JELLO BIAFRA VE ICE-T ARASINDA HASBIHAL

10 Nisan 2023
Ice-T 2018'de, grubu Body Count'la İsveç Rock Festivali'nde. George Bush'tan tabloid medyaya kadar herkesin hedef gösterdiği Ice-T ve grubu 2021'de "En iyi metal performansı" dalında Grammy ile taltif edildi
SATIRBAŞLARI

Jello Biafra: Evin çok kıyakmış. Dekorasyonu kim yaptı?

Ice-T: Ben yaptım, insanların nasıl dekorasyon yaptığını bilecek kadar çok eve girdim, hırsızlık için.

Biafra: Şimdi de bir iletişim biçimi olarak sanatı kullandığın için seni cezalandırmaya çalışıyorlar…

1991’de, Lollapalooza Festivali’nde “Cop Killer”ı çalarken binlerce insanın “fuck the police” diye bağırdığını gördüm. “Cop Killer”ı sansürlemek, polis sorununu çözmeyecek.

Ice-T: Amerika’da ya her şeyi söylersin, ya da hiçbir şeyi söylemezsin. “Bu plak tepeden tırnağa yanlış” diyebiliriz, “bu plak polislerin öldürülmesini teşvik ediyor” diyebiliriz, ama yine de hâlâ bu plağı yapabiliyor olmamız lâzım. Anayasa bunun için var, her şeyi söyleyebilme hakkını teslim eder. Bence bunlar Amerika’nın güzel zamanları, çünkü bu olay, sistemi analiz edebilmek için herkese bir şans sağlıyor.

Biafra: Hikâyenin bizim tarafımızdan nasıl göründüğünü gizlemek istiyorlar, çünkü çok fazla insan uyanmaya başladı bunlara.

Ice-T: Amerika’da istediğin kişi hakkında istediğin şeyi söyleyebilirsin, hükümet hariç. Niye böyle bir sınır olduğunu anlayamıyorum. 4 Temmuz’u daha yeni kutladık; halbuki o gün, Amerika için “fuck the police” bayramı gibi bir şeydir. Kraliçe’nin hükümranlığına 4 Temmuz’da başkaldırmıştık. Paul Revere etrafta “işte domuzlar geliyor, işte domuzlar geliyor” diye bağırıp çağırıyordu. “Star-Spangled Banner” da bir silahlı çatışma üzerine yazılmıştı. Yani bu ülkenin temellerinde savaş ve devrim var. Şimdi şehirlerden –insanların harekete geçmek için hazır olduğu yerlerden– yükselen “Cop Killer” gibi devrimci bir şarkıyı hemen susturmak istiyorlar.

Biafra: 1978’de Dead Kennedys’le “Police Truck” diye bir şarkı yapmıştık. O şarkının klibinde Rodney King’in dövülüşüne yer verdiğimizi düşünsene! Ne olurdu halimiz! “Fuck Tha Police”, “Cop Killer” gibi şarkıların yapmaya çalıştığı şey, pek çok müzik fanının yüzlerine çarpılıncaya kadar farkında olmayacakları bir dünyanın pencerelerini açmaya çalışmak. Rodney King’in dövülüşü benim için sürpriz değildi –bu, Los Angeles Polis Departmanı’nın rutin işlerindendir.

Ice-T: “Cop Killer”, bu polis vahşetine uzun zaman boyunca maruz kalmış insanlardan birinin perspektifinden yazıldı. Ve bunu duyunca çıldırdılar, sanki psikopatın biri ortalığı kasıp kavuruyor, polisleri öldürüyordu… Ciddiye alanlar için bu şarkı bir tehdit, çünkü belli koşullar altında birinin kafayı yiyebileceğini, çıkıp bu işi yapabileceğini gösteriyor.

Ice-T ve Jello Biafra

Biafra: “Cop Killer”, pek çok insanın paylaşabileceği cesur bir hışmın ifadesi. 1991’de, Lollapalooza Festivali’nde siz “Cop Killer”ı çalarken binlerce insanın “fuck the police” diye bağırdığını gördüm. İçlerinden bazıları belki de polis çocuğuydu. “Cop Killer” şarkısını sansürlemek, polis sorununu çözmeyecek. Seni susturmaya çalışan insanların Rodney King klibini de memnuniyetle yasaklayacağından eminim, bunu milli güvenliğe yönelik bir tehdit olarak göreceklerdir.

Ice-T: Bütün polisler bir araya geliyorlar şimdi, çünkü öldürülmekle tehdit edildiler. Ama onlar tarafından öldürülenler hakkında neden böyle gürültü kopmuyor? Polisin dokunulmazlığı var. İdama mahkûm edilmiş polis yok. Polisler tam mânâsıyla kriminal bir şey yapabilir, hükümet de buna müdahale etmez. Polisler hizmet etmek ve korumak için buradalar, ama aynı zamanda kontrol da ediyorlar. Bir devrim daha olsun istemiyorlar, bu yüzden bu düşünce biçimlerini susturmak istiyorlar. Söylediklerime çok dikkat etmek zorundayım, çünkü kimsenin canının yanmasını istemiyorum, ama Amerika’nın sıfırdan başlamaya ihtiyacı olduğuna inanıyorum. Bu ülke yeniden kurulmalı.

Biafra: Beni tiksindiren şeyler konusunda ağzıma geleni söylüyorum, ama giderek daha fazla sayıda insanın benim sözlerimi ciddiye alması ve bana bir çeşit politik sözcü gibi bakmaya başlaması korkutucu bir hal alıyor. Yapıcı bir şeylerle ortaya çıkabilmem yolunda bir baskı oluşuyor üstümde. Oturup da başka birinin –başkanın, belediye başkanının, her kimin olursa– yerine geçince neler yapacağını düşünmek kimse için zor olmasa gerek.

Çete şiddetinden bahsedilip duruluyor, ama kontrolden çıkmış katil polisler de devlet destekli çetelerden başka bir şey değil.

Ice-T: Ben de çözümlerle ortaya çıkmaya çalışıyorum. Bütün gün dırdır eden bir adam olmak istemiyorum, ama şarkılarımın bazıları çözüm öneren şarkılar değil. Özellikle de grubum Body Count’la yaptığım şarkılar böyle. Body Count’u kurduğum zaman, bu grubun sadece öfkeli bir ses çıkaracağını söylemiştim. Bir öfke, tabandan gelen bir çığlık… Body Count, aynı zamanda cahil bir grup olacaktı –çok zeki olmayacaktı en azından. Ham, hatta bazen aptal bir grup olmasını istiyordum. Albümümüz, temelde, siyah olsun, beyaz olsun, insanlara ırkçılığı öğreten Ku Klux Klan’a ve zorba polislere yüklenmek için yapılmıştı. Body Count’un sözlerini duyduğun zaman “Ice-T bundan çok daha fazlasını biliyor” dersin. Ama kendim gibi söylemiyorum orada. Bir şey bilmeyen, ama olup biten her şeyin çılgına çevirdiği biri gibi söylüyorum. Ice-T daha ziyade bir analisttir. Ben olayları analiz ederim.

Biafra: Bence bütün bunları, insanların teslimiyete –hatta bu plakların ne söylediğini dahi düşünmemeye– mahkûm edilmesiyle birlikte ele almak lâzım. “Cop Killer” pek çok insanın hislerine tercüman oldu. Polis, artık sadece “renkli” insanlara zorluk çıkarmıyor, özellikle de ölüm mangası gibi çalışıp bir sürü operasyon yapan Los Angeles polisi.

Ice-T Rolling Stone kapağında, Ağustos 1992

Ice-T: Ve onlarla birlikte olan bir kitle de var. Polislerin ağaçtaki kediyi indirmek için çağrıldığı yerlerde “Amerikan usûlü” yaşayan insanlar bunlar. George Bush’un harika bir insan olduğunu düşünenler de bunlar. CIA’in ne olduğunu dahi bilmiyorlar. Hiçbir şeyden haberleri yok. Amerika’nın zencefilli kurabiye gibi şeylerden ibaret olduğunu zannediyorlar. Çok şanslılar. Eğer ben de o insanlardan biri olsaydım, benim gibi bir adamı asla anlayamayacaktım. Kafayı yemiş olduğunu düşünecektim bu adamın. “Bu Ice-T de kim? Çıldırmış mı?” diyecektim. Onların bakış açılarını anlayabiliyorum, ama onlar benim gördüklerimi asla görmeyecek.

Biafra: Çete şiddetinden bahsedilip duruluyor, ama kontrolden çıkmış katil polisler de devlet destekli çetelerden başka bir şey değil.

Ice-T: Aslında onlardan korkmuyorum, ama mesela dün akşam stüdyodan dönerken peşime bir polis takıldı. Dedim ki içimden, üzerime çullansalar, yasalara aykırı bir durumum yok, üzerimde hiçbir şey yok, ama beni oracıkta öldürüverseler, avucuma da bir silah yerleştirseler ve onu çekmeye çalıştığımı söyleseler… Beni vuran polisin arkadaşı da olayın böyle geliştiğini doğrulasa… Korkutucu. Normalde “polis geliyor, işler yolunda” diyebilmen gerekir, ama böyle değil işte. Los Angeles’taki insanların çoğu polislerden hoşlanmıyor. İnsanların polise neden saygı duymaları gerektiğini biliyorum, çünkü bu meslek, tanımı gereği, onurlu bir iş: “Hizmet etmek ve korumak…” Bunu böyle duyunca “vay canına” diyorsun, “ben de yapmak isterim bunu”. Ama şahsi kan davaları yarattıkları zaman ipin ucu kaçıyor. Ayrıca ırkçılar. Kanunlara uymayan ahbaplarını yırttırıyorlar, bizim gibileri oyuyorlar.

Ice-T & Jello Biafra, “Shut Up, Be Happy”

Biafra: İnsanlar, değişik protesto kanalları tıkandığında, mucizevi bir şekilde yumuşayıp Cosby’nin çocuklarına benzemeyecek. Daha da çıldıracak, çıldıracak, çıldıracaklar, bir şeyler infilak edene kadar… Sence niye bir sene önce, Lollapalooza konseri sırasında “Cop Kil­ler”ın üzerine gelmediler?

Ice-T: Bence seçim yılı olduğu için öyle oldu. Ama şu noktada, isyanlardan sonra çok kızdılar ve herhalde “şu IceT’nin tepesine çökelim” dediler. Bu politikacıların başka tarafta olmak gibi bir seçenekleri yok. Polisin yanında olmak zorundalar, çünkü polis, hapishanelerdeki gardiyan demek. Polisler onların çocukları. Bu yüzden onlara ayrılan bütçe hiç kesintiye uğramaz –polislerden evvel, okulların bütçesini keserler. Çok saçma bu. Çünkü eğer insanların okulu olsaydı, çıkıp da cinayet işlemezlerdi. Galiba insanlara politikaya atılmalarını söylemek lâzım. Sen belediye başkanlığına aday oldun, neden bahsettiğimi anlıyorsun. Birtakım genç insanların orada olmalarını istiyorum. Politikaya atılanlar sadece örümcek kafalı orospu çocukları galiba.

Biafra: 1979’da, San Francisco belediye başkanlığı için aday olduğumda keçileri kaçırdığımı sanmışlardı, halbuki önerilerimin bazıları çok pratikti. Bunlardan biri, polislerin her dört yılda bir seçime tabi tutulmasıydı, devriye gezdikleri çevrelerde oturanlar bunun için oy kullanacaktı. Yönetimi kerameti kendinden menkul birtakım uzmanlara bırakmak iyi fikir değil. Savunmamızı Pentagon’a ve CIA’e bırakırsak, Roma İmparatorluğu gibi unufak olacağız. Bana belediye başkanlığı için yeterli niteliklere sahip olmadığımı söylüyorlardı, ben de dedim ki, “belki de en iyi nitelik budur, çünkü daha satın alınmadım”.

Body Count feat. Jello Biafra, “Freedom of Speech”

Ice-T: Çocuklarımızın öğretmeni olmalıyız, böylece onlar da kendi çocuklarına öğretecekler. Umudumuzu diri tutmamız gerekir; “tanrım, hiçbir şey işe yaramıyor, hiçbir şey değişmeyecek, sikmişim, herkesten nefret ediyorum” dememek gerekir. Ben böyle yaşayamam. Benim bütün istediğim adalet. Kimseyi sallamam. Tepemde bir polis kokartı tutuyorlar diye dizlerimin üzerine çökmeyeceğim.

Polisin vahşetine maruz kalanlara belediye ve hükümet, 1986’dan 1991’e, 192 milyon dolar tazminat ödemiş. Bu davalara adı karışan 185 polisten sadece beşi işinden el çektirilmiş. Vergi mükelleflerinin parası neden profesyonel sadistleri sübvanse etmek için harcansın ki?

Biafra: Polis şiddeti davaları hakkında yapılmış bir çalışma var, polisin vahşetine maruz kalanlar 100 bin doların üzerinde tazminat almaya hak kazanmışlar. Bu davalara adları karışan emniyet görevlilerinin hemen hepsi görevlerinin başında kalmış; belediye ve hükümetse, 1986’dan 1991’e kadarki davalarda 192 milyon dolara varan bir para ödemiş. Bu davalara adı karışan 185 polisten sadece beşi işinden el çektirilmiş. Vergi mükelleflerinin parası neden profesyonel sadistleri sübvanse etmek için harcansın ki?

Ice-T: Polisler yüksek bir ahlâki düzeyde olmalı –en azından bizim kadar ve o siktiriboktan kanunlara da en azından bizim kadar uymaları lâzım. Çizgiyi aştıkları zaman, artık o görevde bulunmamaları gerekir. Birini öldürdüğümde yakayı sıyıracağımı bilerek sokaklarda yürümek benim de hoşuma giderdi.

Biafra: “Cop Killer”ın, Rodney King’i neredeyse öldürene kadar döven polislerin bu olayın ardından polis radyosundaki şakalaşmaları kadar korkutucu olduğunu hiç sanmıyorum. Bir sanatçının ağzına geleni söylemesiyle –plağı almazsın, olur biter– insanları şiddetle tehdit etmek için yasal izni olan görevliler arasında fark var.

Ice-T: Ben de o sokaklardaydım. Sokağa çıktığında, bir silahtan güç alıyorsan, çarpık bir zihin yapısına bürünürsün. Sokaklarda o koşuşturma içindeyken her gün silah taşıyordum. Kimse seninle aşık atamaz gibi çarpık bir zihniyetin oluyor.

Biafra: Hissiyatımızı –isterse cesur bir hışım olsun– ne kadar yansıtırsak ortaya, o kadar iyi. Hikâyenin senin tarafından nasıl göründüğünü mümkün olduğu kadar göstermek gerek. Şu anda sen, Los Angeles polisi hakkındaki duygularını kamuoyuna ve izleyicilerin oturma odalarına götürecek bir pencere açmış durumdasın. Bu fırsatı kaybetmemek gerek. Yoksa seni bir polis katili gibi gösteren birtakım talk şov sunucuları kalacak ortada sadece.

Ice-T: Artık söyleşi yapmıyorum, çünkü bu haberler benim için eskidi. Başka şeyler düşünüyorum, yeni albümümü yazıyorum, ilerliyorum. İnsanların bunu plağım daha fazla satsın diye yaptığımı düşünmelerini istemiyorum. Yeterince kariyer yaptım zaten ben. Beastie Boys Spin’e kapak olmak için polislere sövmek zorunda kalmadı. Yaptığım işleri bütün olarak alırsan, bu şarkı bir şey değil. Ama onların olayı bu, onların medya sirki. Ben ortaya bir mevzu attım, dedim ki, “fuck the police”. Cool bir polissen bunu şahsi almazsın, ama tutup da abuk subuk konuşanlar kıçımı yalasınlar. Laf ağızdan bir kere çıkar. Benden hoşlanmıyorlar, ben de onların hayranı sayılmam. Bağış için de kapımı çalmasınlar, kimin nerede durduğu bilinsin.

Çeviren: Merve Erol
Kaynak: Spin Magazine
Roll, sayı 74, Nisan 2003

^