Dört yıl önce bugün, Newroz’un sabah saatlerinde, 23 yaşındaki üniversite öğrencisi Kemal Kurkut polis kurşunlarıyla can verdi. Gazeteci Abdurrahman Gök olay yerindeydi, silah seslerini duyduğu anda deklanşöre bastı, cinayet ânını görüntüledi. O fotoğraflar Diyarbakır Valiliği’nin yaptığı açıklamayı, Kemal Kurkut’un “canlı bomba şüphelisi” olduğu iddiasını boşa çıkardı, Abdurrahman Gök’ü ise hedef tahtasına oturttu. Art arda açılan çeşitli soruşturmalar sonrasında, bir gizli tanığın ifadesine dayanılarak 7 ila 20 yıl arasında hapis cezası istemiyle yargılanmasına başlandı. Kurkut’u infaz eden polis memurlarından ikisine açılan soruşturmada ise, biri hakkında takipsizlik kararı verildi, diğeri yargılandı ve aleyhindeki tüm delillere rağmen beraat etti. Abdurrahman Gök’ten 21 Mart 2017 gününü ve sonrasındaki adli süreçleri dinliyoruz.
Kamuoyu sizi 21 Mart 2017’deki Diyarbakır Newroz’unda polisin açtığı ateş sonucu hayatını kaybeden üniversite öğrencisi Kemal Kurkut’un vurulma ânını görüntülemenizle tanıyor. Şu anda hakkınızda 7 ila 20 yıl arasında hapis cezası istenen bir davada yargılanıyorsunuz. Bu yargılamanın çektiğiniz Kurkut fotoğraflarıyla bağlantısı var mı?
Abdurrahman Gök: Kemal Kurkut infaz edildikten hemen sonra Diyarbakır Valiliği “intihar bombacısı olduğu şüphesi bulunduğu” yönünde açıklamalar yapmıştı. Ama benim çektiğim fotoğraflar yayınlanınca bu açıklamayı gayriresmi bir açıklamayla düzeltmek zorunda kaldılar. Peşisıra bana yönelik soruşturmalar, ev baskınları ve gözaltılarla geçen dönem başlamış oldu. Tabii ki iddianame doğrudan “Kemal Kurkut’un vurulma ânının fotoğraflarının yayınlanması” üzerine hazırlanmadı, ama ilgili kamuoyu ve meslek kuruluşları bu durumun fotoğraflarla ilgili olduğunu düşünüyor, ben de öyle düşünüyorum.
Kemal Kurkut’un vurulmasından ne kadar süre sonra hakkınızda yasal işlemler başlatıldı?
Kemal’in vurulma ânına ilişkin çektiğim 28 fotoğraf karesinden 28 gün sonra hakkımda ilk soruşturma başlatıldı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın bir ihbar olduğu gerekçesiyle başlattığı soruşturma üzerine Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü’ne ifademin alınması için talimat gönderilmişti. Diyarbakır Terörle Mücadele (TEM) Şubesi ise mesai saatleri içinde evimin aranması için mahkemeden yazı almış. Ben işe gittikten sonra evimi basıp zorla içeri girmeye çalışmışlar, ama evde bulunan misafirim kapıyı açınca da epey şaşırmışlar. Anladığım kadarıyla, evde kimsenin olmadığını düşünerek diledikleri gibi “arama” yapabileceklerini hesaplamışlar. Aramada, kullanmadığım bozuk bir cep telefonuna ve bazı kitaplarıma el konmuş. Beni de arayıp ifade vermemi istediler. İfademi verdim ve kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildi. Bu ihbarın içeriğine dair hiçbir bilgim yok. Birkaç ay sonra başka bir soruşturma açıldı.
Onun gerekçesi neydi?
Birleşmiş Milletler’in Cizre bodrumları üzerine yayınladığı rapora dair bir haberi Twitter’da paylaşmıştım. Bu paylaşıma yapılan bir yorum üzerine, yorum yapan kişiye ulaşılamayınca bana soruşturma açıldı. İnanılır gibi değil, ama gerçek. Başka birinin benim attığım bir tweet’e yaptığı yorum yüzünden bana soruşturma açıldı! Hatta ifademi alan polisler bile buna şaşırdı ve asıl suç teşkil edenin yorum olduğunu belirtti. Bu soruşturmada da kovuşturmaya yer olmadığına karar verildi. Bir süre sonra da başka bir soruşturma için yine ifadeye çağrıldım. 2012-2014 yılları arasında telefonlarım dinlenmiş ve soruşturma açılmış.
Bu soruşturmadaki gerekçe ne?
Gazetecilerle haber paylaşımlarım, telefon görüşmelerim ve yaptığım haberlere dair sorular soruldu. Bu soruşturma da takipsizlikle sonuçlandı. Bu son ifadeden bir hafta sonra, yani 9 Ekim 2018’de tekrar evim basıldı ve yeni bir soruşturma neticesinde hakkımda gözaltı kararı olduğu söylendi. Üç gün gözaltında kaldıktan sonra, savcının talimatıyla ifadem alındı ve serbest bırakıldım. O soruşturma, tam da Kemal Kurkut’u öldürmek suçundan yargılanan polis Y.Ş’nin beraat ettirildiği günlerde iddianameye dönüştürüldü ve bu iddianame Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. Şu anda 7 yıldan 20 yıla kadar hapis cezasına çarptırılmam istenen dava bu.
Saat 8’i 4 geçe, kurşun sesleri duyunca hemen arkamı döndüm ve fotoğraf çekmeye başladım. Üstü çıplak bir genç Evrim Alataş Caddesi üzerinde bize doğru koşuyor, arkasından da polisler ateş açıyordu. Genç TOMA’nın arkasındaki yükseltiye çıkamadan yere yığıldı. 28 kare fotoğraf çekmişim. Şok olmuştum. Fotoğraf çekmemi engellemeye çalışan bir polisin beni uzaklaştırmaya çalışmasıyla kendime geldim.
Size yapılan suçlamalar neler?
Örgüt üyeliği ve örgüt propagandası. Bu iddiaya delil olarak yaptığım haberler, arayan taraf ben olmasam bile haber kaynaklarım ve gazeteciler ile yaptığım görüşmeler gösteriliyor. Örneğin, Suriye ve Irak’a ilişkin haberleri takip ettiğim için bazen gazeteci arkadaşlarım arayıp Kürtçe, Arapça isim veya bilgileri teyit ederler. Bu görüşmeler de delil sayılmaya çalışılmış. Avukatımın mahkemede belirttiği gibi, eğer bir örgüt üyeliği varsa, telefonda görüştüğüm kişiler hakkında da soruşturma açılması gerekmez mi?
İddianamede başka neler vardı?
Uluslararası basında yer alan Afrin Hastanesi’nin Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) tarafından bombalandığı iddiası o günlerde iktidar tarafından reddedilmişti. Ben de bunu teyit etmek için Google Earth üzerinden hastanenin son durumuna baktım. Çıkan görüntüler yerel halkın belirttiği şekilde hastanenin bombalandığını gösteriyordu. TSK’nin paylaştığı görüntüler ise hastanenin tam karşısında yer alan ve bir yıl önce yapımı tamamlanmış matbaaya aitti. Bu haberim de iddianameye suç delili olarak eklenmiş. Başka bir örnek, mülteciler için çalışmalar yürüten üniversiteden bir hocamın benden mülteci fotoğrafları istediği mesajına, “göndereceğim” şeklinde yazdığım SMS. Bu da örgüt üyeliği delili olarak iddianamedeydi. Buna benzer başka birkaç suçlama daha var, ama tümü gazetecilik faaliyetleriyle ilgili.
Gizli tanık ifadesinden de bahsetmiştiniz. Onun aslı nedir?
En ilginci de o. Hakkımda ihbar olduğu gerekçesiyle gözaltında alındım. Bir kişi Emniyet’te “şüpheli” 150 kişinin ismini ve çalıştıkları yerlerin bilgilerini vermiş. Dosyamda telefon dinleme kayıtlarım vardı, ama dinleme kararı bu ihbardan öncesine ait. Dosya iddianameye dönüştürülünce “Sabır” isimli bir gizli tanık devreye girdi ve onun ifadeleri doğrultusunda örgüt üyeliği ve örgüt propagandası ile yargılanıyorum.
Yargılama hangi aşamada?
İlk duruşma 23 Şubat’ta görüldü. İddianame hazırlanırken hakkımda tedbir konulması istenmiş ve yurt dışına çıkış yasağı verilmişti. Duruşmada bu karar kaldırıldı. Mahkeme başkanı, kimi konuların kendileri açısından açıklığa kavuştuğunu ve ifade vermeyebileceğimi belirtti. “Sabır” isimli gizli tanığın ifadeleri soruldu. “Sabır”, daha önce de birçok kişi hakkında ifade vermiş ve onun iddiaları nedeniyle ceza alan çok sayıda insan var. Avukatım “Sabır”ın dinlenmesini isteyince bunun için ara celse yapılmasına karar verildi. İfadelerine ulaşılıp bunların yalan yanlış şeyler olduğu ortaya çıkarsa şu ana kadar ceza almış en az 12 kişinin dosyasında değişiklikler olacağını tahmin ediyoruz.
Ne zamana ertelendi duruşma?
Bir sonraki duruşma 3 Haziran’da, ama ara celsenin ne zaman yapılacağını henüz bilmiyoruz. Kemal Kurkut’u öldürmekten yargılanan polis memuru Y. Ş. 17 Kasım 2020’de beraat etti. Benim soruşturmamın iddianameye dönüştürülmesi kararı da bundan kısa süre öncesine, ekim ayı sonuna denk geliyor.
Kemal Kurkut’un vurulmasıyla ilgili hukuki süreç nasıl başladı, nasıl devam etti?
Kemal Kurkut 21 Mart 2017’de, fotoğraf makinemin kaydına göre saat 08.04’te, Evrim Alataş Caddesi’nin protokol girişinde vuruldu. Diyarbakır Valiliği ilk elden Kemal’in intihar bombacısı olduğuna yönelik açıklama yapmıştı. O gün öğleden sonra, henüz KHK ile kapatılmamış olan Dihaber’de çektiğim fotoğraflar yayınlanınca valilik açıklamasına karşı ciddi bir tepki oluştu. Ve dört gün sonra iki polis hakkında soruşturma açıldı. Vali resmi bir açıklama yaparak “yanıltıldığını” ifade etmedi, ama bir törende, bir gazetecinin sorusu üzerine, kendisine Emniyet’ten verilen bilgiler ile fotoğrafların örtüşmediğini ve bu nedenle üzgün olduğunu belirtti.
BM’nin Cizre bodrumları üzerine yayınladığı rapora dair bir haberi Twitter’da paylaşmıştım. Bu paylaşıma yapılan bir yorum üzerine, yorum yapan kişiye ulaşılamayınca bana soruşturma açıldı. İnanılır gibi değil, ama gerçek. Başka birinin benim attığım bir tweet’e yaptığı yorum yüzünden bana soruşturma açıldı!
İki polis hakkında soruşturma açıldığını söylediniz, neden sadece bir polis yargılandı?
25 Mart 2017 tarihinde, Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şubesi’nde görevli Y.Ş. ve Çevik Kuvvet Müdürlüğü’nde görevliyken geçici olarak TEM Şubesi’nde görevli O.M. gözaltına alındı. Savcılık gözaltına alındıklarını duyurdu, ardından Diyarbakır Valiliği görevden uzaklaştırıldıklarını açıkladı. Haklarında soruşturma açıldı ve “olası kastla öldürmek” suçundan hazırlanan iddianame 2 Ekim 2017’de kabul edildi. Fakat O.M. hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildi.
Bu süreçte tanık olarak ifadenize başvuruldu mu?
Yaklaşık bir hafta sonra Diyarbakır Başsavcısı, Kurkut ailesinin avukatı aracılığıyla, tanık olarak dinlenmem ve çektiğim fotoğrafları kendilerine teslim etmem için bir çağrıda bulundu. Başsavcı ile görüştüm, tanıklığımı anlattım ve çektiğim 28 kare fotoğrafı kendisine teslim ettim. Polis memuru Y.Ş.’nin yargılandığı, Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 14 Aralık 2017’de görülen ilk duruşmada da tanık olarak dinlendim. Ardından üç buçuk yıllık bir yargılama süreci devam etti. Tüm kamuoyu ve biz gazeteciler, fotoğraflarla belgelenmiş bu infazın nasıl aklandığına tanık olduk.
Nasıl aklandı?
20 Aralık 2018’deki duruşmada, Adli Tıp Kurulu’nun (ATK) Kemal Kurkut’un yerden seken kurşunla hayatını kaybetmesi nedeniyle balistik incelemenin mümkün olmadığı yönündeki raporu dosyaya eklendi. Avukatlar bu rapora itiraz ederek bağımsız kurumlardan tekrar rapor alınmasını isteyince, mahkeme Ulusal Kriminal Büro’dan (UKB) rapor isteme kararı verdi. Çektiğim fotoğrafları, polisin duruş pozisyonunu inceleyen UKB bir rapor hazırladı.
28 Şubat 2019’daki duruşmada dava dosyasına eklenen raporda, ATK raporunun aksine, hiçbir şüpheye yer kalmayacak şekilde, Kurkut’un sanık polis tarafından doğrudan hedef gözetilerek vurulduğu bilgisi vardı. Mahkeme UKB’den ikinci bir rapor istedi. UKB bu kez 30 Mayıs 2019 tarihli duruşmada sunduğu yeni raporda, Kemal Kurkut’un yerden seken kurşunla hayatını kaybettiğini ileri sürerek önceki raporunu yalanladı. Ama ilgili polisin yine Y.Ş. olduğuna dair bilgiyi değiştirmedi. Arada başka raporlar istendi, gelen raporlar reddedildi, raporlar geldi gitti. Sonuçta fotoğraflar ve UKB’nin ilk raporuna rağmen sanık polisin suçsuz olduğu ifade edildi ve mahkeme kararıyla beraat etti. (Kemal Kurkut davasının ayrıntıları)
Fotoğraflarda olay yerinde pek çok polis bulunduğu ve çoğunun elinde silah olduğu görülüyor. Bu iki polis dışındakiler hakkında hukuki süreç başlatılmadı mı?
Fotoğraflar yayınlandıktan sonra İçişleri Bakanlığı Mülkiye müfettişlerini Diyarbakır’a gönderdi. Müfettişler 1 Nisan 2017 itibarıyla, Diyarbakır’da Y.Ş. ve O.M. dahil beş polisin ifadesine başvurdu ve incelemeler yaptı. Müfettişlerin tuttuğu raporlarda bu polislerin emre itaatsizlikten dolayı meslekten men edilmeleri kanaati yer alıyor.
Neden emre itaatsizlik?
Newroz’da Diyarbakır polisleri yeterli gelmediği için çevre illerden polisler getirilir. Polislere verilen talimat “çok zor durumda kalınmadığı sürece silah kullanılmayacak, mecbur kalınsa dahi dengeli kullanılacak” şeklindeydi. Yani polisler bu emre uymadı. Ayrıca Diyarbakır İl Polis Disiplin Kurulu’nun raporuna göre, Kemal Kurkut’a isabet eden iki mermiden biri vurucu, damarı parçalayan kurşun. Diğeri ise işaret parmağı ve orta parmağı arasında yırtık oluşturan mermi çekirdeği nüvesi. Balistik incelemeye göre de bu kurşun, ilk soruşturmada hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilen polis memuru O.M.’ye ait.
İki polis mi ateş açmış?
Aslında birçok polis ateş açtı, ama Kemal Kurkut’a isabet eden kurşunlardan birinin O.M.’nin silahına ait olduğu, diğerinin ise tespit edilemediği iddia ediliyor. Burada ilginç olan, O.M.’nin hiç yargılanmamasıdır.
Şubat 2019’daki duruşmada dava dosyasına eklenen raporda, hiçbir şüpheye yer kalmayacak şekilde, Kurkut’un sanık polis tarafından doğrudan hedef gözetilerek vurulduğu bilgisi vardı. Mahkeme ikinci bir rapor istedi. Ulusal Kriminal Büro yeni raporda Kurkut’un yerden seken kurşunla hayatını kaybettiğini ileri sürerek önceki raporunu yalanladı.
Yargılama dışında, müfettiş ve disiplin kurulu soruşturmaları neticesinde, bu polisler hakkında idari bir yaptırım uygulandı mı?
Müfettişlerin ve Diyarbakır Emniyeti İl Disiplin Kurulu’nun “meslekten men kanaatine” rağmen Y.Ş. üç ay sonra, daha iddianame mahkemeye sunulmadan görevine döndü. Y.Ş. ve O.M. bir gün bile cezaevine girmedi. Y.Ş. görevli polis memuru olarak yargılandı. Yine müfettiş raporlarına göre, olay yerindeki tüm polisler, sanık polisler dahil, Swap izi alınacağını bildikleri halde ellerini yıkamışlar.
Yaklaşık 50 kez ateş edilmiş olmasına rağmen kovanların toplandığı, hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilen O.M.’ye ait 12 kovanın bulunduğu söyleniyor. Aile avukatlarının olay yerinde bulunan ve havaya ateş açan tüm polisler hakkında bir soruşturma yürütülmesini istemelerine rağmen İçişleri Bakanlığı buna müsaade etmedi.
Gelinen noktada, karar duruşmasında Y.Ş., “İlk günden başka polisler de bu davaya dahil edilmiş olsaydı benim fail olmadığım ortaya çıkacaktı” diyerek diğer polislere işaret etti. Bunun neticesinde mahkeme, o gün görevli 80 polis hakkında yeniden soruşturma açılması talebini savcılığa iletti.
Bununla ilgili yapılan bir soruşturma veya hazırlanan bir iddianame var mı?
Bildiğimiz kadarıyla henüz yok. Ast-üst ilişkileri soruşturmaya dahil edilmedi. Kamuoyunu yanıltan polisler, valiyi yanıltan emniyet müdürü hakkında herhangi bir inceleme yapılmadı. Olay tamamen bir polis memuruyla sınırlı tutuldu ve sonunda o memur da beraat ettirildi. Bu fotoğraflar ortaya çıkıp dosyaya girdikten sonra, Emniyet’in TOMA’lardan ve zırhlı araçlardan çektiği ve ilk başta gizlenen görüntüler de dosyaya girdi. Orada açık bir şekilde konuşmalar duyuluyor. Hatta bir polisin “öldürmeye hiç gerek yoktu” sözü kayıtlara geçti. Ellerinde o kadar görüntü olmasına rağmen kamuoyunu yanıltmaya çalıştılar. Çektiğim fotoğraflar olmasa, Kemal Kurkut’un hikâyesi bambaşka yazılacaktı.
Fotoğrafları çektiğiniz sırada, öncesinde ve sonrasında neler yaşandı?
O günkü muhabirlik görevim platformda yer alıp konuşmaları yazmak ve alanın fotoğraflarını çekmekti. Kemal’in vurulduğu nokta platform arkasında kalan protokol girişiydi. Yerimi alabilmek için 6.30 gibi meydana geldim. Alana geldiğimde fotoğraf makinemin objektifi yoktu, çünkü İstanbul’da, tamirdeydi. O gün İstanbul’dan gelecek gazeteci arkadaşlardan biri objektifimi de yanında getirecekti ve Kemal’in vurulduğu, Newroz alanında basın ve protokolün giriş noktasında, Evrim Alataş Caddesi üzerinde buluşacaktık. Nitekim arkadaşımla buluştuk ve objektifin tamirinin yapılıp yapılmadığını anlamak için birkaç deneme fotoğrafı çektim. Tam bu sırada, saat 8’i 4 geçe, kurşun sesleri duyunca hemen arkamı döndüm ve fotoğraf çekmeye başladım. Üstü çıplak bir genç Evrim Alataş Caddesi üzerinde bize doğru koşuyor, arkasından da polisler ateş açıyordu. Genç bize doğru gelirken yönünü değiştirdi, TOMA’nın arkasındaki yükseltiye çıkamadan yere yığıldı.
Polisler nabzını ölçene kadar fotoğraf çekmeyi sürdürdüm. 28 kare fotoğraf çekmişim. Şok olmuştum. Fotoğraf çekmemi engellemeye çalışan bir polisin beni uzaklaştırmaya çalışmasıyla kendime geldim. Yaşanabilecekleri tahmin ettiğim için hafıza kartını hemen yuvasından çıkarttım ve arka cebime koydum. Bu arada polisler makineme el koymak istedi. Uzman bir polis makineme format attı. Kendilerine gösterdiğim diğer hafıza kartlarını inceleyip onları da formatladılar. Hiç fotoğraf çekmediğime ikna olduktan sonra makinemi teslim ettiler. O sırada yanıma gelip “fotoğraf çektin mi” diyen meslektaşlarıma bile “hayır” dedim. Kimseyle bu bilgiyi paylaşmadım.
Birçok polis ateş açtı, ama Kemal Kurkut’a isabet eden kurşunlardan birinin O.M.’nin silahına ait olduğu, diğerinin ise tespit edilemediği iddia ediliyor. Burada ilginç olan, O.M.’nin hiç yargılanmamasıdır. Müfettişlerin ve Diyarbakır Emniyeti İl Disiplin Kurulu’nun “meslekten men kanaatine” rağmen Y.Ş. daha iddianame mahkemeye sunulmadan görevine döndü. Y.Ş. ve O.M. bir gün bile cezaevine girmedi.
Fotoğraflar ne zaman yayınlandı?
Dikkat çekmemek için önce Newroz alanına girdim ve platformda işimi yaptım. Polis beni sürekli takip ettiği için fotoğrafları haber merkezine iletemedim. Fakat arkadaşlarıma fotoğrafları çektiğimi haber verdim. Bu arada vurulan gencin hayatını kaybettiğini öğrendim. Etkinlik bitince kalabalığa karışıp ajansa gittim, 28 kareyi teslim ettim. Bu sırada valiliğin yaptığı ve vurulan gencin “canlı bomba” olduğunu iddia ettiği açıklamayı gördüm.
Bunun üzerine fotoğrafları, gözlemlerimi de aktararak yayınladık. Henüz vurulan gencin ismini de bilmiyorduk. Fakat haberimiz yayınlandıktan sonra bir kişi arayıp vurulan kişinin Kemal Kurkut isimli bir üniversite öğrencisi olduğunu, cenazesinin Malatya’ya doğru yola çıkarıldığını aktardı. Haber kaynağımız cenaze Malatya’ya ulaştıktan sonra tekrar aradı. Kemal’in cenazesi yıkanırken gasilhanedeki suların kesildiğini, cenaze aracının cenazeyi bırakarak gittiğini, getirilen tabuta el konduğunu, Kemal’in, babasının yanına defnedilmesinin bile “orası SİT alanı” denerek engellenmeye çalışıldığını iletti. Bunun üzerine Malatya Battalgazi Belediyesi’nin Kurkut’a ve ailesine yönelik bu uygulamalarını da ayrıca haberleştirdik.
Ailesi Kemal Kurkut’un vurulduğunu nasıl öğrenmiş?
Bu olay, gazetecilerin işlerini layıkıyla yapmasının öneminin anlaşılması için çok hayati bir örnek. 21 Mart 2017 günü bütün basın kuruluşları valiliğin vurulan kişinin “canlı bomba” olduğuna ilişkin açıklamasını yayınlayınca, ailesi bile Kemal’in bir delilik yapmış olabileceğini düşünmüş. Fakat bizim fotoğraflarımız yayınlanınca, aile en azından çocuklarının öyle bir deliliğe kalkışmadığını öğrenip teselli bulmuş. Bir aile için bunun nasıl bir ikilem olduğunu anlatmaya kelimeler yetmez. Zaten Kemal’in ne kadar hümanist bir çocuk olduğunu daha sonra ailenin anlattıklarından, Kemal’in eski fotoğraflarından, yaşam pratiğinden biliyoruz. Kemal hem toplumsal olaylara duyarlı, hem de barışa inanan bir genç. Ankara’da kana bulanan 10 Ekim 2015 mitingine de katılmış ve pek çok arkadaşını yitirmiş.
Müzik eğitimi de alıyor galiba, değil mi?
Müziğe çok ilgili ve İnönü Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde öğrenci. Beş-altı yaşlarında babasını yitirmiş. Ailenin en küçüğü olduğu için de hep el üstünde tutulmuş, nazik, duyarlı bir genç. Newroz’a da, annesinin izin vermeyeceğini düşünerek, kimseye haber vermeden Malatya’dan kalkıp gelmiş. Onun arkasında da ayrı bir duyarlılık, sorumluluk hikâyesi var.
Nasıl bir hikâye?
O dönem Kürt siyaseti üzerinde çok yoğun baskılar vardı ve Diyarbakır Valiliği özellikle Newroz kutlamasına izin vermişti. Böylece, “bakın izin veriyoruz, ama Newroz’a kimse gelmiyor” mesajı verebileceklerdi. Bu nedenle Kemal gibi binlerce insan civar şehirlerden o yılki Newroz’a katılmak için kalkıp gelmişti. Maalesef Kemal ancak Newroz alanına giriş noktasına kadar gelebildi.
Kemal Kurkut’un annesi Sican Kurkut’la hiç görüştünüz mü?
Sican annenin acısı ilk gün nasılsa bugün de aynı. Hâlâ ağıtlar yakıyor. Davada sanık polisin beraat ettirilmesi acısını daha da derinleştirdi. Sican anneyle ilk buluştuğumuzda “Kemal’in gözlerini gören son gözler” deyip defalarca gözlerimi öpmüştü. Bir annenin, öldürülen oğlunun son anlarını fotoğraflamış bir gazeteciye minnet duyması kadar ağır bir yük olamaz.
Ama o fotoğraflar olmasa, Kemal Kurkut muhtemelen kayıtlara “canlı bomba” olarak geçecekti.
Ne yazık ki öyle. Ben mesleğimin gereklerini yerine getirdim. Bu fotoğrafların ortaya çıkması, faillerin hikâyeyi istedikleri gibi yazmalarının önüne geçti. Daha önce öldürülen pek çok insanın hikâyesi, elde böyle fotoğraflar olmadığı için, failler tarafından yazıldı.