016’da Halep Esad’ın kontrolüne geçti. Öncesinde, ailem dahil, insanları otobüslerle kentten çıkardılar. Göç etmekten başka çarem kalmamıştı.
İdo Hossain: Yakın hissettiğimiz bir ülke olduğu için Türkiye’yi tercih ettik. Dinimiz aynı, kültürümüz az çok benziyor. O dönemde birçok insan Almanya’yı, Avrupa’yı tercih ediyordu.
2014’te, Türkiye’deki durum şimdikinden çok farklıydı. Kiralar bu kadar yüksek değildi. Bize sahip çıkan komşularımız vardı. 2017-18’den sonra kiralar korkunç arttı, ırkçılık hızla yaygınlaştı. Irkçıların başında Ümit Özdağ vardı. Vatan Partisi sokaklara “Suriyeliler ülkenize dönün” afişleri asmaya başladı.
Türkler para kazanan Araplara öfke duyuyor. Bazı Suriyeliler çok çalışıp yerleşik bir hayata geçebildi. Araba alabilmiş Suriyeli arkadaşlarım çok rahatsız ediliyor. “Bir mülteci nasıl araba alabilir?” diyorlar. Çalışmış almış, sana ne? Vergisini, kirasını düzenli ödüyor. Tek farkı mülteci olması. Üniversite arkadaşlarıma, konu Suriye’den açıldığında, “ben sizden fazla vergi veriyorum” derdim. Harcadığım paranın büyük kısmını ailem Suriye’den gönderiyordu. Antep’te ve Konya’da ev kiraladım. Sık sık uçağa biniyordum. Harcadığım paranın büyük kısmını ailem Suriye’den gönderiyordu.
Muhammed: Faşistlere göre, eğer mülteciysen fakir olman ve sefil şartlarda yaşaman lâzım. Oysa ülkende savaş varsa başka bir ülkeye göçer, çalışıp bir hayat kurabilirsin.
Türkiye’ye büyük ölçüde uyum sağlamışsınız. Son zamanlarda az çok bir yaşam kurabilmiş göçmenler de hızla Türkiye’yi terk etmeye başladı. Sizin için bardağı taşıran damla ne oldu?
Muhammed: Türkmen bir aileden geliyorum. Bunun Türkiye’de bazı kolaylıklar sağlayabileceğini düşünmüştüm. Fakat bir türlü vatandaşlık alamadım. On yıl geçici koruma kimliğimle yaşamak zorunda kaldım. Evet, çalışma izni aldım, sigortalı çalıştım, okuyabildim. Yine de belge sıkıntısından kurtulamadım. Şimdi on yılım heba olmuş gibi hissediyorum.
Son dönemde şehirden çıkmak için izin belgesi almak zorundaydım. İyi derecede İngilizce, Arapça ve Türkçe biliyorum. İstanbul gibi büyük şehirlerde iş fırsatları çıkıyordu, ama şehir değiştirmeme izin vermedikleri için faydalanamıyordum. Ev sahipleri sığınmacılardan iki kat fazla kira istiyor ve sürekli zam yapıyor. Türkiye’deki ekonomik krizle beraber herkes için yaşam çok zorlaştı. Ancak biz bu zorluğu misliyle yaşıyorduk. Her şeyi geçtim, insanların bana nasıl ters ters bakmaya başladıklarını, Suriyeli olduğumu anladıklarında tavırlarının nasıl değiştiğini fark etmemek imkânsızdı. Krizin günah keçisi ilan edildik.
İdo Hossain: Üniversitedeyken ayrımcılık görmedim. Ama sınıf arkadaşlarımla takılamadım. Kimin sana ters davranacağını bilemiyorsun. Hastanelerde ise enikonu ayrımcılık vardı. Hastanelerde mülteciler için tercümanlık yaptım. Taşınmama izin vermedikleri için İstanbul ve Ankara’da çok iş fırsatı kaçırdım.
Ev sahipleri sığınmacılardan iki kat fazla kira istiyor ve sürekli zam yapıyor. Türkiye’deki ekonomik krizle beraber herkes için yaşam çok zorlaştı. Ancak biz bu zorluğu misliyle yaşıyorduk. Suriyeli olduğumu anladıklarında tavırlarının nasıl değiştiğini fark etmemek imkânsızdı. Krizin günah keçisi ilan edildik.
Türkiyeli yakın arkadaşlarınız oldu mu?
İdo Hossain: İki yıl boyunca bir Türk sevgilim oldu. Egeliydi. Onunla kendimi hiç göçmen hissetmedim. Ayrımcılık yapmıyordu. Ailesi de açık görüşlüydü. Arkadaşları Suriyeli sevgilisi olduğu için onu küçük gördüğünde aldırış etmiyordu. Ama birçok arkadaşım sürekli komplo teorisi kuruyordu. Uçakla Antep’ten Ankara’ya ya da İstanbul’a gittiğimde hemen “bileti devlet mi alıyor size” diye soruyorlardı. Kandırılmışlıktan mı, yoksa cahillikten mi, anlamıyordum.
Muhammed: Biraz da inanmak istediğine inanıyor insan.
İdo Hossain: Türkiye’de Tiktok’ta gördüklerine göre davranan birçok insan var. Savaşın başlamasından bu yana neredeyse 12 yıl geçti. Olup biteni şimdiye kadar kavrayamadılarsa, bundan sonra anlama ihtimalleri hiç yok. Artık anlatmak nafile. Irkçılık çok yaygın.
Muhammed: İş yerinden bir arkadaşımla kardeş gibi olmuştuk. Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmiyordu. Hatta bizi övüyor, “Suriyeli bir kiracım var, sekiz yıldır hiç sıkıntı çıkarmadı” diyordu. Bir kere “Sen özel bir insansın, Suriyeli gibi değilsin” dedi. “Hayır abi, ben bildiğin Suriyeliyim” diye cevap verdim. Çok yakın olduğum bir insan bile önyargılarını aşamadı. Fabrikada bir Suriyeliyle ilgili sıkıntı yaşandı. Birden bir işçi bana bağırmaya başladı. “Abi” dediğim kişi de o ırkçının safında yer aldı. “Boşuna mu iyilik yapıyoruz size” diye bağırmaya başladı. Şok oldum. Sonra ırkçı herif gidince “Hakkını helâl et” dedi. “Bırak Allah aşkına” dedim.
İdo Hossain: Bazen Türk arkadaşlarım nefret söyleminde bulunuyor. Sonra da şöyle diyorlardı: “Senden değil, diğer Suriyelilerden bahsediyoruz.”
Muhammed: Türkçeyi biraz da korkudan iyi öğrendik. Eğer aksanın varsa, Suriyeli olduğun anlaşılırsa, mutlaka ırkçılığa maruz kalıyorsun. Son dönemde Suriyeli olduğumu söylemiyordum. “Tartışma çıkacak ve geri gönderileceğim” diye düşünüyordum. Bir de “Ülkene dön, artık savaş bitti” diyorlar. Oysa yüzlerce örgüt, bir sürü ülke hâlâ cirit atıyor Suriye’de. Benim nezdimde artık vatan meselesi bitti. Suriye’ye dönsen kendini, aileni korumak için mecburen silahlanacaksın. Amerika, Rusya, İŞİD, Hizbullah, İran, Türkiye, herkes orada. İsrail havadan bomba yağdırıyor. Hırsızlar cirit atıyor, her an evini soyabilir, seni öldürebilirler. Kimin yaptığını kimse bilemez çünkü ülkede yüzlerce örgüt var. İnsanlar korku içinde yaşamaktan bıktı.
İdo Hossain: Son yıllarda birçok arkadaşım korkudan sokakta Arapça konuşmuyordu. Konya’da çok ülkücü var. Bir gün Türkçe hazırlık okuyacak bir Arap öğrenciye başvurularında yardım ediyordum. Dört-beş kişi hangi dilde konuştuğumuzu sordu. Arapça konuştuğumuz anlayamayacak kadar cahillerdi. Ben “Arapça” deyince, “Burada Türkçeden başka hiçbir dil konuşamazsınız” diye çıkıştılar.
Türkçeyi biraz da korkudan iyi öğrendik. Eğer aksanın varsa, Suriyeli olduğun anlaşılırsa, mutlaka ırkçılığa maruz kalıyorsun. Son dönemde Suriyeli olduğumu söylemiyordum. “Tartışma çıkacak ve geri gönderileceğim” diye düşünüyordum.
Bu Kürtlerin de çok uzun zamandır yaşadığı bir sorun.
İdo Hossain: Diyarbakırlı öğretmen bir arkadaşım şakayla karışık şöyle dedi: “Siz Suriyeliler gelince biz Kürtler biraz rahatladık. Artık ırkçılığın odağında siz varsınız.” Arkadaşımın annesi Kürtçe konuştuğu için Karadeniz’de bir dükkândan kovulmuş. Kürtler de ırkçılıktan çok çekiyor. Diyarbakır’da çok güzel insanlar var. Kürt halkı arasında kendimi daha rahat hissediyorum, kültürlerini daha yakın buluyordum. Nusaybin’de arabayla geziyorduk. Yabancı olduğumuz belli. Bir teyze bize yemek ikram etti. Türkçe bilmiyordu, zor anlaştık. Ona biraz para vermeye çalıştım. Asla kabul etmedi. Yola çıkmadan önce bize tandır ekmeği verdi. Nusaybin’le Kamışlı zaten önceden tek şehirdi. Sınır ikisini ayırdı. Orada okumuş bir arkadaşım Kamışlı’yı çok özlemiş. Nusaybin’e Kamışlı’yı uzaktan görmek için gitmiştik. Karşı tarafta biri elini kaldırsa görüyorsun.
Suriye’yi seyretmek için mi Nusaybin’e mi gittiniz?
Aynen.İki saat seyredip döndük. Ardından Mardin’e, Midyat’a uğradık. Çok güzel yerler.
Muhammed: Ben de Mardin’e çok gittim. Dayım orada yaşıyor. Onlar bizim gibi sıkıntı çekmedi. Kürt halkı çok misafirperver. Ailemle Diyarbakır’a seyahat ediyorduk. Urfa’yı geçince araba bozuldu. İnsanlar bizi evlerinde misafir etti. Karpuz kestiler. Dört-beş saat sohbet ettik. Ev sahibi arabasıyla gidip tamirciyi getirdi.
İdo Hossain: Bir de şu var: Türkiye’deki Kürtler Suriyeli Kürtlere çok samimi davranıyor, sahip çıkıyor. Ama Türkler Türkmenlere Suriyeli gözüyle bakıyor. Birçok Türkmen arkadaşım Türkiye’de rahat edeceklerini düşünmüştü, ama onlar da ırkçılığa maruz kalıp büyük hayal kırıklığı yaşadı.
Antep’te göçmen işçi olmak nasıldı?
Muhammed: Birçok iş yerinde çalıştım. Nadiren düzgün davranan bir patron çıkıyordu. Genelde çok sömürüldüm. En uzun süre çalıştığım fabrikada patrona “Abi beni sigortalı yapsana, yakalanırsak ben de ceza yiyeceğim, sen de” dedim. Önce “Tamam” dedi, sonra “Devlet izin vermiyor” diye bahane uydurdu. Adam fabrikayı Suriyelilerle doldurmuş. Çok ucuza göçmen çalıştırıyor, tek kuruş sigorta ödemiyor. Türkler durmadan “Suriyeliler işimizi çalıyor” diyor. Ailemin sorumluluğu bende. Çalışmak zorundayım. Patronlar en ufak sorunda işten kovmakla tehdit ediyor, “Senin yerine çalışacak bin tane Suriyeli var” diyor. En son çalıştığım fabrikada sigortalıydım. İşten ayrılınca tazminatımı vermediler. Patron, “Zaten Suriyelisin, sana iş verip iyilik yaptım, bir de tazminat mı istiyorsun?” dedi. “Ben işçiyim abi, bunun Suriyeli olmakla ne alâkası var?” diye cevap verdim. “Sana acıdığım için seni işe aldım” demeye getiriyor. Oysa ben üç kişilik işi tek başıma hallediyorum. “Dava açacağım” dedim. “Açarsan aç, zaten en az üç yıl sürer” diye cevap verdi. Epey mücadeleyle tazminatın yarısını aldım. Midilli’ye geçmek için acil paraya ihtiyacım vardı. O yüzden mecburen kabul ettim.
İdo Hossain: Türkiye’ye ilk geldiğimde bir kafede çalıştım. Okula başlayınca bırakmak zorunda kaldım. Patron alacağımı vermedi. Önce sürekli geçiştirdi, sonra “Beni bir daha ararsan seni Suriye’ye gönderteceğim” dedi
Diyarbakırlı öğretmen bir arkadaşım şakayla karışık şöyle dedi: “Siz Suriyeliler gelince biz Kürtler biraz rahatladık. Artık ırkçılığın odağında siz varsınız.”
Muhammed: Çok rahat yapar. Herhangi bir yalan uydurur. Polis elbette mültecinin hakkını savunmayacak. İki çocuklu elektrikçi bir arkadaşım vardı. Sadece bir komşusunun park yerini kullandığı için öldürüldü.
İdo Hossain: Bir de insanlar “Devletten maaş alıyorsunuz, sizin yüzünüzden şehit veriyoruz” diyor.
Muhammed: On yılda devletten tek kuruş yardım almadım. İstemedim de. Allaha şükür gencim, çalışıp aileme bakabildim.
2016’da imzalanan tartışmalı AB-Türkiye Göçmen Anlaşmasıyla, AB göçmenlere destek olması için Türkiye’ye para verdi. Yani nakdi yardıma hakkınız var.
Muhammed: O paraya konmak için bizi kullandılar. AB parayı kesince 2020’de devlet otobüslerle göçmenleri Edirne sınırına taşıdı. Ama sınırın Yunanistan tarafı kapalıydı. Sadece AB’den biraz daha para koparmak için insanların hayatlarıyla oynandı.
Suriyeli göçmenleri “askerlik yapmamakla” suçlayan birçok kişi var.
İdo Hossain: 2019’da, Türkiye Suriye’deki Kürtlere karşı askeri operasyonlar (Pençe Operasyonları) yapmıştı. Bazı Türk arkadaşlarım “Askerlerimiz orada şehit düşerken sen burada ne arıyorsun” diye beni suçladı. “Affedersiniz, ben burada okuyorum. Benim ailem de orada, Suriye’deki savaşın içinde” dedim.
Muhammed: Suriye’de birçok masum insan öldürülüyor. Ben ne masum insanları öldürmek ne de öldürülmek istiyorum. Bize “vatan haini” diyorlar. Sen benim ne yaşadığımı biliyor musun? Şimdilerde ekonomik krizden dolayı gençler Türkiye’den kaçmaya çalışıyor. Avrupa’da Suriyeliden fazla Türk var. Göç etmek senin de hakkın, sen de zorluk çekiyorsun. Ama neden sen gidebiliyorsun da ben gidemiyorum? Mülteci aşağı, mülteci yukarı. Ben mülteci olmak istemedim ki.
Bir de utanmadan Türk ordusu Suriye’ye, “Sizi kurtarmak için geldik” diyor. Amacın bize yardım etmek mi, yoksa asıl derdin Kürtlerle mi? Bir de minnet duymamızı bekliyorlar! “Sizin yüzünüzden askerlerimiz ölüyor” diyorlar. Kim sana “Suriye’yi işgal et” dedi?
Türkiye’deki Kürtler Suriyeli Kürtlere çok samimi davranıyor, sahip çıkıyor. Ama Türkler Türkmenlere Suriyeli gözüyle bakıyor. Birçok Türkmen arkadaşım Türkiye’de rahat edeceklerini düşünmüştü, ama onlar da ırkçılığa maruz kalıp büyük hayal kırıklığı yaşadı.
30 Haziran 2024’te, Kayseri’de başlayıp Hatay, Bursa, Kilis, Adana, Antep ve Antalya yayılan, Suriyelileri hedef alan pogromlar, Antalya’da katledilen Ahmet Handan El Naif ve ağır yaralanan arkadaşları, Suriyeli göçmenlerin yakılıp yıkılan arabaları, yağmalanan dükkânları size neler hissettirdi?
Muhammed: Her ülkenin iyi ve kötü yanları var. Kötülükleri örnek gösterip genelleme yapmak doğru değil. Genelleme cahillerin dilidir. Bir Suriyelinin yaptığı kötülüğü görüp bir Türkün yaptığını görmemek olmaz. Kilis’te bir Türk tarafından tecavüz edilip öldürüldükten sonra kuyuya atılan Suriyeli çocuktan neden kimse bahsetmiyor? Bu korkunç olaya niye hiç tepki gösterilmedi? Suriyeliler bu olaydan sonra insan mı öldürdü, dükkânlara mı saldırdı? Kötü ve iyi insanlar var. Kötülük ve iyilik halklarla bir tutulmamalı.
İdo Hossain: Türkiye’de Ermenilerin, Alevilerin maruz kaldığı şiddeti tam olarak bilmiyorum. Ama bize yapılanları görünce anlatılan hikâyelere inanmamak mümkün değil. Bu devirde Suriyelilere bu yapılıyorsa demek ki zamanında neler yaşanmış. Anneler çocuklarına Suriyeli esnafın dükkânlarına taş attırıyor, ırkçılık öğretiyor. Bu çocuklardan büyüyünce ne bekleyebilirsin?
Muhammed: 30 Haziran’da başlayan pogromlardan sonra sosyal medyada birçok arkadaşımı engelledim. Herkes Suriyelilerin Türk bayrağı yakmasından bahsediyor. Türkiye’ye geldiğimde bana bayrağın mukaddes bir şey olduğu söylendi. Oysa yakılan bayraklara öfkelenen insanlar katledilen çocuklardan hiç bahsetmiyor. Kulaktan dolma haberlerle, söylentilerle insanların birikimlerini yağmalıyorsunuz. İnsanların o dükkânları açana, o arabaları alana, makûl bir hayat kurana kadar canları çıktı.
İdo Hossain: Artık sosyal medyaya bakamıyorum. Eskiden samimi olduğum insanlar “Ülkemde mülteci istemiyorum” diye nara atıyor. Büyük hayal kırıklığına uğradım. Bu insanları kimi zaman günlerce evimde misafir ettim. Eski bir arkadaşım şöyle yazmış: “Irkçı olmak on sene vatansız kalmaktan daha iyidir.” Ben de şöyle cevap verdim: “On sene vatansız kalmak vicdansız olmaktan daha iyidir.”
Irkçı olduğunu açıkça kabul ediyor yani?
İdo Hossain: Aynen. Durum bu raddeye geldi. Son olaylardan sonra Türkiye’de sadece iki-üç arkadaşım kaldı. On yıl yaşadım, birçok dost edindim, ama ırkçı paylaşımlarından sonra hemen hepsini hayatımdan çıkardım.
Muhammed: Yine bizi savunan arkadaşlarımız var. Bazı Suriyeli arkadaşlarımı komşuları korumuş, onlarla yemeklerini paylaşmış.
İdo Hossain: Suriyeli bir arkadaşım varlıklı bir mahallede yaşamasına rağmen saldırılardan sonra arabasını sakladı. Bir süre evden çıkamaya korktu. Karaman’daki bir arkadaşımın spor salonundaki kaydını silmişler. Artık hiçbir spor salonu onu kabul etmiyormuş.
Muhammed: Benim ailem de Antep’te evden çıkamadı. Her yerde polis varmış, ama olaylarla baş edemiyorlarmış. Zaten videolarda görüyoruz, polisler olaylara seyirci kalıyor. Son zamanlarda önüne geleni sınır dışı ediyorlar. Eskiden en azından bir bahane uydururlardı. Artık insanları Geri Gönderme Merkezleri’ne bile göndermiyorlar.
İdo Hossain: Şu an Türkiye’deki tüm Suriyeliler, zengini de fakiri de, Avrupa’ya gitmek istiyor. Ailem önceleri Avrupa’ya gitmemi hiç istemiyordu. “Türkiye’de kal, Türk halkı bize daha yakın” diyordu. Ama son olaylardan sonra “İyi ki oradan ayrıldın, bizi affet” dediler.
Artıgerçek’te, Ali Duran Topuz imzalı yazıda şöyle deniyor: “Devlet istemeden sokak yanmaz.” Katılır mınız?
İdo Hossain: Kesinlikle. Saldırılardan hemen önce Erdoğan’la Esad’ın Irak’ta buluşması gündeme geldi. İşin içinde Rusya da vardı. CHP başkanı Özgür Özel de Esad’la görüşmek istiyordu. Saldırılar tam da bu sırada başladı. Kayseri’deki o psikopatın tecavüzü yüzünden çıkmadı olaylar. Cezasını verin adamın, bitsin gitsin. Antep, Adana, Antalya, Urfa’daki saldırılar ne alâka?
Muhammed: İşin püf noktası şu sanki: Suriye artık bitti. Suriye’den alınacak ne varsa aldılar. Şimdi sıra bizi satmaya geldi. O yüzden Esad’a yanaşıyorlar. “Ülkeyi yeterince sömürdük” demeye getiriyorlar. “Alın bu Suriyelileri, ne halleri varsa görsünler” diyorlar. Şimdi bizi bir zamanlar “katil” dedikleri adama teslim edecekler.
En yaygın tartışma konularından biri Suriyelilerin “Erdoğan’a oy vermesi.” Sizin Türkiye’deyken siyasi görüşünüz nasıldı?
Erdoğan’ı hiç desteklemedim. Ama “Suriyelileri göndermeyeceğim” diyen başka parti de yoktu. CHP ırkçı politikalar izlemeseydi, belki onu destekleyebilirdik.
İdo Hossain: Önüne iki zehir koymuşlar. Hangisi daha az zararlıysa onu seçiyorsun. Seçimlerde oy vermesem de bir süre Erdoğan’ı destekledim. İyi olduğundan değil, “en azından bizi geri göndermeyecek” diye. Ama şimdi tüm Suriyeliler kendilerini kandırılmış hissediyor. Erdoğan kazandığında kutlamalara katılmıştım. Artık kimse beni Suriye’ye göndermeyecekti. Ama ortam hızla bir kâbusa dönüştü. Dışarı çıkmaya korkuyordum. CHP’liler “Biz hükümete gelince ülkede Suriyeli kalmayacak” diyor. Sanki biz gidince Türk halkı huzura kavuşacak. Herkes lüks villada yaşayacak son model araba kullanacak. Sanki zenginliğin önündeki tek engel biziz. Son olaylardan sonra bizim gibi Midilli’ye geçmeye çalışan arkadaşlarımızın yarısı yakalanıp Suriye’ye geri gönderildi. Özellikle Ege kıyılarında yakalanan aileleri doğrudan Suriye’ye gönderiyorlar.
Patronlar en ufak sorunda işten kovmakla tehdit ediyor, “Senin yerine çalışacak bin tane Suriyeli var” diyor. En son çalıştığım fabrikada sigortalıydım. İşten ayrılınca tazminatımı vermediler. Patron, “Zaten Suriyelisin, sana iş verip iyilik yaptım, bir de tazminat mı istiyorsun?” dedi.
Midilli’deki hayatınız nasıl?
İlk geldiğimde şaşırdım. Hayat nasıl bu kadar basit olabilir? Bize Türkiye’deki kadar sorun çıkarmıyorlar. Onca şey yaşadıktan sonra bu kadar basit bir hayata önceleri inanamadım. Hemen bir iş buldum.
Göçmenler burada da sömürülüyor ama…
Türkiye’deki kadar değil.
İdo Hossain: Türkiye’de yaşadıklarımızdan sonra burası bize cennet gibi geldi. Türkiye’de kendi evimde yaşıyordum, Antep ile Konya arasında seyahat ediyor, arkadaşlarımla görüşüyordum. Bir üniversite hayatım vardı. Buradaysa bir mülteci (Karatepe) kampındayım Arada şehre insem, denize girsem de kamp hayatı hiç kolay değil. Hijyen şartları kötü, güneşin altında yemek sırasında beklemek zor. Ama burada bulduğum huzuru Türkiye’de on yıl boyunca bir kere dahi yaşamadım. Hele son dört yıl cehennem gibiydi.
Muhammed: Çadırda yaşıyoruz sonuçta. Etraf hamam böceği, fare dolu. Sıcaktan alerji oldum. Yine de son on yıldır bu kadar rahat uyuduğumu hatırlamıyorum.
İdo Hossain: Türkiye’ye geri gönderilmeyeceğimizi bilmenin rahatlığı da var. Çok yakında oturma iznimizi alacağız. Türkiye’de on yıl mülteci kimliğiyle yaşadım. Burada yabancı arkadaşlarımızla beraber bir göçmen dayanışma merkezinde çalışıyoruz. Suriye, Hollanda, Afganistan, İspanya, Yunanistan’dan dostlar edindik. Ne dinimiz aynı ne kültürümüz, ama kardeş gibi yaşıyoruz.
Avrupa’da da çok ciddi bir ırkçılık sorunu var. Burada dostluk kurduğunuz insanlar göç meselesini dert edinmiş aktivistler.
İdo Hossain: Almanya’da çok Suriyeli mülteci var. Orada Suriyelilerin dükkânlarına saldırıldığını hiç duymadım.
Muhammed: Avrupa’da tozpembe bir hayat olmadığını biliyoruz. Ama orada en azından istikrarlı bir hayat yaşayabiliriz, kendimizi geliştirebiliriz. Ne terslik çıkarsa çıksın Türkiye’deki kadar sorun yaşayacağımı düşünmüyorum.
Eskiden samimi olduğum insanlar “Ülkemde mülteci istemiyorum” diye nara atıyor. Bu insanları kimi zaman günlerce evimde misafir ettim. Eski bir arkadaşım şöyle yazmış: “Irkçı olmak on sene vatansız kalmaktan daha iyidir.” Ben de şöyle cevap verdim: “On sene vatansız kalmak vicdansız olmaktan daha iyidir.”
Kapı vizesiyle Midilli’ye gelen Türkiyeli turistler Suriyeli mültecileri rahatsız ediyor. Bir otelin resepsiyonunda çalışan bir Suriyeliyle karşılaşınca rezervasyonlarını iptal ettirenler oldu. Siz Türkiye’den gelenlerle hiç sorun yaşadınız mı?
İdo Hossain: Maalesef. Marketten çikolata alırken yanımdaki kadınla İngilizce sohbet etmeye başladık. Aksanından Türk olduğunu anladım, Türkçeye geçtim. “Burada ne arıyorsun?” diye sordu. “Mülteciyim, kampta kalıyorum” diye cevap verdim. “Oh ne güzel, ekmek elden su gölden, yan gelip yatıyorsunuz” dedi. Çok sinirlendim. “Doğuştan mı ırkçısınız, yoksa sonradan mı oldunuz” diye sordum. Meğer turist rehberiymiş. Gezdirdiği Türkiyeli turistler yanımıza geldi. “Suriye’de insan öldürmemek için Türkiye’ye gittim. İki üniversite bitirdim. Ülkenize faydalı olmaya çalıştım. Ama sizin gibi insanlar yüzünden buraya kaçmak zorunda kaldım” dedim. “Şu ırkçı rehberinizi alın gözümün önünden” diye çıkıştım.
Kampın büyük çoğunluğu Afgan. Herkes Türkiye’den gelmiş, kimisi kısa, kimisi uzun süre kalmış. Avrupa Kupası’nda Türkiye-Hollanda maçını hep beraber izledik. İstisnasız herkes Hollanda’yı tuttu. Hollanda ikinci golü atınca kamptan sevinç çığlıkları yükseldi. Bir yandan Türkiye’de iyi insanlar olduğunu da biliyorum. Buraya ilk geldiğimizde Türkiyeli bir kadınla tanıştık. “Türkiye’de geçen her gününüz için sizden özür diliyorum” dedi. Şaşırdım. Keşke Türkiye’deyken böyle insanlarla daha çok karşılaşsaydık. Belki o zaman ayrılmak zorunda kalmazdık.
Muhammed: Ama o arkadaş da siyasi nedenlerle Türkiye’ye dönemiyor.