KÜRESEL MEDYA GEZİNTİSİ

Ragıp Duran
20 Aralık 2020
SATIRBAŞLARI

Pandemi doludizgin, medyaya yansıması karmaşık. Charlie Hebdo katliamının sanıkları hüküm giydi, derginin suçsuzluğu tescil edildi. James Baldwin yine güncel, 2020’nin ve son yirmi yılın “En İyiler” listeleri revaçta. Buyurun haftalık küresel medya gezintisine… 
 

Yakın tarihin en kötü yıllarından biri olan 2020 nihayet toparlanıp giderken Batı dünyasının altı büyük gazetesinde ufak tefek de olsa bazı değişiklikler oldu. Bruce Springsteen’in deyimiyle “Cani Palyaço”, seçimi kaybettikten sonra uzun süre itiraz etti, direndi, yalan beyanlarla “alternatif gerçeklerle” mağlubiyeti reddetti. Bu konudaki haberler ve yorumlar ABD gazetelerinde yerini “Trump gitti, Trumpizm kaldı mı?” başlıklı ya da “eski başkan”dan nasıl hesap sorulacağını anlatan değerlendirme ve yorumlara bıraktı.

Kapladığı alan olarak bakıldığında, eski ve yeni kıta medyasında pandemi hâlâ bir numara. Üstelik, haber ve yorumların içeriği giderek daha trajik. Ek olarak, aşı konusu da girdi günlük hayatımıza. Düz etkiler, yan etkiler, bağışıklık süresi, fiyatı, dağıtımı, muhafazası, erişim olasılığı gibi konular revaçta.

Vaka ve ölüm sayısı artışıyla birlikte, komplo teorileri de çeşitlendiği için bunları teşhir eden haber ve değerlendirmeler de artıyor. Aşı konusundaki komplo teorileri de eklendi Covid’le ilgili şehir efsanelerine.

İngiliz gazetelerinde Brexit ve Boris Johnson’ın dağınık sarı saçları hâlâ manşetlerde. Hükümetin siyasi kararsızlığını ve çaresizliğini gösteriyor bu dağınıklık, sahtenin simgesi sarı renkle beraber.

Pandemi ölüme bakışı değiştirdi. Artık “ölüm nedir?” sorusu yerine, “benim ölümüm nedir?” sorusu gündemde.

Fransa’da 2015 Charlie Hebdo katliamının ikincil sanıklarının birinci derece yargılaması son erdi. Bu konu bütün dünya medyasının da birinci sayfa konusu oldu. Ayrıntılar birazdan.

Günlük ya da haftalık basın taramalarında her seferinde yeniden keşfettiğim bir manzara: Gazeteler tıpkı insanlar gibi. Konuşması-yazması, fikirleri, gülmesi-ağlaması, oturması-kalkması, sesi, boyu posu, aynen Ahmet-Mehmet, Ayşe-Fatma ya da George-Robert, Elisabeth-Margaret gibi. Yaklaşık kırk yıldır bu arkadaşlarla muhatap olduğum için neyi, nasıl, ne zaman yapacaklarını az çok kestirebiliyorum. Yine de pandemi döneminde, kapanma günlerinde, artık neredeyse herkesin ailesinde ya da yakın çevresinde en az bir vaka, belki de bir ölüm düzeyine ulaşmak üzereyken adetlerinden vazgeçmiyorlar: Fotoğraflarıyla iştah kabartan gastronomi sayfalarında hiçbir değişiklik yok. Ayrıca, beş ya da dört yıldızlı şefler öldüğünde önemli bir sanatçı ya da devlet adamı ölmüş gibi uzun uzun “obituary” (rahmetlinin ardından yayınlanan etraflı, tanıtıcı makale) yazıları çıkıyor.

Kapanmanın yansımaları

Burada bir mola, çünkü New York Times’da “Ölüm Nedir?” başlığıyla yer alan bir uzman değerlendirmesinde pandeminin insanların ölüme bakışlarını nasıl değiştirdiği inceleniyor. Medyadaki vaka ve ölüm sayıları, eğer bizzat kendiniz ya da bir yakınınız enfekte olmamışsa, okur için sıradan bir istatistiki bilginin ötesine geçmiyor çoğu zaman. Dr. BJ Muller makalesinde, özetle, insanların ölüm konusunda teknik olarak bilgi sahibi olduğunu hatırlattıktan sonra, artan vaka ve ölüm sayısı nedeniyle artık bu bilginin bir işe yaramadığını, insanların kendi ölümlerini düşünmeye başladığını yazıyor. “Bu durumda iki seçeneğimiz var: Ya ölümü hayatımızla paylaşacağız ya da ölümün bize el koymasına boyun eğeceğiz.

Muller ABD Tabipler Birliği ve ABD Barolar Birliği’nin de onayladığı “ölüm” tanım ve kavramının tamamen ve sadece vücudumuzun teknik özellikleriyle ilgili olduğunu yazıyor. Din, sihir-büyü, fal, gelenek, görenek gibi fiziki ve bilimsel olmayan aktörlerin/etkenlerin ölüm hakkında görüş ve teorileri olduğunu bilmekle birlikte, ölümden sonrası hakkında manevi konularda hiçbir somut, teknik bilgi olmadığı için söz konusu aktörlerin/etkenlerin önemli olmadığını savunuyor. Yine de tıbben ve adli morgca “ölüm” gerçekleşse de insan vücudunun çeşitli uzuv ve mekanizmalarının bir süre daha çalıştığını hatırlatan Muller “Pandemiyle birlikte artık soru değişti. ‘Ölüm nedir?’ sorusu yerine, ‘benim ölümüm nedir?’ sorusu gündemde” diyor. Bu da pandeminin ruh sağlığını nasıl bozduğunu gösteren bir örnek.

“Savunma avukatı ‘Charlie Hebdo bir fikirdir’ dedi duruşmada. Bu, Charlie kutsaldır, dokunulmazdır, eleştirilemez anlamına gelmiyor. Charlie bir yayın olarak önemli olmayabilir, ama savunduğu fikirler ve tutumu önemlidir. Kutsaldır demiyorum, ama hayatidir.”

Büyük, köklü gazetelerin bu kara dönemde bile vazgeçemediği diğer bölümler, ki sayfalar tutuyor, hatta hafta sonları ayrı ek halinde sunuluyor. “Smarter living” tabir edilen akıllı-mantıklı yaşam için ipuçları, seyahat kısıtlamaları artarak sürerken sayfalarca “gezi” bahsi, üniversiteler uzaktan eğitim yaparken “kampüs” sayfaları… Eve kapanmayla birlikte, özellikle ABD ve İngiliz gazetelerinde genişleyen “ebeveynlik” ve “aşk” bölümleri. “Emlâk” sayfalarında da şişme görülüyor. Zira, pandemi nedeniyle gelir kaybına uğrayan orta sınıf mensupları evlerini satmaya başladı. “Para ve Yatırım” ile “Satın Alma Rehberi” gibi bölümler haberle reklam arasında gidip geliyor. Pandemi tüm bu alanlara, somut/canlı olarak temas etmemizi önlediği için olsa gerek, yazılı basın bu açığı yazılarla, görsellerle kapatmaya çalışıyor.

Boston Globe pandemi döneminde yeni bir bölüm açtı: Ev Cephesi. Eskiden dışarıda yaptığımız birçok şeyi artık yapamadığımız ya da evcimen hale dönüşüp dört duvar arasında yapmak zorunda kaldığımız için Boston Globe bu konuda okurlarına yardımcı olmaya çalışıyor. Cephe her ne kadar bir savaş sözlüğü ürünü olsa da…

“Zehirden arınma” ve “En İyiler”

Gelelim diğer bölümlere: İngiliz ve Fransız gazetelerinin çoğunda “décodeur” (şifre-çözer) ya da “desintox” (zehirden arındırma) başlıkları altında yalan haberlere karşı sıkı mücadele devam ediyor. ABD basınında bu konu ya tek tek haber düzleminde ele alınıyor ya da medya sayfalarında.

İklim krizi haber ve yorumları uzunca bir süredir ayrı ve yeşil bir bölümde etraflıca işleniyor. Kâğıda basılı gazetelerin hepsi giderek enformasyon teknolojisi konularına daha fazla ağırlık verirken kendi içeriklerini de podcast’ler halinde okurlarına sunuyor.

Noel hazırlıkları, yani alışverişleri hakkında bilgi ve tavsiyeler sayfaları doldururken, ABD ve Avrupa gazetelerinde geleneksel “Yılın En İyileri” –filmleri, müzikleri, sergileri, kitapları, lokantaları, TV dizileri, artistleri, futbolcuları–haberleri de hatırı sayılır bir yer kaplıyor. Çekip giden 2020 yuvarlak bir yıl olduğu için, gazetelerin çoğu son bir yılla yetinmemiş, son 20 yılın en iyi şeylerini saptayıp haberleştirmiş. Tabii anket sonucu olarak sunulsa da bu tip klasmanlar kaçınılmaz olarak öznel, hatta bazen ideolojik, çoğu zaman ticari olarak yönlendirilmiş izlenimi verebiliyor.

Son yılın da olsa son 20 yılın da olsa, sonuçlarına bakınca, Türkiye’nin gündemine pek girememiş isimler birçoğu.

Charlie’nin Genel Yayın Yönetmeni Riss mahkemede

Bir fikir öldürülemez

Aradan beş yıl geçmesine rağmen, 2015’in ocak ayındaki Charlie Hebdo katliamı, ikincil sanıkların yargılanmasıyla yeniden gündeme geldi. Son derece siyasi, ideolojik ve dini bir katliam olan hadise bugün hâlâ, özellikle Avrupa ve Ortadoğu’da, siyasal İslâm, şiddet, laiklik gibi temel kavramlar etrafında tartışılıyor. Çünkü benzeri cinayetler artık seyrekleşmiş olsa da çeşitli başkentlerde gündemi altüst ediyor.

Charlie Hebdo katliamının organizasyonuna katılmak ve faillerine yardım ve yataklık yapmakla itham edilen 11 sanığın duruşması sona erdi. Sanıklardan Türkiye kökenli Fransa vatandaşı Ali Rıza Polat, terör suçuna ortaklıktan 30 yıl, yine Türkiye kökenli Belçika vatandaşı silah temin etmeye çalışmakla suçlanan Metin Karasular ise suç ağının parçası olduğu gerekçesiyle sekiz yıl hapis cezasına çarptırıldı. Diğer sanıklar için de en hafifi dört yıl olmak üzere farklı ağırlıklarda mahkûmiyet kararları açıklandı. Ardından olayın hukuk ve siyasi yanları irdelendi.

Le Monde Charlie’nin Genel Yayın Yönetmeni Riss’le uzun bir söyleşi yayınladı. Önemli bulduğum bölümleri özetleyerek çeviriyorum:

“Beş yıl boyunca bize hep ‘Bu sanıklar ikinci derecede fail. Bu mahkeme o kadar da önemli değil’ dendi. Hatta, ‘bazıları beraat bile edebilir’ fikri de vardı. 16 Aralık’ta yargılama sona erdi. Tüm sanıkların suçlu olduğuna hükmetti mahkeme. Ve Charlie’nin de suçsuz olduğu tescil edilmiş oldu.

Soruşturma aşamasına katılmam talep edilmişti. Soruşturma çok karmaşık bir süreçtir. Yüzlerce sayfalık dosyaları incelemek lâzım. Orada birtakım isimler var. 11 sanık. Bunların hiçbirini daha önce tanımıyorduk. Soruşturma sürecinde, dosyalardaki isimlerin kimler olduğunu, nasıl insanlar olduğunu öğreniyorsunuz.

Baldwin “İstanbul’da Siyah ve eşcinsel olarak yaşamak Amerika’dakinden daha kolay” demiş. Yaşar Kemal’e, Boğaz’da bir balık lokantasında “Burada çok özgürüm” dediğinde ise, İnce Memed’in yazarı “Çünkü Amerikalısın” diye karşılık vermiş.

1998’de Maurice Papon’un (II. Dünya Savaşı’nda Nazi işbirlikçisi Vichy hükümetinin üst düzey bir yetkilisi) yargılandığı duruşmaları izlemiştim. Orada belki çok sayıda sanık yoktu, ama çok fazla kişinin adı geçiyordu. Liste kalabalık olunca suçun, cinayet faillerinin sorumluluğu azaltılıyor, dağıtılıyor, eritiliyor gibi oluyor. Charlie duruşmalarında ilk bakışta, yargılanan 11 sanık, sıradan kenar mahalle serserisi görünümündeydi. Bazıları bu imajın hep böyle kalmasını istedi. Duruşmalar aslında bir tek davanın duruşması değildi, 11 kişinin ayrı ayrı davası görüldü. Ve o zaman, yani tek tek sanıkların faaliyetlerinin ayrıntılarına girince anlıyorsunuz. Suçla İslâmcılık nerede, nasıl buluşuyor? 2017’de izlediğim Mohamed Merah (Toulouse ve Montauban suikastlerinin faili) duruşmalarında da aynı konu gündemdeydi. Adli suç ile terörizm suçunu ayırt etmek gerekiyordu. Ağır Ceza’daki savcılar ve hâkimler kıdemli hukukçular oldukları için bu ayrımı net olarak ortaya koydu.

Savunma avukatı Richard Malka, ‘Charlie Hebdo bir fikirdir’ dedi duruşmada. Bu, Charlie kutsaldır, kesinlikle dokunulmazdır, eleştirilemez anlamına gelmiyor tabii ki. Bizim de kendi kendimizi kutsal hale getirmek gibi bir niyetimiz yok. İstediğim bir tek şey var, bize ‘Siz suçlusunuz’ denmemesi. Charlie suçlu değil, biz suç işlemedik. Bize istediklerini söylesinler, bizim derimiz kalın, bunları göğüsleriz, ama suçlu değiliz. Mahkeme de bunu tescil etti zaten.

Charlie Hebdo bir yayın olarak önemli olmayabilir, ama savunduğu fikirler ve tutumu önemlidir. Kutsaldır demiyorum, ama hayatidir. Demokrasinin amacı insanların mümkün olduğu kadar her alanda özgür olmasını sağlamaktır. ‘Mümkün olduğu kadar’ diyorum, çünkü hep birtakım sınırlar, kısıtlamalar vardır. Bu çerçevede, Charlie Hebdo yazarken, çizerken, düşünürken mümkün olan en geniş özgürlükten yararlansın istiyoruz.”

Riss bu görüşlerini derginin son sayısında “Bir Fikir Öldürülemez” başlığı altında kaleme aldı. Charlie’nin avukatı Malka da savunmanın özünü tarif ederken “Biz intikam hissiyle hareket etmiyoruz, amacımız hadiseyi anlamakdiyordu.

James Baldwin Yaşar Kemal’le. (Fotoğraf: Ara Güler)

Baldwin’in mekânları

New York Times Magazine güzel bir iş yapmış. Yazar, aktivist James Baldwin’in New York ve Paris’te takıldığı yerleri dönemin fotoğraflarıyla ve kısa sunumlarla hatırlatmış. Fotoğraflar artık hep sepya.

Siyah Hayatlar Önemlidir hareketiyle yeniden gündeme gelen, kitapları yeni baskılar yapan şair, öykücü, romancı, oyun yazarı Baldwin (1924-87) Ben Senin Zencin Değilim başlıklı kitabıyla ilgi çekmişti.

New York’taki ilkokulu, lisesi, Harlem’deki şekerci dükkânı, Amerikan Ulusal Tiyatro Akademisi, kaldığı evler, müdavimi olduğu kafe ve lokantalar. Paris’te ise, iki-üç mekân hariç, hepsi kafe ya da restaurant: Brasserie Lipp, Le Select, Les 2 Magots ve Sartre-Beauvoir çiftinin merkez üssü Café de Flore.

1960’larda, İstanbul’da bir süre yaşayan Baldwin “İstanbul’da Siyah ve eşcinsel olarak yaşamak Amerika’dakinden daha kolaydemiş. Dostu Yaşar Kemal’e Boğaz kıyısında bir balık lokantasında “Ben burada çok özgürüm” dediğinde ise, İnce Memed’in yazarı “Çünkü Amerikalısın” diye karşılık vermiş.

Trump gitti, pandemi berdevam, Charlie Hebdo ayakta, James Baldwin yeniden güncel. Noel eli kulağında, 2020’nin ve son yirmi yılın bilançoları revaçta. Küresel medyada manzara bu minvalde…

^