AGROBAY SERA İŞÇİLERİNİN HAK MÜCADELESİ

Söyleşi: Anıl Olcan
21 Eylül 2023
Agrobay direnişçisi kadınlar
SATIRBAŞLARI

Uzun süredir Agrobay serasının önünde nöbettesiniz. Birinci ayını dolduran Agrobay direnişi şu an hangi aşamada?

Umut Kocagöz: Agrobay’da çalışan işçilerin haksız bir şekilde işten atılmaları üzerine 23 Ağustos’ta kesintisiz bir mücadele başladı. 2 Eylül sabahı direniş çadırını kurduk, ama akşam kaldırdık. 5 Eylül’den itibaren çadırımızı tekrar kurduk ve gece gündüz Agrobay serasının önünde kalmaya başladık. 16 Eylül itibariyla da çadırda bir-iki saat beklediğimiz bir nöbet eylemine başladık. Agrobay işçileriyle 16 Eylül’de CHP İzmir İl Kongresi’ne gittik. O görüşmede CHP İzmir Milletvekili Tuncay Özkan Agrobay’ın patronuyla görüşeceğine ve meselenin çözümü için inisiyatif alacağına dair söz verdi. Bir süre bu sözün tutulmasını bekleyeceğiz.

Umut Kocagöz (Fotoğraf: Berkcan Zengin)

Kongrede başka vekillerle de görüşebildiniz mi?

Özgür Özel’le de görüştük. Ama Tuncay Özkan’la görüşmek istememizin özel bir nedeni var. Tuncay Özkan Agrobay’ın patronu Arzu Şentürk’ün nikâh şahitliğini yapmış, yani aralarında sosyal bir ilişki var. Dolayısıyla, Tuncay Özkan işten atılan işçiler ve Agrobay patronu Arzu Şentürk arasında bir köprü kurabilir.

Neden kongreye gitmeyi tercih ettiniz?  

Kongreye gitmeden önce İzmir’in CHP’li tüm vekilleri dahil, Dikili Belediye Başkanı, CHP Dikili İlçe Başkanı, CHP Kınık İlçe Başkanı ve İzmir dışından bazı milletvekilleriyle durumun önemini, aciliyetini anlattığımız çok sayıda görüşme yaptık. Hiçbir vekil Agrobay işçilerini ziyarete bile gelmedi. Sadece attığımız tweetleri retweet ettiler. Ama çözüme yönelik bir çaba görmedik. 15 Eylül’de Agrobay serasının önünde basın açıklaması yaparken jandarmanın saldırısına maruz kaldık. 14 kişi gözaltına alındık. Saldırıdan önce 14 Eylül’de vekillere durumun aciliyetini anlattığımız bilgi notu paylaşmıştık. Çünkü daha önce de jandarma kadın işçileri yerlerde sürüklemiş, sendika başkanını gözaltına almıştı. Bu manzaranın yeniden yaşanmaması için bir an önce çözüme yönelik inisiyatif almalarını istedik. Ne yazık ki dönüş olmadı.

Biraz geriye gidersek, Agrobay’da ne oldu da bu mücadele başladı?

Agrobay serasında 22 Ağustos’ta Tarım-Sen üyesi bir kişi işten çıkarıldı. Aynı gün bazı işçilere ücretiz izin dayatıldı. 23 Ağustos’ta Tarım-Sen üyeleri ve üye olmayanlar dahil 10 işçi daha işten çıkarıldı. Çıkarılan bazı işçiler serada sendikal faaliyet yürütüyorlardı. Tarım-Sen üyesi olmamasına rağmen işten çıkarılanlar ise işverenin sendikayla ilişkili gördüğü, sendika fikrine yakın işçilerdi. Toplu işten atmalar işçilerde tepkiye neden oldu. 23 Ağustos’ta işçiler servisler kalkmadan önce bir protesto gerçekleştiriyor. İş çıkış saatinde öfkeli bir işçi topluluğu servislerin kalkacağı yere doğru yürüyor. Bize “İşten atmalar var” diye telefon geldi. Ben işletmeye gidince işçiler “Sendika ve avukatımız burada, muhatap arıyoruz” diyerek yönetim binasına doğru yürüyüşe başladılar. İnsan kaynakları müdürü parmak sallayarak, “Buraya giremezsiniz, yetkiniz yok, çıkın buradan” diyerek işçilere bağırdı. “Servislerinize binin, gidin. Hak filan yok” dedi. İnsan kaynakları müdürüne “İşçileri böyle işten atamazsınız” dedik. O da bize, “İşçiler benim, size mi soracağım?” diye çıkıştı. Servislerin olduğu alana doğru yürürken insan kaynakları müdürü “Bütün servisler yola çıksın” dedi. İşçiler de “Hayır, servisler gitmeyecek. Yolu kapatıyoruz” dediler. Bunlar yaşanırken jandarma da Agrobay’a geldi. Jandarma işçilere “Siz eşkıya mısınız?” demeye başladı. Halbuki tek derdimiz muhatap bulmaktı. Ardından işletme müdürü yanımıza geldi. Alaycı bir tavırla işçileri dinledi, “Üç temsilci belirleyin, yarın görüşelim” dedi. İşçiler de “tamam” dediler, servislere bindiler.

Oluşturduğumuz talep listesi şöyleydi: maaşların düzenli yatırılması, bir gün izin iki gün çalışma sisteminin kaldırılması, kaliteli koruyucu ekipman verilmesi, sıcaklarda soğuk su verilmesi, tuvalet izni verilmesi, mobbingin ortadan kaldırılması, servislerin düzeltilmesi…

Görüşme sağlanabildi mi?

Hayır. İşçilerle talep listesi oluşturduk. Talep listesi şöyleydi: maaşların düzenli yatırılması, bir gün izin-iki gün çalışma sisteminin kaldırılması, kaliteli koruyucu ekipmanların verilmesi, sıcaklarda soğuk su verilmesi, tuvalet izni verilmesi, mobbingin ortadan kaldırılması, servislerin düzeltilmesi ve promosyon hakkının verilmesi. Görüşmenin yapılacağı gün temsilci olarak seçilen üç işçiden ikisi işten çıkarıldı. Devamında 20 kadar işçi daha çıkarıldı. İşten çıkarılanların hepsi 23 Ağustos’taki eyleme katılan işçilerdi.

Hangi gerekçeyle işten çıkarıldılar?

Agrobay farklı bir yol izleyerek bazı işçilere “sizi işten çıkarıyorum” dedi, ama SGK çıkışlarını yapmadı. Eyleme katılan işçilerin büyük çoğunluğu Kod-46 ile, bir kısmı da Kod-4 ve Kod-3 ile çıkarıldı. Bu süreçte toplam 39 işçi işten çıkarıldı.

İşçilerin Kod-46 ile işten atılmalarının sebebi ne?

İşçilerin Kod-46 ile atılmasının somut bir nedeni yok. Kod-46 işçinin işyerinin gizliliğini ihlâl etmesi veya hırsızlık gibi “yüz kızartıcı” suçlar işlemesi durumunda uygulanan bir kod. İşçiyi damgalayan, işçinin işsizlik maaşı almasını engelleyen, başka işletmelerde çalışmasını zorlaştıran bir kod. İşverenler “Kod-46 ile çıkartılmış kişileri işe almayın. Bunlar eylemci” diyebiliyor. Bu yöntem bir süredir çalışma hayatında kullanılıyor. İşten atılan kadınlar “18 sene Agrobay’a emek verdim. Bir tane domates almadım. Bana nasıl olur da hırsız dersiniz?” diyor. Yani Kod-46 ile işten atılmak, hırsızlıkla itham edilmek işçilere çok dokundu.

İşçiler yıllarca çalıştırıldıktan sonra buruşturulup kenara atılmayı kabul etmiyor. Haysiyet meselesi Agrobay direnişinin itici gücüne dönüştü. Bu yüzden bir avuç kadın en temel işçi haklarını aradıkları için tepeden tırnağa devlet mekanizmasını karşılarında görmelerine rağmen geri adım atmıyor.  İşçiler “Burada emeğim, hayatım var. Hayatıma sahip çıkıyorum” diyor. İnsan kaynakları “Küçülmeye gidiyoruz. Sizi performans gerekçesiyle işten çıkarıyoruz” dedi. Hiçbir gün performans düşüklüğü nedeniyle uyarılmamış, 14 yıldır çalışan işçi, Tarım-Sen’e üye olduktan iki gün sonra işten atılıyor. Sendikal çalışma yaptıkları, Tarım-Sen’e üye kaydettikleri için işten atılıyorlar.

Agrobay ağır işlerin yaptırıldığı bir sera. Sera jeotermal enerjiyle ısıtılıyor. Sıcaklık 60 dereceye kadar çıkabiliyor. Ayrıca işçiler yoğun tarım kimyasallarına maruz kalıyor. Koruyucu ekipman yetersiz, işçilerin kullandığı araçlar eski. Bu yüzden çok fazla iş kazası yaşanıyor.

Tarım-Sen’in Agrobay serasında örgütlenmesi nasıl oldu?

Agrobay’da üyelik çalışması Şubat 2023’te başladı. Uzun süre dar bir örgütlenme faaliyeti sürdürdük, temkinli adımlarla ilerledik. Ağustos 2023’te sendika üyelikleri hızlandı. Sendikal faaliyet alenileşince Agrobay’ın sendikalı işçileri işten çıkarması da hızlandı. Agrobay sendikanın varlığından rahatsız olduğunu hissettirmeye bile gerek duymadı, doğrudan sendikalı işçileri işten atma yoluna gitti.

Agrobay’da bu zamana kadar sendika yok muydu?

Yoktu. Sendikalaşmaya yönelik güçlü bir çaba da olmamış.

Agrobay’da nasıl bir ortam var, çalışma koşulları nasıl?

Agrobay’da, döneme göre değişmekle birlikte, yaklaşık 500 işçi çalışıyor. İşçilerin yüzde 90’ı kadın. 20’li yaşlarda kadın işçiler de var, 60’larında olanlar da. İşten atılan üyelerimizden biri 61 yaşında, 18 yıldır Agrobay işçisi. Agrobay, kadınların kendi deyişiyle, “ağır işlerin” yaptırıldığı bir sera. Sera jeotermal enerjiyle ısıtılıyor. Bazı zamanlar serada sıcaklık 60 dereceye kadar çıkabiliyor. Ayrıca, işçiler yoğun tarım kimyasallarına maruz kalıyor. Koruyucu ekipman yetersiz, işçilerin kullandığı araçlar eski. Bu yüzden çok fazla iş kazası yaşanıyor. Agrobay’ın seralarında yüksek tonlu hasatlar yapılıyor. İşçiler domatesleri asansörlerle topluyor. Bu araçlar eski ve doğru düzgün güvenlik önlemi yok. İş kazalarının yanı sıra, aynı işi sürekli yapmaktan kaynaklı fiziksel hastalıklar çok yaygın. İşçilerde fıtık çok görülüyor mesela. Kimyasal maddelere maruz kalmalarından ötürü solunum rahatsızlığı olduğunu söyleyenler de var. Servislerin kötü olması can güvenliği açısından önemli bir problem. Öyle eski servisler ki, araçların kliması bile yok, kışın buz gibi, yazın cehennem gibi sıcaklıklarda gidip geliyor işçiler. Günde üç saatini yolda geçiren işçiler olduğunu düşünürsek, bu süreç işkenceye dönüşüyor.

Ağustosta örgütlenme sürecinin hızlandığını söylediniz; işçilerin örgütlenmeye bakışını değiştiren ya da örgütlenme ihtiyacını artıran bir neden mi ortaya çıktı?

Agrobay’da son dönemde ücretsiz izin dayatması arttı. Hikâyenin koptuğu yer de orası aslında. Serada, eylül başında, Agrobay’ın küçülmeye gideceği ve çok sayıda işçinin ücretiz izne ayrılacağı söylentileri yayılıyor. Ücretsiz izin dayatması üç ile altı ay arasında uzun bir süreyi kapsayabiliyor. Agrobay patronu özetle, “Bu dönemde işçiler sigortasız ve yevmiyeyle başka yerlerde çalışır. İşçiyi işten çıkarmam, dolayısıyla tazminat vermekten kurtulurum. İhtiyaç duyduğumda da geri çağırırım. İşçiler sigortasız çalışmaktansa, sigortalı ve bildikleri işe geri döner” diyor. Düğün veya cenaze için bir gün izin alan işçilerin iki günlük parası kesiliyor. Yani bir gün izne çıktığında, bir gün de ücretsiz bir şekilde Agrobay’a çalışıyorsun. Ayrıca, ciddi bir mobbing var. Hem mühendisler hem de insan kaynakları tarafından aşağılanıyor kadın işçiler. Kölelik koşullarında çalıştırılmış, insan gibi muamele görmemiş işçiler. Yönetime itiraz eden herhangi bir sendikal güç olmadığı için istedikleri gibi at koşturmuşlar. Son birkaç ayda işçilerin maaşları da geç yatıyor. Çoğu işçi promosyon haklarının verilmediğini söylüyor. İşçilerin maaşları üzerinden şirketler bankalarla anlaşma yapıyor. Maaşlar bir bankadan başka bir bankaya aktarılırken bankalar şirkete çeşitli teklifler sunuyor. Buna da promosyon deniyor. Promosyon aslında işçinin hakkı. Ama promosyonların insan kaynakları tarafından cebe atıldığı ifade ediliyor. İşçiler “Bizim promosyonlarımız insan kaynaklarına araba oldu” diyor.

Günde üç saatini yolda geçiren işçiler olduğunu söylediniz; işçiler nerelerden geliyor?

Agrobay’ın serası Bergama-Dikili yolu üzerinde, Kocaoba köyünün sınırları içinde. Eskiden seranın bulunduğu yer Kocaoba köyünün merasıymış. İşçiler Kocaoba köyüne Dikili, Ayvalık, Kınık, Bergama gibi yerlerden servislerle geliyor. Yollarda bozulan, kaza tehlikesi atlatan eski servisler bunlar.

Serada ağırlıkla kadınların çalışmasının özel bir nedeni var mı?

Kadınların çoğu ömürlerinin büyük kısmında tarım işçiliği yapmış. Tarım işçiliği kadınlarla özdeşleşmiş. Kadınların çalışması haneye ikinci bir gelir olarak görülüyor. Bu bölgedeki kadınlar için serada çalışmak yapabilecekleri en iyi işlerden. Kadınlar topluca geliyor seraya. Mesela Kınık’tan tanıdığı komşusu ve akrabalarıyla birlikte çalışıyor serada. Bir kadın serada çalışmaya başlayınca diğer kadınların da evden çıkması daha kolay oluyor. Ayrıca, kısa süreli de çalışabiliyorlar seralarda. Bu da seralarda çalışmayı teşvik ediyor. Geleneksel olarak bu bölgede kadınlar tarımla ilgileniyor. İşten atılan bazı işçiler yedi yaşından beri tarım işçiliği yaptığını söylüyor. Böyle çok kadın işçi var. Kadınların madene inmesi beklenmiyor. “Tarım eşittir kadın, maden eşittir erkek” diye kodlanıyor. Kınık’tan gelen kadınların çoğunun eşi madenci.

İşten atılan işçiler Binali Yıldırım’la da görüştü. Yıldırım, “Mesele karışık, çözeceğiz, ama önce sendikadan çıkın” dedi. Bu Bakırçay havzasındaki işletmelerin örgütlü tavrı. Bu tavrın arkasında AKP’sinden CHP’sine farklı düzeylerde kurulmuş siyasi ilişkiler ve ittifaklar var.

Kınık, Bergama, Dikili nasıl ilçeler, bu havzadaki ekonomik faaliyetin kendine özgü yanları ne?

Adını andığımız yerler Bakırçay havzasına dahil. Bu üç ilçe de birbirine benzemiyor. Bergama’da hâlâ tarım önemli bir ekonomik bir faaliyet, ama turizm gelirlerini de azımsayamayız. Dikili de tarımın bir ölçüde önemini koruduğu, ayrıca arsa rantının ciddi ekonomik getiri sağladığı bir yer. Kınık’ta geçim kaynağı tarım ve maden işçiliği. Kınık köylülüğün ve işçiliğin iç içe geçtiği, Çepni topluluklarının yaşadığı bir bölge. Bu üç yerin ortak noktası hepsinde tarım olgusunun varlığı. Agrobay Bakırçay havzasındaki tek sera işletmesi değil. Havzadaki işletmelerin hepsi büyük ölçekli, endüstriyel tarım yapıyor. Bakırçay havzasında Türkiye’de son 20 yılda büyük dönüşüme uğrayan köy hayatının ve tarımın izlerini görebilirsiniz. Eskiden tütün üretimi yapan köylünün tarım veya maden işçisine dönüşmesinin, hizmet sektörüne çekilmesinin izleri var bu havzada. Ancak havzanın zenginliğinden faydalanamayan, Agrobay gibi sera işletmelerinde kölelik koşullarında işçilik yapanlar da çok. Karmaşık, iç içe geçmiş ilişkiler yumağından söz edebiliriz Bakırçay havzasında.

Agrobay bu ilişkiler yumağında nasıl bir konuma sahip?

Agrobay Türkiye’nin, hatta Avrupa’nın en büyük serası. Yoğunlaştırılmış endüstriyel yöntemlerle domates üretiliyor. Üretilen domatesin büyük bir bölümü, Rusya başta olmak üzere, Hollanda, Almanya, İngiltere gibi ülkelere ihraç ediliyor. Seranın kurucusu Hasan Şentürk. Bugün de Agrobay serasının olduğu yerin adı Hasan Şentürk Tarım Yerleşkesi. Agrobay’ın Hasan Bey isimli bir markası var. Agrobay, Bayburt Grup’a bağlı. Bayburt Grup’un ortağı olduğu Süt Kardeşler diye bir firma var. Aynı zamanda Bergama Fidecilik adında başka bir işletmeleri daha var. Agrobay aslında bir tarım kompleksi yaratmaya çalışmış, ama ağırlığı domates üretimine vermişler. Eskiden burada meyve bahçelerinin de olduğunu biliyoruz. Meyve ağaçlarını kesip yerlerine güneş panelleri kurmuşlar.

Fotoğraf: Berkcan Zengin

Agrobay ülke tarımının gidişatı açısından bir norm işletme. Eskiden köylünün mera olarak kullandığı, verimli arazileri alıp bölgeyi mono kültür bir ürünle, endüstriyel yöntemlerle, ihracat odaklı bir üretim yapıyor. Bu havzada tek de değil. Agrobay serasının tam karşısındaki alana Tarıma Dayalı Organize İhtisas Sanayi Bölgeleri (TDİOSB) kuruluyor. Agrobay, TDİOSB için örnek bir model. İhracat odaklı, tek tip, yoğun emek sömürüsüne dayalı, sendikanın istenmediği bir norm işletme Agrobay.

Agrobay’ın siyasi ilişkileri nasıl?

CHP Dikili Belediye Başkanı’nın Agrobay’la ilişkisi olduğunu duyduk. Bazı CHP’li vekillerin İzmir’e geldiklerinde ilk ziyaret ettikleri yerin Agrobay olduğunu biliyoruz. Binali Yıldırım’ın da işletmeye çok sık gelip gittiğini görüyoruz. Bu bilgiler ışığında taleplerimizi ileteceğimiz bir muhatap ilişkisi geliştirmeye çalıştık. Her girişimimizde Agrobay’ın yerel siyasi ilişkilerdeki gücüyle karşılaştık. Bu gücü CHP’nin İzmir il yönetimi düzeyinde, Dikili Belediye Başkanlığı düzeyinde, Bergama ve Kınık ilçe başkanlığı düzeyinde de gördük. Agrobay’la köprü kurma sorumluluğunun altına kimse girmek istemedi. Elbette bu tavrın siyasi karşılığı var. Belediye başkanları yaklaşan yerel seçimler öncesi pozisyonlarını korumak istiyor olabilir. Agrobay seraya sendikanın girmesini istemiyor, çünkü sendika hak arama mücadelesinde tetikleyici olabildi. Agrobay’ın karşılayamayacağı bir talebi yok işçilerin. Ama işçilerin hak araması, dik durması istenmiyor. Bu sadece Agrobay’ın patronu Arzu Şentürk’ün kararı da değil, bölgedeki sera işletmelerinin ortak tavrı. Agrobay’a sendika girerse başka işletmelere de yayılmasından korkuyorlar. Siyasetçiler bize sürekli “Gidin hakkınızı hukuki yollardan arayın” diyor. Bu, “Dava açın, sizin meselenizi çözmekle uğraşmayacağız” demek.

Binali Yıldırım’ın Agrobay işçilerine “Sorunu çözeriz ama, sendikadan çıkın” dediği söyleniyor…

Binali Yıldırım’la tesadüfen karşılaştım, kendisiyle görüştüm. Bana, “İşletmenin önünde patronu tehdit edip zorbalıkla hak aranmaz, zaten sendika olarak yetkiniz yok. Örgütlenin, yetki alın, o zaman gelin” dedi. Yıldırım’a, “Sendika çalışması yapıldığı için üyelerimiz işten atılmışken nasıl yetki alabiliriz?” diye sordum. O da “Gidin dava açın” dedi. Binali Yıldırım’la işten atılan işçiler de görüştü. Yıldırım, “Mesele karışık, çözeceğiz, ama önce sendikadan çıkın” dedi. Bu, Bakırçay havzasındaki işletmelerin örgütlü bir tavrı. Bu tavrın arkasında AKP’sinden CHP’sine farklı düzeylerde kurulmuş siyasi ilişkiler ve ittifaklar var.

Agrobay patronu Arzu Şentürk verdiği bir söyleşide işten atılanların haklarını hukuksal yollardan araması gerektiğini söylüyor. Görüştüğünüz herkesin size “Dava açın” demesini nasıl yorumluyorsunuz?

“Hukuk yolu” ayrı “dava yolu” ayrı. Arzu Şentürk hukuki olanı değil “dava yolu”nu kastediyor. Çünkü Tarım-Sen’in şu anda sürdürdüğü mücadele hukukun dışında değil. Arzu Şentürk “Eylem yapmayın, dava açın. Dava açıldıktan sonra arabuluculuk talebiyle size teklifte bulunalım” demek istiyor. Örneğin, işçilere 100 lira verecekse pazarlıkla 80 liraya düşürmeye çalışacak. “Dava açın” demek “Hak ettiğiniz ücretin tamamını vermeyeceğiz” anlamına geliyor. Agrobay arabuluculuk mekanizmasıyla işçilere ödemesi gereken tazminatı düşürmeye çalışacak. Ayrıca, tazminatları taksitle ödemenin yolunu açmak istiyor. Zamanla işçilerin alacağı paranın değeri pula dönecek. Agrobay 16 yıllık bir işçiye 50 bin TL gibi komik bir tazminat önerdi. Komik meblağlar önererek işçilerin hakkı olan tazminatı tam olarak vermek istemiyorlar. Eğer tazminatları mücadeleyle alabilirsek işçiler tarihi bir başarı kazanmış olacak.

Jandarma Agrobay işletmesi önünde nöbette (Fotoğraf: Berkcan Zengin)

Tarım-Sen olarak sizin talepleriniz ne?

İşten atılanların çok az bir kısmı işe geri dönmeyi istiyor. Ama işe iade taleplerden biri. Sonuçta, bildirim olmadan haksız bir toplu işten atma söz konusu. Kıdem ve ihbar tazminatlarının, fazla mesai ücretlerinin alınmasına yönelik bir talebimiz de var. Diğer bir talep de işçilerin haksız bir yere damgalandıkları Kod-46’nın değiştirilmesi.

Son aylarda ücret temelli işçi direnişleri artıyor. Bu direnişler işçilerde niteliksel bir sıçramaya neden oluyor mu? Tarım-Sen’le sendikal mücadele yürüten kadın işçilerde ve direnişe tanık olan bölgedeki diğer işçilerde bir dönüşüm gözlüyor musunuz?

Kesinlikle. Direnişin açtığı alan kadın işçileri sağaltan bir mücadeleye dönüştü. Yıllardır konuşamamışlar, konuştukça güçleniyorlar, birbirlerini dinliyorlar. Çok önemli bir dönüşüm bu. Çünkü haklarına sahip çıkarken hayatlarındaki başka konularla ilgili söz söylediklerini de gözlemliyorum. Direnişe kadar Agrobay patronu Arzu Şentürk’ü direkt olarak hedef aldıkları tek bir konuşma bile yapmamışlardı. Mesela bir işçi “Ben daha önce konuşmazdım. O gün açıldım” dedi. Açıkçası şaşırdım, çünkü kendisi belki de direniş süresince en fazla konuşan, kendini ifade eden işçilerden. Ev içi ilişkilerini de değiştiren bir dönüşüm yaşıyorlar. İş dışında farklı insanlarla bir yerde toplanmak bile küçük küçük de olsa bazı dönüşümlere ön ayak olabiliyor. Mesela yedi-sekiz kadın işçinin direniş çadırında uyuduğu günler oldu. Bunlar belki küçük şeyler, ama kadın işçilerin dünyası açısından büyük değişimler. Yakında kadın işçilerle İstanbul’a gideceğiz. Hepsi eşinden izin alıyor, ama eskisine göre farklı bir şekilde “izin” alıyor artık. Unutmayalım, jandarma şiddetine göğüs germek kolay bir iş değil kadınlar için.

Üst düzey bir jandarmanın bizzat Arzu Şentürk’le telefon görüşmesi yaparak “Yolu açıyoruz Arzu hanım” dediğini kulaklarımızla duyduk. Jandarma direnişçilere devletin “patronların devleti” olduğunu net bir şekilde hissettirmeyi amaçlıyor. Köylünün, işçinin güçsüz hissetmesi için pozisyon alıyorlar.

Akbelen Ormanı’nı savunanların uğradığı jandarma saldırısının görüntüleri zihinlerde henüz tazeyken Agrobay işçilerine saldırılarda da jandarmayı başrolde gördük. Jandarmanın bu kadar açıktan şiddet uygulamasını nasıl yorumluyorsunuz?

Meseleye Mezeköy’deki direnişten bakmaya çalışalım. Mezeköy’de jeotermal santral projesi vardı. Ağustos 2022’de, şirket araçlarının sondajın yapılacağı alana girebilmesi için jandarma sabaha karşı 3’te köylüleri darp etti. Bir anlamda, jandarma “efendi” Jeotermal’in özel güvenliği gibi davrandı. Jandarma Akbelen’e de sabah 5’te, onlarca cemseyle ve TOMA’yla geldi. Şafak operasyonu yaparcasına şirketin kesim ekipleri ormanı maden alanına çevirebilsin diye Akbelen Ormanı’nı koruyanlara saldırdı, LİMAK ve İÇTAŞ şirketleri için güvenlik önlemi aldı. Agrobay’da da muhatabımız jandarma. Üst düzey jandarma personelinin bizzat Arzu Şentürk’le telefon görüşmesinde “Yolu açıyoruz Arzu Hanım” dediğini kulaklarımızla duyduk. Jandarmanın derdi Agrobay’ın yolunun açılmasıydı. Bizler jandarma tarafından “Şunu alın, bunu alın” denerek, bizzat işaret edilerek gözaltına alındık. Ama 15 Eylül’deki jandarma saldırısının amacı farklıydı. İşçilere destek vermeye gelen insanları marjinalize etmek gibi bir hedeflerinin olduğunu anlamış olduk. Jandarma direnişçilere devletin “patronların devleti” olduğunu net bir şekilde hissettirmeyi amaçlıyor. Köylünün, işçinin güçsüz hissetmesi için pozisyon alıyorlar. Kısaca “Böyle direnişlere kalkışmayın. Bu işletme böyle gelmiş böyle gider, sendikayı buraya sokmayın” diyorlar.

Agrobay’dan atılan kadınlar işletme önünde nöbette. Fotoğraf: Umut-Sen arşivi

Sizce Agrobay direnişine arzu ettiğiniz kadar toplumsal ve kurumsal destek var mı?

Direnişin başından beri Bağımsız Maden-İş Sendikası bize destek veriyor. Tarım-Sen’in ortaya çıkışında Bağımsız Maden-İş sendikasının varlığının, mücadeleci yapısının, sınanmış ilişkilerinin önemli bir etkisi var. Bakırçay havzasında Bağımsız Maden-İş biliniyor. Kınık’taki ailelerde kocası madenci, kendi serada çalışan kadınlar var. Tahir Çetin ve Ali Faik İnter gibi öncü işçilerin havzada yarattığı bir gerçeklik var. Yeşil Sol Parti İzmir Milletvekili Burcugül Çubuk da Agrobay mücadelesine destek verdi. Bergama ve Dikili Emek ve Demokrasi Platformu desteğe geldi. Ancak mevcut siyasal alanımızdaki güçsüzlük Agrobay direniş alanından da görülüyor. Bakırçay havzasındaki muhalif güçlere derdimizi anlatıp destek talebinde bulunduk. Lojistik ve maddi açılardan destek sağlandı. Ama yeterli değil. Herkes kendi alanındaki sorunlarla boğuştuğu ve boğuşmada zayıf kaldığı için bizimle kurulan ilişki de bir zayıflık barındırıyor. Ama hâlâ ciddi bir özveriyle, samimi bir şekilde destek veren emekçi dostlarımız var.

Bu zafiyetin nedeni ne sizce?

Mayıs ayındaki genel seçimlere toplumsal muhalefetin çok ciddi emek ve zaman ayırdığını biliyoruz. Bu süreçten mağlubiyet hissiyle çıkıldı. Mağlubiyetin yarattığı ağırlık hâlâ gözlemleniyor. Akbelen’de de bu ağırlık görülüyordu. Ama Akbelen önemli bir silkinme anı da oldu. İrili ufaklı direnişler silkinmeyi hızlandırsa da hâlâ seçim mağlubiyetinin psikolojik yükü var. İnsanlar düzen siyasetinin “olanaklarından” medet umdukları için, emek vererek mücadele sürdürmeye gönüllü olmuyor. Kendini adayarak politika yapma eğilimi zayıf. Seçim odaklı siyaset yapma fikri hâlâ çekici. Ama seçim odaklı bakış mağlubiyet hissini, toplumsal zayıflığı da beraberinde getirebiliyor. Tabandaki dinamiklere, kıvılcıma, birikime bakma refleksi zayıf. Tarım-Sen 2022’nin ağustos ayında kurulan, henüz yolun başında bir sendika. Ama samimiyetle mücadele verildiğinde bir kıvılcım yaratılabiliyor. Tabanda hâlâ hayat var. O kıvılcımı görmek gerekiyor.

İnsanlar düzen siyasetinin “olanaklarından” medet umdukları için, emek vererek mücadele sürdürmeye gönüllü olmuyor. Seçim odaklı siyaset mağlubiyet hissini, toplumsal zayıflığı da beraberinde getirebiliyor. Tabandaki dinamiklere, birikime bakma refleksi zayıf. Ama tabanda hâlâ hayat var. O kıvılcımı görmek gerek.

Emek mücadelesi açısından önümüzdeki günlerin ana gündemi sizce ne olacak? Genel gidişatı nasıl görüyorsunuz?

Mesela Soma’da Yeni Anadolu Madencilik’ten Bağımsız Maden-İş üyesi olduğu için işten çıkarılan bir işçinin direnişi kazanımla sonuçlandı. İstanbul Esenyurt’taki Trendyol deposunda PTT-Sen ve DGD-Sen’in desteklediği, sendikalaştığı için işten çıkarılan işçilerin mücadelesi sürüyor. Bir taraftan köylüler maden projelerine karşı ciddi bir mücadele veriyor. Aynı zamanda, ürünleri para etmeyen çiftçiler eylemler yapıyor. Sendikalaşmaya karşı patronların kullandığı işten atma sopasına karşı verilecek mücadele belli ki önümüzdeki günlerin önemli gündemlerinden biri olacak. Koşullar patronlar aleyhine bozuldukça işçilere baskılar artıyor. İşçilerin haysiyet meselesi daha da önemli hale geliyor. Ekonomik kriz yüzünden geçinemeyen işçiler mücadeleyi büyütecek, hayatlarına sahip çıkacaklar. Önümüzdeki günlerde emek eksenli siyasal mücadeleyi daha fazla tartışır hale geleceğimiz söylemek mümkün, ayrıca elzem.

Son söz?

Hasanbey Çiftliği markalı ürünlerin boykot edilmesine yönelik bir çalışma başlattık. Agrobay’da üretilen ve BİM, Migros gibi zincir mağazalarda satılan domatesin alınmamasını talep eden bir boykot. Kamuoyunun bu boykotu desteklemesini çok önemsiyoruz. Agrobay Tarım-Sen’in çıktığı yoldaki ilk direniş deneyimi. Bu doğrultuda ilerlemeye devam edeceğiz. Tarım işçilerinin sendikamızla iletişime geçip mücadeleye katılması çok önemli. Tarım alanında çalışan akademisyenlere, emekçilere kapımız her zaman açık. Tarım binlerce insanı kapsayan, sorunların kolektif olarak çözülebileceği bir alan. Tarım-Sen yola çıktı. Bu yolu güçlendirecek herkesin katkısına ihtiyacımız var.

^