BUENA VISTA SOCIAL CLUB V: COMPAY SEGUNDO

9 Ocak 2022
SATIRBAŞLARI

Compay Segundo: Mezarların arasında bir banka oturup kitap okumayı da severim. Ya da düşüncelere dalarım, burada istirahat edenleri düşünürüm, José Martí’yi, Miguel Matamoros’u (Küba halk kahramanı ve 40’ların ünlü müzisyeni) anarım… Biraz serinlemek için ulu ağaçların gölgesine ve kaybettiklerimizin hatırasına çekilirim. Benim için burası güler yüzlü, insanı kucaklayan bir bahçedir.

115 yaşındaki büyükanne

Çok çok fakir bir aileden geliyorum. Bir “finca”da, Siboney’in küçük bir köyünde bir çiftlikte yaşıyorduk. Babam manganez madenlerinde lokomotif makinistiydi, ama 1918’de Birinci Dünya Savaşı sona erdiğinde, ona ve orada çalışan bir sürü Galliye kibarca “teşekkür etmişler”. Bunun üzerine, annem ve babam Siboney’i terkedip Santiago’ya yerleşmeye karar vermiş. Ailenin sekiz çocuğundan bir tek ben büyükannem Ma Regina’nın yanında kaldım. O 115 yaşına kadar yaşadı, gördüğünüz gibi, bu beni de umutlandırıyor. Ben onun “bi’tanesiydim”. Akşamları purosunu ben yakardım. Öldüğünde dokuz yaşındaydım. Cahildim, ne okumam ne yazmam vardı. Bir ağacın gövdesinden küçük bir sunak yapıp üstüne üç tane mum yerleştirmiştik. Sunağın yanına da tabutu koymuştuk. Ne olup bittiğini anlamıyordum. Niye büyükannemin o kutunun içinde uzanıp yattığını soruyordum. Babam da bana “gölgede dinlenmesi için” demişti.

Hayatta “Chan Chan”ın o kadar kişiyi etkileyebileceğini tahmin edemezdim. Belki o gün, kalbin dört notasını buldum… Bu esrarı seviyorum: Beni hâlâ aramaya itiyor.

Daha önce hiç ölü görmemiştim. Ertesi gün cenaze gömülecekti. Tabutu omuzda Jata’ya, yani Siboney mezarlığına taşıyabilmek için altına iki tane kiriş geçirilmişti. Ben “peki niye büyükanneyi bu kutuda götürüyoruz?” diye soruyordum. Bana verilen cevap: “Yorulmasın diye, bacakları ağrıyor ve bir törene katılması gerek… Böylece, bileğini burkmadan gitmiş olur…” İnsanların öldüklerini bilmiyordum. Ölüm benim için tamamen soyut, yabancı bir kavramdı. Ama yine de memnundum, çün­ kü herkes büyükannemle ilgileniyordu. Başının altına dantelden küçük beyaz bir yastık konmuş ve en güzel elbisesi giydirilmişti. Daha sonra, ailemle birlikte Santiago’ya gittim ve birkaç hafta sonra anladım ki, büyükannemi bir daha göremeyecektim. Beni bu kadar cahil yetiştirdiği için babama çok kızdım. Ayrıca, bu kadar çok çocuk yaptığı için de ona öfkelendim. Tam dokuz çocuk yapmıştı, biri çok küçük yaşta öldü. Annemin bizi yetiştirmek için sarfettiği çabanın ve gayretin önemini daha sonraları kavradım. Benim sadece dört çocuğum oldu ve oğlum Salvador’dan hayatım boyunca hiç ayrılmadım. Bütün evlatlarım liseye, yüksek okula gitti ve hiçbiri açlık nedir bilmedi. Sanırım hayatta babalık görevimi yerine getirdim.

Puro ve müzik ince iştir

Ben geleneklere bağlı, geleneklerin izinden giden bir adamım. Puro fabrikası Monte Christo’da çalışırken, patronlar bana o kadar güvenirdi ki, atölyenin anahtarı bende dururdu. Tütün hakkındaki derin bilgim sayesinde bir sürü başka markadan da sürekli teklifler alıyordum. Belki bütün gün devamlı aynı hareketi yapmanın çok tatsız bir şey olduğunu düşünebilirsiniz, ama karnını doyurmanız gereken dört çocuğunuz varsa iş değişiyor… Alıcılar puro üretimi için tütün yapraklarını seçmeye depoya gelirlerdi. Ben “torcedores”tim, yaprakların seçiminden sorumluydum ve hammadde alımlarını kolaylaştırmak için toptancılara sunduğumuz örnek puroları sarardım. Monte Christo ve Partagas için on sekizer yıl çalıştım. Havana sokaklarında satılan purolar sadece çok kötü kalite olmakla kalmıyor, üstüne üstlük, Küba tütününün itibarını zedeliyordu. Puro üretimi bazı kurallara harfiyen uymayı gerektiren çok ince bir iştir. Kaliteyi yüksek tutmak istiyorsan, geleneklere bağlı kalacaksın. Aynen müzikteki gibi. Salsa nedir? Kendine has özelliklerini kaybetmiş, bayağılık ve kendini beğenmişlik arasında gidip gelen bir “sound”. Küba müziğinin en önemli orkestralarıyla birlikte çaldım, Benny Moré’yle, Miguel Matamoros’la… O kadar uzun süre bu müziği yaptım ki, hayatımda tanıdığım, bildiğim müziklerin en iyisinin olduğunu iddia edebilirim. İşte bu yüzden, hâlâ çalmaya ve ona saygı duymaya devam ediyorum. Bazıları onu çirkinleştiriyor. Ben onu böyle öğrendim, eğer değiştirmeye kalkarsam hata yapmış olurum. Çünkü o zaman ne o olur ne de ben.

Puro üretimi bazı kurallara harfiyen uymayı gerektiren çok ince bir iştir. Kaliteyi yüksek tutmak istiyorsan, geleneklere bağlı kalacaksın. Aynen müzikteki gibi.

Nişanlım yatakta bana sokulduğunda…

Halkın da desteğiyle Lo Mejor de la vida (1998’deki albümü) çok büyük başarı kazandı. Daha iyisini yapmak zorunda kaldım. Her şarkıya bütün kalbimi koydum ve bu bana uykusuz gecelere mâloldu: Durmadan düzenlemeleri düşünüyordum. Nişanlım bu durumdan hiç hoşnut değildi: Ne zaman yatakta bana sokulacak olsa, “şimdi olmaz, bir melodi üstünde çalışıyorum!” diyordum. Hayatım sadece müzikten ibaret. Bazen, evde otururken, sokaktan bir şarkı geldiğini sanarak pencereyi açarım, ama kimse yoktur: Şarkı kafamın içindedir… Eminim ki kafamı kıracak olsam, düşerken çıkaracağı ses bir melodi olurdu. Ben müziğin kölesiyim, ama bu harika bir hapishane.

Hayat felsefem

Yaş ilerledikçe, mesafeler ve süreler sıkışıyor: Yaşam küçücük bir dünyaya benziyor, insan attığı her adımda kendisiyle karşılaşıyor. Geçmişte olmuş olduğunuz, o an olduğunuz ve gelecekte olacaklarınızın yanından geçiyorsunuz. Bu yüzden hile yapmamaya çalışıyorum. Müzisyen olmak, her notada hayatını çalmak demek. Bütün yalanlar farkedilebilir ve her biri hemen bir yenisini peşinden getirir. Ama benim her şeyi bildiğimi sanmayın… Bu yaşımda bile, bir şarkıyı şarkı yapanın ne olduğunu ve halkın niye birini bir diğerine tercih ettiğini bilmiyorum. Hayatta “Chan Chan”ın o kadar kişiyi etkileyebileceğini tahmin edemezdim. Belki o gün, kalbin dört notasını buldum… Bu esrarı seviyorum: Beni hâlâ aramaya itiyor. Ayrıca, samimi bir çalışmanın meyvesi olan her şey saygı duyulmayı hak eder, ne kadar küçük olursa olsun, bir şarkı gibi ne kadar basit olursa olsun. Benim sonuç olarak tek isteğim, insanların zevk alarak yaşamalarıdır. Varoluşu korkular ve nefretlerle fazla heba ediyoruz. İşte benim şeyler hakkındaki anlayışım bu ve bir daha da bundan dönmem. Yaşadığım sürece hayat felsefem şu birkaç kelimeye dayanacak: müzik, aşk, yaşam sevinci!

Çeviren: Alican Tayla

Roll, sayı 37, Aralık 1999

^