Reza İranlı bir trans kadın, bir mülteci ve anne. Birçok kez tecavüze, komalık olana kadar şiddete maruz kalmasına rağmen gelecekten umutlu. Almanya’ya iltica başvurusu kabul edilen Reza’yla Midilli’den ayrılmasından kısa süre önce görüştük…
İran’dan Midilli’ye ne zaman, neden göç etmek zorunda kaldınız?
Reza: İki yıl önce, 42 yaşındayken geldim Midilli’ye. Şu an erkek kılığında olduğuma bakmayın, aslında trans bir kadınım. Bir de çocuğum var. Esasen ablalarımdan birinin çocuğu. Daha 15 günlükken verdi ablam onu bana. Ablam ve eşinin ciddi uyuşturucu sorunları vardı. Çocuğa bakamıyorlardı. Onu ben büyüttüm, bugünlere, 14 yaşına getirdim. Şimdi burada benimle beraber. Kadın kıyafeti giymemi istemiyor, çünkü arkadaşlarının “onun babası aslında kadın” diye alay etmelerinden korkuyor. Cinsel kimliğimi oğluma anlattım, her şeyi biliyor, bana saygı gösteriyor. Yine de özgürce giyinebilmek için onun büyümesini bekliyorum.
İran’da başınıza neler geldi, nasıl zorluklar yaşadınız da ayrılmak zorunda kaldınız?
Daha dört-beş yaşında erkek olmadığımı anladım. Erkeklerle de aram iyiydi, ama kızlarla oynamak istiyordum. En sevdiğim oyun evcilikti. Biraz daha büyüyünce artık kız olduğuma emin oldum. Çok ağladım, kendime çok kızdım. Duruma anlam vermekte zorlandım. Ciddi sorunlar ilkokulla başladı. Arkadaşlarım sürekli konuşmamla dalga geçiyordu. Herkes “kız mısın, erkek misin?” diye soruyordu. Bir gün bir arkadaşımla tuvalette şakalaşırken müdür gördü. Hiçbir kötü niyetim yoktu. Ama kıyamet koptu. Müdür beni herkesin önünde evire çevire dövdü. Sonra güvenlik görevlisinden beni eve götürüp babama teslim etmesini istedi. O gün okuldan atıldım, bir daha da okula gidemedim.
İran’da cinayet işlesen eşcinseller kadar cezalandırılmazsın. Eşcinsellere elektroşok uygulanıyor, idama kadar giden cezalar veriliyor. Linç girişimleri, taşlamalar oluyor. Hatta bir minareden aşağı atıyorlar, hayatta kalırsan, “Allah seni seviyor”, ölürsen de “demek ki Allah seni sevmiyormuş” deniyor.
Aileniz duruma nasıl yaklaştı?
Nasıl olsun? O gün babamdan da çok sıkı bir dayak yedim. Gözümü hastanede açtım. Annem üzüntüsünden mahvolmuştu. Ona “anne, neden kimse beni sevmiyor?” diye soruyordum. O da “kimseye aldırma, ben seni seviyorum ya, o yeter, benim sevgim bütün dünyaya bedel” diyordu. Sonra babam beni evden kovdu. Bir yıl kadar dayımlarda yaşadım. O arada annem babamı yumuşatmış, beni tekrar eve aldılar. Ama hiçbir zaman huzurum olmadı. Babamın beni kapattığı odadan dışarı çıkamadım. Misafirler, akrabalar geldiğinde beni odaya kilitlerdi. Ailece bayramlara, Nowruz’a giderlerdi. Beni bir kere bile yanlarına almadılar. Bütün bayramları odada kilitli geçirdim. Babam ablamlara ve abime haram olduğumu, peygamberin beni sevmediğini, İslam’ın benim ölmemi emrettiğini söylüyordu. Bir ablam hariç hepsi babama inandı. Evlerine gitmemi, onları görmemi bile istemediler. Ben de “Peygamber beni sevmiyorsa, ben de onu sevmiyorum, eşcinseller peygamberin zamanında da vardı, Allah yaratmıyor mu herkesi, bilmiyor mu bizim ne olduğumuzu?” diye kendimi savunuyordum. Babama kendimi sevdirmeye çabaladım, işlerinde ona yardım etmeye çalıştım. Ama beni hiç yanına yaklaştırmadı. “Bir ailem, namusum, şerefim var” deyip durdu. Sürekli bir gün beni öldüreceğini söyledi. Hep bu tehditle yaşadım.
Evin dışında kendinize ait bir hayat kurabildiniz mi?
20 yaşıma geldiğimde bir sevgilim oldu. Adı Ali Reza’ydı. Nişanlıydı. Nişanlısını çok kıskanıyordum. Bana ikimizi de çok sevdiğini söylerdi, durumu kabullenmiştim. İlişkimiz üç yıl devam etti. Üç yıl boyunca onunla tek kötü anım olmadı. Çok mutluyduk, beraber çok güldük. Hâlâ o günlerin hatıralarıyla yaşıyorum. O zamanlar babamın en büyük isteği beni evlendirmekti. Ben bir türlü evlenmeyince görücü usûlüne başvurdu. Kimseyi beğenmiyormuş gibi yaptım, herkeste bir kusur buldum. En sonunda, kuzenimle evlenmemde ısrar etti. Ben istemeyince yine beni hastanelik etti Kafamda masa kırdı. Annem çığlık çığlığa “öldürdün çocuğumu” diye feryat ediyordu. Gözlerimi hastanede açtım. İki gün komada kalmışım. Bu olaydan birkaç ay sonra annem kalp krizi geçirip vefat etti. Dünya başıma yıkıldı, günlerce ağladım. Dünyada ondan başka sevenim yoktu. Annemin yokluğunda babamla yaşamak kâbus gibiydi. Ablam babamı ikna edip beni evden ayırdı. Hayatın nasıl olduğunu o zaman anladım. Sokakları, şehri gördüm. 28 yaşındaydım, akşamları ilk defa dışarı çıkabiliyordum. Hayatımın adımını atmıştım.
Lgbtq+ bireyler İran’da ne gibi zorluklar yaşıyor?
İran’da eşcinseller çok zor durumda. Cinayet işlesen eşcinseller kadar cezalandırılmazsın. Eşcinsellere elektroşok “tedavisi” uygulanıyor, idama kadar giden cezalar veriliyor. Bazı bölgelerde linç girişimleri, taşlamalar oluyor. Bir de şöyle bir şey yapıyorlar, bir minareden aşağı atıyorlar seni, eğer hayatta kalırsan, “Allah seni seviyor”, ölürsen de “demek ki Allah seni sevmiyormuş” deniyor. Bununla da kalmıyor, bir eğlence ortamında polis seni görür de eşcinsel olduğunu anlarsa, hapse atma tehdidiyle tecavüz edebiliyor. Zindandan tek kurtulma yolun tecavüzü kabullenmek… Maalesef bu olay benim başıma birkaç kez geldi.
Lgbtq+ dayanışma gruplarıyla iletişime geçtiniz mi?
Çok çekindim. Mahallede iki trans arkadaşım vardı. Yolda yürürken birinin yanına gidip “ben de senin gibiyim” dedim. Çok şaşırdı. Ardından iyi arkadaş olduk. İran’da transların özgürce giyinebilmeleri imkânsız. Sadece partilerde özgür olabilirsin. Korkudan hiçbir zaman kadın kıyafetleri giyilen bir partiye gidemedim, kadın kıyafetleri alamadım. İlk kadın kıyafetimi Türkiye’de, Eskişehir’de giydim.
İran’dan ayrılma kararını ne zaman, neyin üzerine verdiniz?
İran’da günlük geçici işlerde çalışmaktan, parasızlıktan, ama en çok da dışlanmaktan usanmıştım. Çalıştığım yerlerde hep tacize uğruyordum. Yıllarca para biriktirdim, hepsini kaçakçıya verip oğlumla Türkiye’ye geçtim.
Bir göçmen elinde bıçakla beni kovaladı. Kampın ıssız bir yerine götürdü. Ya tecavüz edecek ya da öldürecek diye düşünüyordum. Ama bıçağı yere attı ve “bana sarılır mısın?” dedi. Sarıldım. Başını göğsüme koyup hüngür hüngür ağlamaya başladı.
Türkiye’deki günleriniz nasıl geçti?
Sekiz ay Eskişehir’de yaşadım. Yunanistan’a gidebilmek için para biriktirmem gerekiyordu. Küçük bir tekstil mağazasında çalıştım. Şanslıydım, iyi bir kadın patrona denk geldim. İş yerinde kimsenin beni incitmesine izin vermedi. Türkiye’de paran varsa hayat güzel, paran yoksa çok zor. İran’dan sonra Türkiye gözüme bir nebze daha özgür gözüktü. Daha çok lafla taciz ediyorlar. İran’daki gibi hayati tehlike yaşamadım, ölüm tehdidi almadım. Ama istediğim gibi giyinsem böyle olur muydu bilemiyorum. Trans kadınların Türkiye’de neler yaşadığını biliyorum. Türkiye’de diskolar var, eşcinseller ve translar kendilerini gizlemeye gerek duymadan var olabiliyor. Eskişehir’de Türkiyeli, Arap ve İranlı çok eşcinsel arkadaşım oldu. Ama mahallede trans olduğumun bilinmesini istemedim. Camları taşlanan arkadaşlarım olmuştu. Çocuğumu da düşündüğüm için ilgi çekmemeye çalıştım, yine gizli yaşadım. Seks işçiliği yapmamı teklif eden İranlı arkadaşlarım oldu. Aralarından biri Türkiye’de ün salmış, çok para kazanmış. Ama istemedim. Birini seversem, tarzı uyarsa, o da beni severse seks yaparım. Yani bende seks bedava, ama önce aşk gerek. (gülüyor)
Eskişehir’den aklınızda yer eden güzel bir anı var mı?
Bir gün bir arkadaşım geldi. Bana makyaj yaptı, ardından güzelce giydirdi. Bir baktım, şişman bir kadınım. İnanamadım. Arkadaşım beni şişman değil, iri yapılı, hoş bir kadın olduğuma ikna etti. İlk defa o gün gerçekten kendim olmuştum. Dışarı çıkıp sokak boyunca biraz yürüdüm, sonra koşa koşa geri döndüm. Aman Allah’ım, ne çok laf attılar. Bir sefer de İstanbul’a gittim. Orada çok ünlü bir gay kulübü olduğunu duymuştum. Ama kapıdaki güvenlik görevlisi kıyafetimi beğenmediği için içeri almadı. Uzaktan geldiğimi söyleyip yalvardım, yine de kabul etmedi. Aylarca oranın hayalini kurmuştum.
Midilli’de, Moria kampında nelerle karşılaştınız?
Midilli’ye gelirken, göç yolunda tecavüze uğramıştım. Adaya vardığımda pek iyi değildim. Moria kampında da çok zorlu günler yaşadım. Toplam yedi ay kaldım kampta. İranlılar görece kalabalık bir gruptu. Çoğunluk Afganlardan oluşuyordu. Beni sürekli rahatsız ettiler. Benden gerçekten hoşlanan, birlikte olmak isteyen erkekler de vardı. Çoğunluğu evliydi. Zaten benden genellikle laço erkekler hoşlanır. Ama Moria çok pis bir yerdi, insanın hiç seks yapası gelmiyordu. Bir seferinde yemek kuyruğunda “kadın mısın, erkek mi?” diye üstüme yürüyüp herkesin ortasında külotumu indirdiler. Bıçaklı tehditlere maruz kaldım. Bir çetenin toplu tecavüzüne uğradım. Polise söylediğimde hangi grubun yaptığını göstermemi istedi. Şikâyet edersem beni kampta yaşatmayacaklarını biliyordum. Polise hayatımın tehlikede olduğunu söyledim. O da “Sen zaten top değil misin? Hoşuna gitmedi mi?” diye cevap verdi. Ardından, bir STK’nın yardımıyla kamp dışında bir konuta geçtim. Oğlum bir ay daha kampın çocuklar bölümünde kalmaya devam etti. Sonra onu da yanıma verdiler neyse ki… Kampta kimsenin durumu iyi değil.
Kamp içi şiddeti neye bağlıyorsunuz?
Bir seferinde bir göçmen elinde bıçakla beni kovaladı. Önce kaçmaya çalıştım. Baktım beyhude, pes ettim. Beni kampın ıssız bir yerine, bir konteynırın arkasına götürdü. Ya tecavüz edecek ya da öldürecek diye düşünüyordum. Ama oraya vardığımızda bıçağı yere attı ve “bana sarılır mısın?” dedi. Sarıldım. Başını göğsüme koyup hüngür hüngür ağlamaya başladı. Bu kampta herkesin aklını kaçırtan şey sevgisizlik. Herkesin tek bir şeye ihtiyacı var, o da sevgi.
Çocuğum 20 yaşına geldiğinde evlerimizi ayıracağım ve ondan sonra dilediğim gibi özgürce giyineceğim. Almanya’da gay kulüplerine gitmek, oraları görmek istiyorum. Eminim yine çok zorluk yaşayacağım, ama hayat güzel.
Mülakat süreci nasıl geçti?
Çok zorlu geçti. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar soruyorlar. Nasıl seks yaptığımı bile sordular. “Eşcinsellerin nasıl seks yaptığını bilmiyor musunuz?” diye cevap verdim. Yine de dinlemek istediler, bütün ayrıntılarıyla anlatmak zorunda kaldım. Türkiye’de tecavüze uğradığımı söylediğimde, yine uzun uzadıya anlattırdılar. Kendimi tecavüz sahnesini canlandırırken buldum. En ince ayrıntısına kadar anlattırmaya devam ettiler. En son tecavüzcünün yüzündeki ifadeyi sorduklarında, “Affedersiniz beyefendi, arkam dönüktü, o kadarını göremedim” dedim. Orada durdular.
Tercüme sorunu yaşadınız mı?
Erkek tercüman eşcinsel olduğunu duyar duymaz mesafe alıyor, yarım yamalak çeviriyor. Lgbtq+ birey olduğumuzu söylediğimizde ne demek olduğunu anlamayanlar çıkıyor. Bir arkadaşım eşcinsel olduğunu söyledi; çeviride “pedofil” dediler. “Ne zamandan beri çocuklara ilgi duyuyorsun?” diye sorduklarında fark etmiş arkadaşım. Kim bilir bilmediğimiz daha neler oluyordur. Ama nihayetinde iltica başvurum kabul edildi. Çok yakında Almanya’ya gidiyorum.
Almanya’da nasıl bir hayat umut ediyorsunuz?
Oğlumun iyi bir hayatı olsun istiyorum. O Allah’ın bana bir nimeti, hayatım, canım, her şeyim. Normalde asla çocuğum olamazdı, ama Allah onu bana verdi. Güzel hayat yaşasın, iyi okullara gitsin. Onun evlendiğini göreceğim. Onun için birikim yapacağım, ev alacağım. Altı sene daha bekleyeceğim. Çocuğum 20 yaşına geldiğinde evlerimizi ayıracağım, ondan sonra dilediğim gibi özgürce giyineceğim. Almanya’da gay kulüplerine gitmek, oraları görmek istiyorum. Eminim yine çok zorluk yaşayacağım, ama hayat güzel. 44 yaşındayım, hayatım şimdi başlıyor.