15-16 HAZİRAN EYLEMLERİ

Faruk Alpkaya
14 Haziran 2019
SATIRBAŞLARI
“Düş değil bu, hayal değil, he hey be hey / yetmiş bin dev işçim kalktı yürüdü / kokuşmuş düzene sahip çıkanın / alnın çatına baktı, yürüdü, yürüdü, yürüdü…” Aşık İhsani’nin sözünü ettiği yetmiş bin işçi, 15-16 Haziran 1970’i Türkiye tarihinin en görkemli anlarından biri kıldı. İşçi sınıfını dönemin siyasal tablosunun merkezine koyan o tarihi yürüyüşe yakından bakıyoruz. 

15-16 Haziran 1970 işçi eylemleri, 1991 Zonguldak İşçi Yürüyüşü ve 2013 Gezi eylemleriyle birlikte Türkiye’de toplumsal hareketler tarihinin en görkemli anlarından birini oluşturur. O iki gün, İstanbul, Kocaeli ve Sakarya’da on binlerce sanayi işçisi, Aşık İhsani’nin deyişiyle, ayağa kalkmış ve kurulan bütün barikatları aşıp fabrikalardan caddelere ve meydanlara akmış, bir sınıf olarak örgütlenme yeteneğini ve gücünü herkese göstermiştir.

İşçi sınıfının en nitelikli unsurlarını harekete geçiren gelişme, görünüşte Sendika ile Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt kanunlarında yapılmak istenen değişikliklerdi. Yapılmak istenen değişikliklerle sendikal haklar tırpanlanıyor, DİSK yok edilerek Türk-İş tek sendikal örgüt haline dönüştürülmek isteniyordu.

Kıvılcımı çakan gelişme 11 Haziran 1970 günü TBMM’de yaşandı. O gün, ilgili kanunları değiştirmek üzere, daha önce Adalet Partisi (AP) ve Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerince verilen teklifler üzerine kurulan komisyon tarafından hazırlanan kanun teklifi TBMM’nin bir kanadını oluşturan Millet Meclisi’nde görüşüldü (o dönemde, TBMM Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosu olarak iki kanattan oluşuyordu) ve Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) muhalefetine rağmen, AP, CHP ve Güven Partisi’ne mensup milletvekillerinin oylarıyla kabul edildi.

DİSK kanun teklifine karşı çıkar: “Faşist sendikacılığı getirmenin temelleri atılmaktadır.” DİSK başkanı, “AYM kanunu iptal edinceye kadar iş işten geçmiş olacaktır” diyor ve tasarının kanunlaşmaması için gereken eylem biçimlerini tespit etmek amacıyla toplantılar yapacaklarını söylüyordu.

Teklifin kabul edilmesi Türk-İş tarafından sevinçle karşılanır ve örgütün genel sekreteri Etem Zegü şöyle der: “Kanun Türk sendikacılığına yepyeni bir sistem getiriyor. Bir nizam getiriyor. İsteklerimizin çoğunun kabul edilmiş olmasından dolayı mutluyuz.” [1] DİSK ise genel başkanı Kemal Türkler aracılığıyla kanun teklifine karşı çıkar: “İşçiler üye olmadıkları halde, haraç şeklinde TÜRK-İş’e aidat ödemek zorunda bırakılacaktır. Memleketimizde faşist sendikacılığı getirmenin temelleri atılmaktadır.”

DİSK’e göre, söz konusu teklifle işçilerin sendika kurması, sendika seçme hakkının engellenmesi, sendikaların grev ve toplu sözleşme haklarının ortadan kaldırılması isteniyordu: “Tasarının asıl amacı […] üye çoğunluğuna sahip olduğu gerekçesi ile Türk-İş’e ve ona bağlı sendikalara toplu sözleşme ve grev yapma alanlarında tam bir tekel tanımaktır. Aynı tasarı, Türk-İş’in gerek mali alanda gerekse yönetim alanında sade kendine üye olan sendikaları değil, Türkiye’deki tüm sendikaları denetleyebileceği hükmünü getirmektedir.” [2]

DİSK başkanı Kemal Türkler, ayrıca, “[…] Anayasa Mahkemesi kanunu iptal edinceye kadar iş işten geçmiş olacaktır. DİSK, meselenin Anayasa çizgisi içine sokulması mücadelesini verecektir” diyor ve tasarının kanunlaşmaması için gereken eylem biçimlerini tespit etmek amacıyla toplantılar yapacaklarını söylüyordu. [3]

DİSK, teklifin Cumhuriyet Senatosu tarafından da kabul edilerek yasalaşmasını engellemek amacıyla, bir yandan izlenecek çizgiyi belirlemek için örgüt temsilcileriyle toplantılar yaparken, diğer taraftan cumhurbaşkanı Cevdet Sunay ile görüşerek teklifin TBMM’den geçmesi halinde veto edilmesini istiyor, [4] hatta MGK Genel Sekreterliği’ne başvuruyordu. [5]

DİSK’in kararı üzerine 15 Haziran günü İstanbul ve Kocaeli’ndeki fabrikalarda bulunan DİSK üyesi işçiler direnişe geçtiler. İlk gün eylemleri ve yürüyüşleri izlemekle yetinen, müdahale ettiği durumlarda da genellikle yumuşak davranan polis ve askeri birlikler, 16 Haziran günü işçileri durdurmak için neredeyse bütün güçlerini kullandılar.

Cumhuriyet gazetesi, DİSK’in toplantısını ve alınan kararları 15 Haziran 1970 tarihli nüshasında şöyle duyuracaktı: “DİSK’e bağlı sendikaların İstanbul, Ankara, İzmir, Kocaeli ve Sakarya işyeri temsilcileri dün yaptıkları ortak toplantı sonucunda Meclisteki tasarılar geri alınıncaya kadar bugünden itibaren başlamak üzere ‘çalışmamak’ suretiyle ve diğer çeşitli eylemlerle direniş kararı almışlardır.

İşçi temsilcileri her işyerinde kurulan Anayasa direniş komitelerinin organizatörlüğü altında direniş süresince işyerinde kalmayarak, bulundukları bölgelerde ailelerinin de iştirakiyle yürüyüşler düzenleyeceklerdir.

İşçi temsilcileri, direniş süresince yapacakları yürüyüşlerde eğer topluca vasıtalara binmeleri gerekiyorsa bilet almamak, hazırlayacakları broşür ve bildirilerde sendikalardan direktif ve görüş almadan tamamen bağımsız olmak, eğer bu direnişler sırasında tutuklananlar olursa bizzat fiilen müdahale ederek arkadaşlarını nerede olursa olsun kurtarmak, sağ ve soldan gelecek saldırıları önlemek için hazırlıklı olmak gibi konularda oybirliği ile karar almışlardır.

Temsilciler, ayrıca, direniş süresi içindeki ücretlerin sendikalardan değil, işverenlerden alınacağını belirterek nedenini ‘Çünkü Meclisteki iktidar ve muhalefet partileri onlarındır. Bu kanunlardan onlar sorumludur’ şeklinde özetlemişlerdir.” [6]

Türkiye’yi sarsan iki gün

DİSK’in aldığı direniş kararı üzerine 15 Haziran 1970 Pazartesi günü İstanbul ve Kocaeli’ndeki fabrikalarda bulunan DİSK üyesi işçiler direnişe geçtiler. Türkiye’yi sarsan bu iki günü, o günlerin Cumhuriyet gazetesinden (yazım özelliklerini aynen koruyarak) izleyelim:

“[…] İşçilerin direnişi, sabah fabrikaların çalışmaya geçişinden 1-2 saat sonra sesiz bir şekilde başlamıştır. İşçiler çalışma yerlerinden ayrılmadıkları için, direnişe geçtikleri başlangıçta dışarıdan anlaşılmamış, ancak bir süre sonra içerde bizzat işçilerin hazırladıkları afişlerin kapılara asılmaya başlanması ile durum meydana çıkmıştır.
‘Anayasaya aykırı kanun çıkaranlar işçi düşmanıdır’, ‘Anayasa ve Sendika özgürlüğünü alanlara derslerini vereceğiz’, ‘Kanunlar Meclisten alınıncaya kadar direneceğiz’ yazılı dövizler kısa zamanda iş yerlerinin duvarlarını doldurmuş ve direnişe geçen fabrika sayısı saatler ilerledikçe artmıştır.
Ankara yolunda bulunan Otosan Fabrikasının bütün işçilerinin başlattığı direnişe Singer, DMO, Simso, Bürosan, Aksan, Esas ve Türkeli işçileri de katılmıştır. Ellerinde yeni Sendikalar Kanun Tasarısını protesto eden pankartlar bulunan işçiler Ankara yolunu kapamış, trafiği aksatmışlardır.
Yürüyüş sırasında yöredeki fabrika işçilerini de kendilerine katan DİSK’li işçiler Maltepedeki Tekel Fabrikasına gitmişlerdir. Burada direnişçiler, fabrika kapısını zorla açtırınca, 2 grup işçi arasında çatışma olmuştur. Fabrikanın kutu imalathanesinin 3 camı kırılmıştır.
Demirel’in kardeşinin hissedar olduğu söylenen Kartal’daki Haymak Fabrikasında olaylar çıkmış, bir işçi yaralanmıştır. Burada, Türk-İş’e bağlı işçiler, DİSK’çilere karşı çıkmıştır. Olaylar sırasında fabrikanın yazıhane bölümü tahrip edilmiştir.

Garbis Özatay’ın objektifinden E5 otoyolunun Kartal kesiminde işçi barikatları; Ankara yolu kesilmiş


Eyüp’te Olaylar
Sungurlar, Elektro-Metal, ve Demir Döküm işçileri Topkapı’ya doğru yürüyüşe geçtikleri sırada Kağıthane’de polisle karşılaşmışlardır. Tartışmalar arasında arkadaşlarından ikisinin gözaltına alındığını duyan işçiler, Eyüp Karakolunu doldurmuşlardır. Olay daha sonra bir inzibat yarbayının müdahalesiyle yatışmış, gözaltına alınanlar serbest bırakılarak işçilerin dağılması sağlanmıştır. Gıslavet işçileri Eyüp yolunu bir süre kapatmışlardır.
Derby Lastik işçileri Bakırköy’e, Profilo ve Grunding işçileri de Gümüşsuyu’na, Rabak işçileri de Şişli’ye yürümüşlerdir. Direnişçiler, yürüyüşlerinde polisle karşılaşmış, bu arada gözaltına alınan bazı işçiler daha sonra salıverilmişlerdir.
DİSK’ten verilen bilgiye göre, Türk-İş’e bağlı EAS, Mutlu, Koruma İlaçları, Chrysler ve Makine-Tarım Fabrikası işçileri de direnişe geçmiştir. Cibali Tekel Kutu Fabrikası işçilerinin de gece işi bıraktıkları bildirilmiştir.

Kocaeli’nde
Kocaeli bölgesindeki 10 iş yerinde çalışan işçiler de direnişe geçerek İstanbul’a doğru yürümüşlerdir. Yürüyüşe Yarımca’daki Aygaz, Köseköy’deki Çelik Halat, Rabak, Türk Kablo ve Philips işçileri de katılmıştır. İşçiler, yürüyüş sırasında zaman zaman trafiği aksatmışlardır.
İzmit’te DİSK’e bağlı 20’den fazla sendika Çocuk Parkı’nda bir miting düzenleyerek, Türk-İş’in ‘sarı sendika’ olduğunu öne sürmüşlerdir. Olaysız geçen miting ve yürüyüşe DİSK’e bağlı Pirelli ve Good Year Lastik Fabrikalarının katılmayışları dikkat çekmiştir.
Gebze’ye hem İstanbul’dan, hem İzmit’ten yürüyen işçileri, jandarma ve polis birlikleri karadan, keşif uçakları da havadan izlemiştir. 11. Zırhlı Tümenden gelen bir tank taburu, İstanbul-Ankara yolunda yer almıştır.” [7]

Yürüyüş ve sıcak saatler

DİSK üyesi işçilerin örgütlü oldukları fabrikalarda yer yer Türk-İş üyesi işçilerin de katılımıyla iş bırakması ve yürüyüşler düzenlemesi üzerine, dönemin başbakanı Süleyman Demirel “Devlet, her güçten daha kuvvetlidir. Bu gibi hareketlerin içine girenlerin tahriklere alet olduğu bir gerçektir. Türk devleti, kanunları hâkim kılacak güçtedir. Kanunsuzluğun her çeşidinin bu zamana kadar hakkından geldik, bundan sonra da geleceğiz. Türk kanunların[ın] tanıdığı haklar istismar edilemez” sözleriyle ilk tepkisini gösterecektir.[8]

İlk gün işçilerin yaptığı eylemleri ve yürüyüşleri genellikle izlemekle yetinen, müdahale ettiği durumlarda da çoğunlukla yumuşak davranan polis ve askeri birlikler, 16 Haziran 1970 Salı günü işçileri durdurmak için neredeyse bütün güçlerini kullandılar. Gelişmeleri, hükümet karşıtı olmakla birlikte orduya sıcak bakan Cumhuriyet gazetesinden aktaralım:

Barikatlar Yarılıyor
Topkapı kesimindeki belli başlı bütün fabrikalarda sabah erken saatlerde direnişe geçen işçilerin dışarı çıkmamaları için fabrikaların çevresinde polis barikatı kurulmasına rağmen, işçiler bu barikatları yararak dışarı çıkmışlardır.
Binlerce işçinin Topkapı önünde toplanması üzerine, polisin yerini zırhlı araçlı askeri birlikler almıştır. Ancak, işçiler saat 11.15 sıralarında zırhlı araçların üstünden atlayarak bu barikatı da yarmışlardır. Fındıkzade’de ikinci bir askeri barikatla karşılaşan işçiler, buradan Vatan caddesine geçmişler, Belediye önünde gösteri yaptıktan sonra Hürriyet Meydanına gelmişlerdir. Yürüyüş, Divanyolu, Cağaloğlu girişindeki polis barikatına takılmayarak Sultanahmet yolu ile Cağaloğluna yönelmiştir.
Vilayet yolunun askeri zırhlı araçlarla kapatılması da bir sonuç vermemiş, işçiler çatışma şeklindeki bir mücadeleden sonra tekrar barikatı yararak vilayete gelmişlerdir. Vilayetin önünde Hükümet ve Vali aleyhine devam eden gösterilerden sonra Sirkeci’den Eminönü’ne yürümüşlerdir. Ancak, köprünün önceden açılmış olması, işçilere karşıya geçme imkânını vermemiştir.
Buradan Unkapanı’na yönelen işçiler, Unkapanı yolunun da kapalı olması karşısında Topkapı’ya doğru yürüyüşlerine devam etmişlerdir.
Avcı uçaklarının izlediği yürüyüş sırasında, barikatlar yarılırken bazı işçilerin cop ve dipçikle yaralandığı görülmüştür.

Günaydın, 16 Haziran 1970 / Devamı gazetede yok: Sandallara hücum eden bazı işçi grupları karşıya geçmeyi başardı


Silahlı Çatışma ve Yaralananlar
Şişli-Levent kesimindeki fabrikalardan yürüyüşe çıkan işçiler, Şişli kesiminden başlayarak, yol üzerindeki fabrikalardan arkadaşlarını ala ala, Levent’e doğru gelirken, İstinye kesiminden gelen ikinci bir grupla Philips fabrikası önlerinde birleşmişlerdir.
Sayıları binleri bulan işçiyi burada kalabalık bir polis grupu durdurmaya çalışmış, kısa zamanda büyüyen polis-işçi çatışmasında, tabancalar patlamıştır. İşçinin direnmesi karşısında polis geri çekilmek zorunda kalmış, her iki taraftan henüz tespit edilemeyen sayıda yaralananlar olmuştur.
Ellerinde taş ve demir sopalar olduğu halde, polisin barikatını yaran işçilerin karşısına bu sefer jandarma birlikleri çıkmış, işçileri durduramayınca da ateş açmıştır. Bunun üzerine işçiler gruplar halinde dağılmıştır. […]

Türk-İş’te Hasar Var
Ayazpaşa, Gümüşsuyu Caddesindeki Türk-İş Birinci Bölge Temsilciliğine saat 17.15’te 100 kadar İTÜ’lü olduğu söylenen öğrenci tarafından molotof kokteyli atılmış, bina hasara uğramıştır.
Saat 17.10’da İTÜ yurdundan çıkan gençler, Türk-İş’in hemen İTÜ’nün karşısında olan temsilciliğine yürümüş ve binanın etrafını sardıktan sonra, molotof kokteyli atmışlardır. […]

Anadolu Yakasında
Anadolu yakasındaki işçiler dün de direnişlerine devam etmişler, Gebze ve civarındaki fabrikalarda çalışanlar İstanbul istikametinde, İzmit’tekiler ise Ankara yolundan Adapazarına doğru yürüyüşe geçmişlerdir. Bu arada işçilerle polis ve asker arasında sert çatışalar olmuş, Haydarpaşa kavşağında polis, Kadıköyde’de asker havaya ateş açmıştır.

Yürüyüş Başlıyor
Gebze’de AEG, Çivi ve Tırpan fabrikalarında çalışan 2 bin işçi dün sabah işbaşı yapmayarak yürüyüşe başlamışlardır. İşçiler Gebze çarşısından geçip Cumhuriyet alanında İstiklal Marşı söylemişler ve bir dakikalık saygı duruşunda bulunduktan sonra Ankara asfaltına çıkarak İstanbul’a doğru yürüyüşe devam etmişlerdir. Bu arada civardaki Arçelik, Demir Döküm, Timaş Demir Çekme Fabrikaları işçileri de yürüyüşe katılış ve işçi sayısı 10 bine yaklaşmıştır.

Günaydın, 16 Haziran 1970 / Manşet fotoğrafından detay

Öte yandan Oto-San Fabrikası önünde toplanan binlerce işçi de Ankara-İstanbul yolundan Haydarpaşa yönünde yürüyüşe geçmişler ve Ankara asfaltında Gebze’den gelen işçilerle birleşmişlerdir. Haydarpaşa kavşağına gelen işçiler burada ilk polis barikatı ile karşılaşmışlardır. İki taraf arasında yolu açılması için başlıyan tartışma kısa zamanda çatışma halini almış, işçilerin tepelerden taş ve kaya parçaları atmaları üzerine polis havaya ateş açmıştır. Bir süre devam eden çatışma sonunda işçiler polis barikatını aşarak Üsküdar’a doğru yürüyüşlerine devam etmişlerdir.

Yürüyüş ve Havaya Ateş
Üsküdar’dan Beylerbeyine doğru yürüyen binlerce işçi, Deniz Kuvvetlerinin kurduğu barikat üzerine geri dönmüş ve Kadıköy’e gelmişlerdir. Kadıköy iskele meydanına yürümek isteyen işçiler burada barikat kuran askeri birliklerle karşılaşmışlardır. ‘Ordu-İşçi elele’ sloganıyla yürüyen işçiler barikatları yarmak istemişler, ancak bunda muvaffak olamamışlardır. Kadıköy iskele meydanında tekrar toplanan işçi askeri birliklere taş atmaya başlayınca askeri birlikler havaya ateş açmışlardır. Bir anda Kadıköy bölgesinde büyük bir panik meydana gelmiş, işçiler ve halk ara sokaklara kaçmışlardır. Çatışma sokak aralarında bir süre devam etmiş, bu arada atılan taşlardan yaralananlar olmuştur.

General Konuşuyor
Bir süre önce panik içinde bulunan Kadıköy halkı da bu arada iskele meydanında toplanmıştır. Bu sırada bir askeri aracın üstüne çıkan Tuğgeneral Vahit Güneri, işçiye hitap ederek özetle şunları söylemiştir:
‘Kanun devleti olan bir memlekette yaşıyoruz. Kanunlara uymak durumundayız. Bugün sabahtanberi sizinle beraberim. Kanunsuz bir yürüyüş yaptınız. Size mani olmadık. Buraya kadar geldiniz. Şimdi dağılacaksınız. Memleketimizde demokrasi vardır, parlamento vardır, haklarınızı parlamentoda arayınız. Bu mümkün olmazsa haklarınızı arayacaklar vardır. Türkiye işçisiyle, askeriyle, devletiyle bir gövdedir. İşçi bu gövdenin bir koludur. İşçi bugün sokağa dökülmüştür. Türkiyenin kolu kırıktır. Fabrikalarınıza dönün, elbirliğiyle bu kolu sağlamlamaya çalışalım.’
Bundan sonra meydanda toplanan işçiler, ordu lehinde tezahüratta bulunmuşlar ve fabrikalarına dönmek üzere saat 14’te iskele meydanından ayrılmışlardır.

Halk arasında “fruko” adı verilen toplum polisleriyle işçilerin itişmesi


Polis Jipi Yakıldı
Ancak topluluğun dağılacağı sanılırken saat 14.30 sıralarında bir grup işçi Yoğurtçu Parkı civarında yürüyüşe geçmiştir.
Askeri birliklerin yürüyüşçülere mani olmak üzere harekete geçmesi üzerine Kızıltoprak yönünden gelen işçi toplulukları ile askerler arasında bir çatışma başlamıştır.
İşçiler askerlere taşlarla saldırmaya başlayınca silah sesleri duyulmuş. Bu arada gürültü bombaları da atılmıştır.
Yoğurtçu Parkı civarında askeri birliklerle çatışıp, barikatları yaran işçiler, bu arada, iki polis otobüsünü de devirip tahrip etmişlerdir.
Kadıköy ve civarında, çatışmalar sırasında atılan taşlardan bazı evlerin pencereleri kırılmış, bir kısım özel oto da, üzerine bayrak örtüldüğü için, tahrip edilmekten kurtulmuştur.
Yürüyüşçüler, Kadıköy’e inmek isteyince, Kuşdili’nde Fenerbahçe Stadyumu önünde geniş askeri ve polis tedbirleri alınmıştır. İşçiler, barikatı yarmak isteyince, çıkan şiddetli çarpışmalarda, 50’ye yakın işçi, polis ve asker yaralanmıştır.

Cumhuriyet gazetesi: “İşçiler askerlere taşlarla saldırmaya başlayınca silah sesleri duyulmuş. Bu arada gürültü bombaları da atılmıştır. Yürüyüşçüler Kadıköy’e inmek isteyince, Kuşdili’nde geniş askeri ve polis tedbirleri alınmıştır. İşçiler barikatı yarmak isteyince çıkan şiddetli çarpışmalarda, 50’ye yakın işçi, polis ve asker yaralanmıştır.”

Ölenler
Yaralılar, yöredeki evlere sığınmış, daha sonra hastanelere gönderilmişlerdir.
Olaylar sırasında Beşiktaş Toplum Polisi merkezinden 23 yaşındaki Hüseyin Kahraman ile Mutlu Akümülatör Fabrikasında çalışan 30 yaşındaki Yaşar Yıldırım ölmüştür.
Kadıköy’de Deniz Lokantası ile Fenerbahçe İşkembecisi dükkânlarının sahibi 55 yaşındaki Abdurrahman Bozkurt da, olayları izlerken, boynuna isabet eden kurşunla can vermiştir.

Milliyet 1970 Yıllığı

Kadıköy’deki Olaylar
Kartal ve yöresinden 60 kamyonla gelen işçiler, Kadıköy rıhtımında, Kaymakamlık önünde toplanmışlardır. Bir kadın işçinin, arkadaşlarına hitaben yaptığı konuşma sırasında, polisler tarafından olay yerinden kaçırılıp, Kaymakamlığın altındaki Emniyet Amirliğine götürülmesi, binlerce işçiyi harekete geçirmiş, olayların başlamasına sebep olmuştur.
Nitekim işçiler, yakalanan kadın arkadaşlarının geri verilmesini isteyerek, Emniyet Amirliğine hücuma geçmişlerdir. Bu sırada Kaymakamlık binasından sivil polislerin ateş etmesi ve bina içindeki toplum polislerinin görülmesi, topluluğu heyecana vermiştir. Kaymakamlık önünde bulunan 34 HV 360 plakalı Opel marka özel bir otomobil, 34 KE 038 plakalı Belediye Şube Müdürlüğünün jeepi, 34 AA 658 plakalı Kadıköy Emniyet Amirliğine ait jeep benzin dökülerek yakılmıştır. Yangın, Kaymakamlık binasının altındaki Emniyet Amirliğine atlamış, iki pencere tutuşmuşsa da yetişen itfaiye tarafından büyümeden söndürülmüştür. Bu arada binanın camları, işçilerin attığı taşlarla kırılmıştır.
Saat 17 sıralarında, işçilerin giriştiği bu hareketi önlemek için, çok sayıda Toplum Polisi olay yerine sevkedilmiştir. Polisler, bomba, cop ve silah kullanarak işçileri dağıtmak istemiş, işçilerin de karşı koyması üzerine rıhtım, adeta bir savaş alanına dönmüştür. Molotof kokteyli atan işçiler silahla dağıtılma karşısında, rıhtımdan uzaklaşmışlardır.
Kadıköy’deki olaylar sırasında, AP ilçe binası tahrip edilmiş, bir bankanın camları kırılmıştır. Bu arada, Kartal Emniyet Amirliğine götürülen arkadaşlarından 3’ünü almak amacıyla binaya giren işçiler, bir süre amirliği işgal altında tuttuktan sonra terk etmişlerdir. […]

İzmit’te Durum
Kocaeli’nde DİSK’e bağlı 7 bin işçi, direnişlerini […] sürdürmüşlerdir. 14 iş yerinde çalışmalar tamamen durmuştur.
Direnişe […] Pirelli ve Goodyear lastik fabrikası işçileri de katılmıştır. Bu kesimde bulunan işçiler, Adapazarı yoluna doğru yürüyüşe geçmişlerdir.
Öte yandan 3 bin kadar işçi de, saat 11’de Köseköy’den yürüyüşe geçmişlerdir. Beş yerde barikat kuran askeri birlikler, jandarma komandoları, yürüyüşe mani olmak istemişler, fakat işçiler barikatları yararak yola devam etmişlerdir.
Bunun üzerine askeri birlikler müdahalede bulunmamışlardır. ‘Demirel istifa, Hükümet istifa, kahrolsun Türk-İş’ diye bağırarak şehre giren işçiler demiryolundan itibaren Atatürk Anıtına kadar gelmişler ve anıt önünde İstiklal Marşını söyleyerek saygı duruşunda bulunmuşlardır.” [9]

Cumhuriyet, 17 Haziran 1970 / Tarihi fotoğrafta işçi-asker karşı karşıya

Devlet ve işçiler

İşçi direnişi yaygınlaşarak ve sertleşerek sürerken, 16 Haziran öğlen saatlerinde Bakanlar Kurulu toplanmış, bu toplantıdan sonra Başbakan Süleyman Demirel, MİT Başkanı Korgeneral Fuat Doğu ile birlikte Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a gidecektir. [10] Aynı saatlerde İstanbul Valiliği’nde İstanbul Valisi Vefa Poyraz ve 1. Ordu Komutanı Kemal Atalay’ın da katıldığı toplantıya çağırılan DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler, radyodan bir açıklama yaparak “[daha önceki bir tarihte] yapılması düşünülen mitingden vazgeçildiğini, mitingin büyük bir ihtimalle cumartesi günü yapılacağını” söylemiştir. Kemal Türkler’in radyoyla işçilere duyurulmak üzere gönderdiği mesajında özetle şöyle denmektedir:

“İşçi kardeşlerim, işçi sınıfının bilinçli temsilcileri, sizlere sesleniyorum. Beni iyi dinleyiniz. Anayasa haklarımız için direndiniz, direniyorsunuz. Anayasamız, her türlü toplantı ve yürüyüşlerin silahsız ve saldırısız olacağını emreder. Bizler Anayasaya sımsıkı bağlı işçiler olduğumuz için, hiçbir hareketimiz Anayasaya aykırı olamaz. Ne var ki, bizim aramıza çeşitli maksatlar güden kişiler, çeşitli kılıklara bürünerek girebilir. Hatta kötüsü, gözbebeğimiz şerefli Türk ordusunun bir mensubuna kötü maksatlarla taş atabilir, tahrikler yapabilirler. Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Genel Başkanı olarak sizi uyarıyorum.” [11]

Aynı saatlerde Türk-İş Genel Başkanı Seyfi Demirsoy da “demokrasiyi yıkmak için işçiyi teşvik edenlerin yakasına kanunlar yapışmazsa, Türk-İş’e bağlı işçiler yapışacaktır” diyecektir. [12] Türk-İş adına İcra ve Yönetim Kurulları ise ortak bir bildiri yayınlayarak 274 ve 275 sayılı kanunlarda yapılmak istenen değişiklikleri savunup olayları kınayacaktır:

“Büyük Türk Milletine ve Aziz Türk işçilerine TÜRK-İŞ’in duyurusu:
274 sayılı Sendikalar Kanunu ile 275 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunlarında yapılacak değişikliklerin büyük Milletimize ve İşçilerimize yanlış aksettirildiği, gerçeklerin söylenmediği büyük bir üzüntü ile tespit edilmiştir. Gerçekler anlatılmadığı için toplu iş sözleşmesi ve grev haklarının ellerinden alındığını zanneden bir kısım masum işçi arkadaşlarımız aşırı sol militanların tahrikleri ile sokaklara dökülmekte, anarşiye varan davranışlarda bulunmakta, iş yerlerini tahrip ederek can ve mal güvenliğini tehdit etmektedir. […]
İstanbul ve Kocaeli civarında başlatılan can ve mal güvenliğini tehdit eden yürüyüş ve direnişlerin taşlı, sopalı saldırıların ekmek kapımız olan fabrikaları tahripleri başlıca teşvikçilerin Türk Hâkimi tarafından yıllar önce mahkûm edilmiş, militan komünistler ve onların işbirlikçileri oldukları kesinlikle ortadadır.
Aziz işçiler, Sendikacı, işçileri teşvik edip sokağa döken, sonra da biz bu hareketin içinde yokuz diyerek meydanı terk eden sahtekâr insan değildir. Türkiye’yi kargaşalığa sürüklemek isteyenlere inanma, onların teşvik ve tahriklerine kanma. Bu hareketleri düzenleyenler azınlıktadır. Türk İşçilerimizin büyük çoğunluğunu temsil eden Türk-İş her zaman olduğu gibi ağır başlılığını muhafaza etmeyi işçilerimizin ve demokratik düzenin yararı bakımından uygun mütalâa etmektedir. Gerekli tedbirlerin alınacağı inancı içindedir. Bu tedbirler zamanında alınmaz ise işçilerimizi ve sendikacılığımızı savunma mecburiyetinde kalacağımızı emrinde ve hizmetinde olduğumuz büyük milletimize ve aziz işçilerimize saygı ile duyururuz.” [13]

16 Haziran günü akşam saatlerinde Bakanlar Kurulu tekrar toplanacak ve toplantı sonunda Hükümet Sözcüsü Devlet Bakanı Turhan Bilgin şu açıklamayı yapacaktır:

“Bakanlar Kurulu, bugün 19.45’te Başbakan Demirel’in başkanlığında toplanmış, İstanbul ve Kocaeli bölgelerinde cereyan eden olayları gözden geçirmiştir.
Anayasanın 124. maddesi uyarınca İstanbul ve Kocaeli illeri dâhilinde bir ay süre ile sıkıyönetim ilanına karar vermiştir.
Sıkıyönetim, 16 Haziran 1970 Salı günü saat 21’den itibaren yürürlüğe girecektir.
Hükümetimiz, bütün vatandaşlarımızın tahrikler neticesinde yurdumuzun bu bölgesinde bozulan huzur ve sükûnun ve kamu düzeninin yeniden tesisinde sıkı yönetim idaresine yardımcı olacağından ve maksatlı olarak çıkarılmış ve çıkarılacak çeşitli haberlere iltifat etmeyeceğinden emin bulunmaktadır.” [14]

Sıkıyönetime rağmen, işçilerin direnişi devam edecek, İstanbul’daki Derby, Sungurlar Adapazarı’daki Uni-Royal Lastik fabrikalarında işçiler işbaşı yapmayacaklardır. Bunun üzerine fabrikalar askeri birlikler tarafından sarılacak, gece sokağa çıkma yasağı ilan edilecektir.

Bu kararın ardından Başbakan Demirel Milli Savunma Bakanı Ahmet Topaloğlu ile birlikte Genelkurmay Başkanlığı’na gitmiş ve Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları ile kısa bir görüşme yaptıktan sonra Genelkurmay Başkanı Orgeneral Memduh Tağmaç şu açıklamayı yapmıştır:

“Bakanlar Kurulunun 16.6.1970 tarih ve 7/810 sayılı kararı gereğince, İstanbul ili ile Kocaeli ilinin Merkez ve Gebze ilçelerinde saat 21’den itibaren yürürlüğe giren Sıkı Yönetim komutanlığına Genelkurmay Başkanlığınca 1. Ordu Komutanı Orgeneral Kemal Atalay atanmıştır.
Bakanlar Kurulunun [kararının] bir suretiyle tâyin kararnamesi bu saatlerde özel kurye ile 1. Ordu Komutanlığına gönderildi. Sıkı Yönetim şartları saat 21’den itibaren yürürlükte bulunduğundan; değerli basınımızdan, yayın organlarımızdan, müesseselerimizden ve sayı halkımızdan sıkı yönetim şartlarına hassasiyetle uyulmasını rica ederim.” [15]

“İşçi sınıfı bir siyasi güç olduğunu göstermiştir”

Dönemin en etkili gazetecilerinden biri olan Milliyet gazetesi Başyazarı Abdi İpekçi, bu gelişmeleri, “Bugüne kadar öğrenciler birbirini öldürüyordu. Şimdi son olaylarda işçiler birbirlerine saldırmaya başladılar. Bir toplum bu biçimde yaşayamaya devam edemez. Hele baştaki yöneticiler de yıpranmış, yıpratılmış, acze düşürülmüş olursa… Buna mutlaka ‘DUR’ denecektir” sözleriyle değerlendirecektir.[16]

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler ve Hukuk Fakültelerinde görevli 12 profesör, 12 doçent ve 38 asistan ortak bildiri yayınlayarak yapılmak istenen kanun değişikliğini eleştirecektir: “Getirilmek istenen değişiklikler, sendika kurma hakkını önemli ölçüde kısıtlamakta; işçilerin, istedikleri sendikaya üye olma hak ve özgürlüğünü ortadan kaldırmakta; siyasal iktidarın çıkar ve görüşlerine ters düşen sendikaların güdümlü sendikal örgütler aracılığı ile baskı altında tutulmalarına imkân hazırlamakta, grev ve toplu sözleşme haklarını işlemez duruma getirmektedir.” [17]

TİP’in yayın organı Emek dergisinde yapılan değerlendirmede ise dönemin sol içi tartışmalarına atıf yapılarak, “Bu direnişiyle, işçi sınıfı, bağımsız bir siyasi güç olarak siyasi planda yer sahibi olduğunu söz getirmez bir şekilde göstermiştir. […] Direnişin ortaya koyduğu bu gerçek, burjuva iktidarının tek almaşığının işçi sınıfı iktidarı olduğunu, burjuvaziden bağımsız siyasi bir hareketin ancak işçi sınıfı öncülüğünde yürütülebileceğini ve işçi sınıfının [burjuvazinin] tek bağımsız siyasi rakibi olduğunu ifade etmektedir” görüşü savunulacaktır. [18]

17 Haziran ve sonrası

Sıkıyönetime rağmen, 17 Haziran günü işçilerin direnişi devam edecek, İstanbul’daki Derby, Sungurlar Adapazarı’daki Uni-Royal Lastik fabrikalarında işçiler işbaşı yapmayacaklardır. Bunun üzerine fabrikalar askeri birlikler tarafından sarılacak, İstanbul ve Kocaeli Merkez ile Gebze ilçelerinde gece sokağa çıkma yasağı ilan edilecektir. Aynı gün sendikacılara ve işçi önderlerine yönelik gözaltılar başlayacak ve DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler, Genel Sekreter Kemal Sülker, Yönetim Kurulu üyeleri Hilmi Güner, Şinasi Kaya, Cavit Karman, Pahalılıkla Mücadele Cemiyeti eski başkanı Şevket Akşit, iki ay önce yurtdışı edilen Fuat Fegan’ın eşi Latife Fegan, Türkiye Kimya-İş Sendikası’ndan Nejat Öktem, Türkiye Lastik-İş Sendikası ikinci başkanı Yaşar Önsen, TİP üyeleri Can Açıkgöz ve Sıtkı Coşkun gözaltına alınacaktır. [19]

15-16 Haziran, o günlere kadar yalnızca işyerleri ölçeğinde ve ekonomik gerekçelerle harekete geçen Türkiye işçi sınıfının ilk defa işyeri, işkolu, hatta sendika ayrımı gözetmeksizin harekete geçtiği günlerdir. Bu iki günlük eylemlilik, işçi sınıfının siyasal ve toplumsal gücünü göstermiştir.

Bu gelişmeler üzerine Ankara’da ODTÜ öğrencileri iki günlük boykot kararı alacaklar, Türk Demir Döküm, Sungurlar, Magirus, Rabak, Bahariye Mensucat, Demir Çekme, AUER fabrikalarındaki işçiler fabrika içinde direnişlerini sürdürürlerken İzmir’deki 12 işyeri de direnişe geçecektir. [20]

Sendika liderlerinin gözaltına alınmalarına, fabrikaların askeri birlikler tarafından kuşatılmasına rağmen direnişlerin sürmesi üzerine Birinci Ordu ve İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı 13 sayılı bildiri ile bütün işçi eylemlerini yasakladığını açıklayacaktır:

“1. İstanbul ili ile Kocaeli Merkez ve Gebze ilçelerindeki pek cüz’i de olsa bazı işyerlerinde işçilerimizin işbaşı yapmadıkları veya işbaşı yaptıkları halde çalışmayarak pasif direnişe geçtikleri, bazı işyerlerinde de grev halinde bulundukları tespit edilmiştir.
2. 275 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanununun 20’nci maddesinin 13’üncü fıkrası gereğince Sıkıyönetim bölgesindeki bütün işyerlerinde grev ve lokavt yetkilerinin kullanılması Sıkıyönetim süresince askıda bırakılmıştır.
Aksine hareket edenler hakkında aynı kanunun 29’uncu maddesi ile ilgili diğer mevzuat hükümlerinin tatbik edileceğinin bilinmesini rica ederim.
Orgeneral Kemal Atalay”

Sıkıyönetim Komutanı Kemal Atalay, hemen ertesinde 14 sayılı bildiriyi yayınlayarak, işçileri direnişi sürdürmeleri ya da askeri birliklere yaklaşmaları halinde silah kullanmakla tehdit edecektir:

“[…] bir tecavüz veya fiili hareket hallerinde […] emrimdeki Kara, Deniz ve Hava Birliklerine her türlü imkânları ile zor ve silah kullanmaları hakkında emir vermiş bulunuyorum.
[…] sayın bölge sakinlerinin dikkatli ve uyanık bulunmalarını, görevli birliklerin ikaz ve ihtarlarına uymalarını ve bu birliklere 25 metreden daha yakın mesafeye yaklaşmamalarını rica ederim.” [21]

İzleyen günlerde işçi sınıfının eylemleri yavaş yavaş durulacak ve Cumhuriyet Senatosu 14 Temmuz tarihinde Millet Meclisi’nden gelen kanun tasarısını kabul edecektir. Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay da 24 Temmuz 1970 günü kanunu onaylayacak ve değişiklikler yürürlüğe girecektir. TİP’in söz konusu kanunun iptali için açtığı dava ise, Anayasa Mahkemesi tarafından 8 ve 9 Şubat 1972 tarihinde görüşülecek ve kanun anayasaya aykırı bulunarak iptal edilecektir. [22]

15-16 Haziran, o günlere kadar yalnızca işyerleri ölçeğinde ve ekonomik gerekçelerle harekete geçen Türkiye işçi sınıfının –konusu doğrudan kendilerini ilgilendirse de–, ilk defa TBMM’de görüşülen bir kanun teklifini engellemek için, işyeri, işkolu, hatta sendika ayrımı gözetmeksizin harekete geçtiği günlerdir. Bu iki günlük eylemlilik, sonunda amacına ulaşamasa ve kanunun çıkmasını engelleyemese de, işçi sınıfının siyasal ve toplumsal gücünü göstermiştir. Bu güç, bir yandan Türkiye solu içinde sürmekte olan “devrime kimin öncülük edeceği” tartışmalarına son verecek, diğer yandan burjuvaziyi ve devlet aygıtını daha temkinli olması konusunda uyaracaktır.

[1] “Sendikalar”, Cumhuriyet, 13 Haziran 1970.
[2] “Sendikalar”, Cumhuriyet, 13 Haziran 1970.
[3] “DİSK’e Göre, Yeni Sendika Kanunu Anayasaya Aykırı”, Milliyet, 13 Haziran 1970
[4] “Genel Direniş Kararı Alan DİSK Sunay’dan Sendika Kanunu Veto Etmesini İstedi”, Milliyet, 14 Haziran 1970.
[5] “DİSK Yöneticileri, Sunay’a Dün Bir Muhtıra Verdi”, Cumhuriyet, 14 Haziran 1970.
[6] “DİSK Bu Sabah Direnişe Geçiyor”, Cumhuriyet, 15 Haziran 1970.
[7] “70 bin İşçi Direnişe Geçti”, Cumhuriyet, 16 Haziran 1970
[8] “Demirel: ‘Devlet, Her Güçten Daha Kuvvetlidir””, Cumhuriyet, 16 Haziran 1970
[9] “İşçi Yürüyüşünde 3 Ölü Var”, Cumhuriyet, 17 Haziran 1970. Olaylara ilişkin ayrıntılardan biri için bkz: “Mustafa Figen isimli bir arkadaşımız buradakilerin içinde en çok hırpalanıp dövülen[lerden birisidir]. […]
  • Kartal AP binasını tahrip
  • Kartal Emniyet Amirliğini kalabalık bir gurupla gelip öne işgal edip, sonra tahrip etmek
  • Emniyet Amirine “bayrak çek ulan” deyip zorla bayrak çektirmek
  • Kartal Kaymakamına “Kahrolsun Amerika, Demirel İstifa” diye bağırmak
  • Pendik Belediye binasına bayrak astırmak
  • Sopa ile karakolun camlarını kırmak;
Mahkeme 12 aya mahkûm etti kendisini.” “Bir işçinin günlüğü- 6 Ağustos 1970 Kartal”, İleri, Türkiye Devrimci Gençlik Federasyonu, 15 Ekim 1970.
[10] “Sıkıyönetim Bir Ay Sürecek”, Cumhuriyet, 17 Haziran 1970.
[11] “Sıkıyönetim İlan Edildi”, Milliyet, 17 Haziran 1970.
[12] “Seyfi Demirsoy: Tahrikçilerin Yakasına Yapışacağız”, Milliyet, 17 Haziran 1970.
[13] “Türk-İş’in Açıklaması”, Milliyet, 17 Haziran 1970.
[14] “Sıkıyönetim Bir Ay Sürecek”, Cumhuriyet, 17 Haziran 1970.
[15] “Sıkıyönetim Bir Ay Sürecek”, Cumhuriyet, 17 Haziran 1970.
[16] “Durum”, Milliyet, 17 Haziran 1970.
[17] “Profesörler, Sendikalar Kanununa Karşı”, Cumhuriyet, 18 Haziran 1970
[18] Emek, sayı: 2, Temmuz 1970.
[19] “Gözaltına Alınanlar”, Milliyet, 18 Haziran 1970.
[20] Milliyet, 19 Haziran 1970.
[21] “Sıkıyönetim Bildirileri”, Milliyet, 20 Haziran 1970.
[22] AYM E. 1970/48, K. 1972/3.
^