26. dönem Hakkâri milletvekili Abdullah Zeydan üç yıldır cezaevinde. 1 Kasım’da, tutukluluğunun üçüncü yıldönümü arifesinde, hakkında tahliye kararı verildi. Tahliye kararı, 25 Ekim’de Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren “7188 Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”a dayanıyordu. Tahliye kararından birkaç saat sonra, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın itirazı üzerine, aynı mahkeme Zeydan hakkında “terör örgütü propagandası yapmak suçundan hükmen tutuklama” kararı verdi. İçeride geçirdiği üç yılı avukatları aracılığıyla sorduğumuz Abdullah Zeydan’a bağlanıyoruz.
Hapisten çıkmanızı sağlayacak bir siyasi ortam sizce yakın bir gelecekte oluşur mu?
Abdullah Zeydan: Bizleri rehin alan zihniyet kısa vadede kazanmış gibi gözükse de, büyük bir parçalanmışlık ve çöküş içinde. Bu da tabii ki kendiliğinden değil, halkımızın fedakârlığıyla, değerlerini ve siyasi iradesini cesaretle savunmasıyla gerçekleşti. Halkımıza ve arkadaşlarımıza güveniyoruz. Hep birlikte dik duruşumuz demokratik kazanımlara, siyasi rehinelerin özgürlüğüne vesile olacaktır.
Hapishane koşullarınız, günlük rutininiz nasıl?
Genelde okuyoruz. Cezaevlerinden, halkımızdan her hafta aldığımız çok sayıda mektuba cevap yazıyoruz. Kısıtlı imkânlarla da olsa dışarıdaki gelişmeleri takip etmeye çalışıyor, değerlendirmeler yapıyoruz. Halkımızın maruz kaldığı bunca zulüm varken, cezaevindeki koşullar çok umurumuzda değil. Her türlü olumsuzluğu olumluluğa evriltebilen bir iradeye sahip olduğumuz için şanslıyız. Ağır baskı, saldırı ve zulümlere rağmen, farklı siyasi görüşlere de sahip olsa, el ele, ittifak halinde olan halkımızın duruşu bizleri daha da moralli ve dirençli kılıyor.
Tarihin her döneminde barış, demokrasi ve özgürlük mücadelesi verenler bedeller ödemiştir. Fakat eninde sonunda kazanan hep onlar olmuştur. Şimdi de öyle olacak, yine kazanacağız. Bu süreçte yaşadıklarım partime ve halkıma olan bağlılığımı daha da artırdı. Siyasete, dünyaya daha farklı açılardan bakmamı sağlayacak çok çeşitli kaynakları inceleme fırsatı buldum. HDP siyasetinin ne kadar değerli ve asil olduğunu bir kez daha anladım.
Aileniz uzun yıllar DYP, AKP gibi sağ partilere destek verdi. Sizi HDP’de siyaset yapmaya yönelten neydi?
Kürtler tarih boyunca birçok saldırıya, zulme maruz kaldı. Bunların yaşanmasının en büyük nedeni, Kürtlerin aralarında birlik olmamaları, ittifak kurmamalarıdır. Haklı taleplerimizi hep birlikte savunabilseydik, halkımız bu kadar büyük acılar çekmezdi. Günübirlik, kişisel, ailevi, aşiretsel çıkarlar ulusal çıkarların üstünde tutuldu. Bu da mazlum bir halkın yüzyıllarca inkâr ve imha edilmesine, asimilasyona tabi tutulmasına neden oldu. Bir taraftan ağır bedeller ödeyerek kendi toprakları üzerinde Allah’ın onları yarattığı şekilde, kendi kimlikleriyle, kültürleriyle yaşamak isteyen cesur ve onurlu Kürtler, diğer taraftan kendi çıkarları için “ben de Kürdüm ama, bunlar haklı talepler değil” deyip Kürt sorununun çözümsüzlüğünde hükümetlere destek veren, cesaretlendiren, sayıları az da olsa diğer Kürtler. Ben 2012 yılında, haklı ve meşru talepleri olan Kürtlerin içinde bulunduğu, barışı, demokrasiyi, birlikte onurlu, özgür yaşamı savunan Barış ve Demokrasi Partisi’ne katıldım. O günden bu yana halkımızla omuz omuza olma gururunu her an yaşıyorum.
AKP bütün ahlâksızlıklarını, zulmünü, hırsızlıklarını, yolsuzluklarını hendek söylemiyle örtmeye çalışıyor. Çatışmaların, hendeğin olmadığı dönemde, 86 belediyeye bu söylemle kayyum atandı. Kürtler şunun farkında: Roboski’de bombalarla onlarca sivil katledildiğinde hendekler yoktu. IŞİD’e yol verilip HDP mitinginde beş, Suruç’ta 33 genç, Ankara’da 101 insan katledildiğinde hendekler yoktu.
Zor bir dönemde, zor bir coğrafyada milletvekilliği yaptınız. Sizi en çok zorlayan ne oldu?
2013-2015 arasında çözüm süreci sayesinde Türkiye’de karşılıklı çatışmalar durduysa da, Kürtler özellikle Şengal ve Rojava’da IŞİD barbarları tarafından katliamlara maruz kalıyor, ölmeye devam ediyordu. Kadınlara, hatta sekiz-on yaşındaki kız çocuklarına, burada dile getirilemeyecek acılar yaşatılıyordu. Binlerce insanımızı katletti bu barbarlar. O süreçte, Güney Kürdistan ve Rojava’da halkımızı IŞİD barbarlarına karşı korumaya çalışan, Kobanili çocuklara oyuncak götürmek için Suruç’a giden sosyalist gençler IŞİD bombasıyla katledildi. IŞİD tüm bu katliamları gerçekleştirirken iktidarın nasıl yol ve destek verdiği herkesin malûmu. IŞİD’le bu ilişki, çözüm süreci boyunca devam ediyordu. Kürtler, HDP, tüm bu acılara rağmen çözüm sürecinin selameti için, bozulmaması için büyük bir gayret gösterdi. Fakat bu süreçte, iktidarda AKP-Cemaat çatışması yaşandı, AKP’nin otoriter rejim kurma hırsı büyüdü. 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde HDP adayı sayın Demirtaş yüzde 10’a yakın oy aldı. Sonrasında, 7 Haziran’da HDP rahatlıkla barajı aşıp AKP’nin 400 vekil hayalini bozdu. Kürtler, başta Kobani olmak üzere Rojava’da büyük fedakârlıkla IŞİD’i yendi. Tüm bunlar çözüm sürecinin AKP tarafından bitirileceğinin işaretini veriyordu. HDP’nin Mersin, Adana il binalarına bombalı saldırılar yapıldı, Kasım 2014’te HDP Ankara il yöneticisi Ahmet Karataş boğazı kesilerek öldürülmek istendi.
Erzurum’da bir HDP üyesi araçta diri diri yakıldı. 5 Haziran 2015’te partimizin Diyarbakır mitingine bombalı saldırı düzenlendi. Suruç’ta 33 gencimiz, iki gün sonra da Ceylanpınar’da hâlâ aydınlatılmayan bir saldırıyla iki polis katledildi. Tüm bu provokasyonlara rağmen, çözüm sürecinin devam etmesi gerektiğine inandık. Yönetici arkadaşlarımızla gecemizi gündüzümüze katarak fedakârca çalışmalar yürüttük. Fakat çatışmaların tekrar başlamasının önüne geçemedik. Bizlere de, topluma da ağır gelen, bizi zorlayan bunlar oldu.
Yüksekova’daki sokağa çıkma yasağı ve operasyon öncesinde oradaydınız. Olayların böyle sonuçlanmaması için neler yapılabilirdi; parti olarak sizce yapabileceğiniz başka bir şey yok muydu?
Yüksekova’da büyük acılar yaşandı. İktidar veya muhalefet, toplumun sorunlarını çözmeye talip siyaset kurumu sorunları çözmek yerine daha da ağırlaştırmışsa, bunda bizlerin de eksiği, hatası mutlaka vardır. Bu açıdan, halkımızın eleştirilerine hep hak verdik. Önemli olan böyle acılardan, eksikliklerden ders çıkarmaktır. HDP Kürt sorununun barışçıl bir müzakere süreciyle çözülebileceğine inanan, programı, perspektifi bu yönde bir parti. O sürecin günah keçisi olarak HDP’yi görmek büyük haksızlıktır. AKP ve işbirliği yaptığı derin yapılar Ekim 2014’te MGK’da Çökertme Planı’yla savaş kararı almıştı. Halkımız savaş kararının hendek ve özyönetim süreçlerinden çok önce alındığının farkındadır.
Kürtler geleceğe bakmamız gerektiğinin farkında. Bugüne kadar yaşadıkları ne olursa olsun, artık bir olmanın, beraber olmanın, ittifak kurmanın kaçınılmaz olduğunun farkında.
Hendek olayları ve sokağa çıkma yasağı dönemi Kürtlerde nasıl etkiler bıraktı sizce?
Kürt siyasetini kriminalize etmek, çalışamaz duruma getirmek isteyen AKP bütün ahlâksızlıklarını, zulmünü, hırsızlıklarını, yolsuzluklarını hendek söylemiyle örtmeye çalışıyor. Çatışmaların, hendeğin olmadığı dönemde, 86 belediyeye bu söylemle kayyum atandı. Mersin-Akdeniz belediyesine bile kayyum bu gerekçeyle atandı. Evet, büyük acılar, kırılmalar yaşandı. Böylesi süreçlerin tekrar yaşanmaması için dersler çıkarılması gerekir. Daha beş ay önce, tüm eşitsiz koşullara rağmen rekor oylarla seçilen Amed, Mardin, Van büyükşehir belediyelerimize ve birçok belediyeye yine bu algı yaygınlaştırılarak kayyum atandı. Halkın iradesi bu bahaneyle tekrar gaspedildi. Fakat Kürtler şunun farkında: Bu ülkede 17 bin 500 kişi evlerinden alınıp faili belli bir şekilde katledildiğinde hendekler yoktu. Roboski’de bombalarla onlarca sivil katledildiğinde hendekler yoktu. IŞİD’e yol verilip HDP Amed mitinginde beş, Suruç’ta 33 genç, Ankara’da 101 insan katledildiğinde hendekler yoktu. Bağımsızlık referandumunda Sayın Barzani ölümle, oradaki Kürtler açlıkla tehdit edildiğinde hendekler yoktu. Haşd-i Şabi örgütü Kerkük’ün üstüne salındığında hendekler yoktu. Kürtler, 11 yaşındaki Uğur Kaymaz’ın bedenine 12 kurşun sıkıldığında, 10 yaşındaki Ceylan Önkol’un küçücük bedeni havan topuyla paramparça edildiğinde, hendeklerin olmadığının farkında. Kürtler geleceğe bakmamız gerektiğinin farkında. Bugüne kadar yaşadıkları ne olursa olsun, artık bir olmanın, beraber olmanın, ittifak kurmanın kaçınılmaz olduğunun Kürtler farkında.
Yargılandığınız davalarda ne tür hukuksuzluklar yaşadınız?
Sarayın bir odasında alınan kararlar hazır bir şekilde savcı ve hâkimlerin önüne konuyor. Çok az sayıda da olsa vicdanen rahatsız olup itiraz eden yargı mensupları sürgün ve tutuklanmayla tehdit ediliyor. Bunları AKP’de başkanlık, başbakanlık yapmış ve halen milletvekili olanlar bile dile getiriyor. Yargı mensupları anayasayı, yasaları tek bir adamın istikbali için ihlâl ediyor, tanımıyor ve dolayısıyla suç işliyor. Bugünler elbet geçecektir, tüm bu hukuksuzlukların hesabı, adalet önünde sorulacaktır. Anayasanın, kanunların rafa kaldırıldığı, on binlerce HDP’li ve muhalifin kumpas dava ve kararlarla mahkûm edildiği bir süreçte benim yaşadığım hukuksuzlukları anlatmanın bir önemi yok. Bizlerle sandıkta mertçe, yürekli bir şekilde mücadele etmekten korkan siyasi iktidar, yargı eliyle intikam almaya çalışıyor. Bizler düşman hukuku uygulanan siyasetçileriz.
Basında sizinle ilgili yorumlarda sık sık “PKK sizi tükürüğüyle boğar” sözünüz hatırlatılıyor. Bu sözü hangi ortamda, neden söylemiştiniz?
AKP ve çamur medyasının yaratmak istediği algıyla baş edebilmek çok zor. O konuşmayı yaptığım tarihteki Hakkâri’nin genel durumunu, halkımızın yaşadığı inanılmaz acıların bir kısmını az önceki cevapların bazılarında aktardım. Yaptığım konuşmanın polis kamera görüntüsü yok. Bir yerel gazetecinin konuşmanın sadece bir kısmını alarak yaptığı habere dayanılarak hazırlanmış bir iddianame var. Herkesin savaşa değil, barışa odaklanmasını, çözüm süreci sona ererse binlerce insanın yaşamını yitireceği gerçeği ve bunun endişesiyle, ne olursa olsun, tüm provokasyonlara rağmen barışı her zamankinden daha fazla sahiplenmemiz gerektiğini ifade eden bir konuşmaydı. İddianamede yer aldığı haliyle bakıldığında, konuşmanın hiçbir bölümünde Türkiye Cumhuriyeti devleti muhatap değildir. AKP ve medyası ısrarla Türkiye Cumhuriyeti’ni hedef aldığımı dile getiriyor. Gerçi bu işi uzun süredir yapıyor, siyasi iktidarın tarım, sanayi, eğitim, kültür ve çevre politikalarına yönelik eleştirileri bile devlete yapılan saldırı olarak göstermeye çalışıyorlar. Çözüm sürecinin provoke edilmemesi için o günlerde bazen günde dört-beş konuşma yapıyorduk. O konuşmadaki muhatap IŞİD ve işbirlikçileriydi.
İçeriden bakınca, savaş odaklı politikaları yürütenlerin halk desteğini büyük ölçüde kaybettiğini, tüm kimlikleri, inançları kucaklayan, çoğulcu, eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik bir anayasa çerçevesinde, tüm demokrat muhaliflerin çekinmeden buluşabilmesinin fırsatının doğduğunu görüyorum.
İçeriden bakınca dışarısı nasıl görünüyor?
İçeriden bakınca, savaş odaklı politikaları yürütenlerin halk desteğini büyük ölçüde kaybettiğini, tüm kimlikleri, inançları kucaklayan çoğulcu, eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik bir anayasa çerçevesinde, tüm demokrat muhaliflerin korkmadan, çekinmeden buluşabilmesinin fırsatının doğduğunu görüyorum.
Cezaevinden çıktıktan sonra ne yapmayı düşünüyorsunuz?
Cezaevinde de, dışarıda da olsam, HDP’ye gönül vermiş biri olarak partimin hedefi olan barış ve birlik içerisinde eşit, demokratik, onurlu, özgür yaşama ulaşabilmek için çalışmaya devam ederim.
Dışarıda en çok neyi özlüyorsunuz?
Toprakta, kırlarda, Colemêrg’in, Gever’in yemyeşil yaylalarında yürümeyi özledim.
Selahattin Demirtaş’la uzun süredir aynı koğuştasınız; nasıl bir koğuş arkadaşı Demirtaş? Demirtaş’a göre siz nasıl bir koğuş arkadaşısınız?
Selahattin başkanla bir arada olmaktan gayet memnunum. Kendisinden çok şey öğrendim, öğreniyorum. Çok iyi, cesur, mütevazı, çalışkan, üretken bir insan. Sizin yerinize Selahattin başkana sordum, ben de iyi bir koğuş arkadaşıymışım 🙂