25 Mayıs’ta ırkçı polislerin Afro-Amerikalı George Floyd’u katletmesi üzerine ABD’yi saran kitlesel ayaklanma büyüyerek sürüyor. Ayaklanmanın seyrini, yol açtığı sonuçları, barındırdığı ihtimalleri Central Florida Üniversitesi öğretim üyesi Güneş Murat Tezcür’den dinliyoruz…
ABD’deki gösterilerin seyri ne yönde ilerliyor?
Güneş Murat Tezcür: Bir azalma yok. Fakat bir ara pik yapan yağma olayları azalmış görünüyor. Mesela 6 Haziran Cumartesi günü birçok kentte kitlesel gösteriler düzenlendi. Orlando’dakine katılmış biri olarak gösterinin son derece barışçıl geçtiğini söyleyebilirim.
Bazı yerlerde ırkçı beyazların silah kuşandıkları görülüyor. Ayaklanmanın bir iç çatışmaya dönüşme olasılığı var mı?
Aslında ortada ironik bir durum var. Ayaklanmadan çok kısa süre önce, birtakım beyaz gruplar ellerinde silahlarla belediye binalarının kapısına dayanıyor, pandemi dolayısıyla getirilen kısıtlamaların kaldırılmasını istiyor, para kazanamadıklarını söylüyordu. Şimdi de yine “beyaz adamlar” George Floyd cinayeti üzerine yapılan gösterilere karşı ortaya çıktı. Bunların sayısı artarsa, provokatif bir olay yaşanırsa, olayların seyri değişebilir.
Şimdiye kadar ayaklananların esas tepkisi polise yönelikti. Fakat Trump bu ırkçı grupları harekete geçirmeye yönelir ve ayaklanmayı yapanlar da tepkilerini polisten ziyade bu gruplara yönlendirirse, iş bir felakete dönüşebilir. Neyse ki, bu pek olası görünmüyor. Çünkü böyle bir iç çatışma Trump’ın aleyhine işleyebilir, seçimlere çok kısa süre kaldığı için Trump’ın bu riski göze alabileceğini sanmıyorum. Ama yine de karşımızda Trump gibi birinin olduğunu unutmayalım.
Polis kuvvetleri varken Trump neden bu tür ırkçı grupları devreye soksun?
ABD’de, Türkiye’dekinden çok farklı bir polis yapısı var. Federal sistem olduğu için polis mülki amirliğe bağlı ve mülki amir de seçimle iş başına geliyor. Dolayısıyla, polis teşkilatlarının önemli bir kısmı direkt olarak belediye başkanlarına bağlı. Ayrıca, Trump’ın polise “yıkın, vurun” emri verme yetkisi yok. Türkiye’de bir polis şefi mesela Konya’dan Hakkâri’ye atanıyor ve sorumluluk duyduğu tek makam Ankara’daki iktidar. Ama burada belediye başkanı değiştiğinde, o bölgenin polis şefini değiştirme yetkisine de sahip. Dolayısıyla, bu da polisle merkezi iktidar arasında birçok frenleme, denetleme mekanizması yaratıyor.
Bir beyaz, ne kadar yoksul olursa olsun, kendisinden daha altta siyahların olduğunu bilir. O beyaz yoksul kitle siyahlarla eşitlenmeye başladığını hissedince ırkçı refleks geliştirdi. Irkçılıklarını açıkça ifade etmek yerine, bunu Trump’ı destekleyerek ortaya koydular.
George Floyd cinayetinin bu kadar büyük bir isyanı tetiklemesinin arkasında neler yatıyor?
ABD polisinin siyahlara yönelik şiddeti yeni değil. 1992’de meşhur Los Angeles ayaklanmaları var. O isyanı tetikleyen de dört polisin Rodney King adlı bir siyahı öldüresiye dövmesiydi. Üstelik o tarihlerde sosyal medya ağları yoktu, ama toplumsal infial isyanı tetiklemişti. O tarihten beri halka karşı suç işleyen polisler hakkında etkin soruşturma yürütülmesi, polis teşkilatının reformdan geçirilmesi talepleri hep oldu, ama herhangi bir adım atılmadı. Polis şiddetine maruz kalanlar çoğunlukla yoksul, alt sınıf mensupları ve siyahlar. Ayrıca, yoksullukla ten rengi arasında paralellik var. En alt sınıflar içinde siyahların oranı çok daha yüksek. Her yüz siyahtan 25-30’u, daha 20’li yaşlarında en az bir kere hapse giriyor. Bunlar korkunç rakamlar olduğu gibi, bu kesimlerin toplumsal yapılarının ve mahallelerinin kriminalize edildiğini de gösteriyor. Haliyle bu kesimlerin devlete karşı hem ciddi bir korkusu hem de ciddi bir nefreti var.
Bu isyan sadece siyahların ve en alttakilerin ezilmesinden değil, aynı zamanda giderek artan bir siyasi bilinç kazanmalarından ve örgütlenmelerinden de kaynaklanıyor. Ezilenler bulundukları konuma rıza gösterseydi, ortada bir gerginlik olmazdı. Fakat özellikle 2008’de Obama seçildikten sonra, siyahların toplumsal ve siyasal talepleri daha çok öne çıkmaya veya görünür olmaya başladı. Sonuçta, köleliğin kaldırılmasından sonra ilk defa bir siyah ABD başkanı oldu, üstelik sekiz yıl iktidarda kaldı. Belli bir beyaz kitle Obama’nın başkanlığından tedirgin oldu.
Hangi kitle bu?
İşçi sınıfı içinde de bu tedirginliğe kapılan beyazlar oldu. Bir beyaz, ne kadar yoksul olursa olsun, kendisinden daha altta siyahların olduğunu bilir. Fakat o beyaz yoksul kitle siyahlarla eşitlenmeye başladığını hissedince, ırkçı refleks geliştirdi ve 2016’da Trump gibi bir adamın seçilmesinde bu refleksin de önemli bir etkisi olduğu düşünülüyor. Irkçılıklarını açıkça ifade etmek yerine, bunu Trump’ı destekleyerek ortaya koydular. Toplumsal hiyerarşi alttan gelen basınçla zorlanmaya başlayınca beyaz ırkçı tedirginliği tetiklendi ve Trump’ın seçilmesinde etkili oldu.
Floyd cinayeti sonrası yükselen isyanın içinde yer alan beyazlar kim?
Onlar toplumun solcu kesimi. Pandemi döneminde hem artan hem de daha fazla görünür olan sınıfsal eşitsizliğe tepkililer. Üç aylık pandemi sürecinde ABD’de 40 milyondan fazla kişi işsiz kaldı. Bunların bir kısmı geçici işsiz, ama sonuçta 328 milyonluk ülkede 40 milyonluk bir kitleden söz ediyoruz. Bu,1929’daki büyük buhrandan beri görülmemiş bir sayı. Bu büyük kitle içindeki beyazların önemli bir kısmı da isyana dahil oluyor ve siyahlarla kol kola yürüyor.
Üç aylık pandemi sürecinde 40 milyondan fazla kişi işsiz kaldı. Bunların bir kısmı geçici işsiz, ama sonuçta 328 milyonluk ülkede 40 milyonluk bir kitleden söz ediyoruz. Bu,1929’daki büyük buhrandan beri görülmemiş bir sayı. Bu büyük kitle içindeki beyazların önemli bir kısmı da isyana dahil oluyor ve siyahlarla kol kola yürüyor.
COVİD-19 salgını ABD’de gündelik hayatı nasıl etkiliyor?
Benim bulunduğum Florida ABD’nin en turistik bölgesi ve buranın ekonomisi her yıl gelen milyonlarca turiste dayanıyor. Devasa büyüklükteki eğlence parkları üç aydır kapalı. Buralarda çalışan sayısız insan aylardır işsiz. Pandeminin yarattığı ekonomik yük alt sınıfların omuzlarına bindi ve eşitsizliği derinleştirdi. Saati 13-15 dolara çalıştığınız bir eğlence mekânı kapandığında, bir tasarrufunuz yoksa, kirayı ödeyemez hale geliyorsunuz. İşsizlik de orta sınıflardan ziyade alt sınıfları vurdu. Beyaz yakalı orta sınıfın önemli bir kısmı evinde, bilgisayarıyla işini yapmaya devam etti. Ama eğlence merkezinde, otelde, hizmet sektöründe çalışanlar çırılçıplak ortada kaldı. Hükümet kişi başına 1200 dolarlık bir destek ve eyaletlerin verdiğinin haricinde aylık ortalama 600 dolarlık bir işsizlik sigortası verdi, ama bunlar geçici çözümler. Üstelik pandemi süreci belirsizliğini koruyor. Dünyanın en zengin devleti olan ABD’de, ücretsiz yemek dağıtılan merkezlerin önünde kilometrelerce kuyruklar oluştu. Siyah nüfus yüzde 13-14 civarında, ama alt sınıf siyahlardaki işsizlik oranı, alt sınıf beyazlara oranla da çok yüksek. Dolayısıyla, pandemiden kaynaklanan ekonomik kriz de en çok siyahları eziyor. Son isyanda, New York gibi bölgelerde, 15-20 bin dolarlık kol saati satan mağazaların yağmalanması, lüks otomobillerin ateşe verilmesi bu uçuruma bir tepki.
Trump’ın terör örgütü ilan edeceğini söylediği Antifa hareketinin bu isyandaki rolü ne?
Ülke içindeki bir grubu terörist ilan etmek ABD’de o kadar kolay değil. Trump’ın “karanlık, anarşist bir düşman” olarak Antifa’yı seçmesi isyanı kriminalize etme çabasının sonucu. Klasik bir otoriter eğilimli lider ezberi. Bu isyanı yönlendiren öncü bir örgüt, bir lider yok. Ayaklanma tamamen bağımsız, kitlesel bir boyutta ilerliyor. Martin Luther King’in 4 Nisan 1968’de öldürülmesinin üzerinden yarım asır geçti. Bu süreçte eğitim düzeyinin eskiye nazaran arttığını, sosyal medya gibi araçların lidersiz örgütlenmeye olanak verdiğini biliyoruz. Öte yandan, siyah nüfus yüzde 13-14 civarında olduğu için toplumun diğer kesimleriyle ittifak yapmak durumunda. 1960’lardaki siyah hareket de ılımlı beyazlardan önemli bir destek almıştı. Şimdi de benzer bir ittifakın varlığına tanıklık ediyoruz. Obama da bu şekilde iki kez başkanlığı kazanabildi. Zaten ilericilerin koalisyonu olmadan herhangi bir başarı elde edilmesi çok zor.
Trump’ın “karanlık, anarşist bir düşman” olarak Antifa’yı seçmesi isyanı kriminalize etme çabasının sonucu. Klasik bir otoriter eğilimli lider ezberi. Bu isyanı yönlendiren öncü bir örgüt, bir lider yok. Ayaklanma tamamen bağımsız, kitlesel bir boyutta ilerliyor.
Amerika’da ırka dayalı ayrımcılık gündelik hayatta nasıl işliyor?
Ayrımcılık hayatın her alanında var. Paranız olsa bile, iyi bir mahallede ev almak istediğinizde, kimse size ev satmayabiliyor. Ayrımcılığı onu yapandan ziyade ona maruz kalan hisseder, görür, anlar. Dolayısıyla, beyazların “hepimiz eşitiz” demesi siyahlar için hiçbir anlam ifade etmez. Öte yandan, beyazların farkında bile olmadığı, ama gündelik hayatta faili de olduğu ayrımcılık siyahlarda bir öfke patlamasıyla sonuçlanınca, aynı beyazlar bunu siyahların uyumsuzluğu olarak algılıyor. Siyahların eşitlik talebini, iltimas, ayrıcalık talebi olarak görüyor ve buna reaksiyon gösteriyorlar. İşte o reaksiyon Trump gibi bir adamı seçmeleriyle de sonuçlanabiliyor. Önemli, kritik kademelerin hemen hepsinde siyahların temsil oranı çok düşük. Siyahların sağlığa ve eğitime erişimleri, beyazlarla mukayese edilemeyecek kadar zor. Üstelik tüm bunlar buzdağının görünen kısmı. Mesele bir polisin, herkesin gözü önünde bir siyahı boğarak katletmesiyle sınırlı değil. Ortada tarihsel, kökleşmiş ve hâlâ sinsi bir biçimde devam ettirilen bir ayrımcılık var.
Siyahların bu sistem içinde nefes alamayışının, Floyd’un son çığlık olarak “nefes alamıyorum” sözünde somutlandığı söylenebilir mi?
Elbette. Fakat tekraren vurgulamalıyım ki, ortada sadece ezen-ezilen gibi bir ilişki olduğunu söylemek siyahların örgütlü tepkisini, direnişini gözardı etmektir. Bu ülkede siyahların tarihini incelemek üzere Güney eyaletlerini dolaşırken çok çarpıcı bilgiler edindim. 1880-1920 arasında, Güney eyaletlerinde dört binden fazla siyah linç edilerek öldürüldü. Bu linçler köleliğin kaldırılmasından sonra gerçekleşti. Bazı kasaba ve şehirlerde binlerce kişinin seyirci olarak katıldığı seremonilerde siyahlar asılarak veya yakılarak katledildi. Siyahların hafızasında bu vahşet seremonileri hâlâ capcanlı. Bir zamanlar köleliğin en yoğun ve halihazırda ırkçılığın en fazla olduğu Alabama eyaletinin Montgomery şehrinde iki sene önce bir “linç müzesi” açıldı. Uzun bir araştırmaya dayanan ve kölelikten sonra dört bin siyahın linç edilerek katledildiğini aktaran bilgi ve belgenin de yer aldığı müzenin amacı, sadece hafızayı diri tutmak değil, aynı zamanda bu ayrımcılığın devam ettiğini göstermek. Dolayısıyla, bir siyah böyle bir hafızaya sahipken 2020 yılında beyaz bir polisin bir siyahı boğarak öldürdüğünü gördüğünde, elbette o hafızayı referans alır ve linçlerin devam ettiğini göstermek ister. Şu an ülkeye yayılan isyan esas olarak bu hafızanın canlanmasına dayanıyor.
1880-1920 arasında, Güney eyaletlerinde dört binden fazla siyah linç edilerek öldürüldü. Bu linçler köleliğin kaldırılmasından sonra gerçekleşti. Bazı kasaba ve şehirlerde binlerce kişinin seyirci olarak katıldığı seremonilerde siyahlar asılarak veya yakılarak katledildi. Siyahların hafızasında bu vahşet seremonileri hâlâ capcanlı.
Beyazlar bu hafızayla nasıl bir ilişki kuruyor?
Beyazların önemli bir kısmı bunları bilme gereği bile duymaz. ABD tarihinin karanlık sayfalarını esas olarak mağdurlar bilir. 1960’ların sonunda da buna benzer isyanlar oldu. Nitekim, şu anda en çok tartışılan konulardan biri “1968’de ne oldu?” sorusu. 1968’in özellikle yaz mevsimi her anlamda çok sıcak geçti. Martin Luther King ve birçok siyasi aktör bu dönemde öldürüldü. Aynı yılın sonunda Richard Nixon “kanun ve düzen adamıyım” diyerek seçildi. 2020 yazının da çok sıcak geçeceği anlaşılıyor. Üstelik seçim arefesindeyiz, dört ay sonra başkanlık seçimine gidilecek. Trump da Nixon gibi, “kalırsam düzeni sağlarım” propagandası yapıyor. Alttan alta verdiği mesajda da, “demokratlar bu anarşistlere destek veriyor, ülkeyi ancak ben ayakları üstüne oturtabilirim” diyor.
Bu söylem Trump’ın tekrar seçilmesini sağlayacak kadar etkili olur mu?
Bugün olanların müsebbibi Trump ve yönetimini. Ayrıca, mesele isyanlar değil, yapısal eşitsizlik. Bu yapısal sorunu çözmeye girişmezseniz, ancak polisiye tedbirlere başvurabilirsiniz, ki böyle bir yönelim, isyana yeni bir boyut da kazandırabilir. Trump’ın bu isyana verdiği yanıtın tam manasıyla rezalet olduğunu kendi partisi içinde bile teslim edenler var. Fakat ayaklanmada yaşanan bazı olayların, özellikle de yağmaların ılımlı beyazları tedirgin etmesi tehlikesi söz konusu. 1968’de tam da bu tedirginlik nedeniyle ılımlı beyazların bir kısmı Nixon’a oy vermişti. Trump şimdi buna oynuyor, ama isyanın seyri onun bu hedefinde belirleyici olacak. Öte yandan, ABD ekonomisi mart ayına kadar başarılı görünüyordu. Hatta, son 50 yılın en düşük işsizlik oranlarına ulaşılmıştı. Ama son üç ayda, kapanma neticesinde 40 milyon insan işsiz kaldı ve ekonomide ciddi bir enkaz ortaya çıktı. ABD, Avrupa’dan farklı olarak daha zayıf bir sosyal devlet yapısına sahip olduğu için, bu tür krizlerde insanların ayakta kalmasını sağlayacak mekanizmalar gelişmiş değil. Dolayısıyla, insanlar vahşi kapitalizmin etkilerini çok daha yakıcı biçimde hissediyor. Toplumun çok küçük bir kesiminin serveti inanılmaz biçimde artarken geniş kitleler bu zenginliğe sadece seyirci kalıyor. Ayrıca, 2008’deki küresel ekonomik kriz toplumun bir kesimi için bitmedi. Prekarya genişledikçe genişledi ve üstüne pandemi sürecindeki işsizlik bindi. Dünyanın en zengin ülkesinde yaşıyorsunuz, ama yarınınızı kestiremiyorsunuz.
Yağma olayları yaygın mı?
Bu tür olaylar yaşanıyor, ama barışçıl gösteriler çok daha yaygın. Birçok şehirde yüzbinlerce insan barışçıl gösteri yaparken, yağma olaylarına katılan insanlar için ancak “yüzlerce” denebilir. Fakat bu tür olayların görünürlüğü çok daha fazla. Keza gösterilerde birkaç polis öldürüldü. Muhafazakârlar tam da bu olayları kullanarak gösterilere yanıt veriyor ve “Trump tam da bu nedenle tekrar seçilmeli” propagandası yapıyor. Sokakta yaşananları hangi ideolojik yaklaşım daha etkili biçimde yorumlar ve kitlelere aktarırsa, ABD’nin geleceğini o şekillendirir.
Medya nasıl bir tutum sergiliyor?
Medya tamamen ikiye bölünmüş durumda. Liberal basın diyebileceğimiz New York Times, CNN, Washington Post genel olarak göstericilere sempatiyle yaklaşırken Fox News gibi muhafazakâr medya organları “anarşi hortladı” türünden yayınlara meyyal. Fakat tüm medya Floyd’un öldürülmesini şiddetle lanetleme konusunda mutabık. Türkiye’dekinden farklı olarak, kimse –buna Trump bile dahil– “bu adam zaten birçok suça bulaşmış” türünden karalamalara girişmiyor.
Yüzbinlerce insan barışçıl gösteri yaparken, yağma olaylarına katılanlar için ancak “yüzlerce” denebilir. Fakat bu tür olayların görünürlüğü çok daha fazla. Muhafazakârlar bu olayları kullanarak “Trump tekrar seçilmeli” propagandası yapıyor. Sokakta yaşananları hangi ideolojik yaklaşım daha etkili biçimde yorumlar ve kitlelere aktarırsa, ABD’nin geleceğini o şekillendirir.
Ayaklanan insanların somut talepleri neler?
Polis teşkilatı yapısının elden geçirilmesi, polisin halka karşı işlediği suçların cezalandırılması temel taleplerden biri. Bu tür düzenlemelerin yapılması olası. Ama esas mesele yapısal eşitsizlikler; bunların giderilmesi için ise köklü reformlara ihtiyaç var. Mevcut iktidar bunu doğası gereği yapmaz. O yüzden de yeni bir siyasi hareketin ortaya çıkması, uzun soluklu bir siyasi mücadele yürütülmesi gerekiyor. Kasımdaki seçimler bu açıdan çok kritik. Kastım sadece başkanlık değil, aynı zamanda meclis seçimleri. Bu seçimde senatonun üçte biri yenilenecek ve yerel düzeyde de birçok seçim, dolayısıyla değişiklik olacak. Çok farklı kademelerde, ilerici insanlar başa gelirse, yapısal reformların gerçekleşme olasılığı doğabilir. Önümüzdeki dört ay ABD’nin kader dönemlerinden biri. Şu anki anketler Trump açısından işlerin iyi gitmediğini gösteriyor. Fakat Trump hiçbir zaman yüksek bir ivme yakalayamadı, ama kendi tabanını konsolide ederek yol almaya çalışıyor. Beyaz Saray’ın yanındaki kilisenin önünde İncil göstermesi de bunun bir parçasıydı.
Trump’ın rakibi Joe Biden bu sürece nasıl yaklaşıyor?
Çok yaşlı olduğu için pandemi döneminde pek ortada yoktu. Şimdilerde o da “Amerika’yı barışçıl ortama ben kavuştururum” söylemini kullanıyor. Ayaklanmayı bu açıdan lehine çevirmesi ihtimal dahilinde. Ama önümüzde çok uzun bir dört ay ve nasıl ilerleyeceğini bilemeyeceğimiz bir süreç var. Sadece ABD için değil, tüm dünya için yeni bir belirsizlik dönemi olacağı açık. ABD sisteminde başkanın pek çok konuda yetkisi olduğu gibi, yapamadığı pek çok şey de var. Örneğin, Trump polisi istediği gibi sokağa sürme yetkisine sahip değil. Buna mukabil şehirlere orduyu yığmak istiyor, ama vali ve belediye başkanları buna karşı çıkıyor. Bu nedenle Trump’ın, benzerlerinin diğer ülkelerde yarattığı gibi bir yıkıma yol açma araçları daha sınırlı. ABD ordusu profesyonel bir ordu ve iç siyasete karışması olağanüstü bir olay olur.
Pek çok videoda askeri konvoyların şehirlere indiğini görüyoruz…
Onlar Ulusal Muhafızlar (United States National Guard) unsurları ve bu tür toplumsal olaylarda, doğal afetlerde görev almak üzere oluşturulmuş bir birim. Bir öğrencim mesela, bu birimin üyesi. Çoğunlukla kasırga çıktığında çağrılır ve göreve gider. Bir tür yarı-zamanlı asker gibi. Onlar da valinin onayı olmadan sokağa çıkamaz. Nitekim, pek çok eyalette Demokrat valiler bu unsurları sokağa çıkarmak istemedi. Trump’ın ülkenin her yanına yayılmış bir ayaklanma söz konusuyken polisiye tedbirlere başvurması akla ziyan bir hareket olur. Yaşanan şey ABD demokrasisi ile kapitalist sistemin ortak krizi. Sanders gibi 78 yaşındaki sosyalist bir ismin gençlerin en popüler adayı olması pek çok şeyi anlatıyor. Bugüne kadar sosyalist bir isim ABD’de, gençler arasında hiç bu kadar popüler olmamıştı.
Adaylık süreci bu ayaklanmaya denk gelseydi, Sanders’ın Biden’ı ön seçimlerde geride bırakması mümkün olur muydu?
Çok emin değilim, çünkü Biden’ı öne çıkaran esas unsur siyahların desteğini kazanmasıydı.
Yaşanan şey ABD demokrasisi ile kapitalist sistemin ortak krizi. Sanders gibi 78 yaşındaki sosyalist bir ismin gençlerin en popüler adayı olması pek çok şeyi anlatıyor. Bugüne kadar sosyalist bir isim ABD’de gençler arasında hiç bu kadar popüler olmamıştı.
Sanders varken siyahlar neden Biden’ı destekledi?
Biden sekiz yıl Obama’nın yardımcılığını yapmış olmanın referansıyla bu desteği kazandı. Sonuçta, siyah adamın yardımcılığını yapmış bir beyaz adam siyahlar açısından daha güvenilir bulundu. Nitekim, Biden tam da buna oynayan bir konuşma yaptı. Öte yandan, bu ayaklanmanın ABD kapitalizmini derinden sarsacağını sanmıyorum. Sonuçta, Trump’ın karşısındaki isim, yine sistem adamı olan Biden. Sanders’ın en büyük vaatlerinden biri herkese sağlık sigortası ve parasız eğitimdi. Bunlar pek çok ülkede çok da radikal olmayan vaatlerken ABD sisteminde Sanders’ı radikal yaptı. Sanders’ı hariç tutarak söyleyeyim, ABD kapitalizminin karşısına radikal bir öneri ağı dikmediğiniz ve bunun etrafında ciddi bir toplumsal destek örgütlemediğiniz sürece, sistemin köklü değişimi mümkün değil. Bu sistemi elden geçirmeye niyetli insanlar var, ama köklü değişim hedefleyen ciddi siyasi yapılar yok. Pandemi sırasında binlerce insan yemek kuyruğuna girerken, polis bir siyahı katlederken, ülke çapında isyan çıkarken, aynı günlerde Elon Musk gibi bir adam Trump’ın da teşrif ettiği bir törenle uzaya insan gönderdi. Tarihte ilk kez bir özel şirket bunu yaptı. Musk “Mars’ta emekli olacağım” diyor mesela. Yani, “Düşün, uzay çağında bir ayağımız/ Ham çarık, kıl çorapta olsa da biri” diyen Ahmed Arif aslında ABD’deki vaziyeti de özetliyor.