HEYKELTIRAŞ MEHMET AKSOY’LA YIKILAN HEYKELLER ÜZERİNE

Söyleşi: Bekir Avcı
19 Haziran 2020
SATIRBAŞLARI

Britanya’da önce köle taciri Edward Colston’ın 1895’te Bristol kent merkezine dikilen heykeli indirildi ve nehre atıldı, daha sonra Londra’da beyazların üstünlüğünü savunan eski başbakanlarından Winston Churchill heykelinin altına “ırkçıydı” yazıldı. Kongo’da milyonlarca insanın ölümünden sorumlu Kral II. Leopold’un Belçika Gent’teki heykeli sprey boyayla boyandı ve başına Georg Floyd’un son sözleri olan “Nefes alamıyorum” yazılı bir pankart giydirildi. Avrupa’nın Amerika’yı sömürgeleştirilmesinin müsebbibi, yerlilerin katili Kristof Colomb’un Virginia’daki heykelinin kafası koparılarak, bulunduğu yerden söküldü. Amerikan İç Savaşı’nda köleliği destekleyen komutan Robert E. Lee’nin aynı eyalette bulunan heykeli de tahrip edildi… Liste Meksika’dan İskoçya’ya, hatta Yeni Zelanda’ya dek uzuyor. Geçmişin iktidar temsillerinin heykellerinin yıkımı bugünün iktidar figürlerine nasıl bir mesaj veriyor? Heykelin mekân ve hafızayla ilişkisi nedir? 2011’de dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla yıkılan İnsanlık Anıtı’nın heykeltıraşı Mehmet Aksoy’u dinliyoruz. 

 

Dünyanın farklı kentlerinde kamusal alanlarda bulunan sömürgeci, ırkçı, soykırımcı tarihi kişiliklerin heykellerinin protestocular tarafından yıkılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Mehmet Aksoy: Heykeli kimin diktiğine, diktirdiğine bakmak lâzım önce. Malûm, heykel sanatında da iktidarlar söz sahibi oluyor. Kendi kendilerinin heykellerini diktiriyor, hükmetme gücünün devamı olan sembolleri seçiyorlar. “Bak, biz buradayız. Meydanlarda heykellerimiz var. Biz ayrıcalıklı ve farklıyız, ama sen yine kölesin” demek istiyorlar. Çok politik bir amacı var yani. Elbette o düşünce bitince heykeli de yıkılıyor. Yıkılsın da zaten. İnsanlık tarihine ne katmış ki bu adamlar? Ben buna bakarım, gerisiyle ilgilenmem. Neticede bu heykeller yıkılır. Bu tüm dünyada böyledir. Faşizan tüm yönetimlerin kaderi de budur. Hitler’in heykeli, onun diktirdiği heykeller kaldı mı? Saddam gitti, heykeli de yıkıldı. Diktatoryal tüm rejimlerin heykelleri yıkılıyor. Heykelin yıkımı, bir rejimin sonu anlamına geliyor.

Bir insan düşünün, Afrika’dan binlerce köle getiriyor. Yerlerinden yurtlarından ettiği insanlar bambaşka bir toplumda aşağılanarak yaşamak zorunda bırakılıyor. Savaşları, mücadeleleri sonunda hak ve özgürlüklerine kavuşuyorlar; Kunta Kinte’den Martin Luther King’e geliniyor. Ama bugün o köle tüccarlarının heykelleri meydanlarda duruyor. Tabii ki kölecilerin heykellerinin yıkılıp Martin Luther King’in heykelinin dikilmesi çok akıllıca ve insanice olur. Ve böylece sanatı da gerici bir içeriğe oturtmaktan kurtarırız. Sanat her zaman ilericidir, ileridedir, insanlık tarihinin gerisine doğru sürüklenmez. Tam tersine ileriyi göğüsler. Heykel sanatı da öyledir. Bu bakımdan o heykellerin çoktan yıkılması gerekiyordu bence. Heykel sanatı alanında hiçbir kıymet-i harbiyeleri yoktur. Sanat için yapılmamışlardır. Köleci bir adamın heykelinin korkuluk gibi dikilmesiyle, “O hükümrandır, onun anlayışı da kudretlidir” denmek istenir sadece. Ama bitti, efendilik falan bitti, kölelik bitti. Bu heykellerin yıkılmasındaki haklı neden de budur, köleci bir toplumun sembolleridirler, yıkılmalıdırlar.

Yıkılan heykelleri “barbarlık belgeleri” olarak nitelendirenler ve onları “geçmişle yüzleşme”nin simgesi olarak değerlendirenler de var. Siz bu ikilemi nasıl yorumlarsınız?

Kamusal alanda bir heykel, farklı bir şeye işarettir. Bugün yıkılan heykeller geçmişle yüzleşmenin simgesi olamaz. Bir heykeltıraş şu anda bir heykel yapsa, bir köle tüccarının heykelini yapar mı? Yapamaz. Ben 1978’de Nelson Mandela’nın heykelini yaptım. O dönem hapisteydi. Benden haberi bile yoktu. Yaptığım o heykel yaşar, onu kimse yıkamaz. Literatüre de girer. Savaş karşıtı birçok resim var, birçoğu fetih şeklinde resmedilmiş. Ama hepsinin arasında Picasso’nun yaptığı savaş karşıtı Guernica tarihe kalıyor. İkileme gelirsek… Eğer köle tüccarının heykeli müzeye konur ve altına da “Şu kadar köleyi taşımış, böyle pislikler yapmış” yazılırsa farklı. O zaman bir insanlık tarihi müzesinde sergilenebilir. Ancak kamusal alana koyduğunuzda işin rengi değişiyor. “Bu iyi bir adam” denerek anılmasına izin veriyorsunuz. Sanki insanlara bir yardımı dokunmuş gibi. İtibarlı bir durum arz ettiği için kamusal alandaki yerlerde olamaz bu heykeller. Altına, “Şu kadar insanın ölümüne sebep olmuştur” yazabiliyorlar mı? Yapmıyorlar, yapamazlar.

Eğer köle tüccarının heykeli müzeye konur ve altına da “Şu kadar köleyi taşımış, böyle pislikler yapmış” yazılırsa farklı. O zaman bir insanlık tarihi müzesinde sergilenebilir. Ancak kamusal alana koyduğunuzda işin rengi değişiyor. “Bu iyi bir adam” denerek anılmasına izin veriyorsunuz.

Yıkılan heykellerin yerine mesela Muhammed Ali’nin, Malcolm X’in, Martin Luther King’in heykellerini diksinler. Birkaç yere de değil, bol bol diksinler. İnsanlık tarihinde toplumu ileriye taşıyan insanlar bunlar. Toplumu geriye taşıyanların heykelleri dikilmez. “Heykeli dikilecek adam” sözüne de karşıdır bu düşünce. Zamanında bir belediye başkanı bana “Ben, benden önce gelen bütün belediye başkanlarının heykellerini yan yana yaptırıp bir parka adları sanlarıyla koydurmak istiyorum” demişti. Tabii kendisininki de konacak. Ben de, “Bu heykelleri yapamam” dedim. “Neden, benzetemez misin?” diye sordu. Nedenin bu olmadığını, benzetmenin de heykel olmadığını anlattım. Heykelin bir ruhu vardır, bir kişiliği vardır. “Heykelini yapacağım insanların hırsız mı, soysuz mu olup olmadığını ne bileceğim” dedim. Çünkü tanımadığım, kişiliğini bilmediğim insanın heykelini yapmam. Eğer para için birisi heykel yaparsa o kişi heykeltıraş değildir. Benim, heykelini yapamayacağım kişiler vardır. İşkenceyle bile bana yaptıramazlar. Sanatçıda böyle bir ruh vardır. Ama bazıları da “Parasını versin, yaparım” der.

2011’de Erdoğan’ın talimatıyla kaldırılan İnsanlık Anıtı

Yaptığı İnsanlık Anıtı adlı heykel 2011’de dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın hedef göstermesi üzerine yıkılan bir sanatçısınız. Bir tarafta Avrupa ve Amerika’da protestocular tarafından yıkılan heykeller, diğer tarafta sizin devlet tarafından yıkılan heykeliniz… Bir heykeltıraş olarak bu iki “yıkım” arasına nasıl bir ayrım koyarsınız?

Benim yıkıma karşı olmam lâzım, değil mi, ama değilim. Çünkü her dikilen şey heykel olmuyor. Bir kere, bu yıkılan heykelleri kamuoyuna sormuşlar mı? İnsanlar bu heykellerin yapılmasını istemiş mi? Mesela Saddam’ın heykeli insanlar istedi diye konmadı, Saddam istediği için kondu. Evet, benim de yıkılan heykellerim oldu. Kars’taki İnsanlık Anıtı, Datça’da yaptığım Can Yücel mezar heykelim… Ama onların neden yıkıldığı belli. Belli bir gerici görüş, heykeli inkâr eden görüşün temsilcileri yıktı bu heykelleri. Heykeli inkâr ediyorlar, ama sonra da 15 Temmuz Şehitleri diye heykel yaptırıyorlar. Onların ruhuna aykırı bir şey aslında, birileri para kazansın diye yapıyorlar. Mimar Sinan’ın Selimiye Camii’nin benzerini İstanbul Ataşehir’de bir sitenin ortasına yapıyorlar. Arkasında Ali Ağaoğlu’nun binası yükseliyor. Öbür tarafta da otoban geçiyor. Cami nefes alamıyor, ölmüş. Bire bir taklit yapmışlar, ama Edirne’deki Selimiye ile İstanbul’daki taklidi arasında dağlar kadar fark var. Böyle bir saygısızlık söz konusu. Onu taklit edince bir şey yaptıklarını sanıyorlar.

Yıkılacak heykel var, yıkılmayacak heykel var. Hâkim güce ve onun anlayışına karşı bir şey yapılırsa, o güç gelip heykeli yıkar. Ama o gücün anlayışı dünya toplumu açısından evrensel olarak bittiğinde, bu kez de onların kurdukları “heykel” ve “sanat” da sonra erer.

Sanat, genel olarak özgür sanat, muhalif bir şeydir. İktidarların peşinden koşmaz. İktidarlar muhalif sanatı mahkûm eder, muhalif sanatçının eserlerini yıkarlar. Ama o yine de iktidarın dümen suyunda gitmez. İki “yıkım” arasındaki fark da burada. Yıkılacak heykel var, yıkılmayacak heykel var. Hâkim güce ve onun anlayışına karşı bir şey yapılırsa, o güç gelip heykeli yıkar. Ama o gücün anlayışı dünya toplumu açısından evrensel olarak bittiğinde, bu kez de onların kurdukları “heykel” ve “sanat” da sonra erer.

Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı illerde de ortak yası simgeleyen, hak ihlâllerine dair mesaj veren birçok heykel ve anıt bölgedeki belediyelere atanan kayyumlarca yıkıldı: Mardin’de Uğur Kaymaz anısına yapılan heykel, Diyarbakır’da Roboski Anıtı, Şırnak’ta Orhan Doğan Anıtı, Ağrı’da Kürt filozof ve şair Ehmedê Xanî’nin heykeli…

Onları yıkan da aynı anlayış.

12 Yaşında polislerce öldürülen Uğur Kaymaz anısına yapılan heykel kaldırılıp yerine saat kulesi kondu

Sizin için heykelde temel kıstas nedir?

Kim yapmış, kim yaptırmış, niçin yaptırmış, sanat eseri değeri taşıyor mu? Benim için heykelde kıstas budur. Sanatta akrabalık yoktur, particilik yoktur, kayırma yoktur. Olmamalıdır. İyi sanat vardır, kötü sanat vardır. Sanat özgür, yaratıcı, muhalif olmalıdır. Yüzlerce Atatürk heykeli var mesela, onların da kaldırılmaları gerekiyor. Atatürk’e, laikliğe, demokrasiye inanmış bir insan olarak söylüyorum bunu. Atatürk’ün o heykellerle küçültüldüğünü düşünüyorum. Elleri cebinde, oraya buraya bakan, anlamsız heykeller konuyor her yere. Bunun kime faydası var? Heykel sanatına faydası yok, Atatürk’e faydası yok, o heykellere bakanlara faydası yok? Anlamsız birtakım şeyler. Ben o heykellerin yerine sanat değeri taşıyan heykeller konulmasından yanayım.

Yıkılan heykellerin yerine mesela Muhammed Ali’nin, Malcolm X’in, Martin Luther King’in heykellerini diksinler. Birkaç yere de değil, bol bol diksinler. İnsanlık tarihinde toplumu ileriye taşıyan insanlar bunlar. Toplumu geriye taşıyanların heykelleri dikilmez. “Heykeli dikilecek adam” sözüne de karşıdır bu düşünce.

Mimari, mekân ve heykel ilişkisine dair neler söylersiniz?

Olur olmaz her yere heykel konulmaz, onun mekânla, mekânın geçmişi ve hafızasıyla ilişkisi olmak zorundadır. Kamusal alanda heykel dendiği zaman, mekân işin içine girer: Ne olmuş bu mekânda, burası nelere şahit olmuş? Hangi insanlar bu meydanı nasıl kullanıyor? Heykelin manasını, boyutunu, içeriğini, formunu tüm bunlara göre düşünmek lâzım. Bu nedenle bir meydana heykel yapmak büyük bir sorumluluktur. Heykel bir meydanda olduğu zaman etkilidir. Üç boyutlu, elle tutulan bir şeydir. Çekim alanı, gücü vardır. Bir meydana dikilen heykel senelerce orada kalıyor, onu milyonlarca insan görüyor. O heykel bir şey anlatmak için yapılmalı ve bir anlam taşımak zorundadır. Ayrıca insanların estetik zevkini bozmaya da kimsenin hakkı yok. Aksine, estetik yapıcısı olmak gerekir. İktidarlar her zaman üç şeye sahip olmak ister: Hukuk-adalet, ideoloji-din ve sanat. Bu üst yapı kurumları üzerinde hâkimiyet kurmak isterler. Bu üç şeyi, şu sorularla düşünmek bu yüzden elzemdir: Bir heykel hangi zamanda yapıldı, kim yaptırdı, niçin yaptırdı?

Robert E. Lee’nin heykeli üzerinde yapılan ışıklandırma

Bugün kamunun “olur”u alınmadan dikilen heykellerin birer birer indirilmesi, iktidarların bu konuda bir dönüşüm geçirmesine vesile olur mu?

Tabii ki de bu yıkım protestoları bir dönüşüme neden olacak. Protestolar, “Sen kafana göre bir siyahı öldüremezsin” derken, yıkımlar da “Kafana göre istediğinin heykelini dikemezsin” diyor.

Geçmişin iktidar temsillerinin yıkılması bugünün iktidar figürlerine, liderlerine nasıl bir mesaj veriyor?

Güzel bir mesaj veriyor aslında. Bugünün iktidarlarına, “İnsanlık adına bir şey yapın; cebinizi doldurmak için, baskı kurmak için, kendinizi yüceltmek için bir şey yapmayın. İnsanlık adına bir adım atarsanız ancak o zaman heykeliniz dikilir. İstediğiniz yere, istediğiniz büyüklükte heykel diktirin, o yine de yıkılacaktır” deniyor. Çünkü insanlık tarihi ilerlemeden, eşitlikten yanadır. Ayrımcı politika güdenlerin heykeli dikilmez.

Tarihin tekerleği ileriye doğru gider. Heykeller bu tekerleği tutmak için takoz olarak kullanılmak isteniyor. Ama heykeli takoz diye insanlık tarihinin altına koyamazsınız. O dönen tekerleğin altında takoz değildir heykel. Bugün yıkılan heykellerse takozdur. Öyle olunca da temizleniyorlar, kalmıyorlar.

Son söz?

Tarihi eser niteliğinde bir heykel, anıt dokunulmazdır. Örneğin, Mısır tarihinden bir Ramses heykelinin yıkılmasına şiddetle karşı çıkarım. Ya da IŞİD’in Palmira’da yaptığı yıkıma. Şu an protestocuların köle tüccarlarının heykellerini yıkması ayrı bir şey. Tarihin tekerleği ileriye doğru gider. Heykeller bu tekerleği tutmak için takoz olarak kullanılmak isteniyor. Ama heykeli takoz diye insanlık tarihinin altına koyamazsınız. Heykel, o dönen tekerleğin altında takoz değildir. Bugün yıkılanlar takozdurlar. Öyle olunca da temizleniyorlar, kalmıyorlar. Şöyle düşünmek lâzım. Yeni doğan bir çocuk böylesi heykelleri gördüğünde ne anlayacak, kafasında nasıl bir imaj oluşacak? Heykel ne için dikilir? İnsanlara bir mesaj vermek için. Yıkılan heykellerin yerine köleci toplumun en büyük isyanlarından birini yapan Spartaküs’ün heykelini dikmeli; onun heykellerini Anadolu’ya da Britanya’ya da Amerika’ya da dikmek lâzım.

^