Kendi arabasını üretemeyen, ama bunun propagandasını yapmaktan geri durmayan Türkiye, yüzde yüz yerli emek ve sermayeyle traktör üreten fabrikasının harap olmasına izin verdi. Ülkenin en kalifiye sanayi işçisinin yıllarca perişan olmasına da göz yumdu. Sermayedar, devlet, sendika üçgeninde, işçilerin en temel hakları, yılların emeğinin karşılığı hiç edildi. 2007’de kapanan, 2013’te iflası açıklanan Uzel’in yakın zamanda mal varlığının satışa çıkarılmasıyla birlikte Uzel işçileri yeniden örgütlendi, bir iletişim komitesi kurdu, fabrika alanında nöbetlere başladı. Önce Uzel Holding’in yılan hikâyesine dönen kısa tarihçesinde geziniyoruz, ardından eylemdeki işçileri dinliyoruz…
Bir dönem dünyanın on büyük traktör üreticisi arasında olan, İstanbul Edirnekapı Şehitliği yanındaki fabrikasında her gün 100’ün üzerinde traktör üreten Uzel Holding, 640 milyon dolar ciro açıkladıktan bir yıl sonra, 2007’de, miras kavgaları yüzünden kapandı. Bununla birlikte alacaklılardan kurtulmak isteyen Uzel ailesinin büyük oğlu Önder Uzel’in, 2008’de holdingin çoğunluk hissesini Singapur’da kurulan iki dolar sermayeli bir varlık şirketine aktardığı ortaya çıktı. İşsiz kalan, tazminatları ödenmeyen 1000’in üzerinde işçi eylemlere başladı. İşçilerin eylemleri Uzel fabrikasının içine kapanarak fabrikayı işgale kadar uzandı.
Ancak burada Türk Metal-İş sendikası devreye girdi. Sendikacılar işçilere o dönem patrondan alındığı öne sürülen 500’er lirayı dağıtarak, on binlerce lirayı bulan tazminatların altı ay içinde alınacağına dair sözler vererek işçileri eylemi sonlandırmaya ikna etti. Sonuçta işçiler sendikaları tarafından eylemi bırakıp salt hukuki süreci takip etmeye yönlendirildi. İşçilerin birçoğu evinde oturup tazminatını almayı beklerken aynı yıl fabrika 65 işçiyle tekrar üretime başladı ve sadece fabrikada bulunan parçalar kullanılarak 1402 traktör yapılıp satıldı. Fakat hiçbir işçiye ve diğer alacaklılara ödeme yapmayan fabrika bir yıl bile çalışmadan bir daha açılmamak üzere tekrar ve son kez kapadı.
Tek kuruş tazminat alamayan işçiler hukuk mücadelesini sürdürürken bu sefer de 2013’te Uzel Holding’in iflası açıklandı. Fabrika, devredildiği İstanbul 1. İflas Dairesi tarafından satışa çıkarıldı. Hemen her satışa Kiptaş ve Önder Uzel’le ilgisi bulunan Vera Varlık Yatırım şirketleri katıldı. 2017’ye dek dokuz defa satışa çıksa da fabrika ya satılamadı ya da Vera Yatırım’a yapılan satış iptal edildi. Tüm bunların üstüne fabrikayı kullanılmaz hale getiren adım 2017’de atıldı. Fabrikanın devredildiği İflas Dairesi Müdürlüğü kasasında para olmadığı gerekçesiyle fabrikayı koruyan güvenlik görevlilerini çekti.
Ve İstanbul’un göbeğinde bulunan fabrika talan edilmeye başlandı. Yağmayı haber alan ve önlemeye çalışan bir grup Uzel işçisi 33 farklı hırsızlık olayını fotoğraflarıyla adli makamlara taşıdı. Fabrikanın güvenliğini nöbet sistemi kurarak gönüllü sağlama talebinde bulundular. Hepsi reddedildi. Dahası, Uzel’in önemli evraklarının bulunduğu yönetim binası, sanki satış öncesi bir şeyler yok edilmeye çalışıyormuşçasına Ocak 2019’da yandı. Böylelikle milyarlık makineleri kullanılmaz hale getirilen, işyeri ambulansının motoru sökülecek denli talana uğrayan fabrika yıkıldı, yerine lüks konutlar ya da AVM inşa etmek için hazır hale geldi.
Öte yandan, 11 yılda yılan hikâyesine dönen hukuk mücadelesinden sonuç alamayacaklarını anlayan işçilerin sabrı tükendi. Aralarında whatsapp grubu kurup iletişime geçerek örgütlendiler. Sayıları yüzü aştı. Yasal izinler, yetkililerle, basınla görüşmeler için organize olup on kişilik komite oluşturdular. Dünyada eşine az rastlanır şekilde 11 yıl sonra yüzlerce işçi düzenli eylemler yapmak için tekrar bir araya geldi. Fabrika önünde 2018 Kasım’ından itibaren haftasonları eylemler yapmaya başladılar. Sayıları her hafta arttı.
Ancak fabrika, 15 Mayıs 2019’da yapılan satışta, işçilerin Önder Uzel’le ilişkili olduğunu öne sürdüğü ve elemanlarının fabrikanın içinden mal kaçırırken yakalandığını söyledikleri Vera Varlık Yatırım şirketine satıldı. Vera Varlık, 2018 faaliyet raporuna göre, 25 milyon sermayeye sahip bulunuyor. Uzel fabrikası için vereceği fiyat ise bunun neredeyse on katı: 223 milyon 700 bin TL. İşçiler satıştan aylar önce Vera Varlık’ın çalışanlarını mühürlü fabrikadan mal çıkarırken yakaladıklarını, olayın adli makamlara intikal ettiğini, fakat seslerinin duyulmadığını belirtiyor. Bu süreçte patron, sarı sendika ve hükümetten sonra en çok bir türlü kendilerini görmeyen medyaya kızıyorlar.
İstanbul Edirnekapı Şehitliği’nin hemen yanıbaşında yer alan devasa fabrikada, polislerle dahi çatışmaya girecek denli gözü dönmüş, işyeri ambulansının motorunu çalacak denli azıtmış, işçileri uzaklaştırmak için onları güpegündüz taşlayan hırsızlara karşı tetikte, güvenlerini sağlamak için ellerinde sopalar, demir çubuklar bulunan işçilerle birlikte dolaşıyoruz. İşçiler o kadar dolu ki, bir dönem gece gündüz çalıştıkları tezgâhların son durumunu gördükçe soru sormaya fırsat bırakmıyorlar. Birinin bıraktığı yerden diğeri başlıyor, haksızlığa, hukuksuzluğa, hırsızlığa dair hükümetten, sendikadan, iflas masasından korkmadan içlerini döke döke anlatıyorlar.
Uzel fabrikası işçileri olarak neden yıllar sonra bir araya gelip eylem yapmaya başladınız?
Mustafa Aslan: 55 yaşındayım. 22 yıl bu fabrikada emek verdim. 110 bin lira tazminat alacağım kaldı. Emeğimin karşılığını göremedim. Desteklemiş olduğum hükümetten zaten hiçbir şey göremedim. Sayın cumhurbaşkanının fabrikanın önünde karanfil dağıttığı günler oldu. Son halini gelip görmesini istiyorum. Öyle ahkâm kesmekle olmuyor. Artık “milli” olayını kaldırsınlar. Koskoca milli servet gitti. Hükümetten tık yok. Yazık günah, hakkımı helâl etmiyorum.
Türker Toprak: 45 yaşındayım. 14 yıl çalıştım. 65 bin lira alacağım var. 2008’de Türk Metal-İş bizi sattı. Namus şeref sözü vererek tazminatlarımızı alacağımızı söylediler. Şimdi sesleri çıkmıyor. Dört buçuk aydır eylemdeyiz, ama kimse sesimizi duymuyor. İflas Masası’na gidiyoruz, burada hırsızlık olduğunu söylüyoruz, bir tedbir almıyorlar. Kasım ayından beri her gün fabrikada hırsızlık yapılıyor. Buranın hurda bedeli bile bizim alacaklarımızı karşılardı, hırsızların yuvası oldu. Yerli otomobil diyoruz, burada yerli traktör üretiliyordu. Bize, işçilere verseydiler işletirdik. Maalesef kimse bize sahip çıkmadı.
Ahmet Akgül: 21 yıl çalıştım. 220 bin lira alacağım var. Bu parayı bu yaştan sonra hiçbir yerde göremem. İki çocuğum üniversite okuyor. Bu Uzel davası yüzünden hâlâ çalışmak zorundayım. 11 yıl hukuk mücadelesi verdik. Adalet bitti. Kimse bunu bana açıklayamaz. Biz artık hakkı hukuku sokaklarda aramaya başladıysak bunun suçu hükümettedir. 2008’de fabrika kapandı. 2013’te iflas Masası iflas kararı verdi, bize “Artık sizin alacağınız devlette” dendi. Şimdi onu söyleyen şahısları bulamıyoruz. Bu İflas Masası devletten büyük mü ki bize ödenecek paranın ödenmesini engellemeye çalışıyor? Bunu almak için her türlü yolda, her yerde varız. Uzel’i bu duruma getirenler, benim bu duruma gelmeme sebep verenler bir şekilde bunun cezasını çekecekler.
İbrahim Cebeci: 21 yıl çalıştım. İki çocuğum var. 200 bin lira üzerinde alacağım kaldı, ancak icra müdürlüğüne baskı yaparak işçi alacağımızı da düşürmüşler. Şimdi tam ne kadar, bilmiyorum. Burası devlet için büyük bir nimetti. Altın yumurtlayan tavuktu. Her yıl vergi rekorları kırıyordu. Bilinçli olarak yıktılar. Bunun başında hükümetimiz de patronla işbirliği içinde var. Türk Metal-İş de bizim yanımızda olması gerekirken maalesef patronla birlikte oldu. Burada hem bizim hayatımız hem de buraya iş yapan yan sanayide çalışanlar mahvoldu.
Bu mesele yüzünden çok yuva yıkıldı, insanlar perişan oldu, aklını oynattı. Gülahmet Tatlı adlı bir arkadaşımız bu meseleler yüzünden cinnet geçirdi, cinayet işledi. Hapiste kahrından felç geçirdi, peşinden öldü. Bizi mağdur eden Uzel yatlarda geziyor. Devlet buna “işçilerin parası nerede” diye sormuyor.
Mehmet Aktuğ: Burada yaklaşık 19 yıl çalıştım. Emekliyim, iki çocuk okutuyorum. Yaklaşık 200 bin lira alacağım var. Fakat bunun iki katını da verseler manevi olarak ödeyemezler. Bu geçen 11 yıl zarfında arkadaşlarımızın aileleriyle, çocuklarıyla beraber çektiğinin, yaşadığının vebalini ödeyemezler. En başta Türk-İş’e bağlı Türk Metal-İş yöneticilerinin, biz buradan paramızı alsak dahi, yargılanmasını, mahkemelerde sürünmesini istiyoruz. Çok sıkıntı çektim. Uzel’den ayrılınca on yıl İstanbul’a mecbur ara verip Balıkesir’de başka bir traktör firmasında çalıştım. Emekli olunca geri geldim. Birçok arkadaşımız farklı illerdeki traktör firmalarına dağılmış durumda.
Fabrika bu hale nasıl geldi?
Toprak: Fabrikanın faaliyetleri 2007’de durdu. Bizi ücretsiz izne çıkardılar. 2008 Mart’ında ihbar tazminatlarımızı dahi alamadan işten çıkarıldık. Haziran ayında fabrikaya gelip eyleme başladık. Fabrikadan günlerce çıkmadık. O süreçte Türk Metal-İş 500’er lira dağıttı. İşçi direnci kırıldı. Hukuki süreci takip etme kararı aldık, fabrikadan çıktık. Meğerse fabrikadan çıkmamız, bölünmemiz için Önder Uzel sendikaya bu parayı dağıttırmış. O dönemde sendika yöneticisi yemekhanede masa üzerine çıkarak sekiz ayda kıdem ve ihbar tazminatlarımızı alacağına namus ve şeref sözü verdi. 11 yıl oldu, ortada yok. Bu duruma düştük. Ayrıca o dönemde Türk Metal’in örgütlü olduğu diğer fabrikalardaki işçilerden bizimle dayanışma için toplanan paraları da bu yöneticiler bizlere vermedi. Soran arkadaşlara 100’er lira düştüğünden dağıtmadığını söylüyormuş. Çıkıp açıklamıyor ama. Hukuki süreçte de sendika yöneticilerinin bizim aleyhimize birçok hataları oldu. Bunlar süreci uzattı. Fabrika hakkında 2013’te iflas kararı verilince işimiz iyice zorlaştı. Biz sendikaya gidiyorduk, gazımızı alıp gönderiyorlardı. Geçen yıl kasım ayına kadar hiçbir şeyden haberimiz yoktu. Hırsızlar fabrikaya kamyonu yanaştırmış, soyuyorlar. İcra dairesine gidip fabrikada bir hareketlilik olduğunu söyledim. Hırsızları yakalarsam işlem yapacaklarını söylediler. Beş kişiyi yakaladım. Hırsızlar, “Biz buradan Yeddiemin’e taşıyoruz” dediler. Vera adlı, Önder Uzel’in kurduğu bir taşeron firmaya malları taşıyorlarmış. Ancak İflas Masası bu hırsızlık olayı sonrasında bile gelip keşif yapmadı.
Aslan: Burada şöyle bir şey var: Yasal süreçler bitti. Son beş yıldır periyodik olarak her altı ayda bir satış kararı çıkıyor. İflas Masası itiraz ediyor, satış yapılamıyor. Çünkü satış işlerine gelmiyor. Neden gelmiyor? Buradan İflas Masası’ndaki 11 kişi maaş alıyor. İstanbul’un göbeğindeki 100 dönümlük bir arazinin taliplisi olmaması mümkün mü? 30 milyon dolar bugün arazinin bedeli. Bunun yanında Uzel’in yüzde yüz yerli traktör üretme patenti var. Bir milyar dolar sözü ediliyordu. İflas Masası neden satmıyor? Biz görevini yapmadığı için masadaki memurları değiştirmeye kalktık, o rantı bırakmamak için mahkeme kararıyla geri geldiler.
Yıllar sonra nasıl bir araya gelip eylem yapmaya başladınız?
Zeki Oduncu: Ben 19 yıl çalıştım, 200 bin lira alacağım var. Yıllardır hukuki mücadeleyi sürdürüyoruz. Sonuç çıkmıyor. Geçen yıl 7 Kasım 2018’de satış tarihi vermişlerdi. Satış olmadı. Biz on kişilik bir grup olarak fabrikaya geldik. Hem son halini görmek hem de özlem gidermek için. Bir hırsızlık olayı yakaladık. Peyderpey buradan yaklaşık 11 milyon liraya tekabül eden mal kaçırıldı. Bizim toplam alacağımız 170 milyon. Bunların yarısını yakaladık. Hırsızların başı patronun şirketi Vera Holding’e bağlı bir vatandaş çıktı. Biz bunları karakola götürdük. Hırsızlık yapan kişiler karakoldan bizden önce çıktılar. Biz ondan sonra hukukun bittiğini görüp fabrikanın soyulmasına ve kıdem tazminatlarımızı gaspına ilişkin on kişilik bir grup olarak eylem başlatma kararı aldık. İlkin otuz kişi, sonra altmış kişi olduk. 300’e kadar sayımız arttı. Hakkımızı alana kadar bu eylemleri devam ettireceğiz. Ankara’ya da gideceğiz. Partilere gidiyoruz, görüşüyoruz, ama ne yazık ki hükümetteki partiler bizi başından savıyor. Bir grup gitti, “Sizden gelecek hayır Allah’tan gelsin” dediler. Bir grup geçen gün gitti, “Ne haliniz varsa görün” dediler. Buradan hükümete sesleniyorum, söz de veriyorum, gelen ne taşlanacak ne de yuhalanacak. Şurada bize izah etsinler niye bizim işimiz çözülmüyor diye.
Eylem, toplanma kararlarını nasıl alıyorsunuz?
Orhan Soyluer: İşçiler arasında bir whatsapp grubu oluşturduk. On kişiden oluşan bir komite kurduk. Kahvede, pastanede her hafta bu on kişi toplanıyor. Aldığımız kararları önce bir whatsapp kanalıyla arkadaşlara iletiyoruz. Onlar okeylerse uygulamaya geçiyoruz. Dernekleşmeyi düşündük, ama onun maliyeti yüksek. Eylemlere ilişkin yasal izinler konusunda DİSK’e bağlı Nakliyat-İş sendikası sağolsun yardımcı oluyor. Kendi sendikamızdan hayır yok. Destek olacaklarına köstek oluyorlar. Komite örgütlenmesi şimdilik işimizi görüyor.
Aslan: Önemli bir şey oldu mu whatsapp grubundan söylüyoruz. Bir şey oldu mu arkadaşlar geliyor. O ona, o ona telefon verdi, öyle oluşturduk whatsapp’ı. Sonra aramızdan, komiteden de sözcüler seçtik. Üç sözcümüz var. Böyle böyle ilerletiyoruz. Mesela ben arkadaşımla valiliğe gittim. Çağlayan Adliyesi önünde eylem yapmak istedik. Dört saat bekledik. Kâğıtlarımızı verdik, bekliyoruz. Gizli kapaklı bir şey yaptığımız yok. Biz fabrikanın satılmasını değil, tekrar üretime geçmesini istiyorduk, ama gördünüz, iş çığrından çıkmış. Hırsızlar organize.
Eyleme tüm mağdur işçiler neden katılmıyor? Hâlâ Türk Metal’e mi güveniyorlar?
Cebeci: Sendikacılar anarşist yaptı bizi. Terörle suçluyorlar. Bin işçiden şu an en çok 300 kişi toplanabildik. Çoğu bunlar alırsa biz de otomatikman alırız diyor. 975 kişinin alacağı var, eylemlere 200 kişi geliyor. Bizim gitmemize gerek yok diye düşünüyorlar. Kahve köşelerinde okey oynuyorlar. Arkadaşlarını satıyorlar. Biz burada 400 kişi olsak, şu yolu kapatsak sesimizi herkes duyacak. Türk Metal bizi Vatan Emniyet’e şikâyet eden bir sendika. Çünkü bizim eylemimizi kırmak istiyor. Ama biz on kişi de kalsak burada çadır kuracağız, hakkımızı alacağız.
Biz kendi malımızı, milli serveti parasız koruyalım diyoruz. Ona izin vermiyor, hırsızlar tarafından talan edilmesine izin veriyor. Bu nasıl iştir? Nasıl düzendir? Almanya’da bu fabrikanın ikizi Holder’e hükümet el koydu. Patrona, “ben çalıştıracağım, ancak borcunu ödersen fabrikayı geri alabilirsin” dedi. Polonya’da gene öyle oldu. Bizde viraneye döndü. Devlete askerlik yaptık, vergi ödedik, ne isterlerse yerine getirdik. Karşılığı bu mu olmalıydı?
Sendikaya neden bu kadar tepkilisiniz?
Toprak: Bizi beş ay ücretsiz izne çıkardılar. Sendikayla imza attırdılar, iş akdimizi feshettirdiler. O imza karşılığında ihbar tazminatlarımızı da yok ettiler. İşverenle anlaşan sendika bizim ihbar tazminatlarımızı da yedi. Bizi altı ay sonra çağırdılar, “Maaş bankada, hesaba yattı” diye bordro verdiler. Bankaya bir şey yatmadı. Hâlâ bordrolar elimde. İlk ay “bir sıkıntı olmuş” dediler, ikinci ay “başka bir sıkıntı” dediler. 640 milyon dolar ciro yapmış bir şirket altı ay sonra batıyor. Böyle bir şey yok.
Aslan: Bize 11 ay önce altı ayda tazminatlarımızı alacağımıza dair namus şeref sözleri vererek eylemimizi dağıttılar. Metal-İş başkanı Pevrul Kavlak nasıl Türk-İş başkanının yanında hâlâ gezebiliyor? Nerede namus şeref sözü verenler? Şimdi sendika binasında güvenliğe söylemişler, Uzel’den gelen kimse alınmayacak diye.
Tam olarak ne istiyorsunuz, nasıl bir sonucun peşindesiniz?
Soyluer: Hükümet babayiğit arıyor ya, yaşımızın ileri olduğuna bakma, asıl babayiğitler burada. Buradakilerin hepsi kalifiye işçiler, her birimiz alanında uzman sanatkârlarız. Sadaka istemiyoruz, versin bize kredi, fabrikayı altı ayda ayağa kaldırır, yerli milli arabayı üretiriz. Krediyi yerli traktör, araba üreterek geri öderiz. Burası 126 ülkeye traktör satıyordu. Dünyanın onuncu büyük traktör fabrikasıydı. Her gün, tamamen yerli, 100’ün üzerinde traktör üretiliyordu. Yaklaşık yirmi sene çalıştım. 100 bin lira alacağım var. Bu mesele yüzünden çok yuva yıkıldı, insanlar perişan oldu, aklını oynattı. Gülahmet Tatlı adlı bir arkadaşımız bu meseleler yüzünden cinnet geçirdi, cinayet işledi. Hapiste kahrından felç geçirdi, peşinden öldü. Bir arkadaşımız eşinden boşandı, yukarı çıktı, intihar etmeye kalktı, zor ikna ettik. İki arkadaşımız intihar etti. Bunların müsebbibi de Uzel patronu Önder Uzel ve Türk Metal-İş başkanı Pevrul Kavlak’tır. Bizi mağdur eden Uzel yatlarda geziyor. Devlet buna “işçilerin parası nerede” diye sormuyor. Pevrul Kavlak yemekhanede işçileri toplayıp “altı ayda işinizi çözemezsem şerefsizim” dedi. 11 yıl geçti. İşçilerin haklarını yiyenler bunlardır.
Hırsızlara karşı nasıl önlemler alıyorsunuz?
Soyluer: Fabrikanın halini gördünüz, değil mi? İçler acısı. Elli arkadaşın ismini kâğıda yazalım, burayı gönüllü korusun dedik. Devlet onu da kabul etmedi. Biz kendi malımızı, milli serveti parasız koruyalım diyoruz. Ona izin vermiyor, hırsızlar tarafından talan edilmesine izin veriyor. Bu nasıl iştir? Nasıl düzendir? Almanya’da bu fabrikanın ikizi Holder’e (Uzel’in kapanmadan önce yurtdışında da yatırımları vardı) hükümet el koydu. Patrona, “ben çalıştıracağım, ancak borcunu ödersen fabrikayı geri alabilirsin” dedi. Polonya’da gene öyle oldu. Bizde viraneye döndü. Devlete askerlik yaptık, vergi ödedik, ne isterlerse yerine getirdik. Karşılığı bu mu olmalıydı?
Cebeci: Haftada iki-üç kez fabrikaya geliyoruz. Her geldiğimizde de görüyoruz, polise bile silah sıkıyor adamlar. Şahit olduk. “Aman kenara çekilin” dediler. Bize taş atıyorlar. “Babanızın malı mı? Defolun gidin. Uzun saçlı gözlüklü adam ‘Burayı boşaltın’ dedi. Size ne oluyor” diyorlar. Tarif ettikleri adam mirasçılardan Önder Uzel. Artık bunun hesabını yap! Ya, biz buradan çıkarken tezgâhlarımızı sildik çıktık. Olur da yeni birileri alır çalıştırır, ayıp olmasın diye. Şimdi bakıyorum çalıştığım tezgâhlara, her taraf pert olmuş. Adam Fransa’dan özel tezgâhlar getirmişti, kablolarını hurdacıya satmak için sökmüşler, kullanılmaz hale gelmiş.
Biz buradan çıkarken tezgâhlarımızı sildik çıktık. Olur da yeni birileri alır çalıştırır, ayıp olmasın diye. Şimdi bakıyorum çalıştığım tezgâhlara, her taraf pert olmuş.
Yeni bir düzenleme var gündemde, kıdem tazminatının fona devrine ilişkin. Böyle yapılırsa sizin başınıza gelenlere benzer hak gaspları önlenir mi?
Aslan: Önce herkesin tazminatını versinler, sonra yürürlüğe koysunlar. Bundan sonra tazminatlar fona aktarılacak desinler. Öyle hemen milletin hazır parasına konmasınlar. Herkesin tazminatını önce bir versinler. Bunlar zaten halk için bir şeyler yapmıyor ki. Hep kendileri için. Kendi milletvekilleri bile dinlemiyor artık. Buradaki insanlara yazık değil mi? Cumhurbaşkanı il başkanıyken geldi, karanfil dağıttı. Geldi üç-dört defa yemek yedi, çay içti. Hiç mi vicdanı sızlamıyor? Dün arkadaşımla Ak Parti binasına gittik. Adam, “Siz tazminatınızı almışsınız ya” diyor. Ne zaman aldık? Alsam buraya niye geleyim? “Bakın, kapı kapı dolaşıp bir oy için çay dağıtıyorsunuz. Burada 900 kişi mağdur. Geldiniz mi?” dedim. Bölge milletvekillerine de sesleniyorum. Bu insanlardan oy aldınız, bölgenizde fabrika kapandı. Burhan Kuzu, Süleyman Soylu, Binali Yıldırım’a da gittik. Hep “Bizi aşıyor” dediler. Bu laf demode oldu artık.
Bu yıllar içinde fabrikadan hiç para aldınız mı?
Aslan: 500 lira dışında aldığımız para yok. İflas Masası’na dava açtık, bizi haksız çıkardı. Fabrikanın korunması için güvenlik şirketi kuracakmış. Bizden biner TL istemiş, vermemişiz. Ya sen bana ne verdin de ne istiyorsun? Neymiş, kasasında para yokmuş. Kasanda para varken bana sormadan hiç alacağı olmayan şirkete para veriyorsun da, olmayınca mı beni hatırlıyorsun? Gidiyoruz soruyoruz neden para verdiğini, Birinci İflas Masası Müdürü Ahmet Özata “Önüme geldi, imzaladım” diyor. İstese fabrikayı satar, ama satmıyor. Ankara’dan geçen ay müfettiş geldi. Buradan 13 kişinin nemalandığını söyledi. Müfettiş bu davayı bitirmek için bizden 100 bin lira para istedi. Devletin müfettişi ya! Adam başı bin TL verirsek bu iş olurmuş. Rüşvet bu! Az daha konuşsak cebimizdeki parayı da alacak. Devletimiz ne hale gelmiş! Sonra takipsizlik verdiler. Artık bıktık.
İstanbul’un göbeğinde yüzlerce işçi her hafta toplanıp eylem yapıyorsunuz. Kamuoyunun ilgisi nasıl?
Türker Toprak: Medya yandaş olmuş. Hiçbir kanal gelmiyor. Bir kere sağolsun Show TV geldi, bizimle beraber fabrikada hırsız kovaladı. Ama Uzel adını haberde geçirmedi. İsim vermeden “İstanbul’da bir traktör fabrikası” dedi. Bizim mağduriyetimizden bahsetmedi. Zaten hepsi hükümetin ağzına bakıyor. Açıkçası otur derse oturacak, kalk derse kalkacaklar. Demirören’e verilen para bu Uzel’e verilseydi, onun onda biriydi, ama bu fabrika ihya olurdu. Hükümet işsizlikle mücadele veriyorsa, bu fabrika bin kişiydi. Buna bağlı bir sürü sektör var. Her tarafı beton yığını yaptı. Bana beton yığını değil, iş lâzım iş. Bana, çoluğuma çocuğuma iş lâzım.
Uzel’in kısa tarihi
Ahmet Uzel tarafından faytonlara makas üretmek için 1937’te Bursa’da kurulan Uzel fabrikası, zamanla kamyonlara süspansiyonlar üretmeye başlıyor ve işleri büyüterek İstanbul’a taşınıyor. 1960’ların başında Massey Ferguson ile anlaşan Uzel, traktör üretimine başlıyor. Zamanla dünyanın ve Türkiye’nin sayılı traktör üreticilerinden biri oluyor. Hollanda’da, Almanya’da fabrikalar, araştırma merkezleri kuruyor. Ancak Ahmet Uzel’in 1998’deki ölümünün ardından miras kavgası başlıyor. Anne Türkan Uzel ile çocukları İbrahim Önder Uzel, Ahmet Serdar Uzel ve Şafak Kibar arasında başlayan kavga şirkete bir süre tesir etmiyor. Ancak mirasçıların şirketin üstüne konmak için açtıkları davalar ve bürokratların da içine girdiği oyunlar fabrikanın 2007’de kapanmasına yol açıyor ve 2013’te Uzel’in iflası açıklanıyor. 2019’da mal varlığı satılarak tarihe karışıyor.