MİDİLLİ-MORİA KAMPI YANIGININDAN İKİ HAFTA SONRA DURUM

Nagehan Uskan
22 Eylül 2020
SATIRBAŞLARI

Moria göçmen kampının kül olmasının üzerinden iki hafta geçti. Bu sürede ada eşi görülmemiş bir kaosa sahne oldu. Daha sıkı bir yeni kamp tehdidiyle karşı karşıya kalan göçmenler kararlı eylemler gerçekleştirirken, faşist şiddet de tırmandı. AB ağır aksak adım atmaya başlarken, Yunan hükümeti devlet şiddetine sarıldı. Midilli’den son durum naklen.

Moria kampını kül eden yangının akabinde, Midilli Adası’na on gün ciddi bir kaos hakimdi. Gelişmelere yakından bakıca sükûnetin yakın zamanda tesis edilemeyeceği rahatlıkla hissediliyor. Avrupa İltica Destek Ofisi’nin (EASO) arşivinin önemli bir kısmının yok olduğu dilden dile dolaşıyor. EASO bu durumu reddetse de yok olan belgelerin göçmenlerin mülakat sürecini ne kadar etkileyeceği belirsiz. Moria kampının içindeki Geri Gönderme Öncesi Alıkoyma Merkezi (PRO.KE.K.A) adlı hapishanede büyük çoğunluğu Türkiye’ye geri gönderilmek üzere alıkonan 200 göçmen ise firarda. Aynı şekilde, izolasyon bölümünde tutulan Covid-19 pozitif 35 göçmen de kaçtı. Hepsi asemptomatik vakalar olan bu göçmenler virüsü kaptıklarını kabul etmiyor, kamptaki salgını hükümetin onları kapatmak için uydurduğuna inanıyordu. Yerel gazetelerden biri durumu “hastalar ve suçlular aramızda” içeriğiyle vererek adalılar arasındaki paniği harlamaktan geri durmadı.

Barınaksız kalan 12 bin göçmen için çeşitli çözümler aranıyor. Öncelikle, kırılganlık statüsüne sahip yaklaşık bin göçmenin bir donanma gemisine yerleştirilmesine karar verildi. Gemi adanın en batısındaki Sigri köyünün limanına demirleyecekti. Fakat köylüler gemiye şiddetle karşı çıktığı için plan gerçekleştirilemedi. İlk başta Moria kampının arazisine sil baştan bir kamp yapılması düşünüldü. Ama tıpkı Sigri gibi, Moria köylüleri da plana karşı çıktı. Moria yakınlarındaki iki askeri alana yapılması planlanan iki ayrı kamp fikri de bölge sakinleri tarafından reddedildi. Faşist gruplar yolları kesti, bu arazilerin önünde nöbet tuttu. Geçtiğimiz şubatta köylerine yakın bir tarım arazisine yapılması planlanan kapalı kamp planını geri püskürten Mandamados halkı da kamp karşıtı açıklama yapmaktan geri kalmadı. Tüm bu itirazların ardından, yeni kamp için Karatepe bölgesinde, halihazırda var olan bir kampa yakın askeri atış alanında karar kılındı.

Kampta Afgan grupların saldırılarına maruz kalan Afrikalılar eylemlerde onlarla beraber slogan atıyordu: “Yeni hapishaneye hayır”, “Ya özgürlük, ya ölüm”, “Yemek, su değil, özgürlük”, “Covid-19 hastası değiliz”…

Acı pornografisi

Hükümet kamp yeri arayadursun, yol kenarlarında kendi imkânlarıyla konaklamaya, gıda ve hijyen malzemesi gibi temel ihtiyaçlara ulaşmaya çalışan göçmenler, çeşitli ülkelerden Moria sakinin katıldığı sayısız eylem düzenledi. Büyüklü küçüklü STK’lar ve bağımsız inisiyatiflerin yardımıyla yemek dağıtımı başladı, fakat koordinasyon sağlamanın zorluğu da süreçte anlaşıldı. Bu yüzden bazı konaklama alanlarına uzun süre gıda ulaştırılamadı. Moria kamp yakınlarındaki iki süpermarket kepenk indirmişti. Kafe ve restoranların bazıları açlıkla mücadele eden göçmenlere para karşılığında dahi yemek vermiyordu. Ardından olağanüstü hal ilanıyla beraber adaya getirilen askerler göçmenlere gıda dağıtmaya başladı. Dağıtımın ikinci gününde, göçmenler şartları protesto etmek için yemek boykotu yaptı. Kimi STK’lar yiyecek dağıtımını tam manasıyla “yüzlerine gözlerine bulaştırdı”, yiyecekleri göçmenlerin üzerine fırlattı. Herkese yetecek kadar yemek olmadığı için epey arbede yaşandı. Moria kampında ağırlaşan koşullarla beraber şiddetin artmasıyla, özellikle Afgan çetelerden baskı gören Afrikalı göçmenler kimi zaman yemek sırasına girmeye bile cesaret edemedi.

Yangın sonrası göçmenlerin içinde bulunduğu korkunç şartlar uluslararası basına da yansıdı. Büyük medya organlarında çıplak ayaklı çocuk, sokakta sersefil uyuyan göçmen, havada kapışılan yemek görüntüleriyle acı pornografisi pompalandı. Oysa daha bir hafta öncesine kadar o çocuklar yine aynı çıplak ayaklarla kampta yaşıyordu. Göçmenler saatlerce sırada bekledikten sonra aldıkları yemek kurtlu çıktığı için geceleri aç uyuyordu. Medyalarda acı istismarı ağır bastığı için eylemlerde dile getirilen somut talepler yine göz ardı edildi.

Adanın hava trafiği de hiç bu kadar yoğun olmamıştı. Uçaklar ve helikopterler durmadan asker, polis ve yeni kampın inşaatı için işçi taşıdı. İnşaatta görev alacak tüm taraflardan hızla itirazlar yükseldi. Moria kampını kuran inşaat işçileri aç ve susuz bırakıldıklarını, aşırı çalıştırıldıklarını ve kendileriyle bir iş sözleşmesi yapılmadığını yüksek sesle dile getirdi. Askerlerin sendikası da göçmen kampı kurmanın ordunun görev tanımında yer almadığını ileri sürerek sesini yükseltti. Polislerse fazla mesaiden ve yiyecek yetersizliğinden yakındı.

Gıda yardımı almak için yollara dökülen mülteciler

 
Yemek, su değil, özgürlük

Göçmen eylemleri başından beri, hep coşkuluydu. Yangının ertesi günü, boş su şişeleriyle ritim tutulan eylemde tüm göçmenler Farsça haykırdı: Azadi! Kampta Afgan grupların saldırılarına maruz kalan Afrikalılar şimdi onlarla beraber slogan atıyordu. Pankartlarda “Yeni hapishaneye hayır”, “Ya özgürlük, ya ölüm”, “Yemek, su değil, özgürlük”, “Covid-19 hastası değiliz” yazıyordu. Arada Angela Merkel ve Almanya’dan yardım isteyen Almanca pankartlar da göze çarpıyor, Kongo ve Afgan yerel dansları birbirine karışıyordu. Öte yandan, eylemlerde çocuklar ve bebekler dahi biber gazından nasibini aldı. Uluslararası medyada “yangın mağduru”na indirgenen göçmenler yaşadıkları tüm drama rağmen, kendiliğinden örgütlenen eylemlerle hafızalardan silinmeyecek bir direniş sergiliyordu. Midilli polisinin lakaytlığının aksine, Atina’dan adaya gönderilen polisler yaşananlar karşısında şaşkınlıklarını gizleyemedi.

Öte yandan, eylem düzenleyenler sadece göçmenler değildi. Antifaşist grubun eylemine polis biber gazı ve coplarla sert müdahale etti. İlerleyen günlerde Komünist Parti ve ona yakın işçi sendikası, Tarım Dernekleri Federasyonu hatırı sayılır kalabalıklarla yeni kampa karşı eylem düzenledi. Bu örgütlere arazilerinde kamp istemeyen köylüleri, faşist grupları da eklersek nüfusun çok büyük bir bölümünün göçmen kampına karşı olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Karatepe’de, geçici olduğu iddia edilse de dört yıllığına kiralanan bir araziye kurulan 5 bin kişi kapasiteli kamp hızla hazır hale getirildi. Tek sorun göçmenlerin kampa girmeyi reddetmesiydi, yeni kampın Moria’dan farksız olacağından şüpheleri yoktu. İlk aşamada, sadece 800 göçmen kampa yerleştirilebildi. Covid-19 testleri pozitif çıkanlar karantinaya alındı. Öte yandan, Moria kampındaki 12 bin göçmenin dörtte bir Adanın merkezi Mitillini’de ve civarında barınmaya çalışıyor. 

Yeni kampın ciddi altyapı sorunları hemen ortaya çıktı: Su yoktu. Tuvalet sayısı yetersizdi. Duş hiç yoktu. Yatak yoktu. Çadırlar şimdiden yıkılmaya başlamıştı. Günde bir öğün yemek dağıtılıyordu. Yeni kampın Göç Bakanlığı tarafından yayınlanan drone görüntüleri ile göçmenlerin kamptan gönderdiği videolar arasındaki dünyalar kadar fark ânında görülüyordu.

Cebren yeni kampa

Kampa gösterilen direnç üzerine, kayıt yaptırmayan göçmenlerin sığınma başvuru süreçlerinin sonlandırılacağı açıklandı. Merkezdeki göçmenlerin bir kısmı yakalanıp kamp bölgesine bırakıldı. Kırılgan statülerinden dolayı merkezdeki kiralık evlerde yaşayan göçmenlerin evlerine göçmen saklayıp saklamadıklarını kontrol etmek için baskınlar yapıldı. Göçmenleri ağırlayan ada sakinleri ise onlardan komşulardan uzak durmalarını, yüksek sesle konuşmamalarını, dikkat çekmemelerini rica etti.

Biber gazından etkilenen göçmenlerin görüntüleri uluslararası basına yansıdığı için ilerleyen günlerde polis şiddeti bir nebze azaldı. Ancak, 16 Eylül’de gazetecilerin ve STK’ların Karatepe bölgesine girişi belli saatlerle sınırlandırıldı. Sınır Tanımayan Doktorlar’ın dahi bölgeye girmesi yasaklandı. Polisin geniş bir operasyonla göçmenleri kampa toplayacağı, hatta operasyonun saati bile kulaktan kulağa yayılmıştı. Ardından Atina’dan gelen “yumuşak” kadın polislerin desteğiyle göçmenlerin bir kısmı ikna edildi. Kampa gitmeye yanaşmayan göçmenler Karatepe yakınlarında konakladıkları yerlerden çevik kuvvet zoruyla tahliye edildi. Göçmenler ayrılırken “Moria no good”, “No more camp” sloganları atıyordu.

  

Yeni kamp, yeni hapishane

Yeni kampın ciddi altyapı sorunları hemen ortaya çıktı: Su yoktu. Tuvalet sayısı yetersizdi. Duş hiç yoktu. Yatak yoktu. Çadırlar şimdiden yıkılmaya başlamıştı. Günde bir öğün yemek dağıtılıyordu. Yeni kampın Göç Bakanlığı tarafından yayınlanan drone görüntüleri ile göçmenlerin kamptan gönderdiği videolar arasındaki dünyalar kadar fark ânında görülüyordu. Bakanlığın görüntüleri düzenli bir askeri kampın reklam filmi gibiydi. Göçmenlerinki ise daha kurulmadan yıkılmaya yüz tutmuş bir tutsak kampından, başka bir dünyadan manzaraları yansıtıyordu. İlki kurmacaydı, ikincisiyse belgesel.

Öte yandan, kamp sadece 5 bin kişilik. Oysa adada 12 bin göçmen var.

Kampa girişte yapılan testlerde tespit edilen 200 Covid-19 vakası, tüm kampın yine “sağlam” bir bahaneyle karantinaya alınacağına işaret ediyor. Dolayısıyla, göçmenler yaman bir çelişkiyle karşı karşıya: Yeni bir hapishaneye girmek ya da sığınma başvurularının iptal edilmesi riskini göze alıp AB ülkelerinin kapılarının açılması umuduyla dışarıda beklemek. Ardından, Yunanistan’ın Sivil Savunma Bakanı Michalis Hrisoidis 6 bin göçmenin Noel’e kadar, geri kalanların ise Paskalya öncesinde adadan nakledileceğini söyledi. 

Yeni kamp 5 bin kişilik, oysa adada 12 bin göçmen var. Tespit edildiği söylenen 200 Covid-19 vakası, tüm kampın karantinaya alınacağına işaret ediyor. Göçmenler yaman bir çelişkiyle karşı karşıya: Yeni bir hapishaneye girmek ya da sığınma başvurularının iptal edilmesini göze alıp AB’nin kapılarını açmasını ummak.

AB ağır çekim

Tüm bunlar yaşanırken ve durumun vahameti görmezden gelinemeyecek kadar alenileşmişken AB henüz anlamlı, kalıcı adımlar atmaktan kaçınıyor. En somut karar Almanya başbakanı Angela Merkel’den geldi. Merkel, dört yüzü aşkın aileyi, bin beş yüz kişiyi Almanya’ya alacaklarını açıkladı ve diğer Avrupa ülkelerine göçmen kabul etmeleri için çağrıda bulundu. Gelen cevap ise AB’ye hâkim umursamazlığın bir göstergesiydi. Belçika sadece 150 kırılgan statüye sahip göçmeni kabul edeceğini açıkladı. Bazı ülkeler sayıları iki elin parmağını geçmeyecek refakatsiz çocuğu kabul etti. Temel sorunlarda ise birliğe ölüm sessizliği hâkimdi. Ardından, Avrupa Parlamentosu’nda Midilli’deki göçmenlerin doğrudan Avrupa ülkelerine nakledilmesini savunan sesler yükseldi. Mültecilik sisteminin uygulanabilirliğini yitirdiği ve yeni bir politika geliştirmek gerektiği dile getirildi.

Uzun vadede hissedilir bir değişime kapı aralayan açıklama ise Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’den geldi. Leyen 2013’te kabul edilen ve göçmenleri ilk ayak bastıkları Avrupa ülkesinde iltica başvurusu yapmaya mecbur bırakan Dublin anlaşmasının değiştirilmesini ve yeni bir göç yönetim mekanizmasının tasarlanmasını gündeme getirdi. 23 Eylül’de Avrupa Parlamentosu’nda tartışılacak olan konu göçmenlerin geleceği açısından hayati önem taşıyor.

Yunanistan’ın Yeni Demokrasi hükümeti ise Avrupa Komisyonu’nun finansal açıdan destekleyeceğini ve yönetiminde yer alabileceğini açıkladığı yeni kampın inşasında ısrarlı. İşin ilginci, AB ülkeleri Midilli’deki göçmenlerin tamamını kabul etse bile Yunanistan hükümeti onların adada kalması yanlısı. Kuvvetle muhtemel, ülkedeki diğer kamplarda yaşayan göçmenlerin insani yaşam şartlarına erişmek için aynı yöntemlere başvurmasından korkuluyor. Kuşkusuz, ikisi 17 yaşında refakatsiz çocuk, toplam beş Afgan göçmenin Moria kampını kundaklamak suçlamasıyla gözaltına alınması yangınların sonlandığı anlamına gelmiyor. Geçtiğimiz hafta, Samos adasında ilk covid-19 vakasının tespit edildiği ve sert kapatma önlemlerinin alındığı Vathy kampının hemen dışında çıkan yangın kısa sürede kontrol altına alınsa da bu dalganın devam edeceği anlaşılıyor. Öte yandan, gerek göçmen karşıtlarının, gerekse onlarla dayanışma içindeki grupların ortak talebi göçmenlerin adalardan ayrılması, adaları hapishanelere dönüştüren “sıcak nokta” (hotspot) uygulamasının sona erdirilmesi.

Cehennem ve araf

Yaşanan kaosun ardından sağlıklı bir düzen tesis edilebilecek mi? Moria artık yok, ama sistem çoktan yeni bir cehennem yaratma hazırlığında. Zira yeni kampın güncellenmiş güvenlik yöntemleri, sınır güvenlik birimlerinin ve polislerin artan sayısı, güvenlik kameraları hükümet tarafından övünçle dile getiriliyor. Her şeye rağmen, AB’nin yaşananlardan ders çıkarması için siyasi mücadeleyi yükseltmek hayati önem taşıyor. AB bünyesinde çelişkiler ve göçmenlere yönelik ağır hak ihlalleri hep vardı, ama hiçbir zaman bu kadar görünür olmamıştı. Hesaplaşmanın tam zamanı.

Gönüllü Geri Gönderme ve Entegrasyon Destek Merkezi (IOM) bazı göçmenlere gönderdiği “kibar” hatırlatma mesajlarında ülkelerine gönüllü dönmeleri karşılığında alacakları iki bin avroluk desteği hatırlattı. Göçmenler ise eylemlerde dile getirdikleri gibi, geleceklerini kendi iradeleriyle örmek, AB’nin kâğıt üzerinde meşru ve hukuki kabul ettiği göçmenlik hakları adına tüm güçleriyle mücadele etmek için hazır. Bir göçmen kadın arkadaşın dediği gibi “Eskiden cehennemdeydik, şimdiyse araftayız.” Araftan geçen o yolun insanca ve onurlu bir yaşama çıkıp çıkmayacağını ise zaman ve verilecek mücadeleler gösterecek.

^