Futbol, malûm, “güzel oyun”. Giderek daha da güzelleşiyor, zira erkeklere mahsus, onların tekelinde bir oyun olmaktan çıkıyor. Kadınların cinsiyetçilik duvarında açtığı çatlaklar meşin yuvarlak âleminde de büyüyor, “Kadınlar Vardır” yeşil sahalarda da yankılanıyor. Peki, futbolun nesi güzel? Mahalle arasında top koşturmuş iki kadın bu sorunun peşine düştü, Pınar Öztürk’ün kadın futbolcularla yaptığı görüşmeler sanatçı Aslı Tanrıkulu’nun resimleri, heykelleri ve animasyonlarıyla buluştu ve ortaya Futbolun Ne’si Güzel sergisi çıktı. 25 Mart’tan 25 Mayıs’a, Ankara Goethe Enstitüsü’ndeki sergiyi ve kadın futbolunu Pınar Öztürk’ten dinliyoruz…
Futbolun Ne’si Güzel sergisini yapma fikri nereden çıktı, nasıl şekillendi?
Pınar Öztürk: İki yıl önce, Aslı’yla (Tanrıkulu) doktora tezim için fotoromanı bir veri toplama aracı olarak kullanmıştık. Bu sergiyse Almanya’da yürüttüğüm, yaklaşık on ay süren bir araştırmanın sonucu. Türkiyeli kadın futbolcuların deneyimlerine odaklandığım bu araştırma için birçok görüşme yaptım. Her görüşmenin ardından Aslı’yla fikir alışverişi yaptık. Bazen bir kelime, bir cümle ona esin kaynağı oldu. Örneğin, bir görüşmedeki “eskiden pilot olmak isterdim, ama dedim şimdi kim uçacak, maçları kaçırırım uçarsam” cümlesi… Bunu Aslı’yla paylaştım, o da “kaleye uçağı şut atan bir kadın futbolcu” resmi yaptı. Sadece bu resim üzerinde bile günlerce tartıştık.
Ortaya çıkan eserler yaptığınız görüşmeleri ne kadar yansıtıyor?
Ben de başlarda bu soruyu sordum. Ancak görüşme verisini en iyi “yansıtan” resmi görmek istemenin sanatçıyı ne derece sıkıştırdığını fark ettim ve bakış açımı değiştirdim. Nihayetinde, görüşmedeki bir söz sanatçıya nasıl ilham verdiyse eserler öyle çıktı. Ağustos 2020’de Berlin’den döndükten sonra yüzlerce sayfalık metinleri ve boyaları alıp doğada kamp kurduk. Tüm bu sürecin ve çabanın sonunda kâğıt üzerine kolaj tekniğiyle resimler, heykeller ve animasyonlar ortaya çıktı. Araştırmada görüşme yaptığım kişilere “futbolun nesi güzel?” diye sordum. Böylece serginin ismi de Futbolun Ne’si Güzel? oldu.
Araştırmanızı neden bir sanatçıyla, görsel sanatla ifade etmek istediniz?
Sporda toplumsal cinsiyet üzerine çalışmalar yapıyorum. Politik ve aktivist yönüm akademinin puan kazanmaya yönelik üretimini reddediyor. Toplumsal bir çalışmanın sonucunda, alanın özneleriyle birlikte inşa ederek ulaştığınız bilgiler sadece bir rapora, makaleye dönüşüp kalmamalı. Futbolda kadınların güçlenmesi, görünürlüğünün artması ve yeni sorular sordurabilmesi için farklı yollara, uygulamalara, politikalara ihtiyaç var. Sanat bu yolların en güçlülerinden. Hepsinden öte, görüştüğüm her kadın futboldan “tutkuyla” söz etti. Bu benim için, Aslı için, birçoğumuz için de geçerli, futbol izleyici olarak, taraftar olarak hayatımızın bir parçası. Çünkü çok güzel bir oyun. (gülüyor)
Almanya’da 16 yaş üstü kadın futbolcu sayısı 800 bini, 16 yaş altı futbolcu sayısı 300 bini aşıyor. Kadınlar ve kız çocukları Almanya’nın toplam futbolcu sayısının yaklaşık yüzde 16’sını oluşturuyor. Bu oran Türkiye’de yaklaşık yüzde 1.
Almanya’da futbol oynayan Türkiyeli kadınlar arasında Türkiye kökenli çok kadın futbolcu var mı?
Sayısal veriye sahip değilim, ama farklı lig kategorilerindeki kulüplerde oynayan çok sayıda Türkiye kökenli futbolcu var. Almanya’da beş-altı yaşlarından itibaren bir kız çocuğu bir kulüpte ya da okul takımında futbol oynama fırsatına sahip. Kent düzeyindeki ligler, daha kapsamlı bölgesel ligler, üst düzey profesyonel ligler… 2020 verilerine göre, Almanya’da 16 yaş üstü kadın futbolcu sayısı 800 bini, 16 yaş altı futbolcu sayısı 300 bini aşıyor. Kadınlar ve kız çocukları Almanya’nın toplam futbolcu sayısının yaklaşık yüzde 16’sını oluşturuyor. Bu oran Türkiye’de yaklaşık yüzde 1. Almanya’da 5385 kadın takımı, 4525 16-yaş altı kız takımı var.
Türkiye’de son yıllarda kadın futbolunda bir kıpırdanma göze çarpıyor. Eldeki veriler neler söylüyor?
Kız çocukları 14 yıldır okullarda futbol oynayabiliyor. 2006’ya kadar milli eğitim müfredatı, beden eğitimi ve spor derslerindeki futbol ünitelerinden kız çocuklarını muaf tuttu. Türkiye’de üçlü lig sisteminde 6 bine yakın lisanslı kadın futbolcu, yaklaşık 140 futbol takımı var. 2019-2020 sezonunda birinci ligde 12 takım mücadele etti. Antep temsilcisi ALG Spor şampiyon oldu ve UEFA elemelerine katıldı. Lige Hakkâri, Ankara, Adana, İstanbul, Kocaeli ve İzmir kulüpleri katılıyor, çoğu bir erkek futbol kulübünden bağımsız işliyor. Erkekler Süper Ligi’nden sadece Beşiktaş’ın kadın takımı var. Elbette durum yirmi-otuz yıl öncesi gibi değil, kadınların ve kız çocukların futbol oynaması artık daha görünür ve popüler oldu. TFF Futbol Gelişim Direktörlüğü kadın futbol kulüplerinin temsilcilerini dinlemeye başladı. Bugüne kadar Kadın Milli Takımlar teknik direktörlüğünde hep erkekler olurdu, 2019’da göreve Necla Güngör Kırağası ve kadın antrenörlerden oluşan bir ekip geldi. Pandemi sürecinde Kadın Futbol Kulüpleri Birliği’nin yoğun çabaları sonucunda TFF çatısı altında Kadın Futbol Departmanı kuruldu.
Futbol çağımızın sorunlarının aynası. Bu ayna toplumsal cinsiyet temelli eşitsizlikleri, ayrımcılığı ve kadın düşmanlığını da yansıtıyor, hatta yeniden üretiyor, adaletsizlikleri ve çelişkileri görünür kılıyor.
Pandemi kadın futbolunu nasıl etkiledi?
Şu an ligler oynanmıyor. Kadın ligleri açısından pandemi koşullarından başka derin bir sorun var: Kadın kulüplerinin antrenman olanakları, hijyen koşulları, sporcu sağlığı açısından sistem zaten bozuktu. Pandemi öncesinde de maça gelmeyen ambulanslar, bozuk suni çim sahalar, kötü koşullardaki soyunma odaları, tek bir sabun bile bulamadığınız tesislerden söz ediyoruz. Altyapı böyle olunca ligler de başlatılmadı. Bu anlamda futbol tüm unsurlarıyla düşünülmesi gereken bir “alan”.
Futbol nasıl bir “alan”?
Futbolu oyuncular, teknik ekip, kulüp ve yöneticileri, taraftarlar, sermaye akışı, ürün çıktıları, kurumları, oyunun kuralları, medyası, ulusal ve uluslararası turnuvaları, sponsorları ile bir sosyal alan olarak görüyorum. Pierre Bourdieu iktidar alanının eyleyicilerin ve kurumların işgal ettikleri konumlar arasındaki bağıntılara ve eyleyicilerin habituslarına göre çözümlenmesi gerektiğini söylüyor. Futbol tüm bileşenlerin konumları arasındaki iktidar ilişkilerinin ta kendisi. Futbol aynı zamanda cinsiyetlendirilmiş bir sosyal alan. Tarihsel olarak erkeklerin ve erkekliğin spor dalı olarak gelişim göstermiş. Modern futbolun İngiltere’nin fabrika arsalarından tüm dünyadaki liman işçilerine ya da demiryolu işçilerine ulaşmasının hem sınıfsal hem de cinsiyetli bir yönü var. Yine İngiltere’de kadın işçilerin I. Dünya Savaşı’nda erkeklerden boşalan fabrikalarda çalışmaya başlayıp serbest zamanlarında futbol oynamaları ve ilk kadın kulüplerinin fabrika işçilerinden kurulu olmasına şaşırmamak gerek. Günümüzde futbol oynamanın hâlâ sınıfsal bir yönü var. Ancak, erkek futbolunun seyri profesyonelleşmeyle birlikte değişim gösterdi. Oğlan çocukları ve erkekler için toplumsal hareketliliğin sağlanacağı bir alana dönüştü. Futboldan en çok parayı kazanan erkek futbolcuların hikâyelerini okuduğunuzda bunu görüyorsunuz. Kadınlar açısından da oyunculuk benzer öğeler barındırıyor. Kadın futbolcuların hemen hemen hepsi işçi sınıfının çocukları. Öte yandan, erkeklerde olduğu gibi toplumsal hareketliliğin sağlandığı bir alan değil. Çoğu kadın futbolcu gündelik hayatını idame ettirebilmek için bir işte çalışmak zorunda. Kadın futbol kulüpleri köklü bir kulübün çatısı altında kurulduysa, malzeme ve antrenman ekipmanlarına ya da sağlık sigortasına elbette daha kolay ulaşıyor, ama bağımsız bir yapılanma altındaysa ve örneğin sponsor bulamıyorsa ciddi sıkıntılar yaşıyor.
Spor sosyoloğu Gertrud Pfister “Futbol erkeklerin kalesi ve kadınlar çatlaklardan girmeye çalışıyor” diyor. UEFA, FIFA ve TFF gibi “kale”lerde kadın futboluna bakış nasıl?
Pfister neden çatlaklardan giriş olarak tarif ediyor? Referansı Almanya’nın 1950’lerin son yarısında ve İngiltere’nin 1921’de kadınlara futbolu kurumsal olarak yasaklaması ve kadınların da bu yasaklar karşısında kesintisiz mücadele etmesi. İngiltere Futbol Federasyonu, 5 Aralık 1921’de, “doğalarına” uygun olmadığı gerekçesiyle, kadınlara futbolu yasakladı. Yasaklı yıllarda kadınlar alternatif ligler kurarak oynamaya devam etti. 1969’da 48 takımın katılımıyla İngiltere Kadın Futbol Federasyonu kuruldu. Yasaklar 1970-71’de kalktı. Ama İngiltere Futbol Federasyonu ancak 1993’te kadın futbolunu bünyesine dahil etti, bu da UEFA’nın tavsiyesiyle oldu. İşin ironik kısmı, UEFA 1970’lerde ayrı bir yapı ile yoluna devam eden kadın futbol federasyonlarını denetleyebilmek ve “kendi başlarına” büyümelerine engel olmak için ülke federasyonlarından kadın futbolunu kendi çatıları altına almalarını istedi. Bu durum ‘90’larda farklı Avrupa ülkelerinde kadın liglerinin ve milli takımların kurulması için önemli bir avantaja dönüştü. Kadınların mücadelesiyle ulusal federasyonların kadınları “kabul etmesi” kadın futbolunun gelişimini hızlandırdı. Benzer bir mücadele, çatlaklardan girme kararlılığı, FIFA’da da yaşandı. FIFA 1904’te kuruldu, ama kadın futbolu 1981’deki konferansa kadar gündemlerine girmedi. İlk Kadınlar Dünya Kupası 1991’de düzenlendi. Modern Olimpiyatlar 1896’da başladı, 1996’da futbol kadınlar için olimpik bir spor haline geldi. FIFA tarihinde ilk defa sistematik bir kadın futbolu stratejisini, bir eylem planını 2019’da yayınladı ve ülkelere kadın liglerini iyileştirme, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması yönünde adımların atılması ve kız çocuklarını futbola kazandırma önerileri getirdi.
1980’de Almanya erkek takımı Avrupa Şampiyonası Kupası’nı aldığında her oyuncuya 30 bin mark, 1989’da Almanya kadın takımı Avrupa Şampiyonu olduğunda her oyuncuya bir fincan seti verildi.
Toplumsal cinsiyet eşitliği meselesi, eşit işe eşit ücret meselesi aynı zamanda…
Cinsiyete dayalı ücret farkı, spordaki ödül mekanizmalarında en sık rastladığımız toplumsal cinsiyet ayrımcılığı. FIFA ve UEFA yıllardır şampiyonalarda erkeklere kadınlardan daha fazla ödül primi uyguluyor. 1980’de Federal Almanya erkek takımı Avrupa Şampiyonası Kupası’nı aldığında her oyuncu 30 bin markla ödüllendirildi. 1989’da Almanya kadın takımı Avrupa Şampiyonu olduğunda her oyuncuya birer fincan seti verildi. Geçenlerde, çok sayıda Avrupa ve Dünya Şampiyonluğuna sahip Almanya kadın futbol takımı oyuncuları eşitsizlikleri protesto etmek için bir video yayınladı. “İsimlerimizi bile bilmeyen bir ulus için oynuyoruz” dedikleri videoda 1989’daki ödüle gönderme yaptılar: “İlk şampiyonluğumuz çay takımıyla ödüllendirildi.” Tarihleri toplumsal cinsiyet ayrımcılığıyla dolu olan FIFA ve UEFA kendilerini temize çekmeye çalışıyor, ama kadın futbolu hâlâ erkelerle karşılaştırılabilecek durumda değil. 2018’de, Erkekler Dünya Kupası 400 milyon dolarlık bir bütçeyle oynandı; 2019’da, Kadınlar Dünya Kupası bütçesi 15 milyon dolardan iki katına çıkarıldı, ama hâlâ erkeklerin onda biri kadar değil. Eşit işe eşit ücret mücadelesi veren futbolcular aynı koşulları, saygıyı ve değeri görmek istiyor. Her şeyden öte, “futbolcu” olarak görülmek istiyorlar. Futbolun tüm kurumları kadın ve futbol ikilisine değer vermedi, hatta küçümsedi, kadınlar da hep mücadele vermek zorunda kaldı. Çünkü futbol kurumlarıyla cinsiyetlendirilmiş bir alan. Alfred Wahl, Ayaktopu –Futbolun Öyküsü adlı kitabında futbolun toplumun büyük sorunlarının dışında kalan kurtarılmış bir bölge olmadığını, aksine futbolun çağımızın sorunlarının aynası olduğunu söylüyor. Bu ayna, toplumsal cinsiyet temelli eşitsizlikleri, ayrımcılığı ve kadın düşmanlığını da yansıtıyor, hatta yeniden üretiyor, adaletsizlikleri ve çelişkileri görünür kılıyor.
Hangilerini mesela?
İnsan Hakları Belgesi, İstanbul Sözleşmesi gibi birçok uluslararası politika belgesi kadınların ve kız çocukların spora özgürce katılımını vurgular, çünkü spor alanında cinsiyetler arası çok büyük bir eşitsizlik var. Futbol ise en keskini. Öte yandan, futbol öyle güzel bir oyun ki, ikişer taşla ya da iki direkle, bir topla, iki kişi ya da 22 kişi oynanabiliyor. Ucuz, ulaşılabilir ve basit kurallara sahip olması, futbolu göçmen politikalarından kadınların güçlenmesine kadar, geniş toplumsal konularda bir merheme dönüştürdü. Bir süredir halk tabanlı projeler üretiliyor. Bu, işin “herkes için futbol” kısmı. Ancak, yarışmacı futbolda cinsiyet ayrımcılığı çok yaygın. Yatırım yapılan, sermaye kaynağı olarak görülen erkeklerin futbolu çünkü. Tüm ülkelerde kadınların futbolun çeşitli alanlarındaki temsilleri çok az, olanaklardan erkeklerle eşit derecede faydalanamıyorlar. İyileşmelerin olduğu ülkelerde ise toplumsal cinsiyet eşitliği parametrelerinin ve spor kültürünün etkili olduğunu görüyoruz. Örneğin Norveç, Yeni Zelanda, Finlandiya ve Avusturya milli takım düzeyinde kadın ve erkek futbol takımları için eşit ücret protokollerini imzaladı. Cinsiyet Eşitsizliği Raporu’na göre, Türkiye 153 ülke arasında 130. sırada. Burada kadınların eşitsizliğe maruz bırakıldıkları toplumsal alanlardan biri de spor. Böyle olunca kadınlar için spor adaletsizliklere ve toplumsal normlara bir meydan okumaya dönüşüyor.
Cinsiyet Eşitsizliği Raporu’na göre, Türkiye 153 ülke arasında 130. sırada. Kadınların eşitsizliğe maruz bırakıldıkları toplumsal alanlardan biri de spor. Böyle olunca kadınlar için spor adaletsizliklere ve toplumsal normlara bir meydan okumaya dönüşüyor.
Bu meydan okumanın kilometre taşları neler?
Kadınların spor tarihi gerçekten mücadele tarihi. 1940’larda Brezilya’da kadınlara futbol yasaklandığında, kadınlar oynamaya devam etti. Ya da Billie Jean King hem sporculuğu sürecinde hem de günümüzde Women’s Sports Foundation aracılığıyla sporda cinsiyet ayrımına karşı mücadele ediyor. Onların mücadelesi sonucunda, 1973’te, US Open’da kadın ve erkek sporcular ilk defa eşit para ödülü aldı. 1920’lere kadar İngiltere’de ya da Fransa’da on binlerce izleyici karşısında futbol oynayan kadınlar, kadın futbol tarihi açısından önemli. Daha geçen yıl, İran’da maç izlemek için stadyuma girmeye çalıştığı için hapse mahkûm edilmesine tepki olarak aramızdan ayrılan Seher Hudayari önemlidir. 1971 itibariyle kadın futbolunu gündemine alan UEFA’nın 1972’de Viyana Kongresi’nde, Kadın Futbol Komitesi’nin kuruluşu onaylandığında, davet ettikleri tek bir kadın yönetici yoktu. Kadınlar hep kurumsal bir dirençle karşılaştı. Bununla birlikte, hem dünyada hem de ülkemizde feminizm sporu çok geç fark etti. Spor geçmişi olan feminist kadınlar sayesinde, genel olarak feminizm, özel olarak da toplumsal cinsiyet çalışmaları sporu önemsemeye başladı. UEFA ve FIFA’nın ‘90’larda kadın futboluna dair bir yapılanmaya gitmesi tüm bu mücadelelerin sonucu. 1993’te, TFF kadın liglerini başlattığında UEFA ikinci başkanı Şenes Erzik’ti. Ancak, Türkiye’deki asıl mimarlar, tüm olanaksızlıklara rağmen, Dostlukspor, İzmirspor, Filizspor’da oynayan kadınlar. Onlar sayesinde kadınlar yeşil sahalarda görünür oldu. Lale Orta da önemli bir kilometre taşı, çünkü futbol oynamak, antrenör ve hakem olmak için erkekler dünyasında erkeklere karşı mücadele ederek kadınların önündeki duvarların yıkılmasına öncülük etti. 2006’da Lale Orta’nın “Yılın Spor Adamı” ödülü alması da manidar tabii. (gülüyor)
Siz hangi takımı tutuyorsunuz, kahramanlarınız kimler?
Beşiktaşlıyım. ‘78 doğumluyum, ilkokula giderken Ulvi, Kadir, Atom Karınca, Feyyaz, Ziya Doğan’lı takımı bilirdim. Radyodan takip ederdim, hafta sonu demek Beşiktaş maçı demekti benim için. Ortaokul ve lisede lisanslı basketbol oynuyordum, forma numaram Metin Tekin’le aynıydı, 11’di. Hâlâ Beşiktaş erkek takımının maçlarını kaçırmam. “Kahramanlar”a gelince, Cruyff önemli bir figür, Metin Kurt’un duruşu, mücadelesi çok önemli, saygıyla anmak isterim. Kahramanım değil, ama gönülden sevmiştim Bilic’i, hiçbir başarıya imza atamasa da. Marta Vieira da Silva, Megan Rapinoe, Wendie Renard, Alexandra Popp takip ettiğim futbolcular. Marta Eylül 2020’de Brezilya’da milli takım düzeyinde kadın ve erkek takımların eşit ödül almasının mimarlarından. Türkiye’de beğendiğim çok futbolcu var, fakat FC Metz’den Melike Pekel, ALG’den Ebru Topçu, Beşiktaş’tan Didem Karagenç favorilerim.
Spor yazarı David Goldbatt, “Önümüzdeki on yıl, kadın futbolunu neden uzun süre ihmal ettiğimizi merak edeceğiz, gelecek kadın futbolunda” demişti iki yıl önce. Gerçekten öyle mi?
FIFA Başkanı Sepp Blatter de 2011’de, Dünya Emekçi Kadınlar günü vesilesiyle “futbolun geleceği dişildir” demişti. Vaka, “dişil / feminine” ifadesiyle neyi kastettiği ile tartışıldı. FIFA gelenekselci bir erkekler kulübüdür, ilk kez 2016’da yönetim kuruluna bir kadın alındı. Kadınlar mücadeleyi sürdürüyor, çatlakları büyüterek. Kadınların futbolculukta, antrenörlükte sayıları artacak, daha çok ülkenin erkek ve kadın milli takımları eşit prim alacak, daha çok kız çocuğu futbolla tanışacak, bunlar gerçek. Öte yandan, profesyonelleşme, ekonomik kaynaklar, futbol eğitimi, kulüplerin toplumsal cinsiyete duyarlı yapıları ya da tribünlerdeki taraftarlık gibi birçok alanda alınacak çok mesafe var. Dünyada bir yandan hak mücadelesi kazanımları ve farkındalık, özellikle sosyal medyanın da etkisiyle artıyor. Öte yandan, sermaye sınıfının geldiği nokta itibarıyla muhafazakârlık da artıyor. Tüm bu parametreler erkekler ve kadınlar açısından futbolu biçimlendiriyor. Futbolun geleceğinin illa bir cinsiyete ait olmasını beklememeliyiz. Herkesi kapsayan, herkesin yeteneğine ve ilgisine göre dahil olabildiği bir futbol tahayyülünden hareket ediyorum bunları söylerken. Birlikte ve hep mücadele etmek gerekiyor.
Express, sayı 174, Aralık 2020