“Evde kal”, Covid-19 salgınına karşı yerinde bir çağrı, ama evde kalabilecek olanlara. Evde kalamayacak olanlar içinse açlık fermanı. Bu fermanın başlıca muhatapları günlük işlerde çalışanlar, onlar arasında durumu en kritik olanlar ise Romanlar. Zira, yaptıkları işlerin neredeyse tümü sokağa ve eğlence sektörüne bağlı olan, güvencesiz çalışan, günlük kazancını günlük harcayan, sabit ikametgâh konusunda sorun yaşayan ve bu nedenle yerel yönetimlerin “sosyal yardım”larından yararlanmakta zorluk çeken yurttaşlar bu insanlar. Halil Özcan (37) onlardan biri. 15 Mart’tan beri işsiz, çaresizlikten enstrümanını satmaya mecbur kalan bir müzisyen:
“14 yaşımdan beri çalışıyorum, iyi-kötü paramı da kazanıyordum, ama hiç bu kadar ağır bir durum yaşamamıştım. Günlük çalışan insanlar çok zor durumda. Biz bu şartlara dayanamayız. 15 Mart’tan beri çalışamıyorum. İşsiz kaldığım için orgumu sattım, aldığım fiyattan çok daha düşük bir fiyata vermek zorunda kaldım. O parayla kiramı ödedim, elektriğimi ödedim, evime yiyecek bir şeyler aldım. Elimde çok az bir para kaldı. Şimdi yine kira geliyor, elektrik faturam geldi. Havalar hâlâ soğuk, kartla gaz almaya devam ediyoruz. Nasıl olacak? Bin liralık sosyal yardım için başvurmaya çalıştık, ama merkez kapalı. İnternet üzerinden başvurun diyorlar, aşırı yüklenildiği için site çökmüş, başvuramıyoruz. Haluk Levent’in AHBAP’ına başvurayım dedim, orada da yoğunluk var, site kabul etmiyor. Eşimle maske işine girelim dedik, onu da yasakladılar. Karım ve kaynanamla yaşıyoruz. Kaynanam yaşlı, 65 yaşın üstünde. Şu süreçte başka iş de yapamam, her yer kapalı. Orgdan kalan üç-beş kuruş da bitince elimde bir şey kalmıyor. Sesimizi duysunlar, bizim tek garantimiz devletin el uzatması. Onun dışında bir garantimiz yok. Yine de halimize şükür diyorum, bizden daha kötü durumda olanlar var. Ama yardımlardan faydalanmamız gerekiyor. Karşı tarafa bunların iletilmesi gerekiyor. Sesimizi duyurmak istiyoruz.”
Devletin el uzatmasının bir “garanti”si yok, ama Soma tekmesi atmaktan kaçınmayacak bir “kadro”nun varlığı aşikâr –dert yanan bir Roman kadının görüntüsüne “Geber” diye tweet yazabilen Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bürokratı misali. Ama öte yandan, Roman yurttaşlara toplumsal-sivil alandan uzatılan eller, dayanışma ağları var. Derin Yoksulluk Ağı (@yoksulluk_ag) onlardan biri ve doğrudan Romanların derin yoksulluğuna çare üretmeyi hedeflemesi bakımından, galiba en işlevsel olanı. Kent yoksulluğu ve Roman hakları üzerine çalışmalarıyla tanınan Hacer Foggo’dan Romanların korona günlerini ve kurucuları arasında yer aldığı Derin Yoksulluk Ağı’nın faaliyetlerini dinliyoruz.
Covid-19 salgını, özellikle gündelik işlerle geçimini sağlayan Romanları nasıl etkiledi?
Hacer Foggo: Romanlar yoksullar, evet, ama kimseye ihtiyaç duymadan hayatlarını idame ettiren insanlar. Ancak bu dönemde hiçbir gelir kaynakları yok. Uzun süredir hem Romanlarla çalışıyorum, hem de kent yoksulluğu üzerine çalışıyorum, böyle korkunç bir sürece tanıklık etmedim. Romanya, İtalya, Bulgaristan gibi ülkelerde Roman hakları üzerine çalışan arkadaşlarla da konuşuyorum ve diyebilirim ki bütün dünyada şu an Romanların durumu gittikçe zorlaşıyor. Çünkü hem Türkiye’de hem de dünyanın genelinde günlük işlerde çalışıyor Romanlar. Haliyle günlük kazançları var. Ama sosyal güvenceleri yok ya da evde kaldıklarında alabilecekleri bir maaşları, bir gelirleri yok. Hepimize “evde kal” çağrısı yapılıyor, ama bizlerin evde kalmasıyla Romanların evde kalması arasında büyük fark var. Onlar evde kaldığında bir kazançları yok. Elli metrekarelik evlerde kalabalık bir şekilde kalmak zorunda olan insanlardan bahsediyoruz, “evde kal”, “sosyal mesafeni koru” gibi çağrıların boşa düştüğü bir alandayız…
Romanların koşullarını iyileştirmek için neler yapılabilir?
Yapılması gereken öncelikle gıdaya erişimi sağlamak ve özellikle sorunlu mahallelerin, barakaların ilaçlanması ve dezenfekte edilmesi. İstanbul’da Silivri, Ümraniye, Avcılar, Nişantepe ve Kuştepe gibi birçok mahalleyle irtibat halindeyim. Ataşehir Yeni Çamlıca, Çekmeköy, Dudullu, Silivri’ye kadar görüşmeler yapıyorum, Türkiye’nin her yerindeki Romanlar için hemen hemen aynı durum söz konusu. Örneğin, geçen gün bir anneyle görüştüm, üç çocuğu var, ama evde yemek yapacak küçük tüpü yok. Küçük tüpünü dolduracak, bebeğine mama alacak parası yok. Aynı şekilde, 65 yaş üstü evde kalsın dendi. 65 yaş üstü Romanlar için emekliye ayrılmak gibi bir durum söz konusu değil. Ömür boyu çalışıyor bu insanlar. Ve şu an sokağa çıkma yasağı olan 65 yaş üstü Romanlar çiçek satan, kâğıt toplayan, ayakkabı boyacılığı yapan insanlardı.
Bizlerin evde kalmasıyla Romanların evde kalması arasında büyük fark var. Onlar evde kaldığında bir kazançları yok. Elli metrekarelik evlerde olan insanlardan bahsediyoruz, “evde kal”, “sosyal mesafeni koru” gibi çağrıların boşa düştüğü bir alandayız… Yapılması gereken öncelikle gıdaya erişimi sağlamak ve özellikle sorunlu mahallelerin, barakaların ilaçlanması ve dezenfekte edilmesi.
“Bir şeye ihtiyacınız olduğunda arayın, biz getirelim” deniyor. Bu insanların telefonu olduğunu nereden biliyoruz? Cep telefonu yok çoğunun. Diyelim ki telefonu var, sanıyor musunuz ki zabıtayı ya da polisi arayıp “bana yarım kilo kıyma, bir kilo soğan al” diyecek parası var bu insanların? Benim korkum, özellikle yaşlı ve yalnız yaşayan Romanların başka nedenlerle başlarına bir şey gelmesi. Bakım alamadıkları, yeterli beslenemedikleri için daha fazla hasta olacaklar. İrtibatta olduklarımın çoğuna zaten komşusu bakıyordu, en azından bir tas çorba götürüyordu. Ama şu anda komşuda da öyle bir imkân yok. Önlem hepimiz için alınmalı, ama bu önlemler tüm toplum aynı koşullara sahipmiş gibi düşünülerek alınmamalı. Kırılgan gruplar için daha fazla önlem alınmalı.
Romanlar, özellikle müzisyenlik yapan erkekler, eğlence mekânları kapandığı, düğün ve benzeri etkinlikler yapılamadığı için işsiz kalmış durumda. Bu insanlar şu an geçimini nasıl sağlıyor?
Bu onlar için çok zorlayıcı bir durum. Bu işi meslek edinmişler, gençlik yıllarından itibaren buna yönelmişler, başka iş yapmamışlar. Elbette pandemi koşullarında hayatta kalmak için sürecin başlarında kâğıt toplayıcılık gibi işlere yöneldiler. Ama şu an onu da yapamıyorlar. Kâğıt toplama yasaklandı. Ankara Büyükşehir Belediyesi buna yönelik bazı adımlar attı. Romanlar için Türkiye’nin her yerinde böyle özel önlemler alınmalı. Geçimlerini günlük işlerle kazanıyor bu insanlar ve başka alternatifleri yok. Bunu unutmayalım.
Çiçek satan ve kâğıt toplayıcılık yapan kadınlar ve çocuklar, onlar ne durumda?
Kadınların ve çocukların durumu daha da kötü. Gıdaya ulaşamıyor çocuklar, bırakın internetle uzaktan eğitime ulaşmayı. Özellikle yalnız anneler var, çocuklarını yalnız büyüten anneler. Perişan durumdalar ve bebekleri de varsa bu tablonun ağırlığı ikiye, üçe katlanıyor. Kendileri bir şekilde ayakta kalabilirler, ama evde bebek ve çocukların varlığı onları psikolojik olarak da daha kötü etkiliyor. Çocuklarına yetemediklerini, onları düzenli bir şekilde besleyemediklerini söylüyorlar. Bu onlar için korkunç bir durum tabii ki. Mama yok evlerde, bez yok. Bir bebeğe katı gıda yedirecek hali yok bu insanların. Bebek bu, mama yemesi gerekiyorsa mama yiyecek. Yerel yönetimlerin, sivil toplum kuruluşlarının ve dayanışma ağlarının kadın ve çocukların durumunu yakından takip etmesi gerekiyor.
Belediyeler, valilik ve kaymakamlıkların sosyal yardımlarının Romanlara ne kadar yararı olacak?
Dağıtılan bin liralık sosyal yardımlardan diğer yoksul aileler gibi pek çok Roman ailenin de yararlandığını biliyorum. Ancak bu yardımın da belli başlı kuralları var. Diyelim ki kâğıt toplayıcısısınız ve üzerinize 1990’lardan kalma, satsanız bin lira etmeyecek bir araba kayıtlı, ki o arabayı da zaten iş için kullanıyorsunuz. İşte o arabanın varlığı sosyal yardım almanız önünde bir engel. Aynı şekilde kirasını ödeyemediği için evden çıkmak zorunda kalıp barakada yaşayan insanlar var. Onlar da ikâmetgah kayıtları olmadığı için sosyal yardımdan yararlanamıyorlar. Sosyal yardım, nasıl bir yardım, bunun gözden geçirilmesi gerekiyor.
65 yaş üstü Romanlar çiçek satan, kâğıt toplayan, ayakkabı boyacılığı yapan insanlardı. “Bir şeye ihtiyacınız olduğunda arayın, biz getirelim” deniyor. Bu insanların telefonu olduğunu nereden biliyoruz? Diyelim var, sanıyor musunuz ki “yarım kilo kıyma, bir kilo soğan” diyecek parası var bu insanların?
Koronavirüs bize şunu gösterdi: Yoksulluğun yeniden düşünülmesi gerekiyor. Bu kurallar düzenlenmeli. Az evvel bir haber okudum. Elazığ’da Roman bir aile geri dönüşüm atığı toplamak için çıkmış, yasağı deldiği gerekçesiyle zabıta 3 bin lira ceza kesmiş ve motoruna el koymuş. O insanın günlük kazancı zaten 50-60 lira. Kesilen ceza 3 bin ve ödenmedikçe artacak, belki 20 bin olacak. 50 lira kazanıp belki bebeğine mama alacak ve onun için sokağa çıkmak zorunda bu insanlar. Tabii ki evde kalması gerekiyor, ama evde kalması için insanların beslenmesi gerekiyor. Yoksulların güvenli bir şekilde evde kalabilmelerini sağlayacak koşullar yaratılmadığı gibi, üzerine bir de para cezası kesiliyor.
Peki ya sosyal mesafe, karantina ve hijyen? Aynı evde kalmak zorunda olan kalabalık ailelerden bahsediyoruz.
İstanbul’da da İzmir’de de çok iyi koşullarda yaşamıyor Romanlar. Evleri zaten bir ya da iki odalı. Çok sayıda çocukları var bazı ailelerin. Bir odalı bir evde “sosyal mesafenizi koruyun” diyemezsiniz insanlara. 50 metrekarelik evlerde ne tür bir sosyal mesafe olacak? Mahallelerdeki kanalizasyon sorununa rağmen hâlâ barakalarda, çadırlarda yaşayan aileler var. Barakaların olduğu yerlerde suya ya da elektriğe erişim yeterince zordu, şu an bunun üzerine bir de işsizlik eklendi. Bu insanlar temel ihtiyaçlara zaten zor ulaşıyordu, şu an tamamen ulaşamamayla yüz yüzeler.
Okula gidebilen Roman çocuklar bu süreci nasıl geçiriyor? Uzaktan eğitim için yeterli donanıma sahipler mi?
Roman çocuklarla ilgili akademik bir makale okumuştum, öğretmenlerden biri şöyle diyor çocuklardan bahsederken: “Fazla devamsızlık yapıyorlar, çünkü arkadaş seçimleri yanlış ve otoriteye karşılar.” Neye göre arkadaş seçimleri yanlış bu çocukların? Otoriteye karşı olmaları ya da, yargılanacak bir durum mu? Belki kâğıt toplayıcısı babasıyla işe gidiyor bazen ve diğer insanların bakışları altında eziliyor. Birçok dinamiği var bunun, iki günde anlaşılacak dinamikler ve mahalleler değil söz konusu olan.
Ağ şöyle işliyor: Tanıdığımız, bildiğimiz ailelere yönlendirilmek üzere, başka bir ailenin ya da kişinin sanal marketten alışveriş yapmasını sağlıyoruz. Böylelikle Osmanbey’deki bir aile, Kâğıthane’deki ihtiyaç sahibi bir aileye direkt bir gıda paketi gönderebiliyor. Biz ihtiyaçları söylüyoruz, örneğin bebeği var ve mamaya, beze ihtiyacı var diyoruz. Bu şekilde 300’e yakın aileye destek olabildik bugüne kadar.
Uzaktan eğitim için de ne desek boş, ne desek havada kalır. İnterneti bırakın, bazı evlerde çocukların o dersi izleyebilmesini sağlayacak televizyon yok. Uydu yok. Bana kalırsa bu dönemde çocuklar için yapılabilecek en iyi şey ders dayatmasına son verilmesi ve onların evde kalmalarını sağlayabilecek ihtiyaçlarını karşılamak. Bu da gıdaya erişimlerini sağlamaktan tutun da kendi yaşlarına uygun kitapları, resim araç-gereçlerini ve oyuncakları onlara ulaştırmakla mümkün. Bu durumda yaşayan çocuklar için bu tartışmaya girmek bile mânâsız. Yoksulları anlamak gerekiyor. Akademisyenleri gücendirmek istemem, ama yaşam, yoksulluk üzerine yapılan akademik araştırmalardan ibaret değil.
Derin Yoksulluk Ağı içinde olduğunuz bir girişim. Nasıl bir dayanışma ağı bu?
Aslında epeydir bir araya gelen bir grubuz. Süreç başladığında geldi bu fikir aklıma: İhtiyacı olan ailelere internet üzerinden destek olmak. Ve bir grup arkadaşımla beraber ufak ufak çalışmaya başladık. Ağ şöyle işliyor: Tanıdığımız, bildiğimiz ailelere yönlendirilmek üzere, başka bir ailenin ya da kişinin sanal marketten alışveriş yapmasını sağlıyoruz. Böylelikle Osmanbey’deki bir aile, Kâğıthane’deki ihtiyaç sahibi bir aileye direkt bir gıda paketi gönderebiliyor. Biz ihtiyaçları söylüyoruz, örneğin bebeği var ve mamaya, beze ihtiyacı var diyoruz. Bu şekilde 300’e yakın aileye destek olabildik bugüne kadar. Eşleşen aileler birbirlerini tanımıyorlar ya da birbirleriyle temasları olmuyor, ama şunu hissediyoruz: “Senin durumunun farkındayım ve yanındayım, bu dönemi dayanışmayla atlatacağız” diyor insanlar birbirlerine.
Pandemi günlerinde özellikle yoksullar için ne tür dayanışma ağları örülebilir?
Sınırsız dayanışma ağı örülebilir, ki bugüne kadar pek çoğu örüldü. Dayanışmanın yaşatacağını bildiğimiz için biz bunu yapıyoruz. Başka arkadaşlarımız 3D yazıcıyla maske üretiyor, sağlık çalışanlarına yemek götürüyor, mahallelerdeki marketlerden küçük koliler oluşturup ihtiyacı olan ailelere doğrudan ulaştırıyorlar. Elimizden geldiği kadar insana ulaşmaya çalışıyoruz ve bu süreci sadece birlikte atlatabileceğimizi düşünüyoruz. Nihayetinde ise “Evden değiştir” diyoruz, çünkü evden yapabileceklerimizin de az buz olmadığını biliyoruz.