İKTİDARIN KÜRT KAPANI

Söyleşi: İrfan Aktan
18 Mart 2021
SATIRBAŞLARI

17 Mart’ta Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun milletvekilliği düşürüldü, aynı gün Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Bekir Şahin HDP’nin kapatılması, 687 parti yöneticisi ve üyesine beş yıl siyaset yasağı getirilmesi istemiyle AYM’de dava açtı. Bu arada, anonim sosyal medya hesaplarından Abdullah Öcalan’ın sağlığı hakkında çeşitli provokatif iddialar ortaya atıldı. Tecridin kaldırılması talebiyle cezaevlerinde sürdürülen dönüşümlü açlık grevi ise 110 günü aştı. İktidarın “Kürt kapanı”na dair sorularımızı HDP’nin Eş Genel Başkan Yardımcısı Tayip Temel yanıtladı.

Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun milletvekilliğinin düşürülmesi ve HDP hakkında kapatma davası açılması aynı güne denk getirildi. Dahası, MHP kongresinden bir gün önce bu girişimler yapıldı. Bu süreci nasıl yorumluyorsunuz?

Tayip Temel: AKP iktidarı Gergerlioğlu kararını TBMM’de okutmakla darbeci bir zihniyetin temsilcisini olduğunu gösterdi. Bütün Türkiye bunu net olarak gördü. Hiçbir AKP’linin artık bu konuda söyleyebildiği bir sözü yok. Belli ki bu kararın okunmasını, hazırda bekletilen kapatma davasıyla özellikle denkleştirdiler. Böylece iki hukuksuzluğu birbiriyle meşrulaştırmaya çalıştılar. Ayrıca uzun bir süredir MHP ve çeşitli marjinal gruplar HDP’nin kapatılmasına dair kampanya yürütüyorlardı. En son Bahçeli, hükümeti ve yargıyı tehdit edercesine, “bir daha söyletmeyin ve gereğini yapın” yollu bir mesaj verdi. Hükümet de kongreye giden MHP’ye bunu hediye olarak sundu. MHP istedi, AKP onayladı ve yargıya gereken talimatları verdi.

Kapatma davasının seçimin tartışıldığı döneme denk gelmesi bilinçli mi seçildi sizce? Bunun aynı zamanda erken seçim hazırlığı olduğuna dair değerlendirmelere katılıyor musunuz?

Tayip Temel

Her siyasi darbe, her seçim kanunu tartışması bir siyasi mühendisliği amaçlıyor. O yüzden HDP’ye yönelik her baskı ve hamle elbette geçmiş seçimlerin intikamı ve yeni seçimlerin hazırlığıdır. Ancak bu girişimler AKP’yi toplum nazarında çok çaresiz, zayıf ve zavallı gösteriyor.

Uzun süredir partinize dönük baskılara karşı protesto amaçlı sine-i millete gitmeniz yönünde çağrılar da yapılıyordu. HDP açısından Meclis’te bulunmanın nasıl bir önemi var?

AKP tüm alanlardan elini eteğini çekmiş bir HDP istiyor. Çünkü HDP muhalefetin cesaret direği ve motor gücüdür. HDP’nin Meclis’ten çekilmesi AKP’ye alan açmaktan başka bir işe yaramaz. Zaten hile, Seçim Yasası ve fezlekelerle üstünlük sağlamaya çalışan bir iktidar var karşımızda. “HDP Meclis’i ve diğer alanları boş bıraksın da istediğimiz gibi at koşturalım, muhalefeti istediğimiz gibi dizayn edelim” düşüncesi taşıyor AKP. Ayrıca, sine-i millet kavramı HDP için yerli yerine oturmuyor. O sözü milletten kopuk, sırça köşklerde siyaset yapanlar için söylemek gerek. HDP bir gün, bir an olsun halktan kopmamış bir partidir. Her koşulda halk ile halkın içinde siyaset yapan bir geleneğe bu öneriyi yapmak bile abesle iştigaldir. İktidarı her alanda rahatsız etmeye, ondan hesap sormaya devam edeceğiz.

Sine-i millet kavramı HDP için yerli yerine oturmuyor. O sözü milletten kopuk, sırça köşklerde siyaset yapanlar için söylemek gerek. HDP bir an olsun halktan kopmamış bir partidir. Her koşulda halk ile halkın içinde siyaset yapan bir geleneğe bu öneriyi yapmak abesle iştigal.

Seçmenleriniz partinize yönelik bunca baskıya karşı neler hissediyor, neler düşünüyor size göre?

Bu duruma iki açıdan bakmakta fayda var. Birincisi HDP’ye oy veren farklı halklardan, düşünce ve görüşten insanların hissiyatı. İkincisi de mevcut baskı ve şiddet politikalarına sistematik olarak maruz kalan, iradesi gasp edilmiş olan Kürtlerin hissiyatı. Sürekli alanlarda, o yoğun duyguların içindeyiz. Yıldönümüne girmek üzere olduğumuz 28 Mart 2006 Diyarbakır olaylarını hatırlarsınız. Diyarbakır’dan başlayıp bütün bölgeye yayılan olaylarda aralarında çocukların da olduğu 10’u aşkın vatandaşımız öldürülmüştü. Bir genç bu olaylar üzerine “onurumuzla oynanıyor” demişti. Halkın hissiyatı bugün de budur. Üstelik bugün yaşananlar geçmişin yükünden daha sert, daha kırılgan ve zorlayıcı. Benim net olarak gördüğüm şu: Silahların susmasını istemeyen, siyasetin konuşmasını engelleyen, demokrasiye düşman totaliter rejim karakterine karşı sonuna kadar direnmeye kararlı bir seçmen var. Geçmişi iyi okuyan, mücadelenin hukukuna sadık, barışı arzulayan ve bundan dolayı da yılmadan, her bedele karşı partisini sahiplenen ve onu büyüten bir seçmen gerçekliği var. Umut veren de budur.

Kürt sorununun geldiği nokta açısından partinizin kapatılmasının olası sonuçları neler olacak?

Kürt sorunu, Kürtlerin anavatanlarının parçalanması ve inkârı, toplumsal gerçekliklerinin derinden bölünerek kendisi olmaktan çıkarılmalarıdır. Kürt sorunu, Kürtlerin siyasi iradelerine ket vurulması, devletlerin inkârcı yöntemleri karşısında boyun eğmeye zorlanmaları, ekonomik ihtiyaçlarını gidermenin öz kimliklerinden vazgeçme aracına dönüştürülmesidir. Kürt sorunu, Kürtlerin kendi öz kimliklerine dayalı bir varlık haline gelmelerine fırsat ve yasal statü tanınmaması, çağdaş eğitim araçları ve uygulamalarından mahrum bırakılmaları, tüm bu alanların bütünleşik uygulamalarıyla öz varlıkları ve kimliklerinin yok sayılması ve özgür yaşayamamaları sorunudur. Kürt sorunu bir ulusal sorun değil, ulus olmaktan çıkarılma sorunudur. Gelinen noktada, HDP’ye saldırı, HDP’yi kapatma düşüncesi tam olarak bu saydığım her bir sorunun yeniden üretilmesidir. Devlet aklının, bir tercih olarak bunu yaptığını düşünüyorum. Abdullah Öcalan’ın 2013 Newroz’unda, Diyarbakır’da okunan mektubunda “Önümüzde en yakıcı bir şekilde cevap bekleyen şey, birbirini tekrarlayan darbelerle mi, yoksa tam ve radikal bir demokrasiyle mi yola devam edeceğimiz sorusudur” belirlemesi vardı. Bu hayati tespit ışığında çok uzağa gitmeden bugüne bakarsak gördüğümüz manzara nettir.

Nedir o manzara?

Meclis’te demokrasi adı altında “yasal darbe” yapıldı. Artık darbeler yasal! Postalların yerini parlamentoda kalkan ellere bırakan bir rejim var. HDP’ye alan açmamak demokratik uzlaşı, özgür siyaset ve evrensel hukukun inkârı anlamına gelir. HDP’yi kapatma fikri yalan, hile, haksızlık ve çaresizlikten ibaret yasaların devamlılığıdır. Bugün demokratik kamuoyuna, tüm farklı kimliklere dayatılan kimliksizlik, tanımsızlık ve elbette anlamsızlıktır. Kayyımla, kaba güçle, ev baskınlarıyla, zindanlarla, ölümlerle, mezarsızlıkla tahkim edilen ittifakların sürdürülmesidir. HDP saldırı altındadır, çünkü umudu örgütleyen güçtür, farklı toplumsal, inançsal ve kültürel kesimlerin özgürlük iradesidir, barış ve demokrasinin garantisidir, toplumu boğan bürokrasi ve hukukun karşısında toplumu savunan yegâne partidir. İnkâr ve asimilasyondan ibaret olan Kürt sorununa gerçekçi yaklaşan tek partidir. HDP ölüm siyasetine karşı yaşam siyasetini üçüncü bir yol üzerinden inşa ediyor. O yüzden hedefte.

Partinizin kapatılması ihtimaline karşı nasıl bir yol haritanız var?

Bunu konuşmak için erken. Çeşitli seçenekler üzerinde tartışıyoruz, çalışıyoruz. Şu kadarını söyleyebilirim: Yarın seçim olsa hazırız.

Bu yoğun gündem başka bir gündemin üzerine geldi: Abdullah Öcalan’ın yaşamına dair iddialar ve tecridin kaldırılması talebiyle cezaevlerinde sürdürülen açlık grevleri. Tüm parçaları birleştirdiğinizde nasıl bir tablo görüyorsunuz?

Diğer kötülükleri yapan zihniyet komple ve bağlantılı mesajlar vermek istiyor. Kürt düşmanlığı, inkâr siyasetinin derinleştirilmesi ve HDP’ye yönelik kuşatma, boğma siyaseti… Öcalan defalarca devlet aklına seslenerek uyarıda bulundu. Darbe mekaniğinden Suriye’deki savaşa, toplumsal sorunlardan seçimlere, pek çok konuda haklı çıktı.

Silahların susmasını istemeyen, demokrasiye düşman totaliter rejim karakterine karşı sonuna kadar direnmeye kararlı bir seçmen var. Geçmişi iyi okuyan, mücadelenin hukukuna sadık, barışı arzulayan ve her bedele karşı partisini sahiplenen ve onu büyüten bir seçmen bu. Umut veren de bu.

Asrın Hukuk Bürosu Öcalan’ın sağlığına dair bazı sosyal medya paylaşımları olduğunu, bundan dolayı kaygı duyduklarını 15 Mart’ta açıkladı. Bu konuyla ilgili herhangi bir bilgi sahibi misiniz? Buna ilişkin Adalet Bakanlığı veya ilgili kurumlarla herhangi bir temasınız oldu mu?

Anonim hesaplardan yayılan, çok önemli iddiala söz konusu. Uzun süredir herhangi bir temasın olmadığı İmralı’da, Öcalan’ın yaşamına, sağlığına dair, telaffuzunun bile infiale yol açacağı iddialar bunlar. Kimi paylaşımlar hastaneye kaldırıldığını, kimileri ise durumun daha da vahim olduğunu ima ediyor.

Bunlar “trol” hesaplar mı?

16 Aralık 2020’de, Akit TV Öcalan’ın hastaneye kaldırıldığına dair bir haber geçti. Son paylaşımların bu habere dayanılarak yapılıp yapılmadığını bilmiyoruz.

Cezaevlerindeki açlık grevi bu haber üzerine mi başlatıldı?

Hayır, Akit TV haberi birçok kişinin gözünden kaçmıştı. Açlık grevi ise uzun süredir İmralı’yla tüm iletişim kanallarının tamamen kesilmiş olmasının sorunları derinleştirdiğine dair kanaatle, bu sorunun aşılması talebiyle başlatıldı. Öte yandan, kaynağına bizim de ulaşamadığımız, ama milliyetçi, devlet yanlısı olduğu anlaşılan sosyal medya hesaplarından servis edilen iddialar Kürt kamuoyunda kaygılar yaratmış durumda. Bu nedenle kimi girişimlerde bulunulması, bu iddiaların mahiyetinin araştırılması ve en önemlisi de bunların gerçeği yansıtmadığını gösterecek bir iletişimin sağlanması gerekiyor. Öcalan ailesiyle, avukatlarıyla görüştürülerek bu kaygılar giderilebilir. Ayrıca, zaten iletişimin kurulmaması her krizde benzer iddialara alan açıyor. Bu tür provokatif iddiaları bertaraf etmenin yolu, İmralı’yla yasal bir hak olan avukat ve aile görüşmesinin düzenli yapılmasından geçiyor. Hem Adalet Bakanlığı, hem Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü hem de siyasi iktidarın çeşitli aktörleri nezdinde girişimlerde bulunma sürecindeyiz.

Adalet Bakanlığı’ndan bu konuda size herhangi bir bilgilendirme yapıldı mı?

Adalet Bakanlığı hâlâ dönüş yapmadı. Biz ise ısrarla dönüş yapılması gerektiğini sık sık hatırlatıyor, bunun gerekli olduğunu vurguluyoruz.

Adalet Bakanlığı söz konusu iddiaları yalanlamadı mı?

Talebimiz yalanlama veya doğrulama değildir. Bu tür iddiaların bir daha gündeme gelmemesini sağlayacak, en azından telefonla iletişimin sağlanmasını gerekli görüyoruz. Zira ilgili kurumların “iddialar yersizdir” türü açıklamaları kamuoyunu tatmin etmiyor. Sonuçta, devletin denetiminde olan, 60 yaşını geçmiş bir şahsiyetten söz ediyoruz. Öte yandan, 110 günü aşkın süredir devam eden, tecridin kaldırılması talebiyle sürdürülen dönüşümlü açlık grevi var. Newroz’a gidiyoruz. Böyle bir ortamda belirsizlik tahmin etmeyeceğimiz kötü sonuçlara neden olabilir. Daha önce Leyla Güven’in başlattığı açlık grevi sürecinde yaşamına son veren mahpuslar olmuştu. Siyasi iktidarın bilmediği, daha önce sınamadığı bir süreç değil bu. Öcalan için bir ayrıcalık istenmiyor. Yasalardan kaynaklı hakların kullanımını engellememek yeterli.

Öcalan’la ilgili ortaya atılan iddiaların yersiz olduğunu varsayalım. Sizce neden böylesi şayialar yayılıyor?

Birileri toplumun sinir uçlarıyla oynamak istiyor olabilir. Hatırlarsanız, bundan bir yıl önce, Şubat 2020’de, İmralı’da yangın çıktığı iddiaları ortaya atılmıştı. Daha sonra bu iddiaları bizzat yetkililer, Adalet Bakanlığı doğruladı. Bununla beraber, Öcalan’la kardeşi görüştürülerek kaygılar giderildi. Keza Covid-19 salgını sürecinde yine kaygılar oluştu ve bunlar da telefon görüşmesi yapılarak giderildi. Fakat daha sonra bir daha İmralı’dan herhangi bir haber alınabilmiş değil.

Anonim hesaplardan yayılan, çok önemli iddialar söz konusu. Uzun süredir herhangi bir temasın olmadığı İmralı’da, Öcalan’ın yaşamına, sağlığına dair, telaffuzunun bile infiale yol açacağı iddialar bunlar. Kimi paylaşımlar hastaneye kaldırıldığını, kimileri ise durumun daha da vahim olduğunu ima ediyor.

Bir yandan tecrit, öte yandan Gergerlioğlu’nun vekilliğinin düşürülmesi, aynı gün HDP hakkında kapatma davası açılması… Neyle karşı karşıyasınız?

Marjinal grupların HDP’ye karşı yürüttüğü kampanyalar MHP ve AKP’nin de ana politikasına dönüşmüş durumda. Geçmişte defalarca denenmiş ve her seferinde partimizin öncülerini daha da güçlendirmiş, büyütmüş uygulamaları yeniden devreye sokmak istiyorlar. Önümüze engel koyuyorlar, ama o engeller daha önce de kondu ve biz onu aşmak için daha yükseğe sıçrayacağız. 1990’lara, uzak tarihe gitmeye gerek yok, 2016’da Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ dahil pek çok arkadaşımızın vekilliğini düşürüp onları apar-topar hapse attılar. Binlerce partilimizi de aynı şekilde derdest ettiler. Böylece HDP’nin çil yavrusu gibi dağılacağını zannediyorlardı. O günden bu yana iki seçim yaşandı ve ikisinde de sonucu belirleyen HDP, hezimeti yaşayan ise AKP ve MHP oldu. Ama bundan ders çıkarmamış olacaklar ki, hiçbir hukuki zemine dayanmayan, aslında siyasal ve toplumsal karşılığı da olmayan, ezberlenmiş bir uygulamaya tekrar başvuruyorlar.

Ama bu tür hamleler öncesinde çeşitli kamuoyu araştırmaları, yarar-zarar hesabı yapmış olmalılar, değil mi?

Yanlış hesap Diyarbakır’dan dönüyor. Uygulamaları sonuç vermiyor. HDP maya tutan, kendisi dışındaki muhalefetin cesaret edemediğine cesaret eden, korkup kaçanlara direnci gösteren, dolayısıyla ezilenlerin umudu haline gelen bir parti. Bunu da ezberden söylemiyoruz. Bölgede yaptığımız çeşitli kamuoyu araştırmaları daha önce AKP’ye oy vermiş Kürtlerin bile AKP’den kaçtığını, bu partinin yozlaştığını gördüklerini ortaya koyuyor. Onlar bile AKP’nin Kürt düşmanlığına kaydığını düşünüyor. Kimileri daha önce AKP’ye oy vermiş Kürtlerin yeni kurulmuş partilere yöneldiğini söylüyor. Bu da doğru değil. O insanlar da HDP’ye geliyor. Çünkü doğru-dürüst muhalefet yapan, cesaretin direği haline gelen bir partiyiz. Selahattin Demirtaş’ın geçen haftaki duruşmasında söylediği gibi, bu hukuksuzlukları yapanlar kaybedecek, biz kazanacağız. Buna inancımız tam.

Geçtiğimiz günlerde CHP heyeti Hakkâri’deydi, oradan Şırnak’a geçti. Öncesinde Deva Partisi Genel Başkanı Ali Babacan Diyarbakır’da, Meral Akşener Urfa’daydı. Kürt sorununun çözümü konusunda etraflıca açıklama yapmasalar da bölgedeki faaliyetlerine hız vermiş durumdalar. Sağ muhalefetin bu faaliyetlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bölgede AKP’nin eridiğini görüyor ve oradan kopan kitleleri kendilerine çekmeye çalışıyorlar. AKP’den kopan kitlelerin tamamen HDP’ye yönelmesini, HDP’nin bölgede tek adres olmasını istemiyorlar. Fakat sonucu belirleyecek olan onların istekleri değil. Esas önemli olan Kürtlerin ne istediklerini çok iyi biliyor olmaları. Kürtlere akıl vermeye değil Kürtleri dinlemeye, halktan akıl almaya giderlerse, biz bunu alkışlarız. Eğer Kürtlere gitmeye başlamışlarsa, Kürtlerden doğru akıl ve doğru önerileri alacaklardır. Dileyelim ki bu aklı kullansınlar.

Fakat başta CHP ve İYİ Parti olmak üzere bazı partilerin “Andımız”ın öğrencilere okutulması uygulamasını kaldıran yargı kararına yönelik tepkisi henüz öyle bir boyutta olunmadığını göstermiyor mu?

Doğrusu bu kafa yapısının Türkiye’de, hele hele Kürtler açısından tedavülde kalma olasılığı yok. “Andımız” denen metin bir ırkçılık belgesidir. Tekçiliğin amentüsüdür. Eski bir çağa aittir ve yeniden diriltilmesi mümkün değildir. Yargı kararı olmasa da aşılmıştır, aşılmalıdır. Fakat siz hem böylesi bir metni savunup hem de Hakkâri’ye heyet gönderirseniz, yaptığınız şey bir komediye dönüşür. Şunun unutulmaması gerekir ki, biz kimsenin çözüm perspektifine, insafına mecbur bir hareket değiliz. Bizim çözüm perspektifimize gelenler veya bu perspektifi kabul etmeye çabalayanlar varsa, beraber yol da yürürüz. Ama bunu reddedenlerle demokratik zeminde mücadele ederiz. Kimi partiler Kürt sorununu çözümsüz bırakmaya niyetli olabilir. Ama onları çözümcü bir noktaya çekecek güce sahip olduğumuzu düşünüyoruz. Çünkü bu sorunla yol yürüyemeyiz. Bu sorunu çözmek zorundayız.

Bu kafa yapısının Türkiye’de, hele hele Kürtler açısından tedavülde kalma olasılığı yok. “Andımız” denen metin bir ırkçılık belgesidir. Tekçiliğin amentüsüdür. Eski bir çağa aittir ve yeniden diriltilmesi mümkün değildir. Yargı kararı olmasa da aşılmıştır, aşılmalıdır.

AKP’nin MHP ile ortaklığında zorlandığı ve çeşitli arayışlar içinde olduğu yönünde söylentiler var. Bunlardan biri de Kürt siyasi aktörleriyle yeniden temas kurulmaya çalışıldığı yönünde. Siz böyle bir duyum, mesaj, sinyal aldınız mı şimdiye kadar?

AKP’nin MHP tarafından rehin alındığına, giderek MHP’lileştiğine inanıyorum. AKP’lilerin de bundan rahatsız olduğunu ve bu yolun yol olmadığını düşündüklerini de biliyoruz. MHP’nin Türkiye siyasetindeki yerini AKP’liler çok iyi biliyor. MHP marjinal ve devletin klasik kodlarının bile çok gerisinde bir fikriyata sahip. Aslında dünya şartlarında yasaklanması gereken bir parti. Çünkü ırkçılık yapıyor. Fakat AKP de MHP’nin çizgisine gelmiş durumda. AKP’nin en stratejik kararları neredeyse bu akım tarafından belirleniyor. AKP kurucu üyelerinin bu siyasi tarzdan rahatsız olmaları son derece olağan, ama çok çaresiz ve güçsüzler. Çünkü artık devleti yöneten MHP çizgisidir. Kürt sorunundan muhalefete, sol–sosyalist güçlere ve topluma yaklaşım konusunda devlet politikalarını bu çizgi belirliyor. Ya AKP MHP’lileşti, ya da AKP tuzla buz oldu, MHP yönetiyor bu ülkeyi. Bunun AKP içinde belli rahatsızlıklara neden olduğunu biliyoruz. En azından Kürtler AKP ile MHP’yi aynı görüyor. 

^