İSTANBUL'DA SEÇİM MANZARALARI

Pınar Öğünç
24 Haziran 2018
SATIRBAŞLARI
24 Haziran’da sandıklara nasıl bir ruh haliyle gidildi, oy kullanırken ve sonrasında zihinleri meşgul eden sorular nelerdi? Seçim saatlerinde CHP, HDP ve Saadet Partisi il başkanlıklarında nasıl bir hava esiyordu? İstanbul’dan sıcağı sıcağına 24 Haziran manzaraları…

Gün doğarken sokaklardaki kedilerle köpekler de şaşırdılar. Tanımadıkları bir kalabalık vardı 24 Haziran sabahı. Saatler 6’ya doğru yol alırken çantaları görev başında yapılması gerekenlerin listesi, tutanak örnekleri, günlük atıştırmalıklarla dolu sandık görevlilerinin bacaklarına sürtündüler. O sandık görevlileri, aynı okulda görevli olup da belki günlerdir yazıştıkları diğerleriyle ilk kez yüz yüze geldi az sonra. Evlerde miladı 2002 öncesine dayanan fırınlarda yapılmış poğaçalar, kekler el değiştirdi, ama pek kimsenin yemeye mecali de yoktu. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın partililerine yaptığı ve neyse ki işgüzarlık eseri sosyal medyadan paylaşılınca kamunun haberdar olabildiği o görüntülerde, sandıklara herkesten erken gidip “hakimiyet” sağlama öğüdü vardı. Göreve buradan başlamak, daha pusulalar mühürlenirken kimsenin hakimiyetine meydan vermemek farzdı.

Fotoğraf: Nazım Dikbaş

Eğitim sisteminin de katkısıyla bu toprakların en gözde erişkin kâbuslarından biri tekrar sınava girmektir. 24 Haziran’a aydınlanan o gece, 56 milyon 322 bin 632 seçmenin ekserisi sandıkta görevi olsun olmasın, bilmedikleri yerden soru çıkan imtihanlarla cebelleşti. Sanki erkenden bu iş bitirilirse oyu en emin yerde saklanacakmış gibi, oy kullanma saatinin gelmesiyle kalabalık başladı okullarda. Güçlükle ayakta duran yaşlılar, kimi yanında seyyar taburesinde üç dakikada bir dinlendirilerek sandık başına getirilmişti yakınları tarafından. Oyunu kullananlar hemen gitmiyor, okul önünde ihtiyacı olana kol desteği için bekliyordu. Ama herkeste bir acemilik vardı, sanki ilk kez oy kullanılıyordu, eller titriyordu kabine doğru yürürken, mühürlü pusulaların titreyişinden görebiliyordunuz. Bu mührün doğru yönü hangisi? Ya yanlış yere basarsam? Ya yanlış yere basarsam?.. Bu nasıl önüne geçilmez bir korkuydu?

Herkeste bir acemilik vardı, sanki ilk kez oy kullanılıyordu, eller titriyordu kabine doğru yürürken, mühürlü pusulaların titreyişinden görebiliyordunuz. Bu mührün doğru yönü hangisi? Ya yanlış yere basarsam? Ya yanlış yere basarsam?.. Bu nasıl önüne geçilmez bir korkuydu?

Müşahitlerin bekleştiği köşelerde piknik tipi termoslarda çay, kahve; acıkana kurabiyeli, krakerli mütevazı açık büfeler hazır duruyordu. Yanlarına yaklaşıp da gidişata dair bilgi edinmek istediğimizde laf şöyle bağlandı kaç kez: “Siz gazetecisiniz bilirsiniz, ne olacak?” İyileşeceğini duymak için doktora bakılan gözlerle, ürkerek… Doktor ne bilsin?

Beşiktaş’ta bir okulda iki AGİT gözlemcisi ellerindeki formlarla dolanıyordu. Çalışma yöntemlerine dair bilgi vermeleri doğru değilmiş, ama görevli oldukları semtlere ve okullara göre değişebilen belli kriterleri kontrol ettiklerini söylediler. Kendi ülkelerinde alışık oldukları seçim ortamıyla karşılaştırmaları istendiğinde, kişisel yorumdan imtina ettiler. Bu öyle bir seçimdi ki, sanki bir önceki gece onlar da rüyalarında bir sınava girmişlerdi.

Buralarda çok şey olmaz, asıl Doğu mühim” dedi bir müşahit. Urfalıydı. Urfa’daki sandıkların güvenliği için kendi oylarını yakıp İstanbul’dan Urfa’ya giden gönüllülerden haberdar değildi. Şaşırdı, sevindi. O esnada o gönüllülerin küreklerle kovalandığını, darp raporu almak için hastaneye gittiklerini bilmiyorduk. Daha öğleni bulmadan ülkenin farklı yerlerinden toplu oy kullanma, engelleme, fiziksel şiddet iddiaları gelmeye başlamıştı.

“Kendilerine sosyete yarattılar”

Saadet Partisi’nin (SP) Cevizlibağ’daki il binası, yolun karşısındaki öğrenci yurtlarına bakıyor. Böylelikle İl Başkanı Abdullah Sevim, camdan baktığında yurt binasının tamamını kaplayan dev bir Tayyip Erdoğan posteri görüyor masasından; altında “hakimiyet milletindir” yazılı. “Bu gençliği tabii, şimdi değişti” diyor gülerek, hakikaten 2000’li yılların başından kalma bir Erdoğan fotoğrafı.

Sevim, Erdoğan’ın “değişimi” üzerine çok kelâm edebilecek biri. İmam Hatip’te birlikte okumuşlar. Belediye Başkanı olduğu dönemden bugünlerin sinyallerini veren hadiseler anlatıyor. İslam Hukuku doktoru Abdullah Bey Milli Gençlik Vakfı İstanbul Şubesi’nin kurucularından, dokuz yıl il başkanlığı yapmış. Erdoğan’la yollarının ayrılmasına rağmen hâlâ o cenahta sevilen, hürmet edilen bir isim. Kamuoyunun geniş kesimi onu “Unutmayın kardeşlerim” diye başlayan o tesirli konuşmasıyla hatırlıyor: “Bu seçim mazlumla zalimin, bu seçim ‘ah’ı olanlarla ‘ah’ alanların, bu seçim suskun ile sesi çok çıkanların, bu seçim Allah’a kul gayrında hür olanlarla; güce, makama, şöhrete tapanların seçimi olacaktır.

“Buralarda çok şey olmaz, asıl Doğu mühim” dedi bir müşahit. Urfalıydı. Urfa’daki sandıkların güvenliği için kendi oylarını yakıp İstanbul’dan Urfa’ya giden gönüllülerden haberdar değildi. Şaşırdı, sevindi. O esnada o gönüllülerin küreklerle kovalandığını, darp raporu almak için hastaneye gittiklerini ikimiz de bilmiyorduk. Daha öğleni bulmadan ülkenin farklı yerlerinden toplu oy kullanma, engelleme, fiziksel şiddet iddiaları gelmeye başlamıştı.

Gece yarısını geçmişken teşkilata yaptığı konuşmanın bu kadar yayılması onu şaşırttığı kadar sevindirmiş de. “Rol yapmadım, o bir feryattı” diyor. Bu seçimin AKP’nin din üzerinden yaratmaya çalıştığı kutuplaşmayı kırdığını, muhalefetin değiştiğini ve kendilerinin de daha evvel hiç ulaşamadıkları kesimlere eriştiklerini söylüyor. Genel Başkan ve cumhurbaşkanı adayları Temel Karamollaoğlu’nın bundaki payını anımsatıyor sık sık. Gençliğe, sosyal medyaya yönelmek baştan beri seçtikleri bir yöntemmiş, ama bunu da bir seçim stratejisi gibi anlatmıyor. “Rabbimiz yoluna hikmetle davet et, diyor. Biz sadece bunu yapıyoruz”. Tamamı gönüllülerden oluşan, ama profesyonel bir ekiple kampanyayı yürütmüşler; ajansla çalışmıyorlar. Çekirdek kadroda kadın yok, kadın kolları ayrı çalışıp katkı sunuyormuş.

Sevim “AKP’de yüzde 20’lik Erdoğan’a âşık Reisçi bir kitle kaldı. Bir kısmı aşk gözlerini kör ettiği için görmüyor, bir kısmı menfaatleri olduğu için. Ayağına giyecek pantolonu olmayanlar bugün hayal edemeyecekleri bir hayat yaşıyor, milyonluk jiplere biniyorlar. Kendilerine sosyete yarattılar” diyor. Gelecekten umutlu, “95’te HADEP’in yaptığı patlama gibi bir yükseliş bekliyoruz. Herkesin, bizim bile şaşıracağımız bir patlama olacak” diyor. Gün içinde sandıklardan duydukları bunu inandırmış ona; “Saadet Partisi küllerinden doğuyor” diye ekliyor.

“Korku bacayı sardı”

CHP İstanbul İl Başkanlığı binasının bir katı nasıl sakin… Akşam gerekirse diye yollanmış birkaç anaakım kanalın çalışanı sessizce bekliyor. Görevli polis memurları İngiltere-Panama maçına dalmış. “Hiç seçim havası yok ha dışarda” diyor biri. Bir yandan haklı, binanın etrafı selfie’sine Galata Kulesi’ni sokmak için eğilip bükülen her zamanın kalabalığıyla dolu. Ama bir kat aşağı inince seçim başlıyor, bir arı kovanı.

Fotoğraf: Nazım Dikbaş

Seçim ve Sandık Güvenliği’nden Sorumlu İl Başkan Yardımcısı Yusuf Erciyas kurdukları güvenlik ağını anlatıyor. Çağrı merkezinde 200’e yakın avukat dönüşümlü olarak ilçelerden gelen ihbar telefonlarını alıyor, müdahalede bulunuyor. Bu esnada Erciyas’ın telefonu da susmuyor. Ümraniye’den gelen bir video kaydını birlikte izliyoruz, gerekli telefon görüşmelerini yapıp sakinleştiriyor. Sabah 5’ten beri ayakta o da.

Çok umutlular ve çok umutsuzlar var. Hatta umut ve umutsuzluk aynı kişide de toplanabiliyor bir anda. Genel olarak sonucu bu kadar öngörülemez bir seçim bitap düşürmüş herkesi. Çok sevinmeye ve de çok üzülmeye aynı anda bu kadar yakın hissetmenin, bunun bırakacağı tesirin ruh biliminde vardır bir izahı. Kaderimizde taşikardi tipi demokrasi varmış.

Cumhurbaşkanı adayları Muharrem İnce’nin seçim güvenliği konusunda “Çözeceğim” iddiasını özel bir tecrübesi bulunmasına bağlıyor. 2014’teki yerel seçimlerde Yalova’da AKP adayının bir oy farkla kazandığı açıklanmış, itiraz ve sıkı mücadele üzerine sonuç CHP adayı lehine dönmüştü. İnce, bu sürecin aktörlerinden biriydi.

Biz de referandumdan dersimizi aldık. Şimdiye kadar hep ‘Oy verin’ diye çağrı yaptık, ama referandumdan sonra insanlar ‘Biz verdik, siz kollamadınız’ dediler. Bu kez halkın ilgisi çok yoğun, gönüllü katılımı fazla, biz de çok çalışıyoruz” diyor Yusuf Erciyas. Çok seçim takip etmiş biri olarak İstanbul’da sandık başında bu kadar fiziki şiddet hiç yaşanmadığını söylüyor. “Buralarda bu kadar cüretkârlarsa, gerisini siz düşünün. Neden? Çünkü korku bacayı sardı…” diyor telefonu bir kez daha çalmadan evvel.

Televizyondan sonuç takip eden aday

HDP İstanbul İl Başkanlığı’nda daha derin bir tecrübenin sakin havası hâkim. Sandık başında olabilecek her tür psikolojik ve fiziksel şiddet hikâyesine aşinalar. Bu seçimde kendi seçmenlerinin bulunduğu bölgeler dışındaki yerlerde gözlemci bulundurmalarıyla senelerdir yaşadıklarını CHP’nin de tecrübe ettiğini söylüyorlar. Kriz Masası ihbarlar alıyor, Büyük Çekmece’den gelen üç yaralının olduğu saldırı haberinin sonrasında, aynı bölgede başka bir okuldan daha gerginlik mesajları düşüyor.

Tecrübenin verdiği sükûnetin dışında havada bir burukluk da var. Nasıl olmasın? Adayları Selahattin Demirtaş cezaevinden kampanya yürütmeye çalışmış, üstelik ne enerjisi eksilmiş, ne neşesi… Öyle ki, bugün avukatlarla görüş saati bittikten sonra seçim sonucunu, kaç oy aldığını televizyondan öğrenecek. Üstelik de hükümete yakın medyadan… Demirtaş’ın dışında, onunla aynı dönemde eş başkanlığı yürüten Figen Yüksekdağ, milletvekilleri, seçilmiş belediye başkanları, her düzeyde yöneticisi, üyesi, gönüllüsü, partinin binlerce mensubu cezaevinde. Seçimden bir gün önce sandık görevlilerini gözaltına almaya kadar uzandı iş.

Çok umutlular ve çok umutsuzlar var. Hatta umut ve umutsuzluk aynı kişide de toplanabiliyor bir anda. Genel olarak sonucu bu kadar öngörülemez bir seçim bitap düşürmüş herkesi. Çok sevinmeye ve de çok üzülmeye aynı anda bu kadar yakın hissetmenin, bunun bırakacağı tesirin ruh biliminde vardır bir izahı. Kaderimizde taşikardi tipi demokrasi varmış.

Gün içinde kaç kez duyduğumu sayamadığım o soru geliyor yine: “Sizce ne olur?

Sonra sıra sandıkları saymaya geliyor.

https://twitter.com/cumhuriyetgzt/status/1010939961892397056

^