Meteoroloji idaresi kışın İstanbul için mutad uyarılarını yine yapıyor, kar ve soğuk geliyor diyor. Bazen bu tahminler ürküttüğü kadar netice vermese de, bazen de şehirde hayat iptal olabiliyor. İstanbul’un karakış tarihinde kısa bir gezinti…
Meteoroloji uzmanlarına göre İstanbul’un değişik hava akımlarının farklı yönlerde koridor oluşturduğu bir yerde bulunması ve doğal yapısının karmaşık olması gibi nedenlerden dolayı, şehrin iklimi de bu karmaşık yapıyı yansıtıyor. Yayıldığı bölgede genel olarak üç ayrı iklim tipinin, yani Akdeniz Bölgesi’nin ılıman, Karadeniz kıyılarının nemli ve iç bölgelerin karasal ikliminin özelliklerini görmek mümkün. Bu farklı iklim tiplerinin etkileri bazen art arda görüldüğü gibi, bazen de yan yana görülebiliyor. Bu nedenle İstanbul, Marmara bölgesindeki öbür illerden biraz daha farklı klimatolojik olayların yaşandığı bir yer. Ve yine bu nedenle sabah az gelen palto, öğleden sonra yük haline gelebiliyor.
Ancak, sonuç olarak İstanbul iklimi ılıman, orta derecede yağış alan bir yer. Yaşanan bazı istisnai olaylar zaten adı üstünde istisnai oldukları için ılıman tanımlamasını yalanlamıyor.
Çok konuşulan ve endişe yaratan iklim değişikliğine gelince, eğer denilenler doğru çıkarsa, o zaman kaçacak delik arayacağız! Ancak, yazının konusu bu değil. Anlatacaklarım olup bitmiş olaylar.
Bizans’ta buzlu günler
İstanbul, karlı bir şehir değil. Kısa süreli kar yağışları olsa bile genellikle bir müddet sonra kesiliyor ve genel olarak mevsim normallerini yaşamaya devam ediyoruz. Ancak, bazen böyle olmamış. Kuzeyden öyle soğuklar gelmiş ki, yağan kar durmak bilmemiş, sadece kara değil, deniz de donmuş. Dönemin tarihçileri olanları yazdığı gibi, dönemin şairleri de en zarif üslûplarıyla tarih düşürmüşler. Olabileceği kadar gerilere gidip şu yaşananlara bir bakalım.
“Tarihen sabittir ki Bizanslılar döneminde birkaç kere Boğaz’ın donduğu olağanüstü soğuklar yaşanmış ve Asya’dan Avrupa yakasına yürüyerek geçilmiştir…”
Ancak, daha sonra, uzun bir zaman bu konuda tarihçilerin eserlerinde bir bilgi okumuyoruz. “Tarih Boğaz’ın donmasını ancak 739’da saptar. Bu olay kısa bir süre sonra 753’te yinelenir” diyen doğabilimci Tchihatchef, şöyle devam ediyor: “Felaket 755’te bir kez daha görülür. Karadeniz, İstanbul ve Çanakkale boğazları buzla kaplanmıştır. Yedi yıl sonra (şiddetli soğuklar bir kez daha geri gelir.) Patrik Nikephoros 762 kışının İstanbul’daki korkunç sonuçları hakkında bize ilginç bilgiler verir. Sonbaharın başında olağanüstü soğuklarla kış geliverdi; tüm sular dondu ve bu dönüşümün sadece tatlı sularda değil, tuzlu deniz suyunda da ortaya çıkışı kent sakinlerini derinden etkiledi. Böylece yaklaşık 100 millik (150 km) bir mesafede, Karadeniz en kuzeydeki bölgelerde görülene benzeyen bir buzla kaplandı… ayrıca o kadar inanılmaz boyutta kar yağdı ki, buzun üstü dokuz metre kalınlıkta bir tabaka ile örtüldü. Bir süre sonra (buz) çok sayıda kütleye bölündü… Rüzgârla sürüklenen pek çoğu Boğaz’a hücum etti ve suyolunun tüm kıvrımlarını doldurup Avrupa sahilini Asya’ya bağladılar, iki kıta arasında öyle bir ulaşım yolu oluşturdular ki artık Boğaz’dan yaya olarak geçiliyordu… Karadeniz bir sonraki yüzyılda yeniden donmuştur.”
Ancak, bu donmalar hakkında elimizde yeterli bilgi bulunmadığını söyleyen yazar, 1011 yılında Boğaz’ın yeniden buzlarla kaplandığını belirtiyor. Bu tarihten sonra iki yüzyıl boyunca Bizanslı yazarlar, benzer bir olguya değinmiyor.
Bizans İstanbul’unda son donma olayı 1232 yılında, İmparator III. Dukas zamanında yaşanmış. Çok sıcak bir yazın ardından gelen sert kış ve donma Boğaz’ı kapamış.
Boğaz’dan yürüyerek geçmek
Bu olaydan sonra dört yüzyıl boyunca İstanbul’da başka bir donma olayı görmüyoruz, ancak 1621 senesinin ocak ayında, şiddetli soğuklar denizin donmasına neden olmuş. Tarihçi Joseph Von Hammer (1774 – 1856), İstanbul ve Boğaziçi adlı kitabının “Rüzgârlar, Sıcaklar ve Soğuklar” başlıklı bölümünde şu bilgiyi veriyor: “Tarihen sabittir ki Bizanslılar döneminde birkaç kere Boğaz’ın donduğu olağanüstü soğuklar yaşanmış ve Asya’dan Avrupa yakasına yürüyerek geçilmiştir. Türklerin ilk defa Bizans İmparatorluğu’nun bazı şehirlerini kuşattığı 923 ve 934 yılları arasında, Romanus idaresi döneminde ve Türklerin Dukas yönetiminde 1252 yılında ilk anlaşmayı yaptıkları yıl olağanüstü soğuklar yaşamış, 401 yılında Arcadius rejimi sırasında da deniz yirmi gün boyunca donmuştu. Constantine Copronymus hükümdarlığı döneminde deniz yüzen bir buz haline gelmiş. Ve on yıl sonra 763’de deniz karadan yüz adım ötesine kadar ta şehrin surlarına kadar yükselen yüzen buz haline gelmişti.”
Neşati doğal afet için “Be medad dondu bin otuzda soğukta derya / Üsküdar ile Sıtanbul arası dondu kamu”, Haşimi Çelebi de “Yol oldu Üsküdar’a bin otuzda Akdeniz dondu” dizeleriyle tarih düşmüşler.
Doğabilimci Pierre de Tchihatchef (1808-1890), 1864 yılında yayınlanan ve Hammer’in çalışmasıyla aynı adı taşıyan kitabında, Haliç ve Boğaziçi’nin buzlanmasını daha ayrıntılı olarak inceliyor. Karadeniz bölgesindeki soğumaya paralel, nadir de olsa görülen bu donma vakalarını kronolojik olarak anlatan yazar, bazı antik dönem yazarlarının Karadeniz ve civarında yaşanan donma olaylarından söz ettiğini alıntılarla gösterdikten sonra, bunlardan Ammianus Marcellinus’un MS 401 yılında, Karadeniz’in neredeyse tamamen donduğunu, Marmara Denizi’nde de dev buzdağları gördüğünü ifade ediyor.
Şubat başında Haliç’in ve Boğaziçi’nin buzlarla kaplandığını, Üsküdar ile Beşiktaş arasında insanların yürüyerek gidip geldiklerini, kıtlık ve pahalılık olduğunu anlatıyor. Bir başka tarihçi Na’imâ da, 15 gün boyunca kar yağdığını, soğuğun şiddetinden denizlerin baştanbaşa donduğunu, ancak akıntı ortasında biraz açıklık olduğunu söylüyor. Bu bilgileri kendisine borçlu olduğumuz Necdet Sakaoğlu, Bu Mülkün Sultanları adlı kitabında “Zahire gemilerinin işlememesi sonucunda da İstanbul’da tam bir kıtlık yaşandı ve 75 dirhemlik (bir dirhem eşit 3,2 gr) ekmek bir akçeye, etin okkası 15 akçeye fırladı” diyor. Neşati, bu doğal afet için “Be medad dondu bin otuzda soğukta derya / Üsküdar ile Sıtanbul arası dondu kamu”, Haşimi Çelebi de “Yol oldu Üsküdar’a bin otuzda Akdeniz dondu” dizeleriyle tarih düşmüşler.
Haliç’te buz ovası
Bir başka şiddetli kış 1755 yılında yaşanmış ve Haliç donmuş. İnsanlar, Hasköy’den Eyüp’e yürüyebilmişler. Bu kış için Tchihatchef, “sadece Haliç’in tamamını değil, Boğaz’ın güneyindeki bir bölümünü de kaplayan sürekli bir buz örtüsünün suyolundan epey içeri uzandığını ve belki de kuzey rüzgârının etkisine çok açık olan Kuzey ağzına dek ulaştığını düşünmek yerinde olacaktır” diyor.
Aradan 68 yıl geçer ve İstanbul kıyıları ve Haliç bir kez daha donar. Ancak bölgede donan sadece İstanbul değildir. Karadeniz’in kuzey kesimi de buzlanmıştır. Bu donma olayından 16 yıl sonra benzer bir olay yeniden yaşanır. Ve artık gazeteler olduğu için, oralara haber olacaktır: “Haliç’in tersaneye ve daha ileride Kâğıthane’ye uzanan kesimleriyle Humbaracı Kışlasının Feshane’ye bakan bölümü buz ovasına dönüştü.” Tarih: 14 Şubat 1849.
1862 yılının kışı da hayli sert geçmiş, Rusya’yı ve Karadeniz havzasını etkileyen soğuklar buralara kadar uzanmış ve ocak ayının başlarında Haliç köprüye kadar donmuş.
20. yüzyılda da buzlar İstanbul’u ihmal etmemiş ve 1929 ve 1954 yıllarında Tuna nehrinden gelen buzlar Boğaziçi’ni kaplamış. Ancak devir fotoğraf devri olduğu için fotoğrafçılar bu olayı güzelce görüntülemişler. Böylece onca buzlanma arasında bu buzlanmalar, fotoğrafları çekilen ilk vakalar olarak tarihe geçmiş!