TURHAN SELÇUK 100 YAŞINDA

Semih Poroy
30 Temmuz 2022
SATIRBAŞLARI

Karikatürümüzün en uzun soluklu ustasını yitirdik. Yalnızca uzun soluklu değil, belki de en yetenekli, en çalışkan! “Belki de” diyorum, çünkü bunlar pek öyle ölçülebilir şeyler değildir ama, çekişme ortamında zaman zaman didişseler de, kendi kuşağından arkadaşları Turhan Selçuk’u hep ayrı bir yere koymuşlardır, buna güvenerek kullanıyorum bu nitelemeleri. Örneğin, Ferruh Doğan şöyle demektedir: “… Turhan Selçuk’un yaptığı şekil ve konu yeniliği, Türk karikatüründe çok önemli bir merhale olmuştur…” (1955) Altan Erbulak da şu sapta- mayı yapmaktadır: “… Cemal Nadir (…) aydın kişilere ve (…) büyük kitleye aynı karikatürü aynı derecede sevdirmesini biliyordu. (…) Turhan Selçuk hariç aynı ortamı tutturan bir karikatür sanatçısına rastlamadım…” (1969)

Evet, çok çalışkan… Neredeyse elli yıl günlük karikatür, günlük çizgi-roman (Abdülcanbaz), çıkardıkları mizah dergilerine ya da başka haftalıklara sayısız çizim… Kaç on bin eder bu? Dahası, sayılabilir mi?

Bu çalışkanlık, büyük serüveninde çizgisiyle oynamayı da unutturmamıştır Turhan Selçuk’a. Çizgisini daha başlarda kabul ettirmiş olmasına karşın bunun rahatlığına hemen hiç sırtını dayamamıştır. Çizgiyi sınar; kendisini de. Kalakalmış çizgilerle günün sorunlarına, mizahına dalınmayacağını bilir. Çizgisiyle gelişir, çizgisini geliştirir. Karikatürleri siyah-beyazın hem esaslı bir dengelenmesinin hem de bunun nasıl bir mantıkla mizaha mal edilebileceğinin unutulmaz örnekleriyle doludur. Renkli çalışmışsa rengin tadını çıkarmaktadır. O tadın ayrımına varırsınız, ne keyiftir!

Çizgisini daha başlarda kabul ettirmiş olmasına karşın bunun rahatlığına hemen hiç sırtını dayamamıştır. Çizgiyi sınar; kendisini de. Kalakalmış çizgilerle günün sorunlarına, mizahına dalınmayacağını bilir.

Çizgisiyle oynarken bunu imzasına da yansıttığını neden sonra öğrendim. Cumhuriyet Kitapları’ndan 2003’te çıkan oylumlu 60. yıl albümü Önce Çizgi Vardı’nın Cumhuriyet’in Kitap ekinde tanıtımı yapılacaktı. Kitap eki ekibine ben de ucundan kıyısından yardım etmeye çalışıyordum. Bir kapak tasarladım. Ortada, zırhını kuşanmış, sorguçlu miğferi ile Turhan Selçuk’un ünlü gergedan çizimi vardı. Sağda, yıllar önce Avustralyalı karikatürcü Allan Reeve’in çizdiği Turhan Selçuk portresi yer alıyordu. Solda ise, zemindeki rengin içine bir pencere açmıştım; o beyazlıkta büyücek bir Turhan imzası görünüyordu. Matbaaya yollamadan önce, kapağı bu biçimiyle Turhan Selçuk’a faksladım. Biraz sonra bir telefon… Turhan Selçuk arıyor: “Poroy, teşekkür ederim; güzel olmuş. Yalnız, benim imzam artık böyle değil… Gazetedeki son çizimlere dikkatle bakarsan anlayacaksın. Albümün başında da kullandık… Sana zahmet olmazsa, imzanın o son hâlini girelim, olmaz mı…”

Benim kullandığım, önceden yayınlanmış bir albümünden aldığım imza yine bildiğimiz Turhan imzasıydı ama, Abdülcanbaz’ın babası artık onu kullanmıyordu. Çizgideki değişim sürecinde imza da değişmiş, kunt bir hale gelmişti. Deyim yerindeyse, aynı kalarak değişmişti! H’nin boyu kısalmış, A’nın kuyrukları gitmiş, N biraz genişlemişti. Bunlar, ancak dikkatle bakılırsa ayrımsanıyordu.

Turhan Selçuk’u yitirdiğimizi haber veren Cumhuriyet’in birinci sayfası hazırlanırken, arkadaşların yine eskice bir Turhan imzası kullanmak üzere olduklarını gördüm. İmzanın sahibinin telefondaki sesini duyar gibi oldum. Hızla arşive indim; o Kitap ekini buldum, o imzayı… Turhan ağabeyin son imzası, istediği imza olarak yayımlandı.

Express, sayı 108, Nisan 2010

^