Forumlar, kulüpler, topluluklar, dayanışma ve iletişim ağları, fanzinler, atölyeler, komiteler, meclisler, yerel inisiyatifler… Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’nde düzenleneceği duyurulan toplantı Kadıköy Kaymakamlığı Halk Eğitim Merkezi tarafından iptal edilen Öğrenci Forumu, yine 8 Aralık’ta, 12:30’da Acıbadem’de, Kadıköy netaART Güzel Sanatlar’da toplanıyor. Forumu organize eden Gençlik Komiteleri’nden Mert Batur ve Çiçek Yaman’ı dinliyoruz.
Gençlik Komiteleri nedir, ne zaman kuruldu?
Mert Batur: Gençlik Komiteleri uzun yıllardır hem öğrenci hem de diğer gençlik kesimleri içerisinde mücadele yürütenlerin çeşitli çalışmaları sonucunda kuruldu. Adını ise bundan iki, iki buçuk yıl önce aldı. Gençliğin Özgürlüğü Manifestosu’nu yayınlayarak “gençliğin” tarihsel ve güncel anlamı, bugünkü sorunları ve talepleri, gençliğin içinde bulunduğu durumda mücadele olanakları ve yöntemleri üzerine tartışmalar yaptık. Nihayetinde bu manifestoyla gençliği özgürleşme yolunda inisiyatif almaya ve kurucu bir güç olmaya çağırdık.
Gençliğin Özgürlük Manifestosu’nun ana hatları neler?
Çiçek Yaman: Gençlik bugün siyasi iktidar tarafından “kindar ve dindar bir nesil” olarak yetiştirilmek isteniyor, stajlarla ücretsiz köle haline getiriliyor, engelleniyor. Gençliğin Özgürlük Manifestosu’nda şöyle dedik: “Gençliği biyolojik olarak ele almaktansa onu kapitalizmle ve sistemle girdiği ilişki içerisinde ele almak onun özgürleşmesi için doğru sonuçlar doğurur.”
Neoliberal politikalar, özelleştirmeler ve piyasacılık genç işsizliğini artırdı ve artırmaya devam ediyor. Gençlik kesimleri, her yerde daha itaatkâr, daha üretken, daha girişken, daha yalnız olmaya zorlanıyor.
Gençliğin Özgürlük Manifestosu, içinde bulunduğumuz durumu teorik düzlemde açıklamak ya da tartışmaktan ziyade, gençliğin yalnızlaştırılmasına, acemi insan olarak görülmesine ve yok sayılmasına karşı bir başkaldırıyı tarifliyor.
Öğrenci Forumu “öğrencilerin bugün mücadele ettiği ya da etmeyi gerekli bulduğu sorun ve talepleri yakın ve orta vadeli bir üniversite programına, siyasetine dönüştürebilir mi?” sorusundan çıkıyor. Üç başlık var: Ekonomik, politik ve sosyal talepler.
Neden “komite” ve niçin “yeni bir organizasyon” ihtiyacı?
Batur: Gençliğin ve gençlik hareketinin güncel ihtiyaçlarını yeniden tartışmak üzere son altı ay içinde yeni bir tartışma süreci örgütledik. Ve yakın zamanda Gençlik Komiteleri’nin bir iletişim, dayanışma ve mücadele ağı olarak kendisini, çalışma biçimlerini yeniden organize ettiğini duyurduk.
Gençlik, siyasi ve ekonomik saldırılar karşısında, bulunduğu her yerde komitelerle, meclislerle, iletişim ve dayanışma ağlarıyla örgütlenmeli ve egemenlerin karşısında bir güç olarak kendisini inşa etmeli. Kurucu bir gençlik hareketinin nüvelerini de buralarda arıyoruz. Daha doğrusu çaba harcadığımız nokta burası. Komite adı hem gençliğin oluşturduğu ve oluşturacağı mekân veya alan özelinde gelişen bu ağların kendisini vurguluyor hem somut, fiili bir yöntem öneriyor hem de Gençlik Komiteleri ile bu ağlar arasından merkezi düzeyde bir koordinasyon, bir gençlik siyaseti oluşturmanın olanaklarına vurgu yapıyor.
Size göre gençlik hareketinin bugünkü ihtiyaçları neler ve siz kendinizi buna göre nasıl organize ediyorsunuz?
Yaman: Gençlik Komiteleri olarak gençliğin üç önemli sorununa dikkat çekmekte fayda görüyoruz. Gençliğin her kesimi bugüne kadar çeşitli yollarla, sokak eylemliliklerinden forumlara, forumlardan sanatsal faaliyetlere, her alanda ve akla gelebilecek her biçimde anti-otoriter, tek adam karşıtı, düzen dışı eğilimlerini ortaya koymaktan çekinmedi. Bugün açıkça ortadadır ki, lise sıralarında üniversite sınavlarına hazırlananlarımızdan amfilerde hocalarının akademiden atılmasına şahit olanlarımıza, staj yerlerinde hayatı sömürülenlerden öğrenci hayatı romantizmi içerisinde hayatta kalamadığı için geceleri işçi, gündüzleri öğrenci olarak yaşayanlarımıza veya sistem içinde sözde “eğitim” kurumlarının hiçbirinde yer bulamayıp kendilerini sürekli bir çalışma hali içinde bulanlara kadar her birimiz teker teker düzenin bizlere dayattığı bireyselleşme ve geleceksizliğe karşı çeşitli dayanışma ve yaşam pratikleri ördük. Ki aslında bu da bizi açıkça ortada olan ikinci tespite götürüyor. Gençlik halihazırda varolan bütün yapılardan yüksek bir farkındalık hali ile uzak duruyor. Her ne kadar isyanını büyütmeye, karşı koymaya, öz temsiliyet gücünü yaratmaya dair bir çekincesi olmasa da, burjuvazi içileşmiş, düzenle kol kola girdiği halde sanki düzene karşıymışçasına tavır alan, gençliği tam da onu bu biçimiyle var eden dinamizmi ve düzen dışı eğilimleri sebebiyle tehlikeli bulup oyalayan ve dışlayan her yapılanmaya karşı mesafesini korudu. Fakat bu mesafelenmeyle beraber üçüncü bir gerçek olarak kendini yönetmeye dair arayışı gün geçtikçe derinleşti.
Üniversiteyi örgütlemek yerine üniversiteden örgütlenme eğilimi, öğrenciler tarafından mahkûm edilmiş bir eğilimdir. Biz üniversitenin kendisini örgütlemeye çalışıyoruz. Bunu yaparken “Gençlik Komiteleri üniversitelerin öz örgütüdür, Öğrenci Forumu da bunun aracıdır” gibi çarpık bir iddiada değiliz.
Gençlik Komiteleri bu tespitleri öncülleyerek zaman zaman nihilizmin çelmesine takılan, fakat devrimci tavır almaktan da geri durmayan bu arayışa müdahale etmek için uzun bir tartışma süreci geçirdi. Tüm bu tartışmalardan gençlik hareketinin bugüne dek biriktirdiği deneyimlerden ve oluşturduğu mücadele hatlarından feyz alarak çeşitli pratikler ördü ve örmeye devam ediyor. Yemekhane ücretlerine karşı örülen boykotların hem örgütleyicisi hem katılımcısı oldu, dayanışma sofralarında yer aldı, direniş odaklarında mücadele hattında bulunmaktan geri durmadı, üniversitesi bölündüğü için direnişe geçen öğrencinin de, staj yerinde sömürüye uğrayanın da, işyerlerinde patronlarına karşı isyan edenlerin de, üniversitesine ulaşamayanların da yanıbaşında, arkasında direniş hattındaydı. Hayatın her alanına dahil olan biz gençlerin tartışmalarını yaygınlaştırabilmesi ve sesini duyurabilmesi adına hayata geçirdiğimiz “Gençlik Ne Diyor” programları, dünyadaki hareketi ve mücadeleyi takip edebilmek adına ve burada olanları dünyaya duyurabilmek adına başladığımız ve devam ettirdiğimiz, yazılan metinleri Türkçeden diğer dünya dillerine ve onlardan da Türkçeye çevirdiğimiz “Dünyayı Çeviriyoruz” çalışması.
Batur: Bütün dünyada ciddi mücadeleler yükseldiğini görüyoruz, örneğin son dönemde Şili’de olduğu gibi. Hemen oradan gençlerle iletişime geçiyoruz. Türkiye’den kurucu niteliğe sahip olduğunu düşündüğümüz politik metinleri onlara yolluyoruz İspanyolcaya çevirerek, onların metinlerini de Türkçeye çeviriyoruz.
Yaman: Bir de, örgütlenme süreci devam eden, sorunlarımızı derli toplu biçimde tartışabileceğimiz, deneyim aktarımlarımızı gönül rahatlığıyla yapabileceğimiz ve çözümlerimizi de dayanışma içinde bir mücadele hattı yaratmaya taşıyabileceğimiz Öğrenci Forumu’ndan söz edebiliriz. Elbette bunlarla beraber gençliğin var olduğu her alanda öz temsiliyet gücünü artırması adına kurulacak fanzinler, çayhaneler, kulüpler, topluluklar, komiteler, koordinasyonlar, dergiler ve forumlar gibi ağları önemli buluyoruz.
Batur: Aslında hem fikri düzeyde hem de somut pratik işlerle iletişim ağlarını organize ediyoruz. Öğrenci Forumu da bu adımlarımızdan. Hem üniversiteler içinde hem de öğrencilerin birbirleri arasında bu iletişim ağını kurmak ve geliştirmek istiyoruz.
İletişim, mücadele ve dayanışma diyoruz. Bütün mücadeleleri birleştirebilmek, ortak zeminde ciddi, süreğen, hakiki ve direngen bir hat ortaya koymak gerekiyor.
Yani forum da “iletişim ağınızın” bir parçası. Peki somut olarak “iletişim ağı” nasıl işliyor?
Batur: Bir iletişim hattımız var örneğin, sadece bizimle iletişime geçilsin diye de değil, kendi bulunduğu yerde patronla sorun yaşayan bir genç arkadaşımız da mesela hukuki destek için bizi arayabilsin diye bu ağı hayata geçirdik. Örneğin üniversitedeki ulaşım sorununa dair de arayıp tartışmak isteyen olabiliyor, ulaşıyor da. İletişim derken kastettiğimiz aslında sorunda, çözümde, direnişte ve dayanışmada iletişim kurmak, bunlar arasında iletişimi sağlamak ve artırmak.
“Dayanışma”dan ne anlamalıyız, nasıl bir dayanışma?
Batur: Gençliğin kendisini yalnız, yoksul, ezilmiş hissettiği bütün durumlar için gerçek, somut dayanışma ağları oluşturmaya çalışıyoruz. Mesela ev, eşya, kitap, not… Gençliğin gücünü artıracak nitelikte dayanışma ağları oluşturmaya çalışıyoruz. İktidarın karşısında gençliğin kendisini bir güç olarak inşa edebilmesinin yolu kendisini bu güçte hissetmesinden geçiyor çünkü.
8 Aralık’taki foruma giderken tartışmalar, kimi çalışmalar yaptınız. Bunlar nelerdi?
Yaman: Sorunlarımıza karşı üretebildiğimiz çözüm yollarını aktarabildiğimiz alanlarımız yok. Gençlik tüm mekanizmalardan dışlanmış, üretmesine izin verilmiyor. Bu anlamda programlarımızın, tartışmalarımızın temeli şu oldu: Çözüm yollarının bütün gençler tarafından karar verilmesine yönelik inancımız, bizi forum ve toplantı sürecine götürdü. Çünkü başından beri istedik ki, forumun içeriği ezberden okunan sorunlar ve taleplerle kalmasın. Gençlerle tek tek konuşup tartışabilelim, bildiğimiz sorunları konuşalım. Bu mücadele yalnızca böyle verilebilir.
Dar bir ekiple çeşitli sorunlar belirleyip onları tartışmak çok daha kolay bir süreç olabilirdi, ama önemli olan sorunlarımızı gerçekten konuşabilmek. Hatta en başında, birbirimize “neredeyse anket niteliğinde görüşmeler gerçekleştirerek, herkesle tek tek, birer birer konuşabileceğimiz bir alan olsun” dedik. Gençliğin fikirlerini doğrudan konuşabildiği, tartışabildiği ve bunlar çerçevesinde üretebildiği alanların eksikliğini görüyoruz. Programlar da bu doğrultuda ortaya çıktı, büyümeye devam ediyor.
Batur: Somut olarak, özellikle kasım ayında foruma doğru giderken yoğunlaştığımız konular oldu. 6 Kasım öncesinde YÖK’ü tartışıp taleplerimizi konuştuğumuz bir toplantı yaptık. Ekonomik, politik ve sosyal talepleri ayrı ayrı tartıştığımız toplantılar yaptık ayrıca. 25 Kasım için de bir eylem organizasyonu ve döviz hazırlığı yaptık. Şimdi önümüzde fanzinler, kulüpler, atölyelerle ve üniversitelerle görüşmeler var. 8 Aralık’a kadar her gün üç-dört üniversitede toplantılar yapacağız. Bu sadece foruma davet değil, forumu birlikte örgütlemeye yönelik bir çağrı olacak.
Bu kadar proleterleşmiş, bu kadar yoksullaşmış, ezilmiş gençlik kesimleri bir araya gelmeye en müsait kesim. Gençlik Komiteleri olarak gençliği ne sadece üniversite öğrencilerinden ne de üniversite öğrencilerini sadece kampüs içi mücadeleden ibaret görüyoruz.
Forumun gündeminde neler olacak?
Batur: Üniversite siyaseti bir dönemdir, özelikle 2015’ten beri, ciddi bir geri çekilme içinde. Yaklaşık iki yıl önce “Üniversiteme Dokunma” eylemleri bir hareketlilik yarattı, ama geri çekilmenin ortadan kalktığı söylenemez. Hem üniversitede siyaset yapanlar hem de öğrenciler açısından hatalar yapıldığını şimdi daha net görmek mümkün. O dönemde de savunduğumuz şeyler aynıydı. Öğrencilerin fakülte forumları yoluyla karar almasının öngörüldüğü bir programın içinde güvenli siyasetler alanını yaratmak doğru değil, öğrencilerin temsiliyetini dar örgütsel çıkarlarla sınamak, buraları beslemeye değil, buralardan beslenmeye önem vermek doğru değil. Öğrencilerin aklına olan bu güvensizlik öğrenciler tarafından hızlıca seziliyor ve artık bu işin örgütleyicisi olan bir özne değil, en iyi ihtimalle katılımcısı gibi hissetmeye başlıyor. O gün yürütülen tartışmalarda da bunlar vardı. Öğrencilerin kendi eliyle, emeğiyle, aklıyla var edip sürdürmediği hiçbir mekanizma kendisini aşan, süreğen bir mekanizmaya dönüşmüyor, kaybolup gidiyor. Eğer üniversitenin örgütlenmesi tavrı alınırsa yenilgiler bile böyle bir hissiyat yaratmıyor, ama zaten örgütleyicisi değil, katılımcısı gibi hissettiği bir mücadelenin bir de sonuç alamadığını gören öğrenciler yenilgi hissine kapılıyor ve kendilerini çaresiz hissediyor.
Bu geri çekilme siyasi özneler açısından söz konusu. Ama öğrenciler yaşadıkları sorunlarda çözüm yolu arayışına devam ediyor. Mesela İstanbul Üniversitesi öğrencileri oturma eylemi yapıyor, ama üniversitede siyaset yapan gruplardan kimse orada bulunmuyor. Ve öğrenciler de aslında bunu istemiyor. Ne kadar geri çekilme olursa olsun insanlar dertlerini çözmek için arayışa devam ediyor. Öğrenci Forumu bu temel üzerinde, “öğrencilerin bugün mücadele ettiği ya da etmeyi gerekli bulduğu sorun ve talepleri yakın ve orta vadeli bir üniversite programına, siyasetine dönüştürebilir mi?” sorusundan çıkıyor. Ekonomik, politik ve sosyal talepler şeklinde üç başlık var. Bu toplantılardan çıkardığımız talepler ışığında bir konuşma hazırlıyoruz, bir de “Serbest Kürsü” forumumuz olacak.
Yaman: Bu üç ana başlık altındaki alt başlıklar da uzun tartışmalar ve toplantılar sonucu kararlaştırıldı. YÖK ve 25 Kasım da aslında bu alt başlıkların somutlaşmış haliydi. Bütün bu başlıklar sadece 8 Aralık’ta konuşulsun istemiyoruz. Tartışma süreçlerinde katılımlarla birlikte hep birlikte konuşulsun ve somutlaşsın istiyoruz.
“Öğrenci Forumu” kimlere açık, mesela lise öğrencileri de dahil mi?
Batur: Hazırlık toplantılarında üniversite öğrencilerinin yanısıra liseli, yeni mezun, staj yapan, genç işsizlerden katılımcılar da vardı. Belirttiğimiz bir öğrenci durumu yok, ama nihayetinde gençlik kesimlerinde en ciddi orandaki kısmı üniversite öğrencileri oluşturuyor. Bu, o toplantıların odağının da üniversiteler olmasını sağlıyor. Ama tüm kesimlerin talepleri forumda dile getirilecek.
Forumda temsiliyet nasıl olacak?
Batur: Forumdaki konuşma bölümü için bir form oluşturduk. Bireysel ya da kendi topluluğuyla konuşma yapmak isteyen herkese açık. Öte yandan bu programda konuşmacıların temsiliyet aracının içinde bulunmasına önem veriyoruz. Çünkü üniversitelerde, liselerde gençler, öğrenciler kendi araçlarını yaratma konusunda mahirler. Ve bu araçlar ne kadar güçlenirse gençlik siyasetinin hakiki bir gerçeklik olarak kendisini hem iktidara hem de ülke gündemine taşıması da o kadar mümkün olur. Bu da küçük itirazları isyanlaştırabilecek kabiliyette alanlar inşa edilmesiyle mümkün.
Gençlik, siyasi ve ekonomik saldırılar karşısında, bulunduğu her yerde komitelerle, meclislerle, iletişim ve dayanışma ağlarıyla örgütlenmeli ve egemenlerin karşısında bir güç olarak kendisini inşa etmeli.
Yaman: Atölyelerimiz forumdan sonra da sürecek. Sonuçta gençliğin, öğrencilerin sorunları bitmiyor.
Bu forum bize neyi gösterecek?
Yaman: Bu forum bize, üniversitede siyaseti bugünün iktidar mekanizmalarına karşı nasıl yeniden şekillenebilir, hep birlikte nasıl devam ettirilebilir sorularını sorduracak. Biz birlikte kaldığımız sürece gücümüzü ortaya koyabiliyoruz. Bugün de görüyoruz ki kitleleri bölüp parçalamak ve o parçalara müdahale etmek daha kolaydır.
Batur: Gençlik Komiteleri’ni de, Öğrenci Forumu’nu da inşa eden temel aynı. Biz bir mahallede de, işyerinde de, üniversitede de, oranın örgütlenmesine, kendi mekanizmalarını yaratmasına kafa yoruyoruz. Zaten üniversiteyi örgütlemek yerine, üniversiteden örgütlenme eğilimi, üniversite öğrencileri tarafından mahkûm edilmiş bir eğilimdir. Biz üniversitenin kendisini örgütlemeye çalışıyoruz. Bunu yaparken de “Gençlik Komiteleri üniversitelerin öz örgütüdür, Öğrenci Forumu da bunun aracıdır” gibi çarpık bir iddiada değiliz. Çünkü bu iddia da öğrenciler tarafından mahkûm edilmiş bir iddiadır. Biz üniversitenin, üniversite bileşenlerinin kendi öz örgütünü yaratmasının yollarını arıyoruz ve bu girişimleri olabildiğince güçlendirmeye çalışıyoruz. Bu yüzden bir üniversitede forum yoksa, forum örgütlemeye çalışıyoruz. KYK yurdunda öğrenciler ulaşımdan şikâyetçiyse oda oda gezip insanlarla bunun çözüm yollarını arıyoruz. Yalnızca İstanbul Üniversitesi, Ankara Üniversitesi gibi tarihi odaklarda da değil, vakıf üniversitelerinde, Anadolu’da, staj yerlerinde de örgütlenmeyi önemsiyoruz. Evet, bu tarihi odaklar çok önemli, ama sorunlarımız sadece bu görünen yerlerden ibaret değil. Ve görünmeyen yerlerde, adına politika denmeyen, hatta tam aksi iddia edilen öyle çalışmalar yapılıyor, öyle mücadeleler veriliyor ki… Bu itirazları isyanlaştırmak da bu meseleye emek eden herkesin önünde bir görev olarak duruyor. Örneğin geçtiğimiz günlerde bir KYK yurdunda öğrenciler yurt ücretlerine “Yurtlara zam yapılmasını istemiyoruz, işte o kadar” diyerek isyan etti. Bu, örgütlenmesi gereken bir durum olarak bizim karşımızda duruyor.
2015’e işaret ederek biraz bahsettiniz, ama ayrıca konuşalım. Öğrenci hareketini durağanlaştıran ne oldu sizce? Bu durağanlık nasıl aşılır?
Batur: 2013’te Gezi ayaklanması oldu. Ondan önceki süreçte oluşan birikim Gezi’yi doğurdu. Daha sonra Gezi’nin de etkisiyle 2015’e kadar üniversiteler açısından da, diğer toplumsal kesimler açısında da bu birikimin yansımaları sürdü. Ama 2015’ten sonra hem savaşın tekrar ülke gündemine gelmesi, fiilen tekrar başlaması, hem de ardından başlayan OHAL tüm siyasi alanlarda olduğu gibi üniversite siyasetinde de ciddi bir daralmaya sebep oldu. En ufak hak arayışlarından en ciddi eylemlerin organize edilmesine kadar tüm öğrenciler, dernekler, kulüpler ciddi bir baskıyla karşılaştı. Yine de, nasıl ki memlekette yaprak kıpırdamazken işçiler ve emekçiler direnmeye devam ettiyse, öğrenci gençlik de bu durağanlık içinde üniversitesinin bölünmesi karşısında aynı coşkuyla direnç gösterdi. Bugün de siyasi öznelerin hem ciddi oranda artan baskılar nedeniyle hem de sol ezberlerin etkisiyle üniversitelerde durağanlık gösterdiği bir dönemde KYK yurtlarında, taşra üniversitelerinde, staj yerlerinde çeşitli sorunlara karşı öğrenciler ağlar oluşturuyorlar. Ama eksik ama fazla, ama reformist ama devrimci bir mücadele yöntemi izliyorlar.
Bugünün araçlarını, bugünün mücadele biçimlerini üretmek ve bunu kitlelere önerilebilecek gerçek alternatiflere dönüştürmek zorundayız. Tüm dünya için de bu böyle. Kitleler bir değişiklik istiyor. Bu değişiklik zaman zaman AKP’nin, yerel yönetimin değişmesi ya da rektörün istifası olabiliyor. Ama bu değişiklik isteğinde mayalanmak, buralarda etki doğurabilecek konumlar alma öncelediğimiz şey.
Yaman: Karşı karşıya olduğumuz güç ne olursa olsun, iktidar partisi, işyerinde patron vs. önemi yok. Biz mücadele alanımızı genişlettikçe, dayanışma ağlarımızı geliştirdikçe, buna karşı koymanın yollarını arıyorlar. Otorite, iktidar kendini değiştiriyor. Ama karşı taraf burayı sönümlendirmeye çalıştıkça bizim sönümlenmemiz gerekmiyor. Bizim de onunla birlikte mücadele alanlarını geliştirmemiz gerekiyor. Türkiye’deki pek çok üniversitede, yerelde ve başka ülkelerde çok ciddi bir değişim dalgasını görmek mümkün. Gerek ekolojik hareket, gerekse kadın hareketini parça parça incelediğiniz zaman bile, gençler de, kitleler de durmuyor. Sorunların farkındalar ve mücadele ağları yaratmaya çalışıyorlar. Bu, dilekçe yazmak da, oturma eylemi yapmak da olabiliyor. İletişim, mücadele ve dayanışma diyoruz. Bütün bu mücadeleleri birleştirebilmek, ortak zeminde ciddi, süreğen, hakiki ve direngen bir hat ortaya koymak gerekiyor.
Her seferinde yeniden hatırlatacağız; buradayız ve burada olmaya, var olmaya devam edeceğiz! Siz gözlerinizi çevirseniz de, kulaklarınızı kapatsanız da biz her yerdeyiz!
Türkiye’nin bugünkü koşullarında öğrenci hareketi kurucu bir rol üstlenebilir mi?
Yaman: Öğrenci hayatı dediğimizde bu sorunların normalleştirilmeye çalışıldığı bir şeyden bahsediyoruz. Öğrencilerin barınma, beslenme, ulaşım, kadın mücadelesinde erk devletle mücadele sorunu, ekoloji sorunları had safhada. Aslında biz tüm bu sorunlarla konsantre haliyle karşı karşıya kalıyoruz. Dolayısıyla bu sorunlarla iç içe bir kesimden bahsettiğimiz zaman bir bakımıyla yürütücüsü, bir bakımıyla ilerleticisi olmak, devamlılığını sağlayacak bir yol olmak dışında çare göremiyoruz. KYK yurtlarına baktığımızda öğrenciler insani yaşam koşullarında yaşamıyor. Yemekhaneler de öyle. KYK kredisiyle birlikte yetişkin kabul edildiğimiz andan itibaren sisteme borçlandırılıyoruz. Sistem de, iktidar da bize dört bir yandan saldırıyor. Bu yüzden tabii ki de kitlelerin hareketinde gençlerin, öğrencilerin hareketi kurucu nitelikte bir hareket olacaktır. İlk adımı atacak kesim olmaktan da çekinmemek gerekiyor, çünkü her gün o kampüse girdiğimiz her an, çalışmak zorunda olduğumuz her saniye bahsettiğimiz bütün baskı aygıtlarıyla karşı karşıya kalıyoruz, zaten yaşadığımız hayat bu.
Biz nasıl üniversitelere sadece akademi gözüyle bakmıyorsak, bambaşka öğrenme biçimlerine sahip olabileceğini söylüyorsak, bütün diğer alanlar da bizim alanlarımız. Bizler sadece yurttan okuluna gidecek, sabaha kadar finaline çalışacak, sonra uyuyacak insanlar değiliz. Her yerdeyiz ve her yerde karşılaştığımız sorunlara karşı mücadele ediyoruz.
Batur: Dünyada ve Türkiye’de ciddi bir proleterleşme dalgası var. En proleterleşen, kentlere, yoksul mahallelere yığılan kesimlerden biri de gençler, ama belirli ezberlerden dolayı görünmüyor bu. Öğrenci siyasetinin en etkili ezberlerinden biri “öğrencinin yarı aydın veya aydın kimliği” olduğu yönünde. Bu kimlik varsa da erozyona uğradı, bunu görmek gerekiyor öncelikle. Çünkü bugün hem okumak hem çalışmak zorundayız. Diploma peşinde, kariyer günleri peşinde koşarken zaman yönetimimiz ortadan kalkmış durumda. Yani “aydın” olacak şekilde yaşayamıyoruz. Bunun sonuçlarını yavaş yavaş görüyoruz ve görmeye de devam edeceğiz. Bunun yarattığı bir olanaksa kendisini hissettiriyor. Öğrenci gençliğin diğer toplumsal kesimlerle kesişim alanları belirginleşiyor. Öteki taraftan gençliğin devrimci yönü her zaman var. Gençlik itiraz etmeye, bir şey için organize olmaya, mücadele etmeye en ön safta katılan kesim. Bu hep böyleydi. Çünkü gençliğin dinamizmi kendisini en ufak çatlakta hemen belli ediyor.
Bu kadar proleterleşmiş, bu kadar yoksullaşmış, ezilmiş gençlik kesimleri heyecanla, coşkuyla bir araya gelmeye en müsait kesim, bu iki yönlü durumu sebebiyle. Gençlik Komiteleri olarak gençliği ne sadece üniversite öğrencilerinden, ne de üniversite öğrencilerini sadece kampüs içi mücadeleden ibaret görüyoruz. Gençlik yalnız kendi sorunlarıyla uğraşarak değil, başka toplumsal kesimlere değip dokunabildiği ölçüde kendisini bir özne olarak ülke gündemine taşıma imkânına sahip. Bu daha önce bu topraklarda yapıldı ve yine yapılabilir. Gençlik kendi sorunlarıyla beraber bu sorunları aşan toplumsal alana müdahale etme imkânlarını yaratabilir ve yaratmak zorundadır. Yaşamak için başka bir alternatifimiz yok artık.
Foruma dönük son bir çağrınız var mı?
Yaman: Uzun yıllardır öğrenciler olarak görülmüyoruz. Büyük bir yalnızlığa sürükleniyoruz her geçen gün; işsizlikle, parasızlıkla… Farkında olmalıyız ki, bir araya geldiğimiz zaman birçok şeyi başarabiliriz. Sesini duyurmak isteyenler 8 Aralık’taki foruma katılsın. Bu forum önemli. Çünkü kendimizi var etmemiz lâzım. Yedi milyon öğrenci var, ama sanki hiç yokmuş gibi, görünmüyor. Fakat ne kadar uğraşılırsa uğraşılsın, iktidarın işine ne gelirse gelsin gençliği kamusal alanlardan yok edemezsiniz. Gençliğin temsiliyet gücüne erişme mücadelesini görmezden gelemez, bastıramazsınız. Gerekirse her seferinde yeniden hatırlatacağız; buradayız ve burada olmaya, var olmaya devam edeceğiz! Siz gözlerinizi çevirseniz de, kulaklarınızı kapatsanız da biz her yerdeyiz! Gençliğin yıkıcı ve yaratıcı gücü ile her yerde bulunmak için kenetlenmemiz lâzım, kenetlenelim ki her geçen an büyüttüğümüz mücadelemizle, dayanışma ile sesimizi duyurabilelim. Bu anlamda 8 Aralık’ta ülkenin dört bir yanından bütün gençlik kesimlerini, sesini duyurmaya, hatta haykırmaya öğrenci forumuna bekliyoruz. Kürsü öğrencilerindir diyoruz ve içine atılıp sıkıştırılmaya çalışıldığımız bu sözde düzeni değiştirmeye, yeniden yaratmaya davet ediyoruz.
Batur: Bütün öğrencilere içinde bulundukları topluluk, kulüp, fanzin, dergi, imza girişimi, forum, dayanışma ağı ne varsa buraların da temsiliyetiyle katılıma açık. Gençlerin var oldukları alanlarda kendi temsiliyet güçlerini yaratacak mekanizmalar kurması ve işletmesi hepimiz adına çok büyük önem arz ediyor. Tarihsel süreçler defalarca göstermiştir ki gençler bulundukları kamusal alanlarda temsiliyet mekanizmalarını işlettikleri sürece yürütülen mücadele hatlarında büyüklü küçüklü kazanımlar elde etmişlerdir. Dolayısıyla, bizim adımıza da bu mekanizmaları mümkün olduğunca ve elimizden geldiğince öne çıkarmak, var olma çabalarına eşlik etmek hayati önem taşıyor. Bununla beraber hatırlatmakta fayda var, bireysel ya da topluluk adına konuşmak için de foruma katılabilirsiniz. Biliyoruz, sorunlarımızı tek bir foruma sığdıramayız, tıpkı çözümlerimizi kampüslerle, mahallelerle sınırlı tutmayacağımız gibi. Bütün genç arkadaşlarımızı, Öğrenci Forumu’na katılmaya, Forum’u birlikte organize etmeye çağırıyoruz.