2008’deki mortgage merkezli krizin ardından, dönemin İspanya hükümeti 100 milyar dolarlık banka kurtarma operasyonu gerçekleştirdi. AB’de banka kurtarma operasyonlarına iki buçuk trilyon avro harcanırken evinden barkından olan ailelere zırnık koklatılmadı. Dile kolay, İspanya’da her 12 dakikada bir eve tahliye emri gönderilmeye devam ediyor. Evini kaybeden aile sayısı 1 milyon 100 bine yaklaşırken, zincirleme kriz İpotekli Aileler Platformu ve Kiracılar Sendikası gibi geniş bir tabana hitap eden, epey öfkeli ve aynı zamanda somut bir plana sahip militan konut hakkı örgütlerinin ortaya çıkmasının da önünü açtı. Barınma sorunu siyasal mücadelenin ana eksenine taşındı. Konut hakkı örgütlerinin de büyük çabasıyla Barcelona’dan başlayıp tüm İspanya’ya yayılan sosyal konutlar, kira tahditli daireler ufukta göründü. Gelişmelere ve muhtemel sonuçlarına yakın plan…
Tarihi kent merkezinin göçmen ağırlıklı Raval mahallesinin en namlı sokaklarından Hospital’in 99 numaralı binasının yanından arka sokağa açılan Bernardi Marterell Geçidi’nden davullu zurnalı protesto sesleri yükseliyor. Araba geçemeyecek kadar dar geçitteki tek dükkân olan ucuz mahalle birahanesinin önündeki kürsüde sırasıyla Göçmen Dernekleri, Kiracılar Sendikası, Mahalle Dernekleri Konfederasyonu, Sosyal ve Ekonomik Haklar Derneği temsilcileri ve Hospital 99 binasının tahliye tehdidiyle karşı karşıya kalan sakinleri söz alıyor.
Kiracılar Sendikası’nın çağrısıyla örgütlenen müzikli, tiyatrolu, kamplı 15 günlük direniş tahliyeleri bir süreliğine önlüyor. Bu protestolardan birkaç hafta önce, yine Raval’de, mahallelilerin ele geçirip polis tarafından katledilen Juan Andrés Benitez’e ithaf ettikleri Agora bahçesinin yakınlarındaki bir binadan zorla tahliye edilen iki çocuklu bir kadın için büyük bir direniş sergilenmiş, çıkan çatışmalarda çok sayıda kişi yaralanmıştı.
Hospital 99 binasını son yıllarda Barcelona’ya, özellikle turizm yoğun mahallelere dadanan dev emlâk yatırım fonlarından biri, kötü şöhretli Blackstone LP aldı. Bu dev fonlar satın aldıkları binaları genellikle beş sene “uykuya yatırıyor”. Boş daireleri kiraya vermiyor, doluların sakinleri eğer kirayı ödeyebiliyorsa sözleşme sonuna kadar onlara müsamaha gösterirken, aynı esnada binanın altyapısını tahrip ediyorlar. Ardından da binayı restore edip turistik soylulaştırmanın yarattığı ranttan faydalanıyorlar. Son dönemde, 30 yıl aradan sonra hortlayan eroin mafyasının yerleştiği yaklaşık 50 boş dairenin büyük çoğunluğunun emlâk yatırım fonlarına ait çıkması hiç tesadüf değil.
Franco döneminden beri mülk sahipliği üzerine şekillenen kentte, kiracı oranı hızla yüzde 42’ye ulaştı. Ev sahiplerine arka çıkan kira yasası nedeniyle, ev satın alamayan, alamayacak genç kuşak barınma sorunuyla yüzleşti. Barcelona’da son dört yılda kiralar yüzde 40, ücretler ise sadece yüzde 5 arttı.
Merceğin açısını Raval’den İspanya’ya doğru genişletip 2008’de patlak veren krizin ardından ortaya çıkan vahim konut sorunu tablosuna bakalım. Mortgage merkezli krizin hemen ardından, dönemin Zapatero hükümeti önce 50, ardından 100 milyar dolarlık banka kurtarma operasyonu gerçekleştirdi. Kriz sonrası, AB’de banka kurtarma operasyonlarına hızla iki buçuk trilyon avro harcandı. Evinden barkından olan ailelere zırnık koklatılmazken, operasyonlar kamu borcu hanesine, dolayısıyla sosyal hizmet bütçelerine yansıtıldı. Dile kolay, İspanya’da her 12 dakikada bir eve tahliye emri gönderilmeye devam ediyor. Krizden beri evini kaybeden aile sayısı 1 milyon 100 bine yaklaşırken, zincirleme kriz barınma sorununu başka boyutlara taşıyor.
Vizyon 2050
19. yüzyılın son çeyreğindeki ekonomik kriz Uzun Buhran diye adlandırılmıştı. Geç kapitalizmin uzun buhranının, –Harvey’den ödünç alarak söylersek– sermayenin yapılı çevreye, yani dev projelere ve emlâka yöneldiği, bolca hayali sermayeye dayalı “ikinci çevriminin” sorunları ve sınırları günümüzde berraklaşıyor. Kriz sonrasında Barcelonalılar gitgide yoksullaşırken krediyle ev satışları da çok düştü. Franco döneminden beri mülk sahipliği üzerine şekillenen kentte kiracı oranı hızla tırmanarak yüzde 42’ye ulaştı. Yakın zamana kadar ev sahiplerine arka çıkan kira yasası nedeniyle özellikle ev satın alamayan, alamayacak genç kuşak hızla kronikleşen bir barınma sorunuyla yüzleşti.
Barcelona’da son dört yılda kiralar yüzde 40 artarak kimi mahallelerde metrekare başına 20 avroya ulaşırken, aynı dönemde, asgari ücretin 900 avro olduğu ülkede, ücretler ise sadece yüzde 5 arttı. Ancak, uzun buhran İpotekli Aileler Platformu ve Kiracılar Sendikası gibi geniş bir tabana hitap eden, epey öfkeli ve aynı zamanda somut bir plana sahip militan konut hakkı örgütlerinin ortaya çıkmasına vesile oldu. 2105’te belediye Başkanı seçilen Ada Colau’nun bu örgütlerden birinin sözcüsü olması hiç de tesadüf değil. Barcelona’da yapılan bir kamuoyu araştırması halkın yüzde 75’inin kamunun kira oranlarına müdahalesini haklı bulduğunu gösteriyor. Katalunya’ya özgü sıkı yatay örgütlenmenin, önce Katalunya, ardından İspanya çapında sosyal konutlara dair yeni yasaların çıkmasındaki payı da yadsınamaz.
Katalunya Parlamentosu’nun, örgütler tarafından zayıf bulunsa da, konut hakkına dair 2016’da çıkardığı yasayla bankalar tarafından el konduktan sonra piyasa düzelene kadar kasten boş tutulan evlerin kamulaştırılmasının yolu açıldı. Daha sonra yolsuzluk nedeniyle istifa edecek olan dönemin muhafazakâr Halk Partili (PP) başbakanı Mariana Rajoy anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle bu yasayı askıya aldıysa da, iki yılın sonunda Anayasa Mahkemesi’nden yasa lehinde karar çıktı. Ardından 2018’de, Barcelona Belediye Meclisi restore edilen ve sıfırdan inşa edilecek binalardaki dairelerin yüzde 30’unun düşük gelirli aileler için kira tahditli olması kararını aldı. Bu da kentte her yıl en az 400 dairenin sosyal konut haline gelmesi anlamına geliyor.
2019 sonunda Katalan Parlamentosu’nda kabul edilen bir yasayla emlâk şirketlerine, çok sayıda daireye sahip şahıslara, yatırım fonlarına mülklerini ihtiyaç sahibi aile ve kişilere kira tahdidiyle 7+3 yıllığına kiralama zorunluluğu getirildi.
Barınma hakkı örgütlerinin ve Barcelona Belediyesi’nin sosyal konut alanındaki en önemli esin kaynaklarından biri de Berlin. İki yıl önce kira oranlarının 2013 seviyesinde sabitlendiği Berlin’de, manidardır, konut hakkına dair bir 2050 Vizyonu ortaya kondu. Plan, kira tahdidi, özel mülklerin satın alınarak kamulaştırılması ve konut inşaatı yoluyla 2050’de kentteki her iki daireden birinin kamuya ait olmasını öngörüyor.
Ardından, 2019’un sonunda Katalan Parlamentosu’nda kabul edilen bir yasayla, emlâk şirketlerine, çok sayıda daireye sahip şahıslara, yatırım fonlarına mülklerini ihtiyaç sahibi aile ve kişilere kira tahdidiyle 7+3 yıllığına kiralama zorunluluğu getirildi. Mülkiyetin kutsandığı bir paradigmada bir hükümetin böyle bir karar alması geç kapitalizmin kısa vadede bir dizi sıra dışı gelişmeye gebe olduğunu gösteriyor.
Tabandan gelen tazyik
Nihayet, Katalunya’daki gelişmeler İspanya Krallığı’na da sıçramakta gecikmedi. Yıl sonunda Unidos Podemos (Birlikte Yapabiliriz) ve PSOE (İspanya Sosyalist İşçi Partisi) tarafından kurulan İspanya tarihinin ilk koalisyon hükümeti belediyelere kira tahdidi uygulama yetkisi veren bir yasa üzerinde anlaştı. Büyük emlâk balonu sırasında yolsuzluk ağının içinde yer alan ve özellikle Endülüs’ün çevresel talanında ciddi rol oynayan PSOE için bu tabanının mecbur bıraktığı bir adımdı. PSOE’nin yasanın içeriğini olabildiğince muğlak bırakıp kira sözleşmelerini üç yıldan sadece beş yıla çıkararak köklü bir dönüşüme ayak dirediğinin altını çizmek de gerekli.
Barınma hakkı örgütleri yasa tasarısını belediyelere ucu açık bir yetki verdiği ve “konut hakkı” yerine dezavantajlı gruplara özel alanlar tespit etmekten bahsettiği için yetersiz buluyor. Örgütlerin başlıca taleplerini şöyle sıralanabilir: Hiçbir kira, konutta yaşayan hane gelirinin yüzde 20’sini aşmamalı. Kira tahdidi uygulaması özel bölgeler yerine tüm kentsel alana yayılmalı. Kira oranları piyasaya ya da liberal istatistik kurumlarının verilerine göre değil, gerçek yaşam giderleri üzerinden hesaplanmalı. Emlâk yatırım fonlarının faaliyetleri kısıtlanmalı ve vergileri arttırılmalı. İspanyol TOKİ’si SAREB gerçekten sosyal konut üretmeli.
İktisatçı Mariana Mazzucato Girişimci Devlet kitabında bugün kutsanan “girişimci/yatırımcı kapitalist” figürünün ve onun ekonomiye aldırdığı nefes, yarattığı istihdam efsanesinin son 20 yılda ortaya çıktığının altını çiziyor ve ekliyor: Bugün bu kapitalistleri karun gibi zengin yapan aslında kamu kaynaklarıyla inşa edilmiş altyapılar ve keşfedilmiş teknolojiler. En hayati ilaçlardan internete, temiz enerji teknolojisinden bilişime uzanan tüm alanların asıl planlayıcısı ve yaratıcısı ise kamu.
Barcelona Belediyesi ve Katalan Hükümeti, tıpkı Berlin gibi sosyal konut oranını sıkı bir planla yüzde 30 seviyesine çekmeyi hedefliyor. Barcelona’daki yeni gelişmelerin, konutu Richard Sennett’in Saygı kitabında anlattığı gibi yoksul kesimler üzerinde utanma duygusu yaratan bir yardıma mı, yoksa “sermayenin ikinci çevriminden” çıkaracak, paradigma değişikliğine yola açacak bir zihinsel sıçramaya mı dönüştüreceğini gelecekte göreceğiz. Ancak, kentin en lüks markalarla dolu La Rambla de Catalunya ya da Passeig de Gracia gibi caddelerinin üzerindeki banka şubelerini işgal edip, önlerinde konut hakkını anlattıkları enformasyon noktalarını kuran örgütler istikametin belirlenmesinde kuşkusuz pay sahibi olacak.