6 ŞUBAT DEPREMİ –ROJAVA’DAN TANIKLIKLAR 

Söyleşi: Bekir Avcı
28 Şubat 2023
Peter Booth, 1984
SATIRBAŞLARI

Kuzey ve Doğu Suriye’de deprem nereleri, nasıl etkiledi?

Nehir Dicle: Özellikle Afrin depremden çok etkilendi. Tampon bir bölgede olan Şehba da öyle. Şehba, bilinen adıyla Til Rifat alanı aslında. Halep’in kuzeyi; İdlib, Azez, Hama ve Afrin bölgesinin geneline Şehba deniyor. Afrin Türkiye’nin işgali altında olduğu için giriş-çıkış yasak, sağlıklı bilgi alınamıyor. Bilgi akışı akrabaların birbirleriyle telefonlaşmasıyla oluyor ancak. Afrin’e bağlı Cindires’in yüzde 90’ı yıkılmış durumda. İnsanların çoğu hâlâ enkaz altında. Ciddi bir insanlık dramı yaşanıyor ve halk sesini duyuramıyor. Bölgeye ulaşabilen yardımlarla ilgili de ayrımcılık yapılıyor. Yardımlardan Kürtler faydalanamıyor, çeteler arasında paylaşım söz konusu. Bir gasp durumu var.

Nehir Dicle

Ayrımcılık ve gasp nasıl uygulanıyor?

Dicle: Ailelerden edindiğimiz bilgilere göre, Afrin-Cindires’te aileler yardım almaya gittiklerinde kendilerine “Kürt müsün, Arap mısın?” diye soruluyor. Kürt olduklarını söylerlerse yardımdan faydalanamıyorlar. Ayrıca, burada hayatta kalabilen insanlar zorla İdlib ve Azez mülteci kamplarına sürülmeye çalışılıyor.

Cudi Sipan: Afrin’de yaşayan bazı akrabalarım da depremde yaşamını yitirdi. Kimse yardıma gidemediği için Cindires ilçesindeki göçüklerin altında kalarak can verdiler.

Niye kimse yardıma gidemiyor?

Sipan: Afrin’den zorla çıkarılan halk Afrin’e geri döndüğü takdirde oradaki çeteler tarafından YPG’li oldukları gerekçesiyle ya kaçırılıp öldürülüyor ya da fidye isteniyor. Bu yüzden ben de yardıma gidemedim maalesef. Deprem olduğunda ilk üç gün aileme ulaşamadım. İnternet ve telefonlar kesikti. Ancak dördüncü gün bağlantı kurabildim. Halam ve ailesi göçük altında kalarak yaşamını yitirdi. Aileden sadece bir çocuk ve bir genç kurtulabildi. Onlar da hastaneye kaldırıldı, ama ameliyat gerektiği halde ameliyat edilmediler.

Afrin-Cindires’te aileler yardım almaya gittiklerinde kendilerine “Kürt müsün, Arap mısın?” diye soruluyor. Kürt olduklarını söylerlerse yardımdan faydalanamıyorlar. Ayrıca, burada hayatta kalabilen insanlar zorla İdlib ve Azez mülteci kamplarına sürülmeye çalışılıyor.

Depremin ardından akrabalarım halamı göçük altından kurtarmak için Cindires’e gitmek isterken beş gün boyunca engellendi. Bu beş günlük engellemenin sebebini sonradan anladık. Ailenin maddi birikimini almak için geciktirmişler geçişleri. Orada hayatta olan akrabalarımla konuştuğumda bana yaşamını yitiren akrabalarımızın altınlarının ellerinden, parmaklarından çıkarıldığını anlattılar. Yani enkaz altındaki insanları kurtarmak umurlarında değil. Yaptıkları en iyi şeyi yapıyorlar, yani talan ve gasp. Oradaki mahalleler bazı çete grupları arasında pay edilmiş ve enkaz altındaki halkın malları talan ediliyor.

Cudi Sipan

Cenazeleriniz hâlâ enkaz altında mı?

Sipan: Ailem kendi imkânlarıyla Cindires’e gidebildi, enkazları kendi elleriyle kaldırarak cenazelere ulaştılar.

Suriye İnsan Hakları Gözlemevi de bu yönde bilgiler aktardı depremin ilk günlerinde. Afrin aslında 2018’den beri işkence, insan kaçırma, yağma ve talanın adresi. Anlaşılan, depremde de sürüyor bu…

Dicle: Evet. Bu hem Türkiye’nin işgali altındaki, çetelerin olduğu Afrin gibi yerlerde, hem de Esad rejiminin kontrolündeki bölgelerde yaşanıyor. Şehba-Afrin hattında yardım araçları her bir kontrol noktasınarüşvet verdiklerinde geçiş izni alabiliyor. Rejim tarafında da, Halep’teki Şeyh Maksud mahallesine Minbiç’ten giden yardım kamyoneti on yerde rüşvet vere vere ulaşabildi oraya. Bir milyona yakın Suriye lirası alınmıştı. Bu yaklaşık 150 dolara tekabül ediyor. Ciddi bir meblağ gibi görünmeyebilir, ama buradaki insanlar için çok büyük para.

Akrabalarım halamı göçük altından kurtarmak için Cindires’e gitmek isterken beş gün boyunca engellendi. Bu beş günlük engellemenin sebebini sonradan anladık. Ailenin maddi birikimini almak için geciktirmişler geçişleri.

Sipan: Zaten Halep ve Şehba’ya dönük bir ambargo vardı. Bu hâlâ sürüyor. Fakat depremle beraber ambargo yaşamı çok fena etkiliyor. Gıda, akaryakıt, ilaç gibi temel insani malzemelerin geçişine Esad güçleri genellikle izin vermiyor. İzin verildiğinde ise özellikle ilaçların bulunduğu araçlar metreyle ölçülüyor ve metre başına gümrük alınıyor. Bu, Esad kontrolündeki bölgelerde yapılıyor. Çetelerin olduğu İdlib, Azez ve Cerablus’ta haraç vermeden geçiş mümkün değil zaten.

Haydar Roj

Rojava nerelerden, nasıl bir ambargo altında, hatırlatır mısınız?

Dicle: Üç bir yandan ambargo uygulanıyor. Halihazırda Türkiye’nin işgali altındaki Afrinambargo altında. Suriye rejimi ise kendi hâkim olduğu bölgelere ambargo uyguluyor. Güney hattında da Güney Kürdistan yönetiminin uyguladığı bir ambargo var. Kuzey ve Doğu Suriye’de ise özellikle Şehba ve Şeyh Maksud hattına özel bir ambargo uygulanıyor. Özelden kastım, çok daha sert ve sıkı. Hiçbir şeyin geçirilmesine izin verilmediği gibi, halkın 150 Suriye lirası dışında para bulundurması yasak. Aksi takdirde, buna askerler hemen el koyuyor. Bankada parası olan parasını çekemiyor. En fazla çekilebilecek tutar 500 bin Suriye lirası. Daha fazla olduğu takdirde devlet vermiyor. Ayrıca 4. Fırka olarak bilinen kontrol noktasının halkın parasına ve malına el koyma gibi keyfi yaklaşımlarının olduğu biliniyor, ama buna ses edilmiyor. Zaten genel anlamda ilaç, akaryakıt ve gıda gibi malzemelerin geçişine izin verilmiyor. Bundan kaynaklı kaçak olarak getirilen malzemeler piyasa değerinin iki katına satılıyor.

Depremin ardından, Afrin’de Barzani Yardım Vakfı’nı gördük. Orada bir ofis de açılacağı söyleniyor…

Dicle: Barzani Yardım Vakfı’nın Afrin’de şube açması şaşılacak bir durum değil. Afrin’in işgali sürecinde, KDP’ye bağlı ENKS güçleri çetelerle birlikte işgale iştirak etti. Ayrıca, 2021’de Afrin’deki çete başlarından olan Nasır El Hariri başkanlığındaki heyet Mesud Barzani tarafından Hewlêr’de kabul edildi. Bu yardım kuruluşuyla amaçlanan, Afrin’de Kürt halkına dönük yıllardır süren işkence, insan kaçırma, tecavüz gibi insanlık suçları sanki yokmuş, bunlar uydurmaymış havası yaratmak. Kamuoyunda “eğer Kürtlere dönük bir düşmanlık durumu söz konusuysa bu Kürt yardım kuruluşunun orada ne işi var” algısı oluşturmak. Fakat herkes biliyor ki, Barzani ailesi Türkiye devletinin bir valisi gibi hareket ediyor.

Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin beklettiği tırlar Peşhabur-Semelka Sınır Kapısı’nda, 22 Şubat

Metreyle ölçülerek yardım araçlarının geçişlerine izin veriliyor dediniz. Bunu nasıl, neye göre yapıyorlar?

Sipan: Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimitarafından gönderilen bir tankerlik mazot vardı, bunlar Minbiç’te durduruldu ve geçişlerine tek şartla, yüzde 75’inin rejime verilmesi şartıyla izin verildi. Ancak, Özerk Yönetim bunu kabul etmedi. Çünkü bu, Şeyh Maksud ve Şehba hattına yapılacak yardımların çok sınırlı bir bölümünün gerçekten ihtiyacı olanlara gideceği anlamına geliyordu. Bu söyleşiyi yaptığımız sıralarda, 100 tankerden 60’ına rejimin el koyduğunu öğrendik, yalnızca 40’ının geçişine izin verilmiş. İlaçların geçirilmesi de engelleniyor. Kaçak yollardan geçirilen ilaçlara ise el konuyor.

Halep ve Şehba’ya dönük ambargo hâlâ sürüyor ve yaşamı çok fena etkiliyor. Gıda, akaryakıt, ilaç gibi temel malzemelerin geçişine Esad güçleri genellikle izin vermiyor. İzin verildiğinde ise ilaçların bulunduğu araçlar metreyle ölçülüyor, metre başına gümrük alınıyor. Çetelerin olduğu İdlib, Azez ve Cerablus’ta haraç vermeden geçiş mümkün değil zaten.

Ayrıca, rejim tarafından ruhsatlı olan eczacılara cezalar veriliyor. Örneğin, iki eczacı geçenlerde tutuklandı. Tutuklanmalarına “teröristlerin olduğu bölgeye ilaç sokmak” gerekçe gösterildi. Şam yönetiminin “terör bölgeleri” dediği, depremden etkilenen Halep’teki Şeyh Maksud ve Eşrefiye mahalleleri ile Şehba bölgesi.

Şehba, Afrin kantonuna bağlı olan özerk bir yerdi. Bugün oraya “tampon bölge” dememizin nedeni, işgal edilen Afrin ile rejimin kuşatmasındaki Şeyh Maksud mahallesinin ara bölgesinde yer alması. Velhasıl, buralarda yaşayan halka Esad rejimince “terörist” deniyor. Halep’te şu an iki ilaç deposuna el konmuş durumda. Mazot ve ilaçların yanısıra, gıda yardımlarının geçişi de engelleniyor. Bunlar da tek şartla geçiriliyor, yüzde 75’ini rejimin alması şartıyla. Tamamen bir talan, soygun sistemi var. Halk açlığa ve sefalete mahkûm ediliyor. Bu alanlardan göç ettirilmek isteniyor.

Şam yönetiminin yardımların ulaşmasını engellendiği Halep’in Şeyh Maksud ve Eşrefiye mahallelerinde ilk günden bugüne manzara nasıl?

Haydar Roj: Henüz deprem olmadan önce Halep’teydim. Çünkü Halep’in Şeyh Maksud mahallesinde depremden önce, 22 Ocak’ta, beş katlı bir bina yıkıldı ve 16 kişi yaşamını yitirdi. Savaş boyunca hasar alan binada çatlaklar oluşmuş ve bu durum binanın temeline su girmesine neden olmuş. Bunun sonucunda bina, bir gece yarısı aniden çöktü. Orada olma nedenim bu binanın sakinlerine yardım etmekti. Halep’te örgütlü bir Heyva Sor a Kurdistanê (Kürdistan Kızılay’ı) yoktu. Yıkım buna da vesile oldu. İnsanlara yardım etmek için oraya gittim ve Heyva Sor’un oradaki örgütlenme çalışmalarında yer aldım. Bu yıkımın yaralarını sarmaya çalışırken bu kez 6 Şubat’taki deprem yaşandı. Deprem olduğunda çok korktuk, herkes gibi biz de panik olduk. Zaten bölgede ciddi bir sağlık personeli sıkıntısı söz konusu. Savaş sürecinde okuldan dönme, kapasitesi yetersiz, sağlık hizmeti verebilmesi için imkânları oldukça kısıtlı bir hastane var yalnızca. Bu nedenle depremin ilk başlarında ben ve oradaki hemşireler Şehba’ya geçmek yerine insanlara yardım etmek için Halep’te kaldık.

Depremin hemen ardından, 7 Şubat’tan beri bombardıman aralıksız devam ediyor. Şehba ve Til Rifat hattı hedef alındı daha çok. Zaten depremden hasar gören evler vardı, bombardıman da maddi hasarlara yol açtı. 16 Şubat’ta Til Rifat’a yapılan bombardımanda bir kişi yaşamını yitirdi. O kişi Halep’ten deprem dolayısıyla kaçan yaşlı bir insandı.

Depremden önce yıkılan bina halkta ciddi bir korku yaratmıştı zaten. Depremle beraber halk evlere giremez oldu. Birçok bina yıkıldı, birçoğu da hasarlı ve yıkılması gerekiyor. Şu an evlerine giremeyen halk için binalardan uzak noktalarda çadırlar açıldı. Fakat bu çadırlar yazlık, kış koşullarına uygun değil. Şimdiye kadar Heyva Sor olarak tüm çabalarımıza rağmen bölgeye ancak bir tane yardım konvoyu geçirebildik. O da çadır, battaniye ve sünger yardımı. Diğer yardım araçlarının geçmesine Şam yönetimi izin vermedi. Ciddi sıkıntılar ve yardım ihtiyacı var. Bu yaşananlar daha önce Afrin’den Halep’teki Şeyh Maksud ve Eşrefiye’ye göç etmek zorunda kalan halkın şimdi Şehba’ya göç etmesine neden oldu. Burada da onlar için daha önce oluşturulan kamplarda çadırlar açıldı. Kimi de kendi akrabalarının yanına sığındı.

6 Şubat depreminin harabeye çevirdiği Afrin – Cindires

Halep’in Şeyh Maksud ve Eşrefiye mahalleleri, Türkiye’nin Afrin’e saldırısı sonrası oradan göç etmek zorunda kalan insanların da yaşadığı yerler. Şimdi deprem dolayısıyla Şehba’ya göç olduğunu söylüyorsunuz. Depremden sonra Şehba’da manzara nasıl?

Roj: Şehba’ya bağlı birçok köy zarar gördü. İnsanlar hem evleri hasar gördüğü için hem de korkudan evlerine giremiyor. Çoğu kişi geceyi araçlarında geçiriyor. Rejimin uyguladığı ambargo politikasının üzerine depremin gelmesi yaşamı daha da zorlaştırdı. Çok cüzi imkânlarla halka yardımcı olmaya çalışıyoruz. Yetmiyor, bu nedenle insanlar ciddi zorluklarla karşı karşıya kalıyor. Zaten Esad rejiminin uyguladığı ambargodan dolayı mazotun gelmeyişi, kış soğuğunun da etkisiyle ciddi sıkıntılara yol açtı. Burada jeneratörlerle elektrik sağlanıyor, başka bir imkân yok. Hastane de çok kısıtlı imkânlarla hizmet vermeye çalışıyor ve şu an durma noktasına geldi.

Bölgede daha önce kolera tehdidi gündemdeydi. Şu an kolera ya da başka salgın tehlikesi var mı?

Roj: UNICEF’in karşıladığı yüzde 20-25’lik bir su miktarı var, temiz su bu. Ama geri kalan yüzde 75’lik su ihtiyacı kuyulardan temin ediliyor. Kuyular da savaş sürecinde birçok ölünün içine atıldığı yerler. Bu yüzden o sular temiz değil. Ama insanlar mecbur kaldıkları için su ihtiyaçlarını bu kuyulardan karşılamaya çalışıyor. Bu da hastalıklara kapı açıyor doğal olarak. Bulunduğumuz bölgeye özgü laşmanya adlı bir hastalık var, Hebe helebe de deniyor. Sivrisineklerle yayılan bir hastalık bu. Özellikle cenazelerin çok fazla yerde, açık alanda kalmasıyla oluşan ve yayılan bir hastalık. Son yıllarda, susuzluğun etkisiyle daha da yayıldı. Buna dönük ciddi bir tedavi uygulayamıyoruz. İki yönlü tedavi mümkün. Laşmanya olduğunda deride büyük apseler oluşuyor, müdahale yöntemlerinden biri o apselere iğne yapmak. Fakat bu apse göz gibi hassas yerlerde çıktığında direkt müdahale edemiyoruz. O tür apselere kaslara vurulan bir iğneyle müdahale edilmesi gerekiyor. Fakat bu ikinci ilacı bulamadığımız için bedene yayılmasını engelleyemiyoruz. Sadece ilkini, yani apsenin kendisine müdahaleyi gerçekleştirebiliyoruz. Ancak hassas bölgelerde çıktığında müdahale edemiyoruz ve bu da vücuda daha fazla yayılmasına yol açıyor.

Deprem nedeniyle Halep’ten Şehba’ya giden halk, Til Rifat’a geçemedi. Çünkü orada da bombardıman vardı. Konuştuğum insanlar yağmurdan kaçarken doluya tutulmaya benzetiyordu bunu. “Depremden kaçıyoruz, ama gittiğimiz yerler de bombaların düştüğü yerler” diyordu yaşlı bir amca.

Sipan: UNICEF yaklaşık bir buçuk yıldır temiz suyu kısmış durumda. Şehba’da 37 köy şu an içme suyundan mahrum. Suriye rejimi ve Türkiye’nin ortak istihbarat anlaşmasından sonra bu suyu getirmeyi bıraktı UNICEF. Bu anlaşmanın detaylarını bilmiyoruz, ama şunu biliyoruz, yapılan anlaşmalar neticesinde UNICEF suyu kesti. Temiz suyun kısılmasından sonra, 2022’nin aralık ayının sonlarında 15-20’ye yakın kolera vakası vardı. En son geçen ay, benzer şikâyetlerle 500’e yakın kişi başvurdu. Şu an imkânlar daha da kısıtlı olduğu için durum kötüleşebilir. Ayrıca, UNICEF’in yardımı kesmesi nedeniyle, Şehba’da çocuklar için süt bulmakta da ciddi zorluklar yaşanıyor. Aylık otuz bin çocuğa süt dağıtımı yapılıyor. Buradaki meclis yönetimleri kendi imkânlarıyla süt temin etmeye çalışıyor.

Deprem Halep’in Şeyh Maksud ve Eşrefiye mahallelerinde büyük yıkıma sebep oldu

İlaç temini olmadığından salgın ve hastalıkların daha da yaygınlaştığını söylediniz. Hangi ilaçlar zaruri şu an?

Sipan: Burada kısıtlı olan ilaçların başında kanser ilacıgeliyor. Alana girişi yasak. Ya kaçak yollarla getirilmeye çalışılıyor ya da buradaki hastaların rejimin kontrolündeki bölgelere geçmesi gerekiyor, oraya da herkes geçemiyor ve birçok insan tedaviden mahrum kalıyor. Bu nedenle vefat edenler de oldu maalesef.

Roj: Ayrıca şeker, kolesterol ve kalp ilaçları en fazla ihtiyaç duyulan ilaçlar. Bunların aylık olarak temin edilmesi gerekiyor, ama ambargodan ötürü edilemiyor.

Depremin ardından, 13 Şubat’ta, ambargoya karşı Şehba’da bir protesto gösterisi yapıldı. Oradaki talepler, itirazlar neydi? Halk ne diyor?

Sipan: Rejim buradaki halkı Suriye vatandaşı olarak görmüyor, onlara “terörist” diyor. Gıda, ilaç engellemeleriyle halkın iradesi teslim alınmaya çalışılıyor. İnsanlar da bunun farkında. Buna karşı bir protestoydu o gösteri. Hiçbir şekilde rejime ve Türkiye devletinin saldırılarına teslim olmayacaklarını dile getirdiler. Buradan insanlar Halep’e geçtiğinde “terör” suçundan tutuklanıyor. Bu ambargoların, saldırıların gölgesinde halkta bir sıkışma ve daralma var. Bu ileride nasıl bir tepkiye dönüşür, tam kestiremiyorum, ama halk yürütülen politikaların bilincinde. Özellikle burayı insansızlaştırma, göç ettirme politikası var. Ama insanlar buna boyun eğmiyor. Özellikle Afrin’den umutlarını kesmiyorlar. Oraya dönmek için her mücadeleyi göğüslemeye hazırlar.

Ürdünlü karikatürist Emad Hajjaj’ın gözünden Suriye depremi ve Esad rejimi

Esad’ın depremdeki tutumu için ne dersiniz?

Sipan: Depremin dördüncü ya da beşinci gününde Halep’e inmişti Esad. Orada ciddi bir felâketin olmadığına dair bir tablo çizmeye çalışıyordu. ABD tarafından uygulanan, birtakım yaptırımları içeren Sezar Yasası vardı, onun kaldırılmasına dönük talepler yükseliyordu halktan. Altı aylığına da olsa bu talep bir karşılık gördü.

Suriye’de 300 bine yakın göçük var. BM verilerine göre, can kaybı altı binin üzerinde. Bu bir afet. Ama Esad yönetimi afet bölgesi ilan etmiyor. Çünkü afet bölgesi ilan edildiği takdirde buraları yardım için uluslararası alana açılacak. Kurtarma ekipleri gelebilirdi, ama rejim bunu istemiyor. Gelen yardımlara el konuyor, bunlar piyasaya sürülerek satılıyor. Halka dağıtılmıyor. Halep’te kendi imkânları olanlar çadır açtılar. Orada yaşayan Ermeni ve Süryani halklar kendileri çadır açtılar. Binalara giremiyorlar. Birçok Arap aile Şeyh Maksud ve Eşrefiye mahallelerine sığındı yardım alamadığı için. Biz oradayken de gelenler vardı. Ciddi bir insani kriz var Suriye’de.

Halep yollarında bekleyen yardım kamyonları

Türkiye’de deprem bölgelerinde insanlarda acının yarattığı öfke mültecilere, Araplara yönlendirildi. Linçler, işkenceler yaşandı. Orada benzer şeyler oldu mu?

Dicle: Burada ayrımcılık Kürtlerle Araplar arasında yapılıyor. Türkiye’de Suriyeli mültecilere ya da Araplara karşı uygulanan ayrımcılığın burada Kürtlere uygulandığını söyleyebiliriz. Bunlar neler? Yardımların ulaştırılmaması, enkaz altında olan Kürtlerin çıkarılmasına dönük çalışmaların yürütülmemesi gibi tutumlar. Mesela Cindires’te halk kendi imkânlarıyla kepçe kiralayıp enkazları kaldırdı, yakınlarını enkaz altından çıkardı. Bu bile engellenmek istendi. Bu yönlü ayrımcılıklar uygulandı. Bu ayrımcılıklar çok eskiden beri var zaten, ama saldırı düzeyinde bir durum olmadı. Fakat buradaki halk şimdi zorla göç ettirilmeyle karşı karşıya. Hayatta kalan insanlar zorla İdlib ve Azez mülteci kamplarına sürülmeye çalışılıyor.

Sipan: Cindires bölgesinde bir saldırı oldu. Ahrar El Şam’cılar hırsızlıkla suçladıkları iki genci “Enkazın altında öldürülenlerden daha değerli değilsiniz” diyerek öldürdü. İkisi de Kürttü.

UNICEF’in karşıladığı yüzde 20-25’lik bir su miktarı var, temiz su bu. Ama geri kalan yüzde 75’lik ihtiyaç kuyulardan temin ediliyor. Kuyular savaş sürecinde birçok ölünün içine atıldığı yerler. Bu yüzden o sular temiz değil. Ama insanlar su ihtiyaçlarını bu kuyulardan karşılamaya çalışıyor. Bu da hastalıklara kapı açıyor doğal olarak.

Depremde de Türkiye’nin bombardımanı durmadı. Rojava’da nereler bombalandı ya da bombalanıyor?

Sipan: Depremin hemen ardından, 7 Şubat’tan beri bombardıman aralıksız devam ediyor. Şehba ve Til Rifat hattı hedef alındı daha çok. Zaten depremden hasar gören evler vardı, insanlar bu evlere giremiyordu. Bombardıman da maddi hasarlara yol açtı. 16 Şubat’ta Til Rifat’a yapılan bombardımanda bir kişi yaşamını yitirdi, bir kişi yaralandı. Deprem gecesinden beri Şêrawa, Til Rifat, Ayn İsa, Hol, Til Temir hattında aralıksız bombardıman devam ediyor. Ayrıca 12 Şubat’ta Kobani’de SİHA’yla bir araç hedef alındı, bir kişi yaşamını yitirdi, bir kişi de yaralandı. Şehba-Til Rifat hattında SİHA ve savaş uçağı hareketliliği ise hâlâ devam ediyor.

Urfa-Akçakale’nin sınır komşusu Tel Abyad / Grê Sipî’de göçmenlerin depremzedeler için düzenlediği yardım kampanyasından

Depreme rağmen durmayan bombardıman, savaşın sürekliliği için ne dersiniz?

Roj: Cudi’nin bahsettiği, Til Rifat’ta öldürülen kişi, Halep’ten deprem dolayısıyla kaçan yaşlı bir insandı. Depremden kaçtı, Til Rifat’ta Türkiye’nin bombalarıyla yaşamını yitirdi. Yaşanan felâketle beraber insanlık yardımlaşma seferberliği içinde olurken Kürde karşı ayrımcılığa, nefrete şahitlik ediyoruz. Bu durum karşımızdakinin ne kadar faşist, yeminli Kürt düşmanı olduğunu, katliamdan başka bir planı olmadığını gösteriyor. Afrin’in Cindires ilçesinde enkaz altında kalanlara yardım için gitmek isteyen Afrinli köylülere izin verilmedi. Bütün yollar kapatıldı, yardımlar engellendi. Hem rejim, hem Türkiye devleti, hem de çete grupları eliyle bu engeller yaşandı. Bu bilinçli bir politika. Kürt halkına dönük uygulanıyor.

Suriye’de 300 bine yakın göçük var. BM verilerine göre, can kaybı altı binin üzerinde. Bu bir afet. Ama Esad yönetimi afet bölgesi ilan etmiyor. Çünkü afet bölgesi ilan edildiği takdirde buraları yardım için uluslararası alana açılacak. Rejim bunu istemiyor. Gelen yardımlara el konuyor, bunlar piyasaya sürülerek satılıyor.

Dicle: Tüm dünya deprem bölgesine yardım ulaştırabilmek için seferber olmuşken, tüm çabalar göçük altında kalan insanları kurtarmaya dönükken, böylesi bir durumda dahi AKP-MHP faşist hükümeti Kürt halkını katletmenin saldırılarını planlayıp gerçekleştiriyor. Faşizmin katıksız yüzünü burada görüyoruz. Devlet denen soygun ve talan rejiminin en iyi Türkiye devletinde açığa çıktığına şahitlik ediyoruz. İnsansız hava araçlarının, savaş uçaklarının hareketliliği aralıksız sürüyor. Halbuki bu hava araçları çok rahat depremin olduğu alana intikal ettirilip oradaki insanlara yardım için kullanılabilirdi. Fakat, bu felâket durumunda bile faşizmin meramının can kurtarmak olmadığını net olarak gördük. Aksine, havuz medyasının vermediği, fakat sosyal medyada gördüğümüz gibi, insanların ölüme terkedilmesi yetmiyormuşçasına, göçük altından insanlar çıkarılmadan enkaz temizleme çalışmaları başlatıldı. Bu bir katliam. Evet, yüz binlerce insan enkaz altında kurtarılmayı beklerken buralar bombalandı. Bunlar yaşanırken bile bu saldırıları planlıyor olmak, bunları düşünüyor olmak insanlıktan çıkmış olmakla anlatılabilir. Bunun adı faşizmdir, yani en vahşi rejim.

Sipan: Deprem nedeniyle Halep’ten Şehba’ya giden halk, Til Rifat’a geçemedi. Çünkü orada da bombardıman vardı. Konuştuğum insanlar yağmurdan kaçarken doluya tutulmaya benzetiyordu bunu. “Depremden kaçıyoruz, ama gittiğimiz yerler de bombaların düştüğü yerler” diyordu yaşlı bir amca. Depremden kaçan insanlar yine de Şehba’ya doğru gitmek zorunda kaldı. Ama bombardıman nedeniyle oraya da çok geçemediler ve şu anda Şehba, Fafin ve Ehdes beldelerine birikmiş durumdalar.

Suriye’deki depremde, enkazda yan yatmış bir kolon: “Öldük, bizi unuttuğunuz için teşekkürler”…

Suriye’deki bir enkazda yıkılarak yan yatmış bir kolona, “Öldük, bizi görmediğiniz için teşekkürler” diye yazıldığını gördük sosyal medyada. Yalnızlık hissini siz nasıl yaşadınız?

Sipan: Yaşananlar karşısında yalnız hissetmemek mümkün değil. Ama bu depremle başlamadı. Dünyanın gözü önünde Afrin’de insanlık suçları işlendi, işleniyor. Bunlara rağmen hiçbir şey yapılmaması, en fazla insan haklarından bahsedenlerin bu suçlar karşısında sessiz kalmaları kabullenilecek şey değil. Bizim hiçbir şeye ihtiyacımız yok. Uluslararası bir hukuk var, bu hukuk işletilsin; işgal edilen bölgelere halkın geri dönüşü sağlansın, buradaki güçler çekilsin, ambargonun kaldırılması için Şam hükümetine baskı uygulansın, yeter. Onun dışında kimseden yardım beklemiyoruz. Yardım etmiyorlar zaten. Kendi kendimize yeteriz biz.

Dicle: Burada kimsenin bir beklentisi söz konusu değil, özellikle dış güçlerden, Amerika’dan, Rusya’dan. Aksine, tüm saldırıların onların politik çıkarları doğrultusunda geliştiğinin farkındayız. Eskiden biraz “belki bir şeyler yaparlar” beklentisi vardı. Ama son iki yıldır, özellikle Afrin işgalinden sonra hiçbir beklenti yok. Çünkü bölgede hiçbir garantör gücün olmadığını, hepsinin kendi politik çıkarları doğrultusunda var olan mücadeleyi pazarlamaya çalıştığını görüyor buradaki halk. Fakat asgari bir evrensel hukuk sistemi var, bu da halkların uzun soluklu mücadelesiyle oluşmuş bir hukuk. Bu uluslararası hukukun işletilmesi talebi var. Yoksa kimseden bir beklenti söz konusu değil. Halk her konuda kendi kendine yetecek güçtedir.

Deprem nedeniyle Halep’ten Şehba’ya geçen, Til Sosin Köyü’ndeki Serdem Kampı’nda kalan depremzedeler

Depremden önce olası bir kara operasyonu gündemdeydi, bombardıman zaten depremde de devam ediyor. Ama depremin ardından bölgede farklı endişeler var mı?

Dicle: Deprem sınır hattını, özellikle Hatay’ı etkiledi ve büyük yıkıma yol açtı. İvedilikle depremin etkilediği sınır hatlarında OHAL ilan edildi. Bu bölgelerin tamamen askeri bir alana dönüştürülüp Rojava’ya dönük saldırıların buralardan gerçekleşebileceği yönünde endişeler, yorumlar var. Savaş zaten durmuyor. Ciddi bir savaş beklentisi hep var. Erdoğan’ın savaşsız bir seçime girmeyeceği, geleceğini buna bağladığı da biliniyor. Deprem belki karadan yapılacak olası bir saldırıyı bir süre ertelemiş olabilir, ama bombardımanlar, suikastlar devam ediyor. Bunlar da savaş.

Rojava bir otonomi, bu deneyim yıllardır hayatta. Savaş halinden ötürü orada bitmeyen bir seferberlik zaten var. Ama deprem gibi bir durumda kısıtlı olanaklara rağmen nasıl hareket edildi, dayanışma ağları nasıl örüldü?

Sipan: Özerk Yönetim her koşulda halka ulaşmaya, imkânlarını seferber etmeye çalıştı. Deprem sürecinde bunu daha fazla gördük, hissettik. Oluşturulan heyetler depremden zarar gören bölgelere ulaşarak yerinde gözlem yaptılar, eksikleri, ihtiyaçları çıkardılar. Bu çaba halkta moral yarattı. Altını çizmeliyim ki, ayrım yapmaksızın İdlib’e de, Afrin’e de, Şam yönetimine de yardım yapmak istediler. Maalesef bazıları engellendi, örneğin İdlib’e yapılmak istenen yardımlar engellendi. Ancak, bu kadar kısıtlı imkânlarla her yere, ayrım gözetmeksizin yardım yapmaları, bu çaba içinde olmaları halkı, bizi onurlandırdı, mutlu etti.

Dicle: Türkiye bir devlet. Ancak gördük ki, toplumdan aldığı onca vergiyi, parayı böylesi bir afet halinde dahi topluma geri vermedi. Aciz ve talancı bir sistem devletli sistem. Tüm devletler için bunu söyleyebiliriz, ama bunun en görünür örneklerinden biri Türkiye devleti. Diğer tarafta Rojava deneyimi var. Bu kadar kısıtlı imkânlarla, ambargonun olduğu, bombardımanın yaşandığı bölgelerde devletten bağımsız bir sistemi yürütmek, kendi kendine yetebilen bir sistemi işletmek büyük bir başarı. Her halükârda, her koşulda, savaş koşullarında, afet halinde Kuzey ve Doğu Suriye’de, Rojava’da Özerk Yönetim’in kendine yetmeye çalışan bir çaba içinde olması takdire şayan gerçekten.

Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz, halklar kendi kendini yönetebilir, devlet olmadan da bunu yapabilir. Rojava bunun ispatı aslında. İnsanlar kendi kendilerini yönetme gücüne sahiptir, Özerk Yönetim’in gücü de buradan geliyor zaten, gücünü halktan alan ve tekrar halka veren bir sistem. Ben depremin hemen ardından Halep’in Şeyh Maksud mahallesindeyken, Afrin’den oraya zorla göç etmek zorunda kalan bir göçmen ve aynı zamanda depremzede, “bizim sorunumuz ne erzak ne de gıda, biz statü sahibi olursak hiç kimseye ihtiyacımız olmaz” demişti. Eliyle aşağıyı, Suriye rejiminin denetimindeki yerleri işaret ederek de şunu ifade etmişti: “Oradaki halkın da temel sorunu bu, kendi kendini yönetememek, devlet bu toplumun başına bela.”

Son söz?

Roj: Uluslararası kamuoyuna, yardım kuruluşlarına birçok çağrı yaptık, ama maalesef bu çağrılarımıza cevap alamadık. En son depremle beraber üç bine yakın ailenin Halep’ten Şehba’ya göç etmesi ciddi bir zorlanma yaratıyor. Özellikle ilaç, giyim, akaryakıt ihtiyacı var. Bunların karşılanması, en azından var olan ambargonun kaldırılması gerekiyor. Yaşam şartları çok zorlu. Kış nedeniyle bu zorluk katlanıyor. Isınma sorunu var. İnsanlar çer çöp yakarak ısınmaya çalışıyor. Bu sağlık açısından ayrıca ciddi sorunlara yol açıyor. Yardım kuruluşlarının gelip burayı görmelerini istiyorum. Gelsinler, buradaki yaşam koşullarını gözleriyle görsünler, en azından kayıtlara geçirsinler.

^