DEVREK GÜNEŞİ TARIMSAL KALKINMA KOOPERATİFİ – 1

Söyleşi: Umut Kocagöz
1 Haziran 2019
SATIRBAŞLARI

Kelimenin tam anlamıyla “göz yaşartıcı” bir örgütlenme. Kadınlar bir araya gelip sağlıklı gıda adına sorumluluk alırsa ortaya nasıl bir üretim çıkar? Azimle, emek vererek temiz enerjiye uzanan bir plan adım adım nasıl hayata geçirilir? Zonguldak, Devrek’e uzanıyor, Devrek Güneşi Kooperatifi’nin başkanı Saniye Uysal’ı pür dikkat dinliyoruz.

Devreklisiniz, buradaki geçmişinizi biraz anlatır mısınız?

Saniye Uysal: Dedeoğlu köyündenim. Babamlar dört erkek kardeş. Hep beraber yaşıyorduk. Yazları köyde, kışları ilçede otururduk. Tarlada, bağda bahçede çalışırdık. Neredeyse otuz kişilik bir aileydik. Kocaman bir sofra kurardık. Devrek, tarihi çok eskilere giden bir yer. Pazar yeri olarak kurulmuş. Birkaç tane han varmış, yüzyıllarca bir ticaret merkezi olmuş. Çok göç vermiş aynı zamanda. Madenlere işçi alımı giderek azaldı. Özellikle genç nüfus üniversite için ilçe dışına gidiyor, orada kalıyor. Bir beyin göçü yaşanıyor. Köylerdeki okulların kapatılmasından sonra köylerden ve ilçe merkezinden özellikle Bursa ve İstanbul’a göç verildi. Eskiden 35 bin olan nüfus şu an 26 bin civarlarında. Fiziksel olarak sanayiye uygun bir yer değil. İnşaat sektörü yükselince her yer betonarme oldu. Köylerde dahi hissediyoruz. Elli-altmış kişinin çalışabileceği fabrika tipi üretim tesisi için kimse girişimde bulunmuyor. İş olmadığı için gençler çekip gidiyor. Devrek’te 100-150 kişilik iki sanayi sitesi var. Onlar aktif hale gelse bir sürü sorun çözülür.

Madencilik devam ediyor mu?

Üretim azaldı, yeni işçi alımı yok. Bundan on sene önceye kadar çok aktifti maden. Ekonomi büyük ölçüde ona dayanıyordu. Ayrıca iki evden biri Almancıdır köylerde. Her eve bir maaş madenden, bir de Almanya’dan girer. Kamu süt fabrikası ORİS vardı, özelleştirildi, satıldı. Orman işletmesinin olduğu yere binalar dikildi.

Kooperatifin ne olduğunu çok bilmiyorduk. Sivil toplum geçmişimiz vardı, ama kooperatifçilik çok farklı. Dayanışmacı ruhunuz yoksa sizden kooperatifçi çıkmaz. İnsani paylaşım ruhu olmalı, hep bana dememelisiniz.

İlçede tarımın durumu nasıl?

20-25 yıl önce köylerde buğday ekimi durdu. En önemli etken arazinin eğimli olması. Tarım epey beden gücüne dayanıyor, köyde kalan nüfus da yaşlandı. Eskiden yaklaşık yetmiş köyün hepsinde buğday yapılıyordu. Buğday bitince hayvancılık da bitti. Civarda sebzecilik, meyvecilik ve seracılık yapılıyor. Artık aile tipi çiftçilik bitti. Eskiden arpa, yulaf, her şey yetiştiriliyordu. Köylü kendi ihtiyacı için üretim yapar, fazlasını ilçeye, pazara götürür satardı. Elli-altmış baş hayvanlı çiftlikler yoktu. Şu an Dirgine tarafında böyle büyükbaş çiftlikler kurulmuş. Tavuk çiftlikleri de var. Bir de tarımsal kalkınma kooperatifi olarak bizim Devrek Güneşi var.

Kooperatif ne zaman ve nasıl kuruldu?

2010 Mart’ında sekiz çiftçi kadının kurucu ortaklığıyla kurduk. Daha sonra ev kadınları ve çiftçilerin katılımıyla sayımızı 18’e çıkardık. Şimdi 53 ortağız. Tek erkek ortağımız var, o da şoförümüz. Köydeki arkadaşlarımız kooperatifin çiftçi kanadını oluşturuyor. İlçedeki arkadaşlarımız da üretime dahil oluyor. Beş tane sigortalı çalışan ortağımız var. Köyde ekmek üreten arkadaşımız da sigortalı.

Çiftçi ile ilçedeki ortakların katkıları, farkları neler?

Çiftçiler tarımsal üretim yapıyor. Mesela ablam ortağımız. Ondan süt, ısırgan alıyoruz. Başka ortaklarımızdan reçel için çeşitli meyveler, peynir alıyoruz. Üretimde kullandığımız hammaddeyi ortaklarımızdan tedarik ediyoruz. Şimdi yaptığımız değirmen projesinin de esas amacı buydu. Çoğunlukla hamur ürünleri üretiyoruz, bunun hammaddesi de un. Sanayi tipi unların içinde insanların sağlığına zararlı çok fazla madde var. Ayrıca çok pahalı. Bunu engellemek, biraz doğayı canlandırmak ve yeni istihdam kanalları yaratmak için böyle bir projeye girdik. Dirgine’de bir çiftçimiz var, henüz ortağımız değil. Mengen’e yakın bir köy Dirgene. Yedigöller’e giden yol tarafında. Buğday arazileri çok güzel. Sanayi de yok. O arkadaşımızla İlçe Tarım Müdürlüğü’nde sözleşme yaptık, 240 dönüm buğday ekti. Kilosunu 1.35 liradan alacağız. Aynı zamanda arkadaşımıza avans mahiyetinde gübre ve nakit desteği sunduk. Vermemiz gereken paranın neredeyse yarısını önden ödedik, onu da rahatlatmış olduk. Seneye buğday ekim alanını bin dönüme çıkartmayı düşünüyoruz. Çiftçi çok memnun yapılan çalışmadan.

Kooperatifin nasıl bir yapısı var?

Yönetim kurulu ve denetim kurulu var. Bu yıla kadar yılda bir genel kurul yapardık. Geçtiğimiz sene yeni bir kural çıktı. Üst birlik üyesiyseniz sadece denetleme kurulu yapmanız mümkün. Üç yılda bir ise seçimli genel kurul yapıyorsunuz. Biz de üstbirlik olarak ORKOOP’a (Türkiye Ormancılık Kooperatifleri Merkez Birliği) bağlıyız.

İnsanlar ürünlerimizi seviyor: köy ekmeği, bazlaması, cevizli gömeci, beyaz baklavası… Bunlar aynı zamanda yok olmaya yüz tutmuş ürünler. Mesela artık beyaz baklava yapan yoktu. Biz üretimini dirilttik.

Sizin kooperatife katılma süreciniz nasıl oldu?

Emekliyim, eğitmenlik yapıyordum. 15 sene önce çiftçiliğe başladım. Meyve bahçem, seralarım var. Sebze ve meyve çeşitlerimiz var. Pazar bulma sorunumuz vardı. Köyde üretiyorsunuz, Devrek merkezine gidiyorsunuz, her yer mafyalaşmış. Kimse kıpırdamıyor. Belediye adil davranmıyor. Kimin üretici, kimin al-satçı olduğu belli değil. Aslında orası sadece üretici pazarı, ama biz yer bulamıyorduk. “Burası benim diyor” adam, pazarın ağası gibi, kimse ona karışamıyor. Al gülüm ver gülüm bir rant ortamı var. Kooperatifi kurduktan sonra asıl sorun ürünü pazarlamaktı.

Peki neden kooperatifi tercih ettiniz?

Dedik bu iş böyle olmaz, bunu çözmek gerekir. Kooperatifin ne olduğunu çok bilmiyorduk. Sivil toplum geçmişimiz vardı, ama kooperatifçilik çok farklı. Dayanışmacı ruhunuz yoksa sizden kooperatifçi çıkmaz. İnsani paylaşım ruhu olmalı, hep bana dememelisiniz. Kooperatif tüzüğü çok adil bir tüzük. Herkese eşit mesafede. Eşit hak veriyor. Tek bir oy hakkınız var. Sistem uygulandığında güzel yürüyor. Örgütçü yapımız kooperatif modeliyle tanışmamıza vesile oldu. Zonguldak İl Tarım Müdürlüğü’ndeki danışmanlar da bize yol gösterdi. Ev ekonomisi mezunu bir arkadaşımız vardı, kooperatifçiliği o önerdi. Bir-iki etkinliğe katılmıştık daha önce. Baktık sorun çözülmüyor, sekiz çiftçi kadın bir araya geldik. Bireysel çalışacaksan şirket kurarsın, ama kolektif çalışacaksan kooperatifler tercih edilebilir. Kooperatifler demokratik yapılar.

Yönetim sürecini nasıl belirliyorsunuz?

Dokuz senedir başkanlık yapıyorum. Geçtiğimiz dönem arkadaşlara “biraz yoruldum, babaanne de oldum, bana izin verin” dedim, kabul etmediler. Yoksa başkanlık herkese açık. Ortaklarla her şeye beraber karar veriyoruz. Alttan yeni kadrolar yetiştiriyoruz. Onları eğitimlere, bakış açıları gelişsin diye fuarlara gönderiyoruz. Büyük ihtimalle önümüzdeki dönemde sorumluluğu daha çok onlar üstlenecek. Geçenlerde Kadın Emeği Değerlendirme Vakfı’nın (KEDV) eğitimine gittiler. Ortaklarımız fuarlara, mesleki eğitimlere, panellere dönüşümlü olarak katılıyor.

Kooperatifin ilk yıllarını anlatır mısınız?

Amacımız sadece unlu mamuller değildi. Ürettiğimiz meyve-sebzeyi de pazarda satmak istiyorduk. Vergi numarası, adres istediler. Orada bir acemilik yaşadık. Köydeki evi de gösterebilirmişiz, ama muhasebecimiz dükkân tutmamız gerektiğini söylemişti. Hâlâ o dükkânı kullanıyoruz. 2010’da o dükkâna sebze-meyve, günlük unlu mamuller getirdik. Reçeller, erişteler koyduk. Bir dokuz ay böyle gitti. Çok talep oluştu. Ama gördük ki, bu ürünler tek elden çıkmalı, ürünlerde bir standart oluşmalı. Bu amaçla üst kattaki yeri tuttuk. İlk imalathanemiz o şekilde oluştu. İnsanlar ürünlerimizi seviyor: köy ekmeği, bazlaması, cevizli gömeci, beyaz baklavası… Bunlar aynı zamanda yok olmaya yüz tutmuş ürünler. Mesela artık beyaz baklava yapan yoktu, biz üretimini yeniden dirilttik. Yeni iş alanları oluştu, üretimimiz ve üye sayımız giderek arttı.

Emekli öğretmen, muhasebeci gibi vasıflı kişileri kooperatifimize dahil etmek istiyoruz. Biz kadınlar bugüne kadar geldik, ama önümüzdeki on yılı da düşünmek durumundayız. Proje geliştirecek, planlama yapacak beyaz yakalı beyin takımına ihtiyacımız var

Beyaz baklava nasıl bir tatlı?

Çok emek-yoğun bir tatlı. 55 kat üzerinde yapılıyor, her katı tek tek kurutuyor, tek tek açıyorsunuz. En az dört saat fırında düşük ısıda pişiyor. Tereyağı, pancar şekeri kullanıyoruz. Katkılı ürün yok. Bu kaybolan bir değer, eski bir gelenek. Bu bölgede eskiden Ermeniler yaşarmış. Araştırmalara göre Ermenilere ait bir tatlı. Mardin ve Bartın’da olduğu söyleniyor..

Ürünlere talep esasen Devrek’ten mi geldi?

Önce öyleydi, ama sonra Devrek dışından bir talep oldu. Mikla Restaurant’tan Tangör Tan bize İstanbul’un kapısını açtı. Buraya birkaç defa geldi. Ona erişte, tarhana, kızılcık ekşisi, meyve suları, asma yaprağına uzanan çeşitlilikte birçok ürün verdik, onlar da kendi restoranlarında kullandılar. Altı yıldır beraber çalışıyoruz. Mevsiminde bir buçuk ay boyunca düzenli kabalak (devetabanı) gönderiyoruz.

KEDV ile nasıl bir ilişkiniz var?

Dönem dönem finansman sıkıntılarımız oluyordu. İnternetten araştırma yaparken telefonlarını buldum. Ortaklaşmamız gerektiğini söylediler. O zaman daha iki yıllık bir kooperatiftik. Fikir bize çok yakın gelmedi. Daha taşlar yerine oturmamıştı. Daha sonra onlar buraya gelip anket ve araştırma yaptılar. Bizi eğitimlere davet ettiler, biz de onları davet ettik. Hep beraber kadın kooperatiflerinin Türkiye çapında bir platformda buluşmasını sağladık: SİMURG (Simurg Kadın Kooperatifleri Birliği). Ancak biz tarımsal kalkınma kooperatifi olduğumuz için SİMURG’un resmen ortağı olamıyoruz. SİMURG’da yalnızca kadın kooperatifleri resmen yer alıyor. Yine de platformda etkiniz, KEDV’in Karadeniz temsilcisiyiz.

KEDV’de ne yapıyorsunuz?

Biz dayanışmacı bir kooperatifiz. Her şey para değil. Amasya’daki kooperatifçi bir arkadaş bir sorun yaşadığında beni arayabiliyor. Aynı şekilde biz de arıyoruz. Birbirimize rehberlik yapıyoruz. KEDV kooperatiflerin bir araya gelmesini sağlıyor. SİMURG ise üst birlik, orada beş kooperatif var, zamanla gelişecek. Diğer tarımsal kalkınma kooperatiflerinin büyük çoğunluğunda erkekler hâkim. Girişimci kadın kooperatifleri de tarım yapıyor. Önemli olan, kooperatif ayrımı yapmadan ortak bir zeminde buluşabilmek. Ovacık, Amasya, Bornova, ÇESKA, Begonvil, tüm kooperatifler hep beraber mücadele etmeliyiz. Bunlar sadece ilk elden aklıma gelenler. Bunlarla KEDV etkinliklerinde buluşuyoruz, fikir alışverişi yapıyoruz, gerektiğinde ürün alıp veriyoruz. Mesela Hopa Çay’dan çay alıyoruz, Amasya ile ürün takası yapıyoruz. Bize reçel veriyorlar, bizim ürünlerimizi kendi yerlerinde satıyorlar. Aynı zamanda tüketim kooperatifleri ile çalışıyoruz, onlara ürün veriyoruz.

Tarım bitti. Çiftçi darboğazda. Lüks yatların mazotu 2 lira, çiftçiye 6 liraya mazot satıyorlar. İhraç edilen ürünler geri gönderiliyor. Sağlığa zararını tespit ediyorlar. Hastanelere gittiğinizde görüyorsunuz, herkes kanser. Bir ülkeyi yok etmek için savaşmanız gerekmez, sağlığına, gıdasına girin, o iş bitiyor.

Ovacık Tarımsal Kalkınma Kooperatifi, Kadıköy Tüketim Kooperatifi gibi diğer kooperatifler sizin ürününüzün ne kadarını alıyor?

Ovacık ürünlerimizin yüzde 70’ini alıyor. Beş-altı ilde satış ofisleri var, onlara düzenli ürün gönderiyoruz. Diğerlerinin payı yüzde 10’dur. Ayrıca Ziraat Odası üyesi çiftçilerimiz var. Tarım Kredi Kooperatiflerinden gübre, tandırlık un, DAP gübresi gibi birtakım ürünler alıyoruz. Buğday ekimini bin dönüme çıkardığımızda hayvancılarla da ortaklaşacağız.

Devrek Güneşi bir tarımsal kalkınma kooperatifi, ama çoğunluğu kadınlardan oluşuyor. Neden?

Biz bir üretici kooperatifiyiz. Kadın kimliğimizi ön planda tutmuyoruz. Bir örnek vereyim: Öyle bir noktaya geldik ki, aslında beyaz yakalıların kooperatifimize katılmasına ihtiyacımız var. Emekli öğretmen, muhasebeci gibi vasıflı kişileri de kooperatifimize dahil etmek istiyoruz. Sadece kadınlar bugüne kadar geldik, ama önümüzdeki on yılı da düşünmek durumundayız. Proje geliştirecek, planlama yapacak beyaz yakalı beyin takımına ihtiyacımız var. Kooperatifin geleceğiyle ilgili uzun vadeli çalışmalar yapmalıyız. Şimdi güneş panelleri kuruyoruz, değirmenimiz var, ama bundan sonra nasıl çoğalacağız? Öngörü sahibi insanlarla bir arada olmamız gerekiyor.

Güneş enerjisi panellerinin hikâyesini anlatabilir misiniz?

Biz aslında katkısız, elekaltı unu kullanıyoruz. Ama düzgün hammadde çok büyük sorun. Bir sürü oyun dönüyor. Kendi hammaddenizi elde etmeniz çok önemli. Burada rüzgâr yeterli değil. Yönümüz güney, 12 saat güneş alıyoruz. Güneş enerjisi paneli bu ünitenin elektriğini karşılayabilir, geri kalan elektriği de TEK’e satabiliriz. Buğday değirmeni güneş enerjisiyle çalışacak. Temiz enerjiyle buğdayı una dönüştürüyoruz. Bu çok güzel bir örnek olacak bölge için. Köyde insanlar güneş enerjisi alanlarını artırmayı ve köyün enerji ihtiyacını karşılamayı ciddi ciddi düşünmeye başladı. Japonya’da bildiğim kadarıyla herkesin kendi enerjisini üretmesi teşvik ediliyor. Bizde de böyle olmalı.

Yakında buğday değirmenimiz güneş enerjisiyle çalışacak. Ürünümüze tüm üretim aşamalarında sahip çıkmak istiyoruz. Böylece ürünümüze güveneceğiz. Bu aynı zamanda sorumluluğumuz. İnsanların daha sağlıklı beslenmesini sağlamakla yükümlüyüz.

Aslında mesele tam üretim. Ürünlerimize tüm üretim aşamalarında sahip çıkmak istiyoruz, böylece ürünümüze güveneceğiz. Bu aynı zamanda sorumluluğumuz. İnsanların daha sağlıklı beslenmesini sağlamakla yükümlüyüz. Sadece un değil, bütün gıda maddelerinde oyun var. Meyve alıyorsun, zehir kusuyor. Kendi meyvelerimizi yetiştirmeye yönelik çalışmalar da yapıyoruz. Önümüzdeki sene iki-üç bin gül dikmeyi, yeni gül bahçeleri oluşturmayı planlıyoruz. Şu an sadece butik oranda mevcut. Dışarıdan almıyoruz. Gıda maddelerindeki oyunun artık herkes farkında. İnternete bakıyorsunuz, unu beyazlatmak için çamaşır suyuna varana kadar bir sürü madde kullanılıyor. Bunu uncu da söylüyor, biliminsanları da. Türkiye’de tarım politikaları sağlıklı değil. Gıdada, sağlıkta, eğitimde türlü oyunlar var.

Ülkedeki tarım politikalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Geldiğimiz noktada çiftçi dipte. Üretim durmuş durumda. Çiftçi darboğazda. Lüks yatların mazotu 2 lira, çiftçiye 6 liraya mazot satıyorlar. Son günlerde ihraç edilen ürünlerin geri gönderildiğini görüyoruz. Sağlığa zararını dışarda hemen tespit ediyorlar. Hastanelere gittiğinizde görüyorsunuz, herkes kanser. Bir ülkeyi yok etmek için savaşmanız gerekmez, sağlığına, gıdasına girin, o iş bitiyor. İlaç şirketleri ile gıda şirketleri beraber çalışıyor. Tohum satan şirketle o tohuma ilaç satan şirket aynı, fide şirketiyle kanser tedavisi için ilaç üreten şirket aynı.

Güneş enerjisiyle çalışacak “akıllı” değirmen.

Değirmen ve güneş panelleri projesini nasıl geliştirdiniz?

Projeyi Batı Karadeniz Kalkınma Ajansı’na (BAKAK) gönderdik ve kabul aldık. Güneş panelleri, değirmen ve altta bulunan kurutma atölyesi için yüzde 90 hibe verdiler. Yüzde 10’luk dilim için kredi çektik. Dolar kuruna bağlı olduğu için bizi zorladı. BAKAK bize 156 bin TL kredi verdi, dolar kuru artınca maliyet 173 binden 224 bin liraya çıktı. İnşaat maliyeti 60 binden 75 bine çıktı. Üstelik bunun içinde elektrik mühendisinin yazılımı, bağlantı ücretleri, proje çizim parası yok. Bunları cebimizden karşıladık. Borcu ödemek için arkadaşlar bileziklerini verdi. Kredi hakkını kullandık, iç piyasa belli, Ramazan ayı, durgunluk var. Zaten kooperatifçilik de bu demek. Birlikte üretip birlikte tüketmek. Alınteri, emek verip adil ve eşit paylaşmak.

Gelirlerinizi nasıl paylaşıyorsunuz?             

Beş sigortalı çalışanımızın maaşlarını ödüyoruz. Çalışanlar sayesinde kooperatifin sürekliliğini sağlıyoruz. Çalışanlarımız aynı zamanda kooperatif ortağı. Bir şoförümüz, bir unlu mamuller imalatçımız, bir ekmekçimiz, iki de imalathanede çalışan arkadaşımız var. İşler yoğunlaştığında diğer ortaklarımız yevmiye karşılığında üretime dahil oluyor. Çalışanlar getirdikleri ürünler için de ödeme alıyor. Makbuz kesiyoruz. Kâr payı hiç dağıtmadık. Kârı genel kurulda alınan kararlarla yatırımlara harcıyoruz. Öbür türlü yaptıklarımızın hiçbirini başaramazdık. Kooperatifi kurduğumuzda bir çay kaşığımız yoktu. Bizler de gönüllüyüz. Yasada öngörülen huzur hakkı ödemesini almıyoruz. Kooperatifleri ayakta tutan şey gönüllülüktür. İnsanın bir amacı, yaşamın bir anlamı olmalı. Bizim için bu beraber üretim. Yaptığımız işleri biraz katma değer sağlayarak, bilinç oluşturarak insanlara aktarıyoruz. Üretici-tüketici bilinci oluşturuyoruz.

Tarımsal kalkınma kooperatiflerinin çoğunluğunda erkekler hâkim. Girişimci kadın kooperatifleri de tarım yapıyor. Önemli olan, kooperatif ayrımı yapmadan ortak bir zeminde buluşabilmek. Ovacık, Amasya, Bornova, ÇESKA, Begonvil, tüm kooperatifler hep beraber mücadele etmeliyiz.

ORKOOP nasıl bir yapı, size faydası ne?

Orman Kooperatifleri Birliği, bizim üst birliğimiz. Biz orman kooperatifi değiliz, ama vefat eden bölge başkanı Sabri Özgün’ü genel kurullarımıza davet etmiştik. Bizi ORKOOP bünyesine davet etti. Bize her anlamda maddi, psikolojik destek verdi. Manevi destek motivasyon için o kadar önemli ki. Yola çıktığında ne yapacağını bilmiyorsun. “Biz de varız” diyorlar, konuşup çözüm buluyorsun. Güzel ürünler varsa insan hayatını kooperatifle idame ettirebilir. Sütçülük yapan ortaklarımız var. Ablam mesela. Sütü iyi, iki tane yerli ırk ineği var. Gün 12-13 litre süt çıkıyor. 2.5 liraya alıyoruz. Düzenli süt verdiği zaman, ayda iki bin lira geliri olur.

Yeni ortak alıyor musunuz?

Üretim açısından ortak sayısı yeterli. Üç birimimiz var: Devrek Merkez, Dedeoğlu köyü ve Çolakpehlivan köyü. Buralarda daha önce kooperatif yoktu. Ama başka köylerde orman kooperatifleri var. Bazıları aktif, bazıları pasif. Orman kooperatifleri ağaç kesip tomruk yapar, onları işletmeye verirken OR-KOOP devreye giriyor. Tarım yapan yok. Yeni ortağın kooperatife güzel şeyler katması gerekiyor. Bu açıdan beyaz yakalılar mesela ortak olabilir. Yeni ortakların kooperatifçilik ilkelerini benimsemesi gerekli. Ne yazık ki kooperatifçilik mantığını kabul eden çok fazla kişi yok. Talep de fazla değil. İlk zamanlarda sırf sayı artsın diye ortak alımı yaptık, ama bu kooperatife katkı sağlamadı. Üç kişiyi çıkardık. İnsan paylaşımcı değilse orada sorun çıkıyor. Gençler değil ama, belli bir yaş üzerindeki insana bir şey katmak çok zor. Eğer yapısı gelişmeye müsaitse, katarsın; değilse, benliği, egosu çok yüksekse yapacak bir şey yok.

Ortaklarımız yeteneklerine göre katkı sağlıyor. İyi araba kullanıyorsan şoför oluyorsun. Diğeri iyi çay demliyorsa çay ocağına geçiyor, biri unlu mamullerde becerili, bağ bahçeden anlayan oraya gidiyor, salçayı güzel yapıyorsa ona yönleniyor.

Türkiye’de kooperatifçiliğin durumunu nasıl görüyorsunuz?

Yapı ve taşımacılık kooperatiflerinde çok suistimal yaşanmış. Ondan dolayı kooperatifler üzerinde, yenilen, sömürülen bir yer algısı oluşmuş. Ama, alttan gelen kadın ve üretim kooperatiflerinin niteliğine baktığımızda bu mantığın değiştiğini, düzelmeye başladığını düşünüyorum. Şeffaflık ve dayanışma üzerine kurulan yerler, demokratik yerler kooperatifler. Böyle yönetildiği zaman sıkıntı yaşanmıyor.

Devrek Güneşi’ni önümüzdeki beş yıl içinde nerede görüyorsunuz?

Şu taş değirmen dönmeye başlasın, o zaman konuşalım. Bir sürü altyapı çalışması yaptık, üretim izinleri, ruhsatlar, belgeler aldık. Köydeki tesis ve merkez ile birlikte kooperatifin mevcut yatırımı 1.5 milyon TL. Değirmen dönecek, daha fazla buğday ekimi olacak, bu katlanır. Ayrıca meyve üreteceğiz, sera kuracağız, işte o zaman daha başka konuşabiliriz.

^