Harmandalı’nın Berci Kristin Çöp Masalları’nı hatırlatmaması ne mümkün. 1980 sonrası İzmir’e göçen emekçilerin yaşadığı bölgede kentin dev çöplüğü yer alıyor. Gezi direnişinin ardından forumlar ve çöp eylemleriyle başlayan örgütlenme yüzlerce çocuğa eğitim veren bir derneğe, ortak değer yaratan bir kooperatife, şenlikli direnişe evrildi. Mahalleden naklen.
Ne zamandan beri bu mahallede yaşıyorsunuz?
Songül Gün: Doğma büyüme mahalleliyim. Ailem 1990’larda Dersim’den Harmandalı’na göç etmiş. İngilizce öğretmenliği yapıyorum. Örgütlenmedeki arkadaşlarla Gezi direnişi sırasında tanıştım. Yıllarca aynı sokaklarda yürümüş, tanışmamışız. Gezi sonrasında Harmandalı Halk Forumu oluşturuldu. Orada bir yoldaşlık hukuku kurduk. Büyük bir “çöp eylemi” yaptık. Hepimizin doğduğumuzdan beri çöplükle ilgili bir derdi vardı. Koku, sinek, çöp suyu, çöp arabası hiç eksik olmadı. 2000’den sonra sorun iyice derinleşti. Çöplük 1992’de kuruldu. O dönemde civarda imar yoktu, ama evler inşa ediliyordu. Gemi söküm parçalarından kimyasal tıbbi atıklara kadar İzmir’in tüm çöpü bir işleme tabi tutulmadan buraya getiriliyor, arada sineklere karşı kireç dökülüyordu. Evlerimizin arasından geçen derelerde çöp suyunun yüzeyindeki kireci görüyorduk. Çöp suyuna bata çıka büyüdük. Ayrıca, çöp kamyonları sık sık kazaya sebep oluyordu.
Selçuk Koçak: Ailem eski ismiyle Çimentepe bölgesine, 1980’de Tariş direnişinin yaşandığı yere göçle gelmiş. 1980 darbesinin ardından Çimentepe Güzeltepe ve Şirintepe diye ikiye ayrıldı. Harmandalı’na gelenlerin çoğu Güzeltepe’dendir. Kürt ve Alevi kökenlidir. Harmandalı köyünde Yörükler otururdu. 1991’de Harmandalı’na yerleştiğimizde 4 yaşındaydım. Ailelerimiz önce tek katlı gecekondular yaptı. Zamanla ikinci, üçüncü katlar çıkıldı. Çevre yolu, hastane ve okulla beraber burası kentsel rant alanına dönüştü. Ardından apartmanlar yükseldi. Yörük köylülerin çoğu milliyetçiydi. Bizim gibi göçle gelenler Zazaca, Kürtçe konuştuğumuz için okulda dayak yiyorduk. Eski çöplük bugün milyon dolarlık dairelerin satıldığı Mavişehir bölgesindeydi. Oranın altı hâlâ çöplüktür. 1980’lerin sonunda Boğaziçi Üniversitesi’nden bir grup akademisyen toprak geçirgenliğini değerlendirip, şehrin dışında da kaldığı için Harmandalı bölgesini çöplük olarak öneriyor, bölgeye kesinlikle imar izni verilmemesi gerektiğini söylüyor. Ardından katı atık depolama başladı. Buradan şehir merkezine gitmek bir buçuk-iki saati alıyor. Ama İzmir kuzeye, bu tarafa doğru genişliyor. İleride burada kentsel dönüşüm mücadelesi gündeme gelecek.
Kooperatifin dernekteki faaliyetlerini desteklemek için kültür-sanat kumbarası, kadın emeğini gözetmek, mahalledeki kadınların kendi karar mekanizmalarını kurmalarına yardım etmek için de kadın kumbarası var. Kooperatifin kasasında kaynak birikse, bir okul kuralım, spor kulübümüz, kreşimiz olsun isterim.
Çocukluğumuzda burası iki tepenin arasında bir vadiydi. Şu an o tepelerden yüksek bir çöp yığını var. Çocukken çöplükte top arardık. Bölgenin imara açılmasıyla çöplük toplumsal bir sorun haline geldi. Çöplüğün çevresinde yaklaşık 70 bin kişi yaşıyor. Bu nüfusun ortasından belediye her gün 4 bin 500 ton çöp geçiriyor. 2008-2009’da dönemin Büyükşehir Belediye başkanı Aziz Kocaoğlu “İzmir’in en büyük sorunu olan çöpü üç-dört yıl içinde çözeceğiz” dedi. Tabii öncesinde ailelerimizin yaptığı eylemler, protesto yürüyüşleri var. Eylemlere zaman zaman jandarma müdahale ediyor, havaya ateş açıyordu. Mücadele sürecine EGEÇEP (Ege Çevre ve Kültür Platformu) gibi çevre örgütleri ve çeşitli muhalif siyasi yapılar dahil oldu. Ama siyasi beraberlik kurulamayınca mücadele sönümlendi. Gezi sonrasındaki forum sürecinde çöplükte devasa bir yangın çıktı. Yangınla beraber sorun yine gündemimize geldi. Kamuoyu oluşturmak için Aziz Kocaoğlu’nun gittiği her yerde kendimizi ifade etmeye çalıştık. Gezi’nin getirdiği bir motivasyon da vardı.
Ebru Gürsoy: Çocukken Kocaeli’den buraya akrabalarımızı ziyarete gelirdik. Üniversiteden sonra mahalleye taşındım. Derneğin faaliyetlerine, özellikle çocuklarla yapılan etkinlilere destek veriyorum. Geçtiğimiz yıl boyunca çocuklarla çeşitli filmler izledik, beraber mısır patlattık, filmler üzerine konuştuk. Yaz okulunda çocuk şenlikleri organize ediyoruz. Şubadap çocuk müzik grubuyla çocuklar enstrüman çalmayı, birlikte çalışmayı öğrendi.
Yaren Yıldız: Forumlar zamanında 17 yaşındaydım. Dernek kurulunca Ebru’yla birlikte çocuklara ders vermeye başladık. Kültürel ve sanatsal anlamda çocuklara temas etmek, farklı boyutlarda düşünebilmelerine yol açmak, büyüdüklerinde ilişkiyi sürdürmek istedik.
Gürsoy: Gezi’den sonra kurulan dernek ve yapılan eylemler insanları birleştirdi. Ailelerin katılımı ve desteği çok güçlü. Forum sürecinin derneğe dönüşmesi, kalıcılık çok önemli.
Sizin ilginiz nasıl başladı Harmandalı’ndaki örgütlenmeye?
Caner Bostancı: Mimar Sinan Üniversitesi sosyoloji bölümünde yazdığım yüksek lisans tezi Harmandalı Katı Atık Düzenli Depolama hakkında. Burayı 2013’ten beri takip ediyorum. Harmandalı Kültür Sanat Derneği ve Yeni Hayat Kooperatifi’nin de gönüllüsüyüm. 2000’lerin başında çöp havzasında 300-400 geri dönüşüm işçisi vardı. Buradaki işçilerin sokaktakilerden farkı gezmek yerine tek mekânda çalışmalarıydı. Önceleri çöplüğe kaçak girmiş, yükte hafif pahada ağır madeni metal kablo ve bakır toplamışlar. Sonrasında tam mesaiye geçmişler. Yaklaşık 20 yıl İzmir’in geri dönüşümünü bu insanlar yaptı. 2018 nisanında biyogaz tesisi faaliyete geçince çöp onlara kapatıldı. Çöpün içine döşenen tahliye borularıyla çıkarılan metan gazı tesiste elektrik enerjisine çevriliyor. İhaleden sonra, çöplüğün 20 yıl daha ömrü olduğu söylenmeye başladı.
Koçak: Çünkü ihaleye giren şirketin para kazanması lâzım.
Bostancı: Aziz Kocaoğlu çöpü yavaş yavaş başka alanlara taşımayı taahhüt etmişti. Çöplük rekreasyon alanına dönüştürülecekti. Ama ihaleyi alan firmaya, üstelik “ÇED’e gerek yoktur” kararıyla çöplüğü 20 yıllığına verdiler.
Geri dönüşüm işçileri buralı mıydı, onlar nasıl şartlarda çalışıyordu?
Hiçbir önlem olmadan çalışıyorlardı. Aralarında işsizler, uzun süre iş bulamamış üniversite öğrencileri, göçmen Suriyeli işçiler vardı. Çoğu kentten dışlanmış, görünmez insanlardı. Belediye ihale için işçilerin çalışma koşullarını bahane etti. 20-30 depocunun aracılık ettiği, rant alanına çevirdiği, Belediye’nin göz göre göre izin verdiği depo sistemini öne sürdüler. Böylece çocuklarıyla beraber çalışan 400 işçi suçlu ilan edildi. Mesele İzmir halkına “orada çeteleşme var” diye yansıtıldı. Çöplük ciddi bir halk sağlığı sorunu yaratıyor. Ama esas mesele yerel yöneticilerin halkı muhatap kabul etmemesi.
Gün: Biyogaz projesini başka ilçelere asılan afişlerden öğrendik. Her ortamda kendimizi ifade etmeye çalıştık. “Elbette geleceğiz, sizi dinleyeceğiz” dendi, ama gelen giden olmadı. Burada yaşayanlar hiçe sayıldı. Kendimizi anlatabilmek için Çöpten Bir Hayat belgeselini hazırladık.
Koçak: Gerçekleri öğrenmek istiyoruz. Dernek ve kooperatif çalışmamızın da temel hedefi bu. Mevcut siyasi pratikler hep “beklemek” üzerine kurulu. Biz ise meclisleşerek özgüç ve özyönetimle beklemeden hayatı dönüştürmek istiyoruz.
Gezi’den sonra yaptığınızı söylediğiniz çöp eylemi neydi, nasıl bir eylem yapmıştınız?
Gün: Yolu kapatıp çöp kamyonlarının geçişini engelledik. Tüm halk, anneler, nineler geldi. Cevabı iki adet TOMA, akrepler ve polis ekipleriyle verdiler.
Koçak: Eyleme sabah sekizde başladık. Sabaha karşı iki buçukta, TOMA’ların saldırısına ramak kala bitirdik.
Gün: Çöpler kamyonun içinde 24 saatten fazla kalamaz. Yoksa gaz sıkışması olur. Çöp toplanmadığında ise tüm şehir kitlenir.
Koçak: Polis gün boyu bize “tatlı çocuklar” muamelesi yaptı. Ama akşam geç saatlere doğru şehrin çöpü alınamayınca tansiyon yükseldi. Sanki eylemi yapan halk değilmiş gibi “halk bir yana çekilsin, eylemciler diğer yana” diye anons yaptılar. Kimse çekilmedi tabii.
Gün: “Yolu açıyoruz, ama yoldan yürüyeceğiz” dedik. Kitle halinde yürüyünce yol yine kapandı. Mahalle girişine anneler dizildi, polis gidince dağılacağımızı söylediler. Polis çekilince dağıldık.
Siz mahallede çöp kaynaklı sağlık sorunları yaşadınız mı?
Yıldız: Çocukken mahallede verem testi yapılırdı. Çöpten nedeniyle verem vakalarının sayısı yüksekti. Verem mikrobu taşıdığım içim uzun süre tedavi gördüm. Çok rahatsız edici bir kokunun içinde yaşamanın dışında, bir diğer sorun da yaşadığımız yere dair insanlardaki algı. İnsanlar “çöpün orası” diye mahalleyi hor görüyor. Zaten Alevi nüfustan dolayı da bir dışlama söz konusu.
“Ezilenlerin pedagogu” Paulo Freire gibi özgürleştiren bir eğitimi amaçlıyoruz. Şubadap çocuk orkestrası albüm kapaklarını çizdi, enstrümanlarını kendi seçti. Dernekte üst dönemler alt dönemlere eğitim veriyor, çünkü öğretmeden öğrenemezsin.
Forumlardan derneğe geçiş nasıl oldu?
Koçak: Forumları Gezi direnişinden mahalleye dönen 20-30 kişilik bir grup başlattı. Duvara Karşı tiyatro topluluğu, İzmir Müzisyenler Derneği, Praksis müzik kolektifi gibi inisiyatifler de destek verdi. İnsanları biraraya getirmek için müzik, sanat önemli bir araç. Zamanla çocuk orkestrası, dersler, pedagojik eğitimler, çocuklarla film izleme, beslenme atölyeleriyle faaliyetlerimizi zenginleştirdik. Bu zenginlik hedeflediğimiz “yeni hayat, yeni birey” tahayyülüne cevap veriyor. Yaratmak istediğimiz kültürün kendini ifade ettiği müziği, tiyatrosu olmalı. Sanat yanında eğitime de odaklanıyoruz. Gündelik hayatta kendini yenileyerek var edecek yeni insanların nasıl olabileceğini tartışıyoruz. Devletin enformel örgütlenmeleri marjinalleştirme yöntemlerini hem solun tarihinden biliyoruz hem de yaşadığımız coğrafyanın bir gerçekliği bu. Forumlarda farklı siyasi düşüncelere sahip insanlar vardı. Hatta birileri var diye “biz gelmeyiz” diyenler oldu. Oysa herkes bu mahallenin insanı, birlikte tartışacağız. Örgütlü mücadele deneyimleri olanlar da var, toplantı kültürü olmayanlar da. Biri bir öneri sunuyor, örgütlü yapı deneyimi olan başkası “bu olursa böyle olur, biz daha önce yaptık, olmadı” diyor. Başka birinin fikrine yine aynı cevabı veriyor. Bırakın insanlar kendi kararlarını versin, hatalarından ders çıkarsın. Derneği kurarken doğrudan demokrasinin karar alma süreçlerini yavaşlatmasını ve emek hukukuna ne kadar uygun düştüğünü tartıştık.
Doğrudan demokrasi konusunda ne karar aldınız?
Koçak: Forumda biri çıkıp öneride bulunuyor, ama iş emek vermeye gelince, bakıyorsun ortada yok. Emek hukukunda ise herkes söz alabilir, ama bir öneride bulunanın sürece de omuz vermesi gerekiyor. Bu dışlayıcı ve muhafazakâr görünebilir. Ama birileri fikirleri ortaya attıktan sonra çıkıp gittiğinde, o fikirler lafta kalır. 500 kişi tartışıyoruz diyelim, herkes 10 dakika konuşsa toplantı günler sürer. O yüzden “emeğe dayalı bir hukuk inşa edelim” dedik. Derneğin bir başkanı, yönetim kurulu olması gerekiyor. Ama bizde kimse tek başına karar veremez. Kararlar mecliste alınır. Birinci sınıftan yedinci sınıfa getirdiğimiz çocuklar var. Burada çocuklar “şöyle ya da böyle davranacaksın” dediğimiz için değil, bizden öyle gördükleri için arkadaşlarına bağırıp çağırmaz.
Gün: Akran zorbalığı varsa çocuklarla toplantı alınır, neden böyle davranıldığı tartışılır.
Koçak: Resmi statü olarak derneğiz, ama kendi içimizde kolektif karar alan bir meclisiz. Mahallede bizim bir üst kuşağımız 1980 darbesi sonrası baskı görmüş, cezaevine girmiş. Onlarda bir korku hâkim. Çok naif ilerledik. Gezi’de iktidarı alaşağı edebileceğimiz hissine sahiptik. Ardından geri çekildik. Şimdi buna karşı sürekli direniyoruz.
Derneğin içinden kooperatif fikri nasıl çıktı?
Bostancı: 1970’lerdeki mahalle çalışmalarında devrimciler halkla birlikte, tırnaklarıyla kazıyarak mevzi kazanmış. 1990’larda Kürt ve Alevi mahallelerine yoğun saldırılar oldu; direnişler yaşandı. 2000 sonrasında solun mahallelerde etkili bir mücadele enstrümanı yoktu. Anahtar soru: Mücadele aracı ne olacak? Sürekli arayış içindeyiz. Yoksa dernekte kalır, kooperatif kurmazdık.
Irmak Melek: Faaliyetler arttıkça ortaya kaynak sorunu çıkıyor. Bunun üstesinden nasıl geleceğimizi düşünürken kooperatifleşme fikri ortaya çıktı. Çocuk bakımı kadınların üzerine yıkılmış durumda. Bu emeği bir kooperatifle kolektifleştirmek hem o bakımı veren yetişkini hem de çocuğu değiştirir. “Çocuklarımızı kapitalist sistemin kreşlerine göndermek zorunda değiliz” deme imkânı doğurur. Kadın üretim atölyesi kurma fikrimiz de var. Kooperatif dayanışma ilişkilerini kurumsallaştırmak, kalıcılaştırmak için önemli bir adım.
Bostancı: Devlet 15 Temmuz sonrasında sadece devrimcilere değil, tüm halka saldırıyor. Bu durumda yeni araçlar bulmaya çalışıyoruz. Bu sene derneğe 60 yeni çocuk geldi, onların aileleri de var.
Gün: Dernek altı yılını doldurdu. Biz dernekle büyüdük, politikleştik, onunla bir bakış açısı kazandık. Bu büyümenin, özneleşmenin bize kattığını biz de başkalarına katmak istiyoruz.
Koçak: Tahlil düzeyinde kalmayan, hayatlarımızı değiştiren bir toplumsal çözüm önerisi geliştirmek amacındayız. Dernek ve kooperatif kelimelerinin içeriğini de değiştirmeye çalışıyoruz. Süreklilik anahtar, ama kendini sabit kılan bir süreklilik değil kastettiğimiz. Kendini değiştiren, dönüştüren, tartışan bir süreklilik.
Bostancı: Dernekte ders verirken de bütüncül yaklaşıyoruz. Matematikle birlikte felsefe, sosyoloji, drama dersleri var. Amaç çocuklara başka bir perspektif kazandırmak. Bunu yaparken ailelere de ulaşıyorsunuz.
Gün: Cenazesi olan derneğe gelir, ne ihtiyacı varsa alır. Bir öğrencinin matematiği kötüdür, bize gelir. Kil atölyesi, şenlik düzenleriz, çocuklarla orkestra kurarız. Temel amaç gündelik hayatı örmek, beraber yemek yemek, birbirimizin düğününe, cenazesine katılmak, dertleşmek, herkesi sürece dahil etmek.
Resmi statü olarak derneğiz, ama kendi içimizde kolektif karar alan bir meclisiz. Mevcut siyasi pratikler hep “beklemek” üzerine kurulu. Biz ise meclisleşerek özgüç ve özyönetimle beklemeden hayatı dönüştürmek istiyoruz.
Örgütlenmede kaç kişi aktif?
Koçak: İşin mutfağında 30-32 kişiyiz. Geniş toplantılara 200 kişi gelir. Derslere gelen 300 civarında çocuğun aileleriyle de ilişkilerimiz kuvvetli.
Gün: Derneğin ikinci yılında çocuk şenliği yapmaya başladık. Katılım her geçen yıl arttı. Artık tek güne sığmıyor. Her şenlik öncesi “şalala” dediğimiz bir yürüyüş yapıyoruz. Şubadap çocuk orkestrası öncülüğünde, herkes bir enstrüman alır eline, “mahallede şenlik var” sloganıyla yürürüz. Aileler evlerinden çıkar, çocuklar yürüyüşe katılır. Şenlik için Ali İsmail Korkmaz Parkı’nda toplanırız.
Koçak: Şenliğin birinci yılında, insanlar camlara çıkıp “bunlar ne yapıyor” diye bakıyordu. Şimdi “bizim sokağa gelseler de aşağı insek” diye bekliyorlar.
Harmandalı’nın toplumsal yapısının da örgütlenmeye uygun olduğunu söyleyebilir miyiz?
Gün: Hem mahallenin yapısı hem de bizim burada doğup büyümüş olmamız bir etken. Ama esas olan sürekli faaliyet yapmak. İnsanlar bazen “neden ücretsiz ders veriyorsun, neden kendine ev almıyorsun, kirada oturuyor ve bu işlerle ilgileniyorsun” diye soruyor. Siyasetten korkuluyor. Annemin dahi, ki siyasetle ilgilenmiştir, derneğe gelmemle ilgili endişeleri vardı. Sonuçta, baskı görmüş, göç etmiş. Ben de uzun yıllar Alevi olduğumu sakladım. Anadilim Kürtçe öğretilmedi. İnsanların korkularını anlayabiliyoruz. Çok acı çektiler, temkinli davranıyorlar. İkna ve güven süreklilikle mümkün oldu.
Buradaki örgütlenme modeli başka mahallelerde de uygulanabilir mi?
Koçak: Dernek ile kooperatif birlikteliği çok önemli. Kültürel hegemonya ve gündelik hayatın örgütlenmesi dayanışma ekonomisi temelinde olmalı. Sistem içinde çalışmak yerine kendi fikirlerimizi yaygınlaştırabileceğimiz bir alan mücadelesi verebilir miyiz? Aynı zamanda bu bir kent tartışması. Yaptığımızı “gönüllü artı değer sömürüsü” olarak tanımlıyoruz. Çocukların rahatça gelip gidecekleri bir kütüphane, bilgisayar odası, müzik merkezi gibi alanlar yaratıyoruz. İleride bir okulumuz, kreşimiz olabilir.
Bostancı: İnsanlar maddi açıdan sıkıntıda. Tüm faaliyetler gönüllülük esasına göre yürüyor. Bu, bir yere kadar ilerletilebilir. Bir yerden sonra kaynak ihtiyacı ortaya çıkıyor. Derneğin gönüllü öğretmenlerini kooperatif üzerinden istihdam etmek istiyoruz.
Koçak: Bu tartışmaları yürütenlerin bir kısmı, meseleyi bir sistem eleştirisi ve sınıf mücadelesi üzerinden kuruyoruz. Örneğin, ben geçinme sorunumu bireysel olarak ya da mahalle ölçeğinde çözsem, bazıları “daha ne istiyorsun, dünyayı değiştirmek de nedir” diyebilir. Ama, durmak istemem. Kooperatifin kasasında kaynak birikse, bir okul kuralım, spor kulübümüz, kreşimiz olsun isterim. İnsanlar sınıf perspektifiyle bakmıyor, sadece sorunlarını çözmekle yetiniyorsa, bu da zamanla problem haline gelir. Kooperatifte arkadaşlar asgari ücretle çalışıyor, sistemi eleştiren bir kooperatif asgari ücret mi ödeyecek? Bunun gibi pek çok mesele üzerine tartışıyoruz. “Gönüllü emek sömürüsü” sonsuza kadar devam edemez. Kooperatifi kurarken “patronsuz bir dünya mümkün” dedik. Mevzuat kooperatifi bir şirket gibi tanımlıyor, kârı ortaklara bölüştürmeyi hedefliyor. Biz kâr amacı gütmüyoruz, kâr payı dağıtmıyoruz. Burjuva hukukunun sınırları içinde kalmak istemiyoruz. Çalışanların kendi maaşlarını ve çalışma koşullarını belirlemesini istiyoruz. Şu an iki arkadaş haftada 45’er saat çalışıyor. İleride neden 30 saate inmesin?
Bostancı: Kooperatifin dernekteki faaliyetlerini desteklemek, daha çok kişiye ulaşabilmek için kültür-sanat kumbarası, kadın emeğini gözetmek, mahalledeki kadınların kendi karar mekanizmalarını kurmalarına yardım etmek için de kadın kumbarası var. Ayrıca, emek kumbaramız da var. Burası işçi yoğun bir mahalle, birçok insan tekstil ve inşaat sektöründe çalışıyor. Elbette bu halimizle her şeye yetemeyiz. Ama kumbaralar doldukça yeni tartışmalar açılacak. İş cinayetlerinde ölen ailelerin çocuklarıyla bir çalışma mı yapacağız? İşyerlerindeki sınıf mücadelesine nasıl omuz vereceğiz?
Koçak: Yeni Hayat Kooperatifi zamanla çalışanların üretim ve çalışma şartlarını, ücret politikalarını belirledikleri bir koordinasyon merkezine dönüşecek. Belki on tane kooperatif kurup bunlar arasında para ilişkisini ortadan kaldıracağız.
Yaratmak istediğimiz kültürün kendini ifade ettiği müziği, tiyatrosu olmalı. Sanat yanında eğitime de odaklanıyoruz. Gündelik hayatta kendini yenileyerek var edecek yeni insanların nasıl olabileceğini tartışıyoruz.
Gündelik faaliyetleriniz nelerden oluşuyor?
Koçak: Haftanın üç günü eğitimler var. Ayrıca söyleşiler ve dernek kahvaltıları düzenliyoruz
Gün: Müzik dinletileri düzenliyor, beraber tiyatroya gidiyoruz. Böylece birlikte yenilenme imkânı yaratıyoruz.
Bostancı: Dernek gönüllüleri kooperatife de destek atıyor. Dolayısıyla, tüm zamanımız doluyor.
Gün: Hepimiz bir yerde ücretli çalışıyoruz. Kendi mesailerimizin boğuculuğu da var. Bir arkadaşımız sabahları derneği açıyor. Önceleri, makarna dizmeye, ürün fiyatı araştırmasına, beraber dantel örmeye aşina değildim. Üniversiteye gitmiş, entelektüel ortam görmüş olmanın getirdiği bir hal. Ama zamanla her şeyin iç içe olduğunu öğrendim. Market için raf aramanın, örgü örerken sohbet etmenin, hepsinin mücadele içinde bir yeri var. Atılan her ilmik gündelik hayatı örüyor. Okulda milli eğitim bakanlığının sınırlarına, müfredata, hiyerarşik yapıya bağlı kalıyorum. Ama burada içeriği kendimiz belirliyoruz; gerçekten bir şeyler öğretebildiğimi ve öğrendiğimi hissediyorum. Maaşımdan asgari hayat koşullarımı sağlayacak kadar alıp kalanını kooperatifte bırakıyorum.
Bostancı: Krizle birlikte tekstil firmaları kapanıyor. 15 yıllık tazminatlarını alamayan arkadaşlarımız var, onlara da destek olmaya çalışıyoruz.
Koçak: Ders verdiğin çocuğun babası inşaatta çalışırken düşüyor, yaralanıyor veya ölüyor. Bunun gibi iş cinayetlerinde hukuki destek sağlamaya gayret ediyoruz.
Korona döneminde işinden olan ya da ücretsiz izne çıkarılanlar için dernek olarak bir şey yapabildiniz mi?
İşsizliğe, dolayısıyla açlığa mahkûm edilenlere yönelik kooperatifin ana bütçesinden ve dayanışmaya katkı verenlerin yardımlarıyla dayanışma kolileri hazırladık. İşin güzeli Kadınlar Birlikte Güçlü platformu ve Eğitim-Sen’li öğretmenler de dayanışma kolilerini kooperatiften temin etti. Önümüzdeki dönemde birlikte daha çok iş yapacağız.
Belediye destek veriyor mu?
Koçak: Bizi PR aracına dönüştürmelerine izin vermiyoruz. Öz gücümüzle ilerlemek taraftarıyız.
Gün: Devletin bizden vergi almamasını sağlamaya çalışıyoruz. Belediyeler de kamusal bir iş yaptığımız için bizi desteklemeli. Ama sırtımızı onlara yaslamıyoruz.
Dayanışma ekonomisini nasıl tahayyül ediyorsunuz?
Koçak: Sistemle mücadele etmek için onun dışına çıkmayı öneren ekolojistler var. Dayanışma ekonomisinden kastettiğimiz bu değil. Dağın başında fikrilerini ne kadar toplumsallaştırabilirsin? Yeni insanlarla temas kurmak gerekiyor. Dayanışma ekonomisini İstanbul’da, Ankara’da, Mersin’de yaygınlaştırabilmeli, bütünleşecek bir noktaya gelebilmeliyiz.
Ovacık deneyimi üzerine ne düşünüyorsunuz?
Gün: Ovacık’taki tarımsal üretim o deneyimi farklı kılıyor. Biz şimdilik tüketim kooperatifi gibiyiz. Temel vurgumuz ortaklara kâr payı dağıtmadan, var olan değeri toplumsal faydaya çevirmek. Öte yandan, Ovacık Kooperatifi denince Fatih Maçoğlu’nun akla gelmesi biraz rahatsız edici. Yeni Hayat Kooperatifi dendiğinde bir kişinin akla gelmesini istemiyoruz.
Koçak: Dersim’de insanların üretimde dayanışmanın var olabileceğini göstermeleri çok önemli. Devlet tarafından baskı görmüş bir bölgede bunu yapmak çok kıymetli. Peki bu nereye kadar ilerletilebilir? Toplumsal sorunların genişliğini düşününce, kooperatifçiliğin ne kadar çözüm olabileceği tartışmalı. Örneğin, Brezilya’daki Topraksızlar Hareketi’ni esinlendirici buluyoruz. Büyük toprak sahiplerine karşı, somut sorunlar üzerinden örgütleniyorlar. Sistem insanlara “yaşamasanız da olur” diyor. Onlarsa “biz öyle değil, böyle yaşarız” diye cevap veriyor.
Gün: Eğitim konusunda “ezilenlerin pedagogu” Paulo Freire’den etkilenme sebebimiz de bu bakış açısı. Özgürleştiren bir eğitimi amaçlıyoruz.
Koçak: Topraksızlar kıra müdahale etti. Bugün kente müdahale etmek lâzım. Bir işgal gerçekleştiğinde MST orayı destekleyecek finansal kaynak yaratıyor. Ürünler kooperatifler yoluyla kentlerde satılıyor. Üretim fazlası başka yerleri desteklemek için harekete aktarılıyor.
Forumda biri çıkıp öneride bulunuyor, ama iş emek vermeye gelince, bakıyorsun ortada yok. Fikirlerin, önerilerin lafta kalmaması için “emeğe dayalı bir hukuk inşa edelim” dedik.
Freire’den nasıl etkilendiniz?
Eğitim insanlarla daha kolay iletişime geçmeyi sağlıyor. Aileler çocuklarının başarısına odaklı. Çocuk elbette başarılı olsun, dersin gereklerini yerine getirsin. Ancak, dersi nasıl anlattığın önemli bir mesele. Salt x+y diye de anlatabilirsin, nedenlerini, sonuçlarını da işin içine katabilirsin. Biz ikincisini tercih ediyoruz. Şubadap çocuk orkestrası kendi albümlerinin kapağını çizdi, enstrümanlarına kendileri karar verdi. Çocukların daha çok söz söyleyebileceği bir ortam yaratmaya çalışıyoruz. Eğitime, bilgiye kimin neden ihtiyacı var? Sermaye de analitik düşünebilen insan istiyor. Biz ise analitik düşünen insanların kapitalizmin değil, toplumun sorunlarını çözmesini istiyoruz.
Gün: Eğitim alan çocuk öğretebilmeli de. Dernekte üst dönemler alt dönemlere eğitim veriyor. Çünkü öğretmeden öğrenemezsin. Dernek açıldığından beri gelen çocuklardan birinin ablası bu sene Dokuz Eylül Üniversitesi matematik bölümünü kazandı. “Ben de artık dernekte ders vermek istiyorum” diye geldi. Bütünsel eğitim çok önemli. Bir mutfak atölyesi yapılıyorsa, sonrasında bulaşıkları çocuklar yıkayacak. Ailede bulaşığı kadınlar yıkıyor. Çocuklar düşündü ve “evde herkese yardım etmeliyiz, o sebeple bulaşıklarımızı kendimiz yıkamalıyız” sonucuna vardı. Matematik dersi verdiğimiz her çocuğun mümkünse tiyatroya, sinemaya gitmesi, enstrüman çalmasını istiyoruz.
Film gösterdiğimiz odanın ismi Lale Sineması. Her filmden sonra mutlaka bir form dolduruyoruz. Orkestradan çocuklarla Koko isminde bir filme gitmiştik. Filmdeki çocuk gitar çalmak istiyor, ailesi karşı çıkıyor. Çocuk arzuladığı, inandığı şeyi bırakmıyor. Mahalleye döndük, “geç oldu dağılalım” dedim. Çocuklar “nasıl ya, değerlendirme yapmadan mı dağılacağız” diye isyan etti. Derneğe geçip toplantı yaptık. O gün “burada iyi bir şey yapıyoruz” hissine tekrar ikna oldum.
Kooperatifin kuruluşunda ekonomik alt yapısı nasıl oluştu?
Dayanışma ekonomisi için üç buçuk sene her ay 80 kişi aramızda para topladık. Kooperatif o parayla kuruldu. Misal, bir ukulele ya da keman alacağız, birilerinden destek istemek sürdürülebilir değil. Ayrıca, katılımcılık yok. Biri parayı veriyor, işi çözüyorsun. Öz-ekonomi hep kafamızı kurcalayan bir şeydi.
Koçak: İhtiyaçlarımızı karşılamayı kolaylaştırmamız lâzım. Dayanışma bizim için politik bir şey. Kooperatif de dernek gibi hukuki bir araç. Bir şirket de kurabilirdik; ama orada yetki tek kişiye ait. Kooperatifte ise bir kişi 100 ortaklık payına da sahip olsa, tek bir söz hakkı var. Kooperatif deyince herkesin aklına önce yapı kooperatifleri geliyor. İnsanlar “hayırdır bina mı dikeceksiniz” diye soruyordu. Oysa Türkiye’de 30’dan fazla kooperatif modeli var. Biz hepsine bakıp kendimizce bir model bulduk. Şirketlerin kâr dediği artı değeri tekrar topluma döndürmek istiyoruz.
Kooperatif marketi açmaya nasıl karar verdiniz?
İnsanların yaptığı maddi katkıyı somut bir çalışmaya dönüştürmek istedik. Bir süre “kirli gitme” kararı aldık. Toptan ürün de satıyoruz. İstanbul’da bazı kooperatifleri takip ediyoruz. Onlar daha çok “sağlıklı gıda hakkı”, “organik tüketim” gibi saiklerle hareket ediyor. Bizim oralara gidecek yolumuz uzun. Temel derdimiz dernek çalışmalarını sürdürebilmek ve temel ihtiyaçları karşılamak için bir ekonomi yaratmak. Market fikriyle beraber diğer kooperatiflerin de tartıştığı konulara geldik. Coca Cola, Ülker, Eti ürünleri satacak mıyız? Tartışmalar 4-5 ay sürdü. İnsanların tüketim alışkanlıklarını değiştirmeye, doğrudan üreticiden ürün almaya kalktığımızda çok ciddi maliyetler çıktı karşımıza. “Temiz” fasulyeyi üreticiden 15-16 liraya alıyoruz, ama çarşıda pazarda fasulye 9 liraya satılıyor. Varoşta kooperatif marketi açıp insanlar temiz gıdayla beslensin diye pahalı ürün satmak olmaz. Bu yüzden “kirlenme” kararı aldık. Bir markette olan her şeyi bizimkine de koyalım dedik. Gelir arttıkça belki “doğrudan üretici reyonu” açabilir, kendi ürettiğimiz ürünleri satabilir, diğer kooperatiflerin ürünlerine yer verebiliriz.
Tahlil düzeyinde kalmayan, hayatlarımızı değiştiren bir toplumsal çözüm önerisi geliştirmek amacındayız. Dernek ve kooperatif kelimelerinin içeriğini de değiştirmeye çalışıyoruz. Süreklilik anahtar kelime: kendini değiştiren, dönüştüren, tartışan bir süreklilik.
Kendi etiketinizle sattığınız zeytinyağı nereden geliyor?
Gün: Foça’da bir dostumuz kendi zeytinlerden ürettiği zeytinyağını bizimle paylaşıyor. Buna “dayanışma ürünü” dedik. Piyasaya göre fiyatı uygun. Bir de bir bal üreticisiyle dayanışma ürünü çalışmamız oldu. KHK’li bir hocamızdan yumurta alıyoruz. Dayanışma ürünlerine kâr payı koymuyoruz. Derneğe gereken kitapları KHK’li bir arkadaşlarımızdan alıyoruz. Eğitim-Sen de bizden alışveriş yapıyor.
Kooperatifi nasıl işletiyorsunuz?
Bostancı: Kooperatifin iki çalışanından biriyim. Haftada 45 saat çalışıyorum. Yasal olarak maksimum çalışma saatine tekabül ediyor. Temel kararlar genel mecliste alınıyor. Bir de aksiyon toplantı grubumuz var. Orada kararlar emek hukukuna göre alınıyor. Sinan abi dışarıdan ürün temin ediyor. Fabrikalara toptan temizlik maddesi ve kâğıt tedarikçiliği yapıyoruz.
Gün: Kooperatifin diğer çalışanı da benim. Marketten önce toptan ürün tedarikine başlamıştık.
Bostancı: Fırınlarla da çalışıyoruz. Ürün aldığımız yerlerin çoğu tanıdığımız işletmeler, çocukları derneğe geliyor. Ticaret ve dayanışma beraber. Toptan tedarikçiliği ilerletmek istiyoruz. Sermaye ve eleman ihtiyacımız olacak. Okullar açılırken bir geri dönüşüm kampanyası başlattık. Basılı kâğıt materyallerin geri dönüşümünü örgütledik.
Gün: Şu an asgari ücretle çalışıyoruz. Kendimiz belirledik. Maaş biraz da ihtiyaçlara göre şekilleniyor. Kazandıkça yeniden bölüşüm yapabiliyoruz.
Bostancı: Ben şu an para almıyorum. Kısmen öğrenim kredisiyle geçiniyorum. Arkadaşlarla ortak yaşıyorum.
Gün: Üniversiteli üç arkadaşımıza burs veriyoruz var. Onlar da dernekte ders veriyor. Ticareti pek bildiğimiz söylenemez. Önce yüzde 15 kâr koyarak çalışmaya başladık. Meğer bu miktar yeniden ürün almamız için yeterli değilmiş.
Bostancı: Şimdi fiyatları piyasa ortalamasına göre belirliyoruz. Çok ucuza aldığımız bir ürüne yüksek kâr koymuyoruz, ama fiyatı çok da düşürmüyoruz.
Diğer kooperatiflerle ilişkiniz nasıl?
Koçak: Kooperatifçilik çalışmalarını henüz çok yakından takip edemiyoruz. Ovacık kooperatifi ve Hopa Çay kooperatifiyle ürünlerini almak için iletişim kurduk. Kadıköy Tüketim Kooperatifi’nin işleyişini anlattıkları bir etkinliğe katıldık. Bizden farklarını orada gördük. Dediğim gibi, oradaki yapı üreticinin temiz gıda üretmesini teşvik etmek, tüketicilerin de temiz gıdaya erişimini sağlamak üzerine kurulu. Bizim için bu daha ileriki dönemin mücadelesi. Biz varlığımızı sürdürmek için kadın üretim atölyesini, okul ve kreşi hayata geçirmek istiyoruz.
Gün: Sattığımız ürünleri kooperatiflerden tedarik etmek istiyoruz. Gıdada alternatifler var, ama gıda dışı ürünlere kooperatifler üzerinden erişmek çok zor.
Koçak: Toptancıların büyük kısmı siyasal İslamcı, devasa bir ekonomi bu kesimin elinde. Bizim hedefimiz ihtiyaçlar karşılanırken ortaya çıkan artı değerin birilerinin cebine inmesini engellemek. Bugün gıda çarşısında fiyatları, çalışma şartlarını, sürelerini, yani hayatın kendisini kapitalistler belirliyor. İhtiyaçları belki zamanla tamamen kooperatif zincirleriyle karşılayabiliriz. Tüketim pazarını ele geçirirsek işsizler ordusuna “çalışma saatlerini 30’a indirdik, gelin siz de çalışın” diyebiliriz.
Neden “sosyal kalkınma ve işletme kooperatifi” biçimini seçtiniz?
Bakanlık “bir taraftan toplum faydasına çalışıyorsunuz, bir taraftan ise işletmesiniz, yaşlı bakım evi, kreş açacaksınız” dedi. Buna hibrid kooperatif deniyor.
Geleceğe dair öngörüleriniz neler?
Mevcut düzeni topyekûn yıkacak bir irade örgütlemeye çalışıyoruz. Dernek ve kooperatif bu iradeyi inşa etmeye hizmet edecek pratiklerden sadece ikisi. Hayat çok dallı budaklı, mücadele de öyle olmak zorunda. Kim ki kapitalizme, mevcut iktidara karşı bir işin ucundan tutmuştur, dostumuzdur. Hepimiz aynı nehrin kollarıyız: eşit, özgür ve adaletli bir geleceğin önündeki bentleri yıkarak ilerleyen nehrin.