Ayvalık’ta Ocak 2019’da ilk adımları atılan mahalle meclisleri Covid-19 salgınında mahalle mahalle dayanışma kültürünü örüyor. Maskeler dikiliyor, siperlikler yapılıyor, ücretsiz olarak dağıtılıyor, toprağa yeni tohumlar atılıyor. Salgınının etkilerini ve açtığı kapıları Ayvalık Yerel İnisiyatif üyeleri Cemil Tosunoğlu ve İlknur Kavlak’tan dinliyoruz.
Ne zamandır Ayvalık’ta yaşıyorsunuz?
Cemil Tosunoğlu: Ben mübadil bir ailenin oğluyum. Ayvalık’a ilk gelenlerdeniz diyebilirim. Kendimi bildim bileli demokratik bir Türkiye ve Ayvalık için çalışmalar yürütüyorum.
İlknur Kavlak: Dört yıldır Ayvalık’ta yaşıyorum. İstanbul’dan geldim buraya. İstanbul’dayken de birçok siyasi çalışmanın içinde aktif olarak yer alıyordum. Ayvalık’a gelince Ayvalık Demokrasi Platformu’yla tanıştım. Böylece Ayvalık Yerel İnisiyatif’le ilişkilenmiş oldum. Burada pazarcılık yaparak geçimimizi sağlamaya çalışıyoruz. Ürettiğim çanta ve takıları da yaz aylarında tezgâh açarak satıyorum.
Ayvalık sizin gözünüzle nasıl bir yer?
İlknur: Ayvalık tarihi, kültürel, doğal birçok özelliğiyle önemli bir yerleşim yeri. Mübadeleyle oluşan yeni nüfus üretim biçimlerini de devralmış. Kıymeti bilinmesi gereken, içinde yaşarken o kıymetlere nasıl katkıda bulunulabileceğinin de gözetilmesi gereken, öğreneceğimiz, ilham alacağımız ve koruyacağımız bir yer. Ayrıca Ayvalık büyük şehirlerde yokluğundan yakındığımız ilişkilerin kurulması için de çok olanak barındıran bir yer. Büyük şehirlerden göç almasının en önemli nedenlerinden birinin de kent kültürü içinde sıkı insan ilişkilerine duyulan ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.
Cemil: Ayvalık’ta mübadil dediğimiz, Girit ve Midilli kökenliler artık yok denecek kadar az. Yaşlı nüfusun yoğun olduğu bir ilçeyken, son zamanlarda çok göç almasıyla Ayvalık’ın nüfusu epey gençleşti. İstanbul, İzmir, Ankara gibi büyük şehirlere ulaşım süresi kısalınca insanlar buraya yerleşip “home office” çalışabilir oldular. Buranın ahalisi büyük oranda tarım ve turizmden geçimini sağlıyor. Ayvalık’ın turizm sezonu aslında çok kısa, ama bütün hazırlıklar buna göre yapılıyor.
Koronavirüs salgını Ayvalık ekonomisini nasıl etkiledi?
Cemil: Çok derin ekonomik sorunlar yaşanıyor. Burada sanayi yok. En büyük işveren belediye ve hastane. Küçük esnaf çok zor durumda. Gerisini siz düşünün.
İlknur: Ayvalık esas olarak 45 ila 60 gün civarı olan yaz sezonuna göre ekonominin organize olduğu bir yapıya sahip. Tarım haricinde, turizm ve küçük çaplı yerel el işçiliği üretimler, küçük ve orta ölçekli esnafların ekonomiyi oluşturduğu bir yer. Salgınla birlikte, zorunlu olarak kapatılan işyerlerine ek olarak sokaklarda kimse kalmadığı için kapanan yerler oldu. Ekonomik açıdan zorlu geçen kışın ardından, tam yaz sezonu hazırlıklarının yapılacağı dönemde bu sene sezonun kaybedileceği korkusu hakim. Buranın ekonomisinde Midilli’den alışveriş için gelenlerin de payı var. Midilli’yle gidiş-gelişler de belirsiz bir tarihe kadar durduruldu. Ayvalık’taki meslek örgütleri gerekli bilgilendirmeleri yapamadı. Kısa çalışma ödeneğinden, çeşitli kamusal desteklere erişimle ilgili temel konularda üyelerini bilgilendirme ve yönlendirmede, üyelerinin durumlarının tespitinde ve ortak talepler oluşturulmasında gerekli öncülüğü yerine getiremediler. Sendikalar açısından da durumun pek parlak olmadığını görüyoruz. Belediye işçilerinin korunmasına dair yeterli tedbirlerin alınıp alınmadığının sendika tarafından sorgulanması ve talep edilmesi gerekirdi. Sokakta ve işyerlerinde çalışmak zorunda olanlar açısından hem korunmaları hem de hakları konusunda talepler ne yazık ki ortaya konmadı. Gerek merkezi yönetimin gerek yerel mesleki örgütlenmelerin bu süreçte haklar, olanaklar ve neler yapılabileceğine dair yeterli çözümler üretememesi nedeniyle hâkim havayı panik, karamsarlık ve çaresizlik olarak tanımlayabiliriz.
Yerel yönetimlerin iktidarını halkla paylaşmasına yönelik çalışmalarımız var. Mahalle meclisi örgütlenmelerini böyle bir anlayışla yürütüyoruz. Ama yerel iktidarların ve kurumların kendi güçlerini koruma alışkanlığı devam ediyor. Bu zor zamanlarda emekçiler için hayatı daha da zorlaştıran politikalara karşı taleplerimizi dile getirmeyi, mücadele etmeyi sürdüreceğiz.
Ayvalık Yerel İnisiyatif ne zaman, nasıl kuruldu?
Cemil: Ayvalık’ta uzun yıllar verilen çabaların sonunda oluşturulmuş Demokrasi Platformu’muz var. Son dört yıldır onun içinde aktif olarak çalışıyoruz. 2019 yerel seçimleri öncesi Demokrasi Platformu’nun çağrısıyla Ayvalık Yerel İnisiyatif olarak mahallelerde çalışmaya başladık.
İlknur: Demokrasi Platformu’nun çağrısı üzerine bir araya gelerek “nasıl bir Ayvalık istiyoruz” konusunda tartıştık. Sürecin burada yaşayanların dışında belirlendiği bir sistem yerine, insanların özne olabilecekleri bir yöntem üzerine yoğunlaştık. Bu amaçla forum çağrısı yaptık ve 5 Ocak 2019’daki foruma çok kişi katıldı. Birçok kişi mahalle meclisleri kurma önerisinde bulundu. Mahalle meclislerinin kalıcı ve şehre katkı verebilecek bir yapı olabileceği dile getirildi. Bunun üzerine, forumda ortaya çıkan iradeyi mahallelerde örgütlenmeye dönüştürmek üzere fikri paylaşmaya, yaymaya başladık. İnsanların buna ihtiyacı varmış. Ayvalık Yerel İnisiyatif ismine de birlikte karar verildi. Bize “Amacınız nedir?” diye soruluyor. Fikrimize, emeğimize, gücümüze güvenmek bunun cevabı. Aslında gayet basit; yerelde inisiyatif almak. 2019 başındaki o forumda engellilerin şehir içinde yaşadığı zorluklardan çevre sorunlarına kadar herkes kendi açısından öncelikli gördüğü konuları ortaya koydu. Çoğumuzun benzer sorunlar etrafında ortaklaştığımızı fark ettik. Mahallenin sorunları üzerine neler yapabileceğimizi planladığımız toplantılar yapıyoruz. Mesela yollarla ilgili bir sorun varsa nasıl bir talepte bulunacağımızı tartışıyoruz, ilgili kurumlara iletilmek üzere dilekçelerimizi hazırlayıp mahalleden imza toplayarak taleplerimizi iletiyoruz. Öte yandan sadece sorunları değil, yaşadığımızı yere katkısı olacak neler yapabileceğimizi de meclislerde konuşuyoruz. Ortak sorun alanlarına dair çalışma grupları oluşturmaya başladık.
Ne tür çalışmalar yapıyorsunuz?
İlknur: Toplu taşıma ve ulaşım Ayvalık’ın önemli sorunlarından. Buna dair bir kampanya yaptık örneğin, binlerce imza toplandı, hem yerel hem büyükşehir belediyesi meclis gündemine taşınmasını sağladık. Küçük kazanımlarımız da oldu ve bir araya gelince neler yapabileceğimiz konusunda cesaretlendik. Film ve belgesel gösterimi, daha az tüketmek üzerine dönüşüm, sokak temizlikleri etkinlikleri yapıyoruz. Sokak hayvanları çalışma grubumuz 14 Şubat’ta barınağı ziyaret etti ve mama bağışı yaptı. Çocuklarla felsefe atölyesi, diş sağlığı semineri, matematik atölyesi, öykü yarışması yaptık. Piknik, kahvaltı gibi etkinliklerde de bir araya geliyoruz. Doğanın ve yaşam alanlarının talanına karşı buradaki diğer gruplarla birlikte mücadelede yer alıyoruz. Salgının hemen öncesinde, Ayvalık Yerel İnisiyatif’in birinci yıldönümü dolayısıyla düzenlediğimiz etkinlikteki sergide bir yıl boyunca yapılan çalışmaların görselleri yer aldı. Kısa zamanda ne çok şey yaptığımızı orada fark ettik.
Cemil: Yerel yönetimlerin iktidarını halkla paylaşmasına yönelik çalışmalarımız var. Mahalle meclisi örgütlenmelerini böyle bir anlayışla yürütüyoruz. Ama kolay değil tabii. Yerel iktidarların ve kurumların kendi güçlerini koruma alışkanlığı devam ediyor. Yerel yönetimlerin katılımcılığa açık olmasının, iktidarlarını halkla paylaşmasının önemine inanıyoruz.
Covid-19 salgını başlayınca neler yaptınız?
İlknur: Salgın gündeme geldiğinde mahalle meclisi toplantılarında birbirimize bilgi aktardık. Ayvalık’ta çok sayıda yaşlı ve kronik rahatsızlığı olan insan yaşıyor. İlk aşamada mahalle toplantılarını yapmama kararı aldık. Salgın ve gıda hijyeniyle ilgili bir metin hazırladık. Ambalajsız gıda satılan yerlerle ilgili bazı çalışmalar yaptık. Özellikle bakkal, büfe ve fırınlarda ekmek satışında hijyen kurallarına uyulmadığı yönünde gözlem ve şikâyetler vardı. Biz de bir görsel ve metin hazırlayarak gıda hijyenine dikkat çektik. Bununla ilgili belediyeyle görüştük, belediyenin denetlemeyi artırması ve anons yapmasını talep ettik. Ayrıca uygulamanın denetlenmesi için mahalle meclislerimize bilgilendirme yaptık. Denetimler arttırıldı. İnternet üzerinden kurulan gruplardan yazılımcı arkadaşlarla sokağa çıkma yasakları sırasında çeşitli hizmetlerle görevli kurumlara ve mahalle dayanışmalarına doğrudan erişimi sağlayan bir uygulama projesi geliştirdik. Covidacil.com adıyla Ayvalık için hazırladığımız uygulamayı yayınladık. Google virüs görseli nedeniyle uygulamayı kaldırdı; revize ettik, yeniden yayınlanmasını bekliyoruz. Bir yandan da farklı illerden diğer dayanışma ağlarıyla bağlantı kurarak daha geniş bir veri tabanı programı geliştirmeye çalışıyoruz. Sürecin başında “her mahalle meclisi bir mahalle dayanışmasıdır” başlıklı bir çağrıyla hazırladığımız formu paylaştık. Formda dayanışma için neler yapılabileceği, maske üretimi sürecine nasıl katılabilecekleri gibi sorular da yer alıyordu. Formu dolduranlardan maske için üretim, dağıtım, malzeme temini, dikiş makinesi temini gibi destek verecek olanlardan bir çalışma grubu oluşturduk. Siperlikleri de dikerek üretmeye karar verdik. Böylece bir ekip siperlik üretmeye bir ekip bez maske üretmeye başladı. Herkes kendi evinde üretim yapıyor. Maske lastiğini üretici firmadan toptan alıyoruz ve diken arkadaşlara dağıtıyoruz. Kumaş ve diğer malzemeler de gönüllüler tarafından bize ulaştırılıyor ve paylaşıyoruz. Dağıtımı da ilk etapta mahalle meclisleri ve sosyal medya üzerinden talep formunu doldurmalarını istediğimiz insanlara, kamu kurumlarına, çalışmak zorunda olanlara yaptık. Maske zorunluluğuyla, talepler de arttı. Siperlik ve maskeleri tamamen ücretsiz olarak dağıtıyoruz. Katkı vermek isteyenlere kumaş, ip, dağıtıma destek verebileceklerini söylüyoruz. Ayrıca, mahalle iletişim gruplarına dahil olmalarını istiyoruz ki, dayanışmayı kalıcı ilişkilere dönüştürerek sorunlarımızı birlikte çözebilmek için birbirimizden haberdar olabilelim.
65 yaş üstündekilere getirilen kısıtlamalar Ayvalık’ı nasıl etkiledi?
İlknur: Ayvalık’ta insanlar yakın ilişki içinde olduğu için birbirinden haberdardır. Esnaf kimin yalnız olduğunu bilir, eksiklerini tamamlar. Yaşlıların hareketsizliğe mahkûm edilmiş olmaları çok sorunlu. Ayrıca, yaşlılık fikriyle çok oynandı. 65 yaş “fazla yaşlı” ya da “ölüme terkedilebilir” bir yaş gibi muamele görüyor. 79 yaşında dikiş konusunda usta bir ablamız şu an maske üretiyor. Sürekli haberleşiyoruz, malzeme vermeye gittiğimizde konuşuyoruz. Hem kendi hayatını idame ettiren hem de toplumsal meselelerin içinde olan ileri yaşta insanlar var. Bu anlayışı kırmak lâzım. Ayvalık’ın yaş ortalamasının yüksek olması kendine has bir potansiyel yaratıyor. “Gençlik heyecanlıdır, dönüştürücüdür” denir. Gerçekten de öyle. Gençlik geri düştüğünde siyasal dinamik de geri düşer. Öte yandan, gençlikte doğası gereği bazı eksikler de var; sabır gibi, daha önce yaptığını değerlendirip harekete geçmek gibi… Belli bir yaşın üzerindeki insanlarda deneyimleri yeniden üretebilecek potansiyel var. Henüz hayattayken “bir şey yapma” isteği hiç de azımsanamayacak bir güç.
Kimin neye ihtiyaç duyduğunu, nelerin öncelikli olduğunu nasıl belirliyorsunuz?
İlknur: Talepler mahalle meclisleri aracılığıyla ve sosyal medyadan bize ulaşıyor. En son, vergi dairesinden 50 adet siperlik ve maske istediler.
Ayvalık Devlet Hastanesi’nde 450 personel çalışıyor. Bizden 150 siperlik istemişlerdi. İlçe Sağlık Müdürlüğü’nden de bize ulaştılar ve Aile Sağlık Merkezleri için siperlik istediler. Sonra, hastane bir daha istedi. Gömeç belediyesine, postane çalışanlarına, kargo çalışanlarına, 500’ün üzerinde siperlik ve 700 civarı bez maske üretip ulaştırdık. Siperlik ve maskeleri tamamen ücretsiz olarak dağıtıyoruz.
Pek çok dayanışma ağı siperlik üreterek sağlık emekçilerine destek oldu. Ayvalık Devlet Hastanesi’nde böyle bir ihtiyaç var mıydı?
İlknur: İstanbul’da siperlik üretildiğini öğrendikten sonra biz de işe koyulduk. Beş arkadaşımızla bir ekip kurduk. Elimizde biraz malzememiz de vardı. Asetat, zımba ve lastikle yaptık ilk örnekleri. Zımbayla yaptığımız için lastik esnemeye başladı. Dikiş makinasını kullanarak denemeler yaptık ve daha iyi olduğunu görünce dikişle devam ettik. İlk denemeleri yoğurt kovalarını keserek yapıyorduk. Daha sonra PVC ile yaptık. Eksiklerimizi görerek çözümler bulmaya çalıştık. Bir bakıma endüstriyel tasarım süreci oldu. (gülüyor) Ayvalık Devlet Hastanesi’nde 450 personel çalışıyor. İlk başta bizden 150 siperlik istemişlerdi. Daha sonra İlçe Sağlık Müdürlüğü’nden bize ulaştılar ve Aile Sağlık Merkezleri için siperlik istediler. Sonra, hastane bir daha istedi. Gömeç belediyesine, postane çalışanlarına, bazı kargo çalışanlarına, bugüne kadar 500’ün üzerinde siperlik ve 700 civarı yıkanabilir bez maske üretip ulaştırdık.
Maske dağıtımında çeşitli sorunlar yaşandı. Ayvalık’ta durum nasıldı?
İlknur: İlk etapta maske ulaşmadı buraya. “Biz ne yapabiliriz” diye düşündük. Bir-iki örnek bez maske yapmıştık ve doktorlar “Bize de bu maskelerden getirebilir misiniz?” deyince maskelerin işe yarayacağını düşündük. Dikiş dikebilen arkadaşlardan bir grup oluşturduk. Model üzerine anlaştık. Normal lastik olmuyordu. Lastik üreten firmayı bulduk, lastik sorununu çözdük. Son ürettiğimiz model çakmak testinden geçiyor. Üç arkadaşımız sadece hastane için üretim yapıyor. Diğer arkadaşlarımız günlük kullanım için maskeler üretiyor.
Dayanışma amacıyla birlikte üretimde bulunmak katılanları nasıl etkiliyor?
İlknur: Bir tarafıyla duygusal bir çalışma. Salgın yüzünden insanların bir araya gelemediği, mesafelerin açıldığı bir dönemde ortaklaşa üretebilme fırsatı bulduk. Şevkle ve hayata tutunarak yapıyoruz. İnsanlar emeklerinin ne kadar değerli olduğunu görüyor. Sokağa çıkma yasağı öncesi ellerindeki malzemenin bitip üretim yapamayacaklarından korkuyorlar. Küçük bir grup insanın bu maskeleri yapıyor olması aslında bize hiç değer vermeyen bir sistemde yaşadığımız da gösteriyor. Otuz kişinin Ayvalık’a nefes aldırabilecek bir çalışma yapması ellerinde kamu kaynakları olanların bizi hiç düşünmediğini de gösterir. Bunları maskeleri ulaştırdığımız insanlar söylüyor. Herkes durumun farkında aslında.
Ayvalık’ta ne kadar Covid-19 vakası görüldü? Hastane salgından nasıl etkilendi?
Cemil: Umreden ve şehir dışından gelenlerde görüldü. Durumu hafif olan hastalar evlerinde karantinada kalıyor, ağır olanlar hastanelerde tedavi ediliyor. Burası kasaba olduğu için şehre göre insan ilişkileri daha yakın. Hastalara çevrelerinin yardımı oluyor.
İlknur: Salgın başladığında Covid-19 teşhisi konan hastalar Balıkesir’e gönderiliyordu. Daha sonra Ayvalık Devlet Hastanesi’nde tedavi görmeye başladı hastalar. Ayvalık yaz aylarında nüfusu üçe katlanan bir yer. Devlet Hastanesi normal zamanlarda bile yeterli değil. Hastane çalışanlarının en büyük korkusu vaka sayıları artarsa hastanenin yetersiz kalacağı. Bayramdan sonra önlemlerin gevşetileceği söyleniyor. Buranın nüfusu bayramdan sonra daha da artacak. Ne olacağını bilmiyoruz. Bundan dolayı endişeliyiz.
“Organik” denen besinlere üç katı para mı vereceğiz? Tek tek kişilerin sağlıklı olmasının toplumun sağlıklı olması anlamına gelmediğini salgında daha net gördük. “Kurtuluş yok tek başına” sözünün sadece slogan olmadığı net bir şekilde anlaşıldı.
Dayanışma ağlarının çoğu salgın sürecinde mahallelerinde gıda yardımı yapıyor; siz niye böyle bir dayanışmaya gitmediniz?
İlknur: Ayvalık da büyükşehirlerdeki gibi farklı sosyo-ekonomik kesimleri barındırıyor. Yoksulların yoğun yaşadığı mahallelerin yanında zenginlerin yoğun yaşadığı mahalleler de var. Ama genel olarak gelirleri birbirine yakın bir nüfus yapısı olduğunu söyleyebiliriz. Erzak paylaşımı bizim açımızdan sürdürülebilir bir faaliyet değildi. O yüzden meclis olarak bunu gündemimize almadık. Yine de bazı ailelere erzak yardımı konusunda gönüllü arkadaşlarla kendi çapımızda bir dayanışmamız oldu. Sağlıklı gıdaya veya hijyen malzemelerine ulaşma da bir sistem sorunu. İnsanların bunu sistemden talep etmesini daha doğru buluyoruz. Talep edelim, eğer karşılanmıyorsa, birlikte daha güçlü talep edelim. Ben pazarda tezgâh açıyorum. Bir buçuk aydır hiçbir kurum “ne yiyorsun, ne içiyorsun” diye sormuyor. Herkesin durumu böyle. Birçok kişi günübirlik kazançla geçiniyor. Birden herkesin geliri kesildi.
Gıda üretimi, kolektif tarım alanında girişimleriniz var mı?
İlknur: Tarım Ayvalık’a çok yakın bir yerde, ağırlıkla Altınova’da yapılıyor. Öte yandan, birçok arkadaşımız apartman bahçelerinde ekim dikim yapıyor. Şehirde tarımsal üretim yapmanın en büyük zorluklarından biri suya ulaşmak. Şimdilik küçük ölçeklerde devam ediyoruz, ektiklerimizi eşle dostla paylaşıyoruz. Ayvalık’ta sağlıklı gıdaya erişim için çalışma yapan gıda topluluğu, tohum takas grubu gibi oluşumlar var.
Salgının süresi uzadıkça gıda erişiminde de sorunlar yaşanacağı dile getiriliyor. Bu, sizin de tartıştığınız konulardan biri mi?
İlknur: Sağlıklı gıdaya erişim de maske meselesi gibi. Herkesin sağlıklı bir şekilde beslenmesini sağlayabilecek bir devlet var, ama bunu sağlamıyor. Salgın olmasaydı da böyle bir çalışmaya başlardık. “Organik” denen besinlere üç katı para mı vereceğiz? Tek tek kişilerin sağlıklı olmasının toplumun sağlıklı olması anlamına gelmediğini salgında daha net gördük. “Kurtuluş yok tek başına” sözünün sadece slogan olmadığı net bir şekilde anlaşıldı. Ayrıca, geçtiğimiz yıllarda bahçelerine çim ekip çok fazla su tüketen, bahçeyi bir manzara parçası olarak ele alan yaklaşımdan, sebze fideleri dikmeye geçişin örneklerinin çoğaldığını gözlemliyoruz. Sokağa çıkma yasağı günlerinde insanlar evlerinin bahçesiyle uğraşıyor, ayrık otlarını temizliyor, toprağa temas ediyor.
Ayvalık Yerel İnisiyatif için dayanışma kavramı nasıl bir anlam taşıyor?
Cemil: Bu zor zamanlarda emekçiler için hayatı daha da zorlaştıran politikalara karşı dayanışmayı göstermemiz lâzım. Bu kötü koşulların son bulması için taleplerimizi dile getirmeyi, mücadele etmeyi sürdüreceğiz. Maskeyi bile kendi örgütleri üzerinden dağıtmaya kalkmaları ve dağıtamamaları sadece beceriksizlikten değil, bu koşullarda yaşam sürenlerin umurlarında olmadığının da göstergesi. Varlık sebepleri sermayenin ihtiyaçlarını karşılamak. Korona günlerinde de hem dayanışmayı göstereceğiz hem de nasıl ayrımcı olduklarını durmadan dile getirmeye devam edeceğiz.
İlknur: “Dayanışma yaşatır” anlayışıyla çalışma yürütüyoruz, ama “dayanışma öğrenilir” de demek lâzım. Dayanışma bir şey alıp vermek üzerine kurulan bir ilişki biçimi değil. Yaşamı paylaşma biçimi. Biz maske üretiyoruz, bazı arkadaşlar dikiş dikemiyor, ama malzemeleri alıyor. Bazıları komşusunun ihtiyacını tespit ediyor. Bu bilginin ulaştırılması bile dayanışmanın parçası olmaktır. Dayanışma hepimizi ilgilendiren meselelere dair samimiyet ve güvenle fikir ve eylem birliğine girmek demek. Bu anlamda dayanışma geçici değildir, bir kültürdür.
Salgının bu kültürün oluşmasında dönüştürücü bir etkisi olduğunu gözlemliyor musunuz?
İlknur: İnsanlar iyi bir şey yaptıklarını görüyor ve bunu yapmaktan dolayı mutlu oluyor. Bu süreçte kurulan ilişkilerin ne yönde, nasıl şekilleneceğinin cevabını ileride göreceğiz. Ortaklaşa emek üzerinden kurduğumuz bu ilişkiyi sürdürmek zorundayız. İlk forumdan sonra bir daha bir araya gelmeyebilirdik. Böyle biten bir sürü girişim var. Amaç temelin üzerine bir taş daha koymak. İlla bir zaferden bahsetmiyorum. Olumsuz zamanlar da olabilir. Ama bu bir aradalıkları kalıcı hale getirecek yeni araçlar için emek harcamak gerekiyor. Bilgi ve deneyim paylaşımında belirleyeceğimiz etik ilerisi için yol gösterici olacak. İnsanlar somut olarak dahil olabilecekleri, sonucunu görebilecekleri şeylere ihtiyaç duyuyor. Emeğe yabancılaşma önemli bir kırılma. Bu yüzden meseleye ezilenlerin pedagojisinden bakmaya çalışıyoruz.
Ezilenlerin pedagojisinden ne kastediyorsunuz?
İlknur: Birinin “ezilene” anlatması ve öğretmesi değil, yapılması gerekenleri herkesin kendi pratiğiyle yapıp öğrenmesi. Bu sürece dahil olan hepimiz için bir öğrenme süreci bu. Ayvalık Yerel İnisiyatif’in kimseye bir şey öğretme derdi yok. Birlikte öğreniyoruz. Doğrunun bizde olduğunu iddia etmek sorunlu olur. İnsanlar bir araya gelip tartıştığında ortaya çıkan fikirler çok ilham verici. Bunlar önce kendimiz sonra da toplumun başka bileşenleri tarafından değersizleştirilmiş fikirler. O fikirleri değerli ve dönüştürücü yapacak tek şey eylemimizle onları hayata geçirmemiz. Herkesin fikrini, emeğini katması, ürettikleriyle diğerlerinin fikir ve emeğini pratiğe dönüştürmenin yabancılaşma ve yalnızlaşmaya karşı çok önemli bir çaba olduğunu düşünüyorum.
“Dayanışma yaşatır” anlayışıyla çalışma yürütüyoruz, ama “dayanışma öğrenilir” de demek lâzım. Dayanışma bir şey alıp vermek üzerine kurulan bir ilişki biçimi değil. Yaşamı paylaşma biçimi. Dayanışma hepimizi ilgilendiren meselelere dair fikir ve eylem birliğine girmek demek. Bu anlamda dayanışma bir kültürdür.
Cemil: Ezen ve ezilen çelişkisini bu yöntemle ortadan kaldırmayı fazlasıyla idealistçe görüyorum. İnsanların her birini sistemden vazgeçmeye, yeni bir farkındalığa davet etmekle bütün bir kapitalist sistemi değiştiremeyiz. Bu sistem nasıl kendini ezilenlerin ellerinde var ettiriyor ve her gün yeniden var ediyorsa, onların elleriyle yok edilmek zorunda.
Covid-19 salgınından sonra, artık bir daha eskiye dönüş olmayacağı, olamayacağı sık sık dile getiriliyor. Siz yakın geleceği nasıl görüyorsunuz?
İlknur: Öncelikle, yerelin ve yerelde kendi olanaklarını görmenin, kullanmanın, söz sahibi olmanın öneminin daha da görünür olacağını düşünüyorum. Kentin bileşenlerinin birbirinin durumlarına ve sorunlarına daha duyarlı olacağı, birlikte çözüm önerilerini hayata geçireceği bir zemin ihtiyacı daha da önem kazanacak. Öte yandan, bu süreç birçok konuda elde edilmiş hak ve kazanımların tırpanlanması için yönetenler açısından da bir fırsat olarak değerlendiriliyor. Bunu, doğa talanına ilişkin kararlardan, ekonomiyle ilgili kararlara kadar, her alanda görüyoruz. Kaynakların eşit ve adaletli dağılımının talebi önümüzdeki sürecin mücadele hattını belirleyecek gibi geliyor. Pandemi öncesinde de olan ve bu dönemde daha da derinleştirilen sansür, otosansür, kriminalize etme gibi yöntemler de devam edecek gibi görünüyor. Bu nedenle, özellikle internet kullanımının tek iletişim biçimi olarak algılanmasının yerine, alternatif iletişim ağlarının ve yöntemlerinin de hızla geliştirilip yaygınlaştırılması önümüzdeki dönemin hem ihtiyacı hem de belirleyicileri arasında olacak.