“Korona ve ekonomik kriz kıskacındaki kafe, bar ve restoranlar” dizisinin üçüncü bölümünde, söz sırası 1996’dan beri faaliyet gösteren, mart ortasından beri kapalı olan Kadıköy’ün simge mekânlarından Karga Bar’ın işletmecisi Murat Mert Seçkin’de…
19 Kasım’dan beri kafe, bar, restoranlar tekrar kapandı, kapanan işletmeler için herhangi bir destek de açıklanmadı. Ne diyorsunuz bu kısıtlamalara?
Murat Mert Seçkin: Karga bar ruhsatlı bir mekân olduğu için İçişleri Bakanlığı’nın mart ayında yayınladığı genelgeyle kapatıldı. Salgın sürecinde büyük sanayicilere kolaylıklar getirildi, vergi afları çıkarıldı. Bize hiçbir zaman destek olunmadı. Oysa birçok insan bu sektörden ekmek yiyor. Turizm ve eğlence sektöründe 2 milyon 400 bin kayıtlı çalışan var. Kayıtsız ve sezonluk çalışanları da düşünürsek, bu rakamı en az ikiyle çarpmak gerek. Marttan beri “vergi öteleme, stopaj öteleme” veya kolay kredi çekme seçeneği dışında bir şey yapılmadı. Herhangi bir hibe almadık, giderlerimiz silinmedi. Bize “kredi çekebilirsiniz” dendi. Ama bu krediler hem faizli hem de geri ödemeleri hiç öyle küçük miktarlarda değil. Kredinin aralık ayında ödemesi geliyor, ama benim dükkânım açık değil ki.
Büyük bir borçlandırma var, ama mekânların bu borçları ödeyebilecek geliri yok. Bu ne anlama geliyor işletmeciler açısından?
İşletmecilerin en büyük sorunu kira. Kadıköy’de kiralar çok yüksek. Bazı işletmeciler mekân sahibiyle anlaşıp kirasının yarısını ödeyebiliyor. Ama mal sahiplerini de düşünmek gerek. Onun da tek geliri bu kira olabilir. Bir-iki ay mal sahibi işletmeciyi idare edebilir, ama bu nereye kadar böyle gider? Bizimki gibi sekiz-dokuz aydır kapalı mekânlar için kira büyük problem. Bu konuyla ilgili hiçbir çalışma yok. Dava açıp kira indirimi alan işletmeler olmuş. Ama bu noktaya gelmemeli. Borçlandırılma sorunu toplumsal bir harekete dönüşebilir. Ama bir türlü öyle tepki gösterebilecek birlikteliği gösteremiyoruz. Bazı işletme sahiplerinin “bu borçları ödemeyeceğim, çünkü ödeyebilecek param yok” dediğini biliyorum. Büyük ihtimal iş mahkemelerinde haciz davaları artacak.
Sizce işletmelere destek için neler yapılabilirdi?
SGK ve stopaj borçlarının gözden geçirilmesi gerekiyor. Bazılarında ciddi indirimler yapılması ve hatta bu borçların iptal edilmesi gerekiyor. Dükkânlar açıldığı zaman her şey yoluna girecek gibi bir psikoloji var. Herkes biliyor ki, toparlanmak en az altı ayı bulacak. Biz kışlık bir mekânız. Yazın barların işi pek yoğun olmaz. Dükkân kendisini anca döndürür. Bir şey kazanabilirsek kışın dört-beş ayda kazanabiliriz. Mart ayından aralık ayına kadar olan borçları silmek de yeterli değil. Devletin mekânlar açıldıktan sonra da destekte bulunması gerekiyor. Esas sorun belki de açıldıktan sonra başlayacak. “Kurdele kesildi, işe başlıyoruz” gibi bir durum olmayacak.
Nasıl?
Birçok işletme deposundaki malları iade etti. Dükkânlar açıldığında işletmelerin yeniden satın alma yapmaları gerekecek. Bu satın alma vadeli mi olacak, nakit mi? Bu büyük bir sorun. Ayrıca, açıldığımız andan itibaren personelin maaşlarını ödeyebilecek kadar iş yapabilecek miyiz?
Birçok işletme sahibinin “bu borçları ödemeyeceğim, çünkü ödeyebilecek param yok” dediğini biliyorum. Borçlandırılma sorunu toplumsal bir harekete dönüşebilir. Ama bir türlü öyle tepki gösterebilecek birlikteliği gösteremiyoruz.
Kısa çalışma ödeneğine başvurdunuz mu? O kapsamda alınan ödenek yeterli mi?
16 kişilik çalışan kadromuz var. Salgın ilan edildikten sonra kısa çalışma ödeneğine başvurduk. Bu çalışma ödeneğine belli bir süre sigortalı çalışanlar başvurabiliyor. Çalışanın işsizlik maaşı almayı hak etmiş olması gerekiyor, part-time çalışan veya sigortaya yeni kaydı yapılmış çalışanlar kısa çalışma ödeneklerinden faydalanamıyor. Bizim personelimiz uzun süredir Karga’da çalıştığı için bu ödenekten faydalanabildi. Kısa çalışma ödeneğinden alınan meblağ maaşımızın yarısı. Aslında bize verilen para işsizlik maaşı. Hepimizin maaşlarımızdan kesilip İş-Kur fonuna aktarılan pay var. İşten çıkarıldığınız zaman alacağınız işsizlik maaşını devlet şu anda kısa çalışma ödeneği olarak veriyor. Zaten bizden kesilen ve bize verilmesi gereken maaş veriliyor. Her şey normale döndüğünde, işsiz kaldığımızda sekiz aydır aldığımız bu kısa çalışma ödeneği, yani işsizlik maaşı bizden kesilecek mi? Bunu bilmiyoruz.
“İşten çıkarma yasağı” uygulanıyor mu?
Turizm ve eğlence sektöründe yaklaşık iki buçuk milyon kişi çalışıyor. İşten çıkarma yasağı çalışanları koruyor gibi görünüyor, ama öyle değil. Yasak kalktığında bizim sektörümüzde binlerce insan işinden olacak. Bazıları bir seneyi doldurmadığından tazminat bile alamayacak. Batan mekânlar olacak. Çalışanlar bu dükkanlardan haklarını alamayacak. Böyle bir süreç yaklaşmaktayken işsizlik maaşı alıp alamamak çok kritik önemde olacak.
İşletmecilerle çalışanlar arasındaki ilişki nasıl, işverenlerde çalışanlara destek olma çabası var mı?
Bizim gibi mekânlar sadece açık olduğunda iş yapabilir. Biz paketli bir ürün satmıyoruz, hizmet satıyoruz. Bu yüzden mekân kapalıyken sadece zarar ediliyor. Bir barın günlük en az 2500 lira gibi bir maliyeti vardır. Bazı işverenler bir süre çalışanlarını destekleyebilir. Ama bir noktadan sonra onların da bu desteği sunabileceği paraları kalmayacak.
Marttan beri yaşananlar sizi somut olarak nasıl etkiledi?
Bizde sabit kalan tek his belirsizliğin tedirginliği. Belirsizlik bizi yiyip bitiriyor. Başlangıçta genel bir kapanma oldu, herkes aynı şeyi yaşadı. Bir-iki ay “nasıl para kazanacağız” düşüncesinin paniğiyle geçti. İşin ciddiyetini tam olarak kavrayamadığımızdan “üç-dört ay idare ederiz, sonra bir şekilde çalışırız” diye düşünüyorduk. 1 Haziran’a doğru açılma haberleri gelmeye başladığında bizimki gibi bar ruhsatlı mekânların da açılacağını düşünmüştük. Ama olmadı. Devlet haziranda normalleşme sinyali verdi, ama daha sonra bunun “normalleşme” olmadığını söyledi. Birinci dalganın sonunda herkes tuhaf bir şekilde rahatladı. 1 Haziran’dan itibaren kapanan birçok yerin açılışına izin verildi. Bu kararın turizm sezonun başlangıcına denk gelmesi düşündürücü. Nedense bu dönemde bar, pavyon, nargile kafe ve gece kulüplerinin açılışına izin verilmedi. Bar ruhsatının altında “umuma açık eğlence” yazar. Böyle deyince, sanki bütün bar ruhsatlı mekânlarda herkes iç içeymiş, çılgınca danslar ediliyormuş gibi düşünülüyor. Halbuki böyle değil. Şu anda kapalı mekânların ocakta açılabileceğini düşünenler var. Ama biz böyle düşünemiyoruz. Belirsizlik içinde yaşıyoruz. Belki bir sene daha böyle sürecek…
İçkili lokanta ve bar ruhsatı arasında nasıl bir fark var?
Uzun süredir Kadıköy’deki mekânlara bar ruhsatı verilmiyor. Bar ruhsatına sahip mekânların çoğu 15-20 yıllık. Bu mekânlar aslında içkili restoran hizmeti sunuyor. Hepsinin bir mutfağı var. Bizim gibi mekânlar aslında yarı bistro. Ruhsatı içkili lokanta statüsünde olan mekânlar açıldı, ama bizim gibi bar olanlar kapalı kaldı.
Bar ruhsatlı mekânları kapatıp “içkili lokanta” ruhsatlı mekânların açılmasında kamu sağlığı açısından bir çelişki yok mu?
Bu kapatmaların kamu sağlığını gözeten bir karar sonucu olduğunu düşünmüyorum. Yeni kısıtlamaların turizm sezonu biter bitmez gelmiş olması bana bunun kamu sağlığıyla ilgili olmadığını düşündürüyor. Sorun kamu sağlığıysa, hep beraber dikkat edelim. Bu bizim için de çok önemli. Biz salgın nedeniyle kapalı olduğumuzu biliyoruz. Ama aynı konumda olan mekânların bazıları açık, bazıları kapalı olunca bir dengesizlik oluşuyor. İçkili lokantalar açıkken bizim gibi yarı bistro mekânların kapalı olmasının hiçbir açıklaması yok. Bu soruya cevap veren kimse de yok. Genelgede yüksek sesle müzik yapmanın ve dans etmenin yasak olduğu yazıyor. Tamam. Bana izin verilsin, masaların mesafelerini ayarlayıp servisimi yapmaya devam edeyim. Binaya daha az insan alayım.
Haziran ayında bazı mekânların açıldığı dönemde kamu sağlığı önlemleri açısından uygulama nasıldı?
O süreçte oldukça sıkı denetimler yapıldı, ama denetimlerin yapılması pek bir şeyi değiştirmedi. Kadıköy’de Kadife Sokak hep göz önündedir. Denetimler ilk olarak burada yapılır. Kadife Sokak’ta mesafe kurallarına uyulduğunu söyleyebilirim. Ama başka sokaklarda sıkış tıkış oturulduğunu görünce işletmeci, “bu ne perhiz bu ne lahana turşusu” diyor. Haziranda mekânlar açıldığında, üç aydır para kazanamayan işletmelerin “nihayet para kazanacağız” diyerek önlem almaması kamu sağlığını çok ciddi bir şekilde ihlâl etti. Ama o şartlar altında o mekânlarda oturanlar da kamu sağlığını ihlâl etti. Yazın histerik bir durum yaşandı. Devlet haziranda normalleşme sinyali verdiğinde, insanlar çıldırmış gibi dışarılara aktı. Masaların arasındaki mesafeleri ayarlayıp maske takmak yeterliymiş gibi bir hava oluşturuldu. Sonra da salgının sorumluluğunu insanlara yüklemeye başladılar. Ama mekânlara gelene kadar insanlar metroya, otobüse, metrobüse biniyor. Her şeyin dışında, AVM’lerin açılması zaten kamu sağlığına aykırıydı.
Mekânınızı ne zaman açabileceğinize dair bir fikriniz var mı?
Kapanmanın 2021 Nisan’ına kadar süreceğini düşünüyoruz. Hesaplarımızı ona göre yapıyoruz. Yasakların ocakta yeniden gözden geçirileceği anlaşılıyor. Ama, ocakta barlara ve kulüplere açılış vereceklerini sanmıyorum. Hatta bu kısıtlamalara içkili lokantalar da dahil edilebilir. Böyle bir karar çıkarsa bizim sektör açısında bu çok ağır bir sorun yaratır. Kadıköy ilçesi sınırları içinde bar ruhsatı olan 80’i aşkın mekân var. Kafe bar ve lokanta sayısı binin üzerinde.
Esas sorun belki de mekânlar açıldıktan sonra başlayacak. Herkes biliyor ki, toparlanmak en az altı ayı bulacak. Devletin mekânlar açıldıktan sonra da destekte bulunması gerekiyor. “Kurdele kesildi, işe başlıyoruz” gibi bir durum olmayacak.
Kadıköy’de esnaf örgütlerinin ortak açıklamasında “batıyoruz” deniyordu. Şu ana kadar kepenk kapatan, o aşamaya gelecek kadar durumu kötüleşen mekânlar var mı?
Yazın ortasından beri birçok mekân aslında şartları zorlayarak devam ediyor. Birçok yer battı aslında. Yine de durumu kurtarmaya çalışıyorlar. Devreden çok mekân var. Eskiden işletmeciler mekânı devraldıklarında logosunu ve ismini değiştirirdi. Şu an salgın nedeniyle bu yapılmıyor.
Sizce bar ve eğlence yerlerine yönelik kısıtlamaların ideolojik bir yönü de var mı?
Muhafazakâr bir ülkede yaptığımız işin hoş karşılanmaması doğal. Salgın gibi durumlar fırsat yaratıyor. Neden değerlendirilmesin? Marttaki yasaklardan sonra işin ideolojik boyutu daha fazla konuşuluyordu. 1 Haziran’dan sonra bazı içkili mekânlar açılınca, o baskı üzerinde konuşulmaz oldu. Salgınla ilgili konuların sürekli içki üzerinden konuşulması ister istemez bir baskı unsuru yaratıyor. Alkollü mekân işletmek ekonomik olarak altından kalkması zor bir işe dönüşüyor. Yeni kurallarla, cezalarla, maliyetlerle işin yapılması daha zor hale getiriliyor. Fiyatlar yükseliyor. Mecburen bunu müşterilere yansıtmak zorundasınız. 10 kişinin üzerinde personel çalıştıran işletmelerin giderleri çok fazla. Bir ürünü marketteki fiyatının iki katına satmak zorunda kalıyoruz. O bile bazen kurtarmayabiliyor. Bazı ürünleri o kadar pahalıya satmak zorundayız ki, o fiyatı istemeye utanıyoruz. Bir bardak içkiye 100 lira fiyat koymak özellikle bizim gibi müdavimi olan barlar için zorlayıcı oluyor.
Marttan beri siz ve işsiz kalan personeliniz nasıl hayatta kalmaya çalışıyorsunuz?
Ben sosyal medya ve tasarım işleri yapıyorum. Bazı restoranların menü içeriklerini düzenliyorum. Çevremizdeki insanların bazılarının tek işi garsonluk değil. Mesleği garsonluk olan, bu meslekten emekli olmayı düşünen çalışanlar açısından sorun daha da büyük. Onlar mesleklerine devam edemiyor. Barlarda yarı zamanlı çalışan öğrenciler şu anda çok zor durumda.
Karga’nın kapalı kalması çalışanlarının dışında ekonomik açıdan nasıl bir çevreyi etkiliyor?
Karga müzik temelli bir mekân. Tayfun Polat’ın başlattığı Canlı Karga sürecini ben devraldım. Bizim sahnemiz eklektik. Burada death metalci de, rock’çı da, deneysel müzik grupları da sahne alıyordu. Kendi bestelerini yapan, büyük sahnelerde yer bulamayan grupları sahneye alıyorduk. Konserlerin bilet gelirlerini müzisyenlere dağıtıyorduk. Haliyle mekân kapanıp konserler durdurulunca sahnemizde çıkan müzisyenler de bundan etkileniyor.