Bir yıl önce sendikal örgütlenmenin başladığı Artı TV ve Artı Gerçek’te, çalışma koşullarının düzeltilmesi için sesler yükselmeye başladı. 4 Şubat’ta, bir çalışan “görev tanımı dışındaki” işi reddettiği için işten çıkarıldı. Bu işten çıkarmaya ve biriken sorunlara çalışanların yanıtı sekiz saatlik iş bırakma eylemi oldu. 5 Şubat’taki eylemin ardından istifaya zorlananlar, ücretsiz izne gönderilenler oldu.
Bir ay sonra, 4 Mart’ta, DİSK Basın-İş, bir ilke imza atarak, toplu iş sözleşmesi yetkisi olmamasına rağmen Artı TV ve Artı Gerçek ile protokol imzalamayı başardı. Ve sular duruldu. Ancak, protokolün mürekkebi kurumadan hak arayışında öne çıkanlarla yönetim arasında gerilim tekrar tırmandı. Bazı çalışanların yanı sıra DİSK Basın-İş İşyeri Temsilcisi Cenk Kolçak da “hiyerarşiyi gözetmeme” gerekçesiyle ücretsiz izne çıkarıldı.
Bu olup bitenlere karşı işçilerin hak arayışı sürerken, Artı Medya yönetimi 25 Mart’ta “zorunlu bir açıklama” olarak duyurduğu açıklamayla diyalog kapısı araladı: “Halen geçerli saydığımız protokol çerçevesinde sendikamızla mutabakat sağlamak, yönetimi eleştiren ve yaşanan süreçten rahatsızlık duyan arkadaşlarımızı bir kez daha dinlemek, temel noktalarda uzlaşıp iş yeri barışını yeniden sağlayarak ortak mücadelemize devam etmek amacındayız.”
Buna sendikanın yanıtı “Hatanın kabulü olumlu, çözümün koşulları belli” oldu. İstifaya zorlanan ya da ücretsiz izne çıkarılan yedi gazetecinin hak arayışı devam ediyor. Talepleri net: 4 Mart’ta imzalanan protokolün uygulanması, işten çıkarılan arkadaşlarının işe iadesi, insan onuruna yakışan bir ücret.
“ArtıBiziz” diyen gazetecilere, DİSK Basın-İş Başkanı Faruk Eren’e ve Artı Medya Genel Yayın Yönetmeni Celal Başlangıç’a mikrofon uzattık. Faruk Eren, “Görüşüyoruz, durumu düzeltmeye çalışıyoruz. Konuşmam sürece zarar verir”, Celal Başlangıç ise “Cevap vermeyi şimdi uygun bulmuyorum. Görüşmeler sürüyor, yeni tartışmalara sebep vermesin” diyerek sorularımızı yanıtlamayı kabul etmedi. Bu nedenle, süreci ve olguları netleştirmek gayesiyle, Artı TV/Artı Gerçek İcra Kurulu’nun 25 Mart 2021 tarihli açıklamasını, DİSK Basın-İş’in ise 25 Şubat – 26 Mart 2021 arasında internet sitesinden ve sosyal medya hesaplarından yaptığı açıklamaları ve DİSK Basın-İş ile Artı TV/Artı Gerçek’in içerik üretici şirketinin imzaladığı protokolü ayrıca dikkatlerinize sunuyoruz.
Önce söz istifa eden, işten çıkarılan, ücretli / ücretsiz izne gönderilen Artı Medya çalışanlarında. Altan Sancar, Cenk Kolçak, Elif Çetiner, Seda Öz ve Sultan Eylem Keleş’i dinliyoruz.
Artı TV / Artı Gerçek İcra Kurulu imzasıyla 25 Mart’ta işyerinizin yönetiminden yapılan açıklamayla başlayalım. Açıklamada “hiçbir arkadaşımızla haksız ve hukuksuz şekilde yollarımızı ayırmadık” deniyor ve kanalın, “meslek ilkelerine uyan, çalışma barışına özen gösteren çalışanlarıyla yoluna devam etme kararlılığında” olduğu ifade ediliyor. Açıklamayı nasıl karşıladınız?
Sultan Eylem Keleş: Metni çok kötü bulmadım. Süreci çözüm odaklı, taleplerimizin karşılanacağı bir diyalog zeminine çekmesini temenni ediyorum. Bu iyi bir başlangıç olabilir. İtiraz edeceğimiz noktalar var, ama DİSK Basın-İş’in metinlerinde itirazlarımızı zaten dile getirdik. Dikkat çekmek istediğim iki nokta var: Birincisi, bu metin ve çözüm odaklı diyalog zeminine çağrı mücadelemizin yarattığı kamuoyu baskısının sonucudur, bir lütuf değil. İkincisi, “Hiçbir arkadaşımızla haksız hukuksuz bir şekilde yollarımızı ayırmadık” deniyor. Buna itiraz ediyorum, en büyük kanıtı benimle yolların bir günde ayrılması. Bana hiçbir şekilde ne sözlü ne yazılı bir uyarıda bulunuldu.
Yönetimin imzaladığı protokolde, “herhangi bir çalışanla yaşanan problemde sendikanın taraf olması” yazıyor, ama beni işten çıkarmadan önce bu maddeye bakılmadı. O yüzden, “hiçbir arkadaşımızla yollarımızı haksız ve hukuksuz ayırmadık” sözünü kabul etmiyorum. Metinde protokolün hâlâ geçerli sayıldığı, bununla gurur duyulduğu yazıyor. O zaman sendikalı, örgütlü ve hak mücadelesine sahip çıkan işçilerle de gurur duysunlar.
Yönetime eleştirileri olan, yönetimle problem yaşayan arkadaşlarla yeniden çözüm odaklı bir görüşme yapabileceklerini yazmışlar. Birlikte dayanışma ve mücadeleye davet ediyorlar. Biz buna tamamız zaten. Ama, burada yapılmak istenen eğer bir-iki arkadaşa “tamam, siz işinize geri dönün” demek ve diğerlerini dışarıda bırakmaksa, bunu kabul etmiyoruz. Geri dönmek isteyen arkadaşlarla hep birlikte döneceğiz, iş barışının sağlanması için, çalışma koşullarımızın düzeltileceği bir zemin yaratmak için mücadele edeceğiz.
İşten çıkarma ne zaman haklılık kazanır, ne zaman haksız olur? Bunun hukuki ve ahlâki boyutları var. Yönetim hukuk boyutuyla mı, ahlâk boyutuyla mı bakıyor meseleye, bilmiyoruz. Ancak, benim istifa etmek zorunda bırakılmama itiraz eden arkadaşlarımız da işten çıkarıldı.
Altan Sancar: Açıklamanın olumlu yanları var elbette. Buradan gördüğümüz kadarıyla, protokol feshedilmeyecek. Lâkin genel dile baktığımızda, sorunlar barındırıyor. “Haksız yere işten çıkarılma olmadığı” yazıyor. İşten çıkarma ne zaman haklılık kazanır, ne zaman haksız olur; bunun hukuki ve ahlâki boyutları var. Yönetim hukuk boyutuyla mı, ahlâk boyutuyla mı bakıyor meseleye, bilmiyoruz. Ancak, benim istifa etmek zorunda bırakılmama itiraz eden arkadaşlarımız da işten çıkarıldı. Bunun haklılık ve hukukilik yönünü nasıl izah edecekler?
Çok kolay çözülecek sorunlar egolara kurban ediliyor. Bu uzun açıklama yerine, “evet, protokolü tanıyoruz ve işten çıkarılan, izne gönderilen herkes geri çağrılacak, bunun ardından bir intikam hamlesi de gelmeyecek” deseler olay tatlıya bağlanmış olacaktı.
Cenk Kolçak: Açıklama elbette olumlu bir adıma işaret. Artı TV‘ye hizmet veren şirketlerle sendika arasında imzalanan sözleşmenin feshedildiği meselesinin rafa kalktığını kamuoyuna duyurmuş oluyorlar böylece. Biz somut adımlar bekliyoruz. İş barışının nasıl sağlanacağını sendika yönetime iletmişti. Ayrıca, “haksız ve hukuksuz şekilde yollarını ayırmadıklarını” söyleyen Artı TV yönetimi ihtar, ikaz vermeden, iş hukuku çerçevesinde mantıklı ve kabul görür dayanak gösteremeden bizlerle yollarını ayırdı.
İş barışının sağlanması ve “meslek ilkelerine uyan, çalışma barışına özen gösteren çalışanlarıyla yoluna devam etmek” için öncelikle ücretli/ücretsiz izne ayrılmak zorunda kalan çalışanların koşulsuz işlerine iadesini yapmalılar. Sonrasında, imzalanan protokolü uygulamaya koymalılar. Çalışma koşulları ve çalışanlarla yaşanacak herhangi bir gelişme ya da problem durumunda işyeri temsilcisi ve işyeri komitesine başvurulması da bizim için asli unsurlardan. Bunlar bireysel görüşlerim. Sendikayla birlikte hareket ediyoruz, sendika açıklaması da kamuoyuna sunuldu.
Seda Öz: Yapılan açıklamadan hatalarını kabul ettikleri sonucunu çıkarmadım ben. Kamuoyuna kendilerini masum göstermeye çalışmışlar. Sendikamız iş barışının koşullarını belirtmişti yönetime. Koşulları yerine getirecekler mi, göreceğiz. İşten çıkarılan tüm arkadaşlarımız geri alınmadan işe dönmeyi düşünmüyorum.
Elif Çetiner: Yapılan bu açıklamadan sonra, ücretli, ücretsiz izne çıkarılan tüm arkadaşlarımızın işe iade edilmesini talep ediyoruz.
Başa dönersek, siz çalışanlar açısından bu noktaya nasıl gelindi?
Kolçak: Artı TV’de program editörlüğü yapıyordum, önceki yıllarda sunuculuk da yapmıştım. Son birkaç aydır da DİSK Basın-İş işyeri temsilcisiyim. Yaklaşık bir yıldır Artı TV’de sendikal örgütlenmeyi sağlamaya çalışıyorduk. Tek tek işten çıkarmalarla mücadele etmek için sendika çaba sarf ediyordu.
Sendikayla protokolün imzalanması nasıl oldu?
Kolçak: Kanal dört yıldır faaliyet gösteriyor. Neredeyse dört yıldır zam alamayan arkadaşlarımız maaşlarında düzeltme talep ediyor. Yıllarca sigortasız çalışanlar vardı, ben de bunlardan biriydim. Zamanla bıçak kemiğe dayandı, talepler yükselmeye başladı. “Angarya” tabir edebileceğimiz görev tanımlamaları yapıldı. Bu görevleri kabul etmeyen arkadaşlarımız işten çıkarılmaya başlandı. Mesela, haber editörü ya da sunuculuk yapan bir arkadaşımızın aynı zamanda rejiye inip KJ yazması da isteniyordu. Böyle bir durumda, “benim görev tanımlamamda bu yok” diyen sunucu arkadaşımız Yadigâr Anlı’ya 4 Şubat’ta işten çıkarıldığı bildirildi. Tabii bu süreci zorlayan başka şeyler de oldu; düşük ücretlerin yanısıra baskı, mobbing, kanal yönetiminin tavır, tutum ve üslûbu…
Sözünü ettiğiniz tavır, üslûp, mobbing ve baskıyla ilgili somut örnekler verebilir misiniz?
Kolçak: Örneğin, haber merkezi toplantılarında yaşadığımız problemleri yönetime yansıttığımızda ortam geriliyordu, üslûp sorunları oluyordu. Hatta son toplantılardan birinde Genel Yayın Yönetmenimiz toplantıyı terk etti. Yönetime “insafsız ve gaddarca davranıyorsunuz” dediğimizde, “sen sus, efendi ol, efendi konuş” gibi tavırlarla karşılaşıyorduk. Bunların yanısıra, dinlenme alanlarımıza birçok kamera yerleştirildi. Arkadaşlarımızın sabah kahvaltıları için saat 9 ile 10 arası sınırı kondu. Bunlara karşı öneri ve eleştirilerin de önü kesildi. İşten çıkarmaların öncesindeyse ne bir uyarı ne bir tebliğ söz konusuydu.
İş bırakma eylemiyle yönetime “sesimizi duyun” demek istiyorduk. O eylemden sonra muhtemelen bir liste oluşturuldu, eyleme katılanlar not edildi. Sonra da tasfiye yoluna gidildi. Açlık ve yoksulluk sınırı gözetilerek maaşların düzeltilmesi protokolün esasını oluşturuyor. Pandemi koşullarını göz önünde bulundurarak işvereni de düşündük. Zamla ilgili bir tarih şartı koşmadık.
4 Şubat’ta Yadigâr Anlı’nın işten çıkarılmasından sonra ne oldu? Hemen akabinde iş bırakma eylemi mi yaptınız?
Kolçak: Evet, bir gün sonra, 5 Şubat’ta sekiz saatlik bir iş bırakma eylemi yaptık. Bu eylemi kamuoyuyla paylaşmadık, Artı TV ve Artı Gerçek’e zarar vermek istemediğimizi aramızda konuştuk. İş bırakma eyleminde 45 kişi kadardık. Ankara bürosu ve Bursa’dan gündem aktaran arkadaşımız da destek verdi. Bu eylemde düşük ücretlerin yeniden düzenlenmesinin yanısıra, görev tanımının dışında verilen işi kabul etmeyen Yadigâr arkadaşımızın işe geri dönmesini ve bundan sonra da işten çıkarmaların engellenmesini talep ediyorduk.
Görev tanımından ne kastediyorsunuz?
Keleş: Yadigâr Anlı editör ve sunucu, ama ona bir de KJ operatörlüğü, yani televizyon yayınına altyazı yazma işi dayatıldı. O da “ben bunu bilmiyorum, yapamam, bu benim işim değil” diye karşılık verdiğinde, “bunu yapacaksın, öğreneceksin” dendi. “Yapmıyorum” dediğindeyse haber müdürünün emirlerine itaat etmediği ve emre uymadığı için işten çıkarıldı.
Kolçak: 5 Şubat’taki iş bırakma eyleminden sonra basından arkadaşlarımız bize ulaşmaya çalıştı, fakat biz olan biteni basına yansıtmamaya gayret ettik. Hatta bazı tweet’ler atıldı, ama biz rica ederek kaldırttık. Çünkü gerçekten de kanala zarar vermek istemiyorduk. Bu kendi içimizde bir uyarı eylemiydi, yönetime “sesimizi duyun” demek istiyorduk. Ancak, o eylemden sonra muhtemelen bir liste oluşturuldu, eyleme katılanlar not edildi. Sonra da tasfiye yoluna gidildi. Çünkü birkaç arkadaşımız istifaya zorlandı ya da olan biteni onuruna, gururuna yediremediği için istifa etmek zorunda kaldı.
Bu şartlarda istifa edenlerden biri de Altan Sancar’dı. Bu istifaya “daha fazla işten çıkarmalar olmasın, Altan’ın yaşadıkları başkalarının başına gelmesin” diye tepki gösteren Sultan Eylem Keleş ve Melike Ceyhan ise kanalla ilişikleri kesilerek ücretsiz izne gönderildi. İki hafta önce DİSK Basın-İş ile Artı TV ve Artı Gerçek çalışanları olarak yönetimle imzaladığımız protokolde taleplerimizi karşılayacak bazı maddeler yer aldı.
Bu protokolün kapsamı neydi?
Kolçak: Açlık ve yoksulluk sınırı gözetilerek maaşların düzeltilmesi protokolün esasını oluşturuyor. Bunun yanısıra, yıllık en az yüzde 15 zam talep ettik. Bunun kıdeme göre dağıtılma oranları da değişebilir diye anlaştık. Bu maddeleri sunarken pandemi koşullarını da göz önünde bulundurarak işvereni de düşündük. Zamla ilgili bir tarih şartı koşmadık, ama “bu sene içerisinde yapılacak” diye belirttik. Ayrıca, protokole keyfi işten çıkarmaların yapılmamasına yönelik maddeler de eklendi.
Protokol imzalandığı duyurulduğunda olumlu bir hava oluşmuştu. O hava neden, nasıl dağıldı? Protokol ne oldu şimdi?
Kolçak: Protokolün imzalanmasından sonra, yönetimden Program Müdürü’nün de bulunduğu editörler grubumuzda, Program Koordinatörü Fatih Yapıcı’yla bir tartışma geçti aramızda. Kendisiyle ikinci ya da üçüncü tartışmamızdı bu. Editörler her cuma toplantı yapardı. Fakat Fatih Yapıcı koordinatör olarak göreve getirildiği günden beri üstten bir dille, buyruklarla WhatsApp grubundan bize emirler verilmeye başlandı: “Sen bugün burada duracaksın, sen şu gün şunu yapacaksın…”
Onlarla her gün aynı ortamda çalıştığımız halde, bizimle yüz yüze konuşmayıp yazılı iletişim kuruyorlar ve yöneticilerin olduğu grupta sürekli provoke ediliyorduk. Editörlüğünü yaptığım programın sunucusu değişiyor, benim bir gece önce haberim oluyor, programa benim yerime başkası konuk çağırıyor, son anda haberim oluyor. Oysa programın editörü de, sorumlusu da benim, bir aksilik olduğunda faturanın bana kesileceğini biliyorum. Toplantıda bunları eleştirdim, onun üstenci dilini, üslûbunu kabul etmediğimi söyledim.
Program Müdürü Ayşe Yıldırım “görevlendirmelere uymayan ve bu üslûpla çalışan arkadaşlarımızla artık çalışamayacağız, yollarımızı ayıracağız” dedi. Yazışmalar mevcut. Ben de söylediklerimin yanlış olmadığını, kendisine katılmadığımı orada anlattım ve “yolları ayırabiliyorsak, ayırın” dedim. Bunun üzerine başka bir şey konuşulmadı. Ertesi gün yönetim kurulu tarafından arandım ve “üslûp ve davranışından dolayı seninle çalışmak istemiyoruz” dendi. Eleştirilerimi dile getirmek istedim, ama buna zamanlarının olmadığını söyleyip çalışmak istemediklerini yinelediler.
Genel Yayın Yönetmeni Basın-İş Başkanı’na mesajında “Bize içerik üreten iki şirketle sözleşmemizi feshetme kararı aldık” diyordu. İçerik üreten şirketlerin kapatılması durumunda 50-55 kişi işsiz kalma tehdidiyle karşı karşıyaydı. Bunun üzerine, bir basın metni hazırladık ve kamuoyuyla paylaştık. Artı TV’nin daha sonra yaptığı açıklama, fesih meselesinin rafa kalktığına işaret ediyor. Göreceğiz.
Ardından, 22 Mart’ta bir mail aldım, aynı mail o gün o tartışmada bana destek veren Seda Öz’e de gönderildi. Gelen mail’de “üslûp ve hiyerarşi gözetmeme” gerekçesiyle ücretsiz izne çıkarıldığımız beyan ediliyordu. Ben ücretsiz izni kabul etmediğimi zaten önceden belirtmiştim. Önce istifaya zorlandım; insan kaynakları istifayı bir seçenek olarak sundu. Kabul etmediğimi, işten ayrılmak istemediğimi, görevimi lâyıkıyla yerine getirdiğimi, üslûbumda bir sorun olmadığını, elimde ispatların olduğunu söyledim. Özetle, hiyerarşiyi reddeden zihniyet burada hiyerarşiyi resmi bir yolla bize uygulatmaya çalıştı.
Bunlar yapılırken sendikaya hiç danışılmadı. Protokolde, işyerinde işveren ile çalışanlar arasında herhangi bir problemin ortaya çıkması durumunda sendikanın müdahil olması yönünde bir madde yer alıyor. Artı TV’de sendikanın işyeri temsilcisiyim. Bazı arkadaşlarımız ücretsiz izne gönderiliyor, sorunlar yaşanıyor, ama ne benim ne de sendikanın haberi oluyor. İşçiler ansızın kapı önüne konabiliyor.
Bütün bu olanlar üzerine, DİSK Basın-İş Genel Sekreterimiz Özge Yurttaş’la beraber kanala gittik. Son gelişmelerle, benim ve Seda’nın durumuyla ilgili görüştük. Bu süreçte dedikoduların döndüğünü, ispiyonların, provokasyonun yer aldığını söyledik. Arkadaşlarımızla bilgi alışverişi yaptıktan sonra sendikaya döndüğümüzde, Genel Yayın Yönetmeni Celal Başlangıç DİSK Basın-İş Başkanı Faruk Eren’e bir mesaj attı. Mesajında “Bize hizmet veren ve içerik üreten, özlük haklarımızın olduğu iki şirketle sözleşmemizi feshetme kararı aldık” diyordu.
Bu mesajın anlamı ne?
Kolçak: Yani, Artı Gerçek ve Artı TV’ye içerik üreten Har Medya ve 24 Kare şirketlerinin kapatılması durumunda 50-55 kişi işsiz kalma tehdidiyle karşı karşıyaydı. Bu resmi bir tebliğ değildi, ama bir genel yayın yönetmeninin sendikanın başkanına gönderdiği mesaj olarak elbette bir beyandı. Biz de bunu esas aldık. Protokolün gayriresmi bir yolla, tek taraflı feshedildiği kanısına vardık. Bunun üzerine, bir basın metni hazırladık ve kamuoyuyla paylaştık. Artı TV’nin daha sonra kamuoyuna yaptığı açıklama, protokolün fesih meselesinin rafa kalktığına işaret ediyor. Göreceğiz. Biz emekçiyiz, özgür basın alanını genişletmek için buradayız.
Bu gerilimlerin dışında çalışma koşullarınız nasıldı?
Sancar: Benim Artı Medya’ya girişim Artı Gerçek’te editörlükle başladı. Sonra kanaldan bir programcı ayrılınca o program bana devredildi. Bu nedenle bir süre İstanbul’da yaşadım, bir otelde kaldım. Her sabah program sunarken aynı zamanda Artı Gerçek’te gece editörlüğü yapıyordum. Yani sabah 8’de programa hazırlanıyor, 10’dan 12’ye kadar programı sunuyor, sonra da akşam altıda sitede görevi devralıp gece 1’e kadar site editörlüğünü yapıyordum. Her gün böyleydi.
Genel yayın Yönetmeni sadece televizyon için çalışmamı teklif edince kabul ettim. Televizyonculuğa Ankara’da başladım. Bu kez döngü şöyle oldu: Sabah programa hazırlanıyordum, sunuyordum, sonra da haber masasında haber yazmaya devam ediyordum. Sonra, pazartesi geceleri de bir tartışma programını sunmaya başladım. Pazartesi maratonum şöyle oldu: 6’da kalk, sabah bir program sun, akşama kadar haber masasında çalış, 9’dan 11’e kadar bir program daha sun, gecenin bir saati eve git, ertesi sabah 6’da tekrar güne başla. Üç ay süren bu ekstra mesai için bana bir defa elden bin lira verildi. Tüm bu maraton boyunca aldığım maaş 3 bin liraydı, bir de sigorta. Günde 15 saat çalışıp 3 bin lira maaş almak komik.
Televizyonda sürekli bir tartışma, çalışanları bir görevden alıp başka bir göreve koyma, yeni görev tanımları olurdu. Ve her şey Almanya’dan gelen tek telefonla yapılıyordu. Burada koşullar nedir, Ankara’da ya da İstanbul’da durum ne? Hiç sorulmazdı. Sadece “sen şunu yap” denirdi. Yapmaya yanaşmadığın zaman da “şimdi aramız bozulmasın” cümleleri duyulurdu. Aslında bu “seni işten çıkarırım”ın kibarcası.
Bir toplantıda, artık arkadaşlarımızın yemek saatlerine, gazetecilik tarzlarına müdahaleye vardı iş. Buna itiraz ettim. Yöneticilerden biri beni aradı. Ben de “ortam gergindi, çalışma koşullarından sinirlerim bozuldu, sizi kırdıysam kusura bakmayın” dedim. Bir hafta sonraki haber masası toplantısı için zoom linki beklerken, link gelmedi. Sonra haber müdürü bir mesajla “bu hafta siz haber toplantısına katılmayacaksınız” dedi.
Genel Yayın Yönetmeni’nin yazılarından şu cümleleri biliyorum: “Öğrenciler çok meşru bir mücadele yürütüyor. Rektör ataması hukuki de olsa, öğrencilerin verdiği mücadele meşrudur.” Ama bizim yaptığımız iş bırakma eylemi için “hukuksuz” diyor. Bu düşüncelerini köşesinde yazsın, kamuoyuyla tartışsın. Bakalım kamuoyu ne diyecek…
5 Şubat’taki iş bırakma eylemine siz katılmış mıydınız?
Sancar: 5 Şubat’taki iş bırakma eylemi benim 10-12 saatlerinde sunduğum Medya Kritik programına denk geliyordu. O gün yayına çıkmadım. Hoş, çıkacak olsam bile Ankara’da kameraman olarak rejide bulunan, yayını merkeze gönderecek olan arkadaşımız grevdeydi, yayını o vermeyecekti. Ben de çıkmazdım yayına zaten. Çıkmadım da.
Ertesi gün, 6 Şubat’ta, sunucu arkadaşlarımızdan Esma Yılmaz’a telefonla “Sen artık pazar günleri haber bültenini sunmayacaksın” deniyor. Nedeni ise şöyle izah ediliyor: “Çünkü sen bir eylem yaptın, bundan sonra ne yapacağın belli olmaz.” Bunun üzerine, beni de ekrandan çektiklerini anladım. Yöneticilere yazdım. “Seni de ekrandan çektik, bu geçici bir durum” dendi. Ama bu geçici tedbirin kalıcı olduğunu fark etmem uzun sürmedi. Bu bir tenzil-i rütbeydi. Yavaş yavaş kendime yedirememeye başladım durumu.
Biz Kod-29’la işinden edilen emekçilerle, işçi eylemleriyle, direnen Boğaziçi Üniversitesi öğrencileriyle ilgili haberler yapıyorduk. Öyle ki, Genel Yayın Yönetmenimiz Boğaziçi öğrencilerinin eylemi için “hukuki olmak zorunda değil, ama meşru bir eylemdir” derken bizim yaptığımız iş bırakma eylemi için “bu eylem hukuki değildir” diyordu. Bunları gururuma yediremedim. Rahatsızlığımdan dolayı on günlük rapor aldım. On günün sonundaysa Artı’da çalışamayacağımı belirtip istifa ettim.
İstifa metnini aramızdaki WhatsApp gruplarına da attım. Arkamdan “başka iş buldu, Artı TV’yi sabote etti, gitti” dendi. Özgürüz Radyo’da yarı zamanlı çalışırken Artı’ya başlamıştım. Başlarken de açıkça “ben Özgürüz’de yarı zamanlı çalışıyorum, çalışmaya devam edeceğim, kabul ediyorsanız burada başlayayım” demiştim. Onlar da kabul ettiklerini belirtmişlerdi.
Aynı anda iki işte ek gelir için mi çalışıyordunuz?
Sancar: Tabii ki. Ek gelir için çalışmak zorundayım. Bana önerilen maaş 3 bin lira. “2800 liralık asgari ücretle kimse geçinemiyor” diye haber yapıyoruz, 3 bin lirayla da Ankara’da kimse geçinemez. Haliyle ek gelire ihtiyacım vardı. Ayrıca, “yayına beş dakika kala ekrana çıkmayacağını söyledi” gibi bir itham da var bana karşı. İyi de, başka bir şehre yayın yapmak için gitmemiz gerektiğinde bize bazen bir gün, bazen birkaç saat öncesinden söyleniyordu.
Emek ve direniş haberleri yaparken, kendinizi o pozisyonda bulmak nasıl hissettirdi?
Keleş: Benim işçi hakları, emek mücadelesi alanlarında deneyimim var, daha çok bu haberlerle ilgileniyordum. Yadigâr arkadaşımızın işten çıkarıldığını öğrendiğimiz günkü toplantıda yönetime şöyle demiştim: “Burada işe başladığım günden itibaren ücretli izne çıkarılan, Kod-29’la işinden edilen işçilerin haberlerini yapıyorum, siz bana şimdi arkadaşımın haberini mi yaptıracaksınız?”
Benimle yaptıkları işten çıkarma görüşmesinde ilk önce ücretsiz izin dediler. Mağdur edilen işçilerin sesi olmaya çalışırken, kendim aynı haberin konusu oldum. Altan da bahsetti, Boğaziçi Üniversitesi öğrencileriyle ilgili Genel Yayın Yönetmeni’nin hem yayınlarından hem yazılarından şu cümleleri biliyorum: “Öğrenciler çok meşru bir mücadele yürütüyor. Rektör ataması yasal da, hukuki de olsa, öğrencilerin verdiği mücadele meşrudur.” Ama aynı Celal Başlangıç bizim yaptığımız iş bırakma eylemi için “hukuksuz” diyor, esas çürümenin bu eylemin kendisi olduğunu söylüyor. Bu düşüncelerini köşesinde yazsın, kamuoyuyla tartışsın, bakalım kamuoyu ne diyecek?
Bize iş bırakma eyleminden sonra bir uyarı mail’i gönderildi. Herhalde Kanal D çalışanı olsaydık ve iş bırakma eylemi yapsaydık, aynı mail’i alırdık. Eylemimizin hukuksuz olduğu, iş ahlâkına uymadığımız söyleniyor. İşçinin her türlü hak mücadelesi meşrudur. Hatırlatalım, Artı TV, Üçüncü Havalimanı işçilerinin iş bırakma eylemini haberleştiren, bu haberle ödül almış, bununla övünen bir kurum. Üçüncü Havalimanı işçilerinin eylemi de mi hukuksuzdu o zaman?
Ücretsiz izne ayrılmanız istenirken size tam olarak nasıl bir gerekçe sunuldu?
Keleş: Altan gruba istifa metnini attı. Bunun üzerine, “bir arkadaşımızın daha istifa etmeye zorlanmaması için oturup konuşmalıyız” diye bir mesaj yazdım. Benim işten çıkarılmamı getiren bir tek bu cümle oldu. Ertesi gün mesaiye gittiğimde haber koordinatörü beni odaya çağırıp benimle çalışmama kararı aldıklarını, iki gerekçeleri olduğunu söyledi: İlki, performans düşüklüğü.
Sormak istiyorum, performans kriterini belirleyen ne? Eğer performans düşüklüğü gerekçesiyle işten çıkartılıyorsam, nesnel bir performans kriterinin belirlenmiş olması, benim de bunu bilmem gerekir. Ayrıca, bugüne kadar ne sözlü ne yazılı olarak, ne haber koordinatörü ne de haber müdüründen performansıma ilişkin olumsuz bir değerlendirme almışken bu nasıl oluyor da işten çıkarılmamın gerekçesi oluyor?
Diğer gerekçe ise “iş barışını bozan davranışlar” olarak gösterildi. Ne tesadüftür ki, iş barışını bozan davranış mevzusu, Altan’ın mesajına verdiğim destekten sonra gelişiyor. Ayrıca şu da söylendi bana: “Biz sana Kod-29 da verirdik, ama sen mesleğe yeni başlamış genç bir arkadaşımızsın, onun için vermek istemiyoruz.”
Uyanır uyanmaz bilgisayar başındayız, eve gittiğimizde bilgisayardayız, izin günümüzde bile konu, konuk bulmakla uğraşıyoruz. Dört aydır babamın hastalığı nedeniyle hastanelerdeyim, bir kere bunu mazeret edip “işe gelemiyorum” demedim. Bir sene boyunca bir kere bile hastalanıp işe gelmemezlik etmedim. Hâlâ performansımız sorgulanıyor.
Öz: Bir yıldır Artı TV’deyim. İşe girerken, “sendika çalışmaları kanalımızda sürüyor, dilediğinizce üye olabilirsiniz, bir sorun yok” dendi. Ben de hiç çekinmeden, sigortam yapıldıktan sonra sendikaya üye oldum. Sigortam da altı ay kadar gecikmeli yapıldı. Başka kanallarda program editörlerinin ilgilendiği bir, iki ya da üç program olur, bizde öyle değil. Çalışmaya başladığımdan beri, iki editör günü ikiye bölerek çalışıyoruz.
Cenk (Kolçak) işe başladıktan sonra biraz rahatladık. Ona düşen program sayısı ilk başlarda 13 ya da 15’ti. Bana düşense sekiz ya da dokuzdu. Bu programların her biri için bir gece önceden neredeyse sabahlayarak çalışıyorduk, KJ hazırla, konuk ve konu bul… Çoğu zaman sabahları kızıma “kahvaltıyı hazırlar mısın” diye yalvarırken kendimi buluyordum. Sabah uyanır uyanmaz bilgisayar başındayız, eve gittiğimizde bilgisayardayız, izin günümüzde bile konu bulmakla, konuk ayarlamakla uğraşıyoruz. Böyle yoğun bir tempo.
Dört aydır babamın hastalığı nedeniyle hastanelerdeyim, bir kere bunu mazeret edip “işe gelemiyorum” demedim. Bir sene boyunca bir kere bile hastalanıp işe gelmezlik etmedim. Hâlâ performansımız sorgulanıyor. “Siz Cenk’i işten çıkardınız, ben de bundan sonra Fatih Yapıcı’nın koordinatörlüğünü tanımıyorum, söylediği hiçbir şeyi yapmayacağım” diye yazdım gruba. Bunun üzerine bana “o yazdığını sil, yoksa seni atmak zorunda kalırız” dendi. Silmeyeceğimi söyledim.
Ardından, mesaj atıldı, “madem silmiyorsun, telafi edecek bir şeyler yaz” diye. Yazmayacağımı söyledim. Sonra, Program Müdürü arayıp “bu yazdığın istifa ediyorum demek, değil mi” diye sordu, ben de “hayır, istifa etmiyorum, yarın sabah işimin başında olacağım” dedim. “Fatih’in koordinatörlüğünü tanımıyorsan istifa etmek zorundasın” dedi. Mesaj attım: “Avukatım ve sendikamla görüştüm, istifayı kabul etmiyorum, yarın sabah görevimin başında olacağım” dedim.
Sonra bir Yayın Kurulu Üyesi arayıp “kanala meydan mı okuyorsun?” dedi, ben de “hayır, ben Fatih Yapıcı’ya meydan okuyorum” dedim. “‘Ya Fatih ya ben’ mi diyorsun” dedi, ben de “evet, onun söylediği hiçbir şeyi bundan sonra yapmayacağım” dedim. Bana, “Fatih Yapıcı’nın daha önce size mobbing yaptığını bizimle paylaşsaydınız, sizin görev yerlerinizi değiştirirdik” dendi. “Bizi mutfağa mı, kurguya mı verecektiniz, biz program editörüyüz. Görev alanımızı nasıl değiştirirsiniz” diye karşılık verdim. Sonuç olarak, Fatih Yapıcı’nın dediklerine uymamız istendi. Benim işten atılmam da bu şekilde oldu.
Siz hâlâ çalışmaya devam ediyorsunuz, sizin durumunuz nasıl?
Çetiner: İki ay sonra, Artı TV’de iki yılımı doldurmuş olacağım. İki yıl önce sosyal medya editörü olarak başladım. Pandemi başlayana kadar sosyal medya editörlüğü yapıyordum. Geçtiğimiz mart ortasında pandemi nedeniyle kanalda kapanmaya gittik. Hazirana kadar kanalda yatıp kalktık. On kişilik bir ekip kanalın üst katında tutulan bir dairede üçer kişilik odalarda kaldık.
Bu ortak evde kalmayı biz önerdik, buna gönüllü olduk. Ne mesai saati gözettik, ne izin kullandık, ne “şu iş benim, şu iş değil” dedik. Bizi ekran karartmakla itham eden arkadaşlara duyurulur, iki buçuk ay boyunca mesai sürelerini tamamen aşarak çalıştık. Benim gibi cezaevinde yatmış biri için bu dönem biraz cezaevi koşullarını anımsatıyordu. Marttan hazirana kadar hiç dışarı çıkmadım. Bir hafta içinde hiç çalışmadığım bir alan olan ses operatörlüğünü öğrendim. O dönem hem ses operatörlüğü yaptım hem KJ’de çalıştım. Ufak tefek aksaklıklarla birlikte, her seferinde yayını çok iyi çıkarttık.
Kanalı eleştirdiği için gönderilen Melike Ceyhan da iki buçuk ay boyunca oradaydı. Sabah 8’de işbaşı yapardı, gece 10’da, 11’de ihtiyaç olduğunda haber yazar ve okurdu. Yani, kimse verdiğimiz emeği sorgulayamaz. Buradaki arkadaşlar içinde şu anda çalışan bir tek ben kaldım. Bu benim için yalnızlaşma süreci oldu. Gazetecilikte sekizinci yılım, üniversitede gazetecilik okurken de hep gazetecilik yaptım. Hem alaylı hem mektepliyim. Dicle Haber Ajansı’nda yetiştim, kameramanlık, muhabirlik, editörlük yaptım. Nereye, neden çalıştığımı bildiğim için şartlardan bir gün bile şikâyet etmedim.
Mobbing’den bahsediliyor, sıradan bir örnek vereyim. Samanyolu TV gibi haber yapıp, üzerine müzik koyup ajitasyon çekildiğinde, “bu haber tarzı yanlış, kabul edilemez” dediğimizde, “böyle uygun gördük” deniyor. Bir başka olay: DİSK’in kuruluş yıldönümü için haber yapacaktık. Sultan Eylem o gün izinliydi. DİSK haberi için hazırlık yapıyorduk. Benim bir röportajım vardı, gerekirse iptal edebileceğimi, ama oraya deneyimli bir muhabirin gitmesi gerektiğini söyledim. “Eylem gerekirse gelsin, yapalım” dediğimizde, “hayır, biz kararımızı verdik, bunu seninle tartışmayacağız” yanıtını aldım.
Bu tartışma haber koordinatörünün aktarımıyla “kendisinin otoritesini bozduğum” gerekçesiyle şikâyet edildi. Bu söylem “otorite bozma” olarak lanse edildi ve üstüm beni arayıp “neden olayları zora sürüklüyorsunuz, böyle yaparsanız sizinle çalışamayız” dedi. Bu sözlere maruz kaldım. Haber içerikleriyle ilgili tartışmayacaksak bizim burada zaten yapacak bir şeyimiz yok. “‘Elif, yarın git istifanı ver’ mi demek istiyorsun” dediğimde de “yo, yanlış anladın, öyle bir şey yok, ama lütfen toparla kendini” dedi. Ben de ortada benim toparlayabileceğim bir durum olmadığını, ekrana çıkan her şeyle ilgili söz hakkına sahip olduğumu belirttim.
Mobbingler bu şekilde devam etti. Her yaptığımız eleştiri, tartışma bir üstümüze şikâyet olarak gitti. Yönetim de tek taraflı dinlediği için parmak sallamaya başladılar. Şartlar böyle devam ediyor. Eylem’in idari izne çıkarılmasıyla birlikte durum daha da ağırlaştı. Artı TV alternatif medya olduğunu kabul etmiyor, “ana akım iddiasındayız” deniyor. Evet, böyle bir iddiaya sahip olabilirsin, ama eleştirdiğin haber tarzını uygulayamazsın.
Mart ortasında pandemi nedeniyle kanalda kapanmaya gittik. Hazirana kadar kanalda yatıp kalktık. On kişilik bir ekip kanalın üst katında tutulan bir dairede üçer kişilik odalarda kaldık. Bu ortak evde kalmayı biz önerdik, buna gönüllü olduk. Ne mesai saati gözettik ne izin kullandık.
Şu an içerideki atmosfer nasıl?
Çetiner: Şimdiye kadar çok gergindik. “Aman bugün ne olacak, bugün hangimiz azar işiteceğiz, bugün hangimizi ne gerekçeyle kovacaklar” diye bekliyorduk. Fakat bugün (23 Mart) artık çok rahatız. Çünkü olan biten her şeyi anlattık. Kol kırıldı, ama yen içinde kalmadı. Bu sefer onlar açısından bir gerginlik oldu. Sabah gündem toplantısı yapılırken orada olmama rağmen toplantıya çağrılmadım. Yapacağım haberleri önerdim. Garip bir şekilde bugün sokağa çıkarılmadım. Gündem bu kadar yoğunken, İstanbul Sözleşmesi’nin feshiyle ilgili gelişmeler yaşanırken bugünkü eylemlerin hiçbirini takip etmedik. Hiç kimseye mikrofon uzatmam istenmedi.
İçeride gerginlik devam ediyor, çünkü ne zaman sonlanacağını bilmiyoruz. Bir kutuplaşma var, her ne kadar önüne geçmeye çalışsak da ne yazık ki “onlar” ve “biz” diye bir kutuplaşma oluştu. Bu da hem işe hem sağlığımıza etki ediyor. Artı TV’deki bu değişim, baskı ortamı, parmak sallamalar son birkaç aydır ortaya çıktı. Otorite sağlama, biat kültürünü yerleştirme çabaları sendikal faaliyetin başlamasıyla gelişti.
İş görüşmelerinde sendikaya üye olmanızla ilgili bir sakınca olmadığı söylenmişti, sonra bu değişime sizce ne sebep oldu?
Çetiner: Daha önce de sendikalaşma girişimi oldu, fakat çalıştığımız prodüksiyon şirketinde büro çalışanı olarak gözüküyorduk, bu nedenle gazetecilik faaliyetleriyle ilgili bir sendikaya üye olamıyorduk. Bu konuda tartışmalar yaşandı. En sonunda işkolumuz değiştirildi. Bu değişimle birlikte DİSK Basın-İş’e üye olmaya başladık. Bir senedir sendikalıyız, son iki-üç aydır Basın-İş’in imzalatmak istediği protokolle birlikte gerilim doğmaya başladı. Protokoldeki maddeler iş tanımının yapılması, görev dağılımının adaletli olması, maaşların her yıl düzenli bir zamma tabi tutulmasıydı.
Keleş: Artı TV yönetimi kendi rüştünün, iddiasının farkındaysa eğer, 45 gazetecinin yaptığı sekiz saatlik iş bırakma eylemiyle ve işçilerin sendikalaşma, hak arama mücadelesiyle gurur duymalı. Bizim mücadelemiz kişisel hırslara, egolara kurban ediliyor. “Artı TV biziz” diyoruz, ama biz Artı TV’de insanca muamele görmedik; mobbing, baskı, “ben yaptım oldu” tavrı işleri bu raddeye getirdi.
Artı Gerçek ve Artı Tv’nin “patronsuz medya” olduğu yöneticiler tarafından sıkça dile getiriliyor. “Patronsuzluk” çalışma düzenine, işleyişe nasıl yansıyor?
Çetiner: Artı TV Demirören gibi bir sermayeyle değil, fon kuruluşlarından gelen hibelerle ayakta durmaya çalışıyor ve izleyicileri tarafından desteklenerek bugüne kadar kendisini var etti. Burada mesele paranın kimden, nasıl geldiği değil, “patronsuz medya” olmakla övünen kişilerin, bir süre sonra, özellikle son üç-dört aydır parmak sallama noktasına gelmiş olmaları. Biz her yıl maaşlarımıza zam yapılmasını istiyoruz, ama mevzu artık başka. Yönetimde yer alanların birlikte çalıştıkları arkadaşlarını tehdit etmesidir mesele. Artık mevzu haberlerin dışındaki kişilerin ego savaşıyla, çalışan ve yönetim arasında blok oluşturması.
Keleş: Burası patronsuz bir yerse, demokratik, katılımcı bir işleyişi olması gerekiyor. Burada bir tek adam işleyişi var. Patronsuzluk iddiasının altının ne kadar boş olduğunun da göstergesi bence bu.
Sancar: Burada patron var, ama bir tane patron yok, patronlar var. Patronların bizden istediği de biat etmemiz.
Çetiner: Biz 3 bin lira maaş aldığımız dönem haber koordinatörü 4 bin lira maaşla başladı. “Neden bizimle aynı ücreti almıyor” diye sorduğumuzda, kendisinin yıllardır deneyimi olduğu, ana akımdan geldiği söylendi.
Herkes birbirinin maaşını, örneğin yöneticilerin ne kadar maaş aldığını biliyor mu?
Sancar: Hiç bilmiyoruz.
Artı TV’deki bu değişim, baskı ortamı, parmak sallamalar son birkaç aydır ortaya çıktı. Otorite sağlama, biat kültürünü yerleştirme çabaları sendikal faaliyetin başlamasıyla gelişti.
Çalışanların maaşları neye göre belirleniyor?
Çetiner: Bildiğimiz herhangi bir kriter yok.
Sancar: Dört yıldır böyle.
Keleş: İşe başladığımda 2400 liraydı maaşım. Sonra fark ettim ki, benimle aynı işi yapan herkes 3 bin lira alıyor. 2021’e girene kadar bu ücretle çalıştım. Sigortam birinci aydan itibaren yapıldı, ama maaş meselesinde adalet yok. “Burada eşit işe eşit ücret verilmiyor, neden arkadaşlarımla aynı maaşı almıyorum” dediğimde ancak maaşım yeniden düzenlendi. Kimin ne ücret aldığını çoğunlukla bilmiyoruz. Artı TV’de kameraman da, editör de, muhabir de 3 bin lira alıyor. Yayına çıkanlar, koordinatörler ve yönetmenler bir tık daha üstünü alıyor, altını alanlar da var.
Kolçak: Herkes eşit maaş almıyordu, ortalama 2500 lira civarıydı, ta ki asgari ücret zammı olana kadar. Zamdan sonra maaşlar 2900 lira oldu. Bölümler arası hor görülme var. Yıllardır kameramanlık yapan veya sektör içinde başka bölümlerde çalışmış arkadaşlarımız çok küçük ücretlerle işe başlıyor. Hepimiz biliyoruz ki, televizyon yayıncılığında işin kalbi rejidir, stüdyodur, bunlar unutuluyor. Bu arkadaşlarımız daha yeni zam aldı. Geri kalanlarımızın ise 3 bin lirayla devam etmesi isteniyor.
Şimdi işsizsiniz, pandemi ve kriz koşulları malûm, nasıl geçiniyorsunuz?
Öz: Ben daha önce İMC TV’de altı yıl kameraman olarak çalışmıştım. Orada da sendika sürecinde üç kadın kameramanı kameradan almışlardı. İçimizden birinin bir programa editör olması için programcıya sordular: “Üçünden hangisini istiyorsun” diye, o arkadaş beni seçtiği için editör olarak devam ettim, diğer iki arkadaşı işten çıkardılar. Orada da bir kıyım yaşadık, aynı üstenci tavırlarla karşılaştık. İMC TV’nin kapanmasının ardından bir süre işsiz kaldıktan sonra babamın marangozhanesinde çalışmaya başladım. Halimden memnundum. Artı TV’den bir arkadaşım “editör lâzım, gel” diye çok ısrar ettiği için marangozluk işimi bırakıp geldim. Maaşlı çalışmaya başladığım için kızımla ayrı eve çıktım, kiracı oldum. Şimdi işsizim. Kiramı nasıl öderim, bilmiyorum. Her türlü paramızı kazanırız, minnet de etmeyiz. Ama haklarımızın yendiğini düşünüyorum.
İşimizi geri istiyoruz. Kararlarından geri adım attırmak istiyoruz. Gaddarca sebeplerle işinden edilen insanların haberlerini yapıyoruz, yanlarında oluyoruz, bizi de bu duruma mahkûm etmesinler. Sendikayla yapılan protokolü eksiksiz yerine getirmelerini istiyoruz.
Keleş: Üniversiteden yeni mezun olmuştum, iki aylık bir iş arayışının ardından Artı TV’ye başladım. Artı TV ilk profesyonel deneyimim. Altı ayın sonunda işten çıkarıldım. Şu an “ben bunun için mi okudum?” duygusu içindeyim. “Bu işler zaten böyle, en başından rezilliği gördün, çık bu yoldan, başka bir hayat kur kendine” demenin sınırındayım. Mesleğe yeni başlayan bir gazeteciye yaşatılan, hissettirilen onu meslekten soğutmak, başka bir mesleğe sevk etmek.
Bugün itibarıyla yönetimden talepleriniz ne?
Kolçak: Resmi olarak işsiz değiliz, ama aslında işsiz bırakıldık. Mücadelemiz sürüyor. Şu anda kendimizi işsiz saymıyoruz. İşimizi geri istiyoruz. Kararlarından geri adım attırmak istiyoruz. Açlıkla sınanamayız. Gaddarca sebeplerle işinden edilen insanların haberlerini yapıyoruz, yanlarında oluyoruz, bizi de bu duruma mahkûm etmesinler. Biz liyakat sahibiyiz, bunu çok iyi biliyorlar. Sendikayla yapılan protokolü eksiksiz yerine getirmelerini istiyoruz.
Çetiner: Taleplerimiz sendikal haklarımızı koruyarak insanca yaşamak. Yaptığımız mesleğin hakkını vererek yazmak çizmek. Emeğin, kadınların, LGBTİ+’ların sözlerini ekranlara hakkıyla taşımaya devam etmek istiyoruz. Artı TV emekçilerinindir. Talebimiz işten çıkarılan, alandan uzaklaştırılmaya çalışılan arkadaşlarımızın geri alınması, insan onuruna yakışan bir ücretle çalışmak. Bildiğimiz şeyi yapmaya devam edeceğiz.
Sancar: Artı Medya yönetimi süreç içinde bu durum unutulur diye düşünüyorsa yanılıyor. Yaptıkları tüm açıklamalar zamana oynadıklarını gösteriyor. Ama emek mücadelesi 90 dakika değildir. Migros emekçileri, PTT emekçileri, KHK’liler nasıl direniyorsa Artı emekçileri de direnecek. Bu mücadele zamanla sönmeyecek, büyüyecek.
ARTI TV VE ARTI GERÇEK’TEN ZORUNLU AÇIKLAMA
“Yapıcı diyalog çözümün anahtarı”
Türkiye basın tarihinin en zor dönemlerinden birini yaşıyoruz. Medyanın neredeyse tamamı iktidar kontrolünde.
Bu ortamda Artı TV/Artı Gerçek, kamu yararına çalışan, kâr amacı gütmeyen bir vakfın sahipliğinde kuruldu. Barışı, demokrasiyi, emeği, ezilenleri, ötekileştirilenleri, halkın haber alma ve gerçekleri öğrenme hakkını savunmak için yola koyulduk.Artı çatısı altında bir araya gelmiş bir avuç fedakâr emekçi ile birlikte, yokluklarla ve baskılarla mücadele ederek, önemli yol kat ettiğimize inanıyoruz.Neredeyse tüm medya sendikasızlaştırılmışken DİSK Basın-İş’le protokol imzalayan tek medya organıyız.Sendika ile el ele, baskılara karşı mücadele vereceğimize, karşı saflarda birbirimizle uğraşıyor olmanın hüznünü yaşıyoruz.Hatasız olduğumuzu savunmuyoruz; elbette hatalarımız olmuştur. Ancak hiçbir arkadaşımızla haksız ve hukuksuz şekilde yollarımızı ayırmadığımızın bilinmesini istiyoruz.Mazimizi bilenler, bize yönelik ağır suçlamaları asla hak etmediğimizi de bilir. Yine de şu anda bu haksız suçlamalara cevap yetiştirmek yerine, halen geçerli saydığımız protokol çerçevesinde sendikamızla mutabakat sağlamak, yönetimi eleştiren ve yaşanan süreçten rahatsızlık duyan arkadaşlarımızı bir kez daha dinlemek, temel noktalarda uzlaşıp iş yeri barışını yeniden sağlayarak ortak mücadelemize devam etmek amacındayız.Sınırlı imkânlarla, çok güç koşullarda bağımsız yayıncılık yapmaya çalışan, pandemi nedeniyle daralan kaynaklarına rağmen çalışanların ücretlerini aksatmadan ödeyen Artı TV/Artı Gerçek, meslek ilkelerine uyan, çalışma barışına özen gösteren çalışanlarıyla yoluna devam etme kararlılığındadır.Yapıcı bir diyaloğun, çözümün anahtarı olduğu inancıyla tüm çalışanlarımızı, okurlarımızı ve izleyicilerimizi, bu zor dönemde dayanışma içinde birlikte mücadeleye çağırıyoruz.
Artı TV/Artı Gerçek İcra Kurulu
25 Mart 2021
DİSK BASIN-İŞ’İN İNTERNET SİTESİ VE SOSYAL MEDYA HESABINDAN YAPTIĞI AÇIKLAMALAR
TİS niteliğinde bir protokol
Gazeteciliğin ve gazetecilerin zor günler geçirdiği bir dönemde muhalif bir kurumda gazetecilerin yürüttüğü sendikal süreçlerin her zamankinden fazla öneme sahip olduğuna inanarak kamuoyuna aşağıdaki bilgilendirmeyi yapmayı sorumluluk olarak gördük.
Sendikamız yaklaşık bir yıldır aralarında Artı TV ve Artı Gerçek’in de bulunduğu çeşitli medya kuruluşlarına hizmet üreten şirketlerde örgütlü durumdadır. İşyerinde önce işkolu engelini aşarak çalışanların yasal statüde üye olarak kazanılması sonrası işveren ile görüşerek işyerindeki sosyal ve ekonomik hakların iyileştirilmesi ve çalışan basın emekçilerinin kolektif iradesinin işyeri yönetsel süreçlerine dahil edilmesi amaçlı temaslarımız oldu.
Bu kapsamda Türkiye medyasında bir ilke imza atarak işkolu düzeyinde toplu sözleşme yetkisi olmadığı halde sendikamız DİSK Basın-İş ile işveren arasında toplu sözleşme niteliğinde bir protokol imzalanması için temaslarda bulunulmuştur. Bu temas girişimleri işveren tarafının da olumlu yanıt vermesiyle yaklaşık 20 gündür karşılıklı müzakereler şeklinde sürmektedir. Basın sektöründe ilk kez bir kurum ile ILO sözleşmesi doğrultusunda protokol müzakere aşamasına gelinmiş olması umut vericidir.
Her müzakere sürecinde olduğu gibi çeşitli uzlaşma anları ve çeşitli gerilim anları yaşanmaktadır. Sürecin her aşamasında işyerindeki üyelerimizin iradesini yansıtmak amacıyla işyeri-üye toplantıları ile değerlendirmeler yapılmaktadır. Temennimiz bu sürecin basın emekçileri açısından kazanımla sonuçlandığı, muhalif basın kurumlarının sendikal haklar ve çalışanların sosyal-ekonomik hakları açısından istenilen noktaya yaklaştığı bir sonuca varmasıdır. Bu konuda sendikamızın da işyerinde bulunan üyelerimizin de işveren tarafının da sorumlu davranacağına inanıyoruz. Süreç olgunlaştığında gerekli bilgilendirmeleri kamuoyuna ayrıca yapacağız.
25 Şubat 2021
***
ARTI olarak Kazandık!
Söyleyeceklerimiz herkese;
Bu kez bizden umutlu haber veriyoruz; editörlerden, sunuculardan, muhabirlerden, yönetmenlerden, sesçilerden, kurguculardan, kameramanlardan…
Umutlu çünkü bir arada durmanın meyvesini toplamaya başladık.
Artı TV ve Artı Gerçek’in de aralarında bulunduğu medya kuruluşlarına hizmet üreten şirketlerde örgütlü DİSK Basın-İş, işkolu düzeyinde toplu sözleşme yetkisi olmamasına rağmen, üyelerinin kararlı ve örgütlü duruşu ile işverenle çalışma koşullarına dair bir PROTOKOL imzalamayı başardı.
Bunun sadece bir başlangıç olduğunu biliyoruz.
Türkiye medya sektöründe bir ilke imza atmanın gururu hepimize ait, örgütlü davranan herkese… Türkiye gibi sendikal baraj ve yasaklarla, hileli mevzuatlarla gazetecilerin sendikasız bırakılmak istendiği koşullarda bu adım çok değerli ve anlamlı.
Yayın politikasındaki iddiasını, çalışanların özlük hakları ve çalışma koşulları konusunda taşımayan bütün medya kuruluşlarına bir örnek bizimkisi; mütevazı ama bir örnek.
Artı’da çalışma ve ekonomik koşulların iyileşmesi, sendikal barajlar ve yasalarla erişilemez kılınan bir hakkın önü açıldı. İmzaladığımız protokolde;
- Çalışanlarla yönetim arasında sendika ve işverenden oluşan bir diyalog mekanizması resmileşti.
- Her takvim yılı için en düşük maaşa en az %15 zam
- Her yılbaşında çalışanlara ikramiye
- Yönetici ve çalışan ücretleri arasındaki farkı sınırlayan maddeler yer alıyor.
Protokolde işçi sağlığı, güvenliği, özlük haklarına dair uygulamalar, mesleki gelişim sürecine dair düzenlemeler de var.
Bu noktaya gelmek hiç kolay olmadı…
Geride bırakmayacağımız, unutmayacağımız, hatırlayacağımız ve hatırlatacağımız arkadaşlarımız var.
Bu başarı onların da imzasını taşıyor.
Bizler nerede çalıştığımızı, neden çalıştığımızı iyi biliyoruz. Kamunun doğru ve gerçek haber alma hakkının yaşatıldığı Artı TV’nin ve Artı Gerçek’in kıymetini biliyoruz.
O kıymetin bizler tarafından yaratıldığını da…
Bu sadece bir başlangıç… Mesleğine sahip çıkarak bir arada, yan yana durmanın bütün zorlu etaplarını deneyimledik. Çok şey öğrendik, çok şey de öğrettik.
Umudun bir adı Artı ise bir adı da BİZLERİZ
Büyük güçlüklerle mümkün kıldığımız bu protokole tarafların bağlı kalması için de yan yana durmaya devam edeceğiz.
Sırada “idari izin” adı altında işten uzaklaştırılan arkadaşlarımızın işlerine dönmesini sağlamak var.
Başka bir MEDYA mümkün!
8 Mart 2021
***
Sözümüz bu kez net…
Doğrudan Artı TV yönetimine; Celal Başlangıç, Ragıp Duran, Ayşe Yıldırım, Kenan Azizoğlu, Emin Arslan, Dilhun Gençdal ve Fatih Yapıcı’ya…
Değersizleştirme, mobbing ve zamsız geçen 4 yıl… Bütün bunlar bıçağın kemikte olduğu bir vakitte iş bırakma eylemiyle ‘dolaylı’ dile getirildi.
DİSK Basın-İş’in de devrede olduğu hak arayışı sürecinde, Artı TV’nin ‘sessizlerin, ezilenlerin, kadınların, halkların, işçilerin, LGBTİ+’ların” sesi olduğu gerçeğinin yarattığı DEĞER’e saygı duyarak müzakerelerle PROTOKOL imzalatmayı başardık.
İmza atılmasını yönetimin ‘iyi niyeti’ olarak okuduk.
Meğer büyük bir yanılgıymış!
‘Hak’ arayışında öne çıkanlar teker teker işten çıkarılmaya başlandı çeşitli bahanelerle… Daha PROTOKOL’ün ruhu ARTI’da dolaşmaya başlamamıştı bile…
Son olarak da DİSK-Basın İş işyeri temsilcisi arkadaşımız Cenk Kolçak ‘hiyerarşiyi gözetmeme’ bahanesiyle ücretsiz izne çıkarıldı.
Bu yönetim anlayışı için bu ‘kefaretin’ yetmeyeceği açıktı. İşten çıkarmalara karşı tutum belirlemeye çalışırken, Artı yönetimi akıl almaz bir kararla hukuki ve fiili mücadeleye hazırlanan sendikamıza söz konusu şirketlerle sözleşmesini feshettiğini deklare etti.
Bu karar, şirketlerde çalışan herkesin İŞSİZ kalması demek!
Bu karar, hak arayan, haksızlığa sessiz kalmayan basın emekçilerini açlıkla, işsizlikle cezalandırmak demek!
Bu karar, 4 yıldır zamsız çalıştırılan, mobbing ve baskı ortamında işini yapmaya zorlanan, itiraz hakkı istifa baskısı ile elinden alınan ve tüm bunlara karşı sendikalaşma hakkını kullanan basın emekçilerine DEMİRÖREN vari bir yanıttır.
İspiyon, jurnalleme, dedikodu mekanizmalarıyla karar veren yönetimin kararını TANIMIYORUZ
Yönetimin ‘iyi niyeti’ olarak da kamuoyuna duyurduğumuz PROTOKOL’e aykırı davranışını çalışanların, sendikanın ve kamuoyunun aklıyla ALAY ETME olarak görüyoruz.
Artı yönetimi, imzaladığı sözleşmeyi yok saydı!
Israrla “Burası patronsuz işyeri” beyanlarının YALAN olduğunu kendileri açık etti!
Son 1 ayda neler oldu?
4 Mart’ta protokol imzalandı.
Protokol öncesi ve sonrası “hiyerarşiye uymamak” veya ‘üslubunuz sorunlu” gibi muğlak gerekçelerle
7 kişi ya istifaya zorlandı ya da işten çıkarmanın pandemi dilinde “ücretsiz/ücretli izne” çıkarıldı.
Şimdi ise ‘sözleşme feshi’ ile 50’den fazla çalışan işsiz kalacak.
Dile kolay, 50’den fazla hayat, Artı yönetiminin ‘KARARI’ ile alt üst olacak!
Gerekçe ‘küçülme’, ‘parasızlık’, ‘pandemi’ vs olacak.
Buna inanmamız için tek bir neden gösterebilirler mi?
Artı yönetimini işçi düşmanı, sendika düşmanı bu tutumdan vazgeçmeye çağırıyoruz.
Artı Tv’de program yapan, Artı Gerçek’te yazı yazan tüm gazeteci, yazar ve aydınları, okurları, izleyicileri ve tüm kamuoyunu bu kitlesel emek kıyımına karşı dayanışmaya çağırıyoruz.
23 Mart 2021
***
Sendikal mücadele üretime zarar vermez
Artı TV ve Artı Gerçek medya kuruluşlarına hizmet üreten iki şirketle imzaladığımız protokolu kısa süre önce Türkiye’de tüm medya kuruluşlarına örnek olması dileğiyle duyurduk. Hukuksal zorunluluğu olmamasına karşın şirket yönetimlerinin masaya oturması ve ILO sözleşmeleri doğrultusunda protokol imzalaması, kamuoyunun da takdirini topladı.
Herkesin örnek gösterdiği ve altında da imzamız bulunan bir protokolun geçerliliğini korumak bizim için ayrıca önem taşımaktadır.
Bugüne kadar gazetecileri olduğu kadar her ortamda gazeteciliği de savunduk. Artı TV ve Artı Gerçek yöneticileriyle; söz konusu şirketlerde çalışanların işten çıkartılması, ücretsiz izne çıkartılması gibi konularda baskı yapması nedeniyle daha önce de birkaç kez görüşme yaptık. Bu durumun sonlandırılmasını istedik. Anlaşma sağlandığını düşündüğümüz noktada bu kez işyeri temsilcimiz, işten çıkarıldığı belirtilerek pandemi önlemleri nedeniyle ücretsiz izne çıkarıldı. İşten çıkarmalara gerekçe gösterilen ve kararın haksızlığına da delil olan görüşme ve yazışmaların tamamı elimizde mevcuttur. Tepki göstermemizin ardından her iki şirket ile Artı Medya arasında bulunan anlaşmanın iptal edileceği bilgisi verildi.
Artı TV ve Artı Gerçek onun için üretim yapan emekçilerin ürünüdür. Ona zarar vermek arkadaşlarımızın emeğini boşa saymaktır. Bu nedenle açıklamamızda sorunun kaynağı olarak gördüğümüz isimleri ifade ettik. Artı Medya İcra Kurulu tarafından yapılan açıklamada “Hatasız olduğumuzu savunmuyoruz; elbette hatalarımız olmuştur.” ifadesine yer veriliyor. Açık olarak ifade edilmese dahi, sorumluların hatalı olduğunun kabul edilmesi önemli bir adımdır.
Sendikal mücadele ve sendikal müdahale üretime zarar vermez, aksine çalışma ortamının adil olmasını ve emeğin verimliliğini sağlar. Sendikamızın herhangi bir muhalif yayın kurumuna düşmanlığı olmadığı açıktır, ama hangi alanda olursa olsun sendikal mücadeleye karşı çıkmanın emek düşmanlığı olduğuna şüphe yoktur.
Herkesin beklentisi sorunun çözülmesi ve üyemiz olan olmayan emekçilerin oluşturduğu örnek yayıncılığın devam etmesidir.
Sorunun çözümü için;
- İşten çıkarıldıkları belirtilerek ücretsiz ve idari izne çıkartılan aralarında sendika temsilcimiz Cenk Kolçak’ın da bulunduğu beş kişiye işbaşı yaptırılması,
- Protokolde yer aldığı gibi yaşanan sorunlarda, sendika temsilcileri ve sendika yönetimi ile görüşülerek karar alınması,
- İki şirket ile sözleşmenin iptal edilmeyeceğinin net şekilde ifade edilmesini istiyoruz.
26 Mart 2021
Har Medya Yapım Tanıtım Organizasyon ve Ticaret Limited Şirketi
İŞYERİ ÇALIŞMA KOŞULLARINA İLİŞKİN PROTOKOL
MADDE 1- TARAFLAR
1) Bir tarafta Türkiye Basın Yayın Matbaa Çalışanları Sendikası (DİSK Basın-İş), diğer tarafta Har Medya Yapım Tanıtım Organizasyon ve Ticaret Limited Şirketi taraflar olarak bu Protokol’ü aşağıdaki şart ve prensiplerle imzalamışlardır.
2) Bu protokolde DİSK Basın-İş sendika, DİSK Basın-İş üyeleri çalışan, Har Medya Yapım Tanıtım Organizasyon ve Ticaret Limited Şirketi, işvereni ve işveren vekilleri çalıştıran olarak isimlendirilmiştir.
MADDE 2- UYGULAMA ALANI
1) Bu protokol, Har Medya Yapım Tanıtım Organizasyon ve Ticaret Limited Şirketi, işyeri ve işverene bağlı tüm bina ve eklentileri ile basın mesleği gereği verilen görevlendirme nedeniyle çalışılan tüm yerler için geçerlidir.
MADDE 3- YÜKÜMLÜLÜKLER
1) Taraflar öncelikli olarak işyerinde çalışanların haklarının koruma altına alınması, mesleklerini geliştirmelerinin önünün açılmasını temel ilke olarak kabul ederler. İş yerinin ekonomik yönden sürdürülebilirliğini, ayakta kalmasını, verimli şekilde işletilmesini gözetirler.
2) Çalıştıranın yönetim hakkı yasa ve bu protokol uyarınca üyelere tanınmış olan hak ve çıkarları ortadan kaldıracak biçimde uygulanamaz.
3) İşveren kendisine yüklenen görevleri iyi niyetle, mümkün olan en iyi şekilde yerine getirmeyi, üyeleri sendikadan çıkmaya, başka sendikaya girmeye zorlayıcı tesir ve baskılar yapmamayı, sendika yönetimine dolayısıyla veya doğrudan doğruya müdahale etmemeyi kabul eder.
4) Sendika Genel Yönetim Kurulu üyeleri ile bölge temsilcileri randevulaşmak suretiyle her zaman çalışan ve çalıştıranlarla görüşebilir.
5) Çalışan ve çalıştıran arasında doğan anlaşmazlıklarda, sorun öncelikle sendika işyeri temsilcileri ile çalıştıran arasında ele alınır. Çözüm sağlanamaz ise en kısa süre içinde sendika ve çalıştıran arasında görüşmelerle bir çözüm aranır. Sorunun hukuki yollara başvurmadan taraflar açısından en makul şekilde çözülmesi esastır.
6) İşyerinde ortaya çıkan sorunlar veya uygulamalar için işveren veya sendika işyeri temsilcisinin önerisiyle, işveren vekili – işyeri temsilcisi ve sendika genel yönetim kurulu üyesi bir araya gelerek konuyu ele alır, diyalog yoluyla işleri aksatmayacak biçimde çözüm arar.
MADDE 4- İŞYERİ SENDİKA TEMSİLCİSİ
1) İşyerinde görev yapacak işyeri sendika temsilcisi sayısı 6356 sayılı Yasa uyarınca belirlenir.
2) Görev yapacak temsilciler, sendikanın tüzüğü ve yönetmeliğine uygun şekilde seçilir ve seçim sonuçlarının gösterir tutanakla birlikte çalıştırana bir yazı ile bildirilir.
3) İşyeri sendika temsilcileri işyerinde karşılaştıkları tüm sorunları çalıştıran veya belirleyeceği temsilcisine ve ayrıca konunun özelliğine göre sendika yönetimine iletir, birlikte çözüm aramaya çalışır.
4) Sendika işyeri temsilcisi aynı zamanda işyeri İSG kurulunda çalışanların temsilcisi olarak görev yapar.
5) Çalıştıran işyerinde tüm çalışanların görebileceği bir yerde sendika ilan tablosu/panosu yerleştirir.
MADDE 5- ÇALIŞMA KOŞULLARI
1) İşe alım ve görevlendirme:
a) Çalışanlar işe alım sırasında yapacakları görev ve çalıştıkları bölüm (departman) konusunda bilgilendirilir. Bu bilgilendirme doğrultusunda çalışan ile çalıştıran arasında varılan anlaşmaya uygun şekilde iş sözleşmelerinde görev tanımları ve çalışacakları bölüm açık bir şekilde yer alır. İş sözleşmesinin bir örneği çalışana verilir. Bu madde protokol yürürlüğe girdikten sonra yapılan işe alımlarda geçerlidir. İşe alımları daha önce gerçekleşmiş çalışanlar için yerleşik işyeri uygulaması esas alınır. Uygulamada doğan farklılıkların ve uyuşmazlıkların çözümü için iş bu protokol esas alınır.
b) İş sözleşmesinde yer alan tanım dışında yer alan görevler için çalışanın yazılı onayı alınır ve durumdan işyeri temsilcileri bilgilendirilir. Hiç kimse yapmak istemediği bir işi yapmaya zorlanamaz. İş akışında meydana gelen değişiklik durumlarında çalıştıranın güncelleme talep etme hakkı vardır. Bu talep karşısında işyeri düzeyinde çalışanlarla uzlaşılamaması durumunda Madde 3’e 6 uygulanır.
c) Çalıştıran iş akış süreci ve organizasyonel değişiklikler hakkında sendikanın talebi üzerine bilgilendirme yapmayı ilke edinir.
d) Çalışma süreleri yasalarda belirtilen sürelerdir.
2) Mesleki gelişim ve eğitim:
a) Çalışanların mesleki bilgi ve deneyimlerinin artırılması amacıyla tarafların onayıyla eğitim programları oluşturulur. Uzlaşılması durumunda bu programlar taraflarca ortak veya ayrı ayrı uygulanabilir.
b) Çalıştıran tarafından yapılacak eğitim programları nedeniyle çalışan her hangi bir mali külfet yüklenemez, bu süre çalışılmış gibi sayılır.
c) Katılacak çalışan listesi önceden çalıştırana sunulur.
d) Çalışan bu süreyi eğitim için kullanır, aldığı sertifikayı işyerine ve sendikaya iletmek ile yükümlüdür.
3) Ücret düzenlemeleri:
a) Çalıştıran işyerindeki en düşük ücreti belirlerken açlık ve yoksulluk sınırını gözönüne alarak insani koşullarda yaşamın sağlanmasını öncelik olarak benimser.
b) Protokolun yürürlüğe girmesinden itibaren her takvim yılında Madde 5-3’e a) bendinde bahsedilen kriterler gözönüne alınarak ücret zammı yapılır. İşyerindeki en düşük ücret için yapılacak zam %15’dan az olamaz. Sendika ve çalıştıran en düşük çalışan ücreti ile en yüksek çalışan ücreti arasındaki farkı arttırmayacak bir zam politikası benimser. 2021 yılı için zam tarihi pandemi koşulları ve işyerine olası etkileri göz önüne alınarak işveren ve sendika tarafından ayrıca müzakere edilecektir.
c) Çalışanlar ve yöneticiler arasındaki ücret farkı oranı 1/4 ü geçemez. Çalışanlara mesleki deneyimleri ve kıdemleri doğrultusunda ek ödeme yapılabilir.
d) Yasanın belirlediği çalışma süresinin aşılması halinde çalışana yasada öngörülen fazla çalışma ücreti verilir veya fazla mesaide geçen zaman kadar izinli sayılırlar. Fazla çalışma ücreti taraflarca daha da artırılabilir.
e) Çalışanlara her yıl yılbaşında en az 250’şer TL ikramiye verilir.
f) Çalıştıran, tüm çalışanlara düzenli olarak aylık ücret bordrosunu ilgili mevzuat hükümlerine uygun şekilde verir. Bu konudaki soruları ivedilikle yanıtlar. Eksik veya yanlış ödeme yapılması halinde düzeltme izleyen ayın bordrosunda düzeltilir ve o ayın ücret ödemesiyle birlikte eksik kısımlar tamamlanır.
4) İzinler:
a) Çalıştıran tüm çalışanların yasalardan doğan yıllık ücretli izin hakkını kullanımına özen gösterir. Yıllık ücretli izin çalışanın onayı ile parçalar halinde kullanılabilir. Ancak bu halde en az 10 günlük izin süresi bölünmeden kullanılmak zorundadır. Bu konuda İş Kanunu’nun ilgili maddeleri geçerlidir.
b)İşin niteliği gereği genel tatil ve bayramlarda çalışma gereği doğması halinde her 2 taraf için de iş kanunundan doğan yükümlülükler uygulanır.
c) Yıllık ücretli izinlerin dışında çalışanlara haftalık izinlerinde, 15 günde bir iki gün izin hakkı tanınır.
MADDE 6- YÜRÜRLÜK
1) Bu protokol ile belirlenen kurallar imza tarihinden itibaren yürürlüğe girecektir. Protokol imzalandığı tarihten itibaren 2 yıl süreyle yürürlükte kalır. Covid19 pandemisinin olası sonuçları gözönüne alınarak maddeler tarafların talebi üzerine yeniden müzakereye açılabilir.
2) Protokol taraflarca 04.03.2021 tarihinde imzalanmıştır.
3) Bu protokol Har Medya Yapım Tanıtım Organizasyon ve Ticaret Limited Şirketi ile çalışan ve DİSK Basın İş’in örgütlü olduğu şirketlerde de çalışanlar için teşmil edilir.
DİSK BASIN-İŞ YETKİLİLERİ
Har Medya Yapım Tanıtım Org. Tic. Ltd. Şirketi YETKİLİLERİ