Gutenberg’in 1439 civarında matbaayı icadından bu yana, enformasyon alanında en kapsamlı dönüşümden geçiyoruz. Ve bir devrim sürecinden geçmenin, ne olup bittiğine uzun vadeli bakabilmeyi imkânsız kılmak gibi bir meselesi var. Elimizdeki tek yöntem, her şey olup bittikten sonra geriye dönüp bakmak –o uzun vadede, hepimiz ölmüş olacağız.
Matbaa, icadını takip eden dört yüzyıl içinde toplumları şekillendirip dönüştürdü ama, Gutenberg’in memleketi Mainz’da hiç kimse, diyelim ki 1495’te, bu teknolojinin (başka şeylerin yanısıra) Reform’u ateşleyeceğini ve kudretli Katolik kilisesinin otoritesini sarsacağını, bugün modern bilim dediğimiz şeyin gelişmesini mümkün kılacağını, o güne dek duyulmamış meslekleri ve endüstrileri ortaya çıkaracağını, beyinlerimizin şeklini değiştireceğini ve hatta çocukluğa dair kavrayışımızı yeniden biçimlendireceğini tahmin edemezdi. Gelgelelim, matbaa bütün bunları ve hatta çok daha fazlasını mümkün kıldı.
Neden 1495’i seçtim? Çünkü dijital teknoloji ve ağ iletişimi ile başlayan devrimimizde aşağı yukarı aynı süreyi, 56 seneyi geçirmiş durumdayız. Şu an bunun gerçekten büyük bir olay olduğuna ve önümüzde çığır açıcı toplumsal ve ekonomik değişimler bulunduğuna yavaş yavaş ayıyor da olsak, yolun nereye varacağı ve bunu neyin yönlendirdiği konusunda, tıpkı 1495’teki Mainz ahalisi gibi, en ufak fikrimiz yok.
Akıllı makine çağı
Anlamaya çalışmıyor değiliz. Kütüphane rafları dijital teknolojinin bize ve dünyamıza ne ettiği hakkındaki kitaplarla dolu. Birçok bilim insanı bu konu üzerine düşünüyor, araştırma yapıyor ve yazıyor. Ama o eski masaldaki fili tasvir etmeye çalışan kör adamlar gibiler: Herkes olayın sadece bir kısmına vakıf ve kimse resmin bütününü göremiyor. Bu yüzden günümüzün farkındalık durumu –büyük siber uzay düşünürü Manuel Castells’in bir keresinde söylediği üzere– bir “bilinçli şaşkınlık” hali.
Hikâyenin özü, dijital teknolojinin doğasıyla ilgili olmaktan ziyade, kapitalizmin mutasyona uğramış yeni bir biçimi. Çoğumuzun sadece algoritmik gizem sandığı şey, aslında kapitalizmin uzun evrimindeki yeni aşama.
Shoshana Zuboff’un yeni kitabı The Age of Surveillance Capitalism (Gözetim Kapitalizmi Çağı) bu yüzden böylesine büyük hadise. Yıllar önce –tam olarak 1988’de– Harvard Business School’daki ilk daimi kadın profesörlerden biri olarak, bilgisayarlaşmanın örgütlenmeler ve çalışma üzerindeki etkisi hakkında düşünme tarzımızı değiştiren The Age of the Smart Machine: The Future of Work and Power (Akıllı Makine Çağı: Çalışmanın ve İktidarın Geleceği) adlı çığır açan kitabını yayınlamıştı.
O kitap dijital teknolojinin hem yöneticilerin hem de çalışanların işini nasıl değiştirdiğine dair o zamana kadarki en esaslı çözümlemeyi sundu. Sonrasında, Zuboff’tan ses çıkmadı bir süre, ama daha büyük bir şeyin peşinde olduğu belliydi. Bunun ne olduğuna dair ilk ipucunu, biri 2015’te akademik bir dergide, diğeri 2016’da bir Alman gazetesinde yayınlanan iki sarsıcı makale ile gördük.
Bu çalışmalardan anlaşıldığı üzere Zuboff, Google, Facebook ve diğerlerinin ne yapmakta olduğuna bakmak için yeni bir mercekle geliyordu: Bu dev teknoloji şirketlerinin yaptığı, kapitalizmin yeni bir varyantını yumurtlamaktan başka bir şey değildi.
Kapitalizmin mutasyonu
Gözetim Kapitalizmi Çağı şimdi raflarda –büyük resmi çizme ve dijitalleşmenin bugün bireyler ve yurttaşlar olarak deneyimlemekte olduğumuz etkilerinin nasıl ortaya çıktığını açıklama bakımından bugüne kadarki en tutkulu girişim.
Hikâyenin özü, dijital teknolojinin doğasıyla ilgili olmaktan ziyade, teknolojiyi kendi amaçları için kullanmanın bir yolunu bulmuş olan kapitalizmin mutasyona uğramış yeni bir biçimi. Bu yeni varyanta Zuboff’un verdiği ad “gözetim kapitalizmi.” Milyarlarca insanın keyifle kullandığı hizmetleri ücretsiz sunarak ve bu hizmetlerin sağlayıcılarının o kullanıcıların davranışlarını –çoğu zaman açık rıza olmaksızın– hayret verici ölçüde ayrıntılı şekilde izlemesine olanak tanıyarak işliyor.
Zuboff şöyle diyor: “Gözetim kapitalizmi, insan deneyiminin davranışsal veriye tercüme edilecek bedava bir hammadde olduğunu tek taraflı olarak iddia eder. Bu verilerin bazıları hizmetin geliştirilmesinde kullanılsa da, geri kalanı müseccel ‘davranışsal artık-ürün’ ilan edilir, ‘makine zekâsı’ olarak bilinen gelişmiş imalat süreçleriyle beslenir ve kullanıcının şimdi, kısa bir süre sonra ve daha sonra ne yapacağını öngören tahmin ürünleri üretir. Nihai olarak, bu tahmin ürünleri, ‘davranışsal gelecekler pazarı’ olarak adlandırdığım yeni türde bir pazar yerinde alınıp satılır. Birçok şirket gelecekteki davranışlarımız üzerine bahis oynamaya can attığından, gözetim kapitalistleri bu alım-satım işlemlerinden ziyadesiyle zengin oldular.”
Güvenlik uzmanı Bruce Schneier “gözetim, internetin iş modelidir” dediğinde, gerçekten de Zuboff’un bugün ışık tuttuğu gerçekliğin sadece ipucunu veriyordu. Devlet gözetimi ile onun kapitalist denginin birleşimi, dijital teknolojinin tüm toplumlarda yurttaşları iki gruba ayırması demekti: izleyenler (görünmez, bilinemeyen ve sorumlu tutulamayanlar) ve izlenenler.
Google, Facebook ve diğerlerinin genel çalışma tarzı bir süredir biliniyor ve anlaşılıyor (en azından bazı insanlar tarafından), eksik olan –ve Zuboff’un tamamladığı– şey, onları daha genel bağlama oturtan feraset ve bilimsellik. Çoğumuzun sadece algoritmik gizem sandığı şeyin, aslında kapitalizmin –ürün imalatından seri üretime, yönetimsel kapitalizme, hizmetlere, finansal kapitalizme ve şimdi de kullanıcıların gözetlenmesi üzerinden el altından elde edilen davranışsal tahminlerin sömürüsüne doğru– uzun evrimindeki yeni aşama olduğuna işaret ediyor. Bu anlamda Zuboff’un 660 sayfalık kitabı, Adam Smith, Max Weber, Karl Polanyi ve –diyebilirim ki– Karl Marx’ı içeren bir geleneğin devamı.
İzleyenler ve izlenenler
Bu perspektiften bakıldığında, dijital devlerin davranışı, Wired dergisinin güllük gülistanlık halüsinasyonlarından epey farklı bir şeye benziyor. Onun yerine gördüğümüz şey, John D. Rockefeller’ın gurur duyacağı bir sömürgeleştirici acımasızlık. İlkin, kullanıcıların bedava kaynak olarak görülüp rahatça el konabileceği düşünülen davranışsal verilerinin açgözlüce ele geçirilmesi… Sonra, kullanıcılar izin vermeyi açıkça reddettiğinde bile veri devşirmek veya çıkarsamak için patentli yöntemlerin kullanımı ve bunu takiben, tasarım olarak şeffaf olmayan ve kullanıcıların bilgisizliğinden faydalanan teknolojilerin kullanımı.
Ve elbette bir de tüm projenin hukuksuz –veya en azından hukuktan azade– bir alanda yürütülmesi gerçeği var. Böylelikle Google, basılan her kitabı, telifine bakmaksızın dijitalleştirip depolamaya karar verebiliyor. Gezegendeki her sokağı ve evi kimseden izin almadan fotoğraflayabiliyor. Facebook, bir kullanıcının çevrimiçi aktivitelerini bildiren ve bunları başkalarının haber kaynağında kullanıcının bilgisi olmadan yayınlayan bednam “beacons” (işaretçiler) uygulamasını başlatabiliyor. Ve yavuz hırsızın “özür dilemek izin istemekten kolay” mantrası doğrultusunda, olay böyle devam ediyor.
Güvenlik uzmanı Bruce Schneier “gözetim, internetin iş modelidir” dediğinde, gerçekten de Zuboff’un bugün ışık tuttuğu gerçekliğin sadece ipucunu veriyordu. Devlet gözetimi ile onun kapitalist denginin birleşimi, dijital teknolojinin tüm toplumlarda yurttaşları iki gruba ayırması demekti: izleyenler (görünmez, bilinemeyen ve sorumlu tutulamayanlar) ve izlenenler.
Zürafadan boyunu kısaltmasını istemek
Bunun demokrasi açısından çok ciddi sonuçları var, çünkü bilgi asimetrisi iktidar asimetrilerine tercüme oluyor. Ama birçok demokratik toplum, devlet gözetimi üzerinde en azından bir dereceye kadar denetim sahibi olsa da, onun özelleşmiş dengi üzerinde şu anda neredeyse hiçbir düzenleyici denetimimiz yok. Müsamaha edilebilir bir şey değil bu.
Ve bunu düzeltmek o kadar da kolay olmayacak, çünkü sorunun özüne –gözetim kapitalizmindeki gizli birikim mantığına– inmemizi gerektiriyor. Bu ise bu sektörden kendi kendini düzenlemesini beklemenin sonuç getirmeyeceği anlamına geliyor. “Gözetim kapitalistlerinden gizlilik talep etmek” diyor Zuboff, “veya internette ticari gözetime son vermeleri için lobi yapmak, Henry Ford’dan her T modelini elle imal etmesini istemek gibi bir şey. Zürafadan boynunu kısaltmasını veya inekten geviş getirmeyi bırakmasını istemek bu. Bu talepler, o tüzel kişinin hayatta kalma mekanizmalarını ihlâl eden varoluşsal tehditler.”
Gözetim Kapitalizmi Çağı sarsıcı ve aydınlatıcı bir kitap. Okuyan arkadaşlarımdan biri bana, insanın gözünü, çoktan fark etmiş olması gerekip de etmediği şeylere açması bakımından, kitabın kendisine Thomas Piketty’nin şaheseri Yirmi Birinci Yüzyılda Kapital’i anımsattığını söyledi. Ve toplumlarımızı kırıp geçiren bu yeni kapitalist mutantı dizginlemeyi beceremezsek, bunun tek suçlusu biz olacağız, çünkü artık bilgisizliğimizi bahane edemeyiz.
John Naughton
Çeviren: Serap Güneş
Express, sayı 168, Mart-Mayıs 2019
SHOSHANA ZUBOFF’LA 10 SORUDA GÖZETİM KAPİTALİZMİ ÇAĞI
Kişisel olanın sömürgeci fethi
Şu anda dünya Facebook’la kafayı bozmuş durumda. Ama sizin de söylediğiniz gibi, bu trendin asıl lokomotifi Google.
Shoshana Zuboff: Gözetim kapitalizmi insan yaratısı bir şey. Onu tarihte aramak lâzım, teknolojik kaçınılmazlıkta değil. Ford Motor Company yeni seri üretim ekonomisini veya General Motors yönetimsel kapitalizmin mantığını nasıl keşfettiyse, Google da aynı şekilde, deneme yanılma yöntemiyle bu trende öncülük ediyor ve yön veriyor.
Gözetim kapitalizmi, henüz emekleme aşamasındaki Google şirketi 2001 civarı yaşanan “dotcom” (internet şirketleri) iflasları karşısında yatırımcıların güvenini kaybetmekle yüz yüzeyken finansal krize çözüm olarak icat edildi. Yatırımcı basıncı arttıkça, Google’ın liderleri reklama yönelik açıktan beyan ettikleri antipatilerini kenara koydular ve reklam ilişkiselliği işareti sayılan, kullanıcıların link tıklama oranlarına dair tahminler üretmek için, muazzam ölçekteki analitik kapasitelerinin ve bilgi-sayısal güçlerinin yanısıra, kullanıcı verisi kayıtlarına (“data exhaust” ya da çevresel veri olarak da bilinir) olan ayrıcalıklı erişimlerini kullanarak reklam gelirlerini artırmaya karar verdiler.
Sömürgeci fetihin yapısı, özellikle de tesadüfen Karayip adalarına çıkan İspanyollar çok ilgimi çekmiştir. Tarihçiler buna ‘fetih kalıbı’ ya da ‘fetih örüntüsü’ adını verir ve üç aşamada gerçekleşir: işgale parlak bir meşruiyet kazandırmaya yönelik yasal tedbirler, toprakta hak iddiası ilanı ve bu ilanı meşrulaştırmak için şehir kurmak… Gözetim kapitalizmine savunmasız yakalandık, çünkü eylemlerini tahmin edebilmemizin hiçbir yolu yoktu. Biz de Karayip halkı gibi, benzeri görülmemiş bir şeyle yüz yüzeydik.
Operasyonel açıdan bunun anlamı, Google’ın büyümekte olan davranışsal veri kasasını davranışsal veri artığı olarak yeni bir amaçla ele almaya başlayacağı ve bu veri artığını bulacak yeni kaynakları agresif şekilde aramak için yöntemler geliştireceği anlamına geliyordu.
Şirket, kullanıcıların sağlamadığı veya sağlamayacağı kapsamlı kişisel bilgileri çıkarsamanın yanısıra, gizli kalmasını bilerek seçtikleri verileri de açığa çıkarabilecek yeni gizli artık-veri yakalama yöntemleri geliştirdi. Ve bu artık-veri, daha sonra, link tıklama davranışını tahmin etmekte kullanılabilecek gizli anlamları ortaya çıkarmak için analiz edilecekti. Artık-veri, hedefli reklamcılık adı verilen yeni tahmin pazarının temeli haline geldi.
Benzeri görülmemiş ve kârlı bir mayaya sahip gözetim kapitalizminin kökeni burasıydı işte: davranışsal veri artığı, veri bilimi, maddi altyapı, bilgi-sayısal güç, algoritmik sistemler ve otomatik platformlar. Link tıklama oranları yükseldikçe reklamcılık, hızla, arama kadar önemli hale geldi. En sonunda, büyük çaplı çevrimiçi gözetlemeye dayanan yeni tür bir ticaretin köşe taşı oldu.
Bu yeni mekanizmaların başarısı ancak Google 2004’te kamuya açıldığında görünür hale geldi. 2001 ile 2004’teki halka açılması arasında gelirlerinin yüzde 3590 arttığını da o zaman açıkladılar.
Gözetim kapitalizmi reklamcılıkla başladı, ama sonra daha genel hale geldi. Öyle mi?
Nasıl ki seri üretim Ford T modelinin fabrikasyonu ile sınırlı kalmadıysa, gözetim kapitalizmi de reklamcılıkla sınırlı kalmadı. Hızla Silikon Vadisi’ndeki sermaye birikiminin varsayılan modeli haline geldi ve neredeyse yeni kurulan her şirket ve uygulama tarafından benimsendi. Mark Zuckerberg’in ardından iki numara olarak imza attığı 2008’de gözetim kapitalizmini Google’dan Facebook’a taşıyarak Tifolu Mary* rolünü oynayan da Google’ın yöneticilerinden Sheryl Sandberg’di. Bu gözetim tekil şirketlerle ve hatta internet sektörüyle bile sınırlı değil artık. Sigortacılık, perakende, sağlık, finans, eğlence, eğitim ve ulaşım dahil geniş bir ürün, hizmet ve ekonomik sektör aralığına yayılarak yeni tedarikçi, üretici, müşteri, piyasa yapıcı ve piyasa oyuncusu ekosistemleri doğurdu. “Akıllı” veya “kişiselleştirilmiş” sözcüğü ile başlayan neredeyse her ürün veya hizmet, internete bağlı her cihaz, her “dijital asistan,” gözetim ekonomisinde davranışsal verilerin geleceğimizi tahmin yolunda hiçbir engelle karşılaşmaksızın akışına yönelik bir tedarik zinciri arayüzünden ibaret.
Bu fetih ve el koyma hikâyesinde, “dijital yerliler” kavramı yeni bir anlam kazanıyor.
Evet, “dijital yerliler” trajik ölçüde ironik bir ifade. Sömürgeci fetihin yapısı, özellikle de tesadüfen Karayip adalarına çıkan İspanyollar çok ilgimi çekmiştir. Tarihçiler buna “fetih kalıbı” ya da “fetih örüntüsü” adını verir ve üç aşamada gerçekleşir: işgale parlak bir meşruiyet kazandırmaya yönelik yasal tedbirler, toprakta hak iddiası ilanı ve bu ilanı meşrulaştırmak için şehir kurmak. Colomb, Karayip adalarını İspanyol monarşisinin ve Papa’nın toprağı ilan edivermişti.
“Akıllı” veya “kişiselleştirilmiş” sözcüğü ile başlayan neredeyse her ürün veya hizmet, internete bağlı her cihaz, gözetim ekonomisinde davranışsal verilerin akışına yönelik bir tedarik zinciri arayüzünden ibaret.
Denizciler, dijital 21. yüzyıla dek zaman ve mekân boyunca yankılanacak bir izleğin ilk taslağını yazıyor olduklarını tahayyül etmiş olamazlar. İlk gözetim kapitalistleri de fetihlerini ilan ederek yapıyordu. Özel deneyimimizin, onlar için kendi özel mülkiyetleri ve kendi müseccel bilgileri olarak veriye tercüme edilmek üzere el konulabilir olduğunu ilan ettiler. Ne anlayıp ne de karşı çıkabildiğimiz gizli ilanlarla, manipülasyona ve retorik kamuflaja dayandılar.
Google, dünya çapındaki ağın kendi arama motoru için dilediği gibi kullanabileceği bir alan olduğunu tek taraflı olarak ilan ederek başladı işe. Gözetim kapitalizmi Google’ın ikinci bir ilanından doğdu: geleceğimizi falımıza bakar gibi söyleyerek başka işletmelere satmaktan elde edeceği kârları için, özel deneyimimiz üzerinde hak iddiası ilanı. Larry Page (Google’ın kurucularından) artık operasyonlarının çevrimiçi ortamın ötesine geçip insan deneyimi verilerinin orta malı olacağı gerçek dünyaya yayılacağını öngördü. Görüyoruz ki, Page’in vizyonu, kapitalizmin pazar alanının dışında yaşayan şeyleri alıp bunlara pazar malı olarak yeni bir yaşam ilan etmekle tanımlı tarihini mükemmel biçimde yansıtıyor.
Gözetim kapitalizmine savunmasız yakalandık, çünkü eylemlerini tahmin edebilmemizin hiçbir yolu yoktu, tıpkı Karayip halkının, İspanyol monarşisinin bayrağını dalgalandırarak aniden ortaya çıkan denizcilere karşı konukseverliklerinden bir kan deryasının akacağını tahmin edemedikleri gibi. Biz de Karayipler halkı gibi, benzeri görülmemiş bir şeyle yüz yüzeydik.
Bir zamanlar Google’da arama yapardık, ama artık Google bizler üzerinde arama yapıyor. Bir zamanlar dijital hizmetlerin ücretsiz olduğunu düşünüyorduk, ama artık gözetim kapitalistleri bizim bedava olduğumuzu düşünüyor.
Bir de bir “kaçınılmazlık” anlatısı aldı yürüdü, hormonlu teknolojinin belirleyiciliği…
1970’lerin sonunda ve ‘80’lerde ofis ve fabrikaların bilgisayarlaşması üzerine saha çalışması yaptığım ilk yıllarda, bilgi teknolojisinde bir ikilik keşfettim: otomatikleştirme, ama aynı zamanda da “bilgileştirme” kapasitesi –bunu şeyleri, süreçleri, davranışları bilgiye çevirme anlamında kullanıyorum. Bu ikilik bilgi teknolojilerini ilk nesil teknolojilerden ayırıyor: bilgi teknolojisi, kendi bilgileştirme kapasitesi üzerinden, dünyayı sürekli bilgiye dönüştürerek yeni bilgi alanları üretiyor. Bunun sonucu, bu yeni bilgi alanlarının siyasi çekişmenin konusu haline gelmesi. İlk çekişme bilginin dağıtımı konusunda: “Kim biliyor?” İkincisi otorite konusunda: “Kimin bileceğine kim karar veriyor?” Üçüncüsü iktidar konusunda: “Kimin karar vereceğine kimin karar vereceğini kim belirliyor?”
Bir zamanlar Google’da arama yapardık, ama artık Google bizler üzerinde arama yapıyor. Bir zamanlar dijital hizmetlerin ücretsiz olduğunu düşünüyorduk, ama artık gözetim kapitalistleri bizim bedava olduğumuzu düşünüyor.
Şimdi aynı bilgi, otorite ve iktidar ikilemleri her birimizi ve toplumlarımızı yutacak şekilde ofis, atölye ve fabrika duvarlarımızdan taştı. Gözetim kapitalistleri bu yeni dünyanın ilk hamle yapanları. Bilmenin, kimin bileceğine karar vermenin ve kimin karar vereceğini belirlemenin hakları olduğunu ilan ettiler. Bu şekilde, artık 21. yüzyıl toplumsal düzeninin merkezi düzenleyici ilkesi olan “öğrenme açısından bölünmüş bir toplum” dediğim şey üzerinde hâkimiyet kurdular; tıpkı iş bölümünün, sanayi devrindeki toplumun temel düzenleyici ilkesi olduğu gibi.
Yani esas hikâye aslında tek başına teknoloji değil, kapitalizmin teknolojinin mümkün kıldığı yeni bir varyantını üretmiş olması mı?
Larry Page insan deneyiminin Google’ın bakir toprağı olabileceğini, çevrimiçi olarak hiç maliyetsiz, gerçek dünyada ise çok düşük maliyete elde edilebileceğini kavradı. Gözetim kapitalizminin bugünkü sahipleri için bedenlerin, düşüncelerin ve duyguların deneysel gerçeklikleri, doğanın piyasa dinamiğine yenik düşmesinden önceki ovalar, nehirler, okyanuslar ve ormanlar kadar bakir ve masum. Bu süreçler üzerinde hiçbir denetimimiz yok, çünkü yeni piyasa işlemi için asli olan biz değiliz. Kendi davranışımızın sürgünleriyiz; başkaları tarafından başkaları için el konmasından elde edilmiş bilgi üzerinde hiçbir erişim veya denetim hakkımız yok. Bilgi, otorite ve iktidar, gözetim kapitalistlerinin payına düşüyor, biz ise sadece “insan doğal kaynaklarıyız”. Öz-belirlenim talepleri kendi deneyim haritalarından silinip gitmiş yerli halklarız.
Gözetim kapitalizmini dijital olmadan hayal etmek mümkün değilken, dijitali gözetim kapitalizmi olmadan hayal etmek kolay. Bu noktayı ne kadar vurgulasak az: Gözetim kapitalizmi teknoloji değildir. Dijital teknolojiler onlara yaşam veren toplumsal ve ekonomik mantığa bağlı olarak birçok biçim alabilir ve birçok etkiye sahiptir. Gözetim kapitalizmi, algoritmalara ve sensörlere, makine zekâsına ve platformlara dayanır, ama bunların hiçbiriyle aynı şey değildir.
Gözetim kapitalizmi şu an bulunduğu noktadan nereye varacak?
Gözetim kapitalizmi bireysel kullanıcılara odaklı olmaktan şehirler gibi toplu nüfuslara ve nihai olarak da bütün topluma odaklı olmaya doğru gidiyor. Nüfus tahminlerinin kesinliğe yakın olacak şekilde evrildiği müstakbel piyasalara çekilebilecek sermayeyi bir düşünün.
Bu, gözetim kapitalistleri için, tahmin ürünleri üzerine rekabetin yön verdiği bir öğrenme eğrisi oldu. İlkin, artık-veri ne kadar fazla olursa o kadar iyi tahmin olacağını öğrendiler ve bu, arz çabalarında ölçek ekonomilerine yol açtı. Kapsam ekonomilerine doğru bu yeni itki, onları masaüstünden mobile, gerçek dünyaya götürdü: araba kullanmanız, koşmanız, alışverişiniz, park yeri aramanız, kanınız ve yüzünüz ve daima konum, konum, konum.
Evrim burada durmadı. Nihayetinde, sistemler gidişata müdahale etmek üzere tasarlanmış olduğundan ve aslında davranışı modifiye edip arzu edilen ticari sonuçlar yönünde şekillendirdiğinden, en iyi tahmin veren davranışsal verilerin “işlem ekonomileri” dediğim şeyden geldiğini anladılar. Bu yeni “davranış modifikasyonu yolları”nın deneysel gelişimini, Facebook’un bulaşma deneylerinde ve Google tarafından üretilen artırılmış gerçeklik oyunu Pokémon Go’da gördük.
Demokrasi uyurken gözetim kapitalistleri şimdiye kadar görülmemiş bir bilgi ve iktidar biriktirdi. Bu durum bizi nereye götürüyor?
Hakkımızdaki bilgi akışlarını otomatikleştirmek yetmiyor, artık amaç bizi otomatikleştirmek. Bu süreçler bireysel farkındalığı savuşturarak cehalet üretecek ve dolayısıyla her türlü öz-belirlenim olasılığını ortadan kaldıracak şekilde titizlikle tasarlanmış. Bir veribilimcinin bana söylediği gibi: “Bağlamı belirli bir davranış etrafında biçimlendirebiliyor ve o yönde değişime zorlayabiliyoruz… Nasıl müzik yapılacağını öğreniyor ve sonra müziğin onları dans ettirmesini sağlıyoruz.”
Önüne geleni kapıp götüren bu antidemokratik ve eşitlik karşıtı dalgayı en iyi, yukarıdan tezgahlanmış piyasa güdümlü bir darbe olarak tarif edebiliriz. Bu darbe paradoksal şekilde “kişiselleşme” olarak kutlanıyor, oysa sizinle ve benimle ilgili kişisel olan her şeyi kirletiyor, gözardı ediyor, çiğniyor ve yerinden ediyor.
Başkalarının kârı veya iktidarı için davranışı biçimlendirebilme gücü, tamamen kendi kendisini yetkilendiren bir şey. Demokratik bir toplumun işleyişi için elzem olan karar alma haklarını gasp ettiğinden ve bireysel otonomi süreçlerini aşındırdığından, demokratik veya ahlâki meşruiyetten temel almıyor. Burada mesaj basit: Bir zamanlar kendime aittim. Şimdi onlara aitim.
Bunun demokrasi açısından sonuçları neler?
Son yirmi yıl içinde gözetim kapitalistlerinin eli epey serbestti, kanunlardan veya yasal düzenlemelerden neredeyse hiçbir müdahale görmediler. Gözetim kapitalistleri benzeri görülmemiş yoğunlukta bilgi ve güç biriktirirken demokrasi uyuyordu. Bu tehlikeli asimetriler, veri bilimi üzerindeki tekellerinde, gözetim kapitalizminin “üretim aracı” olan makine zekâsı üzerindeki hâkimiyetlerinde, tedarikçi ve müşteri ekosistemlerinde, kârlı tahmin pazarlarında, bireylerin ve nüfusların davranışını şekillendirme becerilerinde, sosyal katılım kanallarımız üzerindeki mülkiyet ve denetimlerinde ve muazzam büyüklükteki sermaye rezervlerinde kurumsallaştılar. 21. yüzyıla, öğrenme bölünmüşlüğünden kaynaklanan bu keskin eşitsizlikle giriyoruz: Bizim hakkımızda kendi bildiğimizden veya bizim onlar hakkında bildiğimizden daha fazla şey biliyorlar. Bu yeni toplumsal eşitsizlik biçimleri, özü itibariyle antidemokratik.
Öte yandan, gözetim kapitalizmi piyasa kapitalizminin tarihinden önemli açılardan farklılaşıyor ve bu durum demokrasinin normal tepki verme mekanizmalarının önünü kapatıyor. Bunlardan biri, gözetim kapitalizminin, geçmişte kapitalizmi topluma yerleştirmeye ve onu her ne kadar mükemmel olmasa da toplum çıkarları doğrultusunda uysallaştırmaya yardımcı olmuş olan, insanlarla organik mütekabiliyetleri terk etmesi. İlkin, gözetim kapitalistleri artık tüketici olarak insanlara mecbur değil. Onun yerine, arz ve talep, gözetim kapitalisti firmasını nüfusların davranışını öngörmeye kararlı ticari işlere yönlendiriyor. İkincisi, büyük gözetim kapitalistleri, tarihsel standartlara göre, benzeri görülmemiş bilgi-sayısal kaynaklarına nazaran görece az insan çalıştırıyorlar. General Motors, Büyük Buhran’ın zirve yaptığı dönemde, Google veya Facebook’un piyasa değerlerinin zirvesinde oldukları dönemde çalıştırdığından daha fazla insan istihdam ediyordu. Son olarak, gözetim kapitalizmi, bizim için değil, bizim hakkımızda olan piyasaları beslemek için davranışsal verilerin hiçbir engelle karşılaşmaksızın akışı adına bireysel öz-belirlenimin, otonominin ve karar alma haklarının altını oymaya dayanıyor.
Önüne geleni kapıp götüren bu antidemokratik ve eşitlik karşıtı dalgayı en iyi, yukarıdan tezgahlanmış piyasa güdümlü bir darbe olarak tarif edebiliriz: insanların, dijital teknolojinin teknolojik Truva atı kılığında yerinden edilmesi, devrilmesi. İnsan deneyimini müsadere etme gücü ile bu darbe, öğrenme bakımından bölünmüş olan toplum üzerinde ayrıcalıklı bir etkiye sahip olmayı sağlayan istisnai bilgi ve iktidar yoğunlaşmalarına ulaşıyor. İnsanlardan beslenen bir tiranlık biçimi, ama insanların tiranlığı değil. Bu darbe paradoksal şekilde “kişiselleşme” olarak kutlanıyor, oysa sizinle ve benimle ilgili kişisel olan her şeyi kirletiyor, gözardı ediyor, çiğniyor ve yerinden ediyor.
Toplumlarımız bununla efsunlanmış gibi: Üstümüze doğru gelen arabanın farı karşısında felç olmuş tavşanlar gibiyiz.
Gözetim kapitalizminin dijital ortam üzerindeki hâkimiyetine ve özel deneyimi alma ve insan davranışını şekillendirme alanındaki gayrimeşru iktidarına rağmen, çoğu insan bundan geri durmakta zorlanıyor ve birçoğu da bunun olabilirliğini dahi sorguluyor. Ancak bu ahmak, tembel veya bahtsız olduğumuz anlamına gelmiyor. Aksine, kitabımda, gözetim kapitalistlerinin bizi felç olmuş vaziyette tutmak için stratejiler oluşturarak nasıl paçayı sıyırdığını açıklayan sayısız sebebi ele alıyorum. Bu sebepler arasında, başarılı olmalarını sağlayan tarihsel, siyasal ve ekonomik koşullar var. Ve ilan ederek fetih de dahil olmak üzere, benzeri görülmemiş nitelikteki diğer anahtar sebeplerden bazılarını halihazırda ele aldık. Diğer önemli sebepleri bir yere ait/dahil olma ihtiyacı, teknoloji liderleri ve projeleriyle özdeşleşme, toplumsal ikna dinamikleri ve bir kaçınılmazlık, acizlik ve boş vermişlik duygusu olarak sıralayabiliriz.
Anti-tröst, gizlilik yasaları ve sendikalar gibi mevcut ekonomik, hukuki ve kolektif eylem modellerine rağmen, gözetim kapitalizmi, geçtiğimiz yirmi yıl boyunca görece engelsiz şekilde kökleşip gelişti. Gözetim kapitalizminin ekonomik zorunluluklarının ve kurucu mekanizmalarının daha yakından anlaşılmasına dayanan yeni bir paradigmaya ihtiyacımız var.
Gündelik lojistik, sosyal etkileşim, iş, eğitim, sağlık, ürün ve hizmetlere erişim ve çok daha fazlası için bağımlı olduğumuz kanallar gözetim kapitalizminin artık-veri akışları için tedarik zinciri operasyonları olarak işlediğinden, kişisel gereksinim ile ekonomik faydanın zorunlu birleşmesinin tutsağı olmuş durumdayız. Sonuç, geleneksel olarak özel alanla ilişkilendirdiğimiz tercih mekanizmalarının aşınması veya hükümsüz kalması. Bireysel farkındalığı bypass etmek ve cehalet üretmek için bilinçli olarak tasarlanmış olan süreçlerden, bunlar bilhassa gündelik yaşamda bağımlı olduğumuz süreçlerle aynı olduğunda, hiçbir çıkış söz konusu olamaz. Dolayısıyla, buna katkıda bulunuyor oluşumuzu bağımlılıktan, alternatiflerin kapatılmış olmasından ve dayatılmış cehaletten doğan bir mecburiyet olarak açıklayabiliriz.
Bu, sadece teknolojiye odaklanan yasal düzenlemelerin isabetsiz ve başarısızlığa mahkûm olduğu anlamına gelmiyor mu? Çok geç olmadan buna bir hal yolu bulmak için ne yapmalıyız?
Teknoloji liderleri, teknolojinin hikmetinden sual olunmayacağına ve ellerinden hiçbir şey gelmediğine inanmamızı o kadar istiyorlar ki… Ama gözetim kapitalizmi öncesinde gerçekten de güç veren ve demokratik değerlerle uyumlu olan zengin bir dijital uygulamalar geçmişi de var. Teknoloji burada sadece kukla, gözetim kapitalizmi ise kukla oynatıcısı.
Gözetim kapitalizmi insan yapımı bir fenomen, onunla mücadele edilmesi gereken alan siyaset. Demokratik kurumlarımızın kaynakları harekete geçirilmeli, buna seçilmişler de dahil. GDPR (AB dahilindeki tüm bireyler için veri koruması ve gizlilik konusunda kısa süre önce çıkan bir AB yasası) iyi bir başlangıç ve yeni bir enformasyon kapitalizmi paradigması bulmak ve hayata geçirmek için bunun bize ne kadar yardımcı olabileceğini zaman gösterecek. Toplumlarımız çiğ kapitalizmin tehlikeli aşırılıklarını daha önce dizginleyebilmişti, bunu yeniden yapmalıyız.
Ne kadar arzu etsek de basit bir beş yıllık eylem planı yok, ama bildiğimiz bazı şeyler var. Anti-tröst, gizlilik yasaları ve sendikalar gibi mevcut ekonomik, hukuki ve kolektif eylem modellerine rağmen, gözetim kapitalizmi, geçtiğimiz yirmi yıl boyunca görece engelsiz şekilde kökleşip gelişti. Gözetim kapitalizminin ekonomik zorunluluklarının ve kurucu mekanizmalarının daha yakından anlaşılmasına dayanan yeni bir paradigmaya ihtiyacımız var.
Örneğin, “veri sahipliği” çözüm olarak sıkça savunulan bir fikir. Ama aslında hiç var olmaması gereken bir veriye sahip olmanın ne mânâsı var? Bunun tek yaptığı veri yakalamayı daha da kurumsallaştırmak ve meşrulaştırmak. Çocuk işçiliğinin meşruiyetine karşı çıkmak yerine, yedi yaşındaki birinin günde kaç saat çalışmasına izin verileceğini müzakere etmeye benziyor bu. Veri sahipliği fikri, davranış artığına dair gerçekleri de hesaba katmıyor. Gözetim kapitalistleri sadece yazdığınız içerikten değil, gönderilerinizdeki noktalama işaretlerinden veya sadece nerede yürüdüğünüzden değil, kiminle yürüdüğünüzden bile tahmini değer çıkarıyorlar. Kullanıcılar çoktan gözetim kapitalistlerine vermiş oldukları verilerin “sahipliğini” alabilirler, ama artık-verinin veya ondan süzülüp çıkarılan tahminlerin sahipliğini alamazlar, ta ki bu operasyonların doğru düzgün kavranışına dayanan hukuki konseptler oluşana dek.
Başka bir örnek: En büyük teknoloji firmalarını parçalamak için sağlam anti-tröst gerekçeler olabilir, ama tek başına bu gözetim kapitalizmini ortadan kaldırmayacaktır. Onun yerine, daha küçük gözetim kapitalisti firmaları üretecek ve rekabet içindeki daha fazla gözetim kapitalistine alan açacaktır.
Öyleyse ne yapmak lâzım? Benzeri görülmemiş bir şeyle her karşılaşıldığında yapılacak ilk iş adını koymaktır. Kendi payıma, son yedi yılımı bu işe adadım… Dizginleme yolunda atılması gereken ilk adım olarak “adını koyma projesi”. Umudum o ki, dikkatle adını koymak, kapitalizmin bu habis mutasyonunu daha iyi anlamamızı sağlayacak ve kamuoyunun, en çok da gençlerin görüşünde büyük bir değişime katkıda bulunacak.
Söyleşi: John Naughton / Çeviren: Serap Güneş
Express, sayı 168, Mart-Mayıs 2019