İZMİR DEPREMİ VE MADEN İŞÇİLERİNİN DAYANIŞMASI

Söyleşi: Bekir Avcı / Video: Anıl Olcan
1 Kasım 2020
SATIRBAŞLARI

Ege Denizi’ndeki 7.0 büyüklüğündeki deprem İzmir’i, kentin özellikle Bayraklı ilçesini vurdu. Resmi açıklamalara göre, 2 Kasım itibarıyla, 91 kişi yaşamını yitirdi. Enkaz altında kalanları arama kurtarma çalışmaları devam ediyor… Depremin yaşandığı 30 Ekim günü ivedilikle İzmir’e gelenlerden arasında Soma’da direnişte olan tazminat mağduru maden işçileri de vardı. Bayraklı’da yıkılan binalardan, 32 kişinin cansız bedenine ulaşılan Emrah Apartmanı’nda kazma kürekleriyle arama kurtarma çalışmalarına katıldılar. “Bize burada ihtiyaç kalmadığında direniş alanımıza döneceğiz” diyen direnişçi madencilere Soma’ya dönmelerinden önce, henüz arama kurtarma çalışmalarını yaparlarken mikrofon uzattık.

Depremin hemen ardından direniş alanını bırakıp İzmir’e gelme kararını nasıl aldınız?

Ali Faik İnter: Soma’da, Kırkağaç Çamı’ndaki eylemimiz sürerken depreme yakalandık biz de. “Birileri can çekişiyor, yardım bekliyor, burada oturmamamız lâzım” dedik. Aramızda istişare yaptık. Ağırlıklı olarak emekli ve yaşlılardan oluşan 30 kişilik direniş ekibimizden sağlığı yerinde, çalışmaya elverişli olanlar arasından on kişilik bir tahlisiye (can kurtarma) ekibi oluşturduk. Depremin meydana geldiği 30 Ekim akşamı, saat 8 civarında İzmir’e ulaştık. Yoldayken İzmir İtfaiyesi ile irtibata geçtik, onlarla istişare halinde, madenlerde her an göçüklere, su baskınlarına, yangınlara karşı tetikte olan bir ekiple arama kurtarma faaliyetlerine katıldık.

Başaran Aksu: Depremi ve yıkımı duyunca hemen aramızda karar verip hareket ettik. Madencinin bir görevi de madende göçük yaşandığında ya da iş kazası olduğunda arkadaşını kurtarmak, onu göçükten çıkarmaktır. Mesleğin kendi bilgi, beceri alanları içinde tahlisiye, ilerleme, tahkimat yapma, can kurtarma vardır. Bu alanlarda kullanılan alet edevatları kullanma yetisi var madencinin. Bunu daha önce, örneğin Marmara depreminde de kullandı madenciler. Buralardan çıkardıkları dersler var. Böyle bir olay olduğunda doğal olarak madenci sırt çeviremez, öyle bir reaksiyon gösterildi bugün de. Malzemeleri toplama işi biraz zamanımızı aldı, ama İzmir’e vardığımızda hemen çalışmaya başladık. Dayanışma için İzmir’e geldik. İzmir halkının yardıma, dayanışmaya ihtiyacı varken önceliği buraya verdik. “Önce oraya koşalım, sonra kendi meselemizi güncellemenin yollarını buluruz” dedik.

Ramazan Atak: “Önce can, sonra canan” diyerek yola çıktık. On arkadaşımızla dönüşümlü olarak çalıştık. Çok hızlı bir şekilde buraya geldiğimiz için yeterli malzeme alamamıştık yanımıza.

Hikmet Alnıdelik: Kazma kürekle ilerledik. Malzememiz çok olmadığı için el gücüyle ilerlemeye çalıştık.

Mehmet Çolak: Geldiğimiz andan itibaren elimizden geldiğince yardım etmeye çalıştık. İlk geldiğimizde bocaladık tabii. On kişilik ekibimizle beşerli iki gruba ayrıldık, dönüşümlü bir şekilde, diğer ekiplerle koordineli biçimde hareket ettik.

Ali Faik İnter, Başaran Aksu, Ramazan Atak, Hikmet Alnıdelik, Mehmet Çolak

Bayraklı’daki Emrah Apartmanı’nın enkazında arama kurtarma faaliyeti yürüttünüz. Oradaki manzarayı anlatır mısınız?

İnter: Buraya geldiğimizde binada yakını bulunanlar vardı. Feryat figan edenler, “annem, babam, kızım, eşim var enkazda” diyen insanlar vardı. Onların belirttiği yerlere odaklandık. Ama ilerlemek zordu. Bunun nedeni binanın çok eski olması, tamamen boşluksuz bir şekilde yıkımın gerçekleşmiş olması. Yani binadaki kolon ya da beton dik veya çapraz bir açıyla yıkılmamış. Bizi yavaşlatan şey binanın çok kötü, erimiş durumda olmasıydı.

Aksu: Araştırmacılar Manavkuyu’da yıkılan 14 yapının yıkımının zeminden kaynaklı olduğunun altını çiziyor. Madenci arkadaşlar da yakınarak çalıştılar hep, “böyle inşaat malzemesi mi olur” diyorlardı. Belli ki, burada kimi müteahhitler kollanmış, devletin bürokrasisi yol vermiş. Nihayetinde bugün burada insanlar öldü. Yani “bir deprem yaşandı, Allah’tan geldi” gibi bir durum yok. Plansızlıktan, denetimsizlikten kaynaklanan bir tabloyla karşı karşıyayız.

İzmir halkının yardıma, dayanışmaya ihtiyacı varken önceliği buraya verdik. “Önce oraya koşalım, sonra kendi meselemizi güncellemenin yollarını buluruz” dedik. “Önce can, sonra canan” diyerek yola çıktık.

Madencilerin geçmiş depremlerde de arama kurtarma çalışmalarına katıldığını hatırlattınız. Bugünü geçmişten ayıran neler var?

Aksu: ‘99 Marmara Depremi’nde Türkiye Taş Kömür İşletmeleri’nden gelen Zonguldaklı madencilerin kurtarma faaliyetlerine şahitlik ettim. Şimdiki durumla karşılaştırınca farklar var. Biz balyoz, çekiç, kazma, kürek gibi klasik alet edevatla çalıştık. Şimdi bu konuda bir endüstri oluşmuş, bir sektör var, çok sayıda arama kurtarma grubu var, gelişkin teknolojik araçlara sahipler, eğitimli köpekler var, vinçler var. Daha hızlı ilerleme oluyor.

Bu hız olumlu bir şey mi? Çocukları ve annesi enkaz altında kalan bir baba, enkaz alanını ziyaret eden Meclis Başkanı Mustafa Şentop’a “Enkazın altında çocuklarım, annem var, neden vinçlerle, iş makineleriyle giriyorsunuz? Bu enkazın hemen kaldırılması için talimat mı veriliyor?” diyerek tepki gösterdi.

Aksu: Bir taraftan hem bürokrasinin hem devleti yönetenlerin bu görüntüyü, bu “çirkin” manzarayı ivedilikle ortadan kaldıralım kaygısı var. Bir taraftan da teknoloji gelişti. Fakat hızla enkaz manzarasını ortadan kaldırma eğiliminin olduğu açık.

Depremin hemen ardından çorba dağıtan belediye başkanı, enkazın üzerine çıkarak bir arama kurtarma görevlisinin elindeki telefonu alıp yer altında sıkışan depremzedeyle kameralar önünde canlı yayın yapan bakan… Bunlara sosyal medyada tepki büyük oldu, “şov yapıyorlar” denildi. Diğer taraftan madencinin dayanışması alkışlandı, takdir edildi. Sizce kamuoyu bu ayrımı neden ve nasıl yaptı?

İnter: Türkiye halkı bizi iyi tanıyor, madencilerin şov yapmayacağını, kendi dert ve sıkıntılarını bir kenara atıp böylesi konularda bütünleşeceğini, bunu da bütün samimiyetiyle yapacağını biliyor. Çünkü madencinin geçmişinde şov yoktur, art niyet gözetmeden hakkaniyetle çalışmış, mücadele etmişlerdir. O nedenle bizim buraya hiç düşünmeden koşmamızın bütün samimiyeti biliniyor, idrak ediliyor diye düşünüyorum.

Atak: Buraya reklam olsun diye gelmedik. Dediğim gibi, bizim için önce can, sonra canan. Kim geldi gitti buraya, ilgilendirmiyor bizi. Önceliğimiz enkazda kalanlara ulaşmaktı, başka da bir amacımız yoktu.

Çolak: İnsani olarak bakıyoruz. Buraya herkes gelebilir tabii, gelsinler de, ama önemli olan etkili olmak.

Alnıdelik: Madenci nerede göçük olursa gider, kendi işini bırakır, gider.

Araştırmacılar Manavkuyu’da yıkılan 14 yapının yıkımının zeminden kaynaklandığının altını çiziyor. Madenci arkadaşlar da yakınarak çalıştılar hep, “böyle inşaat malzemesi mi olur” diyorlardı. Belli ki, burada kimi müteahhitler kollanmış, devletin bürokrasisi yol vermiş.

Aksu: Muhalefetinden iktidarına, sürekli yapmaya çalıştıkları şey bir satış pratiği, halkla ilişkiler siyaseti. “İnsanlara çorba dağıtırsak, Umre’ye gidersek insanlar bunu satın alır” diye düşünüyorlar. Belediye başkanın yaptığı gösteri, bakanınki büyük sorumsuzluk. Çünkü kritik bir anda arama kurtarma işinde saniyeler önemliyken yapılan şey sorumsuzluktur, insanların hayatına mal olabilecek bir şeydir. Belediye başkanının şaklabanlığı telafi edilir, ama diğerininki edilemez. İnsanlar iktidardan da muhalefetten de yorulmuş artık, farklı arayışları var. Topluluğun anlamlı bulduğu şeyin çok kolay hakikatle buluşamayacağını, çok meşakkatli yollardan geçmesi gerektiğini anlatıyor aslında son yaşananlar.

Direniş-dayanışma ilişkisine, bu ikisinin el ele oluşuna dair ne söylersiniz?

İnter: Bunun hayatımızın her alanına sirayet etmesi lâzım. Bu geçişlerin olması gerekiyor. Bazı yönetimlerin tarzı bu değil, sadece kendi çalıştıkları alanlara odaklanıyor, farklı sorunlar için inisiyatif almıyorlar. Fakat biz öyle değiliz, böylesi durumlarda kenetleniyoruz. “Dayanışma yaşatır” diyoruz.

^