PTT KORONA RİSKİ YAYIYOR

Söyleşi: Bekir Avcı
19 Mart 2020
SATIRBAŞLARI

“Herkesten rica ediyoruz, sesimizi duyurmamıza yardım edin. Bizim için alınmayan önlemler her gün kapısına gittiğimiz binlerce insan için de risk taşıyor!” Bu twitter mesajı sonrası iletişime geçtiğimiz PTT-Sen ve PTT Kargo-Sen Örgütlenme Sorumlusu Ayşe Büşra Yılmaz’ı dinliyoruz.

 

PTT’de çalışan işçi sayısı kaç?

Ayşe Büşra Yılmaz: Toplam çalışan sayısı 41 bin, taşeron çalıştırılan işçi ise 15 bin kadar.

“Normal” zamanlarda PTT işçilerinin çalışma koşulları nasıl?

Ben daha çok taşeronlar adına konuşabilirim. Çalışma şartları çok kötü. İşçiler çuvallarla dağıtıma gönderiliyor. Kargocular 20 kiloya varan gönderileri beş kat sırtında taşıyor. Yol ücreti verilmiyor. İşçiler işleri gereği yaptıkları dolaşım esnasındaki ulaşım ücretlerini kendi ceplerinden karşılıyor. Fazla mesai ücretleri verilmiyor. Maddi değeri belki de bir lira olan bir gönderinin kaybı halinde bile maaşlarından 500-600 lira kesinti yapılıyor. Sürekli psikolojik şiddet, baskı, mobbing altındalar. En ufak bir itirazlarında işten atılmakla tehdit ediliyorlar. En büyük sorunlardan biri keyfilik aslında. Neredeyse her merkezde farklı uygulamalar var, iş tanımı net değil. İşçiler “Bu bizim işimiz değil” dediği anda “Sözleşmenizde var” deniyor, ama işçiler sözleşmeyi görmek istediklerinde gösterilmiyor. Aynı çatı altında çalıştıkları memur, sözleşmeli personel ve kadrolu işçiler 10 kalem işin sadece birini yaparken, 9 kalem iş taşeronun sırtına yükleniyor. İş yaptırmaya gelince “Sizler de bizim çalışanımızsınız” denirken, en ufak bir sorunda “Taşeron firmaya gidin” deniyor. Taşeronların kaderi üç günlük, işi bilmeyen mafyatik tiplerin yönettiği şirketlerin insafına bırakılmış durumda. Anlatmakla bitmez, ama ezcümle, en önemli sorun bu lanet olası taşeronluk sistemi.

Bu anlattıklarımla tarihe bir not düşülmelidir: PTT bu ihmalkârlığıyla sadece işçinin değil vatandaşın canını da hiçe saymaktadır. Virüsün yayılmasıyla birlikte yaşanacak ölümlerden sorumlu olacaklardır.

Türkiye’de resmi olarak ilk koronavirüs vakası 11 Mart’ta açıklandı. O tarihten itibaren çalışma koşullarında bir değişiklik oldu mu?

Hiçbir değişiklik olmadı. Ne dezenfektan, ne eldiven, ne de maske, hiçbir şey tedarik edilmedi. Kaldığı yerden devam ediyor her şey. Genel müdürlüğe bir dilekçe yolladık buna karşı, sosyal medyadan da kampanya yürüttük, önlem alınmadığına dair her yerden haber etmeye çalıştık. İstanbul Bölge Müdürü Selahattin Ekinci ile bir görüşme yaptık, orada da dile getirdik. Gerekli önlemlerin alınacağı, başvuruların yapıldığı söylendi, ama hâlâ değişen bir şey yok. Bakın bu anlattıklarımla tarihe bir not düşülmelidir: PTT bu ihmalkârlığıyla sadece işçinin değil vatandaşın canını da hiçe saymaktadır. Virüsün yayılmasıyla birlikte yaşanacak ölümlerden sorumlu olacaklardır.

Özellikle PTT-Kargo işçileri neden risk altında?

Bu virüsün eşya yoluyla taşınıp taşınmadığı konusu hâlâ net değil. Ama mesela yurt dışından gelen gönderiler bir merkezde toplanıyor, oradan bütün Türkiye’ye dağıtılıyor. Gönderiyi bir postacı alıyor, götürüp bir eve bırakıyor. Diyelim ki, gönderide bir sorun yok. Peki ya postacı? Kargoyu iki metreden fırlatacak değil ya. O an alıcı ile yüz yüzeyken öksürme, aksırma durumu olsa ne olacak? O kargocu oradan çıkıp 50 haneye daha ulaşıyor, sonra kendi merkezine geliyor, arkadaşlarıyla temas ediyor, sonra da ailesine gidiyor…

İdari izin verilen çalışanlar oldu mu bu süreçte?

Evet. Kavga dövüş aldığımız idari izinler var. Ama bu durum da merkezden merkeze değişiyor. Bazı merkez müdürlükleri sorun çıkartabiliyor. Oysa genelge çok açık, “Taşeron firma elemanları da faydalanabilir” diyor, ama onlar, “Firmanıza gidin, sizin için geçerli değil” diyorlar. İşçilerin bilmediğini düşünerek bu şekilde manipüle etmeye çalışıyorlar. İnsanlar işten çıkarılmayla tehdit ediliyor. Hâlâ akciğer solunum yolu hastalığı olup çalıştırılan insanlar var. 

Gilles Decamps, Eldiven serisi

Taşeron işçiler için durum daha vahim yani?

Onlar için durum çok daha kötü. Yaptıkları iş üzerinden gidersek eğer, bir memur günde 10 tane adrese teslimat yapıyorsa, taşeron 100 farklı yere gidiyor. Düz bir mantıkla bile, taşeronlar 10 kat daha fazla risk altında. İdari izinlerde memurlar için bir sıkıntı yok, ama merkezlerin dezenfekte edilmemesi gibi konulardan onlar da etkileniyor tabii.

PTT şubelerinde durum ne?

Bazı şubelerde kapatmaya gidiyorlar. Ama oralardaki çalışanlar da belirlenen merkez şubeye yönlendiriliyor. Yani işçi için değişen bir şey olmuyor, çalışmaya devam.

Övünüyorlar ya hani, “Türkiye’nin her yerine hizmet götürüyoruz” diye. Şimdi Türkiye’nin her yerine virüs de götürüyoruz belki de.

Sürekli “Evde kal” uyarısı yapılıyor, ama özellikle PTT kargo çalışanları hep seferi. Hem virüsün bulaşacağı hem de virüsü bulaştıracak iş kollarından biri haliyle, değil mi?

Tabii ki. Doğal taşıyıcı aslında bu çalışanlar. Övünüyorlar ya hani, “Türkiye’nin her yerine hizmet götürüyoruz” diye. Şimdi Türkiye’nin her yerine virüs de götürüyoruz belki de. Bazı müşteriler kendi önlemlerini alıyor. Mesela müşterilerden biri kapısına, “Sayın kargocu, gelmiş olabilirsiniz, ama kargomu alamam, şubeye götürün” diye not bırakmış. Virüs sebebiyle insanlar kapıda almak istemiyor. Şöyle düşünün. İşçiler bir merkezde toplanıyor, sonra bütün sokaklara dağılıyor, tekrar aynı merkezde buluşuyor. Yani birine değilse de öbürüne virüs bulaşabilir. Doğal bir yayılım var.

Bir PTT çalışanı ortalama kaç adresle temas sağlıyor?

Bir yaya dağıtımcı 10-15 kilometre yol yürüyor. Mesela, İstanbul’daki Topkapı yerleşkesinde 3 bin haneye posta götürüyor. Dağılımın genişliğini buradan hesap edin.

Koronavirüse karşı önlem talebi karşısında işten çıkarma oldu mu, ya da tehdit var mı?

Şu ana kadar işten çıkarma olmadı. Sendikanın baskısı bunda etkili, ama tehdit alıyoruz. Bu nedenle izne çıkmayan insanlar var. Daha bugün İstanbul’dan bir işçi ile görüştüm, akciğer rahatsızlığı var, biliyorum. İdari izin vermediklerini, işiyle tehdit ettiklerini söyledi. Dilekçesini verip evine gitmesini, kimseyi dinlememesini söyledim. Bir işçinin canıyla oynamaya çalışıyorlar, kesinlikle taviz veremeyiz.

Riskleri anlatan başvurularınızdan hâ bir sonuç almadınız mı?

Hiçbir sonuç alınmadı. İdari izin konusundaki talebimizi dile getirdik. Hijyen ve tıbbi önlemlerin alınmasını, malzemelerin tedarikini istedik. Merkezlerin dezenfektesini de talep ettik. Sendikanın yaptığı bu başvurunun dışında ayrıca işçiler de tek tek dilekçe doldurup kendi merkezine verdi. Türkiye’nin dört bir tarafında başvurularımızı yaptık. Sosyal medyada kampanyalar yaptık. Ama dediğim gibi, değişen bir şey yok. Birkaç merkezde dezenfektan çalışması gördüğümüzde “Yapmaya başladılar mı?” diye düşündük, ama meğer oralarda da işçiler kendi bağlantılarını kullanmış ve merkezler öyle temizlenmiş.

Üretimin sekteye uğramayacağına dair garanti veriyor Cumhurbaşkanı, ama bu üretimi yapan işçilerin durumuna dair tek bir söz etmiyor. Kamu ve özel sektör dayanışması diye bahsedilen şey de devlet ve sermayenin ortak çıkar ilişkisinin açık beyanıdır zaten.

Bu şartlar altında iş bırakma gündeme gelir mi?

İş bırakma talebi hiç de radikal bir talep olmaz. İş güvenliğinin sağlanmadığı durumlarda hayatı tehdit altında olan işçi çalışmama hakkına sahiptir. Biz sorun buralara gelsin istemeyiz, ama sonuçta işçilerin canı söz konusu ve bu da kafamızda bir seçenek olarak duruyor.

Cumhurbaşkanının “Koronavirüs Değerlendirme Toplantısı”nın ardından açıkladığı “önlemleri” nasıl değerlendiriyorsunuz?

İşçilere dair tek bir laf duymadım. Sürekli bir ekonomi vurgusu var. Krizi fırsata çevirme planları yapılıyor belli ki. Konuşmadan anladığım o. Depo işçileri, maden işçileri çalışmaya devam ediyor. Toplu yürüyüşler yasak, ama 1500 madencinin maden ocağına girmesinde sorun yok. İşin politik, ideolojik kısmını da geçiyorum, benim bu konuşmadan anladığım, işçileri öldürecekler. Hissettiğim şey de bu. “İşyerlerinde gerekli önlemler alınmalıdır” diyor mesela. Ben bir kamu kurumunda yaşananları anlatıyorum, varın özel şirketlerde çalışanların halini siz düşünün. İş dünyasının talepleri alınmış, belli oluyor zaten, ama dönüp işçiye halini soran yok. Ekonomi için “koruma kalkanı” işçilerin bedenleriyle oluşturulacak, çok belli. Üretimin sekteye uğramayacağına dair garanti veriyor Cumhurbaşkanı, ama bu üretimi yapan işçilerin durumuna dair tek bir söz etmiyor. Kamu ve özel sektör dayanışması diye bahsedilen şey de devlet ve sermayenin ortak çıkar ilişkisinin açık beyanıdır zaten.

Talepleriniz neler?

Avon dergisi bile dağıtılıyor. Bu saçma sapan gönderiler durdurulsun. Sadece önemli, kritik gönderilerin dağıtımına öncelik verilsin. Duruma göre, yurtdışı gönderileri durdurulsun. Bütün merkezlerde hızlıca ve çok detaylı dezenfektan çalışmasına girişilsin. Bütün elemanlara kapıyı çalmadan önce sıkacakları, sonra yine ellerini dezenfekte edebilecekleri materyaller verilsin.
Aslında tüm bunlar gerekli önlemlerin alınması durumundaki taleplerimiz, ama şu an gördüğümüz manzarada tek ve en net talebimiz tüm çalışanlara süresiz, gün kayıpsız ücretli izin verilmesi olacaktır. Bu şartlar altında kimse çalıştırılmamalıdır.

Şu an gördüğümüz manzarada tek ve en net talebimiz tüm çalışanlara süresiz, gün kayıpsız ücretli izin verilmesi olacaktır. Bu şartlar altında kimse çalıştırılmamalıdır.

Eğer talepler yerine getirilmezse PTT şubelerinde bir grev görür müyüz?

Elbette, olabilir. Bunun yasal zemini de var. İşçi sağlığı ve güvencesi sağlanmadığı için işçiler çalışmama hakkına sahiptir. Eğer bu vurdumduymazlık devam ederse grev de bizim kafamızda bir seçenek. Dalga geçer gibi bir yazı gönderdiler bize. “Pencereleri açın. Pencere yoksa kapıları açıp içeriyi havalandırın” diyorlar. Devletin en üst düzeyinden gelen açıklamada da işçiler için tek bir iyileştirme dahi duymadığımıza göre, bu vurdumduymazlığın devam etmesi karşısında biz de üretimden gelen gücümüzü kullanacağız ve bütün işçilerle birlikte bu süreci en az hasarla atlatmaya çalışacağız.

^