KORONA VE EKONOMİK KRİZ KISKACINDAKİ KAFE, BAR VE RESTORANLAR –I

Söyleşi: Anıl Olcan
4 Aralık 2020
SATIRBAŞLARI

15 Mart’ta, İçişleri Bakanlığı’nın yayınladığı genelgeyle, koronavirüs salgını tedbirleri kapsamında içkili-içkisiz lokanta, kafe, bar, pavyon, gece kulübü statüsündeki 149 bin 382 mekân hiçbir ekonomik destek verilmeksizin “geçici” olarak kapatıldı. Bar ve gece kulüpleri o tarihten beri kapalı, diğerleriyse çeşitli kısıtlamalarla yaz aylarındaki “aç-kapa”nın ardından, 18 Kasım’dan bu yana, sadece paket servisi ya da “gel-al” yapabiliyor. “Evinizi havalandırın, ellerinizi sık sık yıkayın, sigara içmeyin” tedbirleri kapsamında açıklanan bu karar uzun süredir zor durumda olan sektörün küçük işletmelerini borç batağına ve çaresizliğe sürükledi. Kadıköy ve Beyoğlu’ndaki mekân sahiplerinden dokuz ayın bilançosunu, yaşanan ekonomik, sosyal ve ruhsal çöküntüyü dinliyoruz. Beş bölümlük dizide ilk sözü 16 yıldır Kadıköy’deki Mola Ev Yemekleri lokantasını işleten Nurten Karagöz alıyor…

Restoranların sadece paket servis yapması kararı alındığında ne düşündünüz?

Nurten Karagöz:Bu sefer battık” dedim. 16 Mart’ta bizi kapattıklarında bir destek gelmemişti. İkinci kez kapatmalarına rağmen bir destek açıklanmadı. Bu tam olarak bir “kapatma” değil. Çünkü kapatma kararı alırlarsa ekonomik sorumluluklarının doğacağını biliyorlar. Ekonomik sorumluluktan kaçmak için “belli saatlerde çalışmana izin veriyorum. Paket servisi yap” diyorlar. Bu, “batacaksan bat, bunun sorumluluğunu üstenmiyorum” demek. Bu esnafı borçlandırmaktan başka bir şey değil. Devlet esnafın şu an para kazanamadığını biliyor. “Bana borçlan. Nasıl olsa bu parayı senden alacağım” diyor.

Ev yemekleri satan bir işletme olarak paket servise uyum sağlamanız kolay değil mi?

Günde üç-beş paket yemek satarak dükkân kirasını, sigortasını, giderlerini karşılamak mümkün değil. Paket servise geçmek kolay değil. Motor almam gerekiyor. Motorun sigortası var, bakımı var, motorcunun maaşı var… Bunları yapabilecek durumda değilim. Bu kısıtlamalar gelmeden önce zaten yüzde 30 kapasiteyle iş yapıyorduk. Şimdi yüzde 5’e kadar düştü. Yüzde 5 kapasiteyle ne yapabilirim? Para kazanamıyorum ki bunları karşılayabileyim.

Nurten Karagöz

Paket servis uygulamasına geçmenin başka yolu, yöntemi yok mu?

İşletmeleri Yemeksepeti gibi firmalara mahkûm ediyorlar. Bu firmaların çok ciddi komisyonları var. 15 liraya sattığın yemeğin yüzde 30’unu bu firmalara ödemek zorunda bırakılıyorsun. Satış yapabileceğimin de garantisi yok. Hiç yemek satmasan bile o firmalara günlük 6-7 lira vermek zorundasın. Paket servisi kendim yaparsam da, yemek dağıtımı için muhakkak bir eleman almam ve onu sigortalamam gerekiyor. İşletmelerin çoğu mevcut çalışanlarının sigortasını ödeyemiyor. Sigortayı ödeyemezsem devlete borçlanıyorum. Devlet bu borcu daha sonra faiziyle istiyor. Küçük esnafın hayatına devam edebilmesi için ekonomik destek gerekiyor. Şu an para kazanamadığım halde devlete vergi ödemeye devam ediyorum. Günlük 200 liralık ciroyla bunu yapmaya çalışıyorum. Daha fazla dayanmamın imkânı yok. Bir-iki ay daha direnebilirim. Sonra dükkânımı kapatmak zorunda kalacağım.

Salgının başından beri günlük çalışma düzeniniz nasıl değişti?

İnsanlar artık işe giderken evde yaptığı yemeği götürüyor. Bu onlar için hem daha ekonomik, hem daha güvenli. Salgın başladığından beri işler yoğun olmadığı için tek başıma çalışıyorum. Sabah 7.30 gibi dükkânı açıp akşam 7.30 gibi kapatıyordum. Haftanın altı günü böyle. Yemek yapmaktan zevk alıyorum, ama buradaki işim yemek yapmakla sınırlı değil. Alışverişi, servisi, temizliği derken çok yorucu oluyor. Bazen “ne yapıyorum, neden yapıyorum?” diye sorguluyorum kendimi.

Dükkânınızı kapatmak zorunda kalırsanız ne iş yapacaksınız?

Bir-iki ay sonra burayı kapatmak zorunda kaldığımda işsiz kalacağım. Bu kısıtlamalarla kocaman bir işsizlik ordusu yaratıldı. Resmi rakamlara göre, işsizliğin yüzde 13’lerde olduğu söyleniyor. Bence çok daha fazla. İşsizlik yüzde 20’lerdedir. Türkiye’de Covid-19 vaka sayıları bir günde bin-bin beş yüzlerden 30 binlere çıktı. İşsizlik rakamlarının da böyle gizlendiğini düşünüyorum. İstihdam yaratan yerlerin önü kapanıyor. Küçük esnaf batsın diye uğraşıyorlar.

Devlet ne çalışmak zorunda bıraktığı işçileri ne de dükkânını kapattığı insanları destekledi. İşçilere “sen çalışarak öl”, esnafa da “açlıktan öl” demiş oldu. Mart ayında sadece kafeleri değil, bütün ülkeyi bir ay kapatsalar belki de bu durumu yaşamıyor olacaktık.

Salgının resmen ilan edildiği mart ayında da restoranlar kapatılmıştı. O dönemde neler yaşadınız, nasıl geçindiniz?

İki buçuk ay dükkânı açamadık. Esnafa “teşvik” kredisi diye altı ay sonra geri ödemeli bir kredi çıkarmışlardı. Başvuru yaptık ve 25 bin TL’lik kredi aldık. Bununla dükkân kiralarımızı, bazı giderlerimizi ödedik. Şimdi o krediyi ödemeye başlamamız gerekiyor. Ama gel gör ki, iş yok. Krediyi ödeyebilecek durumda değiliz.

Bu ikinci kapatmayı bekliyor muydunuz?

Salgının ikinci piki yapacağı bekleniyordu. Buna rağmen yazın her yeri açtılar. Fabrikalarda, sokakta çalışanlar işlerine gittiler. İşe gitmeye mecburdular. Devlet ne çalışmak zorunda bıraktığı işçileri ne de dükkânını kapattığı insanları destekledi. İşçilere “sen çalışarak öl”, esnafa da “açlıktan öl” demiş oldu. Gerçekten söyledikleri tam olarak bu. Covid-19’un en yoğun olduğu yerler Tuzla, Gebze gibi işçi havzaları. Mart ayında sadece kafeleri değil, bütün ülkeyi bir ay kapatsalar belki de bu durumu yaşamıyor olacaktık.

Kadıköy hizmet sektöründe çalışanların yoğun olduğu bir yer. Getirilen kısıtlamalar buradaki nüfusu nasıl etkiliyor? Genel manzarayı nasıl tarif edersiniz?

Psikolojik olarak insanlar çökmüş vaziyette. Geleceğe dair kimsenin güveni yok. İnsanlar kendilerini kapana kısılmış hissediyor. Kimse bu sürecin ne kadar süreceğini bilmiyor. Kafe ve barlarda çalışan insanların çoğu sigortası olmayan, günde 50 liraya, 70 liraya çalışan insanlar. Bu insanların üç gün çalışmadığını düşünün. Yakın arkadaşlar birbirleriyle dayanışıyor. Cebimde 10 lira varsa arkadaşlarımla paylaşıyorum. Ama bunun da bir sınırı var, çünkü herkes yardım bekleyecek noktaya geldi. Marttan beri annemi babamı görmeye gidemiyorum. Onlara virüs bulaştırmaktan korkuyorum. O insanlar aylardır evde hapis hayatı yaşıyor. Böyle bir ortamda kimse iyi bir psikolojide değil. Bu korkunç bir durum.

Haziran başında dükkânlar tekrar açılınca işleriniz nasıl gitti, yazın kaybınızı biraz telafi edebildiniz mi?

İlk 15 gün insanlar dükkâna gelmeye tereddüt etti. Bizim dükkânımız küçük. İç bölüme müşteri almıyorduk. Normalde dışarıda sekiz, içeride sekiz, 16 masamız vardı. Sosyal mesafeye dikkat etmek için dışarıya dört masa koydum. Şimdi o da kalmadı. Sadece gel-al servis yapılıyor.

Tek başınıza nasıl yetişiyorsunuz paket servisine?

Yakın mesafedeki müşterilerimize ben götürüyorum. Dükkâna gelip paket alanlar da var. Günde beş-altı paket yemek satarak çarkı çevirmeye çalışıyoruz.

Çark dönüyor mu?

Hayır. Çarkın böyle dönmeyeceği çok açık. Dönmeyecek. 180 lirayla dükkânı kapattım. Günde asgari bin lira ciro yapmam gerek ki, dükkânın kirasını ve diğer giderleri ödeyebileyim. Hükümetin esnafa destek vermesi şart.

Nasıl bir destek olmalı sizce?

Vergiler en az bir yıl ertelenmeli. Borçlara faiz işletilmemeli. Borçların kapatılması için hibe verilmeli. Kiraları en azından marta kadar devlet üstlenmeli. Kadıköy’de kiralar çok yüksek. Şu an sadece kirayı bile ödeyemeyiz, ayrıca stopaj var. Salgının faturası esnafa, halka kesilmemeli. Çünkü bu salgın esnaf kaynaklı değil. Esnafın şöyle bir çelişkisi var: Bu dükkânı kapatsam birikmiş borçlarımı ödeyemeyeceğim. Devam etsem borçlar büyüyor. Şu an dükkânı açık tutmak da kapatmak da mantıksız.

Biriken borçları nasıl ödemeyi planlıyorsunuz?

Toplumsal bir patlama yaşansın istiyorum. Bir sonuç elde edilir mi, bilmiyorum. Bazen yerin dibi yerin yüzeyinden iyidir derler ya… Belki böyle böyle bir şeyler değişmek zorunda kalır.

Çarkın böyle dönmeyeceği çok açık. Bu dükkânı kapatsam birikmiş borçlarımı ödeyemeyeceğim. Devam etsem borçlar büyüyor. Vergiler en az bir yıl ertelenmeli. Borçlara faiz işletilmemeli. Borçların kapatılması için hibe verilmeli. Kiraları en azından marta kadar devlet üstlenmeli.

Esnafın bu kadar borçlu olmasının nedeni ne?

Bir buçuk-iki yıldır biz zaten ekonomik kriz içindeydik. Küçük esnaf krizden ilk etkilenen kesimlerdendir. Gıda fiyatlarının yükselmesiyle, kiraların fahiş şekilde artmasıyla zorlanmaya başlamıştık. Ekonomik kriz yaşanıyordu, ama kiralar hiç düşmüyor, aksine artıyordu. Bu gerçekten bir kısır döngü bizim için. Sıkışmışız, çıkamıyoruz. Salgınla birlikte çok daha fazla zarar görmeye başladık. Salgının başında koronavirüsün dünyayı değiştireceği söyleniyordu. Doğru, bir değişim yaşanıyor. Ama bu ezilen halkların çıkarı yönünde mi? Hayır. Gelen her kriz maalesef ilk olarak emekçiyi vuruyor. Salgın bunu daha da derinleştirdi. Bu dünyada hiçbir şey eşit değil. Virüs de değil. Zenginler de virüse yakalanıyor. Neden hep yoksullar ölüyor? Parası olan kendisini iyileştiriyor. Devlet hastanelerine muhtaç olanların yaşadıklarını görüyoruz. İnsanlar hastaneye gitmeye korkuyor. 200-300 kişilik kuyruklarda kendini nasıl korusun? Sağlık Bakanlığı için başta “süreci iyi yönetiyor” deniyordu. Hiçbir zaman yönetemedi.

Salgından olumsuz etkilenenlerin başında kadınlar geliyor. Mekân işleten kadınlar bu süreci nasıl yaşıyor?

Bir kadının esnaf olarak kendini var etmesi, çevreden kabul görmesi çok zor. Yıllardır bu işi yapıyorum, ama kapı komşum olan esnaf bile beni görmezden gelebiliyor. “Esnaf eşittir erkek” demek bizim toplumumuzda. Kadın esnafı hafife alabiliyorlar. Salgınla ilgili bir gelişme olduğunda bir erkek esnaf beni arayıp “haberin olsun” demiyor. Tesadüfen öğreniyorum. Çarşı Derneği Esnaf Meclisi’nin yönetimindeyim. O sayede bu tür bilgileri öğrenebiliyorum. Ama oraya dahil olmayan kadın esnaf alınan kararları öğrenemiyor. Tanıdığım kadın esnafı arayarak bilgilendiriyorum. Erkekler zaten duymuş oluyor. Erkek esnaf kendi aralarında örgütlü. Barda oturup bira içiyorlar. Kapı önünde kahve içiyorlar. Hep bir aradalar. Biz kadınlar bir arada değiliz. Kadın esnafın bir araya geldiği buluşmalar yapmalıyız belki. Kadın zekâsı çetrefil konuları rahatça çözer. Kadınlar çözüm üretmek için adımlar atabilir. Sadece esnaf sorunu olarak görmemek lâzım bunları. Çevre sorunlarından kültürel sorunlara kadar birçok konuda kadın esnaf inisiyatif alabilir.

27 Kasım’da Kadıköy’de yapılan eylemdeki pankartta “batıyoruz” yazıyordu. Siz de dükkânınızı kapatmaktan bahsediyorsunuz. Kadıköy’de dükkânını kapatanlar var mı?

Çok var. Devreden, kapatıp gidenler var. Kelimenin tam anlamıyla batıp giden işletmeler var. Direnenler de var. Bunlar da belki bir-iki ay daha direnecek, sonra kilidi vurup gidecek. İşletme sahipleri mekânını devrederek borçlarının bir bölümünü kapatmaya çalışıyor. Moda’da yıllardır gittiğim bazı kafeler kapattı. Yıllardır açık olan bazı barların da kapanacağı söyleniyor. Bu arada, parası olanlar zor durumdakilerin dükkânlarını devren almaya başladı. Salgından önce dükkânını 700-800 bin liraya devredecek insanlar şimdi 300-400 bin liraya devretmeye razı oluyor. Salgın sonrasında o mekânların para kazanacağını biliyorlar. Parayla para kazanmak dedikleri şey tam da bu. 

^