Teknomedikal diktatörlük, rock’ın ilahları-ilaheleri, Courbet’nin “L’Origine Du Monde” (Dünyanın Kökeni) tablosu, İspanya iç savaşının silinmeyen izleri, Duhamel depremi… Küresel medya gezintisinde bu hafta Fransa’ya demir atıyoruz…
Her sabah batı dünyasının altı büyük gazetesini tararken en az üç-dört ortak konunun birinci sayfalara çıktığını görüyoruz. Her gazete meşrebine göre işliyor, değerlendiriyor, yorumluyor gelişmeleri. Bunu da başlıklarında kullandığı sözcüklerden, haber ya da yorumun uzunluğundan, metnin gazete ya da ekrandaki konumundan (mizanpajından) anlıyoruz.
ABD’de mesela 2021’in ikinci haftası boyunca, New York Times, Washington Post ve Los Angeles Times bazen aynı, çoğu zaman da benzer manşet ve başlıklar attı. 6 Ocak’taki Kongre baskınında “sürü”, “ayak takımı”, “aşırı-sağcılar”, ‘Trumpçılar”, “kalkışma”, “isyan” gibi sözcük ve ibareler sık kullanıldı. “Trump ikinci kez azledildi” başlığı aynı gün ulusal-yerel en az 30 ABD gazetesinin manşetine çıktı. Büyük bir memnuniyetle…
Özetlemek gerekirse, Trump’ın başına gelenler ve gelecekler bu hafta hep gündemdeydi. Ayrıca, başta Covid-19’a karşı mücadele olmak üzere, işsizlik, yatırımlar gibi konular hakkında Biden’ın yapacakları ve yapması gerekenler hakkında birçok haber ve yorum yayınlandı.
Gözlemcilerin dikkatinden kaçmayan bir gelişme: ABD’de olumsuzluklara oldukça hızlı tepki veriyor çeşitli kesimler. Mesela, aralarında Walmart’ın da bulunduğu büyük holdingler Biden’ın seçim zaferine karşı çıkan politikacılara bağış yapmayı kestiğini açıkladı. Washington Post da zaten oylamalarda Trump’ın temelsiz, asılsız seçim hilesi iddialarını destekleyen Cumhuriyetçi Parti’nin temsilci ve senatörlerinin vesikalık resimlerini birinci sayfadan yayınlayarak onları teşhir etti. Bir yayınevi Cumhuriyetçi bir senatörün bir kitabını yayın programına aldığını ilan etmişti. Senatörün Trump’ı desteklemeyi sürdürmesi üzerine, kitabın yayını bilinmeyen bir tarihe ertelendi.
Toulouselu anarşist şansoncular Mal Polis bile gırgır geçerdi Décroissance dergisiyle: “Okur talebi yükseliyor. Dergi tiraj artırmak zorunda. Ama yönetim, büyüme karşıtı olduğu için tirajı düşürme kararı almış!”
Batı Avrupa da Bidengillerdeki gelişmelerle kaçınılmaz olarak yakından ilgilenmek durumunda. Gerçi, özellikle İngiltere ve Fransa’da pandemi giderek felaket boyutlarına ulaşırken, yeni önlemlerin, mesela kapanmanın süresi uzatılıyor.
Küresel medya gezintisinde bu hafta, geleneksel güzergâhımızı değiştiriyoruz. Üç ABD, bir İngiltere, iki Fransa gazetesinin geçtiğimiz hafta ön plana çıkardığı temaları özetledik. Şimdi Paris’ten beş farklı yayından kısa film kareleri sunuyoruz: La Décroissance (Büyüme Karşıtları), L’Obs (Gözlemci), Charlie Hebdo, Le Monde Özel Dosya ve Canard Enchainé (Zincirli Ördek).
Teknomedikal diktatörlük
La Décroissance, “Reklamkıranlar” tarafından yayınlanan aylık siyasi ekoloji dergisi. Son sayısının kapak manşeti “Teknomedikal Diktatörlük”. Covid-19 pandemisi nedeniyle birçok ülkedeki yönetimler tarafından yaygınlaştırılan teknomedikal diktatörlüğün zararları ve saçmalığı farklı haber ve makalelerle anlatılıyor.
Kamu sağlığına ilişkin kararların bir avuç yönetici tarafından alınması, ilaç ve aşı şirketlerinin çıkarlarının kamu çıkarından üstün tutulmasını haklı gösterebilecek teknik, fenni gerekçelerin yaygınlaştırılması, şaklaban tıpçıların TV’lerde assolist muamelesi görmesi temel eleştiri konuları. Yurttaşların evlerine kapatılması, seyahat ve hareket özgürlüğünün kısıtlanması, başta huzur evlerinin sakinleri olmak üzere, ileri yaştaki yurttaşların özel olarak temel haklarından mahrum edilmesi de kınanıyor.
Pandeminin neoliberal sistemin bütün açmazlarını faş ettiğini yazan dergi, çözüm olarak, eskiden beri savunageldiği sade hayatı teklif ediyor: Kentlerden uzakta, doğa ile tam uyum içinde, telefon, bilgisayar hatta elektrik gibi modern dünyanın nimetlerinden en az düzeyde yararlanacak şekilde bir tür Robinsonsuz Cuma hayatı…
Rock ilahları, ilaheleri
İdealist, kimine göre ütopik bir yaklaşımı savunuyor Décroissance. Bizim Toulouselu anarşist şansoncular Mal Polis bile gırgır geçerdi Décroissance dergisiyle: “Okur talebi yükseliyor. Dergi tiraj artırmak zorunda. Ama yönetim, büyüme karşıtı olduğu için tirajı düşürme kararı almış!”
Eski Nouvel Observateur, yeni l’Obs özel bir sayı çıkardı 2020 sonunda: “Bizim Rock Efsanelerimiz”. 98 sayfalık derleme, beş bölümden oluşuyor: Açılış, Bir İlahın Doğumu, Bir İsyan Havası, Toplumsal Cinsiyette Bunalım, Final.
Girizgâhta Bruce Springsteen’den bir alıntı var: “Rock dediğimiz hep aynı hikâyedir: Kaybedenler günün birinde ön plana çıkmaya karar verir.”
Açılışta: herkesin bir rock efsanesi olduğu, özellikle gençken odamızın duvarlarına posterlerini astığımız, pikap, teyp ya da şimdilerde bilgisayarda bin kere çaldığımız şarkıcılar bizim kahramanlarımız. Bize bir hava veren, belki de hava almamızı sağlayan, büyük ölçüde de enerji deposu efsanelerimiz.
Kimler mi? İkinci bölümde 10 efsane var: Paul McCartney, Jimmy Page, Jimi Hendrix, Bob Dylan, Janis Joplin, Joni Mitchell, Pete Townshend, Rolling Stones, David Bowie, Kurt Cobain.
Bu özel sayının en mühim özelliği adı geçen bütün rock efsaneleriyle Nouvel Obs yazar ya da muhabirlerinin bizzat görüşerek kaleme aldıkları söyleşi, yorum ya da haberlerden oluşması. Yüzde yüz ev yapımı bir özel sayı yani.
“Bir İsyan Havası” altbaşlığı altında yedi kahraman ele alınmış: Joan Baez, Patti Smith, Bruce Springsteen, Bob Marley, Johnny Rotten, Rap ve Made In France…
“Toplumsal Cinsiyette Bunalım” bölümünde Freddie Mercury, Lou Reed, Madonna, Britney Spears, Rihanna ve Daft Punk sahneye çıkıyor.
Nihayet “Final”de, bir soru, bir liste ve bir arşiv var: Rock maço mudur? Son Playlist’imiz ve “Get Back” (Geri dönelim).
Çok fotoğraflı, zengin, dinamik, bilgi ve yorum dolu bir rock efsaneleri derlemesi olmuş L’Obs’unki.
Charlie Hebdo aynı doğrultuda devam ediyor. Yayın Yönetmeni Riss’in son başyazısından: “Ortaokul öğrencilerine, her şeyin İncil’de yazılmamış olduğunu göstermek için Courbet’nin L’Origine Du Monde (Dünyanın Kökeni) tablosunu göstermek lâzım.”
Varsa yoksa düşünce özgürlüğü ve eğitimi
Charlie Hebdo altı yıl önce uğradığı katliamın ikincil sanıklarının yargılanması bittikten ve dersinde Muhammed karikatürlerini gösterdiği için bir öğrencisi tarafından kafası kesilen Samuel Paty’nin öldürülmesinden üç ay sonra, aynı doğrultuda yayınına devam ediyor. Düşünce, ifade ve basın özgürlüğü yanında blasfem hakkı, her türlü iktidara ve dingoluğa sıkı, ciddi ve mizahi muhalefet… Bu arada son dönemlerde en fazla önem verdikleri konulardan biri de kaçınılmaz olarak laikliğin ve basın özgürlüğünün eğitimi. Genel Yayın Yönetmeni Riss’in bu konudaki son başyazısından bir bölüm:
‘’Karmaşık, anlaşılması kolay olmayan konuları öğrenebilmemiz için bize bir rehber, bir açıklayan insan, yani bir öğretmen lâzım. Öğretmen bizi aydınlatsın ki biz de konuyu anlayalım, öğrenelim…
Samuel Paty aslında bütün öğretmenlerin yapması gerekeni yapmıştı. Öğrencilerine onların ulaşamadığı bir konuyu anlatmıştı. Böyle bir iddiası, böyle bir misyonu olmayan öğretmenler meslek değiştirsin. Çünkü mesela matematik öğretmenleri sadece toplama ve çıkarmayı öğretiyorsa ve çok zor olduğu gerekçesiyle integral hesapları öğretmiyorsa, o zaman bu tür öğretmenlere ihtiyacımız yok.
Şimdi mesela, ortaokul sınıflarında ifade özgürlüğünden bahsederken sadece Louis-Philippe’in armut gibi çizilmiş karikatürlerini gösteriyorsak, bu, lise bitirme sınavlarında çarpım cetvelini sormak gibidir.
Laiklik ve ifade özgürlüğü zor konular, zor derslerdir ve öğrenilmesi ancak bir öğretmenin yardımıyla gerçekleşebilir.
Çünkü bugünkü genç kuşakla, annelerinin babalarının bilmediği/karşılaşmadığı bir olayla yüz yüze gelmiş durumda. Gençlerin ebeveynleri, 15-20 yaşındayken internet olmadığı için kendilerini ifade etme olanağından yoksundu. O zamanlar, gençler kamu önünde ağızlarını açamazdı. O zamanlar, bir tek büyüklerin konuşma hakkı vardı. Söz söyleme tekeli büyüklerindi. Ama bugün, sosyal medya sayesinde, herhangi bir genç, ortaokul ya lise öğrencisi, bütün dünyaya seslenebiliyor, yazıp çizebiliyor. Aynı şekilde, bugün gençler dünyanın dört bir yanından gelen milyarlarca bilgi ve mesajı cep telefonlarında okuyabiliyor ve bu metinlerin anlam ve değerini tek başına anlayabiliyor, çözebiliyor.
Bu nedenle gençlere ifade özgürlüğünün inceliklerini öğretmenin hayati bir önemi var. Yaşını başını almış birçok insan bile bu incelikleri kavrayamazken, konu gençler için daha da zor. İşte burada devreye öğretmenler giriyor. Hocaların bu aşamada, öğrencilerine ifade özgürlüğünün farklı şekillerini göstermeleri, anlatmaları gerekiyor. Gösterecekleri anlatacakları konular arasında zaten Muhammed karikatürleri de olmalı. Çünkü bir sanat eserinin, edebiyatta olsun resimde olsun, en öncelikli işlevi rahatsız etmektir, kuşku yaratmaktır. Eğer bir resim, bir tablo bunalım/sorun çıkarmıyorsa, onu çocuğun odasını süslemek üzere duvar kâğıdı olarak kullanabilirsiniz.
Ortaokul öğrencilerine, her şeyin İncil’de yazılmamış olduğunu göstermek için Courbet’nin L’Origine Du Monde (Dünyanın Kökeni) tablosunu göstermek lâzım. Keza ortaokul öğrencilerine Marquis de Sade’ın Tanrı üzerine yazdıklarını okutalım ki, öğrenciler bu konuda her şeyin Kur’an tarafından açıklanmamış olduğunu anlasın. Liseliler Freud’un din üzerine yazıklarını okusun ki, Tevrat’ı başka bir gözle kavrayabilsinler. Öğrencilere Muhammed ve Tanrı karikatürlerini gösterelim ki, onların cehaleti rahatsız olsun. Kısacası, bütün bunları okuyup görsünler ve anlasınlar ki, özgür olabilmek her zaman çok zordur.
İşte Samuel Paty bütün bunları yaptı, bu nedenle de örnek bir öğretmendi. Muhteşem mesleğini lâyıkıyla icra eden bir öğretmendi.”
İspanya: iç savaştan iç anlaşmazlıklara
Sırada Le Monde’un “İspanya Savaşı – Bir Fransız Tutkusu” başlıklı, Aralık 2020 tarihli özel sayısı var. Yakın dönem İspanya tarihini üç bölümde ele almış 98 sayfalık derleme: 1936-39 Savaşı; Franco Dönemi: 1939-75; Bellek: 1975-2020.
Yazar Arturo Peres-Reverte ile yapılan söyleşinin başlığı “Bir kuşak siperlerde öldü gitti”. İç savaşı anlatan 12 makalelik ilk bölümde, Francocuların vahşeti, dış dünyanın müdahale etmemesi, Arthur Koestler, Robert Capa’nın efsanevi fotoğrafının öyküsü, bakan olan anarşistin hikâyesi ve La Pasionnaria anlatılıyor.
36 yıl süren Frankizm çağı “Onursuzluk Madalyası”, “Karanlık Şahsiyet”, “Bitmeyen Mücadele”, “Katledilen Şair Federico Garcia Lorca” gibi alt başlıklarla ele alınmış.
Son 55 yıllık dönem “Bellek” üst başlığıyla irdelenirken, tarihçi Stephane Michonneau ile yapılan söyleşinin başlığı “Frankizm İspanyolların kendi aralarında anlaşamayacağı fikrini derin bir şekilde yerleştirdi”. Bu bölümde, kadın fotomuhabiri Gerda Taro, meslekdaşı Robert Capa, Toulouse’da halen hizmet veren Gerilla Hastanesi ve Albert Camus’den George Orwell’e, André Malraux’dan Jorge Semprun’a, onlarca yazarın 1936 İspanya’sı hakkında yazdıklarının bir özeti konu edilmiş.
İspanya’da bugün hâlâ iç savaşın yaraları tamamen kapatılmamışsa, izleri halen mevcutsa, yeni çıkan roman, öykü, şiir, hatta popüler TV dizlerinde bile bu dönem gündeme geliyorsa, mesele sadece Fransız tutkusu olmanın ötesinde demektir.
Burjuvazinin gizli iğrençliği
Fransa bu aralar Olivier Duhamel’in (70) ensest hadisesiyle çalkalanıyor. Duhamel iktidar elitinin okulu Siyasal Bilgiler Vakfı’nın başkanı, önemli bir anayasa profesörü, medyanın görüşlerine sık başvurduğu bir uzman. 14 yaşına kadar üvey oğluna tecavüz ettiği yıllar sonra çocuğun ikiz kardeşi Camille Kouchner’in (55) romanında ifşa edilince ortalık karıştı. Birkaç nedeni var: Duhamel sıradan biri değil, solcu diye biliniyor, ama devrimci solculuktan çok Fransa’da havyar solculuğu tabir edilen salon solculuğuna yakın bir isim. Dahası sol ideolojiden çok iktidar ideolojisine yakın olduğu için sağ kesimle de arası iyi.
Ensest-pedofilinin pis kahramanının kurbanı, yine havyarperver takımından Sosyalist Parti’nin eski Sağlık Bakanlarından Bernard Kouchner’in oğlu. Kitabın yazarı da Bernard’ın kızı Camille… Ki o da Fransa’nın yerleşik düzeninin milyarder zenginlerinden, Le Monde’un da CEO’su Louis Dreyfus’un hayat arkadaşı.
Canard Enchainé son sayısında Camille’in kitabını tanıtmakla yetinmiş, ama eski Sosyalist nomenklaturanın birçok yıldızı, Duhamel depreminden sonra görevlerinden istifa etmek zorunda kaldı. Eski Adalet Bakanı dahil.
Naylon filozof kadrosunun as takımından Alain Finkielkraut LCI televizyon kanalındaki programında “İyi de, bir kere çocuk değil. Ergen, hatta bir genç söz konusu. Onun rızası var mıydı? Ona bakmak lâzım” deyince, kanal bu kadrolu uzmanıyla iş ilişkisini hemen kesti.
Naylon filozof kadrosunun as takımından Alain Finkielkraut LCI televizyon kanalındaki programında “İyi de, bir kere çocuk değil. Ergen, hatta bir genç söz konusu. Onun rızası var mıydı? Ona bakmak lâzım” deyince, kanal bu kadrolu uzmanıyla iş ilişkisini hemen kesti.
Mesele şu: Aileden ve yakın çevreden birçok insan bu olayı eskiden beri biliyordu. Peki, neden sustular? Omerta siyasi elit dünyanın iç dengelerini korumak için mi yürürlükteydi?
Paris’in ünlü Siyasal Bilgiler Okulu öğrencileri de ayaklandı. Çünkü Olivier’nin adamı okul müdürü henüz istifa etmedi.
Canard’ın son sayısında Camille Kouchner’in La Grande Familia (İtalyanca Büyük Aile, Seuil Yayınevi) kitabı tanıtılırken, söz konusu ailenin anne-baba-dayı-yengenin ötesinde bir tür lonca, hatta tarikat türünde, çıkar birliğine dayalı siyasi elit dünyası betimleniyor. Roman tarzında yazılmış, ama kısa ve öz cümlelerle sanki konuşur gibi anlatıyor yazar bu aile çevresini, mutluluklarını, üzüntülerini. Bir kere acaip zengin bir çevre, Paris’te en lüks semtlerde daireler, güneyde yazlıklar… Dramatik öykücükler, aile mensuplarının sırları bir bir çıkıyor sahneye. Aşk var, ihanet var, kahkaha var, gözyaşı da eksik değil kitapta. 32 kısım tekmili birden… Bir zamanlar sosyalist postuna bürünmüş Paris burjuvazisinden rezil sahneler…
Canard’ın kitap tanıtımının son satırı da fena değil: “Bu yazılanları bir roman sanmıştık, ama artık anlaşıldı ki değilmiş.”
Sadece bu rezalette değil, çoğu olayda gerçek artık romanları fersah fersah aşmış durumda sanki.