BERLİN GORİLLAS KURYELERİNİN ÖRGÜTLENME MÜCADELESİ

Oğuz Alyanak, Zeynep Karlıdağ
17 Ocak 2023
SATIRBAŞLARI

Aylardan şubat, yıllardan 2022. Soğuk bir Berlin akşamı. Bir grup bisikletli kurye Delivery Hero’nun Oranienburgerstrasse’deki genel merkezi önünde toplanmış. Çoğu, Lieferando yemek dağıtım platformunun turuncu yelekli çalışanları.[1] Kimi öğrenimini sürdürürken ek gelir elde etmek için yarı zamanlı çalışıyor, kimiyse ev geçindirme derdiyle tam zamanlı pedal basıyor. Birkaçı daha önce Berlin’de faaliyet gösteren diğer platformlar için çalışmış. Aralarında o platformlarda örgütlenme çalışmaları yürütmüş kıdemli emekçiler de var. Çoğunluk göçmen. Saat başına 11 avro alıyorlar. Kilometre başına kilometergeld ya da kilometerpauschale diye adlandırılan 14 sentlik prim de var. Ayrıca buna tamirat giderleri için saatte 25 sent prim ilave ediliyor. Primi sadece şirketin anlaşmalı olduğu bisiklet tamircilerinde kullanabiliyorlar. Nadiren verilen bahşişler bu toplama eklenince ceplerine saatte yaklaşık 14 avro giriyor. Bu, tam zamanlı bir çalışan için vergiler çıkarılınca haftada 500 avro gelir demek.

Kulağa çok gelebilir, ama Almanya’da saatlik asgari ücret 2022 ekiminde 9,6 avrodan 12 avroya yükseltildi. Ancak bu meblağ artan ev kiraları, benzin, doğalgaz, market alışverişi giderleri karşısında çarçabuk eriyor. Ayrıca kuryeler hastalık gibi sebeplerle çalışamadıklarında maaşları son üç ayın ortalaması üzerinden hesaplanıyor ve primler denkleme dahil edilmiyor. Yani saatte 14 avronun garantisi yok. Bu yüzden kuryeler saatte 15 avro ücret talep ediyor. İlaveten federal mahkeme tarafından verilen karar uyarınca çalıştıkları platformlardan bisiklet ve akıllı telefon istiyorlar.[2]

Berlin-Türkiye dayanışma hattı

Kuryelerin örgütlenme girişimi Almanya’nın en eski sendikalarından biri olan, hizmet-gıda emekçilerini temsil eden NGG tarafından da destekleniyor. Fakat bu destek henüz resmiyete dökülmüş değil. Kaldı ki çoğu göçmen olan platform çalışanları kuryeliğe geçici iş gözüyle baktıkları ve genellikle sendikanın varlığından bihaber oldukları için sendikaya üye değil. Üye olanların çoğu 2020 öncesindeki Deliveroo ve Foodora örgütlemeleri sırasında düzenlenen Liefern am Limit (Sınırda Teslimat) kampanyasında[3] sendikaya katılmış.

Almanya’nın önde gelen kapitalist platformlarında çalışanların çoğunluğu halen herhangi bir sendika tarafından temsil edilmiyor. Platform işçilerini kapsayan herhangi bir toplu sözleşme mevcut değil.

Almanya’nın önde gelen kapitalist platformlarında çalışanların çoğunluğu halen herhangi bir sendika tarafından temsil edilmiyor. Platform işçilerini kapsayan herhangi bir toplu sözleşme mevcut değil. Bu yüzden işçilerin kendilerini temsil edebileceği bir iş konseyi kurması çok önemli. Zira konsey sendika tarafından resmi temsil hakkına giden ve böylece toplu sözleşmeyi mümkün kılan yolun önünü açıyor.

Zorunlu olmadıkça kimsenin dışarı çıkmak istemediği o soğuk Berlin akşamlarından biri bu. Asfalt kısmen buz tutmuş. Kuryeleri bu akşam sokağa döken şey  ise giderek yükselttikleri talepleri değil. Eylemin amacı Türkiye’ye, başta İstanbul ve Kocaeli olmak üzere ülke çapında greve giden motokuryelere bir dayanışma mesajı iletmek. Mesaj net: “Riders unite, together we fight!” (Birleşin kuryeler, mücadele hep beraber!). Yüksek sesle haykırılan bu slogan Berlin ayazını ısıtmasa da, herkesin yüzüne bir gülümseme kondurmaya yetiyor. Seçmiş oldukları mekân da manidar. 45 bini aşkın çalışana sahip Delivery Hero’nun Almanya’da halihazırda bir ticari faaliyeti yok, ama şirket özellikle gelişmekte olan ülkelerde birçok dijital emek platformunun sahibi konumunda. Türkiye’den Yemek Sepeti de şirketin bileşenleri arasında yer alıyor.[4] 

Bir hak gaspı modeli: Esnaf kuryelik

Hatırlayalım: 2022’de, ocak ayının son günlerinden itibaren önce Trendyol, ardından Migros, Yemek Sepeti ve yakın zamana kadar Banabi bünyesinde görev alan, ancak şirketin Yemek Sepeti tarafından satın alınmasıyla birlikte platform değiştiren motokuryeler, Depo-Liman, Tersane ve Deniz İşçileri (DGD-SEN) ve Tüm Taşıma İşçileri Sendikası (TÜMSİS) çatısı altında genel merkezleri ve depoları önünde bir araya gelerek haftalar süren bir iş bırakma eylemine imza atmıştı. Aslında 2021’in ilk aylarından itibaren benzer eylemler düzenleniyor, basın açıklamaları yapılıyordu, ancak eylemler ilk kez bu denli kitleselleşmiş ve uzun süre devam etmişti. Üstelik bu kez talepler, ücret artırımının yanısıra, dayatılan “esnaf kurye” modelinin sonlandırılmasıydı. Esnaf kurye modeli, işçilerin çalışmakta oldukları şirketle yapmış oldukları iş akdini feshediyor, ardından onları kendi şirketine sahip kişiler olarak tanımlıyordu. Böylece işin mahiyeti  “iki şirket arasında gerçekleştirilen bir hizmet alışverişine” dönüştürülerek işçilerin özlük hakları yok sayılıyor, emekçiler yüzyıllar süren mücadeleler sonucu kazanılan 40 saat çalışma, hastalık izni, yıllık izin, sağlık ve kaza sigortası, emeklilik primi, sendikalaşma gibi temel haklardan yoksun kalıyordu.

Dijital platformlar dünyanın pek çok ülkesinde “freelance çalışan” ya da “bağımsız yüklenici” olarak da bilinen esnaf kurye modelini işçilere yıllardır dayatıyor. Modelin en bilinen örneği taşımacılık sektöründe faaliyet gösteren Uber, Bolt ve FreeNow gibi platformlar olsa da, benzerlerini yemek dağıtımı sektöründe de görmek mümkün.[5] Bisikletine, motoruna ya da arabana atlayıp istediğin zaman, dilediğin kadar çalışabilmek ve bunun karşılığında para kazanmak, ya da platform jargonuyla “kendi kendinin patronu olmak” kulağa güzel bir öneri gibi gelebilir. Fakat asgari ücretin az üzerindeki gelirler, iş güvenliğinden ve sigortadan yoksun çalışma şartları denkleme dahil edildiğinde modelin yarardan çok zarar getirdiği aşikâr.

Almanya’da hak talep eden işçileri işten atan şirketlere yönelik cezai yaptırımlar çok kapsamlı. Ancak Almanya’da platform emekçilerinin çoğu ülkenin diline ve yasalarına yabancı. Bu da platform şirketlerinin ekmeğine yağ sürüyor. Şirketler Almanca ve İngilizce sözleşmeler haricinde bilgilendirmede bulunmuyor.

Türkiye’de motokuryeler halihazırda pek çok sorunla yüzleşiyor. Bu sorunların çoğu, daha önce dile getirilmemiş ya da ana akım medyada yer almamış olsa da, esnaf-kurye modelinden önce de mevcuttu. Örneğin, yemek ve market alışverişi platformlarının kuryelere verdiği telefon, ayakkabı, yağmurluk, kask, koruyucu mont ve motosiklet gibi ekipmanlar çok kalitesiz. Viraj alamayan, kalitesiz lastiklere sahip motosikletler sık sık kazalara sebep oluyor. Bu kazalar sonucunda sadece ekim ayında Türkiye’de dokuz işçi hayatını kaybetti.

Sıkıntılar mesai saatleriyle de sınırlı kalmıyor. Ekipmanda problem çıktığında, en basitinden motosikletin tamiri gerektiğinde, geçmişte sorun mesai saatlerinde gideriliyordu. Yeni düzende bu türden işler molalarda yapılıyor, kuryeler yasalarca da tanınmış bir hak olan ve gerek bedensel, gerekse ruhsal sağlıkları için elzem olan molalarından feragat ediyor. Geceyarısına az kala gelen ve kuryeleri fazla mesai ücreti olmaksızın geç vakitlere kadar çalışmaya mahkûm eden siparişleri de unutmayalım. Dahası, kuryeler bir kazaya karışırsa, yemek ve market alışverişi platformları masrafları, hatta hasarı sigorta yoluyla karşılamamak için kimi zaman kazayı kuryeye yıkmaya çalışıyor.

Sendikal mücadele ve sınırları

Tüm bu sıkıntılar bir yana, Türkiye’de enflasyon son bir yılda çığ gibi arttı, ücretler ise ona paralel olarak yükselmedi. Sözleşmeli çalışanlar son dönemde getirilen asgari ücret artışlarıyla kısa süreliğine azıcık nefes alabilse de, esnaf kurye modeli asgari ücret kavramını yok sayıyor, işçiler dağıtım başına prim üzerinden gelir elde ediyor. Görünen o ki, bardağın taştığı son damla da bu. Tam da bu yüzden platform işçileri, haklarını zaten onlara kapı duvar olmuş insan kaynakları departmanları ya da chatbox gibi telefon aplikasyonları üzerinden aramaktan usanıp taleplerini örgütlü şekilde sokaklarda dile getirmeyi tercih ediyor.

İşçilerin çoğu göçmen ya da öğrenci olduğu için uzun soluklu bir inisiyatife kalkışmak ve diğer emekçileri buna ikna etmek başlı başına dert. İşçilere arka çıkması beklenen sendikalar ise ilk etapta Gorillas işçilerinin sesini duymazdan geldi ve “önce sendikaya üye olun, sonra oturup konuşalım” dediler.

Türkiye’de bir grup insanın bir araya gelip eylem yapması, hakkını sokaklarda araması, mevcut konjonktürde ânında yasadışı ilan edilebiliyor. Aslında az sonra değineceğimiz üzere Almanya’da da bu konuda ciddi kısıtlamalar söz konusu. Biraz da bu yüzden Türkiye ve Almanya’da platform işçileri sendikalarla iletişime geçiyor ve haklarını yasal yollarla da aramaya çalışıyor. Fakat bu taktiğin belli başlı zorlukları mevcut. Örneğin Eylül 2021’de Yemek Sepeti motokuryeleri, taşımacılık işkolundan çıkarılıp ticaret-eğitim-büro işkoluna aktarılmış ve bu kararla beraber onları temsil etmeye hazırlanan Nakliyat-İş taşımacılık sendikasıyla olan bağları bir gecede kopartılmıştı.[6] Bu değişikliğin ardında yatan sebeplerden ilki, devletin taşımacılık iş kolundaki işçilere zorunlu Covid aşısı önceliği vermesi ve platformları çalıştırdıkları işçilere aşı, Covid testi, maske sağlamaya zorlamasıydı. Platform yöneticileri, böyle bir finansal külfetin altına girmektense, emekçilerin statüsünü değiştirerek sağlığını yok saymayı yeğledi. İkinci sebepse, aynı yılın ilk aylarından itibaren hızla örgütlenen motokuryelerin kritik bir eşik olan yüzde 40’ının Nakliyat-İş çatısı altında bir araya gelmesiydi. Bu yüzden Yemek Sepeti yönetimi, yasal boşluğu da fırsat bilerek işçilerin toplu temsil hakkını ve sağlığını tek celsede görmezden geldi. Aynı yönetim, sendikal harekete önderlik eden üç işçiyi ağustos ayında işten çıkarmıştı. İşçiler neredeyse bir yıl süren hukuk mücadelesinin ardından Mayıs 2022’de görevlerine iade edildi. Şubat ayında Migros’ta işten çıkarılan 257 işçi de yine DGD-SEN’in çabalarıyla işlerine geri iade edilmişti.

Ne tesadüf ki Berlin’de Delivery Hero’nun genel merkezi önünde toplanan işçilerin bazıları da benzer süreçlerden geçmiş ve aylar süren mücadele sonucu kuryelere temsil hakkı tanıyacak ilk yasal oluşum olan iş konseylerini kurmuştu. Berlin’de bu süreç nasıl gelişti, gelin birlikte göz atalım.

Modern zaman hamalları

Aylardan haziran. Yıllardan 2021. Yine Berlin’deyiz. Bir grup bisikletli kurye, kimisi öfkeli, kimisi şaşkın, kentin eski doğu-batı sınırında, şehrin turistik merkezi Checkpoint Charlie’de sıcak bir öğle vakti ufak bir depo önünde toplanmış. Çoğu birbirini ilk kez görüyor olsa da hemen hepsi Berlin menşeli market alışveriş dağıtımı platformu Gorillas için pedal çeviriyor.[7] Neredeyse tamamı göçmen. Kimi öğrenci, kimi çalışma vizesiyle ta Güney Amerika’dan gelmiş. Onları bir araya getiren aynı işin dertlerinden farklı ölçülerde mustarip olmaları. Kiminin maaşı yatmıyor, kimi bisiklet tepesinde kaza geçirmiş. Kazalar birkaç günlük dinlenmeyle atlatılamıyor. Komaya giren de var, genital bölgesi parçalanan da. İzin günlerinde maaşları herhangi bir sebep belirtilmeksizin kesintiye uğruyor. Maruzatlarını yönetime ilettiklerinde otomatikman “mesajınız alındı”  mesajı gönderiliyor. Depo çalışanlarının, kuryelerin tek yapabildiği kurye operasyonları birimine türlü çeşit sorunu bir mesajla iletip beklemek. Haftalar sonra mesela eksik yatan maaşın bir sonraki ay telafi edileceğine dair bir mesaj geliyor. Bir sonraki ayın tam yatacağı ise meçhul. Pek çoğu tam maaş hakkına sahip olduğundan habersiz. Fazla ses çıkarıp ellerindeki üç kuruştan olmak da istemiyorlar. Oysa Almanya’da hak talep eden işçileri işten atan şirketlere yönelik cezai yaptırımlar çok kapsamlı. Gelin görün ki Almanya’da platform emekçilerinin çoğu ülkenin diline ve yasalarına yabancı. Alman politikacılar ve sendikalar ise platform ekonomisine yabancı. Bu yabancılıklar zinciri platform şirketlerinin ekmeğine yağ sürüyor. Bunun bilincinde olan patronlar, işçilerine Almanca ve İngilizce sözleşmeler haricinde herhangi bir bilgilendirmede bulunmuyor.

Gorillas işçileri ne grev için şart koşulan iş konseyine sahipti ne de herhangi bir sendika tarafından temsil ediliyorlardı. Buna rağmen, arkadaşlarının işe geri alınması için hızla greve gidip önce Checkpoint Charlie, ardından Prenzlauerberg depolarına giriş çıkışları kapattılar.

Almanya’da çoğu kurye düzgün ekipmana sahip değil. Platformun onlara verdiği bisikletlerin ya frenleri tutmuyor ya da pedalları kuş misali ayaklarının altından uçup gidiyor. Üstelik cam şişe taşımaya uygun olmadığı için bisikletlerde yakın zamana kadar sepet de bulunmuyordu. Zira öncelik can değil, maldı. Sepetle taşınan şişeler taşıma esnasında kırılabiliyor, bu da ekstra maliyet anlamına geliyordu. İçecek şişeleri patronların gözünde kuryelerin canından, sağlığından daha kıymetliydi. Gorillas platform şirketinin kuryeleri bu yüzden kimi zaman on kiloyu aşan yükü sırtlanmak zorunda kalıyordu. Onlar modern zaman hamallarıydı. Tek farkları yüklerini bisiklet tepesinde taşımalarıydı.

Berlin bahar aylarında ve yazın birden bardaktan boşanırcasına yağan yağmurları, kışın ise ayazı ve buzlu yollarıyla meşhurdur. Gorillas Mayıs 2020’de kurulduğunda kuryelerine sadece sırt çantası, kask ve yağmurluk temin ediyordu. Kuryeler ekipmanın kalitesiz olduğunu söylüyordu. Yağmurluklar çarçabuk yırtılıyor ve su geçiriyordu. Üstüne çalışanlar mesai saatlerinde kısıtlı sayıdaki ekipmanı paylaşmak zorunda kalıyordu. Üstelik 2020 Covid-19’un hızla yayıldığı bir dönemdi.

İvmelenen örgütlenme

Kuryeler, ilk başlarda sesini çıkarmadı. Bunun bir sebebi de o dönemde maaşların kesintisiz ve zamanında yatmasıydı. Ancak havaların soğumasıyla birlikte, sonbahar yağmuru ve kış soğuğuyla başa çıkabilecek ceketlere, ayakkabılara ve eldivenlere ihtiyaç duyuldu. Önceleri sosyal medya sayfalarından çalışma şartlarına dikkat çekmek istediler. Örneğin, yağmurla başa çıkabilmek için ayakkabılarını endüstriyel bantlarla bağlayan kuryelerin fotoğrafları halen sosyal medya sayfalarında yer alıyor.[8] Ardından bir grup kurye yönetimden işe uygun kıyafetler talep etti. Zaten Almanya’da platformlar, yasalar gereği, çalışanların işi kendilerini riske atmadan yapabilmeleri için gerekli ekipmanı temin etmekle mükellefti. Yönetim, bu doğrultuda kuryelere Gorillas logolu mevsimlik ceketler temin etmeye başladı. Fakat ceketler depozito karşılığı verildi. Pek çok kurye bu kararı protesto ederek ceketleri giymedi. Şirketçe bisikletlerin tamiratı aksatıldı, kuryeler kaza yapıp ya da hastalanıp işe gelmeyince zaten aksayan maaşlar “sistemdeki bir hata”dan ötürü hiç yatmamaya başladı.

Bu sıkıntılar Gorillas kuryeleri tarafından bir süredir biliniyordu. Bu sebeple birkaç kurye, 2021’in başından itibaren toplu temsil mekanizmalarını hayata geçirme planları yapmaktaydı. Yönetime iletilen kışlık ceket, eldiven, dondurucu soğukta  ve yollar buzlandığında işi paydos etme gibi taleplerine cevap alamayınca örgütlenmeye hız verdiler. Fakat toplu temsil Almanya’da kâğıt üzerinde kolay gözükse de, pratikte çok meşakkatli bir süreç. İşçilerin atması gereken ilk adım, onlara işyerinde temsil hakkı tanıyacak İş Konseyleri (Betriebsrat) oluşturmak. Her ne kadar bu mekanizma yasal bir hak olarak işçilere tanınmış olsa da, konseylerin ayağa kaldırılması pratikte uzun soluklu bir çaba gerektiriyor. İşçilerin çoğunun göçmen ya da öğrenci olduğu, kısa dönem çalıştığı Almanya platform ekonomisinde uzun soluklu bir inisiyatife kalkışmak ve diğer emekçileri buna ikna etmek başlı başına dert.[9] İşçilere arka çıkması ve onlara yol yordam göstermesi beklenen sendikalar ise ilk etapta  Gorillas işçilerinin sesini duymazdan geldi ve “önce sendikaya üye olun, sonra oturup konuşalım” dediler.

Ancak NGG sendikası içinden bazı eleştirel sesler yükseldi ve bir grup gönüllü, sendikalarından bağımsız olarak Gorillas işçilerine destek çıktı. Bu destek oldukça önemliydi, çünkü Almanya’da iş yasalarının hemen hepsi Almancaydı. İş Konseyi nedir, bu grubu oluşturacak Seçim Konseyi nasıl bir araya getirilir, listeler nasıl hazırlanır, İş Mahkemesi’nde süreç nasıl başlatılır, şirketten üye listesi, konsey aday üyelerinin toplanacağı oda, yazıcı, bilgisayar gibi altyapı ve lojistik destek nasıl talep edilir gibi soruların cevapları Gorillas kuryeleri için örgütlenmelerinin ilk aylarında tam bir muammaydı. Yardımlarına Berlin’de işçi hakları konusunda öne çıkan bazı aktivist gruplar yetişse ve onlara temsil sürecinde sahip oldukları yasal haklar konusunda yön gösterse de, iş bırakma eylemi yapabilmeleri ve greve kalkışabilmeleri için sendikal temsile ihtiyaçları vardı.

Berlin tarihinde bir ilk

O sıcak yaz günü Berlin’in ortasında bir araya gelen kuryeler henüz bu sorularla yüzleşmiş değildi, çünkü toplu temsil ya bir hayal ya da akıllarına bile gelmeyecek bir olasılıktan ibaretti. Dayanışma ortamından kaçınan onlarca göçmen işçi başları belaya girsin istemiyordu, hele çalışma vizesiyle gelenler işlerini kaybedip sınır dışı edilmekten kaçınıyordu. O gün Checkpoint Charlie’de (ve birkaç saat sonra bir deponun önünde) toplanan işçileri bir araya getiren yegâne neden herhangi bir sebep gösterilmeden kovulan bir iş arkadaşlarıydı. Çoğunluk işten çıkarılan kuryenin ismini dahi bilinmiyordu. Ama durum kendilerinin de aynı akıbeti yaşayabileceğini net ortaya koyuyordu. Kısacası değiştirmek için çaba sarf etmek zorunda oldukları bir kader karşılarında dikiliyordu. Bilmedikleriyse Checkpoint Charlie deposuna vardıktan yirmi dakika sonra Berlin tarihine geçecek olmalarıydı.

Platform ekonomisinin çerçevesini çizen, işçi haklarını belirleyen bir yasa henüz yok. AB ve Uluslararası Çalışma Örgütü’nde tartışmalar halen sürüyor. Bununla beraber, yasal boşluklar platform işçilerinin özlük haklarını yok saymak için bir gerekçe olamaz. İşçiler düzenin nasıl aleyhlerine işlediğinin bilincinde.

Almanya’da bir grup işçinin greve gidebilmesi için iki aşamanın tamamlanması gerekiyor. İlki iş konseyi kurmak. İkincisi, bir sendika tarafından temsil edilmek. Sendikalar, işçiler adına grevi başlatıp gerekli izinleri alıyor ve bu sayede greve katılan işçilere yasal bir korunak oluşturuyor. Aksi takdirde grev, yasallığın gri sınırındaki wildcat strike olarak tanımlanıyor ve şirketlere greve giden işçilerin sözleşmesini feshetme hakkı tanıyor. Eğer işten çıkarılan kişi mahkemeye giderse hukuki süreç aylar, hatta yıllar alabiliyor. Oysa Almanya platform ekonomisinde çalışan çoğu göçmen işçinin önünde bırakın yılları, birkaç ay bile olmayabiliyor.

Gorillas işçileri o yaz gününde ne bir iş konseyine sahipti ne de herhangi bir sendika tarafından temsil ediliyordu. Buna rağmen, arkadaşlarının işe geri alınması için yönetimle konuşan bir grup kurye sonuç alamayınca hızla greve gidip bir düzine işçiyle beraber önce Checkpoint Charlie, ardından Prenzlauerberg depolarına giriş çıkışları kapattı. Depoların önünde bisikletleri ters çevirip kol kola giren işçiler depoların kapısında etten duvar ördü. Zaten halihazırda zarar açıklayan ve spekülatif yatırımcıların parasına muhtaç olan bir platform için bu hiç de iyiye alâmet değildi.

Bir kuryenin işten çıkarılmasının yol açtığı kıvılcım, aylarca dindirilemeyecek bir yangına dönüştü. Kuryeler artık sadece işten çıkarılmaların engellenmesini değil, tüm temel hakları talep ediyordu. Taleplerini çoğunlukla grev yaparak ortaya koyuyorlardı. Grev, yasal olmasa da seslerini duyurabilecekleri tek yöntemdi. Birbirini takip eden grevlerin ardından Gorillas  yönetimi prestijlerine halel gelmesin diye talepleri peyderpey yerine getiriyordu. İşçiler, grevlerin yanında, başka platform şirketlerinin kuryelerini de aralarına aldıkları eylemler ve yürüyüşler düzenliyordu. Gorillas şirketinin rengi siyahtı, diğer şirketlerinki mor ya da turuncu. Rengi değişmeyen tek gerçekse el yükselten emekçilerin kazanımlarıydı.

Gorillas CEO’su Kağan Sümer işçilerin eyleminde, 28 Haziran 2021 (Fotoğraf: Anton Rainer / Der Spiegel)

Berlin çapında iş bırakma eylemi

Haziran ayının sonlarında, neden göstermeksizin yüzlerce avroya varan kesintilerle yatan maaş ödeme gününden bir gün sonra, kuryeler Gorillas genel merkezi önünde toplandı. Önceki grevlerde verilen sözleri yerine getirmeyen CEO Kağan Sümer ile yüzleşmek isteyen kuryeler, Gorillas Workers Collective (Gorillas İşçi Kolektifi) adıyla kurdukları twitter hesabı üzerinden patrona çağrıda bulundu. Kuryeler genel merkezdeydi. Peki ya Kağan Sümer? O neredeydi?

Sümer, belki de bir patrondan beklenmeyecek bir cesaretle soluğu kuryelerin toplandığı genel merkezde aldı. Burada öfkeli bir grup ona 19 maddeden oluşan taleplerini teslim edip 15 gün süre tanıdı. Tanınan sürenin sonunda taleplerinin tamamı yerine getirilmeyen kuryeler şehir çapında bir bisiklet turu düzenledi. Önceden belirledikleri güzergâhlarındaki tüm depoları teker teker bloke ettiler. Böylelikle Gorillas kuryeleri ilk kez Berlin çapında bir iş bırakma eylemi gerçekleştirmiş oldu.

Grevlerin başından beri medyaya çalışanların haklarını gözeten, “biz bir aileyiz” imajı vermeye çalışan Gorillas yönetimi ekim ayında yüzlerce işçiyi yasadışı grev yaptıkları gerekçesiyle işten attı. İş Konseyi seçimlerini organize eden işçileri, yani “aile fertlerini” dava etti. Bunun üzerine Gorillas işçileri, kasım ayında Berlin’de göçmenlerin kalbi Kreuzberg ve Neukölln’de kendi grev tarihçelerinin en büyük yürüyüşünü düzenledi. Herkesin katılımına açık yürüyüşteki kalabalık, Gorillas işçileri açısında umudun somut yansımasıydı. Yüzlerce insan kuryelerle birlikte dört saat yürüdü. Farklı noktalarda basın açıklaması yapıldı. Neticede işçiler davayı kazandı ve İş Konseyi kuruldu. Kovulan işçilerin bir kısmı Getir, Flink ve Lieferando gibi platformlarda çalışmaya başlayıp oralarda İş Konseyleri örgütlemeye girişirken, bir kısmı da sendikasız grev yapma yasağını değiştirmek adına yeni dava bir süreci başlattı. Sonuçta sendikasız grevin yasaklanması aslında bir yasadan değil, Nazi geçmişinden kalma bir uzman görüşünden kaynaklanıyordu. Dahası, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından yasal bulunan sendikasız grev hakkının Almanya’da yasadışı sayılması düşündürücüydü. Halen süren dava işçilerin lehine sonuçlanırsa, o yaz günü her şeyden habersiz Berlin’in tarihi merkezinde buluşan kuryeler, yasal anlamda da Almanya’nın tarihini değiştirecek bir eyleme imza atmış olacak.

Yaz demeden, kış demeden

İşçilerin hak talepleri dünya çapında yüzyıllara yayılan bir mücadele. Platform işçileri de bu derin soluklu mücadelenin ana hatlarını takip ediyor. Talepleri tüm işçilerin sahip olması gereken özlük haklarının onlara da verilmesi. Ancak, gerek esnaf kurye gibi modeller, gerek kuryeler arasındaki göçmen yoğunluğu, gerekse Covid gibi krizler vesile edilerek dijital ekonominin emekçileri halen bu haklardan mahrum bırakılmaya çalışılıyor.

Bu yazıda Almanya ve Türkiye’de, platform işçilerinin ve özellikle kuryelerin haklarının çalıştıkları platformlar tarafından yasadaki boşluklardan da yararlanılarak nasıl gasp edildiğini biraz detaylandırmak istedik. Platform ekonomisinin çerçevesini çizen, işçi haklarını belirleyen bir yasa henüz benimsenmiş değil. AB ve Uluslararası Çalışma Örgütü’nde tartışmalar halen sürüyor. Bununla beraber, yasal boşluklar platform işçilerinin özlük haklarını yok saymak için bir gerekçe olamaz. Kuşkusuz küresel sermaye daha fazla kâr adına faturayı işçilere kesmeye devam edecek. Platform patronları yatırımcıların sesine işçilerden daha fazla kulak verecek. Ancak işçiler düzenin nasıl aleyhlerine işlediğinin bilincinde. Kuryeler ister Yemek Sepeti, ister Gorillas, isterse Lieferando çalışanı olsunlar, Berlin’in, İstanbul’un yazını kışını dinlemeden örgütlenmeye devam edecekler.


[1] Yirmi farklı ülkede faaliyet gösteren Hollanda menşeli JustEat Takeaway şirketi, Almanya ve Avusturya’da Lieferando ismiyle biliniyor. JustEat Takeaway, son senelerde küresel piyasadaki pek çok rakibini satın alarak büyümesiyle nam saldı. 2020 yılında Danimarkalı JustEat ile birleşen Takeaway, 2019 yılının sonuna kadar Almanya’da faaliyet göstermekte olan Delivery Hero bünyesindeki Foodora şirketinin hisselerini bir sene sonra 930 milyon avro karşılığı devralmıştı. İngiliz Deliveroo şirketinin de aynı sene içerisinde Almanya piyasasını terk etmesiyle birlikte Lieferando (JustEat Takeaway), bir gecede piyasada monopol durumuna evrildi –ta ki pandeminin tetiklediği kurye sektöründeki büyüme ile beraber iki yeni şirket Almanya yemek dağıtımı piyasasına adım atana dek: Helsinki merkezli Wolt ve San Francisco merkezli UberEats. Almanya platform ekonomisindeki yakın dönem gelişmelerin daha derinden bir incelemesi için Fairwork projesinin 2020 ve 2022 yıllarında yayımlamış olduğu Almanya raporlarına göz atabilirsiniz: https://fair.work/en/ratings/germany/

[2] Almanya federal iş mahkemesi, kuryelere iş veren dijital emek platformlarının çalışanlarına bisiklet ve mobil dataya sahip telefon vermesi gerektiğini 2021 yılında karara bağladı. Kararda, kendi bisikletini kullanmak isteyen kuryeler için yıpranma ve tamirat giderlerini karşılayacak bir prim ödenmesi gerektiğinin de altı çizildi.

[3] Liefern am Limit kampanyası hakkında daha fazla bilgi için: https://www.ngg.net/im-betrieb/branchen/gastgewerbe/liefern-am-limit/

[4] Delivery Hero 2015 senesinde Yemek Sepeti’ni satın aldığında, o güne dek dijital yemek dağıtımı platformlarına ödenen en yüksek rakamı ödedi: 589 milyon dolar. (https://www.deliveryhero.com/newsroom/delivery-hero-acquires-turkish-food-delivery-giant-yemeksepeti/)

[5] İki kısa not: Uber işçileri, geçtiğimiz yıl içerisinde Amerika’da kontratlı işçi statüsüne sahip olabilmek için büyük bir çaba sarf etse de, bu çabaları Prop-22 olarak bilinen bir yasanın referanduma götürülmesi sonucu reddedilmişti. Buna rağmen Uber işçileri, özellikle toplu temsil hakkına kavuşabilmek için, Amerika’da eylemlerini devam ettiriyor. İkincisi, Almanya’da 2019 senesine kadar yemek ve market alışverişi platformlarında çalışan kuryelerin hepsi iş sözleşmesine sahip –yani yasal olarak esnaf kurye değil, işçi statüsündeler. Fakat Almanya’da kuryelerin bu statüyü kazanması hemen mümkün olmadı. 2018 ve 2019 senelerinde kuryelerin başlattığı iş bırakma eylemleri sonucu ilk olarak bu sektörde boy gösteren platformlar piyasadan çekildi, ardından piyasaya dahil olan yeni platformlar (Lieferando / JustEat Takeaway), kuryelere daha çekici olabilmek adına her birine iş sözleşmesi önermeye başladı. Bu sözleşmeleri ilk başta birer senelikken, zamanla sınırsız sözleşmeye evrildi.

[6] Konu üzerine DİSK’in basın açıklaması:  https://disk.org.tr/2021/09/yemeksepeti-isvereninin-isci-ve-sendika-dusmanligina-ortak-olmayalim/

[7] Gorilllas, 2020’de Kağan Sümer tarafından kurulan bir market alışverişi dağıtımı platformu. Platform, bisikletli kuryelerle “dark store” olarak da bilinen ve şehrin hemen her mahallesinde yer alan depolardan telefon aplikasyonu yoluyla müşterilere dağıtım yapıyor. Gorillas, kurulmasının ardından geçen bir yılı biraz aşkın sürede “unicorn” olarak da tabir edilen milyar dolarlık şirket statüsüne erişmiş, Almanya haricinde pek çok Batı Avrupa ülkesi, İngiltere ve Amerika’ya açılmış ve medyada çok ses getirmiş olsa da, son aylarda yatırımcılardan para bulmakta zorlanmış ve bu yazıya son rötuşlarını attığımız aralık ayında Getir tarafından 1.2 milyar dolara satın alınmıştı.

[8] Gorillas kuryelerinin kurduğu Instagram sayfası gorillasriderlife ve gorillasworkers’da bu fotoğraflara göz atabilirsiniz.

[9] Bu durum yalnızca günümüz platform ekonomisiyle sınırlı değil. Göçmen işçilerin yasal haklardan ne şekilde yararlanabildiği ve bu haklardan nasıl mahrum bırakılabildiklerine yönelik 1970’lerle günümüzü karşılaştıran bir analiz için: https://jacobin.com/2022/09/why-germany-continues-to-fail-its-migrant-workers/

^