DEVLET-İSLAMCI STK KISKACINDA SURİYELİ MÜLTECİ ÇOCUKLAR

Hale Gönültaş
23 Nisan 2018
SATIRBAŞLARI
2011’de iç savaşın başladığı Suriye, kısa süre içinde başta Türkiye ve İran olmak üzere bölge devletlerinin ve ABD, Rusya ve AB gibi “süper güçler”in paylaşım savaşlarının merkezi haline geldi. Şam rejimine karşı önceleri demokrasi ve özgürlük talebiyle ortaya çıkan iç muhalefet hızla cihatçı örgütlerin kontrolüne geçti. El-Kaide uzantılı El-Nusra ve IŞİD girdikleri her bölgede sayısız katliam yaparken milyonlarca Suriyeli yerinden edildi. Sadece Türkiye’ye sığınan kayıtlı mülteci sayısı 3 milyon 424 bini aşmış durumda. Üstelik bu nüfusun üçte biri, dile kolay 1 milyon 622 bin 590’ı, 18 yaş altı çocuklardan oluşuyor. Türkiye’de bulunan Suriyeli çocukların 980 bin 690’ı 10 yaşın altında. 120 bine yakın çocuk 25 farklı ilde oluşturulan Geçici Barınma Merkezleri’nde tutulurken diğerlerinin akıbeti büyük ölçüde meçhul. Kimi ailesinin yanında, kimi devletle çalışan İslamcı STK’ların “yetimhanelerinde”. Bu STK’lar sadece Türkiye içindeki Suriyeli çocuklarla “ilgilenmekle” yetinmeyip Suriye’ye de “yetim çocuk toplama” seferlerine çıkıyor! Refakatsiz çocuklardan 1600’ünün ise nerede olduğu bile bilinmiyor. Hale Gönültaş, Suriyeli çocukların izini sürdü…

II. Dünya Savaşı’ndan bu yana dünyanın yaşadığı en ağır insani kriz olan Suriye’deki çatışmalar yedinci yılına yaklaşıyor. Ülkedeki iç savaşta yüz binlerce sivil hayatını kaybetti, milyonlarcası mülteci konumuna düştü. Binlerce Suriyeli mülteci kara veya deniz yolculuğundan sağ çıkamadı. Uluslararası Göç Örgütü (IOM) verilerine göre sadece 2015 yılı içinde Yunanistan’a ulaşmak için Türkiye’den yola çıkan çoğunluğu Suriyeli 224 mülteci Ege Denizi’nde boğuldu. IOM’a göre aynı yıl Akdeniz’de hayatını kaybeden mülteci sayısı ise 3 bin 777.

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) ve IOM’a göre 2016 yılı içinde Akdeniz’i teknelerle geçmek isterken hayatını kaybeden mülteci sayısı 5 bindi. UNHCR Sözcüsü William Spindler’a göre bu, şimdiye kadar kaydedilen en yüksek sayıydı. Zira her gün ortalama 14 mülteci Akdeniz’de boğularak yaşamını yitirmişti.

2 Eylül 2015’te, Muğla’nın Bodrum ilçesinde cansız bedeni sahile vuran üç yaşındaki Kobanêli Alan Kurdî, göç yollarındaki Suriyeli çocuk ölümlerinin sembolü haline geldi. Bunun üzerine, başta Suriyeliler olmak üzere Avrupa’ya ulaşmaya çalışan mülteciler olgusu dünya çapında tartışmaya açılsa da, değişen bir şey olmadı.

2 Eylül 2015’te, Muğla’nın Bodrum ilçesinde cansız bedeni sahile vuran üç yaşındaki Kobanêli Alan Kurdî, göç yollarındaki Suriyeli çocuk ölümlerinin sembolü haline geldi. Bunun üzerine, başta Suriyeliler olmak üzere Avrupa’ya ulaşmaya çalışan mülteciler olgusu dünya çapında tartışmaya açılsa da, değişen bir şey olmadı. Suriye’de savaş da, sivil göçü de, göç yollarındaki ölümler de tüm dramatikliğiyle devam ediyor.

Türkiye’de 1 milyon 622 bin 590 mülteci çocuk var

Göç İdaresi Başkanlığı’nın yayımladığı son verilere göre Türkiye’de kayıtlı 3 milyon 424 bin 237 mültecinin 1 milyon 622 bin 590’ı çocuk. Çocuklardan 980 bin 690’ı 10 yaşın altında.

120 bine yakın mülteci çocuk, aileleriyle birlikte, Türkiye’nin farklı 25 ilinde oluşturulan Geçici Barınma Merkezleri’nde, ağır koşullar altında yaşamaya çalışıyor. Ailelerini yitirmiş veya göç sırasında aileleriyle irtibatları kesilmiş “refakatsiz çocuklar” ise mültecilik koşullarının en ağırını yaşıyor. Öte yandan, Avrupa’ya gitmek üzere Türkiye’ye kaçak yollardan giren, kayıt altına alınmadıkları için de görünür olmayan sayısız çocuğun düştükleri yollardan sağ çıkıp çıkmadığı, nerelerde olduğu tam bir muamma.

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği 2017’nin ocak-ekim ayları içinde Türk karasuları içinde hayatını kaybeden veya kaybolan mülteci sayısının 51 olduğunu aktarsa da, ülkeye kayıt dışı girip çıkarken yaşamını yitirenlerin sayısı bilinmiyor.

120 bine yakın mülteci çocuk, aileleriyle birlikte, Türkiye’nin farklı 25 ilinde oluşturulan Geçici Barınma Merkezleri’nde, ağır koşullar altında yaşamaya çalışıyor. Ailelerini yitirmiş veya göç sırasında aileleriyle irtibatları kesilmiş “refakatsiz çocuklar” ise mültecilik koşullarının en ağırını yaşıyor.

Refakatsiz çocukların net sayısı bilinmiyor

Dahası, göç akınıyla sınıra gelen ve kayıtlı olarak Türkiye’ye alınan Suriye uyruklu ebeveynlerini yitirmiş “refakatsiz çocukların” sayısına ilişkin net bir bilgiye ulaşmak da neredeyse imkânsız. Göç İdaresi Başkanlığı’nın mültecilere ilişkin yayınladığı güncel istatistiklerde refakatsiz ya da kayıp çocuklara ilişkin veriler bulunmuyor.

Sosyolog Prof.Dr. Yakın Ertürk, Türkiye’de bulunan refakatsiz çocuk sayısının net olarak bilinmemesinin ciddi bir sorun olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Ülkemizde mülteci konusu Suriyelilerin akımı ile bir toplumsal ilgi alanı olmaya başladı. Ancak bu konudaki verilerimizin yeterli düzeyde olduğunu söylemek mümkün değil. Sığınmacılar konusunda doğru politika üretebilmemiz için doğru bilgilere erişimin sağlanması ve bu konuda sistem ve uygulamalar konusunda titizlikle çalışılması gerekir.”

Uluslararası Çocuk Merkezi uzmanlarından Işıl Erdemli de çocukların Türkiye’ye girişi sırasında ideal bir kayıt sistemine tabi tutulmamasının temel ve gerçekçi verilere ulaşılmasını zorlaştırdığının altını çiziyor.

Öte yandan İçişleri Bakanlığı’na bağlı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü yetkililerinin, refakatsiz veya kayıp çocuklara ilişkin sorularımızı “gizlilik” gerekçesiyle yanıtlamadığını belirtelim.

CHP milletvekili Onursal Adıgüzel, 2017 Temmuz’unda, geçici koruma altında bulunan “refakatsiz çocukların” sayıları ve yaşam alanlarına ilişkin resmi bilgiler için Başbakanlık Bilgi Edinme Merkezi’ne yaptığı başvuruyla, Suriye uyruklu 1660 refakatsiz çocuğun kayıp olduğu bilgisine ulaştı.

Devletin verileri güvenilir değil

Türk-Alman Üniversitesi Göç ve Uyum Araştırmaları Merkezi Müdürü Prof.Dr. Murat Erdoğan, Göç İdaresi yahut Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetim Başkanlığı’nda (AFAD) refakatsiz veya kayıp çocuklara ilişkin veriler olsa bile, bunların güvenirliğinin tartışmalı olduğu görüşünde.

Erdoğan buna dayanak olarak 2014 yılına kadar Türkiye’ye giren sığınmacıların resmi bir kayda tabi tutulduğunu, ancak 2015’ten itibaren artan yoğun göç akımı sırasında güvenli ve nitelikli bir kayıt işleminin yapılmadığını da hatırlatıyor.

Türkiye’ye sığınan ailelerini kaybetmiş “refakatsiz çocuklar” Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın “Refakatsiz Çocuklar Yönergesi” kapsamında, beraberlerindeki ikinci veya üçüncü derece yakınlarına ya da sığınmacı bir ailenin denetim ve kontrolüne veriliyor. Yönergeye göre, yanlarında yakınları olmayan, ailesini yitirmiş ve vasi atanacak bir yakını olmayan “refakatsiz çocuklar” Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bağlı yurtlara yerleştiriliyorlar. Yani bu çocukların sorumluluğu Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nda.

Keza üçüncü ülkeye gitmek isterken bot facialarında ebeveynlerini kaybeden çocuklar da refakatsiz statüsüne geçiyor ve hastanelerdeki tedavilerinin ardından devlet korumasına veriliyor. Bu durumda refakatsiz çocukların kayıtları bulundukları illerde yapılıyor. Mülteci mevzuatı ve Çocuk Koruma Kanunu’nun altıncı maddesi gereği “refakatsiz çocukların” “yurtta kalmayı istememe” gibi bir hakkı yok.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, çocukların barınma, eğitim ve iyileştirme ihtiyaçlarının karşılanması için çeşitli sivil toplum örgütleri ile işbirliği yapıyor. Bakanlığın protokol imzaladığı İslamcı-muhafazakâr kimlikleriyle öne çıkan “STK”ların “yetimhane” adı altında kurdukları çok sayıda barınma merkezi bulunuyor. Bazı STK temsilcileri ve hukukçular, hükümete yakın bu yapıların “yetim toplamak” için sık sık Suriye’ye giderek savaşta anne ve babasını yitirmiş çocukları Türkiye’ye getirdiklerini ve “yetimhanelere” yerleştirdiklerini ileri sürüyor.

Çocuklar fuhuş, işçilik, silah altına alınma riskleri altında

Uluslararası çocuk merkezi uzmanlarından Işıl Erdemli’ye göre devlet korumasında yurtlara yerleştirilen ya da vasi atanma yoluyla bir yakınının yanına verilen çocuklar şiddet, belirsizlik, ötekileştirme, bir an önce Türkiye’den ayrılma isteği veya ailelerini bulmak gibi gerekçelerle barınma merkezlerinden ya da denetimlerine verilen yakınlarının yanından ayrılabiliyorlar.

Erdemli şöyle diyor: “Bazı çocukların yurtlarda şiddet gördükleri için kaçtıklarını duyuyoruz. Buralarda çocukların şikayet edebilecekleri, gördükleri şiddeti güvenerek anlatabilecekleri ya da anonim olarak bildirim yapabilecekleri bağımsız bir sistem yok.”

Çocukların fuhuş, işçilik, silah altına alınma gibi birçok ekonomik ve cinsel sömürü riski altında olduğunu anımsatan Erdemli, bürokrasinin içinde kaybolan, kaçan, kaçırılan çocukların statüleri ve deneyimleri nedeniyle polis ya da devlet kurumlarına başvurmayı tercih etmediklerini, bunun do çocukları ciddi risklere açık hale getirdiğini vurguluyor.

Işıl Erdemli, refakatsiz çocuklara ilişkin Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Mevzuatı’nda öngörülen, ancak Türkiye’de uygulanmayan sistem eksikliğine dikkat çekerken şu çözüm önerisinde bulunuyor: “BM çocuk hakları mevzuatında öngörülen çocukların yurtlardan ayrılma ya da refakatsizlik durumunun nedenleri ile çocuğun sağlığı, fiziksel, psikososyal, maddi ve diğer korunma gereksinimleri, ev içi şiddet, kaçakçılık veya travma sonucu oluşan durumlar dahil özel güçlükler öncelikle belirlenmelidir. Çocukların özel güçlükleri gözetilerek durumları düzenli olarak takip edilecek bireysel bir bakım sistemi oluşturulmalıdır.”

İHH Çocuk Yaşam Merkezi Müdürü Hamza Dinçer, merkezlerinde Ocak 2018 itibariyle 340 çocuğun barındığını söylüyor. Dinçer’in verdiği bilgiye göre, 5-15 yaş aralığındaki çocuklardan 140’ı kız, 200’ü erkek. Suriyeli çocuklara “dini eğitim” de verildiğini aktaran Dinçer şöyle devam ediyor: “Çocuklarımızın anneleri Hatay’da evlerde kalıyor. Cuma akşamları minibüslerle çocukları annelerinin evlerine bırakıyoruz. Pazar akşamları çocuklarımızı tekrar evlerinden alıp merkezimize getiriyoruz.”

1660 çocuk kayıp

CHP İstanbul milletvekili Onursal Adıgüzel, 2017 yılı temmuz ayında, geçici koruma altında bulunan “refakatsiz çocukların” sayıları ve yaşam alanlarına ilişkin resmi bilgiler için Başbakanlık Bilgi Edinme Merkezi’ne (BİMER) yaptığı başvuruyla Suriye uyruklu 1660 refakatsiz çocuğun kayıp olduğu bilgisine ulaştı. Elbette Temmuz 2017’den sonra bu sayının ne yönde değiştiğine dair elimizde herhangi bir bilgi yok.

Adıgüzel’in “geçici koruma altında bulunup da kayıp olan Suriyeli çocuk sayısına” ilişkin sorusunu Emniyet Genel Müdürlüğü Asayiş Daire Başkanlığı verilerine dayandırarak yanıtlayan BİMER’in açıklamasına göre, uluslararası koruma talep eden çocuklar, kayıt işlemleri yapıldıktan sonra Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bünyesindeki uygun konaklama yerlerine yerleştiriliyor.

Uluslararası Suffa Derneği de Gaziantep’te mülteci çocuklara destek veren örgütlerden. Suffa Derneği, Kanada ve İngiltere’ye girişi yasaklanan Zakir Naik’e yakınlığıyla biliniyor. Türkiye’ye sık sık gelerek dernek ve vakıf ziyaretlerinde bulunan Naik’e göre, “LGBT bireylere ölüm cezası verilmeli”. Ayrıca, “İslam’da kölelik sistemi vardır ve kölelerle seks yapmak caizdir”.

İslamcı STK’lar “yetim topluyor”

Fakat Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, çocukların barınma, eğitim ve iyileştirme ihtiyaçlarının karşılanması için çeşitli sivil toplum örgütleri ile işbirliği yapıyor. İşbirliği yapılan, protokol imzalanan sivil toplum örgütlerinin ortak özelliği hükümete yakın İslamcı-muhafazakâr görüşte olmaları.

Bakanlığın protokol imzaladığı dernekler arasında Deniz Feneri Derneği, Önder İmam Hatip Mezunları ve Mensupları Derneği, Muradiye Vakfı ile İnsani Yardım Vakfı gibi kuruluşlar var. Özellikle Hatay ve Gaziantep’te İslamcı-muhafazakâr kimlikleriyle öne çıkan bu “STK”ların “yetimhane” adı altında kurdukları çok sayıda barınma merkezi bulunuyor.

Görüştüğümüz ve isimlerini vermek istemeyen Hatay ve Gaziantep’teki bazı STK temsilcileri ve hukukçular, hükümete yakın bu yapıların “yetim toplamak” için sık sık Suriye’ye giderek savaşta anne ve babasını yitirmiş çocukları Türkiye’ye getirdiklerini ve “yetimhanelere” yerleştirdiklerini ileri sürüyor.

“Refakatsiz çocukların” tüm temel ihtiyaçlarını karşılamakla yükümlü olan kurum Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı. Bakanlığa bağlı yurtlarda barınan “refakatsiz mülteci çocukların” sayıları gizlilik nedeniyle verilmiyor. Ancak, bakanlığın İslamcı-muhafazakâr sivil toplum örgütleri ile refakatsiz çocukların barınma, eğitim ve iyileştirme ihtiyaçlarına ilişkin imzaladığı protokoller dikkat çekici. Aile ve Sosyal Politikalar eski Bakanı Ayşenur İslam döneminde İHH (İnsani Yardım Vakfı) ve Katar kökenli sivil toplum örgütü RAF’ın (Thani Bin Abdullah Al Thani) ortaklığı ve imzalanan protokol çerçevesinde 2016’da Hatay’ın Reyhanlı İlçesi’nde ebeveynlerini yitirmiş çocuklar için “Çocuk Yaşam Merkezi” kuruldu. Merkezin açılışında Başbakanlık, AFAD (Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı), MEB (Milli Eğitim Bakanlığı) ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’ndan bürokratlarla birlikte Saadet Partisi Genel Başkanı ve HÜDA PAR Genel Başkanı da yer almıştı.

İHH merkezlerindeki çocuklar ve ÖSO’daki babalar

Görüştüğümüz İnsani Yardım Vakfı (İHH) Çocuk Yaşam Merkezi Müdürü Hamza Dinçer, merkezlerinde Ocak 2018 tarihi itibariyle 340 çocuğun barındığını söylüyor. Dinçer’in verdiği bilgiye göre 5-15 yaş aralığındaki çocuklardan 140’ı kız, 200’ü erkek. Dinçer, merkezlerinde kalan çocuklardan 320’sinin babasının vefat ettiğini, annelerinin yaşadığını, hem anne hem de babasını yitirmiş, yani refakatsiz çocuk sayısının da 10 olduğunu aktarıyor. Refakatsiz çocukların neden sosyal hizmetler yurdunda değil de İHH’nin merkezinde barındırıldığını sorduğumuz Dinçer’in yanıtı şöyle: “Bildiğim kadarıyla Sosyal Hizmetler’e bağlı yurtlarda da refakatsiz çocuklar var. Biz de 10 refakatsiz çocuğa bakıyoruz. Hatay merkezde refakatsiz çocuklar bulunduğuna dair duyumlarımız oldu. Bu çocukları da merkeze getirmek için girişimde bulunacağız.”

Dinçer, İHH ekiplerinin sık sık Suriye’ye giderek savaşta ebeveynlerini yitirmiş çocukları Türkiye’ye getirdiğini aktarırken, merkezlerinde kalan bazı çocukların babalarının Özgür Suriye Ordusu’nda olduğunu da kabul ediyor ve ekliyor: “Suriye’de savaş devam ediyor ve güvenli değil. Dolayısıyla babaları da ülkede güvenli bir ortam sağlanana kadar çocuklarını merkezden almayı düşünmüyor.”

Dinçer, yaşam merkezinde Milli Eğitim Bakanlığı tarafından “geçici eğitim merkezi” kurulduğunu ve müfredatın Suriyeli çocuklara göre düzenlendiğini, hem Suriyeli hem de Türkiyeli öğretmenlerin görev yaptığını söylüyor. Suriyeli çocuklara kimlik, örf ve adetlerini unutmamaları ve dini inançlarını yaşamaları için “dini eğitim” de verildiğini aktaran Dinçer şöyle devam ediyor: “Çocuklarımızın anneleri Hatay’da evlerde kalıyor. Cuma akşamları minibüslerle çocukları annelerinin evlerine bırakıyoruz. Pazar akşamları çocuklarımızı tekrar evlerinden alıp merkezimize getiriyoruz.”

Reyhanlı Ufuk Eğitim Derneği ve Avrasya Vakfı bünyesinde oluşturulan Şehit Bahattin Yıldız Yetimhanesi yetkilileri de yurtlarında 70 çocuğun barındığı bilgisini verirken, aralarında refakatsiz çocuk bulunmadığını aktarıyor. Yurt yetkilileri çocukların yaş, cinsiyet ve eğitim durumları ile yurtlarında Özgür Suriye Ordusu cihatçılarının çocuklarının bulunup bulunmadığı yönündeki sorulara ise yanıt vermemeyi tercih ediyor.

Suriyeli mültecilerin yoğunlukta olduğu illerden Gaziantep’te de Suriyeli çocuklar için kurulmuş ve “yetimhane” olarak adlandırılan merkezlerin fazlalığı dikkat çekiyor. SHCEK’e bağlı yurtların dışında, Ufuk Yetim Derneği, Mimber Şam Derneği, Kerim Yetim Derneği, Şam Yetim Derneği’nin kentte birden fazla “yetimhanesi” bulunuyor.

Suffa Derneği ve Zakir Naik

Uluslararası Suffa Derneği de Gaziantep’de mülteci çocuklara destek veren örgütlerden. Merkezi İstanbul’da olan Suffa Derneği’nin Gaziantep Temsilciliği geçen yıl açıldı. Suffa Derneği, Kanada ve İngiltere’ye girişi yasaklanan Bombay merkezli İslam Araştırmaları Merkezi Başkanı Dr. Zakir Naik’e yakınlığıyla biliniyor. Suffa Derneği’nin davetiyle Türkiye’ye sık sık gelerek dernek ve vakıf ziyaretlerinde bulunan Zakir Naik Mart 2017 tarihinde İstanbul’a gelerek bir konferans da vermişti. Zakir Naik, erkeklerin çokeşliliğini savunuyor.

Tıp doktoru olan Naik’e göre, “LGBT bireylere ölüm cezası verilmeli”. Ayrıca, “İslam’da kölelik sistemi vardır ve kölelerle seks yapmak caizdir”.

Hindistan hükümeti geçtiğimiz yıllarda Zakir Naik’in başkanı olduğu merkezin faaliyetlerini “terör ve şiddeti” desteklediği gerekçesiyle yasakladı. Zakir Naik başkanlığını yaptığı dernek aracılığıyla kara para akladığı iddialarıyla da yargılanıyor. Naik’in ülkeye girişini yasaklayan Hindistan yönetimi, geçen mayısta kırmızı bülten çıkarılması için Interpol’e başvurdu.

Anadolu Ajansı’na göreyse Naik, şiddet karşıtı söylemleriyle biliniyor!

23 Nisan 2018 itibarıyla, Suriyeli mülteci çocukların hali, durumu böyle. Hayatları ve gelecekleri devlet ve İslamcı STK kıskacında…

^