CARGILL DİRENİŞİNİN İKİNCİ YILDÖNÜMÜ VE “YA İŞ YA DİRENİŞ” KAMPANYASI

Söyleşi: Bekir Avcı
16 Nisan 2020
SATIRBAŞLARI

Dile kolay, tam iki yıl oldu. 17 Nisan 2018’de, Cargill’e sendika sokmak için mücadele eden işçilerden 14’ü işten çıkarılmış, onlar da direnişe geçmişlerdi. O günden bugüne geri adım atmadılar. Açtıkları davaları kazandılar, ama Cargill yargının işe iade kararını tanımıyor, direniş sürüyor. 17 Nisan’da, direnişlerinin ikinci yıldönümünde, sosyal medyada “Ya iş ya direniş”  başlıklı bir kampanya ile seslerini duyurmayı, mücadelelerine kamuoyunun dikkatini çekmeyi hedefleyen Cargill işçilerinden Yücel Özkan ve Tek-Gıda-İş Sendikası Bursa Bölgesi örgütlenme uzmanı Suat Karlıkaya’yı dinliyoruz.


Cargill işçisini direnişe götüren süreci hatırlatır mısınız? Ne oldu da bu uzun soluklu mücadele başladı?

Suat Karlıkaya: Cargill’de 2014’ten itibaren Tek Gıda-İş Sendikası olarak örgütlenmeye başladık. 2017 Mart’ında yeterli sayıya ulaştık. Yetki başvurusu yaptık. Ancak Cargill yönetimi, genel müdürlüğün de sistemde olması gerektiği gerekçesini öne sürdü. Çalışma Bakanlığı bu itirazı kabul etti. Tabii biz örgütlenmeye devam ettik. Cargill yönetimi bizim yetki alma sayısına ulaşabileceğimizi tahmin etti. Çünkü başvuru ve itiraz süreçlerinde sayımız ortaya çıkmış oldu. Nihayetinde, 17 Nisan 2018’de, sendikalı 14 arkadaşımızı işten çıkardılar.

Sendikal örgütlenme esas neden, ama Cargill yönetimi nasıl bir gerekçe sundu?

Yücel Özkan: Nişasta bazlı şeker kotasının düşürülmesi üzerine Cargill personel azaltımına gideceğini söyledi. 17 Nisan 2018 itibariyle de bunu öne sürüp iş akitlerimizi feshettiler.

Direnişi örgütleme kararını nasıl aldınız?

Özkan: Aynı günün akşamında Tek Gıda-İş Sendikası Bursa Bölgesi Örgütlenme Uzmanı Suat Karlıkaya’yla birlikte işten ayrılan arkadaşlarla kahvehane ortamında oturduk. Ne yapabiliriz diye konuştuk. Önümüzde iki seçenek vardı: Ya bu duruma boyun eğip başka iş yerlerinde çalışacak ya da direnerek kaybettiğimiz haklarımızı geri alacak, daha iyi ve sağlıklı bir iş ortamı için mücadele edecektik. İkinci yolu tercih ettik.

Önümüzde iki seçenek vardı: Ya bu duruma boyun eğip başka iş yerlerinde çalışacak ya da direnerek kaybettiğimiz haklarımızı geri alacak, daha sağlıklı bir iş ortamı için mücadele edecektik. İkinci yolu tercih ettik.

Mücadelenin geldiği nokta nedir? Davalar ne durumda?

Karlıkaya: Tekrar iş başı yapmak için başlattığımız mücadelemiz hâlâ sürüyor. 17 Nisan 2020’de iki yılını dolduracak. Şu an gelmiş olduğumuz noktada, davalarımız sonuçlandı. İstinaf Mahkemesi’nde kesinleşti kararlar. İşe iade kararı verildi, aynı zamanda sendikalaşmayı engellediği için Cargill yönetimi sendikal tazminata mahkûm edildi. Yani Cargill yönetiminin sendikal bir suç işlemiş olduğu ortaya çıktı. Bu ilk değil zaten. Daha önce 2012’de sendikalaşmayı engellemek için aynı yola başvurmuşlar ve aynı cezaya mahkûm olmuşlardı. 2014’te de benzer bir süreç yaşanmıştı. 2017’de de aynı şey oldu. Peki, bu ne demek? Cargill yönetimi, “Sen ne kadar çabalarsan çabala, benim param var, istediğim zaman işçiyi çıkartır, onları korkutur ve engellerim” diyor. Bizim de işçi sınıfı olarak buna bir yol çizmemiz gerekiyor. Biz hep diyoruz ki, bu direniş 14 işçinin direnişi değildir. 14 işçi kazandığı zaman işçi sınıfının bir yol haritası çıkmış olacak, bir kazanım elde edilmiş olacak. Yani sonuçta Cargill’deki işçinin başarısını gören diğer işçiler de mücadele yolunu tercih edecektir. Ama başaramadığımız noktada, başka fabrikalardaki işçiler şunu diyecektir: “Cargill’dekiler başaramadıysa biz de başaramayız.” Özellikle bunu vurgulamak istiyorum. Direnişlerde hep bir sıkıntı başgösterir. Bir noktaya geldikten sonra direniş bırakılır. Oysa her bırakılan direniş, o mücadeleye inanan insanlarda bir hayal kırıklığı yaratır.

Net bir talebiniz var: işe iade. Direniş de bu hedefle sürdürülüyor. Bu hedefe ulaşmak bahsettiğiniz “hayal kırıklığına” mahal vermemenin püf noktası mı?

Yücel Özkan

Özkan: Tazminatlarımızı alıp gitmek, mahkemeye verip farklı işyerlerinde çalışmak işin en kolay tarafı, ama biz çocuklarımıza daha iyi bir gelecek hazırlamak zorundayız. Farklı işyerlerinde çalışsak da aynı sıkıntılarla tekrar yüz yüze kalacağımız için kaybettiğimiz işimizi tekrar geri kazanana kadar mücadeleyi sürdürme kararı aldık. Kaybettiğimiz işimizi kazanmak Cargill’de örgütlü mücadelenin kazanması demek, daha iyi bir çalışma ortamı demek, çocuklarımız için daha iyi bir gelecek demek… Maddiyat işin en basitiydi, bizim çizgimiz kesinlikle işe geri dönüş. Maddiyatla ilgili Cargill firmasından bir talebimiz yok, buna yeltendiklerinde de alacakları cevap zaten olumsuz olacak. Çünkü durumumuzun maddiyatla ölçülecek bir tarafı yok.

Karlıkaya: Birçok insan tazminatını dahi alamıyor, biz bunu aldık. Ama bizim derdimiz para değil ki. “Bu, 14 arkadaşımızın mücadelesi değil” sözünü tekrar vurgulamak isterim. Çünkü bir tek Cargill’de olmuyor bu, başka fabrikalarda da aynı uygulamalar var. Birazcık sendikalaşma olduğu zaman işveren belirli sayıda işçiyi kapının önüne koyuyor, içerideki işçiye korku salarak sendikalaşmanın önüne geçiyor. Ama Cargill direnişi kazanıldığı zaman işveren böylesi hareketler yaparken bir kez daha düşünecek. Diyecek ki, “Cargill işvereninin başına gelen benim de başıma gelebilir”. Biz bunu Nestle’de yaşadık. 400 gün büyük bir mücadele verdik. 2015 yılında 28 arkadaşımızın 28’ini de işe soktuk. Orada sendikalaşmayı gerçekleştirdik. Bugün Nestle çalışanlarının rahat bir şekilde çalışabilmeleri o günkü mücadele sayesinde. Cargill işçisi kazandığında diğer fabrikalar da bundan etkilenecek. Çünkü Orhangazi, Gemlik ve Türkiye’deki başka birçok işçi bu mücadeleyi takip ediyor. Bu yüzden bunlar örneklerdir. 14 işçinin işe girmesi, kendi hayatını kurtarma mücadelesi değildir. Bu örnekleri ve mücadeleleri çoğaltmamız lâzım ki, işçi sınıfına örnek olabilelim. “Mücadele etmezsek kazanacağımız hiçbir şey yok, ama mücadele edersek kazanabiliriz”in örneklerini çoğaltmak durumundayız. Bir direniş de anlamını buradan alır. Cargill sadece bir direnişin ismidir, ama esasında bir sınıf mücadelesidir. Bunun böyle anlaşılması lâzım.

Nestle’de 400 gün büyük bir mücadele verdik, sendikalaşmayı gerçekleştirdik. Bugün Nestle çalışanlarının rahat çalışabilmeleri o günkü mücadele sayesinde. Cargill işçisi kazandığında diğer fabrikalar da bundan etkilenecek.

Korona günleri eyleminizi nasıl etkiledi, direniş nasıl devam ediyor? Bir kampanyanız olacak, ondan da bahsederek anlatır mısınız?

Karlıkaya: Biz mahkeme kararlarından sonra eylem planlarımızın hepsini yaptık. Fabrikanın giriş-çıkışlarında eylemlerimizi sürdürüp daha sonra mücadelemizi İstanbul’a taşıyacaktık. Ancak salgın sebebiyle bunu yapmanın sağlıklı olmayacağı kararına vardık. Çünkü biz insanları yaşatmak için mücadele veriyoruz. Bu yüzden bir süre ara vermek durumunda kaldık. Arkadaşlarımız evlerinde kendilerini korumaya almış vaziyetteler. Ülke normale dönmeye başladığında eylemlerimiz de yeniden başlayacak. Ve artık direniş şeklinde değil, “Cargill eylemleri” biçiminde olacak. Kaybedecek vaktimiz yok. Cargill yönetimi ya arkadaşlarımıza işbaşı yaptıracak ya da eylemsel olarak ne gerekiyorsa biz onu yapacağız.
Evet, 17 Nisan’da sosyal medyada bir kampanyamız olacak. Dostlarımızın desteklerini görmek istiyoruz. Cargill mücadelesinin önemini ve direnişin sürdüğünü kamuoyuna bir kez daha duyurmak istiyoruz. Alanda görünmediğimiz zaman sanki bitmiş gibi hissediliyor. Bu kampanyayla bunun bitmediğini de göstermek istiyoruz. Sesimizin güçlü çıkması, yalnız olmadığımızı bilmek bizim için çok önemli. Ayrıca karşımızdaki işveren tarafının da bizim yalnız olmadığımızı, peşimizde dostlarımızın olduğunu bilmesi, kamuoyu desteği çok önemli. Ve bu kampanya bizim vazgeçmediğimizi gösterecek. 

Suat Karlıkaya

İki yıllık direnişin muhasebesini yaptığınızda neler görüyorsunuz?

Özkan: İşçi sınıfının en temel hakları nelerdir, bunu yaşayarak öğrendik. Direniş bizlere örgütlü mücadeleyi, birlik ve beraberliği kazandırdı. Zor zamanlarda omuz omuza verip güçlükleri aşmayı öğretti.

Karlıkaya: Öğretti… Tek kelimeyle bu direnişi öğretici olarak nitelendiriyorum. Benim ilk direnişim değil. Nestle, Tekel, Sütaş gibi birçok eylemde yer aldım. Tabii her eylemde bir şey öğrendim. Cargill’deki işçi arkadaşlarımızla bazen sohbet ediyoruz ve hepsi şunu söylüyor: “Biz hiçbirimiz iki yıl önceki insanlar değiliz. Olaylara başka türlü bakmaya başladık, görüş açımız değişti. Dün sevmediğimiz insanların aslında dostumuz olduğunu, sevdiklerimizinse zor günümüzde yanımızda olmadığını gördük.” Böylesi tecrübeler edindi arkadaşlarımız. Biz de tecrübe kazandık. Direniş hem bize hem de bizi takip edenlere öğretti. İki yıl dile kolay.
Direnişe başlarken, “üç gün sonra bırakacaksak hiç başlamayalım” demiştik. Çünkü dediğim gibi, yarım kalan direnişler her zaman umutsuzluğa sebep olur. Ama bizler umudumuzu mücadeleye taşımaya, onu da zaferle taçlandırmaya çalışıyoruz. Yine söylüyorum, kazanamayacağımıza inandığımız bir mücadeleye başlamanın bir anlamı yok. Biz bu mücadeleye başlarken kazanacağımıza inandığımız için ikinci yılına taşıyabildik. Buna inanmasaydık bu mücadeleyi kimse iki yıl sırtlayamazdı. 

Bu mücadeleleri çoğaltmamız lâzım ki, örnek olabilelim. “Mücadele etmezsek kazanacağımız hiçbir şey yok, ama mücadele edersek kazanabiliriz”in örneklerini çoğaltmak durumundayız. Cargill direnişi sınıf mücadelesidir. İşçi sınıfının hakları nelerdir, yaşayarak öğrendik. Direniş örgütlü mücadeleyi, omuz omuza vermeyi öğretti.

Korona günlerinde işçilerin karşı karşıya kaldığı durumu ve sendikal tutumu nasıl değerlendirirsiniz?

Karlıkaya: Konfederasyonlar “şöyle olmalı, böyle olmalı” diyor, ama siyasi iktidar nasıl istiyorsa o şekilde devam ediyor maalesef. Şu an bizim şahit olduğumuz, sendikasız işyerlerinde sendikalı işyerlerine göre önlemlerin en az on kat daha az olduğu. Sendikalı işyerlerinde en azından sosyal mesafe gibi konular dikkate alınıyor. Bizim örgütlü olduğumuz yerler gıda iş kolları. Malûm, bu iş kolunda çalışma gibi bir zorunluluk var. Eğer çalışılmazsa kıtlık meydana gelebilir.
Tabii ki işçilerin ücretli izne çıkarılması gerekiyor. İşten çıkarmayı yasaklayıp işçiye ayda 1700 lira teklif etmek komiktir. Bu parayı da kimse işçiye cebinden ödemiyor zaten. Bu, işçinin senelerdir ödediği para. İşçi, “Benim senelerdir ödediğim, o fonda biriken parayı bana geri ver. Şu an sıkışığım. İşten atılma korkusu yaşıyorum, şunu yaşıyorum, bunu yaşıyorum” diyor. Hükümet ona yanaşmıyor. İşverene veriyor, ama o fondan işçiye vermiyor.
Bugünler işçi sınıfının bir şeyleri görmesine vesile olur umarım. Bizim kendimizden başka dostumuz olmadığını, birbirimize sahip çıkmazsak zor günlerde herkesin bize sırtını döndüğünü görmemiz lâzım. Bunları görüp mücadelenin bundan sonra katlanarak büyüyeceğini düşünüyorum.

Sizce koronadan sonra işçileri nasıl bir süreç bekliyor?

Karlıkaya: Koronadan sonra hiçbir şey kolay olmayacak. İşsizlik rakamları daha da yüksek olacak. Bizim şu an örgütlenme çalışması içinde olduğumuz fabrikalarda da hep bu sıkıntıyı yaşıyoruz. “İşten atma yasaklandı” deniyor, ama daha bugün (14 Nisan) bile üç ayrı telefon geldi, üç arkadaşımız işten atılmış. Bizler zoru görmeden hiçbir zaman mücadeleye kalkışmayacağız. Her zaman bunu söylüyorum. Çünkü kölelik öyle bir sistem ki, kesinlikle karınları tam doyurulmaz kölelerin, ama açlıktan ölecekleri kadar da aç bırakılmazlar. Çünkü sermayenin onların bedenine ihtiyacı var. Ama insanlar aç kaldıkları zaman mücadelelerini vermek zorunda kalacaklardır. Biraz mecburiyetten olacak, ama ben koronadan sonra mücadelelerin büyüyeceğini düşünüyorum.

Son söz?

Özkan: Cargill direnişi bitmedi, sadece form değiştirdi. 17 Nisan’da sosyal medyada “Ya iş ya direniş” diyeceğiz. Bütün arkadaşları, işçi-emekçi sınıfını bu kampanyamıza davet ediyoruz. Salgından dolayı belli bir süre beklemedeyiz, ama direniş sürüyor.

^