CUDİ YANGINLARI

Söyleşi: Anıl Olcan, Bekir Avcı
30 Temmuz 2023
Cudi Yürüyüşü, 17 Eylül 2022. Fotoğraf: Fırat Topal
SATIRBAŞLARI

Şırnak’ta kesilen ağaçlar her gün kamyonlarla herkesin gözü önünde başka illere taşınıyor, satılıyor. Bu ağaçlar hangi bölgelerde kesiliyor? 

Rojhat Dilsiz: Genel olarak Cudi, Besta ve Gabar bölgesinde 14 mevki söz konusu. Korucular eliyle, jandarma gözetiminde bir kıyım var. Buralar başkaca kimsenin kolay kolay giremeyeceği yerler, çünkü “güvenlik bölgesi” denen alanlar. Her gün o bölgelerden kesilen ağaçlarla dolu onlarca tır ve kamyon Türkiye’nin çeşitli bölgelerine gönderiliyor. Yaptığımız araştırmalarda bu trafiğin Urfa ve Antep üzerinde yoğunlaştığını gözlemledik.

Agit Özdemir: İki sene önce başladı bu kesimler. Öğrendiğimiz kadarıyla, askerler koruculara “bu kesim on sene sürecek” demiş. Kesimin ilk başladığı yer Besta bölgesi, onu Van-Şırnak yolu takip etti. İkisinde de “güvenlik” bahanesiyle başlıyor kesimler. Şimdi Gabar’da sürdürülüyor. Namaz Dağı ile sosyal medyada birçok görüntünün paylaşıldığı yer olan Güneyçam’da kesimler yapılıyor. Güçlükonak’ta da kesim yapıldığı bilgisini edindik. Bunların sayısı daha da artacaktır. Devlet ilk “güvenlik bölgesi” denen yerleri denedi. Buralar zaten insanların gidemediği, kimsenin ayak basamadığı yerler. Ciddi bir kamuoyu oluşmazsa buralardan diğer bölgelere, şehirlere yayılacaktır. Örneğin, Hakkâri’ye sıçramasından endişeliyim. Hakkâri için hazırlıkların yapıldığını düşünüyorum. Orası da maden ocaklarının istilasına uğrayacak. Çünkü bu bir süreç ve konsept.

Konseptten kastınız ne? İki yıl önce bu kesimlerin başladığını söylediniz. Hâlâ devam eden Pençe adlı askeri operasyonlar da 2020 Mayıs’ında başlamıştı. Bir “savaş konsepti” mi kastınız?

Dilsiz: Sadece o değil, bunun içinde korkunç bir rant da var; sahibinden.com gibi sitelerde yapılan satış söz konusu. Bu ağaçların kesilmesi, paylaşılması, bir yerlere gönderilmesi ve satılması var. Güvenlik sadece bir boyutu. Güvenliği gerekçe gösterip rant elde ediyorlar…

Bir daha ağaç yetişemeyecek şekilde kesim yapılıyor. Hem ağaçsızlandırma hedefi var, hem ağaçsızlandırılan bölgeden rant elde ediliyor, hem de maden çalışmaları için kollar sıvanıyor.

Kendimi bildim bileli Şırnak’ta ormanlar yakılır. Eskiden, büyük binalar yokken yanan ormanlarımızı Cizre’den görürdük. Fakat, bir operasyon mu yapılacak, sadece orası yakılır, belli bir koridor yok edilirdi. Sonraki yıllarda yakılan yerlerin tekrar yeşermesine imkân verilirdi. Şimdi hem ağaçsızlandırma hedefi var, hem ağaçsızlandırılan bölgeden rant elde ediliyor, hem de o bölgenin yeniden yeşermesine imkân verilmeden maden çalışmaları için kollar sıvanıyor. Uludere’den, Beytüşşebap’tan “maden çalışmaları yapılıyor” ihbarları geliyor. Ağaçsızlandırılan yerlerde maden çalışmaları yürütüldüğü bilgisi var elimizde.

Rojhat Dilsiz

Bu konseptin bir ayağı yeni maden sahaları açmak mı?

Dilsiz: Evet, bir sonraki aşama yeni maden çalışmaları. Ondan sonraki aşama Cudi’nin tamamının şantiye sahasına çevrilerek insansızlaştırılması. Bütün hukuki başvurularımızın cevapsız kalması, dikkate alınmaması, bilgi edinme hakkı çerçevesindeki çabalarımızın sonuçsuz kalması bu şüphelerimizi güçlendiriyor.

Özdemir: Devletin değişen “güvenlik” algısından bahsetmek yerinde olur. “Güvenlik” meselesi artık çatışan ya da savaşan iki taraftan öte bir şey. “Güvenlik” hem mekânsal hem zamansal olarak aktif ve sürekli işliyor. Askeri faaliyetleri destekleyecek şekilde çevre sürekli tahrip ediliyor, şekillendiriliyor. Yapılan güvenlik yolları, karakol ve kalekol yerleri, maden ocakları ve yeni yerleşim alanları devlet için biyo-iktidar aracı. Ne sadece “terör”ü engelleme ne de rant odaklı bir şey. Bunları da içine alan başka bir “güvenlik” anlayışı var. Neoliberal politikalardan önce de doğanın nasıl tahrip edildiği biliniyor. Ama artık doğa sadece tahrip edilen bir mekân değil, “düşmana” karşı kullanılan bir araca dönüşmüş durumda.

Şırnak ya da Kürt coğrafyası özelinde konuşursak bu dedikleriniz neye tekabül ediyor?

Özdemir: Sadece devletin söylemindeki “ormanlar görüş alanımızı kapatıyor, gerillaların saklanma alanlarını oluşturan noktaları temizliyoruz” gibi bir şey değil. Sadece rant da değil. Bunları da içine alan bir politika. Kürdistan’da ormansızlaştırma politikası hep oldu. Devlet raporlarında Kürdistan coğrafyası, dağlar, ormanlık alanlar devlet için daima bir dezavantaj olarak resmediliyor. Dersim Soykırımı’nda mesela, oradaki ormanlık alanların devlet için ciddi bir dezavantaj olduğu vurgulanır. Geçen sene Şırnak’ta orman yangınları çatışmalarla eş zamanlı oldu. Orman yangınları sadece yakma üzerineydi. Şimdi yalnızca yakmıyorlar, kesiyorlar ve bundan rant elde ediyorlar  Şırnak’taki orman kesimlerinde hiçbir ihale süreci işletilmiyor, kiralama yok. Kesimi yapan korucularla askerler ve devletin çeşitli mekanizmalarının da içinde olduğu bir kesim hiç para harcamadan ciddi bir kazanç elde ediyor. Tüm bunlar ormansızlaştırma politikalarının devamı olarak önümüze çıkıyor. Bu ormansızlaştırmanın varmak istediği yerse insansızlaştırma. 90’larda köy boşaltmalarda şunu görürdük: “Suyu kurut, balık ölsün.” Bugün bu strateji farklılaşarak devam ediyor. Sadece gerilla değil, bir bütün olarak halk düşman olarak görülüyor.

Ormanı yok ettikten sonraki aşama yeni maden çalışmaları. Ondan sonraki aşama Cudi’nin tamamının şantiye sahasına çevrilerek insansızlaştırılması.

Şırnak 2015-2016’daki çatışmalardan çok etkilendi. “Güvenlik bölgeleri” köylere ve mezralara doğru genişletildi. O günlerden bugüne baktığınızda, “insansızlaştırma politikası” nasıl işletildi, nasıl sürdürülüyor?

Dilsiz: 2019 yerel seçimleri bunun en iyi örneğiydi. Sokağa çıkma yasaklarından sonra bölge tamamen insansızlaştırılmıştı, çünkü gidenlerin geri dönebilecekleri evleri kalmamıştı. TOKİ eliyle korkunç bir yapılaşma yapıldı, şehrin dokusu bozuldu. Şırnak’taki yerel seçimler tam da bu süreçte oldu. AKP asker, polis ve memurların gelmesiyle yerel seçimleri kazandı. Yıkıma ve acele kamulaştırma kararlarına oluşacak tepkilerin önünü kesmeye çalıştılar böylece. İnsanlar köylerine dönmek istediklerinde, o bölgeler devlete ait olacağından köylerine dönemeyecek olmaları insansızlaştırma konseptinin başlangıcıydı. Yerel seçimler bu politikanın ilk başarılı örneğiydi. Yoksa Şırnak’ın yerel seçimlerde AKP’nin eline geçmesi olası değildi.

Şırnak, 2022. Fotoğraf: Mezopotamya Ajansı

90’larda köylerin boşaltılması da insansızlaştırma politikasıydı. 90’lardaki politikayla bugünkü arasında nasıl bir fark var?

Dilsiz: Geri dönmenin imkânsızlaştırıldığı bir insansızlaştırma siyaseti bu. Şırnak’ın Mehre Köyü’nde öldürülen Hürmüz ve Şimoni Diril’i hatırlayalım. Diril ailesinin köyü 80’lerde boşaltılmıştı. Aile 90’ların sonlarında, yaz aylarında köylerine gitmeye başlamış ve ancak 2000’li yıllarda köylerinde yeni bir yaşam kurabilmişlerdi. Ama yeni insansızlaştırma konseptinde geri dönüş mümkün olmayacak.Köylerine geri dönmek isteyenlerin yaşam kurabileceği ortam yok ediliyor. Mesela Anılmış Köyü’nde acele kamulaştırma kararı var. Köyün mezarlıkları bile yok edildi. Tarlalar, bağlar, bahçeler artık yok. Anılmış’a kimse dönemez. Besta bölgesinde böyle onlarca köy ve mezra var. İnsansızlaştırma politikası yavaş yavaş bu bölgelere doğru yayılıyor.

Agit Özdemir

Özdemir: 90’larda zorla boşatılan köylere insanlar özel izinle bile giremezken, şimdi acele kamulaştırmalar yoluyla maden şirketleri girdi. Şantiye araçlarıyla köylerin bağı bahçesi talan edildi. Bugün inceltilmiş bir zorla göç ettirme politikası var. 90’larda insanlar güvenlik güçleri eliyle zorla yerinden ediliyordu, ama günümüzde insanların yaşayabileceği sosyal çevre ağaç kesimleri ve orman yangınlarıyla ortadan kaldırılınca, yaşam alanı kalmayınca göç zorunluluk oluyor. Mesela hayvancılık özel güvenlik bölgeleri ve yayla yasaklarından dolayı yapılamıyor. Çobanlar şiddet görüyor. Orman yangınlarıyla beraber insanların bağları, bahçeleri yanıyor. Ayrıca, yangınlar yerleşim bölgelerine çok yakın yerlerde çıkıyor, haliyle can güvenliği yok. Şırnak’ın önemli geçim faaliyetlerinden biri sınır ticaretiydi. Roboski katliamından beri insanlar sınır ticaretinin adını anmıyor, korkuyor. Mecburi göç 90’lardaki gibi doğrudan askeri söylemlerle değil, “baraj yapıyorum, enerji üretmek zorundayım; maden işletiyorum, ekonomiye katkı sağlıyorum” gibi söylemlerle meşrulaştırılıyor.

“Ağaç kesimi yapılan bölgelerde araştırma ve incelemelerde bulunulması için gerekli güvenliğin sağlanması” Şırnak Barosu’nun talepleri arasında. Güvenlik bölgesi ilan edildiği için kesimlerin yapıldığı alanlara girilememesinin handikapları neler?

Dilsiz: Maalesef yıkımın boyutunu net olarak öğrenemiyoruz. Evet, bir raporlama yaptık, baromuzun Çevre ve Kent Komisyonu bazı veriler paylaştı. Ama bunlar ağırlıklı olarak Orman Genel Müdürlüğü ile Orman İl Müdürlüğü’nün verilerine dayanıyor. Örneğin, yedi ayda yüzde 8’lik orman kaybı bilgisi var. Ama biliyoruz ki sahadaki kayıplar çok daha fazla.

Özdemir: Devletin resmi verileri çelişiyor. Orman kesimi var, yangınlar var ve kurumların verisi birbirini tutmuyor. Bağımsız bir rapor şart. Bunun için de bölgeye girmek gerekiyor. Fakat özel güvenlik bölgesi ilan edildiği için gidilemiyor, tam bir veri elde etmek zorlaşıyor. Türkiye Paris İklim Antlaşması’nı geçen yıl imzaladı. Ormanlar iklim değişikliğinde büyük rol sahibi. Orman yangınları ve orman kesimleri hem iklim değişikliğini tetikliyor hem de iklim değişikliğinin sonucu olarak karşımıza çıkıyor. Dünya bunun üzerine çalışmalar yapıp ormanları korumaya çalışırken, Türkiye bir yandan iklim anlaşmasını imzalayıp ormanları koruyacağına söz veriyor, bir yandan da ormanları yok ediyor. Bu ikiyüzlülüğü direkt sahada görüyoruz.

Şırnak’ta kesilen ağaçlar Urfa, Maraş, Antep gibi illerde odun olarak satılıyor. Fotoğraf: Mezopotamya Ajansı

Kesimlerin yapıldığı bölgede ne tür ağaçlar var? Nasıl bir bitki örtüsü kaybediliyor?

Özdemir: Şırnak’taki tahribat ağaç kesimlerinin yapıldığı bölgelerle sınırlı değil. Bütün olarak Şırnak tehlike altında. Yok edilen ormanlar Şırnak’ın oksijen dengesini sağlıyordu. Bu denge bozulduğunda yeniden bir ağaçlandırma kampanyası yapılsa bile verimli olamayacak. Şırnak civarındaki meyve ağaçları çok kötü etkilenecek. İnsanlarda solunuma bağlı hastalıklar başgösterecek. Mesela Nerdüş Çayı bölgedeki yüzlerce meyve bahçesini sulardı. İnsanlar Nerdüş’te balık tutardı. Nerdüş kömür madenlerinin atıklarından dolayı artık kapkara. Çay kirlendiği için bazı meyve bahçeleri kurudu.

Mecburi göç 90’lardaki gibi doğrudan askeri söylemlerle değil, “baraj yapıyorum, enerji üretmek zorundayım; maden işletiyorum, ekonomiye katkı sağlıyorum” gibi söylemlerle meşrulaştırılıyor.

“Güvenli bölge” ilan edildiği için kesimin yapıldığı yerlerdeki ağaçların endemik türlerine, habitatına, ekolojisine, faunasına dair ciddi bir veri maalesef yok elimizde. Fakat Şırnak’ın genel faunasına bakarak bir değerlendirmede bulunabiliyoruz. O bölgede hâkim ağaç türü meşe, kesilen ağaçlar da bunlar. Yerel halk meşenin kuruyan dallarından yakacak elde eder. Kışın hayvanlar için besin kaynağı olarak da kullanılır, palamutları hayvanlar için yem yapılır.

Orman canlıların, hayvanların yaşam alanı. Yuvalama yapıyorlar, yavruluyorlar. Kesimlerden ötürü hayvanlar göç etmek zorunda kalıyor. Böyle olunca düzgün bir yavrulama süreci geçiremiyorlar. Aynı şekilde, oradaki toprağın doğrudan ormanla etkileşimi var. Toprak, ağaçlar, orman birbirini temizleyen, besleyen şeyler. Orman yok edildiğinde toprak çoraklaşıyor, hava bozuluyor. Ormanların bölgedeki yeraltı sularıyla da bağlantısı var. Orman varlığı yeraltı akiferlerini besliyor. Oradaki ağaçla, ormanla bir bağ kurmuş binlerce mikro-organizma ve bitki var. Bunların hepsi ekosistemde bir işleve sahip. Ve hepsi saldırı altında. Bir daha ağaç yetişemeyecek şekilde kesim yapılıyor. Ormanın kendisini yenileyebileceği bir eşik değer var. Şu anki kesim yöntemi bu eşiği aşıyor. Tahribat geriye dönüş olmayacak düzeyde.

“İki yıl önce benzer bir orman kıyımı oldu, tepkiler üzerine valilik bir açıklama yapmak zorunda kaldı, ‘biz oradaki ağaçları buduyoruz’ diye. Şimdi öyle bir açıklama yapma gereği bile duymuyorlar. Onlarca tır her gün ağaçlarla geçip gidiyor gözümüzün önünden.” Fotoğraf: Mezopotamya Ajansı

Eşik değer nedir? Nasıl bir yöntemle kesim yapılıyor ki bunun geri dönüşü yok?

Özdemir: Marmaris’teki orman yangınları yaşanırken bilim insanları “yanan alanlara müdahale edilmesin, çünkü toprak altındaki tohumlar yeniden tomurcuk verecek, yeniden yeşerecek” dediler. Burada da böyle aslında. Ama Şırnak’taki yangınlar zamansal, mekânsal ve topografik açıdan süreklilik arz ediyor. Bu sene yanan yer, sonraki sene de yanıyor. Aynı yer her sene yandığı için eşik değeri aşılmış oluyor. Şu anki kesimler sadece dipten yapılmıyor, ağacın toprağın altında kalan ana damarları, kökleri kazılarak çıkarılıyor. Bu kökler kazıldığında tekrar yeşermesi mümkün değil. Kesilen bazı ağaçların 400-500 yıllık olduğu söyleniyor. Bunlar anıt ağaç aslında.

Dilsiz: Bu çalışmaya sadece ağaçlarla başlamadık. İlk çalışmamız maden ocaklarına, bu ocakların bölgedeki tahribatına ilişkindi. Şırnak ve Cudi yerleşkesinden Uludere bölgesine kadar bir kömür yatağı hedefi var. Yeni maden ocaklarının açılması için ağaçsızlandırılıyor bölge. Ve pervasız bir şekilde “Cudi Festivali” yapılıyor. Görüntülere bakın, tamamen ağaçsız bırakılmış bir bölge göreceksiniz. Kendileri de görüyor bunu ve utanmadan gidip orada festival düzenliyorlar.

Orman varlığı yeraltı akiferlerini besliyor. Oradaki ağaçla, ormanla bir bağ kurmuş binlerce mikro-organizma ve bitki var. Bunların hepsi ekosistemde bir işleve sahip. Ve hepsi saldırı altında. Bir daha ağaç yetişemeyecek şekilde kesim yapılıyor.

Bu festivali kim düzenliyor?

Dilsiz: Belediye valilikle beraber düzenliyor. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da festivale geldi. O festivalde dinlenebilmeleri için altında oturabilecekleri bir ağaç bile yoktu. Kendileri kestiler o ağaçları. Anayasada “herkes sağlıklı bir çevrede yaşama hakkına sahiptir ve bunun garantörü de devlettir” deniyor. İş tam tersine döndü. Bir vatandaş bunu yaptığında buna müdahale etmesi gereken devlet, kendi kontrolünde insansızlaştırma, ağaçsızlaştırma faaliyeti yürütüyor. Bir doğa katliamı var. Birkaç yıl daha devam ederse orada insanın yaşamını sürdürebileceği zemin kalmayacak.

Cudi Festivali

Anlaşılan o ki, Şırnak’ta askeri bürokrasi ve yerel iş insanlarından oluşan bir çark var.

Özdemir: Evet. 2013-2014’te, çatışmalar başladıktan sonra, devlet yerel sermayedarlarla Şırnak’a saldırı başlattı. Mesela Anılmış Köyü’nün jandarma denetiminde tahrip edilmesinde başı çeken Süleyman Bölünmez’in şirketi Şırnak’ın kömürünün yüzde 60-70’ini çıkarıyor. Devlet acele kamulaştırmalarla her türlü desteği sunuyor kendisine. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı geçtiğimiz aylarda “Şırnak’taki 22 bölgede madenler için ÇED gerekli değildir” kararı çıkardı. Maden ocaklarını asker ve korucular koruyor. Tam olarak devlet-sermaye ilişkisini görüyoruz. Sıkıştıkları anda demokratik tepkileri illegalize edebiliyorlar. Ağaç kesimlerine tepki gösteren köylüler “teröre destek vermekle” suçlandı, korucular tarafından tehdit edildi. Bu tehditler yereldeki insanların tepki verememesine neden oluyor.

Marmaris’teki orman yangınları yaşanırken bilim insanları “yanan alanlara müdahale edilmesin, çünkü toprak altındaki tohumlar yeniden tomurcuk verecek, yeniden yeşerecek” dediler. Burada da böyle aslında. Ama Şırnak’taki yangınlar zamansal, mekânsal ve topografik açıdan süreklilik arz ediyor. Bu sene yanan yer, sonraki sene de yanıyor. Aynı yer her sene yandığı için eşik değeri aşılmış oluyor.

Adını andığınız Süleyman Bölünmez nasıl biri?

Dilsiz: İlginç biri. Cudi bölgesinin tamamı kendisine ihale edilmiş gibi. Anılmış Köyü’nde maden faaliyetlerinde kanun ve sınır tanımıyor. Yasal prosedürü uygulamıyor, ama ona hesap sorulamıyor. İstediği her alan için acele kamulaştırma kararları çıkarılıyor. Bir dönem Mardin’de bağımsız milletvekiliydi. Bazı ihalelerdeki usûlsüzlerden dolayı yargılandı. Korucularla ve Şırnak’ın ileri gelenleriyle sağlam ilişkileri var. Kızı AKP MYK’sında ve İzmir milletvekili. Bölünmez Şırnak’taki bazı paravan şirketlerle beraber çalışıyor. 2021’de kömür madenlerinden 120 milyon liralık gelir ettiği hesap ediliyor.

Bu kadar büyük geliri nasıl elde edebiliyor?

Özdemir: Kömürü çok ucuza mâlediyor, hiçbir girdi maliyeti yok. Maden ocaklarının atıklarını Nerdüş Çayı’na veriyor. Filtre kullanılması gerek, ama kullanılmıyor. Bölünmez’in madenlerine göstermelik cezalar kesiliyor. Şırnak’taki pek çok insan madenlerde ucuz işgücü olarak çalışır. Kömür madenleri Şırnak için önemli bir istihdam kaynağı. Şırnak halkı ucuz işgücü kaynağına dönüştürüldü. 

Dilsiz: Maden ocakları eskiden de Şırnak’ın habitatına zarar veriyordu, ancak bugünkü kadar pervasız değildi. İhalelerin Süleyman Bölünmez’e verilmesiyle daha profesyonel, ama yasal prosedürlere uymayan madencilik faaliyetleri yürütülmeye başlandı. Ayrıca, Silopi’deki Ciner Grubu tarafından işletilen termik santrali gözden kaçırmayalım. 2021’de, termik santralin ihtiyacı olan kömür 600 bin tondu. Bu talebi karşılamak için dağlar pervasızca dinamitlendi.

Demokratik Toplum Kongresi, Demokratik Bölgeler Partisi, Özgür Kadın Hareketi, Halkların Demokratik Partisi ve Mezopotamya Ekoloji Hareketi öncülüğünde 17 Eylül’de düzenlenen “Cudi Yürüyüşü”ne Ege ve Marmara bölgelerinden ekoloji dernekleri, iklim aktivistleri, iklim eylemcileri ve çok sayıda doğa savunucusu destek verdi.

Bahsettiğiniz pervasızlığa hukuki engel hiç mi yok?

Dilsiz: İki yıl önce benzer bir orman kıyımı oldu, tepkiler üzerine valilik bir açıklama yapmak zorunda kaldı, “biz oradaki ağaçları buduyoruz” diye. Şimdi öyle bir açıklama yapma gereği bile duymuyorlar. Onlarca tır her gün ağaçlarla geçip gidiyor gözümüzün önünden. Bir kampanya başlattık, matbu bir dilekçe örneği oluşturduk, sosyal medyada paylaştık. O dilekçeyle valilik ve kaymakamlıklara şimdiye kadar bine yakın başvuru yapıldı. Sonraki aşama CİMER olacak. Sonrası ne olabilir? Avukatlar olarak o bölgeye gidip orada oturacağız.

Ağaç kesiminin rant boyutu nasıl işliyor?

Dilsiz: Ağaçların kesildiği yerlerin bir kısmı devletin denetimine giren orman alanları, bir kısmı boşaltılmış yerlerdeki köylülere ait alanlar. Yani tapulu arazilere de bulaşıyorlar. “Orman Kanunu” aslında, ironik anlamıyla. Bahsettiğimiz 14 mevkinin yarısından fazlası tapulu alan, yani köylülere ait olan, ama boşaltılmış yerler. Köy vasfını haiz olan alanlara da teşmil edilerek oralar ağaçsız bırakılıyor. Yani bırakın ormanı, özel mülkiyet dahilindeki köylerin bile ağaçlarını kesme noktasına gelmişler; usûl yok, prosedür yok, buna ilişkin bir fizibilite çalışması yok.

Kesilen ağaçların dağıtım ve satışı nasıl yapılıyor, bu ağaçlar nerelere gidiyor?

Özdemir: İki yıldır kesim var. Günde ortalama 25 kamyonun çıktığı söyleniyor. Her kamyon 40-45 ton arası ağaç taşıyor. Bu rakamlardan anlaşılan günde 1000-1200 ton arası kesim yapıldığı. Kesimler bahar aylarında başlayıp kış başına kadar devam ediyor. Yani iki yılda 500 bin tonluk kesim söz konusu. Tonu ortalama 1150 TL olarak hesaplanıyor. Kesilen ağaçların Antep ve Urfa’ya götürüldüğü söyleniyor. Osmaniye, Kayseri gibi yerlerden de kamyonların geldiğini görüyoruz. Arkalarında “önce vatan” yazan araçlar bunlar.

Özdemir: Şırnak’ta yaşanan doğa katliamı Türkiye’nin anti-demokratik yapısından bağımsız düşünülemez. Türkiye’deki ekolojik ve toplumsal mücadeleleri ortaklaştırmak mecburi artık. Savaşın en büyük ekolojik tahribat olduğu gerçeğinden hareketle ekoloji mücadelesinin de savaş karşıtı olması gerekiyor. Çünkü devlet için Şırnak bir laboratuar. Şırnak’ı toplumsal alanda daha fazla tartışmak gerekiyor.

1+1 Express, sayı 181, Güz 2022

^