O ÂNI GÖRÜNTÜLEYEN ABDURRAHMAN GÖK’ÜN KALEMİNDEN

Abdurrahman Gök
21 Mart 2019
SATIRBAŞLARI
Emel Şahinkaya’nın 2017 tarihli sergisine gidenler, “dehşet bahçeleri” resimlerinin arasında bir de “Kemal Kurkut Bize Bakıyor” resmini görmüşlerdi. Şahinkaya’nın resmine temel olan ve Kurkut’un çıplak bedeniyle uluorta katledilişini belgeleyen fotoğrafın sahibi Abdurrahman Gök de sergi için bir yazı yazmış, ancak galeri yazıyı kabul etmemiş, Şahinkaya’yla bir söyleşiyle beraber bu yazıyı da kısaltarak Express’te yayınlamıştık. Yine bir Newroz günü, 21 Mart 2017’de elinde sadece su şişesiyle gittiği arama noktasında sırtından vurularak öldürülen Kemal Kurkut’u Abdurrahman Gök’ün yazısıyla, Şahinkaya’nın bu resim hakkında söyledikleriyle anıyoruz. Özgürce, barış içinde kutlanacak Newroz’lar için…

Sene 1996 olmalı. Yaşadığım coğrafyada, tıpkı bugün gibi, ölümün kol gezdiği yıllardı. Henüz çocuk olduğum, birçok şeye aklımın ermediği yıllar… Ailem yaz tatillerinde medrese okuyup dini bütün bir “allame” olayım diye Batman’ın Quba Zîlan köyüne bir hocanın yanına verdi. Bir perşembe günü nehirde yüzmek için iki arkadaşımla Malabadi’nin yolunu tuttuk. Yüzme bilmesek de suda keyifli saatler geçirdik. Akşamı ettik, anlayamadık. Sonra zifiri karanlıkta yaklaşık 40 dakika uzaklıktaki köye doğru yola çıktık. Silvan-Batman Karayolu’nda otostop yapacağımız bir araç nasıl olsa bizi alır saflığıyla…

Ancak el kaldırdığımız hiçbir araç korkunun hâkim olduğu o günlerde durmadı. O 40 dakikalık yol, bir ömre dönüştü ve her dakika korkumuza korku kattı. Derken karşıdan tek farlı bir araç belirdi. Motosikletler de bu saatte buradan geçtiğine göre korkmamıza neden yok diye avunurken, birden her iki yanındaki güçlü projektörleri açtı ve gece güne döndü.

Neyse ki durmamıştı.

Ancak, o da ne? Yaklaşık 300 metre sonra durdu. Korkmaya fırsat bulamadan ikinci aracı fark ettik ve yanımızda durdu. Üzerimize ışık tuttu, tavşana ışık tutar gibi. Bir anda askeri panzerin üzerinden bize doğrultulmuş uzun namlulu silahlarla karşı karşıya kaldık. “Panzerin önüne geçin” komutları ile kendimize geldik. Bildiğimiz bütün duaları o birkaç saniyelik zaman diliminde okuduk sanırım ve küçük bedenlerimizle panzerin önünde yan yana dizildik. Sadece başını görebildiğimiz komutan, üzerimize doğrultulmuş birkaç silah eşliğinde başladı küfürlerle ayaküstü sorguya. “Şimdi sizi burada öldürebilirim ve ‘terörist öldürdüm’ derim. Kim bana ne diyebilir ki…”

O cümlenin ne anlama geldiğini o gün kavrayamasam da hiç unutamadım. Ne Komutanı ne de korku dolu gözlerindeki öfkeyi.

Yıllar sonra gazeteciliğe başladığımda öldürülen her sivil için yapılan resmi açıklamada o devletliyi hatırladım.


Bir süredir Kemal’i mi yazayım, yoksa biz’i mi karar veremedim…

Kemal’i yazınca biz’i, biz’i yazınca zaten Kemal’i yazmış olmuyor muyum?

“Coğrafya kaderdir” ve “Dur” ihtarına uymadıkları için öldürülenlerle dolu bir geçmişi var coğrafyamın.

“Terörist” denilerek infaz edilenler, “işbirlikçi” denilerek tepelerine bomba yağdırılanlar, yaşından çok kurşuna gark edilenler, kocaman kara gözlü çocuğunun parçalarını peştemalinde taşıyan, küçücük bedeni kokmasın diye derin dondurucuda saklayan anneler…

Sokak ortasında vurulan annesini köpekler yemesin diye günlerce köşe başında nöbet tutan evlatlar…

Ne demeli, ne yazmalı bilemedim…

“Coğrafya kaderdir” ve “Dur” ihtarına uymadıkları için öldürülenlerle dolu bir geçmişi var coğrafyamın. “Terörist” denilerek infaz edilenler, “işbirlikçi” denilerek tepelerine bomba yağdırılanlar, yaşından çok kurşuna gark edilenler, kocaman kara gözlü çocuğunun parçalarını peştemalinde taşıyan, küçücük bedeni kokmasın diye derin dondurucuda saklayan anneler…

Düşünürken, neredeyse bu coğrafyadaki her vakitsiz ölüme yazılmış gibi Ahmed Arif’in dizeleri damlıyor yüreğime… Her ânımız, her günümüz, her yılımız bir 33 Kurşun ve “vurulmuşuz hiç sorgusuz sualsiz”…

Kemal, Uğur, Ceylan, Cemile, Taybet… Uzuyor ve ekleniyor yeni isimler her gün “etkisiz hale getirilen terörist” listesine…


Akşam karanlığında içimize korku salan o komutanın sözleri, aslında resmi literatürün vazgeçilmez bir parçasıydı. Bunun böyle olduğuna, bir kez daha, 21 Mart gününde tanıklık etmiştim. 22 yaşındaki filinta gibi bedeniyle Kemal Kurkut’un bakışlarının objektifime odaklandığı ve beynimde asılı kaldığı o gün…

21 Mart günü Diyarbakır Newroz’unda apaydınlık bir günün sabahında, 22 yaşındaki üniversite öğrencisi Kemal Kurkut, yaklaşık bir buçuk metre mesafeden, yarı çıplak vaziyette, hemen sol memesinin altından tek kurşunla vurulup öldürüldü. Devlet “Canlı bomba olma ihtimali değerlendirildiğinden müdahale edilmiştir” açıklaması yaptı. Muhtemeldir vuran polis ile gurur duyuldu, ta ki yaşam ile ölüm arasında geçen o ince çizgide, sadece bir dakikaya sığan 26 fotoğraf karesinden sekizini yayınlayana kadar…

Objektifim Kemal’in kara gözlerine, Kemal’in gözleri de vizörün arkasındaki gözlerime odaklandığında işte o kareler çıktı ortaya. Bize hakikati çırılçıplak gösteren o beden, o haykırış ve o gözler…

Abdurrahman Gök

Emel Şahinkaya: “Geçen yıl Sur, Silopi, Cizre’de yaşananlar, özellikle de katliamlar beni çok etkiledi. Fakat resimlerimde kısıtlı araçlar kullanmam ve resme bakışım, üslûbum, bu konuları resimleme imkânını vermedi bana. Ancak Kemal Kurkut’un fotoğrafını görünce ‘yapabilirim’ dedim. Gerçekten Kemal Kurkut bize bakıyor. Bize çok şey anlatıyor, hatta sorular soruyor. Kendi katillerinin önünde bize bıraktığı bu ‘son bakış’ bir fotoğrafta ve bir resimde devam edecek bakmaya…

1982’den beri bahçe resimleri yapıyorum. Zaman zaman bahçelerde insanlar da yer alıyor. Yani hayat, ölüm, her insani durum bahçelerde olup bitmekte. Bu konuyu resmetmek istediğim zaman da son bakış ânının mekânı bahçe oldu. Kemal Kurkut’un vuruluşunu onu vuran polislerle resmetmek resmi çok ucuzlaştırırdı. Bu kadarını yeterli gördüm…

Kemal Kurkut’un soruları çok. ‘Neden? Haberiniz var mı? Kim bunlar, bizi vuranlar? Bizi bodrumlara hapsedip canlı canlı yakanlar kim? Unutacak mısınız? Beni ‘intihar bombacısı’ olarak görmüş vuranlar… Oysa her anlamda çırılçıplaktım’…” 

Express, sayı 158, Kasım 2017 

^