BUDAPEŞTE MEKTUBU

András Bíró
31 Ocak 2019
SATIRBAŞLARI

Macaristan’dan Trump ABD’sine ve ara seçimlerin sonuçlarına bakınca nasıl bir manzara görünüyor? Fransa’da Sarı Yelekler, Orbanistan’da küçük kasabalara kadar yayılan eylemler bize neler söylüyor? Budapeşte’ye bağlanıyoruz…

ABD’de olup bitenleri bir Orbanistan yurttaşı bakış açısından takip edince, bu iki beyefendinin zihniyetinde ve yaptıklarında, Macar olanın ahmak Trump’tan daha zeki ve daha kötücül olması haricinde, dudak uçuklatan paralellikler olduğu fark ediliyor.

Her ikisi de dünyanın dört bir tarafındaki krizlerin (iklim, mülteciler, servetin yoğunlaşması, refah devletinin yok oluşu, üretimin dijitalleşmesi, temsili demokrasiye siyasi sınıf tarafından atılan kazık vs.) iç içe olmasından kaynaklanan bir küresel fenomenin ayrılmaz parçaları.

Bu krizler yabancılaşmanın ezeli yapı taşlarını tetikliyor: Istırap, endişe, hatta korku, imtiyazlara sarılma şeklinde bir “mantıklı” psikolojik duruma, kabileci, milliyetçi, ataerkil, ırkçı tutumlara yol açıyor.

Gösterilerin ülkenin küçük kasabalarına bile yayılması, halk arasında korkunun azaldığını gösteriyor. Bu gösteriler çok kalabalık değil, ama herkesin birbirini tanıdığı yirmi bin kişilik bir kasabada bin kişinin toplanması önemli.

Amaç temsili demokrasinin göz boyayıcı oyunlarına geri dönmekse, elde edeceğimiz şey şu ankinden fazlası olmayacaktır. Orijinal Sovyetler’in, eski Yugoslavya’nın işçi konseylerinin ve Macaristan’daki 1956 deneyimlerinin başarısızlığı sonrasında, Fransa’da Sarı Yelekler’in, doğrudan demokrasinin şu an cenin aşamasındaki bir modelini, bir tür modern versiyonunu imlediğini, hatta bunu talep ettiğini düşünüyorum.

Fransa toplumu, görünen o ki, tarihsel genlerinde (1789, 1848, 1871, 1968) radikal değişime giden yollara işaret eden yenilikçi bir kapasite taşıyor.

Kadınların giderek büyüyen siyasi varlığı da eskinin miadını doldurduğunu gösteriyor. Gelecekte rollerinin göründüğü kadar belirleyici hale gelip gelmeyeceğini (Freud: kadınlar gerçeklik ilkesini cisimleştirir) ve nasıl belirleyici olacağını göreceğiz.

ABD’deki son ara seçimler, Temsilciler Meclisi’ne birçok (36) yeni kadın temsilcinin girmesiyle sonuçlandı. Çoğunluğu erkeklerin yerine seçilen bu yeni kadın üyelerle birlikte sayı 162’ye çıkarak tarihsel bir zirve yaptı. Aralarında azınlık toplumlarından gelenler önemli bir sayı oluşturuyor: iki Yerli Amerikalı, iki Müslüman, üç Latin, artı Senato’da da iki Siyah ve bir Latin.

Aktivist Blanka Nagy “hain” ilan edildi

Macaristan’da, son sekiz yılına konformizmin ve varoluşsal korkuların hâkim olduğu bir toplumda gelişen sivil direnişin köklerinde de muhalefet partilerinin kadın vekilleri vardı ve var olmaya devam ediyorlar. Geçtiğimiz aralık ayındaki bir meclis oturumunda konuşma kürsüsünde barışçıl işgal eylemi gerçekleştirerek epey gürültü koparanlar da onlardı.

Sendikalar, sivil toplum örgütleri ve tüm muhalif partilerden siyasi şahsiyetlerin katıldığı ortak gösterilerin ülkenin küçük kasabalarına bile yayılması, halk arasında korkunun azaldığını gösteriyor. Bu gösteriler çok kalabalık değil, ama herkesin birbirini tanıdığı yirmi bin kişilik bir kasabada bin kişilik bir kalabalığın toplanması önemli. Otuz yıldır ilk kez böyle bir toplumsal hareketlenmeye ve saman alevi gibi parlayıp sönmeyen, aksine süreklilik arz eden gösterilere tanık oluyoruz. Ve bu kararlı gösteriler kış ayazına rağmen bıkmadan, usanmadan tekrarlanıyor.

Bu büyüyen direnişin sonucu ne olursa olsun, toplumun gençlik öncülüğünde genişleyen kesiminde yeni bir bilinç durumunun olduğu kesin. Bu yeni bilincin sözcülerinden biri de, devlet reisine ve tüm Fidesz teşkilatına karşı sözünü sakınmadan konuştuğu için hükümet medyasında bir numaralı düşman ilan edilen 18 yaşındaki kadın üniversite öğrencisi Blanka Nagy.

Çok uzun zamandır hiç bu kadar iyi bir halet-i ruhiyede olmamıştım. Ölçüyü kaçırmadan noktayı koyayım.

Çeviren: Serap Güneş

^