AKI KAURISMAKI İLE GEÇMİŞİ OLMAYAN ADAM

17 Kasım 2023
SATIRBAŞLARI

Söyleşiye başlamadan önce birer kahve içelim mi?

Aki Kaurismäki: Kahve? Kahve istemiyorum. Berbat filmim hakkında konuşmak için kahveden fazlasına ihtiyacım var. (bira sipariş ediyor)

Filminiz Geçmişi Olmayan Adam şiddet dolu bir sahneyle açılıyor…

Filmdeki şiddet hakkında konuşmak istiyordum aslında… Bu beni oldukça rahatsız ediyor. Bu hikâyenin problemi de şiddetle başlamak zorunda olmasıydı. Bu yüzden, en azından bunu gösterirken dürüst olmak istedim. Bence insanlar sahiden iyi gözüken bir şiddet görmek istiyorlarsa, kafalarıyla ilgili bir problemleri olmalı. Ben şiddeti gerçekte nasılsa öyle gösterdim, hızlı ve çirkin.

Her şey değişti artık. Eskiden bir ara serseri olup sonra bir iş bulabilirdiniz. Şimdi sadece soğuktan ölüyorsunuz.

Soygun sahnesi rahatsızlık vericiydi gerçekten de…

(birasını bitirip beyaz şaraba geçiyor) Ya, ama Hollywood herkesin beynini eritmiş. Eski günlerde, bir hikâye için bir cinayet yeterliydi. Şimdi seyircinin dikkatini çekebilmek için 300 bin kişiyi öldürmek zorunda kalıyorsunuz. Helsinki’deyse şiddet sahte bir parlaklıkta değildir, isimsizdir. Sırf birileri ters taraflarından kalktıkları için sizi tepeleyebilirler.

Siz hiç saldırıya uğradınız mı?

Pek çok defa. Ama ben oldukça iriyim ve bana vurana karşılık vermekten çekinmem. Bu yüzden onların hiçbiri hayatta kalmadı. (sigarasından bir duman üfürüyor) Tabii bu bir şaka! Her şey değişti artık. Eskiden bir ara serseri olup sonra bir iş bulabilirdiniz. Şimdi sadece soğuktan ölüyorsunuz.

Eğildiğiniz konulardan biri de Fin işçi sınıfı…

Evet, gizlenen insanlar. Veya, bazı eleştirmenlerin onlar için söylediği gibi, “çirkin insanlar”. Peki öyleyse, güzel olan kim? Bruce Willis mi? Bence çirkin olan o! Korkunç derecede çirkin hem de. Rol yapışı tahammülfersa, çirkinliği tahammülfersa. Bu yüzden ben de kendi çirkin insanlarımla takılıyorum.

Elimde biletimle havaalanında beklerken, Abbas Kiarostami’ye vize verilmediğini öğrendim. Kendi kendime, eğer Birleşik Devletler hükümeti İranlı bir yönetmeni istemiyorsa, Finli bir yönetmeni de istemez dedim. İstenmediğim yere de asla gitmem.

Film yapmaya başladığınız 1980’lerin başından beri kesin kurallarla hareket ettiniz. Masrafları düşük tuttunuz, küçük ekiplerle çalıştınız, oyunculara tek bir prova imkânı tanıdınız…

Benim onlarla ilişkim hiç değişmez. Konuşacakları zaman parmağımı havaya kaldırırım. Söyleyeceklerini söylerler, ben de onlara teşekkür ederim.

Daha detaylı bir yönetim isterlerse?

Her zaman çıkıp gidecekleri bir kapı vardır.

Bohem Hayatı‘nda (1992) Evelyne Didi, Matti Pellonpää ve Aki Kaurismäki

Filminize komedi diye para verip giren insanlar kendilerini yanlış bir filmde bulacaklar. Bu sizi ne kadar düşündürüyor?

(omuz silkiyor) Şu High Fidelity denilen kitabı kimin yazdığını söylesene bana? Nicholas bilmem ne… Hornby? Her neyse, okuduğum en sıkıcı kitaptı. Her satırından ayrı ayrı nefret ettim, çünkü zaten hep konuştuğumuz şeyler hakkındaydı. Önce bir espri, sonra ha ha ha… Her şey çok klişeydi. Aynısını filmde de yaptılar. Bu, Hollywood’un hatası. Bu filmleri çekmeme Hollywood sebep oldu. Çünkü Hollywood filmlerinden nefret ediyorum. Asla oraya gitmiyorum ve onların yaptıkları filmleri seyredip vaktimi boşa harcamıyorum… Tamam, ben de rezil bir yönetmenim, kabul ediyorum. Ama onlar gibi filmin içine sıçmayı kesinlikle reddediyorum. Kötü film yapabilirim. Bok, hayır!

Finlandiya’da durumunuz nasıl?

Orada televizyonu bana tercih ediyorlar.

Geçen ekim ayında, İranlı yönetmen Abbas Kiarostami’ye vize verilmediğini öğrenince New York Film Festivali’ne katılmaktan vazgeçtiniz ve Amerika’nın yabancı politikalarını protesto edip savunma bakanı Donald Rumsfeld’i birlikte mantar toplamaya davet ettiniz…

Gençken küvetin içinde otururdum, fikirler de kendiliğinden gelirdi. Artık genç değilim, şimdi küvetin içinde öylesine oturuyorum.

Şunu açıklığa kavuşturalım: New York Film Festivali’ni boykot etmedim. O festivali çok severim! Ben Birleşik Devletler hükümetini boykot ettim. Elimde biletimle havaalanında beklerken, Abbas’a vize verilmediğini öğrendim. Kendi kendime, eğer Birleşik Devletler hükümeti İranlı bir yönetmeni istemiyorsa, Finli bir yönetmeni de istemez dedim. İstenmediğim yere de asla gitmem.

Ortadoğu krizi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Yanki salakları petrolden daha fazla para kazanmak istediklerinde ne olacaksa, o oluyor işte.

Sizin rock’n’roll’culara ve eski western’lere olan hayranlığınızı düşününce…

Evet, ama benim sevdiğim Amerika Roosevelt’in Amerikasıydı. Arkasında izci Tony Blair’le birlikte palyaço George Bush’un yönettiği Amerika değil. Bu manyaklar varken gelecekten pek umutlu olmamız beklenemez kesinlikle. Bunu yayınlayabilecek misin? İyi, güzel. Bunu muhakkak bas.

Sizce bizi nasıl bir gelecek bekliyor?

Dürüst olmak gerekirse, sanırım palyaço ve izci çocuk dünyanın sonunu getirecekler. Elveda!

Bir sonraki filminiz belli mi?

Geçmişi Olmayan Adam, toplumsal sorunlar üzerine yaptığım üçlemenin ikinci filmi. İlki Sürüklenen Bulutlar’dı (Drifting Clouds). Herhalde bundan sonra gelecek film, bu üçlemenin finali olacak… Bunun dışında en ufak bir fikrim yok ama. Gençken küvetin içinde otururdum, fikirler de kendiliğinden gelirdi. Artık genç değilim, şimdi küvetin içinde öylesine oturuyorum.

Film sevginiz devam ediyor mu? Günde altı film seyrettiğinizi söylemiştiniz bir zamanlar. Finlandiya’da da bir sinema salonu zinciri açmıştınız. Sizi son zamanlarda ekileyen bir film oldu mu?

Asla. Artık yeni filmleri izlemeyi bıraktım zaten. Son gördüğüm yeni film… Riff Raff kimin filmiydi? Ne oldu benim hafızama? Ken Loach mu? Evet, onu izlemiştim. Doğruya doğru, bir, hatta birden daha az iyi film seyretmek için 15 tane şapşal filmle vaktimi boşa harcamam. Gerçekten iyi olan filmleri önceden yüzlerce defa seyrettim zaten. Londra’ya geldim ve ne gördüm: Etraf James Bond’dan, Harry Potter’dan, Yüzüklerin Efendisi’nden geçilmiyor. Ben de doğrudan HMV mağazasına gidip birkaç Laurel-Hardy DVD’si aldım. Bu da bana yetti de arttı bile…

Gerçek hayatta filmlerinizde olduğunuzdan daha kötümsersiniz…

Sanırım, hayat hakkında kötümserleştikçe, filmlerim daha iyimser oluyor. Ben böyle düşünüyorum en azından. Hayatta gereğinden fazla üzüntü var, kimsenin yaşamdan bir beklentisi kalmamış. O yüzden, şimdi mutlu sonlara içelim!..

Çeviren: Ali Yıldızalp
Roll, özel sayı no. 5, Nisan 2003

^