İŞÇİ MÜCADELESİ TAKVİMİNDE KRİTİK SAYFA: “REDDET, DİREN, ÖRGÜTLEN” FORUMU

Söyleşi: Yücel Göktürk
29 Eylül 2018
SATIRBAŞLARI

30 Eylül, işçi mücadelesinde kritik bir kilometre taşı. Hem AKP-sermaye sultasına hem sarı sendikalara ve bürokratik yapılanmalara karşı aktif mücadele içindeki sendikalar ve işçi oluşumları birleşik mücadelenin güzergâhını tartışmak üzere “Reddet, Diren, Örgütlen” başlıklı forumda bir araya geliyor. 30 Eylül’de, Kadıköy Barış Manço Kültür Merkezi’ndeki buluşma öncesinde Umut-Sen örgütlenme koordinatörü Başaran Aksu’yu dinliyoruz.

 

30 Eylül’deki “Reddet, Diren, Örgütlen” başlıklı forumun çağrıcıları kimler?

Başaran Aksu: Forum kararı iki ay önce Umut-Sen İşçi Meclisi’nce alındı. 24 Haziran seçimlerinin erkene alınmasının, OHAL şartlarında yapılmasının temel nedeninin yaklaşan kriz olduğu çok önce görülmüştü. Krizi ve Metal Fırtına tecrübesini yüklenmiş ivmeli işçi hareketlerine işaret eden “Kasırga Geliyor” başlığı altında meclis tartışmalarını yansıtan, uyaran ve hazırlığa çağıran yazılar yayınlanmıştı 2017’nin hemen başında. Umut-Sen İşçi Meclisi, 24 Haziran sonrasındaki değerlendirmesinde, DİSK ve Türk-İş bünyesinde geçtiğimiz yıllar içinde grevler, direnişler örgütleyen sendikaların, yine son üç-beş yıl içinde kurulup iş havzaları ve sektörlerde anlamlı direnişler geliştiren, örgütlenmeler içinde olan bağımsız sendikaların ve değişik iş kollarından işçilerin AKP siyasetinin ve sermaye güçlerinin birikim politikalarının doğrudan uzantısı olarak gündeme gelecek krizin karşısında emeğin birleşik hareketinin zeminini, siyasetini tanımlayacak bir tartışmaya ihtiyaç olduğuna işaret etti. Bu toplantı çağrısı böyle gündeme geldi. Zaten çağrılı kurumlar ve işçiler birbirleriyle temas halinde ya da birbirlerini izleyen, gözeten bir ilişki içindeler.

“Reddet, Diren, Örgütlen” forumu için kimlere çağrı yapıldı, katılımcılar kimler?

Başaran Aksu

Liste uzun. Birleşik Metal-İş Sendikası, Nakliyat-İş Sendikası, Deri-Teks Sendikası, Tümtis, Tek-Gıda-İş, Petrol-İş ve bağımsız sendikalar –Emekliler Dayanışma Sendikası, Ev Eksenli Çalışan Kadınlar Sendikası… Cargill direnişi, Flormar direnişi, BBS Metal ve Real & Uyum-Makro direnişinden işçiler, CHP genel merkezi önünde açlık greviyle direnen taşeron işçi Mahir Kılıç, Kadıköy Belediyesi önünden Boran Atıcı, AKP Zeytinburnu Belediyesi önünde direnen, şimdi Ankara yolunda olan Kenan Güngördü ve havzalardan, sektörlerden işçiler derinleşen krize karşı, farklı bakış ve tarzlarını bir kenara koymadan, polemik ve eleştiriyi sermaye güçlerine yönelten bir tarzla forumda fikirlerini ifade edecekler.

“Reddet, Diren, Örgütlen” forumunda muradımız grev, direniş ve sendikal örgütlenmeler içinde yer alan sendika yapılarının ve işçi oluşumların egemen güçlerin planlarını, heveslerini boşa düşürecekleri, eşitlikçi, özgürlükçü, kamucu bir düzen kurmak doğrultusunda geliştirecekleri mücadelelerin ana güzergâhını tanımlamak.

Böyle bir forumla murad edilen ne?

İşçi sınıfı hareketi diyebileceğimiz bir hareket yok. İşçi sınıfı partisi diyebileceğimiz bir parti yok. Güçlü bir sendikal hareket yok. Ağırlığına sarı sendikaların, kalan kısmına bürokrat sendikaların egemen olduğu bir sendikal hareket söz konusu. Bunları biliyoruz, tanıyoruz ve çağırmıyoruz. Onların darmadağın olması için çalışıyoruz. Hatalı olmalarına rağmen dost gördüğümüz, ama doğrudan bir siyasetin uzantısı gibi davranan sendikalar var, onları da çağırmıyoruz. Siyaset sendikası olarak gördüğümüz bazı yapıları ise, bağımsız duruşlarını, anlamlı bir sendikal çizgiye pratik olarak ciddi emek sarf ettiklerini gördüğümüz için ve de tabii ki bürokratik tarza mesafeli duruşları nedeniyle çağırıyoruz. Not olarak şunu vurgulayayım: Biz işçi sınıfı içinde samimi bir çaba içinde olan ve sermaye, devlet, sarı sendikalar, bürokratik yapılardan bağımsız her tür eğilimi dostumuz görüyoruz. Güncel olarak eleştiri oklarımızı üzerlerine salmamız gereken güçler olarak görmüyoruz, aksine bu dost güçlere karşı ihtimam gösteren, kollayan bir yaklaşımı benimsiyoruz. Ancak, uzun vadede nerelerde ortaklaşamayacağımızı biliyoruz. Bunu erkenden ifade etmeyi acil bir görev olarak görmüyoruz. Polemiği çok önemsiyoruz. Ama muhteris, sorumsuz bir polemikçiliği doğru bulmuyoruz. “Reddet, Diren, Örgütlen” forumunun muradına gelince, bunu şöyle açabilirim. Birincisi, AKP, TÜSİAD, MÜSİAD, TİSK gibi egemen siyasi, sınıfsal, kültürel, dini, milli, legal, illegal güçlerin birleşik çıkarlarıyla sürüklendiğimiz bu krizi biz yaratmadık. Yani işçiler, emekçiler yaratmadı. Onların siyasi, ekonomik tercihleri bu krizi yarattı. Şimdiyse faturayı işçiler ve işçilerle bağlantılı emekçi kesimlere yıkmayı hedefleyen Yeni Ekonomik Program’la (YEP) saldırı hedeflerini açık ettiler. Bunu gördük, görüyoruz. Başka hamleleri de gelecek peşisıra. İkincisi, işçi sınıfı içinde inşa ettikleri truva atlarının, sarı ve bürokrat sendikaların farkındayız. Öbür dünyadaki cennet için patrona öfkemizi bedduayla sınırlı tutmamızı telkin eden, istisnasız hepsi holdingleşmiş cemaatlerin, sarı sendikaların tetikçi, işverene taşeron hizmet temin edici ülkücü, İslâmcı, mafyöz ağlarına bağlı unsurların “ayağınızı denk alın” tehditlerinin sahiciliğinin ve ayrıca yargısı, yasası, meclisi, medyası, polisi, jandarması, istihbaratı, f-tipi cezaeviyle donanmış işçi düşmanı devletin hakikiliğinin farkındayız. “Reddet, Diren, Örgütlen” forumunda muradımız bu ağların dışında kalan, geçtiğimiz üç-beş yıl içinde grev, direniş ve sendikal örgütlenmeler içinde yer alan sendika yapılarının ve işçi oluşumların egemen güçlerin planlarını, heveslerini boşa düşürecekleri, eşitlikçi, özgürlükçü, kamucu bir düzen kurmak doğrultusunda geliştirecekleri mücadelelerin ana güzergâhını tanımlamak. Sonra bizzat mücadelenin kendisi yolu ayrıntılar, düzenler.

Ağırlığına sarı sendikaların, kalan kısmına bürokrat sendikaların egemen olduğu bir sendikal hareket söz konusu. Bunları biliyoruz, tanıyoruz ve çağırmıyoruz.

Forumun, doğası gereği, nasıl bir seyir izleyeceğini önceden kestirmek zor, gene de hangi başlıklara yoğunlaşılacağını öngörüyorsunuz?

Forumda krizin kökenleri, onun iktisadi boyutu ve kavramları, kapitalizmin ne olduğu, tarihinde neler olduğu, işçilere ne kadar büyük zulümler yapıldığı, neoliberalizm, otoritarizm, faşizm, emperyalizm gibi büyük tanımlar ve analizler olmayacak. Ama bu kavramlara hâkim olan bir bakış açısıyla, “işçi hareketi ve sendikalar, sermaye ve devlet karşısında nasıl bir siyaset, ne tür örgütlenmeler ortaya koymalı, direniş tarz ve formlarını nasıl geliştirmeli ve birleşik mücadele zemini, bayrağı ne olmalıdır” üzerine yoğunlaşacak bir tartışma olması hedefleniyor. Kuşkusuz, her konuşan “en acil olan” diye düşündüğünü ifade edecektir, ama moderasyon tartışmayı ısrarla yukarıdaki sorulara doğru çekmeye çalışacaktır –imkânlar oranında. Ve forum tamamlanınca ifade edilen görüşler doğrultusunda açıklanacak sonuç metni, önemli bir kalkış noktasını ve katkıyı temsil edecektir sonraki mücadele ve örgütlenme süreçleri açısından.

Üçüncü havalimanı işçileri

Son günlere damgasını vuran işçi mücadeleleri, direnişleri Üçüncü Havalimanı, Cargill, Real Market & Uyum ve Flormar. 30 Eylül itibarıyla bu mücadelelerde durum ne? Üçüncü Havalimanı’ndan başlayalım.

Üçüncü Havalimanı’nda inşaat başladığı andan itibaren işçilerin çoğu kez kendiliğinden, zaman zaman da örgütlü olarak çalışma koşullarına itiraz ettiklerini gördük, yaşadık, şahit olduk. 40 bine yakın işçinin sirküle olduğu bir şantiye alanından bahsediyouz. İGA adındaki konsorsiyumda dört büyük sermaye grubu var. Onun altında kırk civarında hacimli taşeron firmalar, onların altında yüzlerce küçük taşeron firmalar, onların altında da inşaat işinin “doğası” gibi görünen yüzlerceden fazla ekipbaşlarıyla –dayıbaşının başka bir formu– çalışan işçiler var. Süreç içinde iflas eden çok sayıda taşeron firma ve parasını alıp altındaki işçilere ödeyemeyen yüzlerce ekipbaşı var. Dolayısıyla, iş cinayetleri, iş kazalarının adeta Allah’ın takdirine bağlandığı, yemeklerin berbat, servislerin düzensiz olduğu, servis alanlarının yağmur ve sıcaktan korunaklara, yatakhanelerin zerre hijyene, kışın soğuk, yazın boğucu sıcağı hafifletecek düzeneklere sahip olmadığı bir ortamda, işçiler isyan etmesin de ne yapsın? Bir de bunlara büyük şirket ve taşeron şirket hiyerarşilerinin işçilerin haysiyetlerini ayaklar altına alan iş icra etme biçimlerini eklersek isyan etmemek elde değil. Elbette krizin çarpan etkisini de katmak lâzım. İflası artıran bir etken ve doğal olarak yukarıdan aşağıya verilmeyen hakları kriz tanrısına havale eden bir şımarıklık karşısında isçilerin ayağa kalkışı var. Ve tabii ki birkaç yıldır burada çalışan işçilerle bağımsız üç sendikamızın kurduğu, takip ettiği süreç ve ilişkiler var. Yine burada bir sarı sendika var: Türk-İş’e bağlı Yol-İş Sendikası. Bu sendikayı sadece inşaat başlarken, “sıfır iş kazası” klibi çekilirken gördü işçiler. Sadece ana firmalara bağlı işçilerin aidatlarını inşaat sonuna kadar kasaya aktarmakla sorumlu gördü bu sendika kendisini. İşçiler bu sarı sendikadan tiksindiklerini ifade ediyorlar. Bağımsız sendikalara, yani hak arayışlarına, taleplerine sahip çıkarken tutuklanan Özkan’lara, Yunus’lara tutunurken dünyanın en haklı, en insani tepkisini ortaya koyan işçiler ve sendika yöneticileri önce büyük bir polis, jandarma operasyonuyla gözaltına alındı, sonra önümüzdeki dönem hak arayacak tüm işçilere ibret-i alem olsun diye tutuklandı. Sonraki ilave tutuklamalarla tutuklu işçi sayısı 27’ye çıktı. Bakanlıklar, İstanbul valiliği art arda açıklama yaptı, işçilerin taleplerini gördüklerini, uygun düzenlemeler yapacaklarını ilan ettiler. Hatta tahtakurularıyla mücadele için yeni yatakların getirildiğini ve servis bekleme alanına yağmurdan ve güneşten koruyan bir muhafaza yaptıklarını, ödenmeyen ücretlerin ödendiğini duyurdular. Ancak biz işçi arkadaşlarımızdan içerideki baskının arttığı, haysiyete karşı söylemlerin fazlalaştığı, drone’larla alanın izlendiği, polis ve jandarma varlığının sürdüğü, 29 Ekim’de planlanan açılışın gerçekleşmesi için yarışa ve tehdit ve baskıyla çalışmaya zorlandıkları, buna uymayanların akıbetinin tutuklanan işçilerle aynı olacağı yönünde bilgiler almaya devam ediyoruz.

Forumda krizin kökenleri, onun iktisadi boyutu ve kavramları, kapitalizmin ne olduğu, neoliberalizm, otoritarizm, faşizm, emperyalizm gibi büyük tanımlar ve analizler olmayacak. Ama bu kavramlara hâkim olan bir bakış açısıyla, “işçi hareketi ve sendikalar nasıl bir siyaset, ne tür örgütlenmeler ortaya koymalı ve birleşik mücadele zemini, bayrağı ne olmalıdır” üzerine yoğunlaşacak bir tartışma olması hedefleniyor.

Cargill direnişindeki son durum ne?

Cargill işçileri

Cargill işçileri İstanbul’a düzenledikleri –klasik işçi yürüyüşlerinin tüm geleneksel değerlerini yeniden ürettikleri– yürüyüşe polis saldırısı ve gözaltına rağmen inatçı bir şekilde devam ettiler ve Cargill genel merkezi önündeki iki günlük bekleme eylemlerinin ardından Bursa-Orhangazi’daki fabrikanın önünde direnmek için geri döndüler. Biz Cargill işçilerinin sesini neredeyse ilk günden beridir taşıyoruz, önemsiyoruz. Ülke tarımının ortadan kaldırılmasında temel işlev gören şirketlerden biridir Cargill. Ancak ilk kez bir dirençle, ilkeli savaşan bir hasımla karşılaştılar: İşçilerle. Direniş Cargill’de sendikal örgütlenme tanınıncaya, işten atılan 14 işçi geri alınıncaya kadar sürecek ve biz de takip etmeye devam edeceğiz.  

Real & Uyum-Makro direnişi için özel birkaç şey söylemek lâzım. DİSK içinde muhalif bir konumu olan Nakliyat-İş’in önderlik ettiği bu direnişe, DİSK yönetiminin istemleri doğrultusunda, sol basın ambargo uyguluyor. DİSK sosyal medya hesapları da dahil olmak üzere, DİSK yönetimine bağlı sendikalar ve buralarda konum sahibi sosyalist çevreler, işçilerin bu olağanüstü direnişini kesinlikle görmüyor.

Real Market & Uyum direnişi nasıl seyrediyor?

Real Market işçilerinden kasa kilitleme eylemi

Real Market’lerden 1500 işçi, hileli iflas oyunuyla Almanya kökenli –Metro Toptan Marketleri’nin de sahibi– Metro AG şirketi tarafından satın alınan Beğendik grubunca atıldı. Bu hileli satışta işçilerin kıdem, ihbar, işsizlik maaşı ve birikmiş alacakları ödenmedi. Yirmi yıla yakın bir süre biriktirdikleri her şeyi kaybeden işçiler 14 aydır DiSK’e bağlı Nakliyat-İş Sendikası öncülüğünde direnişlerini sürdürüyorlar. Ve Metro AG’ye bağlı Mediamarket ve Metro Mağazaları önünde ve içinde eylemlerine devam ediyorlar. Onlarca yıldır üye oldukları ve aidat ödedikleri sendika, Tez-Koop-İş işçilerin mücadelesine sahip çıkmıyor. Makro-Uyum Market işçileri ise işverenin mağazalarının bir kısmını –56 adet– Migros’a satarken işçilerin aynı konumlarda devrini satış içinde tanımladığı için, yaklaşık 1700 işçi kıdem, ihbar, işsizlik ve ücret alacaklarını alamadan işsiz kaldı. Onlar da Real işçilerinin direnişini örnek alarak, Nakliyat-İş öncülüğünde, Migros ve Makro mağazaları önünde direnişe geçtiler. DGD-SEN’in Migros depolarından atılan işçiler için Migros mağazalarına yaptığına benzer biçimde “kasa kilitleme” –alışveriş yapıp, kuyruğa girip parası olmadığı için alışverişi gerçekleştiremediğini beyan etme– eylemlerini yapmaya başladılar. Eylem işverenler üzerinde de etkili oldu, son haftalarda direnişin sürekliliği ve direncinden yılan işverenler sendika ve işçilere değişik tekliflerle dönüyor. Ancak Real & Uyum-Makro işçileri hak ettiklerinin çeyreğini, yarısını değil, tamamını istiyor. Bu direniş için özel birkaç şey söylemek lâzım. DİSK içinde muhalif bir konumu olan Nakliyat-İş’in önderlik ettiği bu direnişe, DİSK yönetiminin istemleri doğrultusunda, sol basın ambargo uyguluyor. DİSK sosyal medya hesapları da dahil olmak üzere, DİSK yönetimine bağlı sendikalar ve buralarda konum sahibi sosyalist çevreler, işçilerin bu olağanüstü direnişini kesinlikle görmüyor.

Flormar ve Real direnişiyle dayanışma için Umut-Sen olarak 15 Ekim’de tamamlanacak bir gıda kolisi hazırlama kampanyası başlattık. Bu vesileyle bunu da duyurmuş olalım. Dayanışmak isteyenler Umut-Sen’in sosyal medya hesapları üzerinden iletişim kurabilir.

Forumun yapıldığı 30 Eylül, Flormar direnişi 139. günü. Oradaki gelişmeler nasıl?  

Flormar işçileri

Evet, Flormar direnişi beş ayı doldurmak üzere. Solun, emek hareketinin, sendikaların, vekillerin, feminist çevrelerin dikkatini üstüne çeken bir direniş Flormar. O da bir kozmetik firması olan Avon direnişinin sloganını esin alarak başladı: “Direniş güzelleştirir!” En son Paris’te Yves Rocher önündeki direniş alanına temsilen giden işçi ve sendika yöneticilerinin katıldıkları eylem sonrası işverenle bir görüşme sağlandı. Neredeyse tüm sosyal medya paylaşımlarının altına Flormar firmasıyla herhangi bir ilgisi olmadığı yönünde bir içerik paylaşan Yves Rocher firması, Paris’teki genel merkezinin karşısına dayanıp saatlerce ayrılmayan işçilerin direnci karşısında Flormar’la ve direnişle ilişkisini kabul etmek zorunda kaldı. 132 işçinin Petrol-İş Sendikası’na üye olmaları sonrasında, işverence sendikal örgütlenmeyi kırmak için peyderpey atılmaları sürecinde başlayan direniş neşeli-öfkeli, ama kararlı hallerini her gün yeniden ürete ürete yoluna devam ediyor. Flormar ve Real direnişiyle dayanışma için Umut-Sen olarak 15 Ekim’de tamamlanacak bir gıda kolisi hazırlama kampanyası başlattık. Bu vesileyle bunu da duyurmuş olalım. Dayanışmak isteyenler Umut-Sen’in sosyal medya hesapları üzerinden iletişim kurabilir.

Üç de bireysel eylem var: Mahir Kılıç, Boran Atıcı ve Kenan Güngördü… O direnişlerde durum ne?

Boran Atıcı Gezi’nin çocuğu. Oradan yargılanıp bir süre cezaevi yatmış bir kardeşimiz. KPSS’den 92 gibi yüksek puan alacak kadar zeki bir kardeşimiz. Bu puanla atandığı Kadıköy Belediyesi, süren yargılamayı gerekçe göstererek atamasını uygulamıyor. Bir süre tüm diyalog kapılarını zorladıktan sonra çareyi direnişte aradı. Ve belediye önünde direnişe başladı. Belediye ve CHP yöneticilerinin çözüm sözü verdiği değişik diplomasiler gündeme geldi direniş boyunca, ama hâlâ işine başlayabilmiş değil. Kenan Güngördü AKP Zeytinburnu Belediyesi’nden güvenlik soruşturması gerekçesiyle atılan taşeron bir işçi kardeşimiz. Kürt, Alevi ve solcu olmak gibi AKP’nin mezhepçi, bölücü yaklaşımını sembolize eden bir örnek Kenan’ın direnişi. Nisan ayından beridir Zeytinburnu Belediyesi önünde direniyordu, diğer direnen işçilerle dayanışmayı eksik etmeden. Şimdi Ankara yolunda uğradığı haksızlığı daha geniş kesimlere anlatmak için. Mahir Kılıç’ı artık en azından bu mecranın insanları tanıyor. CHP İzmir Büyükşehir Belediyesi’nden kadro hakkı talebi içerikli dava açmaları nedeniyle 2017 Kasım’ında atılan 258 işçiden biri; yedi taşeron işçi arkadaşıyla 183 gün, açlık greviyle bir direniş ortaya koydu. Sonra bizim de içinde olduğumuz girişimle yedi arkadaşıyla birlikte Karşıyaka Belediyesi’nde işe başlatılacağı söylendi. Ve tarafların imza altına aldığı bir protokol imzalandı. Ancak bu protokol aylar geçmesine rağmen uygulanmayınca iki çocuk babası Mahir bu kez ilahların bulunduğu CHP genel merkezi önünde direnişe başladı. Direnişini bir süredir yeniden açlık greviyle sürdürüyor. Mahir ve arkadaşlarının İzmir’de sürdürdüğü direnişin yalnızlığı şimdi de yalnızlık ve onur içinde devam ediyor.

 

^