BERNA GENÇALP’LE KİM MİHRİ BELGESELİ ÜZERİNE

Söyleşi: Ayşegül Oğuz
27 Haziran 2024
Mihri, “Otoportre”
SATIRBAŞLARI

Mihri Müşfik’le yolunuz nasıl kesişti? 

Berna Gençalp: Aslında sadece Mihri diyoruz. Müşfik, birkaç yıl evli kaldığı ilk kocasının soyadı. O dönemde daha soyadı kanunu yok, dolayısıyla Mihri Müşfik diye bir isim ve soyadı yok, Mihri var. 1920’lerden sonra İtalya’da ve Amerika’da çıkan haberlerde kendisinden Mihri Hanım, Mihri Rasim, Mihri Rasim Paşa ya da Prenses Açba olarak bahsediliyor. 

Prenses Açba denmesinin nedeni ne? 

Abhaz Hanedanlığı’ndan gelen bir aileye mensup olduğu için bu unvanı da kullanıyor. Paşa olan babasının adını da soyadı olarak kullanmış. 

Biz neden onu Mihri Müşfik olarak biliyoruz? 

Berna Gençalp

Çünkü bir kadın illâ bir erkekle ilişkilendiriliyor. İstanbul’da yaşadığı dönemde evli olduğu kişinin adı Müşfik olduğu için Müşfik’in Mihri’si olarak konumlandırılıyor. Ama sonra boşanıyorlar, ondan sonra da Mihri Müşfik adını hiçbir yerde kullanmıyor. 

Başa dönelim, Mihri ilginizi nasıl çekti? 

2012 sonu, 2013 başında İstanbul Modern’de sanat tarihçisi Burcu Pelvanoğlu’nun verdiği Türk Resim Sanatı Tarihi seminerlerine katıldım. Burcu bütün bir sanat tarihimizin akışını anlatırken sıra Mihri’ye geldi. Onun hikâyesini duyduğum andan itibaren çok merak ettim, hayatı hakkında daha fazlasını öğrenmek istedim. Burcu’ya izleyebileceğim, onun hakkında yapılmış bir belgesel var mı diye sordum, “yok” dedi. Hakkında yapılmış araştırma da çok sınırlıydı. 

O izlek içinde başka kadın ressamlar da var, Mihri’yi cazip kılan neydi sizin için? 

O kronoloji içinde Mihri öncü bir figür. Mihri’den önce de birkaç kadın ressamın adı geçiyor, fakat bu kadar iddialı bir kariyere sahip olan başka bir kadın daha yok. Kadınların tarihine bakarken birini “ilk” kadın ressam diye nitelemek biraz temkinli yaklaşmamız gereken bir durum, çünkü öncesi de her zaman bulunabilir. Mihri için öncü figür demek en doğrusu. Beni etkilemesinin birden çok sebebi var, mesela İnas Mektebi’nin kurulmasına önayak oluyor. Sadece kendisi için resim yapmamış, kadınların güzel sanatlar eğitimi alabilmesi için de adım atmış ve başarılı da olmuş. İnas okulunun kurulması, burada yönetici ve atölye sahibi olması, Avrupa’dan Amerika’ya uzanan bir hayat yaşamış olması çok ilgi çekiciydi. Mihri devamlı ülke değiştiriyor. Her gittiği ülkede kariyerini baştan inşa ediyor, bu da bana çok etkileyici geldi. Kendini bir yerle sınırlamamış. Nerede olsa ressamlığımı sürdürürüm diye düşünmüş, bu da bana muazzam geliyor. 

Mihri nerede doğup büyüyor? 

1885 ya da 1886’da, Kadıköy’de, Bakla Tarlası’nda doğup büyüyor. II. Meşrutiyet’ten önce ilkgençliğini yaşıyor. Eğitim hayatı evde, konak içinde geçiyor. Ünlü İtalyan ressam Zonara’dan resim dersleri alıyor.  İstanbul’dan ilk ayrılışı II. Meşrutiyet’in öncesinde. Önce Roma’ya, sonra Paris’e gidiyor, I. Dünya Savaşı’ndan hemen önce İstanbul’a geri dönüyor. 

Kadınların tarihine bakarken birini “ilk” kadın ressam diye nitelemek biraz temkinli yaklaşmamız gereken bir durum, çünkü öncesi de her zaman bulunabilir. Mihri için öncü figür demek en doğrusu.

Mihri hakkında bilgi edindikçe film yapma arzunuz nasıl şekillendi? 

Burcu Pelvanoğlu daha Mihri’yi anlatır anlatmaz “bu bir film” dedim. Bu anlatılan hikâyeyi bir film olarak görüyor, hayalimde canlandırabiliyordum. Tabii o zamana kadar Mihri’den haberdar değilim, herhalde ben bilmiyorum, bu benim cahilliğim diye düşündüm. “Kim Mihri, tanıyor musunuz” diye herkese sormaya başladım. Çevremizde güzel sanatlar mezunu olan, orada hocalık yapan pek çok insan var, birçok sanat dergisinde çalıştım, pek çok kez sanatçılarla söyleşiler yaptım, ama Mihri’yi kime sorsam, soru bana geri dönüyordu. “Mihri Belli filmi mi yapacaksın” diye soranlar oluyordu. Kimsenin onu tanımamasına çok şaşırdım ve “Kim Mihri?” diye bir film yapmak istedim. Mihri kimdir diye soracağım, belgelere dayalı doğru bilgileri koyacağım, eksik kalan noktaları için de “bunlar da eksik bilgi” deyip en azından bunu belgelemiş olacağım diye yola çıktım. Para bulamazsam kısa film yaparım, hiç para bulamazsam cep telefonuyla çekerim diye düşündüğüm, gözümün karardığı bir an oldu. Film için bulduğumuz ilk destek Antalya Film Forum’da aldığımız ödüldü, sonrasında Kültür Bakanlığı desteği geldi. 

Sene kaç oldu yani? 

2017. Evet, Mihri’nin İstanbul’daki hayatı, İnas Mektebi’ndeki çalışmaları biliniyor, ama hayatının ikinci yarısı bilinmiyordu. 1920’lerin sonundan ölümüne kadar olan dönem karanlıkta kalmıştı ve hikâyesi hep bir çöküş olarak aktarılıyordu. Mihri’nin hayatının yeteneğiyle sivrilen, hırslı bir kadının felaketlere giden sonu gibi sunulması beni çok rahatsız ediyordu. Anlatılanlar hep rivayetlere dayanıyordu. Gerçeklere öncelikle kendim için ulaşmak istedim. Mihri özgür yaşamış, yeteneğinin peşinden gitmiş bir kadın. Amerika dönemi de yeterince bilinmediği için tüm hayaller, fanteziler oraya yığılmış. Yani filmin süreci böylelikle uzadı da uzadı, imkânlarımız kısıtlı olduğu için her şeyi punduna getirerek ilerledik. 

Kim Mihri 2022’den bu yana katıldığı ulusal ve uluslararası birçok festivalden ödüller aldı; film, 27 Haziran’da 21. Uluslararası Gezici Filmmor Kadın Filmleri Festivali’nde gösterilecek.

Amatör bir araştırmacı olan Mahinur Tuna’nın da Mihri için yazdığı bir kitap var, değil mi? 

Evet, sanat tarihçisi ya da akademisyen değil Mahinur Hanım, ama kitabı çok güzel bir araştırma sunuyor. Kendisi de Mihri gibi Abhaz olduğu için onun aile tarihçesini, soyağacını çıkartıyor. Ama bu araştırma da Mihri’nin daha çok İstanbul dönemine ışık tutuyor. Bu noktada Kanada’da yaşayan sanat tarihçisi Özlem Gülin Dağoğlu’nun Mihri üzerine doktora tezi yazdığını öğrenmem çok önemliydi. Özlem’in araştırması Mihri’nin tüm dönemlerini kapsıyordu. Özlem’le film için söyleşi yaptık, ama bir kere yapmak yeterli değildi, öğrendikçe yeni sorular çıkıyordu. O ilk röportajımızı Salt Galata’da yaptım. Daha önce Salt’ta Sabiha Bozcalı’nın sergisi olmuştu. Bu sergi Türkiye’nin ilk kadın illüstratörü denilerek tanıtılmıştı. Evet, sergi çok etkileyiciydi, ama oradan “Mihri de var. Sabiha Bozcalı için sergi yapılıyorsa, Mihri için de yapılabilir” diye çıktım. Salt yönetimi ve Özlem’i bir sergi yapmalarını umarak tanıştırdım.  2018’de Mihri sergisi yapılacağının haberi geldi, 2019’da sergi açıldı. Araya pandemi de girince film 2022’de tamamlandı. 

Peki Mihri II. Meşrutiyet’in ardından İstanbul’a nasıl dönüyor? İstanbul’a resim eğitimi vermek için mi geliyor? 

Kızlar için öğretmenlik okulu olan Dârülmuallimât’ta resim dersleri vermesi, öğretmenlik yapması için teklif alınca İstanbul’a dönüyor. Orada resim dersleri verirken, filmde de bahsettiğimiz gibi, “kızlar için güzel sanatlar okulu nerede?” sorusunu gündeme getiriyor. 1880’lerde Osman Hamdi Bey’in kurduğu bir Sanayi-i Nefise Mektebi var, fakat bu okul sadece erkek öğrenci kabul ediyor. 1880’lerden 1914’e kadar bu böyle işliyor. Okulun kuruluşunun üstünden otuz yıl geçtikten sonra kadınlar “biz de akademi seviyesinde resim eğitimi almak istiyoruz” diyor. Osmanlı kadın hareketinin etkisi var burada, üniversitelere girmek, üniversitede güzel sanatlar eğitimi almak istiyorlar. Mihri bu sesin daha güçlü çıkmasını sağlıyor. Ve sonunda kız öğrenciler için güzel sanatlar okulu açılıyor. 

Mihri’yi kime sorsam, soru bana geri dönüyordu. “Mihri Belli filmi mi yapacaksın” diye soranlar oluyordu. Kimsenin onu tanımamasına çok şaşırdım.

Bugün İstanbul Üniversitesi’nin olduğu yerde, değil mi? 

Evet, o civarda diyelim. 1914 aynı zamanda I. Dünya Savaşı’nın da başladığı yıl. 1918’de savaş bitse de, bu sefer İstanbul işgal altında. Çok zor yıllar, dolayısıyla okulun binası, adresi birkaç defa değişmiş, yangın çıkmış, okulun arşivi, hafızası o yangında yitirilmiş. Eserler, eskizler, fotoğraflar kayıp. Ama okul üç-dört adres değiştirse de faaliyetine devam ediyor. Sonra İnas Mektebi ile erkek bölümü birleşiyor ve güzel sanatlar eğitimi karma hale geliyor. 

İlk öğrencileri kimler? 

Bugün Galataport’ta bulunan İstanbul Resim Heykel Müzesi’nde bir İnas salonu var. O odada Mihri’nin eserlerinin yanısıra İnas’tan mezun olan öğrencilerin, kadınların kariyerlerinin ilerleyen yıllarında yaptıkları resimler de topluca görülebilir. Nazlı Ecevit, Güzin Duran, Belkıs Mustafa gibi isimler var.

Bu öğrencilerde Mihri’nin esintileri var mı? 

Sanat tarihçisi Burcu Pelvanoğlu’nun anlattığına göre, Mihri Hanım öğrencilerinin kendi stilini bulması için onları serbest bırakıyormuş. 

Mihri çok erken yaşlarında İstanbul’dan Roma’ya, sonra Paris’e geçiyor, resim eğitimi alıyor. Bu arayışın simge anları var mı sizce?

Özlem Gülin Dağoğlu, Mihri’nin Amerika’da verdiği bir röportajında “ben de yetenekli insanlar arasında sayılmak istiyorum” dediğini aktardı. Bir de Mihri’nin ne kadar değişik ülkelerde yaşadığını, kariyerini hep yeniden kurmaya çalıştığını düşünürsek “şöhret” sahibi olmak da bir yerde önemli. Adının geçmesi lâzım ki, yer değiştirdiğinde kendinden önce adı gitsin. Mihri’nin hayatına baktığımda, her cephede, elindeki tüm imkânları seferber ederek savaştığını görebiliyorum. Çok çalkantılı yıllar tabii bunlar. 

Tevfik Fikret’le tanışıp onun portresini çiziyor. II. Meşrutiyet’in getirdiği havayla birlikte Servet-i Fünun çevresine giriyor. Boya tekniğinden perspektifine dek bir değişim de oluşuyor gibi. Mihri’nin hayatındaki Tevfik Fikret parantezini nereye koymak gerekiyor? 

Mihri’nin ressamlığında Tevfik Fikret ile dostluğunun etkisi var mı? Burcu (Pelvanoğlu) Tevfik Fikret’in de bir ressam olarak anılmayı çok hak ettiğini söylüyor, Aşiyan’daki müzede Tevfik Fikret’in pek çok resmini, bunların ciddiyetle yapılmış resimler olduğunu görebilirsiniz. Aralarındaki dostluğun belki bir yüzü de bu resim yapma faaliyetinin kendisi olabilir. Dolayısıyla belki aralarındaki alışverişte Mihri’nin ressamlığından dolayı Tevfik Fikret’e etkisinden bahsedilebilir.

Öldüğünde Tevfik Fikret’in maskını yapıyor. Yüzünden kalıp alıyor, değil mi? 

Tevfik Fikret’in vefat ettiğini öğrenince Aşiyan’a gidiyor. Tevfik Fikret yatağında yatmış, onun üzerine kapanıyor. Ailesine “yüzünün maskını alabilir miyim” diye teklifte bulunuyor. Ailenin izniyle maskı alıyor. 

Tevfik Fikret’ten geriye elbette eserleri ve müze olarak korunan evi kaldı. Orada sadece Tevfik Fikret de yok, bütün Edebiyat-ı Cedide’yi de takip edebiliyor, öğrenebiliyoruz. Mihri’nin bir eseri orada sergileniyor. Aslında iki demek daha doğru, biri Tevfik Fikret portresi, diğeri de maskı. 

Portre ressamı olarak da anılan Mihri’nin “Aynalı Gözde” isimli resmi

Pera Müzesi koleksiyonundaki nü resmini de konuşalım…

Suna-İnan Kıraç Koleksiyonu’na dahil olan bir eser bu, kimi zaman çeşitli sergilerde karşımıza çıkıyor. Mesela ben en son Meşher’deki Ben-Sen-Onlar –Sanatçı Kadınların Yüzyılı (2022) sergisinde gördüm sanırım bu eseri. 

Bu iş Mihri için ne söylüyor sizce? 

Mihri’nin nü çizmekten çekinmediğini söylüyor. Orada elinde ayna, dalgın bir ifadeyle, kendiyle meşgul, izleyene kendini sunmak ya da kendini ondan sakınmak gibi dertleri olmayan genç bir kadın resmedilmiş. Süslü ve bakımlı bir kadın. Çok sevdiğim bir eser.

Filmimizin müziklerini Eleni Lomvardou yaptı. Filmin içinde eserlerin gösterildiği bölümlerde küçük küçük müzikler olmasını istedik. Eleni de farklı parçalar çalıştı. Ama nü resim için başlı başına bir müzik yapmak istediğini söyledi. O eser kimilerine gerçekten ilham veriyor.

Trajik bir hayat yaşamış, erken yaşta vefat etmiş heykeltıraş Mari Gerekmezyan için “sanat için varlığını ortaya koydu” deniyor. Bunu Mihri için de diyebilir miyiz? 

Mihri yeteneğinin peşinden giden bir kadın. Tek başına yetenekli olmak da yetmez, donanım kazanmak, inatla o işin üstüne gitmek, o alanda ürün vermeye devam etmek lâzım. Mihri’nin hayatında bunların hepsi yerli yerine oturuyor. “Acaba ben ressam olacak kadar yetenekli miyim” sorusuyla uğraşıp vakit kaybetmemiş. Hep resim yapmış. Gittiği her yerde kendini ressam olarak kabul ettirmek için büyük çaba harcadığını görüyoruz. Bu açılardan Mihri’nin çok bilinçli davrandığını ve bunun da çok etkileyici olduğunu düşünüyorum. 

Kızlar için öğretmenlik okulu olan Dârülmuallimât’ta resim dersleri verirken “kızlar için güzel sanatlar okulu nerede?” sorusunu gündeme getiriyor. Osmanlı kadın hareketinin etkisi var burada, üniversitelere girmek, güzel sanatlar eğitimi almak istiyorlar. Mihri bu sesin daha güçlü çıkmasını sağlıyor. Ve sonunda kız öğrenciler için güzel sanatlar okulu açılıyor.

“Kim Mihri” sorusuyla çoğaldık diyorsunuz, bununla ne kastediyorsunuz? 

Film boyunca kendimi soru soran kişi olarak konumlandırıyorum. Süreç içerisinde öyle insanlara ulaştım ki, karanlıkta kalmış dediğimiz noktalar onların sayesinde aydınlığa kavuştu. Özlem Gülin Dağoğlu, Burcu Pelvanoğlu, Selin Turan, Mahinur Tuna, Gizem Tongo gibi isimleri tanıdım. Benimle birlikte izleyicilerin de bu soruyu ve gelen cevapları takip ettiğini düşünebiliriz. Böylece çoğaldık. 

Çok sayıda festival gösterimimiz oldu, ayrıca özel gösterimler de yapıldı. Özellikle kadın izleyicilerin filmden ve Mihri’den güç ve ilham aldıklarını gözlemliyorum ve buna çok seviniyorum. Ben kendi adıma bu filmle manevi bir tatmin yaşadım. Sanırım başta yapımcılarımız Berat İlk ve Yonca Ertürk olmak üzere tüm ekipte de benzer duygular vardır. Elbette Kim Mihri belgeselini daha çok izleyiciye ulaştırmak isteriz. 

Genç kuşak bir yana, örneğin 1939 doğumlu sanatçı Tomur Atagök’ün de Mihri’yi duymamış olmasını nasıl karşıladınız? 

Aslında Tomur Hanım da geç haberdar olanlardan. Tanımıyordu diyemeyiz, ama herkes gibi bilgileri sınırlıydı. Filme çok isabetli sorularla geldi, kamera önünde ve arkasında beni çok güzel yönlendirdi. Hülya Uğur Tanrıöver de tanımıyordu, bunu kamera karşısında da söyledi. Mihri’nin tanınmadığını belgelemeyi de çok önemsedim açıkçası. Soruları ve açık yüreklilikleri için onlara teşekkür ediyorum. 

Filmde tarihin derinliklerinde kalmış bir kadının hayatına ışık tutarken, bugünkü araştırmacı, donanımlı, yetenekli kadınların da görünür olmasını sağlamak istedim. Bence bu filmin kahramanı sadece Mihri değil, Mihri’nin yanısıra onun ortaya çıkmasına katkıda bulunan kadınlardır.

Filmin izleği bir yandan da yaşadığımız dönemin sanat tarihi yazımına bakmak. Bu bağlama filmde karşımıza Guerilla Girls çıkıyor. Mihri ve Guerilla Girls buluşmasından muradınız ne? 

Yıllardır Guerilla Girls’den ve sanat alanını feminist bir tavırla eleştirmelerinden haberdarım. Onlara Mihri’den bahsettiğim bir mail attım. Mihri’den haberleri yoktu, ama filmin içeriğine dair bilgi verince olumlu cevap geldi. Sanat tarihçisi Wendy Shaw ile Guerrilla Girls sergisinde röportaj yaptım. Bana çok anlamlı gelen poster işlerini çekimlere ve filme dahil ettik. 

2023 cumhuriyetin 100. yılı kutlamalarıyla geçti. Kimi öncü kadınlar ziyadesiyle anıldı, kitaplar, çeşitli yayınlar hazırlandı. 100. yıl anlatısı içinde Türkiye sanat tarihine baktığınızda kadınların yerini nasıl görüyorsunuz? Kim Mihri’nin izinde yol alırken eksikliğini duyduğunuz şeyler oldu mu? 

Eksikler çok. Arşivlerimizin yeterli olmaması, mevcut insan kaynağımıza hoyrat davranılması, şehirlerimizin belleksizliği… Bu topraklarda önemli bir kadın mücadelesi sürüyor, bu mücadelenin meyvelerini de alıyoruz. Ancak yolumuz uzun, nefesimizi iyi ayarlamamız gerekiyor. Filmde tarihin derinliklerinde kalmış bir kadının hayatına ışık tutarken,  bugünkü araştırmacı, donanımlı, yetenekli kadınların da görünür olmasını sağlamak istedim. Bence bu filmin kahramanı sadece Mihri değil, Mihri’nin yanısıra onun ortaya çıkmasına katkıda bulunan kadınlardır. 

“Filmimizin müziklerini Eleni Lomvardou yaptı. Filmin içinde eserlerin gösterildiği bölümlerde küçük küçük müzikler olmasını istedik. Ama nü resim için başlı başına bir müzik yapmak istediğini söyledi. O eser kimilerine gerçekten ilham veriyor.”

Başka kadınların biyografileriyle de ilgileniyorsunuz, örneğin Kerime Nadir üzerine bir çalışmanız var. Biyografi türü, özellikle de feminist biyografi kadınların tarihi açısından nasıl imkânlar sağlıyor sizce? Kerime Nadir gibi son derece üretken bir yazarın kadın yazarlık deneyimi içinde uğradığı haksızlıklarla Mihri’ninki arasında nasıl ortaklıklar var mesela?

Ortak noktaları, her ikisinin de yeteneğinin peşinden gitmesi ve bunu bir meslek olarak icra etmeleri. Mesleklerinden kazandıkları parayla yaşamlarını sürdürüyorlar. Var oldukları piyasalar çok eril ortamlar, oralarda da dişe diş mücadele ediyorlar. Merak ediyorum, acaba Kerime Nadir Mihri’yi tanısaydı, Mihri gibi kadınları tanısaydı bu onu nasıl etkilerdi…

Sanat tarihinin kadınsız hikâyesi günümüzde nasıl şekilleniyor sizce

Artık o hikâyeyi kadınsız kurmak o kadar kolay değil. Herhangi bir tarih anlatısı sunulduğunda, “bu hikâyede kadın nerede” sorusunu soracak biri mutlaka olacaktır. Geçen yüzyılda kadınlar adına, toplumsal cinsiyet eşitliği adına çok güzel adımlar atıldı. Ama ben hiç geriye gitmek istemem. Geleceğe de gitmek istemiyorum. Bugünkü mücadelenin içinde olmak çok güzel. 

^