HARMONİ KADIN GİRİŞİMİ ÜRETİM İŞLETME KOOPERATİFİ

Söyleşi: Ulus Atayurt
23 Mayıs 2018
SATIRBAŞLARI

İstanbul’un Beylikdüzü ilçesinin merkezinde, Malazgirt Parkı’nın içinde tek katlı, çok odalı geniş bir binadayız. Uzun bir tezgah etrafında yaklaşık bir düzine kadın harıl harıl çalışıyor, geri dönüşüm malzemesinden birbirinden güzel çantalar, bebekler imal ediyor. Kendilerine “ihtiyar heyeti” diye takılıp bir kahkaha patlattıktan sonra ekliyorlar: “En bilge çağımızda toplumsal dönüşüme destek olmak istiyoruz.” Farklı sınıf, kültür ve mahallelerden kadınları bir araya getiren Harmoni Kooperatifi’nin etkileyici ve esinlendirici hikâyesine kulak kesiliyoruz.

 

Kadın üretim kooperatifi kurma fikri nasıl ortaya çıktı?

Mevlüde Sarpyalçın: Çoğumuz emekliyiz. Birbirimizle çeşitli kurslarda karşılaşıyorduk. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nde (ÇYD), sosyal komisyonda, elişleri yaparak çocuklara burs sağlamaya başladık. Sekiz-on kişi beraber üretiyorduk. Bazen burslu öğrencilerin anneleri de bize katılıyordu. Derneğin satış yetkisi bulunmadığı için ürünleri bireysel çabalarla pazarlıyorduk. Geniş katılımlı kahvaltılar düzenliyorduk. Halen ÇYD vasıtasıyla üç öğrenciyi burslu okutuyoruz. Kooperatif fikri birkaç sene zihinlerde dolaştı. 10-12 sene önce, uzun soluklu, ayakları üzerinde durabilen kadın kooperatifi sayısı azdı. ÇYD’li arkadaşlarla kooperatif uygulamalarını ve mevzuatını inceledik. Bize en uygun yapı olduğuna karar verdik. ÇYD dışından katılan arkadaşlarla beraber 20 kadın aralık 2015’te kooperatifi kurduk. İlk önce bir şirketin küçük bir odasını kiraladık. 15 bin lira kuruluş masrafımızı kendi aramızda toparladık. Kimseden destek almadık. Yedi ay o odada faaliyet gösterdik. ÇYD’de mücadele ederken gelir elde etmek gibi bir amacımız yoktu. Genç kızların okuması için çaba harcıyorduk. Aslında kadın meselesinin içine girip muazzam zorluklara şahit olunca domino taşına o ilk fiskeyi vurma zorunluluğu hissettik. Şimdi artık asıl hedefimiz kadın mücadelesine, toplumsal dönüşüme katkı sağlamak. Toplumsal mesuliyetimizi, amaçlarımızı, kendimizi ifade etmeyi zamanla yolda öğrendik.

Gülüşen Okumuş: Uzun süre kimya mühendisi olarak çalıştım. Çocuklarım üniversiteyi bitirdikten sonra kooperatifçiliğe başladım. Boşluk bulduğum anda ÇHD, kurslar derken kooperatifçiliği öğrendim, buraya geldim.

Emine Vartürk: Ben de uzun süre özel bir şirkette muhasebe bölümünde çalıştıktan sonra emekli oldum. Girişimcilik ve farkındalık eğitimlerine de gidiyorduk. Üç sene önce bu ekiple tanışınca kooperatif dünyasına girdim. Türkiye’deki kadın kooperatifçiliğini inceleyince yapmak istediğimizin potansiyelini, nelere dokunabileceğimizi fark ettik. Birtakım zorluklar var, ama şimdi sanki 30 senedir arkadaş gibiyiz. Hepimiz can olduk, kardeş olduk.

Ayşe Özan: Çok isteyerek emekli oldum ama aslında emekli olunca sudan çıkmış balığa dönüyorsunuz. Evde oturmak hiç bize göre değilmiş, onu sonradan anlıyorsunuz. Gün hanımlığı sıkıcı geliyor. Kurslardan sonra çok şükür böyle bir kooperatif kurmuşuz. 20 yıl devlet memurluğu yaparken her sabah söylene söylene işe giderdim. Şimdi ise “Allahım sabah olsa da kooperatife gitsem” diye düşünüyorum. Topluma fayda sağladığınız zaman sevdiğiniz işin değeri katmerleniyor.

Mevlüde: Kooperatifi kuran birbirine sonsuz güven duyan, senkronize, birbirini tamamlayan bir ekip. Halk Eğitim sonrası kooperatifçiliğin detayları hakkında KEDV’den (Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı) de eğitim aldık. Koç Üniversitesi’nin Ashoka Türkiye ve Mikado Kalkınma Danışmanlığı ile beraber düzenlediği sosyal girişimcilik programına katıldık. Program için sunum hazırlarken çok can alıcı verilere ulaştık. Türkiye’de üretme potansiyeline sahip kadınların en az yüzde 70’i işgücüne katılmıyor. Aile gelenekleri, eşleri, çocuk bakma mesuliyetleri, eğitim yetersizliği, muhafazakârlık gibi bir çok neden söz konusu. Aslında çoğu doğuştan var olan potansiyellerini gerçekleştirmek, bunu yaparken de gelir elde etmek istiyorlar. Fakat eve mahkûmlar. KEDV’deki eğitim ve Koç Üniversitesi’ndeki programdan sonra sorunun devasa boyutunu iyice fark ettik. Mesele buradaki 20 kadının üretim yapması ya da gelir elde etmesi değil. Mesele topyekûn zihniyet dönüşümü. Beylikdüzü’nün bu bölgesi epey farklı kültür ve sınıflardan insanları barındırıyor. Aşağıda Roman mahallesi var. İlçe hızla göç almaya devam ediyor. İletişim kurdukça kadınların ne kadar çalışmaya muhtaç olduğunu fark ettik. Şimdi bölgeden 60 kadınla beraber çalışıyoruz.

Laik, cumhuriyetçi, demokratik kesimden gelsek de bizim gibi düşünmeyen tüm kadınlara kapımız açık. Amaç kadınların özgürleşmesi, kendilerini geliştirmesi ise zaten başka türlüsü düşünülemez. Dil, din, ırkı ayrımı yapmaksızın tüm kadınlar çok marifetli zaten.

Kadınlara istihdam sağlamak için illa kooperatif kurmak gerekmiyor. Neden özellikle kooperatif?

Mevlüde: Bütçemiz yoktu. Aslında tek tek işletme açabilecek bilgimiz ve cesaretimiz de yoktu. Çoğumuz devlet ya da özel sektörden emekli insanlarız. Ömrümüz boyunca ticaretle ilişkimiz olmadı.

Ayşe: Örgütlü bir toplum olmak için kooperatif kurmak çok uygun bir araç, en azından ilk adım. Ben de devletten emekliyim. Maaşlı hayatın verdiği bir garanti söz konusuydu. Birliktelik korkularımızı aşmamıza da yardım etti.

Gülüşen: Öte yandan, kâr amacı gütmek de istemiyorduk. Amaç para biriktirmek değil. Bizim gibi evde olan kadınları istihdam etmek, onlara eğitim vermek, gerekirse evlerinde çalışmalarının yollarını bulmak asıl amacımızdı. Bu yüzden kâr payı dağıtmıyoruz.

Mevlüde: Sosyal kooperatifler ortaklarına yıllık kâr dağıtmaz. Biriken bir para varsa, kooperatifin geleceğine yönlendirilir. Burada yaptığımız üretimden kadınlar saat başı ücret alıyor. Ayrıca kooperatif bütçesine de pay ayırıyoruz. Vergiler ve giderlerden sonra kasada kalan paraya kâr diyebiliriz. Normal kooperatifler bunu yıl sonunda ortakları arasında paylaştırır. Biz ise o payı yeni projelere aktarıyoruz.

 

Çevredeki kadınlarla nasıl ilişki kurdunuz?

Emine: Laik, cumhuriyetçi, demokratik kesimden gelsek de bizim gibi düşünmeyen tüm kadınlara kapımız açık. Amaç kadınların özgürleşmesi, kendilerini geliştirmesi ise zaten başka türlüsü düşünülemez. Dil, din, ırk ayrımı yapmaksızın tüm kadınlar çok marifetli. Kendi çabasıyla öğreniyor, örüyor, tığ işliyor. Biz aynı zamanda onlar için bir pazar da örgütlüyoruz, üretimlerini satıp kazanç elde etmelerini sağlıyoruz. İnsan odaklıyız. Daha doğrusu kadın odaklıyız, çünkü erkekler o kadar marifetli değil. (gülüyor)

Mevlüde: Bir gün CHP’li Beylikdüzü Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na bir baskın yaptık. O da bizi çok iyi anladı. Park içinde yer alan, içinde bulunduğumuz bu tek katlı büyük yapı virane durumdaydı. Belediye bizim için tadil etti. 2016 haziranından beri buradayız. Burada bulunmamızın temel nedeni Beylikdüzü’nün dar gelirli kadınlarının yakınlarda yaşaması. Binanın parkın içinde yer alması, kadınların çocuklarıyla gelebilmesi kooperatifin tanınmasını çok kolaylaştırdı. Açıkçası kadınlarla tanışmak için fazla bir şey yapmamız gerekmedi. Çok kısa sürede 200 kadın evde üretim yapmak talebiyle bize kaydoldu. Kapıdan geçenler içeride kadınları üretirken görünce başını uzatıp sorular sormaya başlıyor. Sonra parkta 23 Nisan şenliği yaptık. Çocuklar kadar bir araya gelme fırsatı bulan anneler de eğlendi. Şimdilik bu 200 kadının 60’ına düzenli iş sağlayabiliyoruz. Onlarla beraber hepsi özel tasarım olan çantalarımızı, geri dönüşüm malzemelerinden imal ediyoruz. Alman Kalkınma Bakanlığı’nın katkılarıyla beraber gerçekleştirdiğimiz Tameb projesi kapsamında Kenya’da yaşayan Danimarkalı tasarımcı Ellen Simonia ile çalışıyoruz. Kendisi daha önce beş yıl Mısır’da kadın kooperatifleriyle çalışmış, şimdi de Kenya’da aynı konuda uğraş veriyor. Proje gereği Türkiyeli ve Suriyeli kadınların el becerileri geliştiriliyor. Berlin’de tekstil fuarına katılarak çantalarımızı sergiledik.

Gülüşen: Çalıştığımız kadınlar arasında başı açık da var, kara çarşaflı da, Türkçeyi çok az bilen Kürt kadınlar da var. Hepsi çocuklarıyla beraber geliyor. Bazen eşlerini de getirip bizimle tanıştırıyorlar. Aslında eşleri pek kabul etmiyoruz. (gülüyor) Ama bazen kadınlara tercümanlık yapıyorlar. Özellikle muhafazakâr ailelerde eşlere güven vermek önemli. Buraya gelip ne yaptığımız görünce itimatları artıyor.

Kooperatifin kuruluşundan sonra karşılaştığınız en önemli zorluklar nelerdi?

Gülüşen: Çok şükür ailelerimizden yana hiç sorun yaşamadık. En büyük sorun ekonomiydi.

Emine: Ekonomik zorlukları gücümüzü birleştirerek aştık. Emekli maaşlarımız epey işe yaradı. 

Mevlüde: Sonra pazar meselesiyle yüzleştik. Ne üretmeliyiz, pazarda insanların neye ihtiyacı var? Buna kafa yormaya başladık. Çok çeşitli ürünler üretip kermeslerde satılıp satılmadıklarına baktık. Şimdi ürettiğimiz çantalar nitelikli ve çok ucuz da değil. Dolayısıyla ona uygun bir satış ağı geliştirmemiz gerekti. Genel olarak ortaklık kurmak, aynı meseleler hakkında bir arada düşünmek, karar vermek zor bir iş. Biz bu sorunu çok yaşamasak da, hakikaten ne olduğumuzu pek bilmeden yola çıktık. “Biz neyiz, nereye gidiyoruz?” sorularına net cevaplarımız yoktu. Birçok insana bir sürü şeyi anlayacağı şekilde anlatamıyorsunuz. Önceleri kooperatifin yükümlülüklerini yerine getirmekte, bürokrasiyi takip etmekte zorlandık. Halen de bazı sıkıntılar mevcut. Şöyle ifade edebiliriz: Şimdi 24 saat kooperatif üzerine düşünüyoruz, yaklaşık 12 saat bilfiil burada çalışıyoruz. Vergi Dairesi Başkanlığı’ndan emekliyim. Bankonun iki tarafı arasında büyük fark var. Oraya vergi ödemeye gittiğimizde, kendinizi eskinden çalıştığınız kuruma yabancı hissediyorsunuz. Yatırım ve finans imkânları bulmak, pazarlama, vergileri ödemek –ki bu sonuncusu bizim kanayan yaramız– gibi konularda yaşadığımız zorluklardan dolayı sürekli öğrenemeye çalışıyoruz. Pazarlama konusunda kendimize tam mânâsıyla güvenemiyoruz. Elbette ürünümüzün tasarımı, malzemesi ve imalatı nitelikli, ama sonuçta biz satış elemanı değiliz.

Kadın meselesinin içine girip muazzam zorluklara şahit olunca domino taşına o ilk fiskeyi vurma zorunluluğu hissettik. Şimdi artık asıl hedefimiz kadın mücadelesine, toplumsal dönüşüme katkı sağlamak. Toplumsal mesuliyetimizi, amaçlarımızı, kendimizi ifade etmeyi zamanla yolda öğrendik.

Zorlandığınız konularla, mesela pazarlamayla ilgili deneyim sahibi bir kadın ortak almayı düşündünüz mü?

Mevlüde: Koç Üniversitesi’ndeki yedi aylık eğitimin ardından kooperatife dair planlarımızı içeren sunumumuzla ödül olarak altı ay danışmanlık desteği ve yurtdışı saha ziyareti hakkı kazandık. Altı ay boyunca maaşı bu ödül tarafından karşılanacak pazarlamacı istihdam edeceğiz. Bu sırada biz de ondan yol yordam öğreneceğiz. Ayrıca bir banka da finans konusunda danışmanlık yapmayı taahhüt etti. Böylece finans, yatırım ve işletme konusunda öğrenmeye devam edeceğiz. Şu an pazarlamacıya maaş ödeyecek bir bütçemiz yok. Ücretli pazarlamacımız olsa her şey çok daha iyi olabilir belki, ama kaynağımız olmadığından buna cesaret edemiyoruz

 

Kooperatiflerin patronlu işletmelere kıyasla daha demokratik potansiyelleri olduğu söylenir. Öte yandan, demokrasiyi hayata geçirmek için de epey çaba harcamak gerekiyor olmalı. Kuruluş aşamasında ve sonrasında kararları nasıl aldınız, alıyorsunuz?

Mevlüde: Başlangıçtaki en büyük sıkıntımız demokrasi değil, bilgi yetersizliğiydi. Öte yandan, kooperatif üyeleri yeniliğe son derece açık insanlar. Bilgisizlikten kaynaklanan tartışmalar o yüzden çok uzamadı. Önceleri, ne yapacağımız konusunda netleşemedik. O kadar çok plan ortaya atıldı, o kadar çeşitli alanlarda üretim yapıldı ki, bir arkadaşımız “uzay mekiği dışında her şeyi yapıyoruz” dedi. (gülüyor) Gerçekten de herkes belli konularda o kadar yetkin ki, bir araya geldiğimizde bir çok alanda, gelen siparişlere göre türlü çeşit üretim yapabiliyoruz. Ancak bu kadar dağınık çalışmak da epey yorucu, belli başlı ürünlere odaklanmamız gerekti. Karar alma, yönetime katılma açısından hakikaten çok şeffafız. Herkesin fikrini almadığımız hiçbir karar yok. Kâğıt üzerinde, bürokratik açıdan bir yönetim kurulu var, ama aslında genel meclis tarafından yönetiliyoruz. 

İlknur Aydın: Kooperatifteki hareketliliğe, kalabalığa dışarıdan bakan “mutlaka çalkalanmalar, büyük tartışmalar oluyordur” diye düşünebilir. Oysa “dediğim dedik” kabilinden bir tartışma yaşanmıyor. Herkes şeker gibi. Karşılıklı saygı sonsuz.

Ayşe: Her hafta pazartesi genel toplantımızı yapıyoruz. Orta vadedeki planlarımızı gözden geçiriyoruz. Orada bazen sıkı kavga da ediyoruz. Ancak toplantı bittikten sonra geriye hiçbir küskünlük kalmıyor.

İlk 20 üyeye zamanla eklenenler oldu mu?

Mevlüde: Belli bir süre devam edip henüz katılmayan arkadaşlarımız var. Kooperatif denince “kafama göre, ne zaman istersem gideyim, yardım edeyim, biraz da para kazanayım” gibi bir anlayış gelişebiliyor. Oysa biz kendimizi buraya vakfediyoruz. Haftanın beş günü sabah dokuz, akşam altı buradayız. İstediğimiz zaman açalım istediğimiz zaman kapatalım dersek yürütemeyiz. Sanırım kadınlar biraz bu ritimden ürküyor. İmkânı olmayan, çocuk bakmak zorunda kaldığı için evde yaşayan kadınlar için başka türlü projeler geliştiriyoruz. Ama kooperatif ekibinin içinde yer almak isteyen kadınların tam zamanlı çalışması konusunda ısrarcıyız. İşten, çocuklardan, hatta evlilikten emekli olmuş bir çok arkadaşımız var. (gülüyorlar)

İlknur: 20 günde bir nöbetimiz var. Sırayla birimiz sabah çok erken geliyor, sıkı bir temizlik yapıyor, herkes için yemek pişiriyor. Bu bazı arkadaşlara ağır gelebiliyor.

Gülüşen: Bazen de iş yükü birden artabiliyor. Mesela, KEDV vasıtasıyla bir buçuk yıl boyunca, Gönül Ağacı projesi kapsamında Petrol Ofisi’ne binlerce ürün yaptık. Sevgililer günü, kadınlar günü, yaz kreasyonu, kış kreasyonu derken, envaı çeşit vesileyle bir çok şey ürettik.

Mevlüde: Bazen 300 ürünün üç günde teslim edilmesini talep ediyorlar. Bazı dışarlıklı insanlar bu tempoyu yorucu bulsa da biz buna hazırlıklıydık. Ancak bu şekilde eksik sermayemizi biriktirebildik. Parasızlıktan dibi gördükten sonra başa baş noktasını bu üretim sayesinde yakaladık. 

Gülüşen: Her sene yönetim kurulu toplantısı için bürokrasiye 4 bin liranın üzerinde para harcıyoruz. Biraz da bu yüzden bakanlığın 100 lira sermaye katılım payına ilaveten biz de makul bir miktar üye aidatı belirledik. Kadın kooperatiflerinin çoğu yerel yönetim, valilik ya da bakanlıkların mali desteğiyle kuruluyor. Biz kendi finansal gücüyle kurulan belki de ilk kadın kooperatifiyiz. O yüzden, tam karşılamasa da, bugüne kadar kattığımız değer için yeni üyelerden müşterek sermayeye bin lira katkı istiyoruz. 50 lira da aylık aidatımız var. 

Mevlüde: Kadınların çok katkı vermediği, yerel yönetimler tarafından kurulan kooperatifler genelde çok uzun ömürlü olmuyor. Kadınlar süreçte öğrenmediği, kafa yormadığı, zorlukları yaşamadığı ve emek vermediği için kafalarına göre gelip gidebiliyor. Örgütlülük, ortaklık hissi gelişmediği için kolayca vazgeçebiliyorlar. Elbette insanları hemen bin lira ödemeye zorlamıyoruz. Zamana yayıyoruz. Böylece kooperatif üzerinden elde ettiği gelirle de ödeyebiliyor.

Daha önce yaptığımız iki söyleşide şu nokta gözümüze çarptı. Genelde kooperatifçiliğe en kendini adayarak emek verenler yeni nesilden ziyade sizin kuşak. Bu durum tanıdığınız kadın kooperatiflerinde sizin de dikkatinizi çekti mi?

Mevlüde: Evet, ihtiyar heyeti gibiyiz. (gülüyorlar)

Gülüşen: Genç kuşağın herhangi bir sosyal güvencesi, geliri, geleceğe dair tutunacağı garantileri yok. Buraya gelip nasıl hayatta kalsın? Haliyle önce sabit gelir kazanmanın yoluna bakıyorlar. Bizim emeklilikten kaynaklı güvencemiz bulunduğu için aktif üreticiliği tercih etme imkânımız var.

Mevlüde: Fakat hepimiz emekli gelirine sahip değiliz. Aramızda ev dışında hiç çalışmamış arkadaşlar da var. Bizim neslin bu işe girmesinde birçok başka neden de söz konusu. Bu yaşa kadar bir bilgi birikimi yapmışız, dolmuşuz. Aslında en verimli çağımızdayız. Bizim kuşağımızdan kadınları evde yalnız bırakırsanız, birikimlerini paylaşacakları yöntemler geliştirmezseniz, oturup Müge Anlı seyretmekten başka bir şey yapmazlar. En bilge dönemlerinde atıl durumda kalırlar. Çalışmaya alışık arkadaşlarımız deneyim ve birikimlerini aktarmak, yeni şeyler öğrenmek, başkalarıyla paylaşmak konusunda zorluk yaşamıyor. Bizim birikimimizin heba olması toplumun daha da geriye gitmesi demek. Oysa biz çevredeki bir kadının hayatına biraz dokunabiliyorsak, bu aslında onun üç çocuğunu da değiştirmek demek. Haydi eşini saymıyorum. (gülüyorlar) Genç nesillerden, küçük çocuk sahibi birçok kadın iş talebiyle kooperatife geliyor. Sadece iş değil, kooperatif birlikteliği üzerinden onlara dokunmak aynı zamanda toplumsal değişimin zeminini hazırlamak demek. Çünkü burada sadece ürün üretmiyoruz. İş eğitimleri dışında farklılıklara saygı gibi temalarda da eğitimler düzenleyeceğiz. Göçmen ve Türkiyeli kadınlar bu eğitimlere beraber katılacaklar. Bu birliktelik Fatih’te göçmenlerle dayanışmak için kurulan Small Projects İstanbul ile başlayıp bizimle devam ediyor. Dil kendinizi izah etmek için en önemli araçlardan biri. Göçmen kadınların böyle bir şansı bulunmuyor. Bu engeli aşmak lâzım. Sonuçta biz kadına Suriyeli ya da göçmen diye değil, nerede olursa olsun kadın gözüyle bakıyoruz. Her zor dönemde, afetlerde, savaşlarda, ekonomik krizlerde en büyük zararı kadınlar ve çocuklar görüyor.

Kadınların çok fazla katkı vermediği, yerel yönetimler tarafından kurulan kooperatifler genelde uzun ömürlü olmuyor. Kadınlar süreçte öğrenmediği, kafa yormadığı, zorlukları yaşamadığı ve emek vermediği için, örgütlülük, ortaklık hissi gelişmediği için kolayca vazgeçebiliyor.

Eşleriniz kooperatif kurmanızı nasıl karşıladı?

Gülüşen: Vallahi hiç izin almadık, sormadık ki. (gülüyorlar)

Mevlüde: Eşim de benim gibi memuriyetten emekli. Bizim evde biraz anaerkil bir yapı hakim. Bu tüm arkadaşlarımız için geçerli. Sadece bir arkadaşımızın eşi pek mutlu olmadı. Büyük ihtimalle kendine sunulan hizmet azaldığı için. Ama o da zamanla eşindeki olumlu değişimi fark ettikçe sorun ortadan kalktı. Beraber çalıştığımız kadınlar arasında eşi müsaade etmediği için evden çıkamayanlar var. Kadının kazandığı parayı haram sayıp evin bütçesine katmayı reddeden kocalar söz konusu. Aslında beraber çalıştığımız kadınların çoğu eşleri ve aileleri yüzünden isteseler de buraya tam zamanlı gelemiyorlar. 

Ayşe: Eşleri gelip gidenler bir süre sonra izin vermeye, rıza göstermeye başlıyor. Kadının gelir elde etmesinde sorun görmeyen kocalar eşlerini zaten aslen paran kazanması için getiriyor. 

Mevlüde: Muhafazakâr kesimden gelip ayağı alıştıktan sonra sorun yaşayan kadın arkadaşımız olmadı. Ancak bizi sorarsanız, biz artık evimizle pek ilgilenemez olduk. (gülüyorlar). Aslında bakarasınız epey olumlu bir sonuç! Bu örgütlenmeye çok bağlandık. Bir günümüzü de evimizde geçirelim demek içimizden gelmiyor. Aidiyet hissi çok kuvvetli. O yüzden gündelik ev işlerimiz aksıyor.

Gülüşen: Kafeye, pikniğe gitmektense buraya gelmeyi, beraber olmayı tercih ediyoruz. Burada yiyip burada içiyoruz.

Emine: Sinirlere de çok iyi geliyor burası. Doktora para vermeden kendi terapimizi kendimiz hallediyoruz. Ev sorunu mu, ekonomik dertler mi, manevi dertler mi, çoluk çocuğun geleceği için duyulan endişe mi hepsi burada iyileşiyor. Dertlerimizi paylaşırken hem çenemiz hem elimiz işliyor.

Aile üyelerinizle kooperatifin örgütlenmesi, imkânları, sorunları hakkında konuşuyor musunuz?

Mevlüde: Eşimle kooperatifin tüm konularını tartışıyoruz. Elinden geldiğince destek olmaya çalışıyor. 17 yaşında bir oğlum var. Ergen dünyasını tam anladığımı söyleyemem. Hazırladığımız bazı ürünlerde ona fikir danışıyorum. Geçen gün “sen benim kahramanımsın, senin kadar güçlü bir kadın daha tanımadım” dediğinde çok mutlu oldum açıkçası.

Emine: Çok kadın tanıdığı da söylenemez ama! (gülüyorlar)

Gülüşen: Benim çocukların biri 30, bir 35 yaşında. Hem kızım hem oğlum hem gelinim kooperatifin işleyişiyle yakında ilgileniyor, yeri gelince fikir veriyorlar.

İlknur: Aslına bakarsanız bizi mutlu gördükleri ölçüde onlar da mutlu oluyor. “Sen mutluysan sorun yok” ailelerdeki genel hava böyle. Mutsuz bir insan bir kooperatife niye gelsin?

Emine: Benim eşim başta “kursunlar, yakın vakte sıkılırlar, görürüz” diye düşünüyordu. Bunu açıkça söylemese de ben onun davranışlarından kolayca anlıyordum. (gülüyor). Ne hayır, ne evet diyordu. Sonra baktı ki ciddi bir birliktelik ve üretim var, giderek daha fazla destek olmaya başladı.

Mevlüde: Kadınların kolektif çalışmayı erkeklerden daha çok sevdiğini, daha iyi başardığını düşünüyorum. Çatışmacı değiliz. Tam eşitlikten yanayız. Oysa Avrupa Sosyal Forumu’nun yaptığı bir araştırmaya göre bu hızla, kıtada kadın ve erkeğin sosyal hayatta eşitlenmesi için 150 sene gerekiyor. Siz bir de Türkiye’yi düşünün. Cinsiyet eşitsizliğine karşı biz kadınlar uyum içinde beraber mücadele ediyoruz, kolektif kalkınmaya önem veriyoruz.

Gülüşen: Proje kapsamında Almanya’da iş hayatına atılmış Alman ve Türk kadınlarla tanıştık. Kadınların Almanya’da bizden kat be kat daha fazla hakka sahip olduğunu düşünüyorduk. Ne de olsa başbakanları uzun yıllardır bir kadın. Merkel tüm Avrupa’yı yönetiyor. Meğerse öyle değilmiş. Orada da benzer gelir adaletsizliği, eşitsizlikler süre gidiyormuş. İşyerinde her zaman erkeklere öncelik veriliyormuş, iş dünyasında öncü kadınlar yokmuş.

Bu yaşa kadar bir bilgi birikimi yapmışız, dolmuşuz. Aslında en verimli çağımızdayız. Bizim kuşağımızdan kadınları evde yalnız bırakırsanız, birikimlerini paylaşacakları yöntemler geliştirmezseniz, oturup Müge Anlı seyretmekten başka bir şey yapmazlar. En bilge dönemlerinde atıl durumda kalırlar.

Proje kapsamında Almanya’ya gittiğinizde neler yaptınız?

Mevlüde: Ürünlerimizi tanıtmak için uluslararası bir tekstil fuarına katıldık. Sadece kooperatifler değil dünyanın her yerinden büyük işletmelerin, markaların

yanı sıra küçük üreticilerin de yer aldığı devasa bir fuardı. Yine de kadın kooperatiflerinin mevcudiyeti herkes tarafında ilgi çekiyordu. Orada şunu anladık: En büyük eksikliğimiz finansmanı pazarlamayı, planlamayı yok saymamız, bir kenara bırakmamız. En az bunun kadar önemli bir başka faktör de, ürettiğiniz ürünlerin kadınlar tarafından yapıldığı için değil, gerçekten insanların ihtiyaçlarına, beğenilerine hitap ettiği için alınması. Sevap niyetine değil. Biz buna fuarda birebir şahit olduk. İnsanlar önce çantaları beğenip satın alıyor, sonra bizim kim olduğumuzu öğreniyordu. Yoksa biz kimseye “kadınlara destek için çantalarımızı alır mısınız?” diye sormadık.

Gülüşen: Mağdur edebiyatına karşıyız. Amacımız insanlara dayanıklı, nitelikli ve güzel şeyler sunmak. Yoksa insanlar dayanışma için bir kere alır. Eğer ürünler nitelikli değilse, insanlar vicdanlarının sesini dinleyip ürüne para verir, ama sonra bir köşeye koyar. 

İlknur: İnsanlar nasıl sevdikleri meşhur markalardan vazgeçmiyorsa, bizim de onlara eş değer kooperatif ürünleri üretmemiz gerekiyor. Satın alıp üstüne bir de toplumsal bir dönüşüme vesile olduklarını fark ederlerse, işte o zaman o kooperatifle gerçekten bağ kurabilirler. 

Mevlüde: Bizim çantalarımız tam da böyle. Kadınlar tarafından eşit şartlarda üretiliyor, çok iyi tasarıma sahipler, geri dönüşüm kâğıdından, pamuğundan imal ediliyorlar. Yeni deri yerine, büyük firmaların elinde kalan artık derileri değerlendiriyoruz. Elde kalan malzeme olduğu için hayvan katliamına katkı sağlamadığımızı düşünüyoruz. Özellikle yerel hammadde kullanılmasına özen gösteriyoruz.

Büyük bir mağaza zincirinde çantalarınız satışa çıkacak. Belki bir süre en adil dağıtım ağıyla paylaşamayacaksınız. Buna kızanlar mutlaka çıkacaktır…

Mevlüde: Bazı insanlar keskin uçlarda davranmaya çalışıyor. Ama bazen gündelik kararlar almak, bu keskin uçlardan uzaklaşmak da gerekiyor. Mükemmeli arzulayan, planlayan ama yapılamayan bir sürü proje var.

Dünyada çok küçük ölçekte başlayıp, mesela John Fil tekstil kooperatifi gibi yüzlerce ortakla çalışan, kendi kreşini kurmuş, konutlarını inşa etmiş üretim kooperatifleri var. Uzun vadede böyle bir gelişimi hayal ediyor musunuz? 

Gülüşen: Kooperatifimizin Harmoni markasını uzun vadede fason çalışmamak için kurduk. 

Mevlüde: Sorunuzu şöyle yorumluyorum. “Siz şimdi oldukça güvenli bir alanda ilerliyorsunuz. Peki bu alanın dışına çıkmaya da cesaret edecek misiniz?” Şu anki örgütlenmemizle, yani 20 kooperatif üyesi ve civar mahallelerde evden çalışan kadınlarla büyümenin sınırları var. Eğer amacımız bu kadınlarla dayanışmaksa, onların becerileriyle evde üretecekleri bir planlama düşünmek zorundayız. 

Beceriler geliştirilemez, bilgiler artırılamaz mı?

Mevlüde: Muhafazakâr ailelerdeki kadınların evlerinden çıkıp her gün belirli bir süre dışarıda çalışmaları neredeyse imkânsız. Yoksa elbette eğitimle birçok kapı açılabilir. Mesela İngiltere’de feminist gruplar kadınlara tesisatçılık öğretiyor. Böylece önceden müşkül durumda bulunan kadınlar, ev kiralarını ödeyebiliyor, neredeyse ailelerini tek başlarına geçindirebiliyorlar. Erkeklere has sanılan bir zanaatı mükemmel icra ediyorlar. Ama ne yazık ki, bu türden uygulamalar bizim coğrafyamızda çok zor hayata geçirilir. Büyümenin sonunda kapitalistleşme tehlikesi de doğabilir, onun değirmenine istemeden su taşınabilir diye de düşünüyorum. Bunu engellemek için çok sayıda kooperatif işletmesinin kurulması gerekir. Kapitalizmin yarattığı şu anki korkunç koşulların sürdürülebilir olduğunu sanmıyorum. Sosyal girişimler, kooperatifler Türkiye’de henüz zayıf da olsa, ileride bir umut yaratabilirler. Şimdilik buralarda örgütlenen insanların çoğu para mevzusundan kaçıyor, konuşmamak için girecek delik arıyor. Sosyal girişimciliğin parayla ilişkisi olmaması gerektiği düşünülüyor. Oysa bir kooperatif güçlenmeden, kendi ayakları üzerinde durmadan başkalarına nasıl yardım edecek? Evet, kapitalist işletmelerin kullandığı pazardan, finans olanaklarından biz de faydalanıyoruz. Şimdilik oyunun kurallarını böyle oynuyoruz. İleride başka tür bir pazar da kurabiliriz. Kadınların çalışması, örgütlenmesi sadece geçimle ilgi basit bir olgu değil. İnsanların çalıştıkça kendilerine saygısı atıyor. Çalışmaya alışmış insanlar bu yüzden işsiz kalınca bunalıma giriyor. Topluma kattığı değer kadını kendi gözünde de değerlendiriyor. O yüzden burada politik katılım, farklılıklara saygı, liderlik gibi temalarda eğitimlere devam edip kadınların zaten barındırdıkları güçlerini ortaya çıkarmalarına yardım ediyoruz. 

En büyük eksikliğimiz finansmanı pazarlamayı, planlamayı yok saymamız, bir kenara bırakmamız. En az bunun kadar önemli bir başka faktör de, ürettiğiniz ürünlerin kadınlar tarafından yapıldığı için değil, gerçekten insanların ihtiyaçlarına, beğenilerine hitap ettiği için alınması.

En iyisi, çalışmaya dayalı bir dünyanın zorunluluk olmaktan çıkması herhalde. Dünyada patronsuz işleyen işletmelerde, eğer işler iyi gidiyorsa, çalışma saatlerinin düşürüldüğüne, hayatın başka alanlarıyla ilgilenildiğine şahit oluyoruz. Sizin birlikte çalıştığınız kadınlar “çalışmaya” nasıl bakıyor?

Mevlüde: Beraber üretim yaptığımız kadınların hepsi çalışmak için hevesli değil. Bazen bir kadın “ben biraz rahatıma düşkünüm, bu bana zor geldi” deyip işi bitirmeden teslim edebiliyor. Ama bu kadınlar sizin söylediğiniz gibi değil, ihtiyacı var, ona rağmen çalışmaya ayak diriyor. Bu biraz buradaki yardım kültüründen kaynaklı diye düşünüyoruz. Sosyal Dayanışma Vakfı’ndan ya da muhtarlıktan aldığı cüzi yardımlarla idare etmeyi tercih eden kadınlar var. 

Kadın Kooperatifi İletişim Ağı içinde yer almak fayda sağlıyor mu?

Biz KEDV ile iletişime geçtiğimizde çoktan bir topluluk mahiyeti kazanmıştık. Aidiyet hissimiz çok güçlüydü. Teknik eksiklerimizi tamamlamak istiyorduk. KEDV de zaten “sizin işiniz çok kolay” dedi.

Gülüşen: Daha önce Halk Eğitim’den kooperatifçilik sertifikası almıştık. Oradaki hocamız Süleyman bey, bize hem kooperatifçiliği hem de örgütlenmeyi çok sevdirdi. İşe yarayan bazı erkekler varmış diye düşündük. (gülüyorlar) KEDV’e gittiğimizde ne yapmak istediğimiz biliyorduk.

Mevlüde: KEDV’in düzenlediği çalıştaylara, uluslararası kadın kooperatifleri buluşmalarına katıldık. Orada şunu tespit ettik: Buradaki çoğu kooperatif sadece kendi çorbasını kaynatabiliyor. Oysa yurt dışında çok daha gelişmiş örnekler mevcut. Mesela Olivetti markasının bir fabrikasını satın alıp üretim yapan bir kooperatifinin yıllık cirosu 6 milyon avroydu. Fabrika binaları, kreşleri vardı. Bizim pazar payımızı, ticari faaliyetlerimizi daha iyi örgütlememiz gerekiyor. Kadınlar henüz bu cesarete sahip değil. Amacımız sadece çorba kaynatmak yerine, ayakları yere basan, birçok kadına istihdam sağlayan, etrafıyla yardımlaşacak kapasitesi bulunan büyük bir kurum haline gelmek. Zaten başka bir yol da yok. KEDV, valilik ya da yerel yönetim desteğiyle bu iş bir yere kadar yürür. 

İlknur: Bağımlı olmamanız lâzım. Sizi bir ya da iki kurumun yardımları, düşünceleri yönlendiriyorsa, bağımsızlık hayal olur.

Sinirlere de çok iyi geliyor burası. Doktora para vermeden kendi terapimizi kendimiz hallediyoruz. Ev sorunu mu, ekonomik dertler mi, manevi dertler mi, çoluk çocuğun geleceği için duyulan endişe mi hepsi burada iyileşiyor. Dertlerimizi paylaşırken hem çenemiz hem elimiz işliyor.

Uluslararası düzeyde kabul gören yedi kooperatifçilik ilkesi açısından Harmoni’yi nasıl değerlendirirsiniz? Bunlardan ilki, herkese açık, gönüllü üyelik.

Mevlüde: Biz de tam böyle değil. Bu biraz üyelik aidatından kaynaklı. Ayrıca, tam zamanlı çalışma şartımız var. Bunun dışında, üç ay da deneme süremiz var. Katılmak isteyen arkadaş uyum gösterirse üye haline geliyor.

Demokratik katılım, demokratik karar alma süreçleri.

Gülüşen: Düzenli toplantılarda her şeyi oyluyoruz. Herkes fikrini söyledikten sonra, ikna olmayanlar da çıkabiliyor. Ama sonuçta beraber karar verebiliyoruz.

Mevlüde: KEDV’deki bir eğitimde “oy çokluğuyla alınan karar illa da demokratik değildir” denmişti. Biz 20 kişi olduğumuz için genelde oy birliğiyle karar verebiliyoruz. Hayır diyen arkadaşların kararı genelde iletişim ya da bilgi eksikliğinden kaynaklanıyor.

Ekonomik kararlar ve paylaşımda eşitlik.

Gülüşen: Bu konuda çok netiz. Sipariş alınıyor. Herkes çalıştığı saatleri kaydediyor. Bu siparişten kazanılan para emek-zaman birimine göre pay ediliyor. 

Otonomi-bağımsızlık. 

Mevlüde: Bazen bizi yönlendiren, belli konularda baskı kurmaya çalışan kurumlara hiç çekinmeden kafa tutabiliyoruz. Sonuçta, bu küçük kooperatifin bize göre birtakım değerleri var. O yüzden özerk bir yapıyız.

Kadınların kolektif çalışmayı erkeklerden daha çok sevdiğini, daha iyi başardığını düşünüyorum. Çatışmacı değiliz. Tam eşitlikten yanayız. Oysa Avrupa Sosyal Forumu’nun yaptığı bir araştırmaya göre bu hızla, kıtada kadın ve erkeğin sosyal hayatta eşitlenmesi için 150 sene gerekiyor.

Sürekli, öğrenim, eğitim, bilgi paylaşımı.

Mevlüde: Aslına bakarsanız, eğitim manyağı olduk diyebiliriz. (gülüyorlar) Başladığımız günden bu yana gitmediğimiz eğitim, çalmadığımız kapı kalmadı. Koç Üniversitesi’nin düzenlediği eğitimlerden 15 yapı faydalandı. Yaş ortalaması en yüksek olan bizdik. İhtiyar heyeti gibi duruyorduk. 

Başka kooperatiflerle işbirliği…

Bunu çok işitiyoruz. Ama burada en önemli problemlerden biri mesafe. Birbirimizden çok uzak olunca, çalışmak zorlaşıyor. İstanbul’daki bir çok kadın kooperatifinde olduğu gibi bizde çocuk yuvası yok. Daha çok kadın istihdamıyla ilgileniyoruz. Bu bağlamda İlk Adım Kooperatifi ile zaten çalışıyoruz. Tasarım eğitimlerinde başka kooperatiflerle bir araya geliyoruz.

Toplumsal dönüşümü hedeflemek.

Mevlüde: Kadınlar özgürleşince, bağımsızlaşınca toplum da dönüşecek.

^