HDP Diyarbakır milletvekili Remziye Tosun’un TBMM’deki yemin töreninde kürsüye beyaz tülbentle çıkması çeşitli nefret söylemlerine ve bir dizi tartışmaya konu oldu. Remziye Tosun, Sur’un eski bir sakiniydi: Ablukanın ardından çocuklarına el konmuş, emzirdiği bebeğiyle birlikte hapse atılmış, çıktığında gidecek bir evi kalmamıştı. Bugün, Sur’un ve Surlu kadınların sesini duyurmak üzere Meclis’te yerini aldı. Express dergisinin haziran sayısında kendisiyle yapılan söyleşiyi başlığını güncelleyerek naklediyoruz…
2016 yılındaki sokağa çıkma yasaklarının ardından büyük bir yıkımın yapıldığı Sur’daki evinizden devlet zoruyla çıkarıldınız, ama şimdi milletvekili olarak Meclis’e girmeye hazırlanıyorsunuz. Sur’da kaç yıl yaşadınız? Orada mı doğdunuz?
Remziye Tosun: Diyarbakır’ın yoğun göç alan Bağlar semtindeki Fatihpaşa Mahallesi’nde doğdum. 18 yaşında evlendikten sonra Suriçi’ne taşındık ve yirmi yıl Sur’da yaşadık. Dört çocuğum var. 2016’daki sokağa çıkma yasakları sırasında, polisin yoğun baskılarına rağmen Suriçi’ndeki evimi terk etmeyi reddettim. Yasaklar sırasında kapılar kırılıyor, evlerimiz yıkılıyordu. Onca emek verip aldığımız evimizi bırakmak istemiyordum. Ayrıca biz Sur’da nefes alıyorduk. Biz Sur’un dışına “metropol alanı” deriz. Sur’dan çıkıp metropol alanına giderek oradaki yüksek binalarda oturmak, hapse girmek gibi gelirdi bize. Ekonomik anlamda da Sur’un dışında yaşamak çok zor. Sur’da fakirler oturuyordu ve geçimimizi beraber sürdürüp yaşayabiliyorduk.
Dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun “Toledo gibi yapacağız” dediği Sur’un önemli bir bölümünden eser yok artık. Sur’daki yaşam koşullarınız nasıldı?
Sur’da gün sabah 6’da başlardı. Birbirimizin kapısını çalar, sokaklarımızı süpürüp yıkardık. Dayanışma çok güçlüydü. Kısmetimizi Hevsel Bahçeleri’nde yetişen meyve-sebzelerden çıkarıyor, alışverişimizi çok rahat yapabiliyorduk. Çocuklar sokaklardaydı. Komşuluk hissi, sahiplenme duygusu vardı. Sur yıkıldıktan sonra taşındığım binada bir yıldır yaşıyorum, ama hâlâ komşularımı tanımıyorum. Oysa, Dört Ayaklı Minare’den tutun, tüm Sur sokaklarında herkes birbirini tanıyordu. Düğünde, taziyede hemen komşular birbirine haber verir, hasta ziyaretlerine birlikte gidilirdi. Birinin misafiri oldu mu hep beraber yemekler yapar, beraber ağırlardık. O dayanışmanın tarifi asla yapılamaz. O sosyal dokuyu, o ilişkiyi kaybetmenin acısını yaşıyoruz.
Askerlerin bizi evden çıkardıkları günü hiç unutamıyorum. 3 Mart’tı (2016). Atılan biber gazlarının etkisiyle Beritan bayılmıştı. Öksürmekten bir türlü eğilip yerden kaldıramıyordum. Seslendim, duymadı, kıpırdamıyordu. O an “Beritan öldü” dedim. Sonra çocuğa tekrar can geldi. O gün bir çocuğun annesinin gözleri önünde can vermesinin nasıl bir şey olduğunu anladım.
Sokağa çıkma yasaklarının başlamasıyla birlikte 14 aylık bebeğiniz Beritan’la birlikte evinizde kaldınız. O günleri nasıl geçirdiniz, tanıklığınız üzerinizde nasıl etki yarattı?
Askerlerin bizi evden çıkardıkları günü hiç unutamıyorum. 3 Mart’tı (2016). Atılan biber gazlarının etkisiyle Beritan bayılmıştı. Öksürmekten bir türlü eğilip yerden kaldıramıyordum. Seslendim, duymadı, kıpırdamıyordu. O an “Beritan öldü” dedim. Sonra çocuğa tekrar can geldi. O gün bir çocuğun annesinin gözleri önünde can vermesinin nasıl bir şey olduğunu anladım. Sürekli evden çıkmamız için anons yapıyorlardı. Hastaneye götürüleceğimize dair söz verdiler. Bunun üzerine dışarı çıktık. Tabii hastane yerine önce Emniyet Çocuk Şube’sine, sonra da Terörle Mücadele Şubesi’ne götürüldük. Beş günlük gözaltından sonra tutuklandım. Beritan’la birlikte hapse gönderildim. Sokağa çıkma yasağı sırasında evimden çıkmamamı örgüte yardım gerekçesi yaptılar. Çocuğa hapiste bakmak kolay değil. Mahkemeye çıkartıldığımızda dövüldük, Elazığ Cezaevi’ne sürgüne gönderildik. Orada yapılan bir Newroz kutlamasında gardiyanlar mahkûmlara saldırdı. O günden beri Beritan, Newroz kelimesini duyunca ağlamaya başlıyor. 15 ay cezaevinde kaldıktan sonra serbest bırakıldım, psikolojik destek aldım. Cezaevindeki arkadaşların beni ve Beritan’ı sahiplenmesine ölene kadar minnettar kalacağım. Ne yazık ki ruh halimiz halen düzelmiş değil.
Hapisten çıktıktan sonra Sur’a tekrar gittiniz mi?
Uzun süre gidemedim. Sur’la yüzleşemedim. O enkaza dönüp bakamadım. Eşim de hapiste olduğu için, tahliye olduktan sonra Diyarbakır’da gidecek yerim yoktu. Çocuklarımı alıp Ergani’nin Termil köyüne taşındım.
Milletvekili adaylığınız Sur’daki komşularınız tarafından nasıl karşılandı?
Komşularım arayıp tebrik ediyorlar. Başaracağıma ilişkin beni motive ediyorlar. Tek talepleri şu oluyor: Bize arsalarımızı versinler, evlerimizi yapıp tekrar geri dönelim. Onların evini istemiyoruz. Ev yapamasak, çadır kurup yaşarız diyorlar. Kadınların orada nasıl mağdur edildiğini, nasıl ezildiğini kimse görmezden gelemez. Komşularımız halen sarılıp ağlıyorlar. Meclis’e gittikten sonra onların sesi olacağımın sözünü veriyorum. Özellikle çatışma sürecinde birebir tanık olduğumuz durumlar vardı. Oradaki kadınların feryatlarını, sokaklarda aç kaldıklarını nasıl unuturum? Parklarda kalanlar, başka evlere, gidecek yeri olmadığı için akrabalarına sığınmak zorunda kalanlar… Benim önceliğim bu sorunu Meclis’e taşımak olacak.
Express, sayı 164, Haziran 2018