MAKRO MARKET İŞÇİLERİNİN DİRENİŞİ

Söyleşi: Halil Burak Öz
30 Mart 2019
SATIRBAŞLARI

Real, Makro, Migros, Mediamarkt, Uyum, Metro… Market market içinde, şirket şirket içinde… Ama işçileri aynı. Bugün orada, yarın burada. Uzun süre aynı yerde çalışmışsa işçi, işten atılması durumunda, iflas veya konkordato halinde, alacak hanesinin en sonuna yazılan da o. Binlerce liraya varan borcu için direnmeye kalksa, devlet ve şirket, kendisi gibi emekçi olan polis ve özel güvenlik marifetiyle, karşısında. Uyum, Makro ve Real işçilerinin haklarını almak için bir buçuk seneye varan, İstanbul’dan Anadolu’ya yayılan direnişleri, sınıf bilinci ve mücadele birliği, bagajlar ve kaygılar, cesaret ve umut, günümüzün çalışma koşulları hakkında çok şeyler söylüyor, emek tarihine nakışla işleniyor. Market işçilerinin uzun mücadelesine kulak veriyoruz…
Soldan itibaren Şükran Karakuş, Abdullah Direktaş ve soldan dördüncü Mehrali Yücedağ mücadele arkadaşlarıyla birlikte.

Makro ve Uyum marketleri işçilerinin direnişi bir buçuk yıla yaklaştı. Bu mücadeleye nasıl ve niçin başladınız?

Abdullah Direktaş: Niğdeliyim. 13 yıldır İstanbul’da yaşıyorum. 2006’da Uyum Market’in Yenibosna şubesinde reyon görevlisi olarak çalışmaya başladım. Evliyim, üç kız çocuğu babasıyım. İstanbul Makro Uyum Market mağduruyum. 36 bin lira alacağım var. Yaklaşık 11 aydır çalışmıyorum. Bu zamana kadar işsizlik parasıyla idare ettim. Evim kira, çocukların okul masrafları var. Çalışsan, o zaman da böyle bir mücadeleye katılamıyorsun. Çalışmayınca da, aile bütçesine zararı oluyor. Yaklaşık sekiz ay işsizlik maaşı aldım, 11 ayı bu şekilde geçtim, başka gelir kaynağım yok. Süreç bu şekilde devam ediyor, sonuna kadar devam edeceğiz.

Şükran Karakuş: Eşim Fersande Karakuş çalıştığı için onun yerine ben eylemlere katılıyorum. Batmanlıyız. Yedi sene emeğimize karşılık 14 bin lira alacağımız var. Eşim ilk güvenlik görevlisi olarak girmişti Makro’ya, taşeron firmadaydı. Taşeron firmayı istemeyince Makro kadrosunda iade bölümüne almışlardı. Bilseydik böyle olacağını, taşeronda çalışsaydı daha iyiydi. Annem hasta, ona biz bakıyoruz. Ne zaman eylem olsa, onu yalnız evde bırakamadığımdan, komşuya emanet edip geliyorum. Bir insan hakkını aramazsa ezilmeye mahkûmdur. 25 yıl tekstil atölyelerinde çalıştım, 2850 gün sigortalılığım var. Hep ezildim, mağdur oldum. Arkadaşlarımız haklarımızı aslanlar gibi savunuyor. Ben niye gelmeyeyim? Ben de eşim için aslan gibi onların yanında yer alıyorum. Eşimin hakkını kimseye yedirmem. Ne olursa olsun sonuna kadar buradayım.

Migros’un Makro’ya 40 milyona yakın ödemesi var. Taksite bağlanmış. Fakat Makro’ya bu paralar ödenirken hiçbir şekilde işçi alacakları hesaba katılmıyor. Konkordato sürecine zaten işçi alacakları dahil değil. Devlet alacakları öncelikli.

Uyum, Makro, Migros, Metro, Real… Süreç biraz karışık, çeşitli şirket ve marketler iç içe. Kısaca nasıl özetlenebilir?

Direktaş: Uyum Market’i 2013’te Makro devraldı. 2015’te Uyum mağazaları tamamen Makro’nun bünyesine geçti. Makro bünyesine geçmiştik ama, market tabelalarında hâlâ Uyum yazıyordu. 2017 Şubat’ında Makro Market konkordato ilan etti. Altı ay konkordatoda kalma süresi vardı ve bu süre sonunda Makro toparlayamadı. 2018 Mart’ında İstanbul Makro Uyum mağazaları Migros Market zincirine satıldı. Çalıştığımız işyerinden memnunduk, ama sürecin bu noktaya geleceğini bilmiyorduk. Fakat 2018’de şubeleri kapatmaya başladılar. 2006’da Uyum mağazasında başladığım çalışma sürecim 2018’de Yenibosna şubesi kapanınca son buldu. Kapandıktan sonra hiçbir açıklama yapmadılar. Herkese çıkış kâğıdı imzalattılar. Migros’a satıldıysa paralarımızı alırız diye düşündük. Maalesef yanlış düşünmüşüz. Tazminatlar verilmedi.

Mehrali Yücedağ: (Nakliyat-İş örgütlenme uzmanı) Bir ekleme yapayım. Migros’un sorumluluğu şöyle: Makro Uyum, mağazalarını kapatarak Migros’a mağaza yerlerini sattı. Yani, Migros’un işçilerin haklarını ödemeyle ilgili hiçbir sorumluluğu yoktu. Bu sorumluluğu olmamasına karşın, direniş Makro Uyum’a vereceği parayı işçilere ödeme noktasına getirdi. Makro konkordato sürecinde olduğundan oraya ödenen her para işçilerden önce sıralı alacaklara gidecekti. Bu yüzden Migros, Makro’dan dört mağaza aldı, bu mağazalardan alınacak paranın işçilere ödenmesi şartı kondu. Konkordato komiseri bu satıştan gelen parayı Makro’nun diğer alacaklılarına değil, direnen işçilere ödedi. Böylece ilk grupta direnen işçiler alacaklarını aldı. Şimdi ikinci bir grup işçi direnişte… Ancak Makro’ya ödenecek her para işçiler dışındaki alacaklılara gideceğinden direniş Migros’ta devam etmiyor.

Mücadeleye katılan kaç Makro Uyum mağduru var?

Direktaş: İstanbul’da direnişe 150 kişi katılıyor, ama Makro Uyum’un Türkiye’deki mağazalarından 6500 işçinin alacağı var.

Makro-Uyum işçileriyle Real işçilerinin bir araya gelmesi nasıl oldu?

Direktaş: Ne yapacağımızı düşündüğümüz sıralarda, 2018 Haziran’ında Real çalışanı arkadaşlarla tanıştık. Onlar da direneceklerini söylediler, Migros mağazalarında eyleme geçtiler. Hem Metro hem Migros mağazalarında eylemler başladı. İşverenin direnişi baltalama çabaları oldu. Arkadaşlarımızın çoğunu alacaklarının yarısını almaya ikna ettiler. Fakat 89 arkadaşımız da direne direne Migros’tan tazminat hakkını aldı. Daha sonraki süreçte hiçbir gelişme olmadı. Migros’un Makro’ya 40 milyona yakın ödemesi var. Taksite bağlanmış. Fakat Makro’ya bu paralar ödenirken hiçbir şekilde işçi alacakları hesaba katılmıyor. Konkordato sürecine zaten işçi alacakları dahil değil. Devlet alacakları öncelikli. İşçi hakkı gözetilmiyor, ama Nakliyat-İş sayesinde işçinin de hakları olduğunu öğrendik. Mahkemeye de bu yönde başvuruda bulunduk. Migros bu süreçte mahkemeye başvurup “Ben zarar ettim, işçilerin parasını ödeyeceğim” şeklinde bir dilekçe verdi, ama konkordato komiseri kabul etmedi. Süreç bu şekilde devam etti. Biz Ocak 2019’da Makro Uyum işçileri olarak yeni bir grup oluşturduk. Real işçileriyle birlikte eylemlerimize devam ediyoruz. Ankara, Kayseri ve Konya’da da, ülkenin her yerinde de eylemler yapıyoruz.

Konya, Mersin, Kayseri, Malatya, Ankara’da Makro işçileri Nakliyat-İş öncülüğünde kendi bölgelerinde eylemlerini sürdürüyor. Makro’da Nakliyat-İş’le birlikte hareket eden 1600 civarında arkadaş var.

Yücedağ: Konya, Mersin, Kayseri, Malatya, Ankara’da Makro işçileri Nakliyat-İş öncülüğünde kendi bölgelerinde eylemlerini sürdürüyor. Ankara’da konkordato sürecinde teminatların kaldırılması için dava olduğu için toplu gidiş oldu. Makro’nun genel müdürlüğüne bin kişi gitmiştik. O organizasyonları sendika yapıyor. Makro’da Nakliyat-İş’le birlikte hareket eden 1600 civarında işçi arkadaş var. Onlara ödemeyle ilgili listeler veriliyor. Onlarda ödemeyle ilgili bir plan var aslında. AVM var mesela, orayı satabilirlerse oradan işçilerin alacakları ödenebilir. Konkordatoyla birlikte işçilerin adı yoktu. Direnişle birlikte işçiler davaya müdahil oldu.

Eylemlerinize işverenlerin, işveren temsilcilerinin tepkiler nasıl oldu?

Direktaş: İşverenlerin hepsi aynı. Hepsi para babası. İşçinin hakkını yemek için sıraya geçmişler. Mevcut hükümet de bir şey yapmıyor. Çalışma Bakanlığı “Biz müdahil değiliz” diyor. Sen müdahil değilsen kim müdahil? “Mahkeme süreci devam ettiğinden Adalet Bakanlığı müdahil” diyor. O zaman sormak lâzım o bakana, işçinin hakkını savunmuyorsanız sizin yaptığınız görevin ne anlamı var?

Siyasi partilerden destek alıyor musunuz?

Karakuş: Partiyle olacak iş değil bu, ancak mücadeleyle olur. Siyaseti karıştırırsak bu iş yürümez. Bizim tek amacımız ekmek paramız. Biz diyoruz ki, ekmeğimizin hakkını verin. Siyasetle olmaz bu iş.

Direktaş: 81 milyon, Türkü, Kürdü, Lazı, Çerkezi, kardeşiz. Bir ayrım yapmıyoruz. Kişileri olduğu gibi kabul ediyoruz. Siyasetle bizim işimiz yok. Bizim davamız belli.

Sokakta eylemlere katılmakla ilgili çekinceleriniz var mı?

Karakuş: Bu yaşa geldim, 25 yıl çalışmışım, bir gün dahi ne eyleme katılmışım, ne böyle ortamlara girmişim. İlk eylemi Güneşli’de yapacaktık. Eş dost, “Gidip orada bir sürü cop yiyeceksin, nezarete atacaklar” dedi. Gözlerim yuvasından çıkacak gibi oldu. “Gerçekten beni içeri atarlar mı?” diye korktum. Ama gittim. Sivil polisler vardı. Ben şaşkınlıkla sivil polise soruyorum: “Bizim arkadaşlar buraya gelecekti?” “Sen eylemci misin?” Bana seni coplayacaklar diye söylemişler ya, “Yok, ben eylemci değilim” diyerek geri çekildim. (gülüyor) Telefonla arıyorum, neredeler diye… İnsan korkuyor. Allah razı olsun, Ali Rıza Bey (Küçükosmanoğlu, Nakliyat-İş Başkanı) bize bayağı yol gösterdi, hakkımızı nasıl arayacağımızı öğretti. Ayakta durmayı öğretti. Diyorum ya, bu yaşıma kadar hiç öyle bir ortama girmemişim. Alıştıktan sonra polislerle merhabalaşıyorsun, selam veriyor geçiyorsun. Artık onlar da seni tanıyor. Hakkımızı aradığımızı bildikleri için terslemiyorlar. Evde çay, börek yapıyoruz, eylemimizi yapıyoruz, yiyor, içiyor, eğleniyor evimize dönüyoruz. Çok güzel bir ortam oldu hepimiz için.

İşverenlerin hepsi aynı. Hepsi para babası. İşçinin hakkını yemek için sıraya geçmişler. Mevcut hükümet de bir şey yapmıyor. Çalışma Bakanlığı “Biz müdahil değiliz” diyor. Sen müdahil değilsen kim müdahil?

Direktaş: Geçen Kozyatağı eyleminde mesela hava çok soğuktu. Kar yağıyordu. Çay, börek yapmıştık, baktık polisler bakıyor, onlara da verdik. Adamlar ne kadar seviniyor… (gülüyor) Devletin aslında Metro yönetimini çağırıp “Kardeşim sen benim polisimi neden soğukta bekletiyorsun, bu adamların alacaklarını ver” demesi lâzım. Devletin aslında Metro yönetimini çağırıp hakkımızı ödenmesi için arabuluculuk yapması lâzım.

Devlet olarak kimden, neden bahsediyorsunuz?

Karakuş: Bizim başımıza polisi kim gönderiyorsa ondan.

Direktaş: Valilik olabilir. İstanbul’da karda kışta Real işçileri neden eylem yapıyor? Çağırsınlar, arabuluculuk yapsınlar. Ödetsinler… Geçen vali ile görüştük. Bize “Tamamen hukuksal alanda haklarınızı arayın” diyor. Biz zaten hukuksal alanda arıyoruz. Zaten izin alarak giriyoruz. Gayrimeşru eylem, direniş yapmıyoruz ki. Sokağa, Aksaray Meydanı’na çıkıp bağırmıyoruz. Milleti galeyana getirmiyoruz. Benim mücadelenin başından beri söylediğim şey şu: Polisle bizi karşı karşıya getirmesinler.

Polislerden daha çok galiba özel güvenlik görevlileriyle karşı karşıya geliyorsunuz…

Karakuş: Çok sorun çıkarıyorlar, ama bilmiyorlar ki yarın öbür gün onlar da aynı duruma düşecekler. Bilseler bize öyle davranmazlar. Kışkırtıyorlar, üstümüze salıyorlar, ama boşuna, yolumuzdan vazgeçmeyiz.

Yücedağ: Özel güvenlikten ziyade onların amirleri var başlarında, “Lan oğlum, niye müdahale etmiyorsun” diye uyarıyor. Güvenlikçiler de artık bize ismimizle ve “Abi” diye hitap ediyor. Bunlar da işçi sonuçta. Ama amirleri büyük ihtimalle işten atma korkusu veriyor.

Haber alma, bilgilenme kaynaklarınız neler? Televizyonda, sosyal medyada neleri takip ediyorsunuz?

Karakuş: ATV, Kanal D, Show TV’de ana haber saatinde ne oluyor bitiyor diye haberleri takip ederim. Vaktim oldukça dizileri takip ediyorum. Eşkiya Dünyaya Hükümdar Olmaz favori dizim. Zaman olsa bütün dizileri takip ederim de, zaman olmuyor. Ev işi, yemek, temizlik, zaman bırakmıyor. Ben çalışan insandım bir sene öncesine kadar. Evde kalınca ev işi çoğalıyor. İşte çalışırken her şeyin saati var. Ev işi yapma saati, işe gitme saati, yemek yapma saati… Her şey planlı programlı oluyor. Facebook sayfamız var, orayı takip ediyorum. Eşim bilmez, ben takip ederim. O 24 saat futbolla ilgilenir. Ne oluyor bitiyor, ben takip edip ona bilgi veriyorum. Daha önce Facebook, Instagram kullanıyordum, Twitter’la hiç alâkam yoktu. Eylem yapmaya başladıktan sonra orayı da takip etmeye başladım, daha sosyalleştim.

Direktaş: Facebook’u zaten kullanıyordum. Twitter’ı da bu eylemlerle birlikte kullanmaya başladım. Ben spora meraklıyım. Aktif spor hayatım vardı. Lisedeyken amatör takımda oynuyordum. Genelde spor programlarıyla ilgilenirim. Zaten çocuklar ben eve geldiğimde televizyon kumandasını spor programı seyretmem için bana bırakırlar. Galatasaraylıyım, ancak hiç maça gitmedim. Gitmeye vaktim yok. Televizyondan takip ediyorum.

^