TARİHİ EŞİK –2021-22 | IV: YILDIZ TAR

Söyleşi: Anıl Olcan
29 Aralık 2021
Polisin saldırılarına rağmen 19. İstanbul LGBTİ+ Onur Yürüyüşü için Odakule, Tünel ve Cihangir’de toplanıldı, 26 Haziran 2021. Fotoğraf: Zeynep Kuray
SATIRBAŞLARI

2021 LGBTİ+ mücadelesi için nasıl bir yıldı?

Yıldız Tar

Yıldız Tar: 2021 Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin başını çektiği direnişle başladı. Melih Bulu’nun kayyum-rektör atanmasına karşı direnişin en önemli bileşenlerinden biri LGBTİ+’lar ve Boğaziçi Üniversitesi’ndeki LGBTİ+ kulüpleriydi. Daha önce atanan Mehmed Özkan döneminde de LGBTİ+’lar baskı görüyordu. Bu yüzden kayyuma karşı refleks gösteren grupların içinde LGBTİ+’ların olması olağandı. Olağandışı olansa LGBTİ+ hareketinin siyasi sembollerinin kriminalize edilmesiydi. Bu politika sadece Boğaziçi direnişiyle sınırlı değildi, herhangi bir eylemde polisin gökkuşağı bayrağının peşine düştüğünü gördük. Ayrıca, Türkiye bir gece ansızın İstanbul Sözleşmesi’nden çekildi. “LGBTİ+’lar aile kurumunu yıkmaya çalışıyor” dendi, bu sözleşmeden çekilmeye gerekçe kılındı. Adım adım suçlu, sapkın, günahkâr, bu topraklara ait olmayan bir LGBTİ+ imgesi yaratılmaya çalışıldı. Bu yıl LGBTİ+’lara yönelik farklı sansür mekanizmalarını devreye soktular. 2020’de Ticaret Bakanlığı, üzerinde gökkuşağı bayrağı olan ürünlerin satışına +18 sınırlaması getirdi. Maalesef bu kararda Türk Tabipler Birliği’nin (TTB) de imzası var. Tabipler Birliği başkanı Şebnem Korur Fincancı konuyla ilgili özür dileyip özeleştiri verdi. Ama yasak hâlâ yürürlükteyken özür bir şey ifade etmiyor. Devleti komplocu, varoluşsal krizler yaşayan kırılgan bir erkeklik yönetiyor. Nefretleriyle ilgili roman yazıp iç bulantılarından bahsedebilirler. Ama LGBTİ+ nefretinin devlet siyasetine dönüşmesi kabul edilemez. 

Kayyum karşıtı mücadelenin odaklarından biri olmak LGBTİ+ mücadelesini nasıl etkiledi? 

Direniş LGBTİ+ tartışmasının seyrini değiştirdi. Toplumda “neymiş bu LGBTİ+ meselesi?” gibi soruların sorulmasına neden oldu. Siyasal söylemi belirlemek iktidarın en iyi yaptığı şeylerden biri. Ama Boğaziçi direnişiyle birlikte LGBTİ+’lar kendi meselelerini iktidarın belirlediği hattan çıkarıp “sen buraya gel, buradan konuşacağız” dediler. Ayrıca, direniş toplumsal hareketler üzerindeki ölü toprağını silkeledi. Siyasetin bütün mekanizmalarını harekete geçmeye zorladı. 

Durağan  göle taş attığınızda dalgalar yayılır, durağanlık kaybolur. LGBTİ+ hareketi göle sürekli taş atıyor. Boğaziçi direnişi sürerken 327 STK bir araya gelip “Öğrencilerin ve LGBTİ+’ların hak mücadelesi hepimizin hak mücadelesidir” dedi.

Ölü toprağının atılması 8 Mart’a ve Onur Yürüyüşü’ne de yansıdı. Tabii buna karşı bir reaksiyon da oldu. Mesela Boğaziçi direnişi sırasında düzenlenen bir sergideki Kâbe görselinin iktidar tarafından tehlikeli bir biçimde kullanıldığını gördük. Bu politikaya CHP sözcüsü Faik Öztrak’ın da katılmasıyla bir çeşit milli mutabakat hattı örülmeye çalışıldı.

O “milli mutabakat” örülebildi mi? LGBTİ+ mücadelesiyle dayanışma gösteren toplumsal kesimlerin genişlediği de söylenebilir mi? 

Toplumu durağan bir göl gibi düşünürsek, göle bir taş attığınızda dalgalar yayılır, durağanlık kaybolur. LGBTİ+ hareketi göle sürekli taş atıyor. Boğaziçi direnişi sürerken 327 STK bir araya gelip bir metin yayınlayarak “Gözaltı ve tutuklamalar durdurulsun. LGBTİ+’lar kriminalleştirilemez. Öğrencilerin ve LGBTİ+’ların hak mücadelesi hepimizin hak mücadelesidir” dedi. Bu bize toplumsal direnişin bir alan açabildiğini gösteriyor. LGBTİ+ fobisinden arınmış bir toplumdayız diyemem, ama toplumun iktidarın sınır tanımaz saldırganlığına “yeter, zulmün de bir sınır var” demesi önemli. Bu bize diyalog zemininin olduğunu gösteriyor. 

Melih Bulu’nun Boğaziçi Üniversitesi’ne atanmasını ve LGBTİ+’lara yönelik baskıları protesto eden bir öğrenci Güney Kampüs kapısında gökkuşağı bayrağı açtı, 1 Şubat 2021. Fotoğraf: Murat Bay

Sivil toplum alanında LGBTİ+ karşıtlığı yaygın mı ya da yükseliyor mu?

Beş-altı yıldır TÜRAP olarak bilinen, çeşitli muhafazakâr STK’ların birleştiği Türkiye Aile Platformu var. Bu kuruluşun arkasında KADEM var. Platformun temel işlevi LGBTİ+ düşmanlığı. Her Onur Yürüyüşü öncesinde “LGBTİ+’lar ailemizi parçalayacak” gibi açıklamalar yaparlar. Cumhur İttifakı aslında yeni kurulmadı, yirmi yıla yakındır LGBTİ+’lara karşı bir Cumhur İttifakı var. AKP ve MHP LGBTİ+’ların anayasal taleplerine henüz resmi bir ittifak yokken de karşıydı. 

Cumhur İttifakı’nın resmileştiği 2018’den beri toplumda LGBTİ+ düşmanlığı oluşturmak ve toplumu mobilize etmek için çaba gösteriyorlar. Devlet bütün bakanlarıyla, bürokratlarıyla işi gücü bırakmış LGBTİ+’lara karşı bir çete düzeni örgütlüyor. Bu durumu 1996’da Ülker Sokak’tan, 2006’da Eryaman’dan, şimdilerde Bayram Sokak’tan biliyoruz. Sanki LGBTİ+’lara karşı kurulmuş bir özel harp dairesi çalışıyor. Devlet hem kamu memurları eliyle LGBTİ+ hareketinin alanını daraltıyor hem de çetevari yapıları sokağa salıyor. 90’larda Refah Partisi’nin ve Ülkü Ocakları’nın, 2006’da Eryaman’daki saldırının da sanıklarından Şammaz Taşdemir’in çetesinin kurduğu ağlar faal hale getirilebilir. Bu da ister istemez siyaseti kriminel bir alana çekiyor… LGBTİ+ varoluşu hayatın olağan akışının tam ortasında. Çete örgütlenmeleri hayatın akışıyla savaşıyor. Eylemlerde polis bize “hayatı olağan akışına döndürün” diye anons geçer. Ama hayatı olağan akışına döndürmek için çete örgütlerinin ortadan kalkması gerekiyor. 

Beyoğlu Mis Sokak’ta Onur Yürüyüşü için toplanan LGBTİ+’lara polis saldırdı. Çok sayıda LGBTİ+ hakları aktivisti gözaltına alındı. 26 Haziran 2021. Fotoğraf: Zeynep Kuray

LGBTİ+’lara yönelen şiddetin biçimlerinde dönüşüm oluyor mu? 

LGBTİ+’lara yönelik şiddet sözel şiddetten işkenceye kadar çok çeşitli hallerde kendini gösteriyor. Yakında Kaos GL’de 2021’e ait LGBTİ+’lara yönelik Nefret Suçları Raporu’nu yayınlayacağız. Birkaç yıldır nefret suçları artış eğilimi gösteriyor. Şiddet faillerinin çoğu polis. 2021’de işkence ve kötü muamelede muazzam bir artış var. Rapor iyi incelendiğinde saldırıların üç veya daha fazla kişiyle, kamusal alanlarda insanların gözü önünde gerçekleştiğini görüyoruz. Yani bu saldırılar linç niteliği taşıyor. 

LGBTİ+ nefretini kurumsallaştıran devlet mekanizmasını nasıl tanımlarsınız?

Sol jargonda “bunlar halk düşmanıdır, tanıyın bunları” denir. Öyle tanımlıyorum. Pandeminin ilk günlerinde, çocukların gökkuşağı çizimleri üzerinden ortalığı ayağa kaldıran Milli Eğitim Bakanlığı, Huysuz Virjin ve VJ Bülent’i televizyon ekranlarından kovduran ve şimdilerde Netflix’teki dizilerin senaryolarına müdahale eden RTÜK, LGBTİ+ karşıtı hutbeler yayınlayan Diyanet İşleri Başkanlığı, LGBTİ+ düşmanlığının operasyonel ayağı olan İçişleri Bakanlığı halk düşmanıdır. 

İktidar tarafından kriminalleştirilen gökkuşağı bayrağı eylemlerde polisin hedefindeydi. Ankara LGBTİ+ Onur Yürüyüşü, 29 Haziran 2021. Fotoğraf: Tunahan Turhan

Diyanet İşleri Başkanlığı ne kadar etkili LGBTİ+ düşmanlığında?

Diyanet İşleri Başkanlığı 2021’de LGBTİ+’larla ilgili bir şey demedi. Çünkü 2020’de yeteri kadar nefret üretmişti. AKP öncesinde cuma hutbesini cami imamları hazırlardı. AKP merkezi hutbe sistemine geçti. Bu karar Diyanet’in güç kazandığı kritik anlardan biriydi. Artık Diyanet’in hutbesi 81 ilde ve yurtdışındaki camilerde okunuyor. 2019’daki Onur Yürüyüşü’nün ardından, temmuzda LGBTİ+ karşıtı bir hutbe okundu. İktidar toplumu dizayn etmek istediğinde devreye Diyanet giriyor. Diyanet devlete bağlı bir kurum, ama İslâm dinini temsil ettiğini söyleyerek dokunulmazlık zırhına kavuşuyor. “Hakkımı ihlâl ediyorsun” dediğimizde “inancımıza saldırdınız” diyorlar. Halkın vergileriyle ayakta duran bir devlet kurumunun toplumun bir kesimini hedef göstermesi suçtur. Biz devlet memuru olan Ali Erbaş’ın her ağzını açtığında LGBTİ+’ları hedef göstermesiyle savaşıyoruz. 

Muhalefet cephesinde restorasyon tartışması sürüyor. Bu tartışmada LGBTİ+ mücadelesinin bir yeri var mı?

LGBTİ+ haklarından bahseden bir restorasyon programı görmedim. Zaten restorasyon süreci “iyi olacak, bize güvenin” gibi mistik söylemlerle ilerliyor. Neye inanacağız? Somut bir şey mi var? Aslında nasıl olacağını, kimlerin yapacağını bilmediğimiz bir restorasyon bizi bekliyor. Restorasyonun ana aktörü olan Millet İttifakı’nda Saadet Partisi de var. Saadet Partisi oy potansiyeli küçük olsa da İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasını örgütleyen partiydi. İyi Parti lideri Meral Akşener ‘96’da Ülker Sokak boşaltıldığı zamanlarda içişleri bakanıydı. CHP’de bazı milletvekillerinin çalışmaları çok kıymetli olsa da, LGBTİ+’larla ilgili bir parti politikası geliştirilebilmiş değil. LGBTİ+’lara “lût kavmi” diyen siyasetin küçük eniştesi Ahmet Davutoğlu’dan mı medet umacağız? İktidar değiştiğinde LGBTİ+’lara doğrudan yasaklar getiren düzen olmayabilir. Ama bu LGBTİ+’ların haklarını kazandığı anlamına gelmeyecek. 

Devlet bakanlarıyla, bürokratlarıyla LGBTİ+’lara karşı bir çete düzeni örgütlüyor. Bu durumu ‘96’da Ülker Sokak’tan, 2006’da Eryaman’dan, şimdilerde Bayram Sokak’tan biliyoruz. LGBTİ+’lara karşı bir özel harp dairesi çalışıyor.

Toplum gitgide yoksullaşırken işsizlik, güvencesizlik LGBTİ+’ları nasıl etkiliyor?

Yoksulluğun da cinsiyet kimliği var. Haklarından mahrum edilmiş tüm kesimler gibi LGBTİ+’lar da derin yoksulluk denen cenderenin içinde. Geçtiğimiz günlerde bir belgesel çekimi için İstiklâl Caddesi’nde tersine Onur Yürüyüşü yaptım. Tünel’den Taksim Meydanı’na doğru yürüyen herhangi biri Beyoğlu’nun her sokağında evsiz, yoksulluğun en derin halini yaşayan lubunyaları görür. Yoksulluk LGBTİ+’ları hem ekonomik hem de cinsel sömürüye açık hale getiriyor. Bir lubunyayı işe almak “lütuf” olduğu için garsonuna 10 lira veren bir işletme lubunyaya 5 lira verebiliyor. Seks işçiliği meselesi de böyle. Seneler önce Tarlabaşı’nda bir trans kadın öldürülmüştü. Haber yapmak için sosyalist bir arkadaşımla öldürülen trans kadının evine gitmiştim. Eve girdiğimizde arkadaşımın yüzü değişti ve dışarı çıktı. İşim bittiğinde ona öfkeli bir şekilde “hayrola” dedim. “Ev çok kötü durumda, daracık, bir sürü insan var, o yüzden midem kalktı” deyip ağlamaya başladı. O an transların böyle evlerde yaşıyor olmasını normalleştirdiğimi fark etmiştim. 

“Barınamıyoruz” diyerek parklarda yatan öğrenciler arasında LGBTİ+’lar da vardı. Barınma sorunu onlar için daha can yakıcı, değil mi?

Türkiye’de LGBTİ+’lara ev kiralayanlar kafalarına göre “ibnelik vergisi” alır. Emlâkçılar herhangi birine iki bin liraya verdiği evi lubunyaya dört bin liraya verir. Mal sahipleri hayatın her alanında “ibnelik vergisi” istiyor. Eskiden Avcılar’da ev sahipleri evlerini özellikle translara vermek isterdi. Çünkü evler hasarlıydı, bir depremde yıkılacaktı. O koşullardaki bir evde kim kalır? Tabii ki öğrenciler ve travestiler. 

Sosyal baskıyı en şiddetli yaşayanlar arasında göçmen LGBTİ+’lar da var. Göçmen LGBTİ+’lar için 2021’de nasıl bir manzara vardı?

Pandemi öncesinde gözümüz Türkiye-Yunanistan sınırına yığılan göçmenlerdeydi. Sınırdaki mülteci LGBTİ+’larla röportaj yaptığımda “kapının açılmayacağını biliyorum, şansımı deneyeceğim, çünkü Türkiye benim için bir cehennem” demişti içlerinden biri. Düşünün, bunu diyen kişi idam cezasının olduğu İran’dan geliyordu. Hâlâ sınıra giden, kaçak yollarla Yunanistan’a geçip Yunanistan polisinin şiddetine maruz kalan mülteci LGBTİ+’lar var. Yeni dönemin milli birlik ve beraberlik unsuru mülteci düşmanlığı olacak. Altındağ’da yaşananları hepimiz gördük. LGBTİ+ ve mülteci düşmanlığı birleşince başka türlü bir vahşet doğuyor. Sistem Türkiyeli bir LGBTİ+’yı varla yok arasında bir yere sıkıştırırken, mülteci LGBTİ+’lar için bu durum yoka sıkıştırılmak anlamına geliyor. Merdiven altı tekstil atölyelerinde dikiş makinesini çalıştırırken varsın, insan olarak yoksun. Bu tastamam bir kölelik demek. O mültecinin söyledikleri daha anlaşılıyor oluyor: Evet, burası bir cehennem. 

2022 LGBTİ+ hareketi açısından neler getirir?

Seçim olursa yandı gülüm keten helva! Yine manşetlerde oluruz. Ama alıştık. İyi bir benzetme mi, bilmiyorum ama, bizler hamamböcekleri gibiyiz. Dünya yıkılsa da hayatta kalacak bir yer buluruz. Bu bana güven veriyor. Bir ara sosyal medyada “Beyoğlu’nu geri alacağız” kampanyası yapılıyordu. Beyoğlu’ndan giden sizdiniz. Bizler hâlâ Beyoğlu’ndayız. Aşağılanan nargile kafelerde lubunyalar nargilelerini içiyor. Varız, var olacağız.

1+1 Express, sayı 178, Kış 2021-22

^