“Barınamıyoruz” nöbetlerinin sekizinci gününde, 27 Eylül’de Cumhurbaşkanı Gezi direnişi benzetmesi yaparak Yurtsuzları hedef gösterdi, İzmir, Eskişehir ve İstanbul’da 80’e yakın öğrenci gözaltına alındı. İçişleri Bakanı da eylemcileri yasadışı örgütlerle ilişkilendiren bir liste yayınladı. İktidarın bu tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Su Demircan: Gezi direnişinde 12 yaşındaydım, çoğumuz da öyleyiz. İktidarda Gezi travması yaşandığı açık. Bu yüzden de bizi marjinalize etme, kriminalize etme çabasındalar. Bu söylemleri direniş alanlarında da duyduk. Polisler de söylüyordu, “sizin aranızda yurdu veya evi olanlar var, yine de buradanız, sizin amacınız başka” diyorlardı. Bu sözleri duyunca yakında İçişleri Bakanı da Cumhurbaşkanı da çıkar açıklama yapar demiştik.
Meşru bir zemindeki hak arayışlarına tahammülleri yok. Halbuki yurtsuzluğa, kira artışlarına karşı direnmemiz kadar doğal bir şey yok. Bunu karalayacak bir sebep bulamayınca sıklıkla başvurulan yöntem örgütlerle ilişkilendirmek. Arkadaşlarımız haksız yere gözaltına alındı ve bir süre sonra serbest kaldılar. 27 Eylül gecesi arkadaşlarımız gözaltına alındığında sosyal medyadaki etikete toplumun çok farklı kesimlerinden sahip çıkan tepkiler yağdı. Aslında, eylemlerimizin toplumun tüm kesimlerine ulaşmasına neden oldular bu açıklamalar ve gözaltılarla. Boğaziçi sürecinde de aynı şeyi yaptılar, birtakım örgüt isimleri listesiyle haklı bir hareketi kriminalize etme çabası içine giriyorlar. Toplumun pek çok kesimi bunun bir saçmalık olduğunu, bu boş çabanın tüm örneklerde yeniden yeniden servis edildiğini görüyor.
Bizler üniversiteyi kazanmış, ancak yurt bulamamış, ev kirası ödeyemediği için evinden çıkmış ve kiralık ev bulamamış öğrencileriz. Ev kiralasa da, yurt bulsa da geçinebilmek için çalışmak zorunda bırakılan en az bir milyon üniversiteliyiz.
Yurtsuzlar eylemine katılanların içinde bir tek arkadaşımızın yurt yedek listesinde olduğunu ifade etmişlerdi. Ankara’da en az üç kişi sayabilirim, bilmem kaç bininci sırada yedekte olan. Bunlarla uğraşacaklarına yurt sorununu inkâr etmeyi bırakıp sorunu çözseler daha iyi olur.
Yurtsuzlar hareketi kimlerden oluşuyor, üniversite öğrencilerinin yurt ve barınma sorununa nasıl bakıyor?
Tüm memlekette öğrenciler olarak yurt sorunu, barınma sorunu yaşıyoruz. Bizleri “müşteri” olarak görüp fahiş yurt ve ev kiralarıyla sokaklara mahkûm edenlere karşı sürdürdüğümüz nöbetin on gününü geride bıraktık. Bizler üniversiteyi kazanmış, ancak yurt bulamamış, ev kirası ödeyemediği için evinden çıkmış ve kiralık ev bulamamış öğrencileriz. İstanbul Valiliği’nin iddia ettiği gibi sadece 127 kişi değiliz. Yurt bulamamış, 8 bininci sırada yurt bekleyen, ev kiralasa da veya yurt bulsa da geçinebilmek için çalışmak zorunda bırakılan en az bir milyon üniversiteliyiz.
Her yere apartman üniversiteler açtılar, buna karşın 2016’dan bu yana KYK yurtlarının ne sayısında ne kapasitesinde artış var. Aksine, kapatılan yurtlar var, birçok yurdun da yatak kapasitesi azaldı. Özel yurtlarla vakıf yurtlarının sayısı ise 2007’den bu yana üçe katlandı. 2021 Türkiye’sinde toplam yurt sayısının yüzde 34’ünü KYK yurtları, yüzde 31’ini özel, yüzde 35’ini çeşitli vakıf ve dernek adı altındaki dini cemaat ve tarikatların yurtları oluşturuyor. Bu süreçte hazırlanan raporlara göre, Ankara’daki yurtlar 18 bine yakın kadın ve 9 bin civarında erkek öğrenci olmak üzere, yaklaşık 27 bin yatak kapasitesine sahip. Buna karşın, kentte 300 binin üzerinde üniversite öğrencisi var. Ankara’da yatak başına en az 11 öğrenci düşüyor.
KYK yurtlarında 30 binlere kadar uzanan yedek listesi var. KYK yurtlarının kapasitesi hiçbir şekilde arttırılmazken cemaat yurtlarının kapasiteleri arttırılıyor. Çoğu öğrenci özel yurtlara para verecek durumu olmadığı için aylık 150-200 liraya cemaat yurtlarına gitmek zorunda kalıyor. Cemaat yurtlarında, özellikle kadın üniversiteliler “usturuplu giyinmeleri” ve “uygun davranmaları” konusunda uyarılıyor. Pilav günlerine ve sohbetlere zorunlu olarak katılmaları bekleniyor. Yoksa “atarız, bu yurtta barınamazsın” deniyor.
2016’dan bu yana KYK yurtlarının ne sayısında ne kapasitesinde artış var. Özel yurtlarla vakıf yurtlarının sayısı ise 2007’den bu yana üçe katlandı. 2021 Türkiye’sinde toplam yurt sayısının yüzde 34’ünü KYK yurtları, yüzde 31’ini özel, yüzde 35’ini çeşitli dini cemaat ve tarikatların yurtları oluşturuyor.
Özel yurtların fiyatlarıysa yıllık 30-35 bin liraya ulaşmış durumda. Öğrenciler veya aileleri bunu karşılayamaz. Dar gelirli ailelerin geliri evi çevirmeye yetmiyor. İşsizlik almış yürümüş. Yüz yüze eğitim kararının açıklanmasının ardından Türkiye genelinde yüzde 70 ile 290 arasında değişen kira artışları nedeniyle birçok arkadaşımız evsiz kaldı. Üniversitelilerin iş bulması zaten çok zor olduğu gibi, çalışarak okumak da gerçekçi değil, derse devam zorunluluğu var okullarımızda.
Talepleriniz neler?
Yurtsuzlar olarak taleplerimiz net: Özel yurtlar kamulaştırılsın, bizlere açılsın. Kiralara üst sınır getirilsin. Burslar ve krediler yükseltilsin. Gelecek ay bütçe görüşmeleri başlayacak. Diyanet’in değil, eğitimin bütçesi artırılsın. Devlet yurtlarının sayısı ve niteliği artırılsın ve tabii her geçen gün sayısı artan tarikat ve cemaat yurtları kamulaştırılsın. Misafirhaneler öğrencilere açılsın.
Erdoğan’ın sizi “yalancılıkla” suçladığı ve “iktidara geldiğimizde 45 liraydı burs, biz 650’ye çıkardık, elinize dizinize dursun” açıklamasını nasıl yorumluyorsunuz?
Cumhurbaşkanının enflasyondan haberi yokmuş gibi, trajikomik bir söylem. 2002’de 45 liraya çok daha fazla şey yapılabilirken bugün 650 lira yetmiyor. 450 lira KYK yurdu. 650’den yurt parasını çıkarınca 200 lira kalıyor. 60 lirayı abonmana verdiniz, 140 lira kalıyor. 140 lira haftada 35 lira demek. Bir insanın haftada 35 liraya geçinmesi hiçbir şekilde mümkün değil, ki bu da en ucuz KYK yurdunun çıkması senaryosu. Bursla geçinemeyen öğrenci ya yarı zamanlı çalışmak zorunda ya da ailesi tarafından denetlenme pahasına aileden para almaya devam etmek zorunda. Bize göre, aileden para almak demek, özellikle biz kadınlar ve lubunyalar için, ailenin denetimine girmek demek. Böylece bağımsızlığımıza, özgürlüğümüze ket vurulmuş oluyor.
İktidar KYK yurtlarında iki-üç kişilik odalardan, otel standardından söz ediyor. Sizce nasıl koşullar?
Yurtlarda minimum barınma şartları bile yerine getirilmiyor. Binalar, odalar bakımsız. KYK yurtlarının kapasiteleri bir yana, pandemi koşullarına rağmen öğrenciler dört, beş, hatta sekiz kişilik odalarda kalıyor. Sıcak su sorun, odalarda çalışmak için yeterli masa ve sandalye yok. Hayat çalışma odalarında yer aramakla geçiyor. Sabah kahvaltısı için 6, akşam yemeği için 13 lirayı yurt sağlıyor. Genellikle verilen öğünlerle doymak mümkün değil. Diyelim ki sebze yemeği 8 lira, pilav 5 lira, yanına ekmek ve meyve suyu almak için ekstra para ödenmesi gerekiyor. Sınırsız yemek verildiği de doğru değil. Okul yemekhanelerindeyse 2,5 liraya sadece bir öğün yiyebiliyorsun. Doymadın, ikinci yemekte 17,5 lira ödemen gerekiyor. Paran yoksa aç kalıyorsun.
Şimdi duyuyoruz, KYK yurtlarının kapasitesi artırılıyormuş. Ne yapıyorlar? Örneğin, dört kişilik odalara sıkış tepiş yatak atıyorlar. Bu durum pandemi koşullarında ne kadar uygun? Bir temel sorun daha var: Cebeci kampüsünde okuyorsun, yurdun Gölbaşı’nda. İstanbul’da neredeyse şehrin dışında yurtlar. Öğrencinin olmayan bütçesinin üzerine en az iki, gidiş-dönüş dört ulaşım aracının ücreti de biniyor.
Ev tutan arkadaşlarımız faturalarını ödeyemiyor. Bir arkadaşımız şöyle dedi: “Dersteyim, derse odaklanmam gerekiyor, ama fatura düşünüyorum. İki gün sonra elektrik faturamın son günü, üçüncü fatura olmuş. Üç faturayı nasıl ödeyeceğim? Elektrik kesilecek.” Bir öğrenci ders dinlerken bunu düşünmek zorunda olmamalı.
Cumhurbaşkanının söylemi trajikomik. 2002’de 45 liraya çok daha fazla şey yapılabilirken bugün 650 lira yetmiyor. 450 lira KYK yurdu. 650’den çıkarınca 200 lira kalıyor. 60 lirayı abonmana verdiniz, 140 lira kalıyor. 140 lira haftada 35 lira demek.
Yurtsuzlar hareketi nasıl ortaya çıktı?
Yüz yüze eğitimin başlayacağı ilan edildi ve Ankara’da tüm semtlerde kiralar birden arttı. Yüzüncü Yıl’da en kötü evler 2200 liraya kiralanıyor. Cebeci’de küçücük evlerin kiraları 1500 liraya dayanmış durumda. Okul arkadaşlarımız “Sen de kalabilir miyim, yurt bulamıyorum?” diye mesajlar yazınca, biz de dedik ki “bu hayati ve yakıcı bir sorun, bir şeyler yapmalıyız”. Forum açtık.
Çoğu arkadaşımız Ankara’ya ulaşmaya çalışıyor, ancak yurt çıkmadığı için veya ev tutsa bile mesela iki ay sonra okulların yeniden kapanmayacağının garantisi olmadığı için ev açmaya çekiniyor. Yurt da bulamıyorlar, bu yüzden okullarını dondurmayı düşünen, şehirlerinde kalmayı seçen birçok arkadaşımız var. Biz de “buna etkin bir cevap bulmalıyız, etkin bir eylem yapmalıyız” diyerek parklarda yatmaya karar verdik. Nöbete başlamadan önce Barınamıyoruz Hareketi ve Yurtsuzlar hesapları açılmıştı. Aynı anda başladık, bazı şeyler de ortaklaşıyoruz zaten.
Barınma Hakkını Savunmak (In Defence of Housing: The Politic of Crisis) kitabının yazarları Peter Marcuse ve David Madden’e göre, “Günümüz kapitalist toplumlarında konut sorunu ‘teknik’ değil, ‘politik’ bir sorun.” Ne dersiniz bu görüşe?
Asla teknik bir sorun olduğunu düşünmüyoruz, politik bir sorun, iktidarın politik bir tercihi. Öğrencilerin barınma hakkını tanımak gibi bir dertleri yok. Kasımda bütçe konuşulacak. Bütçenin büyük kısmı sermayedarlara gidecek, yeni vergiler gündeme gelecek. Kaynakları polise, savunmaya, Diyanet’e ayıracaklar, öğrencilere, emekçilere, yoksullara ayırmayacaklar.
Politik bir sorun bu, kent hakkıyla da ilgili. Bu kentte hepimizin hakkı var. 2008’den bu yana bizlere dayatılan neoliberal politikalar sonucunda ortaya çıkan konut/kira sorunu bugün başlamadı, dün de sorundu. Pandemi nedeniyle üniversitelerin uzaktan eğitim yapması bu sorunu bir süreliğine görünmez kılmıştı sadece. Bunu hâlâ inkâr etmek de kalıcı çözümler yerine geçici çözüm önerileriyle gelmek de teknik değil, politik bir sorun olduğunu gösteriyor. Biz sesimizi yükseltince valilikler, belediyeler ve kamu kurumları misafirhanelerini açtı. Üniversiteleri açarken barınmanın sorun olacağını hiç mi düşünmediler?
Yurtlarda minimum barınma şartları bile yerine getirilmiyor. Binalar, odalar bakımsız. Pandemi koşullarına rağmen öğrenciler dört, beş, hatta sekiz kişilik odalarda kalıyor. Sıcak su sorun, odalarda çalışmak için yeterli masa ve sandalye yok.
Devlet öğrencilerin ihtiyaçlarına neden yeterince bütçe ayırmıyor sizce?
Devlet eğitime veya öğrenciye yeterince bütçe ayırırsa, öğrenciye özgür bir üniversite ve kampüs hayatı sunarsa, öğrencilerin örgütlenmesi ve ona karşı çıkması ihtimali güçlenir. Bunu asla istemiyor. Ne yapıyor? Öğrenciyi yoksullaştırıyor, çalışmak zorunda bırakıyor. Böylece üniversiteli diğer öğrencilerle etkileşim kuramayacak, örgütlenemeyecek, kariyerist kaygılarla yoğurulacak ve sisteme karşı çıkmayacak, sistemi içselleştirecek ya da ailesine boyun eğecek. Aile kapitalist düzenle işbirliği içinde zaten. Aile tarafından denetlenmek demek, aslında devlet tarafından denetlenmek demek. Öğrenci kendi içine kapanacak, “makûl öğrenci” olacak, “makûl işçi” olarak yetişecek.
Devlet öğrencilere, emekçilere ücretsiz bir şey verme niyetinde değil. Bu sadece konutla alâkalı değil. A101’lerde, ŞOK’larda satılabilir halde olmayan ama yenebilir durumdaki sebzeler ihtiyaç sahiplerine ücretsiz verilebilecek veya poşete doldurulup marketin kenarına konulabilecekken özellikle parçalanıp çöpe atılıyor ve çalışanlar bu konuda özellikle uyarılıyor. Çünkü “müşterilere” bir şeyleri ücretsiz vermeye başlarlarsa, o zaman insanlar bunların fiyatını sorgulamaya başlayacak. Yine aynı şekilde, konuta da düşük veya ücretsiz ulaşırsa, bu kadar sömürülmeye izin vermeyecek insanlar. Kira bir işçinin, bir öğrencinin gelirinin büyük bir kısmına denk gelen ve hayatını krize sokan bir gider kalemi. Eylemlerden birinde, polis bizi “devleti aciz göstermekle” suçladı. Biz de dedik ki, “ama devletiniz aciz, bize yurt sağlayamıyor.”
Konut krizi sınıf, cinsiyet, etnisite gibi toplumsal eşitsizlikleri hem daha görünür kılıyor hem katmerlendiriyor. Bu konudaki gözlemleriniz, tanıklıklarınız nasıl?
Okul arkadaşlarımın ev bakarken yalnız gitmediklerini biliyorum. Çünkü yalnız gitmeye çekiniyorlar. Emlakçı, ev sahibi bir şey yaparsa, taciz ederse diye. Bir arkadaşımız anlattı, evin anahtarı ev sahibinde de var. Yalnız olduğu günü kollayıp arkadaşın evine giriyor. Yalnız, genç, üniversiteli, özgür bir kadın olarak yaşamak çok zor. Bu kaygılarla ev bakıyor kadınlar ve lubunyalar. Trans kadınların ev bulması imkânsız, ev sahipleri “sen fahişesin, burada barınamazsın” diyebiliyor.
Barınma Hakkını Savunmak kitabında, “konuta yabancılaşmaktan, “kendini evinde hissedememe,” yaşadığın evde güvende ve huzurlu olamama halinden söz ediliyor. Öğrenciler kiralık evlerde ya da yurtlarında kendilerini güvende hissediyor mu?
Bir arkadaşım yaşadığı bir olaydan bahsetmişti, yurdun sokağında kız arkadaşıyla el ele yürüyorlar, sonra yurda giriyor. Yurt müdürü odasına çağırıp “Burada usturuplu davranacaksın, bunun peşini bırakmam” diye çıkışıyor. Bir başka arkadaşa, “Seni bir erkek yurda bırakamaz. Bir üst sokakta ya da bir alt sokakta bırakabilir” deniyor. O kadar çok örnek var ki böyle…
Kasımda bütçe konuşulacak. Bütçenin büyük kısmı sermayedarlara gidecek, yeni vergiler gündeme gelecek. Kaynakları polise, savunmaya, Diyanet’e ayıracaklar, öğrencilere, emekçilere, yoksullara ayırmayacaklar.
Ankara’da çoğu semtte öğrenciler kendilerini evlerinde bile tedirgin hissediyor. Aslında bu tedirginliğin bir miladı var. 2013’te, Erdoğan “öğrenci evlerinde kızlı-erkekli kalıyorlar” diyerek öğrencileri hedef göstermişti. Bu hem ev sahipleri hem de komşular için bir işaret fişeği oldu. O tarihten beri diken üstünde öğrenciler.
Eski evimdeyken, alt komşumuz sürekli bizi tehdit ediyordu. “Sizin evinize kim giriyor” diyerek kafasını içeriye sokmaya bile çalıştı. Çoğu öğrenciyi eve giren çıkandan veya müzik dinlemesinden dolayı komşusu rahat bırakmıyor. Öğrenciler gecenin köründe kapının çalınma endişesiyle yaşıyor. Kadınlar için bu baskı artıyor. Eve giren çıkan takip ediliyor, “ahlâksız” olmakla damgalanıyorsunuz. Ailemizi aramakla tehdit ettikleri oluyor. Mesela benim ev sahibim “senin babanla bir konuşayım” demişti. Nitekim aramış da. Ailem baskıcı olabilirdi, ne olacaktı o zaman? Korkabilirdim, evden atılacağımı düşünebilirdim, kaçıp gidebilirdim, okulu bırakabilirdim. Kadınlar bunları yaşıyor. Lubunyalar yurtlarda “Oda arkadaşlarım, nasıl olacak? Açık kimlikle yaşayabilecek miyim?” diye endişeli.
Sizin barınma koşullarınız nasıl?
Ben eve çıkabildim. Ama geçenlerde şöyle bir olay yaşadım. Eve girip çıkanları bahane eden komşular şikâyet etmiş beni. Ev sahibim aradı ve “Biz seni hanım hanım bir kız sandık. Böyle olduğunu bilseydik sana daha pahalıya verirdik” dedi.
Aileniz bu eylemlilik sürecinde nasıl bir tutum aldı?
Ailem sol görüşlü, ama bu durum aile gerçeğini değiştirmiyor, korumacı tavırlarına devam ediyorlar. Ebeveynlerimden biri nöbetlere gittiğimi öğrenince “sen barınabiliyorsun ama” dedi. Buna çok üzüldüm. “Evet ben barınabiliyorum, ama bu sorunu yaşayan arkadaşlarımla sorunun çözümü için mücadele ediyorum” dedim. Aslında politik olarak böyle düşündüğünü sanmıyorum, ama ebeveyn olunca o korumacı tavır ister istemez ortaya çıkıyor sanırım.
Kira artışlarının emekçi ve yoksulların yaşamını nasıl etkilediğini görüyoruz. Öğrenciler dışında nöbetlere gelenler oldu mu?
Öğrenciler dışında pek gelen olmadı. Birkaç vekil destek oldu birkaç gün, bir de benim katıldığım nöbete bir emekçi geldi. Basın ve devlet tarafından “bir grup marjinal öğrenci” denerek öğrencilerle kitle arasına mesafe konmaya çalışılıyor. Eyleme katılan öğrenciler hakkında bir sürü kara propaganda yaptılar, kamuoyunda olumsuz algı oluşturmaya çalıştılar. Belki de bu yüzden insanlar aynı derdi çekseler bile çekinip gelmiyor.
Ailemizi aramakla tehdit ettikleri oluyor. Mesela benim ev sahibim “senin babanla bir konuşayım” demişti. Nitekim aramış da. Eve girip çıkanları bahane eden komşular şikâyet etmiş beni. Ev sahibim “Seni hanım hanım bir kız sandık. Böyle olduğunu bilseydik sana daha pahalıya verirdik” dedi.
Eylemler illerin yapısına göre değişiyor. Örneğin, Ankara’da polis baskısı diğer illerden daha fazla. İzmir ve İstanbul’daki nöbet duyurularında yer belirtiliyordu, Ankara’daysa yer bilgisi olmuyordu. Ankara’da Seğmenler, Kurtuluş, Yüzüncü Yıl semtlerindeki parklara gittik. Ama öğrencilerle buluşamadan çevremize bir etten duvar örülüyordu. Sorunun yakıcılığına karşın, öğrenciler de “fişlenirsem” kaygısı yaşıyor. Tamamen kanunsuz bir şekilde baskı kurulduğunda öğrenciler de geri çekilebiliyor. İstanbul’da ve İzmir’de birkaç gün polis müdahalesi olmadan nöbet tuttular, ta ki Cumhurbaşkanı hedef gösterinceye kadar. Ankara’daysa ilk günden müdahaleye uğradığımızdan insanlar daha temkinli davrandı. Buna ek olarak, form doldurarak kayıt yaptıran çoğu arkadaşımız şu anda Ankara’ya gelemez durumda. Çoğu Ankara’ya gelmek için önce bir yurt bulmak zorunda. Bir kısmı küçük şehirlerde tek tük nöbet tuttu. Mesela Gümüşhane’de sokağa yatak atan, Diyarbakır’da günlerce tek başına nöbet tutan arkadaşlar da vardı.
Toplumun tüm kesimlerinden destek bekliyoruz. Barınma sorunu sadece öğrencilerin sorunu değil, tüm kesimlerin barınma sorunu var. O yüzden hepimiz buna yönelik mücadele etmeliyiz.
Gözaltılardan sonra park nöbetleri sönümlendi. Şimdi daha çok vapur, otobüs veya kapalı yurtların önünde eylemler yapılıyor. Nitekim, Yurtsuzlar olarak 29 Eylül’de yayınladığınız bildiriyle “dağıtıyoruz” dediniz. “Dağıtıyoruz” ne anlama geliyor, bundan sonrası için ne düşünüyorsunuz?
Son bildirimizde yazıldığı gibi, “Bize yapılan ‘dağılın’ anonsuna şimdi daha güçlü bir cevabımız var. Yurtsuzlar olarak barınma nöbetimizi dağıtıyoruz. Ancak Türkiye’nin dört bir yanına!” Barınma hakkı nöbetimizi yaşamın her alanına dağıtıyoruz. Şehirden şehire farklılık gösteren eylemler de çıkabilir. Üniversite kampüslerinde, amfilerde, sokaklarda, kent meydanlarında, metrolarda, tramvaylarda, vapurlarda, otobüslerde olacağız. Hakkımız olanı alana dek Yurtsuzlara her yer yurt, her yer ev olacak. Barınamayan, geçinemeyen, yedeklerde sıra bekleyen, ev kirasını çıkaramayan arkadaşlarımıza çağrı yaptık.
Bildirimizde yazıldığı gibi, “Yurtsuzlar olarak barınma nöbetimizi dağıtıyoruz. Ancak Türkiye’nin dört bir yanına!” Kampüslerde, amfilerde, sokaklarda, meydanlarda, metrolarda, otobüslerde olacağız. Hakkımız olanı alana dek Yurtsuzlara her yer yurt, her yer ev olacak.
Bizlere somut ve kalıcı çözüm sunulmadı. Aksine, Marmara Üniversite’sinde 170 öğrenci yurtlarından oldu. İktidar tarafından hedef haline getirildik. Hâlâ öğrencilerin büyük kısmının yurtlara yerleştirildiği iddia ediliyor. İşin aslı, eylem sonrası valilikler ve belediyeler geçici barınma imkânları yaratırken, yurtlara ekstra yatak ekleniyor. Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin Mavi Masa’sını arayarak geçici yer temini sağlayabiliyor arkadaşlarımız. Öğrencilerin Ankara’ya gelip ev aramaları için uygun bir fırsat bu. Ancak, kalıcı bir çözüm değil. Bir ay sonra ne olacak? Çözümün bir parçası olmak ve çözüm üretmek için kampüslerde bir anket çalışmasına başladık.
Ankette neler soruyorsunuz?
Öncelikle okulların hiçbir hazırlık yapılmadan yüz yüze eğitime açılması hakkında ne düşündüklerini öğrenmek istiyoruz arkadaşlarımızın. Online eğitim süresince nerede ve nasıl barındılar, şimdi hangi sıkıntıları yaşıyorlar? Aylık ne kadar parayla geçiniyorlar? Çalışmak zorunda kalıyorlar mı? Barınmaya ne kadar bir bütçe ayırdılar? Barınma sorununun çözümüne yönelik önerileri neler? Bu konulara odaklandık. Derlediğimiz verileri kamuoyuyla paylaşacağız.